Seidiye Hanlığı’ndan Günümüze Doğu Türkistan
Kalmuklar 1674’te Turfan, Ürümçi ve İli bölgelerinde Cungariye Devleti’ni kurdular. 1679’dan sonra 18 yıl boyunca bu devlet bölgenin güneyine de hâkim oldu. Kalmukların hâkimiyetindeki bu devir, Doğu Türkistan’da genel vali sıfatıyla hocaların hüküm sürdüğü bir devir olmuş; bu sebeple “Hocalar Devri” olarak adlandırılmıştır.[1]
Bu tarihten sonra bölgede yine karışıklıklar görülmeye başlanır. 1864’ün Aralık ayında Sıddık Bey Kıpçak isyan ederek Yenihisar ve Kâşgar’ı ele geçirdikten sonra Hokand Hanı Hudayar Han’a bağlılık bildirdi. Bunun üzerine Hudayar Han, Büzrük Han Türe’yi Kâşgar valisi, Yakup Bey’i de başkumandan olarak bölgeye gönderdi. Ancak Sıddık Bey bunu kabul etmeyince bertaraf edilerek Kâşgar resmen Hokand Hanlığı’na bağlandı. Bir süre sonra Yarkent de hanlığın topraklarına katıldı. Bu sırada Batı Türkistan Rus işgaline uğradı ve Kâşgar’a büyük göç oldu. Göç sırasında, 1865’te Yakup Bey Kâşgar valisini devirerek Hokand Hanlığı’nın sona erdiğini ilân etti ve Atalık Gazi Bedevlet Yakup Bey unvanı ile Kâşgar ve Yarkend hükümdarı oldu. Yakup Bey 1866’da Hoten’i, 1867’de Kuça’yı, 1868’de Turfan’ı, Ürümçi’yi ve Kumul’a kadar olan bölgeleri ele geçirerek hâkimiyet sınırlarını genişletti.[2]
İngilizler Yakup Bey’in bu hareketi ile ilgilendiler. 1868’de Kâşgar’a gelen ticarî heyet Yakup Bey ile görüştü ticarî antlaşma imzalandı. Yakup Bey bir yandan İngilizlerle dostça ilişkiler kurmaya çalışırken, diğer yandan da Osmanlı Sultanı Abdulaziz’e oğlu Seyid Yakup Han Töre’yi (Hoca Töre) yollayarak yardım talep etti. Hoca Töre, Türkistan’daki gelişmeleri sultana ve ileri gelenlere ilettikten sonra sultanın yüksek himayesine girmek istediklerini belirtmiştir. Sultan bu isteğe kayıtsız kalmayarak bir gemi ile silâh ve asker yardımı yollamıştır. Bu andan itibaren Yakup Bey, sultanın verdiği emirlik unvanını alarak hâkimiyeti altındaki topraklarda hutbeyi Abdülaziz Han adına okutmuş ve sikkeleri onun adına bastırmıştır.[3]
Yakup Bey Petersburg’a elçi yollayarak Rusya ile de dostça ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Osmanlı himayesine giren ve Çin’e karşı Rusya ve İngiltere arasında denge politikası yürüterek yerini bir dereceye kadar sağlamlaştıran Yakup Bey, maalesef 1877 yılının Mayıs ayında vefat etmiş; Çinliler de hiç vakit geçirmeden yaptıkları taarruzla 16 Mayıs 1878’de Doğu Türkistan’ın tamamını işgal ve istilâ etmişlerdir. Bir süre Zo Zungtang komutasındaki ordu tarafından idare edilen Doğu Türkistan, 18 Kasım 1884’te Çin imparatorunun emriyle 19. eyalet olarak Şin-cang (Xin jiang “Yeni Toprak”) adıyla doğrudan imparatorluğa bağlanmıştır.
Doğu Türkistan üzerindeki Mançu sülâlesinin hâkimiyeti 1911 yılına kadar devam etti. Bu tarihte Çin’deki Mançu sülâlesi yıkılarak cumhuriyet rejimi kuruldu ve bu rejim de bölgeyi kâğıt üzerinde elinde tuttu. Bu zaman zarfında mahallî idareciler merkezin zayıflığı sebebiyle tamamen bağımsız hareket ediyorlardı. Hatta dış ülkelerle doğrudan doğruya antlaşmalar yapabiliyorlardı. Ancak bu sürede de Doğu Türkistan idarecilerinin Çinli olduğu unutulmamalıdır.
