Doğu Türkistan’daki Kanlı Mayıs (29.05.1962)
Yıl 1962, bahar. Doğu Türkistanlılar Çin zulmüne dayanamayıp, “suya düşen yılana sarılır” misali akın akın Rus işgalindeki Batı Türkistan’a kaçmaya başlar. O günlerde ulusun içine “Taşkent ve Almatı gibi büyük şehirlerde bile ekmek bedavaymış” lafı geniş halde yayılır. Her günü saat 20’de açılan “Vatanı Kurtarma Radyosu” sırayla Uygurca-Kazakça-Çince ateşli yayınlar yaparak, halkı Sovyetlere kaçmaya ve Çinlilere karşı isyana kışkırtır. Ulus aç bir sürü gibi birbirini iter. Bu kaçış mayıs ayında toplu bir göç haline dönüşür. Müstebit Çin komünist rejimi önce, Doğu Türkistan’ın boşaltılmasından memnundur. Fakat çok geçmeden dışarıda dava adamlarının çoğalmasından rahatsız olan ve olayın Rusların lehine gelişmesinden korkan Çin hükümeti, 29.05.1962 günü büyük bir askerî güç ile hududu kapatır. Kaçış olayının en çok ve şiddetli olan sahası Gulca şehrini merkez edinen İli bölgesidir. Bu yüzden de hükümetin en ciddî uygulamalara başvurduğu bölge burasıdır.
29 Mayıs sabahı, Gulca otobüs terminali mahşer günü gibidir. Bilet almaya ve otobüse binmeye gelenlerin sayısı gittikçe biraz daha artar. Oysa ne bilet satılır, ne de otobüs kalkar. Hükümet kalabalığı dağıtmak için Kurban Ali’yi[1] görevlendirmiş olmalıdır ki, o aniden kalabalığın arasında ortaya çıkıp, halka: “Karne ile verilen un ve kumaş miktarını çoğaltırız, dağılınız!” diyordu. Halk onun sözlerini dinlemek söyle dursun, ona: “Sen niye şişman, biz niye zayıf? Hain, Milli Çinli!” diyordu. Çinlinin emri ile milletinin isteği arasında ezilen bu zavallı insan iyice yorulmuştu. Ona yaklaşan kinli delikanlılar, parmakla onun şişman göbeğine dürterek: “Haydi söyle bakalım!” diye bağırıyordu. Sonunda Kurban Ali: “Canım azizim ben ne yapabilirim!” diyerek yalvarmaya başladı. Gerçekten iş ciddiydi. Vaat veya tehdit ile bu işin sonuna çıkmak mümkün değildi. Hükümetin gizli görevlileri Kurban Ali’ye yaklaşarak, sessizce onu korumaya, kurtarmaya çalışıyordu. Ne mümkün…
Kurban Ali ile beraber onlar da bu kalabalık kinli aç insanlar denizinde boğulabilirdi. Şimdi Kurban Ali’nin bu kalabalığın arasından sağ kurtarılabilmesi imkânsız gözüküyordu. Halk ondan, biletin satılması, otobüsün kalkması için emir istiyordu. Kurban Ali ise “Böyle bir emri verebilmek için hükümet binasına gitmeliyim” diye kaçmaya çalışıyordu. Nihayet hükümet binasına hep beraber gidildi…
Stalin Caddesiyle Azatlık Caddesi arasına inşa edilmiş, arkası birbirine bitişik hükümet binasıyla parti binası artık her şeye hazırlanmış durumdaydı. Kapısı güneye Stalin Caddesine bakan birkaç kat hükümet binası halk ile Kurban Ali’ye bırakılmıştı. Kurban Ali halkın istediğine uyarak, izinnameyi yazıp, titrek bir elle etrafındakilere uzattı. Kalabalık bu izinnameyi mühürletmek için, dolaşarak kuzeye dönüp, Azatlık Caddesindeki parti binasına yaklaştılar. Ama demir parmaklıklarla kuşatılmış avlu kapısı çoktan zincirlenmişti.
Gittikçe artarak Azatlık Caddesine sıkışan insanlar yatağına sığmayan bir nehir gibi dalgalanıyordu. Başkalarının omzuna binerek izinnameyi göklere yükseltip sallayan bir el; demir parmaklıklar ötesindeki soğuk suratlı yüksek binaya durmadan hitap edilen sesler: “İzinnameyi mühürleyin! Gideceğiz! Şehir sizlere kalsın!”
Bina balkonuna yine bir başka milli kukla çıkıp (tabii, böyle vaziyette Çinli kürsüde asla gözükmez) vaat ve tehdit dolu kısa bir nutuk çekti. Ama, ne buna inanan ne de bundan korkan çıktı. Halk durmadan aynı isteği sesleniyordu: “Gideceğiz, gideceğiz! Her şeyimiz size kalsın, bırakın canımızı!”
Sabahtan bu yana çok yorulan insanlar; öğleden sonraki hızla alçalmakta olan güneş; bir de bu kadar çoğunluğa yaklaşan gizli kader… Şimdi hepsi, insanlar da, güneş de, gizli kader de acele eder durur… O izinnameyi sallayan elle beraber birkaç kişinin demir parmaklıklardan atlaması üzerine halkın önündeki ve arkasındaki çatılara yerleşen Azatlık Ordusu askerleri makineli tüfekten kurşun yağdırmaya başladı. Şaşkınlıkla bir o yana, bir bu yana dalgalanan kişiler kurşun yağmuruna hedef olmaktan kurtulamıyorlardı. Makineli tüfekler durmadan ateş kusuyordu…
Böylece, Azatlık Caddesi, Azatlık Ordusu tarafından azat edilirken(!), güneşin son ışıkları da sönüp, Gulca şehrinin gökleri tamamen karanlığa gömüldü. İşte bizim şehir tarafından duyduğumuz makineli tüfek sesleri, bu ölüm kusan seslermiş.
Kaynakça:
1.Kurban, İklil, Şarkı Türkistan Cumhuriyeti (1944-1949), Ankara 1992.
2.Kurban, İklil, Gerçekler ve Yalanlar (Anılar-Yansımalar: 1943-2007), Ankara 2007.
[1] Kurban Ali, Kazak Türklerinden, İli bölgesinin kukla başkanı. O, bu olay sırasında halka yalvaran sözleri ve izinname yazması yüzünden 1962-1980 yılları arasında 18 yıl hapsedilmiştir.