Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Erken Dönemlerden Moğol İstilasına Yenisey Kırgızları

0 12.788

Prof. Dr. Michael R. DROMPP

Tarihi kayıtlarda erken dönemlerde yer alan ilk Türk halklarından biri olmalarına rağmen (M.Ö. 3. yüzyılın sonu) Kırgız tarihi çok iyi anlaşılamamıştır. Elimizde bulunan birkaç yerli kaynak sekizinci yüzyıl ve sonrasına ait epigrafik yazılardır. Diğer kaynaklar Çince, Farsça ve Yunanca gibi farklı dillerde bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda arkeolojik çalışmalar bilgimizin artmasına katkıda bulunmuştur. Buna rağmen yazılı kaynaklar ve fiziksel kalıntılar bizlere hâlâ erken Kırgız Dönemi tarihi ve kültürü ile ilgili bütüncül bir tablo sunmamaktadır.

Kırgız halkına değinen ilk kaynak, Kırgızların Ko-k’un ya da Chien-k’un olarak anıldıkları Batı Hanlığı Dönemi’ne (M.S. 202-9) ait Çin kaynaklarıdır. Ancak bu isim sürekli aynı kalmamıştır. Altıncı yüzyılda yeni formların -Ch’i-ku ve Ho-ku- kullanılıyor olmasına rağmen, T’ang hanedanı (618-907) Dönemi’nde Chü-wu, Chieh-ku, Ho-ko-ssu ve Hsia-chia-ssu (kimi zaman Chia-chia-ssu olarak yanlış yazılmış, ya da Hsia-chia olarak budanmış) gibi formlar da geçerli olmuştur.[1] Sekizinci yüzyıla ait eski Türk yazıtlarında ise isimleri Kırkız (Qırqız) olarak geçmektedir.[2] Altıncı yüzyıla ait bir Bizans kaynağında araştırmacıların Kırgız kelimesine atıfta bulunulduğunu öne sürdüğü Kherkhir (dişi köleye -savaş tutsağı- atıfta bulunulur) kelimesi kullanılmaktadır.[3] Bunlara ek olarak, Kırgız isminin Kher-ged, Gir-tis, Hir-kis ve muhtemelen Hir-tis gibi değişik şekillerde görüldüğü sekizinci yüzyıla ait Tibetçe bir metin de bulunmaktadır.[4]

Erken dönem Kırgızlarının yerleşim yerine ilişkin konularda Çin kayıtlarında belirsizlik bulunmaktadır; birçok tarihçi bu dönemin Kırgızlarını, büyük olasılıkla T’ang Dönemi’nde yerleştikleri, (Kırgızların Kem olarak adlandırdıkları) yukarı Yenisey Vadisi bölgesine, Güney Sibirya’ya yerleştirmektedir. Bu bölge Çinlilerin Kırgızlar hakkındaki belirsiz imajlarını açıklayacak kadar Çin’den uzaktır. Bu halkın kökenine ilişkin özet Çin kaynaklarının değeri oldukça azdır.

T’ang Dönemi Çin kaynakları, Kırgızları “iri, kırmızı saçlı, beyaz tenli, yeşil ya da mavi gözlü”[5] olarak tanımlar; benzer tanımlamalar Tibet kaynaklarında ve İslami kaynaklarda da bulunur.[6] Bu yüzden, bir dizi araştırmacı erken dönem Kırgızlarını büyük oranda Türk olmayan (özellikle Samoyed) etnik öğelerle karışmış olarak tanımlar. Pek çok araştırmacı, Çin kaynaklarında bulunan Kırgız kelimeleri arasında Türkçe olmayan (özellikle Samoyed dili) kelimelerin örnekleri olduğuna inandıkları kelimeleri saptadıklarında bu düşünceyi desteklemişlerdir.[7] Ancak dil ve “ırk” arasındaki ilişkinin oldukça belirsiz olduğunu da vurgulamakta yarar vardır. Kırgızların fiziksel görünümleri bunların Türk olmadığına dair bir gösterge değildir. Kırgız dilinde Türkçe olmayan birkaç kelimenin bulunması ise bunların ödünç kelimeler olduğu ile açıklanabilir.[8] Yenisey Kırgız yazıtları (sekizinci yüzyıl ve sonrası) gerçekte tamamen Türk diliyle yazılmıştır ve T’ang Dönemi Çin kaynakları, Kırgızların yazılı ve sözlü dillerinin Uygur Türklerininkiyle (Çince Hui-ho, Hui-hu) aynı olduğunu açıkça belirtmektedir.[9] Aslında, Çince kaynaklarda bulunan Kırgızca kelimelerin pek çoğu Türkçedir. İhtimal dışı olmamasına rağmen, Kırgızlar için Türkçe olmayan bir köken varsaymak için hiçbir neden yoktur.[10]

Tüm Kırgızlar renkli gözlere ve açık renk saça sahip değildir -en azından T’ang Dönemi’nde. Bu dönemde Kırgızları tanımlayan Çin kaynakları siyah saçı uğursuz saydıklarını belirtmişler ve koyu renk saç ile göze sahip olanları Han generali Li Ling’in torunlarından kabul etmektedirler (aşağıda değinilecektir).[11] Yu-yang tsa-tsu’nun yazarı Tuan Ch’eng-shih koyu renk saçlı ve gözlü Kırgızların Li Ling’in ve Çinli birliklerinin soyundan geldiklerini yazar ve bu da Kırgızların yalnızca Li Ling’in soyundan geldikleri iddiasından daha mantıklıdır.[12] Onuncu yüzyılda yayınlanan Farsça bir kaynak olan Hudûd’ül-A’lâm, Kırgızları “sert yüz ifadeli ve seyrek saçlı” olarak tanımlarken,[13] on ikinci yüzyılda Farsça yazan Gazneli yazar Gerdizî, Kırgızların “saçlarının kırmızılığı ve tenlerinin beyazlığından” dolayı Slavlar (Saqlab) ile aralarında bir bağ olduğunu iddia eder.[14]

Erken Kırgız Dönemi siyasi tarihi, Moğolistan yaylasında ilk büyük göçebe imparatorluğu kuran Hsiung-nular (Hunlar) ile ilişkilidir. Çin kaynakları Kırgızlara (ve komşu Ting-ling’e) M.Ö. 201 civarında Hun hakanı Mo-tun (209-174) tarafından saldırıldığını yazar.[15] Bunun sonrasında Çin kaynakları Kırgızları Hunların tebası olarak gösterme eğilimindedir. Aynı kaynaklar M.Ö. 99’da Hunlara teslim olan Han generali Li Ling’in (M.Ö. 74) Kırgızları gözetmek için gönderilen bir görevli olduğunu yazar. Li Ling ve birliklerinin Kırgız kadınlarıyla evlendiklerine inanılır ve T’ang kaynaklarına göre Kırgızlarda bulunan siyah saç ve gözler Çinlilerle gerçekleşen bu karışıma bağlıdır. Kırgızlar da bunun doğru olduğuna inanmakta ve T’ang kaynaklarına göre Kırgızların koyu renk saç ve gözleri uğursuz saymalarına rağmen yüzyıllar sonra bile kendilerini (en azından Han ailesini) Li Ling’in[16] torunları kabul etmektedirler. Çin aristokrasisi ile bu türlü bir bağlantı kurulmasının yalnızca Kırgız yöneticilerinin prestijini arttırmak için bir araç olduğunu söyleyebiliriz. Bu özellikle T’ang Dönemi’nde, T’ang’ ın Li imparatorluk evinin -gerçek olmasa da gerçekçi olarak- Li Ling’le yani Kırgız yöneticileriyle ilişkili olması ile önem kazanmıştır (aşağıda değinilecektir).