1930’lara gelindiğinde, yerli idarecilerin halk üzerindeki baskıları artmış ve halkı bezdirmişti. Bunun bir sonucu olarak yeryer ayaklanmalar patlak vermeye başladı. Bunlardan önemlileri şunlardır:
- Hoca Niyaz Hacı liderliğinde, Nisan 1931’de Kumul Ayaklanması,
- Mahmut Muhiti liderliğinde, Ocak 1933’te Turfan Ayaklanması
- Mehmet Emin Buğra liderliğinde, Şubat 1933 Hoten Ayaklanması
Bunların yanında, yine 1933 yılı içinde Tarım havzasında Timur ve Osman isimli kişilerin liderliğinde, Altay’da Şerif Han Töre liderliğinde ayaklanmalar patlak verdi. Bütün bu ayaklanmalar sonuç verdi ve aynı sene Ürümçi şehri haricinde bütün Doğu Türkistan Çinlilerden temizlendi.
İhtilâllerin ilk başladığı yer olan Kumul’daki ayaklanmaya Döngenlerden Ma Jung Ying, Mayıs 1931’de emrindeki yüz gönüllü ile katıldı; ancak yaralanınca Temmuz’da Kansu’ya döndü.
Kumul’a Eylül 1931’de Ruslar yardım teklif etti ise de Kumul ihtilâlcileri reddetti. Bunun üzerine Rusya Doğu Türkistan’ın Valisi Jing Şu Ren’le Ekim ayında gizli bir antlaşma yaparak vali kuvvetlerine silâh yardımına başladı. Buna rağmen bölgeye hâkim olamayan Jing Şu Ren, Nisan 1933’te Rusya üzerinden Çin’e kaçınca Başkumandan Şing Şi Sey kendini askerî vali ilân ederek idareyi ele aldı.
1933’te Ma Jung Ying binden fazla gönüllüyle tekrar gelerek 16 Haziran’da Hoca Niyaz Hacı’yla görüştü. Ma Jung Ying’in bütün askerî işleri tek başına ele almak istemesine Hoca Niyaz karşı çıktı. Bunun üzerine Ma ihtilâlcilere saldırarak ellerindeki silâh ve mühimmatı aldı. Hoca Niyaz’ın zor duruma düştüğünü gören Rusya, Hoca Niyaz’a Şin ile anlaşmasını teklif etti. Teklifi değerlendiren Hoca Niyaz, 9 Temmuz 1933’te Şin ile anlaştı. Antlaşmaya göre Tanrı Dağlarının güneyi Hoca Niyaz’ın, kuzeyi de Şin’in idaresinde olacaktı. Antlaşma Ürümçi’de imzalandı.
Bu şekilde 12 Kasım 1933’te, Kâşgar’da “Şarkî Türkistan İslâm Cumhuriyeti” ilân edildi ve aşağıdaki hükûmet kuruldu:
- Cumhurbaşkanı Hoca Niyaz Hacı
- Başbakan Sabit Damollah Abdülbaki
- Erkan-ı Harbiye Reisi General Mahmut Muhiti
- İçişleri Bakanı Seyitzade Yunus Bek
- Dışişleri Bakanı Kasım Can
- Eğitim Bakanı Abdulkerimhan Mahdum
- Evkaf Bakanı Şemsettin Turdi
- Adalet Bakanı Zarif Kari
- Ziraat ve Ticaret Bakanı Abdul Hüseyin
- Maliye Bakanı Ali Ahun
- Harbiye Bakanı Oraz Bek
- Sağlık Bakanı Abdullah Hani
Ocak 1934’te Çöçek ve Altay sınırından giren Kızıl Ordu, Ürümçi civarında Ma Jung Ying’i bozguna uğratarak Kâşgar’a doğru ilerlemeye başladı. Bu arada Ürümçi’den Kâşgar’a gelen başkonsolos Afserof, Hoca Niyaz ile görüşerek hükümetin lâğvedilmesi ve kendisinin Ürümçi’de Şing Şi Sey ile birlikte ortak idare kurmasını teklif etti. Bunu kabul etmek zorunda kalan Hoca Niyaz, Afserof ile birlikte Kâşgar’dan ayrıldı. Ürümçi’de genel vali yardımcısı oldu ve böylece hükûmet sona erdi.
Eylül 1938’de Şing Şi Sey, Stalin’in mümtaz misafiri olarak Moskova’ya gitti ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ne üye oldu.
