Emperyalizme Karşı Tam Bağımsız “Milli Devlet” – 1
1 Ekim 2011
‘FACE’ TARTIŞMALARINDAN..
(Yine bir face yorumu olarak hazırlanmış bu metin, yine mühim bir konuda spekülatif teşebbüslerin önünü kesmek niyetiyle, okunsun diye..)
Emperyalizme karşı olmak için “laik” ya da “dinci” olmak ne ‘gerekçe’ olur ne de ‘mani’ olur. Ulusalcılık ise kelimenin anlamından hareketle tabii olarak emperyalizme karşı duruştur.
Yazıda bu atıfların yapıldığı paragrafta çelişkiler var. Batı ile birlikte hareket etmek “BİAT” kültüründen başka bir kültür ya da birikim gerektirmez, onlar zaten projelerini kendi uzmanları ile yapıp sizin önünüze koymaktalar.
Böyle yanlış temeller üzerinde inşa edilen bina da yanlış olur haliyle..
Atatürk emperyalizme karşı verilen cephe savaşının başkomutanı iken, emperyalizme karşı verilecek kültürel savaşta da başkomutanlık yapmayı bilmiş ve becermiştir.
Devletin adını Türk koyması, parasına puluna Bozkurt koyması, Arapça alfabeyi değiştirip Türkçe alfabe yapması yetecek bir örnektir.
Dini hayatın görünür olmaktan çıkarılması ise bizzat dinin buyruğudur, ibadetlerin gösteriş -ve akabinde buna sığınarak yapılan aldatma- için yapılmaması gereği Allah buyruğudur, yani Atatürk’ün dini hayatı olması gerektiği yere konumlandırmak çabası bir taktik, bir gizlenme değildir, dini hayatın gereğinden fazla önde olmasından kaynaklanan ‘Din Baronları’nın din üzerinden halkı tahakküm altına almasını, hatta küçük yerleşim birimlerinde dahi “oflu hoca” tabir edilen din tacirlerinin toplumsal hayatı kişisel tahakküm altında tutması hallerinin, ülke sathında din adına vücut bulmuş olan bu irili ufaklı krallıkların toplumsal hayatı kontrol altında tutmasının CUMHURİYET olgusunun hayata geçirilmesine engel olacağı içindir.
Bilenlerin anlattığı üzre;
Atatürk bu suiistimallerin önünü kesmek için (bu gün dahi en çok tercih edilen Kur’an tefsiri olan Elmalılı tefsirinin sahibi) Elmalılı Hamdi Yazır’a Kur’an’ı Türkçeye tefsir görevi vermiştir. Rivayet olunur ki Atatürk hasta döşeğinde ölümün yakın olduğunu hissettiğinde Elmalılı’dan tefsirin çabuk bitirilmesini, (Ölümü halinde bitmemiş tefsirin bir şekilde akamete uğratılacağı endişesi ile) sağlığına yetiştirilmesini ister, başlarda çok uzun açıklamaların yapıldığı tefsirde son bölümlerin nispeten kısa kalmasının sebebi budur diye bilinir.
Bu öykü de yukarıda bahsettiğimiz hassasiyetin delilidir.