Daha önce de belirtildiği üzere erken dönem Yenisey Kırgızları güçlü Hun İmparatorluğu’nun siyasi hakimiyeti altındaydı. Bunun tam olarak ne anlama geldiği bilinmemekle beraber, bu birtakım siyasi gözetim (Li Ling’in atanması gibi) ve vergi toplama gibi konuları içeriyordu. M.Ö. 1. yüzyılda, Kırgızlar beş adayın imparatorluk rekabetine girdiği dönemde yaşanan M.Ö. 58/57’deki (Hsiung-nu) Hun haleflik krizine yakalanmışlardı. Daha sonra adaylardan yalnızca ikisi ayakta kalmıştı. Bunlardan biri Hu-han-yeh Çin’in Han hanedanından (M.Ö. 202-M.S. 220) yardım isterken, üvey kardeşi Chih- chih ise batıya ilerledi ve M.Ö. 49’da Kırgızları da içeren pek çok halk üzerinde otoritesini kurdu.[17] Chih-chih’nin çabası uzun süreli başarılı olamadı ve imparatorluk hayalleri Han generali Ch’en T’ang tarafından M.Ö. 36’da yenilince yıkıldı. Bu olaydan sonra Kırgızların bir kez daha Hun hakimiyetine girdiği varsayılır. Ancak Hunların gücü ilk yüzyılda daha da azaldığı için Kırgızların daha fazla siyasi otonomiye sahip olmaları muhtemeldir.

Kırgızlarla ilgili yeterli bilgi ancak Göktürklerin (Çince T’u-chüeh) 552’de yükselişiyle mümkün olmuştur. Çince kaynaklara göre, bu dönemde Kırgızlar doğuda Kurıkan, güneyde Tibet ve batıda Karluklarla komşu olan bir bölgeye sahip güçlü bir ulustu. Bu alan Kırgızların evlilik ittifaklarıyla ilişkide olduğu Göktürklerin topraklarına eşit büyüklükteydi. Çin kaynakları, Kırgızların bey olarak adlandırılan Hsieh-yen-t’o’ya tabii olduklarına işaret etmekteydi. Bu dönemde Kırgızların Çinlilerle çok az ilişkisi vardı.[18]

Kırgızlar, 560 civarında Muhan Kağan (553-572) zamanında Göktürklerin doğrudan kontrolü altına girdiler. Kırgızlar üzerindeki Göktürk gücü Ch’i-pi Kağan’ın (645-650) yönetimi esnasında pekiştirildi. Sui İmparatoru Wen-ti (581-604) Çin topraklarına yapılan Göktürk saldırılarından duyduğu öfke üzerine yayınladığı fermanda, Kırgızların Göktürk hakimiyetinden duydukları rahatsızlığı belirtir ve Kırgızların “dişlerini sıkarak, kendi sıralarının gelmesini beklediğini” iddia eder.[19] Eski Göktürk yazıtları Kırgızların Bumin Kağan (552) ve kardeşi İstemi Han’ın cenazelerine temsilciler gönderdiğini yazar, ancak Tibet ve Bizans gibi kontrol altında olmayan bağımsız devletler de temsilciler gönderdiği için Göktürk kontrolünün derecesinin anlamlı bir göstergesi değildir.[20]

630 yılında ilk Göktürk İmparatorluğu’nun yıkılması ve bunu takiben Türklerin elli yıllık bir süreç için Çin hakimiyetine girmesi sonrası Hsieh-yen-t’o, Uygurlar ve diğerleri -Çinlilerin yanı sıra- Doğu İç Asya’da kendi iktidarlarını pekiştirmeye çalıştılar. 630 yılında Doğu Göktürklerinin yıkılması sonrası Çin İmparatoru T’ang T’ai-tsung (626-649) Kırgızlarla temasa geçmesi için 632 yılında bir general göndermiştir.[21] İlk başlarda buna herhangi bir cevap verilmedi; ancak Kırgızlar 648’de T’ai-tsung’un sarayına resmi bir görevli (ilteber) gönderdiler. Hem Çin, hem de İç Asya’yı yönetmek isteyen Çin İmparatoru tarafından oldukça sıcak karşılandı. Çin kaynaklarına göre, ilteber şarap sayesinde sarhoş oldu ve Çinli resmi bir görevli atanmasını istedi. Erken dönem T’ang kaynaklarına göre Kırgızlar pek çok değişik isimle anılır,[22] İmparator T’ai-tsung, Kırgız topraklarına Chienk’un bölgesi adını (Han Dönemi’nden kalma bir isim) ve iltebere de general (sengün) ve vali (totok) unvanlarını verdi.[23] Bunun sonrasında, T’ang, Çin ve Yenisey Kırgızları arasındaki iletişim Kırgız temsilcilerinin hediyelerle Çin sarayını ziyaretleriyle beraber düzenli bir temelde devam etti.[24] Çin kaynaklarına göre Çinlilerin Li Ling hikayesini kabul etmelerine dair önemli bir gösterge -oldukça önemli bir bağlantı, çünkü Li’nin T’ang imparatorluk ailesinin Li Ling’in akrabalarından birine ait olduğu iddia edilir- imparator Chung-tsung’un şu ifadesinde (684, 705-710) “Milletiniz ve milletimiz aynı ailedendir; diğer yabancılarla karşılaştırılamazsınız” yer bulur.[25]

Bu dönemde Doğu Göktürklerinin hakimiyeti Moğolistan’da İlteriş Kağan (682-691) tarafından yeniden pekiştirilmiştir; Moğolistan’daki eski Türkçe yazıtlarda Kırgızları yenmek için verilen Göktürk çabalarını anlatır. Kırgız hükümdarı da Çin, Tibet, Kırgız ve Göktürk yöneticilerine verilen Kağan adıyla anılır. Göktürk kaynakları Kırgızların Moğol yaylasındaki bu Göktürk hakimiyetine karşı düşmanca hisler beslediğini yazar.[26] Kırgızlar beklenmedik bir saldırıyla 710’da Göktürkler tarafından yenilgiye uğratıldı, ve kağanları öldürüldü,[27] ancak Göktürklerin Kırgızlar üzerinde daha sonra gelişen hakimiyetlerini bilmiyoruz. Bir Kırgız elçisi Bilge Kağan’ın kardeşi Köl Tigin’in ölümüne (731) taziyede bulunmak için gönderildi.[28] Çin kaynakları Kırgızların Göktürkler tarafından yenilmesinden sonra bile Çin sarayı ile diplomatik ilişkilerini sürdürmek için yeterli özerkliğe sahip olduğunu belirtir.[29]