Nisan 1937’de çıkan ihtilâlin bastırılmasının ardından Hoca Niyaz tutuklandı; sonra da Şerif Han Töre ve diğer mücahitler gibi işkence ile öldürüldü. Aynı yıl Barköl’de dört ayaklanma ile Şubat 1940’ta ve Haziran 1941’de Altay’da çıkan ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırıldı.
Şing Şi Sey bir yandan Sovyetler Birliği ile yakın ilişkiler kurarken diğer yandan Çin ile gizlice anlaşmıştı. İkinci Dünya Savaşı sırasında fırsatını bulan Şing Şi Sey Çin’e bağlılığını ilân etti. Bunun üzerine önceden sınıra yığınak yapmış bulunan Çin ordusu ülkeye girdi, Kızılordu Doğu Türkistan’ı terk etti. Bu, Milliyetçi Çin’in Doğu Türkistan’a soktuğu ilk kuvvetti. Halk Çin işgaline karşı yer yer direnişe geçti. Bunlardan bir kısmını Rusya desteklemekteydi.
Eylül 1944’te İli’de çıkan ayaklanma sonuç verdi ve İli, Altay, Tarbagatay vilâyetleri kurtarılarak 12 Kasım 1944’te “Şarkî Türkistan Cumhuriyeti” ilân edildi:
- Cumhurbaşkanı Ali Han Töre
- Cumhurbaşkanı Muavini Hekim Hoca Beg
- Genel Sekreter Abdürrauf Beg
- Maliye Bakanı Enver Musabay
- Eğitim Bakanı Seyfettin Azizi
- Sağlık Bakanı Muhittin Kanat
- Adalet Bakanı Mehmet Can Mahdum
İli’de hükûmet kurulduktan sonra Ruslar isyancılara yardım olarak silâh, askerî ve sivil müşavirler yolladı. Bu müşavirler vasıtasıyla Rusya, Çin’le antlaşma yapılmasını telkin etti. Bunun üzerine Çin’le görüşmeler başladı. Çin görüşmelerde aracı olmaları için literatürde “Üç Efendi” olarak bilinen İsa Yusuf Alptekin, Mehmet Emin Buğra ve Mesut Sabrı’yi Doğu Türkistan’a davet etti. Ülkeye gelen Üç Efendi çoğunlukla gençlerin dinleyici olarak katıldığı bir konferans düzenleyerek tam bağımsızlığa ulaşmak için önce Çin’e bağlı bir millî muhtariyet kurulmasının ve bu şekilde kültürün, mefkûrenin ve iktisadî hayatın yükseltilmesinin en uygun yol olduğunu, bir süre sonra Doğu Türkistan’ın Rus boyunduruğuna girme tehlikesinden de uzak olarak bağımsız olabileceğini anlattılar. Görüşmelerin sonunda anlaşma sağlandı.[4] Ancak antlaşmaya taraftar olmayan Ali Han Töre ile birkaç reis Rusya’ya kaçırıldı.
Antlaşma neticesi Ürümçi’de 15’i yerli, 10’u da Çinli olmak üzere 25 kişilik ortak bir hükûmet kuruldu. Buna göre Çinli General Zhang Zhi Zhong genel vali, Kremlin yanlısı olan Ahmetcan Kasım ile Burhan Şehidî de vali muavinleri olmuşlardı. Aynı hükümete Mehmet Emin Buğra bayındırlık bakanı, Canım Han maliye bakanı, İsa Yusuf sandalyesiz üye olarak girmiş, Mesut Sabri de eyalet genel müfettişi olmuştu.[5]
İhtilâl kuvvetlerinin altında olan ve Ruslarca desteklenen İli, Altay, Tarbagatay vilâyetlerine Çin eli uzanmıyor, güneydeki Çinlileştirme politikası ise halkın kuzeydeki gibi Rusya’ya meyline sebep oluyordu. Bunun üzerine Çin, Mesut Sabri’yi genel valiliğe, İsa Yusuf’u da hükûmet genel sekreterliğine atamak yoluyla idareyi milliyetçilere bıraktı. Hükümetin Rus yanlısı üyeleri bu yeni durum karşısında İli bölgesine çağrıldılar ve hükümetten çekildiler.
