Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Ermeni Örgütleri ve Faaliyetleri

0 12.843

Dr. M. Galip BAYSAN

Türklere karşı bireysel terör faaliyetinin ilk defa başlatıldığı 1973 yılından sonra, 1982 yılına kadar Ermeni örgütleri tarafından 17 ayrı ülke ve 28 şehirde 138 saldırı gerçekleştirilmiş ve bu korkunç saldırılar sırasında Türk olarak 33 Türk diplomat ve görevlisi ile 4 başka ülke mensubu öldürülmüş, 81 kişi de yaralanmıştır.[1]

Bu olayları gerçekleştiren Ermeni terör örgütleri şunlardı:[2]

1-ASALA: Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Kurtuluş Ordusu

2-New Armenian Resistance (NAR) Yeni Ermeni Mukavemeti

3-JCAG: Ermeni Soykırımını Adalet Komandoları

4-The 3rd of October Organization: 3 Ekim Teşkilatı

5-The 9th June Organization: 9 Haziran Teşkilatı

6-The Orly Organization: Orly Teşkilatı

7-The French September Organization: Fransız Eylül Teşkilatı

8-The Armenian Secret Army (ASA): Ermeni Gizli Ordusu

9-The Liberation of Armenian Organization (LAO) : Ermeni Kurtuluş Ordusu

Bunların en güçlüsü ve en ünlüsü Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu (ASALA) dır. İsrail saldırıları başlayıncaya kadar karargâhı Beyrut’taydı. Daha sonra Kıbrıs’ın Rum kesimine geçti. 1980 yılı sonunda Beyrut’ta yapılan bir basın toplantısında ASALA görevlileri Kızıl Tugaylar, Japon Kurtuluş Ordusu, Afrika ve Filistin’de ki terör örgütleri ile temasta Bulunduklarını beyan etmiştir. Bu teşkillerin mali kaynaklarının beyaz zehir ve silah kaçakçılığı ile elde edilen ve bazı ülkeler tarafından gönderilen paralar olduğu bilinmektedir.[3]

Bu saldırıların içinde bazıları bireysel saldırılar olmaktan uzak tam bir “toplu kıyım” teşebbüsleridir.

1-1982 yılı Ağustos ayında Ankara’da Esenboğa hava alanı çılgın bir Ermeni militanın intihar saldırısına hedef oldu. Saldırıda 9 kişi ölürken 70’den fazla insan yaralandı.

2- Bir yıl kadar sonra 1983 Haziranında ASALA elemanları İstanbul’da Kapalıçarşı’ya bir saldırı düzenledi. 2 (ASALA iddiasına göre 25) kişi öldü ve 20 kişi yaralandı.

3-Haziran 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgali şüphesiz ki Asala’nın faaliyetlerini de sekteye uğratmıştır. 1983 yılı içinde ASALA iki gruba ayrıldı. Birinci grup Hagopyan’ın kontrolündeki militanlardan oluşuyordu, Ortadoğu ve Yunanistan’da kalıp Orly Havaalanı katliamı gibi toplu kıyım taraftarları idiler. Diğer grup Batı Avrupa’da üstlenen daha ılımlı hareketleri benimseyenlerden oluşuyordu. 15 Temmuz 1983 Orly katliamı sırasında Türklerin dışında da birçok masum insanın ölmesi ASALA’da yaptıkları cinayetlerin doğruluğunu veya yanlışlığı konusunda bir tartışmanın başlamasına sebebiyet verdi.[4]

Bu olaylarda gerçek anlamda tehlike, bir kaç fanatik çılgın’ın masum, yüzlerce insanı öldürmesi, yaralaması, Türk toplumunun huzursuz etmesi değil de, Batı kamuoyunun tutum ve davranışları olmuştu. Her olay sonrasında tıpkı 1920’lerde olduğu gibi, Ermeni camiası tüm olarak büyük bir mutluluk havası içine giriyorlardı., Katiller derhal “Milli Kahraman” olarak benimseniyor, alkışlanıyor, öldürülen Ermeni militanlar için günlerce kiliselerde ayinler düzenleniyor, hapiste olanların kurtulması için yardım kampanyaları başlatılıyor katillerin ve örgütlerin zengin ve mutlu bir yaşam sürebilmesi için bütün imkânlar sağlanabiliyordu. 28 Ocak 1982 yılında Los Angeles Konsolosu Kemal Arıkan’ı öldüren Hampig Sasunyan olayı bize gerçekleri açıkça gösterecektir.

Sasunyan’ın yakalanmasından hemen sonra ilk olarak Kuzey Amerika’da “Sasunyan’ı Destekleme Fon’u” oluşturuldu. Bir Ermeni gazetesi Asbaraz, 15 Ekim 1983 günkü yayınında bu fon’un çalışmalarına temas ediyor.  

“Geçen yirmi iki aylık süre içinde konu ile onbinlerce Ermeni ilgilenmiştir. Sadece Los Angeles’de yaşayanlar değil, Kanada, Fransa, Güney Afrika, Arjantina, Avusturalya, Lübnan, Yunanistan, Suriye, İngiltere, İsrail, Suudi Arabistan, İran, İtalya, İsviçre, İspanya ve Mısır’da yaşayan Ermeniler de fon’a destek sağladılar.