742 yılında Göktürk İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra, Kırgızlar, daha fazla bağımsızlığa sahip olmuştur; ancak Kırgızlar, önce 744’te Doğu Göktürklerini, sonra da 758’de kendi müttefikleri olan Karluk ve Basmılları yenen Uygurların hakimiyeti altına girdiklerinden bağımsızlıkları uzun sürmemiştir. 758 yılında Uygurlar, Kırgızların 50.000 kişilik ordusunu yenilgiye uğratmıştır.[30] Bu olaydan sonra Çin’le olan bağlantı yaklaşık yüzyıl boyunca durmuştur; ancak Kırgızlar, Karluklar, Tibetliler ve Araplarla ticari ilişkilere girmişlerdir.[31] Buna rağmen, Uygurların Yenisey Vadisi ile Çin arasındaki “ablukası” oldukça etkili olmuştur; çünkü 840’ta Uygur hakimiyetinden kurtulmalarına kadar geçen süre içinde Kırgızlarla ilgili bilgi bulunmamaktadır. Yalnızca dokuzuncu yüzyılın başında yazılan bir metinde konuyla ilgili olarak imparatorluğun bir aileden diğerine geçtiği, 795 yılında Uygurların zayıfladığından bahsedilir.[32] Uygurlar, hakimiyetlerini yeniden sağlamak amacıyla Kırgızlara karşı bir seferberlik başlatmak zorunda kaldılar. Bu yazıtta Kırgızların yalnızca bu savaşta 400.000 okçuyu savaş alanına sürdüğü ve Uygurların bunları yenip liderlerini de öldürdüğü belirtilmektedir.[33]

Kırgızların Uygur hakimiyeti altında oldukları dönemin en azından bir bölümü için, Çin kaynakları Kırgız liderlerinin artık kağan olarak değil Çinceden alınan ve orijinal şekli bilinmeyen a-je ismiyle anılmakta olduğunu belirtir. Çin kaynaklarına göre, Uygurlar a-je unvanını Bilge Ton Irkin’e[34] vermişlerdir. Bu unvanın tüm a-je’ler tarafından mı yoksa yalnızca biri tarafından mı kullanıldığı belirsizdir. Ancak Karabalgasun yazıtı erken dokuzuncu yüzyılda asi Kırgızların bir kağan tarafından yönetildiğini yazar.[35] Kaynaklar birbiriyle çelişkili olduğundan ve Çinliler A-je’nin Kırgız liderinin aile ismi olduğunu belirttiğinden,[36] kaynakların karmaşık olduğu ve A-je’nin unvandan çok özel isim olduğu söylenebilir.

820 yılı civarında, Kırgızlar Uygur hakimiyetinden kurtulma çabalarına yeniden giriştiler; bu noktada Çin kaynaklarına göre, Kırgız a-je’si kağan -siyasi özerklik arzusunun açık bir göstergesi- unvanını aldı. Kağan büyük olasılıkla Uygur gücünü zayıflatan hakimiyet bölünmesinden cesaret almıştır; ancak bunun yanında Türgeş (anne yoluyla) ve Karluklarla (Karluk yabgusunun kızı olan karısı yoluyla) da güçlü aile bağları vardır. Uygurlar, Kırgız başkaldırısını bastırmaya çalışmışlar ancak başarısız olmuşlardır. Çin kaynakları, Kırgız liderinin artan güveni ile ilgili abartılı bir tablo çizmiştir. Bu kaynaklara göre lider Uygurlarla şu sözlerle alay etmiştir: “Şansınız tükendi! Altın çadırınızı alacağım ve çadırınızın yerinde atlarımı yarıştırıp, bayrağımı dikeceğim. Eğer bana karşı geliyorsanız, hadi çıkın karşıma! Yoksa savulun!”[37] Sonunda 840 yılında, hain bir Uygur komutanı olan Kül Bağa, Kırgızlara Uygur kağanına yapılan bir saldırıda yardım etti ve kağan öldürüldü. Kırgızlar Uygur başkentini ele geçirdi, hazinelerine el koydu ve Uygur kağanıyla evlenmesi için 821’de T’ang sarayınca gönderilen Prenses T’ai-ho’yu tutsak aldı. Uygur kağanlığı yok edildi ve Uygurlar da Kırgız kıyımından kurtulmak için adeta dört yana kaçıştılar.[38]

Uygur Devleti’nin ortadan kalkmasıyla, Kırgızlar birçok elçi yoluyla Çinlilerle yeniden ilişki kurdular. Bu elçilerden ilki 842 yılında Çin’e varmıştır. Bu elçi T’ang sarayına Kırgızların Prenses T’ai- ho’yu Çin’e ulaştırma düşüncesinde olduğunu iletmiştir (bu konuda yeniden Kırgız yönetici sınıfı ile Tang imparatorluk ailesi Li arasındaki bağları sıkılaştırmak ve T’ang’ın Kırgızları resmi siyasi tanımasını sağlamak ve ticari ayrıcalıklarını korumak amacıyla yapıldığına bir şüphe yoktur). Ancak daha sonra öğrenilir ki, Prenses Kırgız korumaların öldürülmesiyle Uygurlar tarafından ele geçirilir ve Prensesi Çin’le yapacakları müzakerelerde kullanmaya çalışırlar.[39] Çin başbakanı Li Te-yü tarafından İmparator Wu-tsung (840- 846) tarafından yazılan mektupta Kırgız eylemleri -özellikle de prensesi Çin’e geri verme çabaları- övülmüş ve T’ang imparatorluk sarayı ile Kırgızlar arasındaki akrabalık bağları resmi kabul görmüştür.[40] Kırgız kağanının ismi T’ang imparatorluk aile kayıtlarına girmiştir.[41] Diğer elçi de (843) kabul görmüş ve Kore elçisinin üzerinde görülmüştür; üçüncü elçi ise (yine 843) T’ang sarayına şahinler ve 100 at hediye götürmüştür.[42] İki halk arasında bu tür ilişkiler, yakınlaşmayı teşvik etse de, Çinliler Kırgız kağanının Tengri Kağan (uzun süredir Uygurlarla bütünleşen bir unvan) unvanını alma isteğini reddetmiş ve bunun yerine eski bir terim olan Chien-k’un’u diriltmeye çalışmıştır. Dördüncü Kırgız elçisi (844) iki beyaz atı da içeren daha fazla armağan getirmiş; ancak Çin’le ilişkilerde yaşanan güçlüklerden[43] -Uygurlara karşı kazandıkları zaferden sonraki Kırgız eylemlerine bakılarak açıklanabilecek güçlükler- şikayet etmiştir.

