Endülüs Müslümanlarına Osmanlı Yardımı
On beşinci ve on altıncı yüzyıllarda İslâm dünyası açısından derin etkileri olan farklı istikamette iki büyük değişimin bir arada yaşanması, oldukça dikkat çekicidir. Bu iki değişimden biri, Osmanlıların bir cihan devleti olarak tarih sahnesine çıkması, bir diğeri ise Hristiyan işgali neticesinde Endülüs’ün Müslüman yurdu olma niteliğini yitirmesidir.
Osmanlı Devleti’nin, kuruluşunun hemen ardından Balkanlar ve Orta Avrupa’da başlattığı genişleme sürecini, Anadolu’da Türk birliğini sağlamasının ardından Kafkaslar, Önasya ve Kuzey Afrika’da devam ettirdiği; netice itibariyle XVI. yüzyılın ikinci yarısına girildiğinde, artık üç kıta üzerindeki topraklardan müteşekkil çok geniş bir coğrafyaya hükmeden büyük bir cihan devletine dönüştüğü bilinen bir gerçektir. Öyle bir cihan devleti ki, bir taraftan Viyana’yı aşarak belki de bütün Avrupa’yı nüfuz alanına katmayı düşünürken, diğer taraftan Fas’tan Yemen’e, Yemen’den Hindistan’a, Hindistan’dan Sumatra’ya kadar farklı Müslüman toplum ya da toplulukların meseleleriyle ilgileniyor, onların “küffar zulmünden uzak, emn-ü emân içerisinde yaşaması”nı kendi varlık felsefesinin ana unsurlarından biri olarak ortaya koyuyordu.
Ne garip bir tesadüftür ki, İslâm dünyası, kalbi mesabesindeki bir coğrafyadan, yani Anadolu’dan Osmanlı gibi bir cihan devletinin doğuşunun heyecan ve sevincini yaşadığı aynı yıllarda, ikinci bir değişim olarak batısında sekiz asırlık Müslüman yurdu ve görkemli bir medeniyetin simge ismi olan Endülüs’ün bünyesinden kopuşuna şahit olmakta ve bu kopuşun derin sancısını hissetmekteydi. Hatırlanacağı üzere Osmanlı’nın kuruluş yıllarında İspanya’da Müslümanların siyasî hakimiyet sahası iyice daralarak Nasrîler olarak da bilinen Benî Ahmer Devleti’nin hükmettiği Gırnata, Meriyye, Mâleka ve Ronda gibi güneydeki birkaç şehir ve çevresine sıkışmış vaziyetteydi. Ne var ki, XV. yüzyılın son çeyreğinde Hıristiyan İspanyolların yoğun saldırıları neticesinde bu topraklar da kaybedildi ve en son 1492’de Gırnata’nın teslim edilmesiyle İspanya’da şu ya da bu ölçüde sekiz asırdır kesintisiz devam eden Müslüman hakimiyeti son bulmuş oldu.
Mamafih, bu gelişme, İspanya’da Müslüman varlığının tamamen sona erdiği anlamına gelmiyordu. Zira, gerek Benî Ahmer Devleti’nin sınırları içinde kalan şehirler gerekse daha önce XI- XIII. yüzyıllarda diğer birçok Endülüs şehri işgal edilirken, İslâm zimmî hukukundan esinlenilerek, bu şehirlerin Müslüman halkına can, mal ve din dokunulmazlığı güvencesi verilmek suretiyle kendi topraklarında kalma hakkı tanınmıştı. Bu teminata güvenen çok sayıda Müslüman, kendi dindaşlarının hakim olduğu başka ülkelere göçmek yerine birçok şehir ve bölgede Hıristiyan hakimiyeti altında yaşamayı tercih etti. Ancak, Hıristiyan idarecilerin taahhüdlerine sadakatleri fazla uzun sürmedi.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi / Türkiye