Bu amaçla gönderilen paralar, ferdi ve toplu olarak gönderilen mesajlar kendi varlığı konusunda karar vermeğe azimli bir toplumun işaretleri olarak görülmelidir.”

21 Ekim 1983 Cuma günü akşamı Kalifornia, Montebello’daki Kutsal Haç Ermeni Apostolik Kilisesi’nde özel bir ayin düzenlendi, ayinlere ilave olarak bazı sanatçılar, şarkıcılarla Sasusanyan için bir “moral gecesi” yaşattılar.

1983 Temmuz ayında beş Ermeni teröristi Portekiz, Lizbon’daki Türk Elçiliğini işgal ettiler ve sonra da havaya uçurdular. Bu teşebbüs sırasında kendileri de ölünce bütün dünya’ya “Ermeni şehitleri” olarak sunuldular. Ermeni toplumu ve kiliselerinde “Lizbon Beşlisi” veya “Beş Lizbon Şehidi” olarak günlerce anma toplantıları düzenlendi ve ağıtlar yakıldı.[5]

Ermeni toplumunun bu olaylara destek vermesi hoş değildi, ama yine de büyük bir dayanışmaya sebebiyet vermesi, milli birlik sağlaması, Ermeni sorun ve isteklerinin Dünya kamuoyuna anlatılması için imkân sağlaması gibi nedenlerle normal tepki olarak kabul edilebiliyordu. Ancak asıl sorun bu olaylara Batı dünyasının bakışındaki şaşılıktır. Her olaydan sonra düğmeye basılmış gibi, bütün yazılı ve görsel yayın organları iki-üç resimle olayı, verip; arkasından saatlerce 1915 Ermeni zorunlu göç olayına temas etmekte, tamamen Ermeniler tarafından hazırlanmış, resimler, filimler, konuşmacılar Rahip Lepsius, Bryce veya Morgentheau’dan alınan pasajlarla bir propaganda kampanyası fırtınası estirmekte idiler. [1971 yılında İngiltere’de, 1973-1975 yılları arasında İtalya’da benzer konulardaki bu kampanyaları ve kamu oyunda yarattığı etkileri yakından izleme olanağı bulmuş ve ortaya çıkan tek yanlı, maksatlı, haksız tepkiler karşısında şaşırmış ve büyük rahatsızlık duymuştuk. Kimse katilleri, Ermenileri suçlamıyor, ölenler, yaralananlar sadece Türk oldukları için suçlanıyor, neredeyse “oh olmuş Ermeniler iyi yapmış, yaşasınlar! Varolsunlar” anlamına gelebilecek ifadelerle izleyenlerin tüylerini diken diken edecek düzmece bir senaryo içinde “1915 Ermeni Şehitleri” anılıyordu.]

Olayların devam ettiği on yılı aşkın süre içinde bu sıra hiç değişmedi. 1974 yılında Kıbrıs olayları ile birlikte Yunanlılar da devreye girince aynı destek onlara da verildi. Darbe’yi yapan, Anayasal düzeni yok ederek Adayı Yunanistan’a ilhak etmek isteyenler Yunanistan Cunta’sının elemanlarıydı. Anayasaya göre, normal statünün iadesi için Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantör devletlerdi ve müdahale hakları vardı. İngiltere ve Yunanistan kasıtlı olarak geri kalınca Türkiye bu Anayasal hakkını kullandı. O güne kadar Yunanistan’a karşı olan Batı kamuoyu, o andan itibaren normal yerini aldı, yani Yunanistan’ın arkasına geçti. Kampanyalar, Türkler aleyhindeki yazılar bundan sonra başladı ve haklı Türkiye haksız duruma düşürüldü.

 Şahit olduğumuz bu olaylar karşısında kesin kanaatimiz şu olmuştu;    Uluslar arası ilişkilerde, okullarda derslerde, basın yayın organlarında işlenen “Dili, dini, ırkı, soyu, inançları ne olursa olsun bütün insanlar eşittir” gibi demokratik ve “kardeştir” gibi insancıl düşünceler sadece kitaplarda ve dillerde kalmaya mahkûmdu. Gerçek yaşam tamamen farklı idi. “Haklılar” dil, din, ırk’larına bakılarak rahatlıkla “haksız” duruma düşürebiliyorlardı.   Türk tezlerinin basın yayın organlarında yayınlanması bir yana, Avrupa’da yaşayan Türklerin gazetelere vermek istedikleri paralı ilanlara bile bazen yer verilmemekteydi. “Görevli Türklerle röportaj yapmak isteyen basın yayın organları asla canlı yayın kabul etmiyor, belirli bir sansür amacıyla daima bant’a almayı tercih ediyor, sanki bir şeylerden çekiniyorlardı.”[6]


DİPNOTLAR:

[1] Aynı Eser, S.11, Tarık Somer, Chairman of the Symposium The Opening Statement: S.99. Dikran Kevorkyan: Armenian Terorrorism Within The Fromework of İnternational Terrorism.
[2] Aynı Eser, S.100, Dikran Kevorkyan.
[3] Aynı Eser, S:100.
[4] Aynı Eser, S:112–113; Michael M. Gunter.
[5] Aynı Eser, S.78, Heath W. Lowry.
[6] Yeni Türkiye 37, S.134 (Tayyibe Gülek: Sözde Ermeni Soykırım Tasarısıyla İlgili Görüş ve İzlenimler.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.