Yeni kazandıkları iktidar ve etkiye rağmen, Kırgızlar Uygurların Moğol yaylasındaki yerini almamıştır. Kuzey sınırında büyük miktarda Uygur mülteci ile karşılaşan T’ang sarayı Kırgızları bunları ortadan kaldırmaya zorladı; ancak iki güç arasındaki işbirliği, büyük ölçüde aralarındaki uzaklığa bağlı olarak, oldukça sınırlıydı. Kırgızlar, Uygur gücünün son kırıntılarını ortadan kaldırmak için bir ordu yolladı, ancak bu çok az sonuç verdi çünkü Çinliler sınırlarına yaklaşan Uygur mültecilerinin bir çoğunu öldürmüştü.[44]

Pek çok araştırmacının, Kırgızların Moğol yaylasındaki hakimiyetlerini 840’dan sonra arttırdıklarını varsaymalarına rağmen, buna ilişkin bir kanıt yoktur, ancak bu hata pek çok yayında tekrarlanmaktadır (bazı araştırmacıların, özellikle de Çinli araştırmacıların Moğol yaylasında Kırgız hakimiyetine ilişkin bir kanıt olmadığını belirtmelerine rağmen).[45] Geleneksel yaşam tarzlarına ve belirli ticaret yollarını kontrol altında tutmalarına bağlı olarak, Kırgızların Yukarı Yenisey Vadisi’nde kaldıkları belirtilmektedir.[46] Çin’le diplomatik ilişkilerini sürdürseler de bunlar sık olmamıştır.

İmparatorun Kırgız liderine devam edebileceği yönünde onay vermeden, İmparator Wu-tsung’un ölümü ile Kırgız-Çin ilişkilerindeki sorunlar arttı.[47] Bunlara ek olarak, Uygur kağanını iktidardan düşüren Kırgız hanı kendi görevlileri tarafından 847 yılında öldürülmüştür. Buna rağmen, Kırgızlar Moğol yaylasındaki son Uygur mültecilerini toplamak amacıyla 50.000 civarında asker göndermiştir. Daha sonra Çin İmparatoru Hsüan-tsung (846-859), öldürülen kağanın haleflerinden birine Ying-wu Ch’eng-ming Kagan olarak onay vermiştir.[48] Bir başka atama da İmparator I-tsung (859-873) tarafından 867’de yapılmıştır.[49] T’ang Hanedanı’nın bu dönemde sonuna gelmiş olması büyük bir şanssızlıktır, çünkü bu (T’ang’ın 907’de yıkılması) olmasaydı Çin kaynakları, Kırgızlar hakkında daha fazla bilgi sağlayabilirdi.[50]

Kırgızların Moğolistan yaylasını ele geçirdiğini varsayan aynı araştırmacılar, onların onuncu yüzyılın ilk çeyreğinde Kitan gücünün artmasıyla bölgeden atıldığını iddia ederler. Bununla ilgili de bir kanıt yoktur. Kitan lideri A-pao-chi Moğolistan yaylasındaki nüfuzunu 942’de arttırmıştır, ancak Kırgızlarla olan çekişmeye dair herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Kitan (Liao) kaynaklarından Kırgızlarla ilgili olarak edindiğimiz tek bilgi iki gücün diplomatik ilişkiler sürdürdüğüdür.[51] 840’dan 924’e kadar süren bir Kırgız İmparatorluğu’nu tanımlayan araştırmacılar hayal güçlerini zorlamaktadırlar. Elde bulunan tüm kanıtlar, Moğolistan yaylasında bir kısım ilerlemeleri olsa da Kırgızların burada 840’daki zaferleri sonrası ciddi bir üstünlüğe sahip olmadıklarıdır. 840’lı yıllarda Çinlilerin Kırgızlarla olan diplomatik ilişkileri, Kırgızların hakimiyetlerini Tarım Havzasına kadar genişletmeyi ve yine bu konuda Çin’le işbirliği yapmayı umuyorlardı işbirliği yapılmadı çünkü T’angların Devleti bu türlü bir genişlemeye dahil olacak kadar güçlü değildi. Her iki durumda da bu ortak proje gerçekleştirilemedi ve Kırgızlar imparatorluk hayalleri peşinde kendi başlarına koştular.[52]

Daha önce başka bir yerde de belirttiğim gibi, Kırgızların Moğolistan yaylası üzerinde, daha önceki Türkler gibi (Göktürk ve Uygurlar) bir imparatorluk kuramamasının önemli nedenlerinden biri de tarım ve hayvancılık özelliklerine sahip karma bir ekonomileri olmasıdır.[53] Pek çok araştırmacının da belirttiği gibi, tarım birçok İç Asya çoban ekonomisinin bir parçasıydı.[54] Dokuzuncu yüzyıl Kırgızlarına ait bilgilerde diğer pastoral haklara göre Kırgızlarda tarımın oldukça ön planda olduğu belirtilmekteydi. Burada ticaretin de -Kırgızların özellikle batı ve güneybatıdaki haklarla ilişkilerini sağlamlaştıran güçlü bağlarla- Kırgız ekonomisindeki önemi büyüktür.[55] Karma tarım/hayvancılık ve ticarete dayalı bu türlü bir ekonomi, Kırgızlar için yaşamlarını Güney Sibirya’nın Yenisey havzasından kalkıp Moğolistan yaylasındaki Orhun Nehri vadisinde kurmalarını arzu edilmez kılmıştır.[56] Gördüğümüz gibi Kırgızlar, Çinlilerle yakın ilişkiler kurmak için pek çok yol denemişlerdir; ancak Çinlilerin ilgisizliği ve iki devlet arasındaki büyük uzaklık nedeniyle bu çabalar sonuçsuz kalmıştır.[57] Bu ilgisizliğin Kırgızların batı ve güneybatıyla olan ticari bağlantılarına daha fazla odaklanmalarına neden olduğu tahmin edilmektedir.

T’ang Dönemi Çince metinleri, erken dönem Kırgızlarının kültürüne ait yazılı bilgilerimizin çoğunu sağlar, ancak bu diğer yazılı malzeme (özellikle İslami belgeler) başta olmak üzere diğer kaynaklardan da beslenmektedir. Bunlar birlikte düşünüldüğünde altıncı yüzyıldan on ya da on birinci yüzyıla kadar süren dönemde Kırgız kültürüyle ilgili -eksik olsa da- bir çerçeve sunar.

Belirtildiği üzere, Çinlilerin bilgileri ve arkeolojik bulgularda Yenisey Kırgızları’nın hayvancılıkla birlikte tarım ağırlıklı karma bir ekonomi uyguladıkları sergilenmektedir. Bölgenin vadilerinde ya da yakınlarında yaşadılar,[58] bölge darı, arpa, buğday gibi kuru tarım ürünlerini yetiştirmek için uygundu.[59] Çin kaynakları tohum ekmek ve ekin biçmekten bahsetmektedir;[60] arkeolojik kazılar sonucunda da bölgede saban ve orak bulunmuştur.[61] Çin kaynakları hububatın hem besin maddesi hem de mayalamada (Kırgızların kımız -mayalanmış kısrak sütü- içtiğini eklese de)[62] kullanıldığını vurgular; arkeologlar da tahılların un haline getirildiklerine dair Çin kaynaklarını doğrular şekilde değirmen taşları bulmuştur. Çin kaynaklarına göre Kırgızlar meyve ya da yeşil sebze yetiştirmezlerdi[63] -İklimleri çok uygun değildi. Çin kaynaklarında tanımlanan Kırgız toprakları ormanlar ve yeşil alanlarla kaplı karma nehir/dağ sistemine dahildi -bu da Kırgızlarda gelişmiş olan karma ekonomiye uygundu. Kırgız evleri ortamlarını ve tarım-hayvancılık karışımı ekonomilerini iyi yansıtmaktaydı; Çinlilere göre, Kırgızlar çadırların yanı sıra özellikle kış soğuğundan korunmak için ağaç kabuklarından yapılmış ahşap evlere sahiptiler.[64]

Hem evcil hem de vahşi hayvanlar Kırgız ekonomisi için önemliydi. At (Çin tarihçilerince değinilecek derecede geleneksel bozkır midillisinden daha büyük boyutlarda), deve, koyun ve sığır yetiştirmişlerdir. Hububatla birlikte et de Kırgız beslenmesinin önemli bir öğesiydi. Özellikle ticaret amaçlı kürkçülük dahil olmak üzere avlanma ve balık tutma da Kırgız beslenmesi ve ekonomisi içinde önemli bir yer tutmaktaydı.[65] Hudûd’ül-A’lâm, Kırgız ekonomisinde avcılığın önemini vurgular.[66] Çinlilere göre Kırgızlar zaman zaman dağları aşarak kayaklar üzerinde de avlanmıştır.[67] Hayvanlar, Kırgız sosyal yaşamının da bir parçasıdır, Kırgızlar, develer ve aslanlarla, yine atlar ve halatlarla çeşitli oyunlar geliştirmişlerdir.[68] Kırgızlar, eğlence amacıyla pek çok müzik aleti de kullanmıştır,[69] müziğin icrası Kırgız Şamanizmiyle ilgili olmuştur (aşağıda değinilecektir). Kırgızların, Türkler ve Uygurlar gibi zamanı 12 hayvanlı takvimle belirlediklerini de gözden kaçırmayalım.[70]

Arkeolojik bulgular, Kırgızların madencilikteki etkinliklerini de vurgular. Altın, demir ve kalay Kırgızlar tarafından farklı araç ve gereçler yapmak amacıyla kullanılmıştır. İç Asya’da hakimiyet kuran Türklerin kullandıkları yüksek kalitedeki bıçak ve kılıçlar gibi metal silahlar yaptıkları bilinir. Çin kaynakları, karınlarını, bacaklarını, dizlerini ve omuzlarını korumak amacıyla kullandıkları ağaç zırhların yanı sıra, ok ve yayın da kullanıldığını belirtir; Kırgızlar ayrıca muharebe flamaları da kullanmıştır.[71]

Çinliler tarafından Türklerinkiyle aynı olduğu belirtilen Kırgız giysilerinde ipek ve brokar gibi Tarım havzası şehirleri, Araplarla yapılan ticaretler sonunda elde edilen ürünlerin yanı sıra keçe ve kürk de kullanılmaktaydı. Kırgız erkekleri bellerinde bileği taşı ve bıçaklar taşımaktaydı; her iki cins de küpe takmaktaydı. Cesaretleriyle tanınan erkeklerin elleri, evli kadınların ise boyunları dövmeliydi.[72] Evlilikte de at ve koyunlar armağan[73] olarak verilmekteydi; ancak Çin kaynakları Kırgızların armağan vermediklerini yazar.[74]

Ticaret, Kırgız ekonomisinin çok önemli bir parçasıydı. Çin kaynakları, Kırgızların kürk ve metal eşyaların ticaretini yaptıklarını yazar, bunun yanı sıra evcil hayvanların da ticaret metası olduğu varsayılır. Bu listeye Hudûd’ül-A’lam’da anılan materyaller de eklenebilir: misk, özel ağaç çeşitleri, fildişinden yapılmış bıçak kınları.[75]

Kaynaklarımızda Kırgız dininden çok az bahsedilmektedir. Çin kaynakları, Kırgızların şamanların tanrısal gücüne inandıklarını, ancak tanrılara ve ruhlara verilen kurbanlar konusunda su ve çimenin önemine inandıklarını -Türklerin kutsal toprak ve su kültü ile bağlantılı olarak- ve kurban etme işlemini belirli zamanlarda yapmadıklarını yazar.[76] Bir Çin kaynağı, Yu-yang tsa-tsu, Kırgızların kendilerinin inek ve ruhun birleşmesinden oluştuklarına inandıklarını yazar. Bu birleşim daha sonra Kırgızların atalarına ait kabul ettikleri bir mağarada gerçekleşmiştir. Bu inancı temel alarak, Tuan Ch’eng-shih Kırgızları, atalarının dişi bir kurt olduğuna inanan Türklerden (bazı efsanelere göre) ayırır.[77] Türklerin atasal mağaralarında yaptıkları gibi Kırgızların da ritüellerini bu bölgede yapıp yapmadıkları bilinmemektedir.[78]

Kırgız diniyle ilgili olarak, Uygur İmparatorluğu’nun 840’ta yıkılmasından sonra, Kırgız liderinin Çinlilerden Tengri Kağan -Göktürkler ve Uygurlar tarafından Gök Tanrı olarak kabul edilen Tanrı, Kırgızlar tarafından da kabul edilir- olarak anılmasını talep ettiğini de belirtmeliyiz. Daha önce de belirtildiği gibi, Çinliler, bu türlü güçlü bir unvanı Kırgız kağanına vermekte direnmiştir.[79] Güçlü bir ilah olarak Tengri kavramı bir yazıtta “üze Tengri yarlıkadı” (yukardaki Tanrı buyurdu) ifadesini içeren bir yazıtta açıkça görülmekle birlikte,[80] Yenisey oyma yazıtları da, çoğunlukla ‘Tengri elim’ (kutsal yurdum) biçiminde olmak üzere, Tengri’ye referanslar içerir.[81]

Kırgızlarda ölümlerde özel törenler uygulanır; yaslı kimseler ölü insanın çevresinde ağlayarak üç kez dolaşır; ancak birçoklarının yaptığı gibi yüzlerini hırpalamazlar (ancak yalnızca bir kaynakta eşlerin kocaları öldüğünde bu uygulamayı yaptığı yazılmaktadır). Vücutlar yakılır ve daha sonra kemikler toplanıp bir yıl sonra yakılır.[82] Hudûd’ül-A’lam, Kırgızların ateşi kutsal sayıp, ölülerini yaktıklarını yazar.[83] Gerdizi, bunu kabul etmeyip, Kırgızların ateşi “en saf öğe” olarak kabul etmelerinden dolayı ölüleri yaktığını belirtir.[84] Ancak, ateş ve duman pek çok Türk halkları tarafından törensel temizleme amacıyla kullanılmıştır. Buna Yüce Tanrı ‘Tengri’ ve Umay’ı kutsal sayan Doğu Türkleri (Göktürkler) de dahildir.[85] Kırgızlar da Göktürkler ve Uygurlar gibi taş mezarlık yazıtları dikmişlerdir, ancak Kırgızlar faklı grafikler kullanmıştır.[86] Moğolistan yaylasındaki eski Türk yazıtlarından daha eski olduğu düşünülmüş olsa da, bu yazıtlar ya diğerlerinin çağdaşıdır ya da daha sonra yapılmıştır (8-12 yy. arasında).[87] 140 dan fazla bu türlü anıt bulunmuştur.[88] Bu anıtlardaki yazılar oldukça özet nitelikte olduğundan ve genelde basit şekilde ölen kişinin ardından yakılan ağıtlarla süslü olduğundan, bunlar Kırgız siyasi tarihi hakkında pek fazla bilgi vermez (erken dönem Türk yazıtlarının aksine). Ancak Çin ve Tibet’le ilişkilerin göstergesidir.[89]

Gerdizi, Kırgızlar arasında bazı kişilerin öküz, şahin, kirpi, saksağan gibi hayvanlara taparken, diğer bir kısmının da ağaçlara ya da rüzgara tapındığını belirtmiştir. O, Kırgızlar arasındaki şamanlara da değinir; bu şamanlar belirli günlerde toplanır ve müzik aletleri eşliğinde farklı bir ruh yapısına bürünürler. Gerdizi, Kırgız halkının şamanlara gelecekle ilgili “kuraklık, yağmur, bolluk, kıtlık” gibi konularda danıştığını ifade eder. Ve genelde bunların söylediklerinin aynısının gerçekleştiğini belirtir.[90] Gerdizi’nin ifadeleri 12. yy. başında Mervazi’nin Arapça yazılarında tekrarlanır.[91] Kırgızların Mani dinine Soğdlular tarafından döndürüldüğü görüşü ikna edici değildir.[92]

Siyasi yönetim açısından, Kırgızlar, Çin kaynaklarınca Çince ve Türkçe unvanlara sahip (totok, tarkan) olduğu bildirilen birçok resmi unvan kullanmıştır. Samur kürk ve diğer postlar cinsinden ödenen bir vergilendirme sistemi vardı. Kanunlar katıdır, savaşa katılmayı reddetmek gibi suçlar da dahil birçok suç için idam cezası verilmekteydi.[93] Bu Hudûd’ül-A’lam’ın Kırgızların “kanunsuz” olduğu yönündeki iddiasına ters düşmekte; ancak “acımasız” oldukları yönündeki iddiayı pekiştirmektedir. Hudûd’ül-A’lam’ın yazarı, Kırgız kağanının henüz belirlenememiş bir şehirde yaşadığını, ancak diğer Kırgızların şehirlerde yaşamadıklarını ifade eder.[94] Aslında bu kaynakta verilen tanımlama göçebe etkinliklerini vurgulayıp, Kırgızlar arasındaki tarım etkinliklerinden bahsetmez.

Yukarıda belirtilen tarihi taslak Kırgızların bağımsızlık arzusunun büyük olduğunu ve bunu korumak için de sıklıkla savaş halinde olduklarını vurgular. Aslında erken dönem Kırgız tarihi, Kırgızların büyük güçlerin etkisi aldığına girdiğini ancak yeniden Kırgız özerkliğini yapılandırmak için büyük çabalar sarf ettiğini yazar. Birçok diğer göçer halk gibi -hatta çoğunlukla tarımsal etkinliklerde bulunanlar bile- gibi Kırgızlar da savaşı devletin önemli bir etkinliği olarak kabul eder. Türklere ve Uygurlara karşı verdikleri savaşlar düşünüldüğünde, onuncu yüzyıla ait Hudûd’ül-A’lam’da Kırgızların mükemmel savaşçılar olup çevrelerinde yaşayan insanlarla savaş halinde olduğu ifade edilir.[95]

Onuncu yüzyıl sonlarından Kırgızların on üçüncü yüzyılda Moğol İmparatorluğu tarafından yok edilişine kadar, Kırgızlarla ilgili çok az bilgi bulunmaktadır. 1130 civarında Kırgızlar ve Karahıtaylılar arasında bir çatışma yaşandı, Kırgızlar yenilmedi; ancak bir süre de olsa Karahıtayların yönetimi altına girdikleri konusunda spekülasyonlar vardır.[96] Yaklaşık 80 yıl sonra Kırgızlar 1207/1208 yıllarında Cengiz Han önderliğindeki Moğolların gücünü kabul etti. Bir yıl sonra Tarım Havzası Uygurları, kendi istekleriyle Moğol Karahıtaylarının yönetimine girdiler. Moğol hakimiyeti altındaki Kırgızlar bir süre sonra istikrarsızlık dönemine girdiler. Çünkü Moğol prensleri, Kubilay ve Arıg Böke, Kubilay ve Kaydu arasındaki iktidar savaşlarından etkilendiler.[97] Bu çatışmalar sonunda Kırgız halkı içinde de bazı hareketlere yol açtı.

Bu olaylar sonrası Kırgızlar, Yenisey bölgesinde yerleşime devam etmelerine rağmen, Tanrı Dağları (T’ian-shan) bölgesi modern Kırgızları ile bağlantıları belirsizdir.[98] Bazı araştırmacılar birinci yüzyılda bazı Kırgızların Tanrı Dağlarının kuzey yamaçlarına göç etmeye başladıklarını ve bu hareketlerin sekizinci ve onuncu yüzyıllar arasında yoğunlaştığını iddia ederler. Moğol Dönemi’nde de bu göçler devam etmiştir; ancak çatışan teorilerin sayısı da çoktur.[99]

Hunlar, Göktürkler ya da Uygurlar gibi, Kırgızlar da 840 yılı sonrası büyük bir devlet kuramasalar bile Uygur Bozkır İmparatorluğu’nun dağılmasındaki etkileri açısından büyük bir öneme sahiptirler. Kırgızlar, Uygurların yalnızca Tarım havzası ve çevresine göç etmesine yol açmakla kalmayıp, Uygurları uzaklaştırıp İç Asya’da hem Kitan hem de Karluk gücünün yükselmesini sağlamışlardır.[100] Böylece Avrasya bozkırının siyasi odağı Moğolistan yaylasından doğuya (Mançurya Kitanları) ve batıya (Yedisu Karlukları) doğru kaymıştır. Kırgızların yalnızca Uygur Bozkır İmparatorluğu’nu devirmesi önemli olmakla kalmayıp, İç Asya’daki güç yapısının değişimi de son derece önemli olmuştur.

Prof. Dr. Michael R. DROMPP

Rhodes College / A.B.D.

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 2 Sayfa: 397-404


Dipnotlar :
[1] Chü-wu dışında (Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6146) tüm bu isimler Pulleyblank’ta “The Name of The Kirghiz” yer alır.
[2] Bu ismin yazıtlardaki konumuyla ilgili bakınız Orkun, Eski Türk Yazıtları, ss. 914-915.
[3] Blockley, The History of Menander the Guardsman, ss. 120-121; bakınız Pulleyblank’in yorumlarına “The Name of the Kirghiz”.
[4] Bacot, “Reconnaissance en Haute Asie septentrionale par cing envoyés ouigours au VIIIe siècle” s. 146; Clauson, “A propos du manuscript Pelliot tibétain 1283” ss. 22-23.
[5] Wang, T’ang hui-yao, bölüm 100, s. 1784; Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6147.
[6] Sekizinci yüzyıla ait bir Tibetçe metinde Kırgızlar mavi gözlü ve kızıl saçlı olarak tanımlanmıştır, bakınız Bacot “Reconnaissance en Haute Asie septentrionale” s. 146. On ikinci yüzyıl yazarı Gazneli Gardizi, Kırgızlardan kızıl saçlı ve beyaz tenli olarak bahseder; bakınız Martinez, “Gardizi’s Two Chapters on the Turks” s. 126.
[7] Schott, “Über die achten Kirgisen”, ss. 150-155; Kyzlasov, Istoriia Tuvy v srednie veka, ss. 88-90. Bakınız Golden’ın yorumlarına, An Introduction to the History of the Turkic Peoples, ss. 176-179.
[8] Bakınız Pulleyblank’ın yorumlarına “The Name of the Kirghiz” ss. 104-105.
[9] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6148.
[10] Kırgızların kökenine ilişkin bazı teoriler için bakınız Golden, An Introduction to the History of the Turkic Peoples, ss. 177 ve 404-406.
[11] Wang, T’ang hui yao, bölüm 100, s. 6184; Ou-yang, Hsin T’ang shu, ch. 217b, s. 6147.
[12] Tuan, Yu-yang tsa-tsu, bölüm 4, s. 36.
[13] Minorsky, Hudud al-‘Alam s. 96.
[14] Martinez, “Gardizi’s Two Chapters on the Turks” s. 126; bakınız Golden, An Introduction to the History of the Turkic Peoples, s. 178,          n. 128.
[15] Ssu-ma, Shih chi, bölüm 110, s. 2893; Pan, Han shu, bölüm 94a, s. 3753.
[16] Wang, T’ang hui-yao, bölüm 100, s. 1785.
[17] Pan, Han shu, bölüm 94b, s. 3800; Ssu-ma, Tzu-chih t’ung-chien, bölüm 27, s. 891, bakınız Lin, Hsiung-nu li-shih nian-piao, ss. 54-55.
[18] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6149.
[19] Li, Pei shih, bölüm 99, s. 3292; Wei, Sui shu, bölüm 84, s. 1866. Sui shu metninde Kırgız (Ch’i-ku) yerine Khitan (Ch’i-tan) kullanılmıştır, ancak bunun bir hata olduğuna inanılır; bakınız Liu; Die chinesischen Nachrichten zur Geschichte der Ost-Türken (T’u-küe), cilt. 2, s. 246, n. 524.
[20] Tekin, A Grammar of Orkhon Turkish, s. 264.
[21] Wang, T’ang hui-yao, bölüm 100, s. 1784.
[22] Wang, T’ang hui-yao, bölüm 100, 1784-1785.
[23] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6149; Ssu-ma, Tzu-chih t’ung chien, bölüm 198, ss. 6252-6253.
[24] Suprunenko, “Nekoterye istochniki po drevnei istorii kyrgyzov” ss. 240-241.
[25] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6149.
[26] Tekin, A Grammar of Orkhon Turkish, s. 265.
[27] Bu olaydan üç büyük Eski Türk anıtında da bahsedilmektedir; bakınız Tekin, A Grammar of Orkhon Turkish, ss. 269, 276, 287.
[28] Tekin, A Grammar of Orkhon Turkish, s. 272.
[29] Suprunenko, “Nekoterye istochniki po drevnei istorii kyrgyzov” ss. 241-242. Yazar 707 ve 709’da (Türkler tarafından yenilmeden önce), 711 ile 758 yıllarında da en azından beş altı tane Kırgız elçinin Çin’e gönderildiğine dair kanıt sunar.
[30] Liu, Chiu T’ang shu, bölüm 195, s. 5201.
[31] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6149.
[32] Mackerras, The Uighur Empire, ss. 10-12.
[33] Sclegel, “Die chinesische Inschrift auf dem uiguischen Denkmal in Kara Balgasun” ss. 80-86. Kırgızları tekrar hakimiyet altına alan Uygur Kağanı ile ilgili, bakınız Mackerras, The Uighur Empire, ss. 184-187.
[34] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6149.
[35] Schlegel, “Die chinesische Inschrift” s. 84.
[36] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, ss. 6147-6148.
[37] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6149.
[38] Liu, Chiu T’ang shu, bölüm 195, s. 5213; Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, ss. 6149-6150; Ssu-ma, Tzu-chih t’ung-chien, bölüm. 246, ss. 7946-7947.
[39] Drompp, “Breaking the Orkhon Tradition”, ss. 393-395.
[40] Li, Li Wei-kung Hui-ch’ang i-p’in chi, bölüm 6, ss. 37-38, Drompp tarafından çevrilmiştir, “The Writings of Li Te-yü”, ss. 276-282.
[41] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6150.
[42] Li, Li Wei-kung Hui-ch’ang i-p’in chi, bölüm 6, ss. 38-40, Drompp tarafından çevrilmiştir, “The Writings of Li Te-yü” ss. 303-309.
[43] Li’ Li Wei-kung Hui-ch’ang i-p’in chi, bölüm 6, ss. 40-42, çeviren Drompp, “The Writings of Li Te-yü” ss. 320-324.
[44] Drompp, “The Writings of Li Te-yü” ss. 275-335.
[45] Drompp, “Breaking the Orkhon Tradition” ss. 391-393, özellikle n. 19 ve s. 398.
[46] Bakınız Drompp, “Breaking the Orkhon Tradition”.
[47] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6150; Wang, T’ang hui-yao, bölüm 100, s. 1786; Ssu-ma, Tzu-chih t’ung -chien, bölüm 248, s. 8015.
[48] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6150; Wang, T’ang hui-yao, bölüm 100, s. 1786; Ssu-ma, Tzu-chih t’ung-chien, bölüm 248, s. 8015.
[49] Ssu-ma, Tzu-chih t’ung-chien, bölüm 250, s. 8117. Bu dönemde T2ang’ın Kırgızlarla ilişkileri için ek bilgi üzerine bakınız Butanaev ve Khudiakov, Istoriia eniseiskikh kyryzov, ss. 89-90.
[50] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6150.
[51] Drompp, “Breaking the Orkhon Tradition” s. 398.
[52] Drompp, “Breaking the Orkhon Tradition” ss. 393-394 ve 396-397; Drompp, “The Writings of Li Te-yü” ss. 283-286.
[53] Drompp, “Breaking the Orkhon Tradition” ss. 398-403. Bu bölgenin karma ekonomisi üzerine bakınız, Di Cosmo, “Ancient Inner Asian Nomads” ss. 1100-1104 (özellikle de ss. 1103-1104) ve Vainshtein, Nomads of South Siberia, ss. 145-146 ve 164.
[54] Bakınız, özellikle Di Cosmo, “Ancient Inner Asian Nomads”.
[55] Drompp, “Breaking the Orkhon Tradition” ss. 401 -403.
[56] Bu yorum Thomas J. Barfield’in Kırgızları konfedere bir bozkır imparatorluğu kuramayacak kadar “vahşi” ve “cahil” olarak tanımlayan tezinin tersidir; bakınız Barfield, The Perilous Frontier: Nomadic Empires and China, ss. 164-165.
[57] Drompp, “The Writings of Li Te-yü” ss. 275-335.
[58] Wang, T’ang hui-yao, bölüm 100, s. 1784.
[59] Erken dönem Kırgızları ve tarım ayrıca bölgenin tarımsal üretime uygunluğu ile ilgili daha fazla bilgi için, bakınız Drompp, “Breaking the Orkhon Tradition” ss. 400-401.
[60] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6147.
[61] Kyzslasov, Istoriia Tuvy v srednie veka, s. 116; Okladnikov, “Ancient Population of Siberia and Its Cultures” s. 57.
[62] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6147.
[63] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6147.
[64] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6148. Bacot’a göre, sekizinci yüzyıla ait bir Tibet Metninde Kırgızların çadırlarını ağaç kabuklarıyla kapladıkları yazmaktadır, ancak “ev” yerine yanlışlıkla “çadır” yazılmıştır; bakınız Bacot, “Reconnaissance en Haute Asie septentrionale par cinq oigours au VIIIe siècle” s. 146. Yenisey havzasındaki evlerin görünümü için bakınız, Martynov, The Ancient Art of Northern Asia, ss. 65-66 ve 224-226.
[65] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6148.
[66] Minorsky, Hudud al-‘Alam, s. 96.
[67] Wang, Hsin T’ang shu, bölüm 100, s. 1784.
[68] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6148.
[69] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6148.
[70] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6147.
[71] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6147. Kırgız silahları ve zırhları üzerine bakınız Khudiakov, Vooruzhenie eniseiskikh kyrgyzov VI-XII vv.
[72] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, ss. 6147-6148. Bu özelliklerin bir kısmı (belde bıçak taşımak, küpeler vs. ) Kırgızların yaşadığı yerleşim yerlerinde yedi-dokuzuncu yüzyıllara ait taş “portre heykellerinde” görülmekteydi; bakınız Martynov, The Ancient Art of Northern Asia, ss. 95-98 ve 256-258. Bazı araştırmacılar Kırgız yurdunu bu türlü heykellerin doğum yeri olarak kabul eder; Bakınız Martynov, ss. 96-97.
[73] Ou yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6148.
[74] Wang, T’ang hui-shu, bölüm 100, s. 1784.
[75] Minorsky, Hudud al-‘Alam, s. 96; bakınız Schafer, The Golden Peaches of Samarkand, s. 242. Schafer’a göre Arapçada khutu, Çincede hu-t’u olarak bilinen fildişi mors fildişidir ancak Sibirya ya da Pasifik kıyısından elde edilen mamut fosilleri de olabilir.
[76] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6148.
[77] Tuan, Yu-yang tsa-tsu, bölüm 4, s. 36; bakınız Sinor, “The Legendary of the Origin of the Turks”.
[78] Ling-hu, Chou shu, bölüm 50, s. 910.
[79] Li, Li Wei-kung Hui-ch’ang i-p’in chi, bölüm 6, s. 39; bakınız Drompp, “Breaking the Orkhon Tradition” s. 400.
[80] Orkun, Eski Türk Yazıtları, s. 554; bakınız Clauson, An Etymological Dictionary of Pre- Thirteenth-Century Turkish, s. 280.
Tengri bu yazıtlarda yalnızca “gök” anlamında da kullanılmıştır; bakınız Orkun, Eski Türk Yazıtları, s. 590, ve Clauson, An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, s. 709.
[81] Orkun, Eski Türk Yazıtları, ss. 441, 449, 527i 529; bakınız Clauson, An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, s. 524.
[82] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6148; Wang, T’ang hui-yao, bölüm 100, s. 1784. Kırgızlar ve diğer erken dönem Türk halkları arasındaki farklar üzerine araştırma yapan araştırmacılar -Kırgızların Türk kökenli olmadıkları nosyonunu desteklemek için- Kırgızların ölülerini yakarken yüzlerini hırpalamadıklarını (bunun tersi örneğini görmemize rağmen) vurgularlar.
[83] Minorsky, Hudud al-Alam, s. 96.
[84] Martinez, “Gardizi’s Two Chapters on the Turks” s. 128.
[85] Türklerin (Göktürkler) dinine ilişkin daha yeni görüşler için, bakınız Kljastornyj, “Les Points Litigieux dans l’Historie des Turcs Anciens” ss. 163-170. Tanrıça Umay’ın adı Yenisey yazıtlarından birinde de geçmektedir, ancak burada bir erkek ismi-Umay Bey- olarak görünmektedir; Bakınız Orkun, Eski Türk Yazıtları, ss. 511-512 ve Clauson, An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, s. 165.
[86] Rona-Tas’daki yazıt grafiklerine ilişkin bakınız, An Introduction to Turkology, s. 111.
[87] Rona-Tas, An Introduction to Turkology, ss. 56-57.
[88] Daha yeni bir koleksiyon için bakınız Vasil’ev, Korpus tiurkskikh runicheskikh pamiatnikov basseina Eniseia.
[89] Bakınız Orkun, Eski Türk Yazıtları, s. 483 (Çin) ve s. 515 (Tibet), Tiurkskie eniseiskie epitafii, ss. 270-276. (Çin) ve ss. 66-74 (Tibet). Buna ek olarak, bakınız Bazin, “Eine Inschrift vom oberen Jenissei als Quelle zur Geschichte zentralasiens”.
[90] Martinez, “Gardizi’s Two Chapters on the Turks” s. 128. Gardizi’nin tapınma ile ilgili neyi söylemeye çalıştığı tam olarak belirgin değildir.
[91] Minorsky, Sharaf al-Zaman Tahir Marvazi on China, the Turks and India, s. 30.
[92] Maenchen-Helfen, “Manichaeans in Siberia”.
[93] Ou-yang, Hsin T’ang shu, bölüm 217b, s. 6148.
[94] Minorsky, Hudud al-‘Alam, s. 97.
[95] Minorsky, Hudud al-‘Alam, s. 96.
[96] Golden, An Introduction to the History of the Turkic Peoples, s. 187.
[97] Golden, An Introduction to the History of the Turkic Peoples, s. 295.
[98] Bakınız Golden, An Introduction to the History of the Turkic Peoples, ss. 343-345. Yenisey Kırgızları ve T’ien-shan Kırgızları arasındaki ilişki üzerine ss. 404-406; modern “Kakaslar” üzerine ss. 413-414. Kırgızlar ve Kakaslar arasındaki ilişkilerin daha deatylı bir tartışması için bakınız Butanaev ve Khudiakov, Istoriia eniseiskikh kyryzov, ss. 18-40.
[99] Bernshtam, “On the Origin of the Kirghiz People” ss. 120-124; Butanaev ve Khudiakov, Istoriia enisesikikh kygyzov, ss. 137-144.
[100] Kitanlar üzerine, bakınız Li, Li Wei-kung Hui-ch’ang i-p’in chi, bölüm 14, s. 115-116 ve Ssu-ma, Tzu-chih t’ung-chien, bölüm 246., s. 7967, çev. Drompp, “The Writings of Li Te-yü” ss. 208-210; Karluklar için bakınız Golden, “Karahanlılar ve Erken İslam Dönemi” s. 350.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.