“Milliyetçi hükûmet” ilk iş olarak Türkleşme prensibiyle eğitime el attı. Bu hareket Çin’i ve Rusya’yı telâşlandırdı. 1948’de Doğu Türkistan’da bulunan Çin silâhlı kuvvetleri başkumandanı bir beyanname yayınlayarak yerli milliyetçilerin Rus taraftarlarından daha tehlikeli olduğunu ifade etti.[6]
Aynı sıralarda Çin’de Mao’nun meşhur yürüyüşü gerçekleşmekteydi. Bunun bir neticesi olarak Çin hükûmeti, SSCB’e hoş görünmek amacıyla, 1 Ocak 1949’da Mesut Sabri ve İsa Yusuf’u işten el çektirdi. Yerlerine Kremlin yanlısı Komünist Burhan Şehidî getirildi. Bu arada Çinli komünistler yavaş yavaş Çin’e hâkim olmuş ve Doğu Türkistan sınırına dayanmıştı. Eylül 1949’da Doğu Türkistan’daki milliyetçi Çin birliklerinin baş kumandanı, Çin komünist hükûmetine bağlılık ilân etti. Böylece komünist ordu hiçbir askerî kuvvetle karşılaşmadan ülkeye girdi.
İsa Yusuf, Mehmet Emin Buğra ve binlerce Uygur ve Kazak Türkü Hindistan ve Pakistan’a iltica etti. Mesut Sabri şehit edildi. Böylece Doğu Türkistan’daki karanlık günler başladı. On binlerce aydın öldürüldü ve hapislere atıldı.
O tarihten günümüze dek Çin’e karşı bağımsızlık mücadelesi devam etmektedir. Son olaylarla doruk noktasına çıkmıştır ve yer yer ayaklanmalar olduğu gözlenmektedir. Ayaklanmaların Uygur Türkleri bağımsızlığa kavuşuncaya kadar devam edeceği anlaşılmaktadır.
Doğu Türkistan’ın Yakın Dönemi ile Bugünkü Nüfus Yapısı
Türkistan’daki 16. yüzyıl başında cereyan eden siyasî ve ekonomi buhranın sonucu olarak, Timur oğulları Hindistan’a, Çağatay oğulları da Altışehir’e çekilirler. Böylece, bütün Türkistan’ı bir arada tutan siyasî birlik dağılır. Gitgide etnik farklılaşmalar ortaya çıkar.
Dokuzuncu yüzyıl ortalarında, Orhun civarından göç eden Uygurlar, Turfan yöresinde İdikut Devleti’ni ve Kâşgar yöresinde de diğer Türk boylarıyla birleşip Karahanlı Devleti’ni kurarlar. Bugünkü Doğu Türkistan’daki Türk topluluğunun esasını teşkil eden Uygurlar, işte bu İdikut Devleti’ni ve Karahanlı Devleti’ni kuran Uygurların torunlarıdır.
On beşinci yüzyılın sonları ve on altıncı yüzyılın başlarında kuzeydeki Kıpçak bozkırlarından Türkistan’a göç eden Coçi ulusuna mensup olanlar, Çu nehri kıyısındaki hayvancılık bölgesine ve Maveraünnehir’deki Tarım bölgesine yerleşirler. Hayvancılık bölgesine yerleşenler “Kazak” adını, tarım bölgesine yerleşenler “Özbek” adını taşırlar.[7]
Tanrı Dağlarında 16. yüzyılda Kırgızlar da ayrı bir Türk topluluğu olarak görünürler. Onlar 15. yüzyılın başlarında kuzeydoğudan Oyratlar ile beraber Türkistan’a gelmiş olabilirler. Kırgızlar, Çağatay Hanlığı’nın izniyle Issık Göl’ün güneyinde hayvancılık ile meşgul olurlar. Onların Müslüman olmaları 16. yüzyılın sonlarına rastlar.[8] Tarihçi Prof. Enver Baytur’a göre “Kâşgar Hocalarının atası sayılan Mahdumî Azem’in küçük oğlu Hoca İshak Tanrı Dağlarındaki Kırgız bölgelerine gidip İslâm dinini yaymış, Tezkire-i Cahan’daki belgelere göre, Hoca İshak Kırgız bölgelerinde 12 yıl kalmıştır”.
Kazaklar ve Kırgızlar Doğu Türkistan’ın kuzeybatısını, Oyratlar Doğu Türkistan’ın kuzeydoğusunu işgal ettikleri için, Çağatay oğulları ve onlara bağlı olan Moğollar, ister istemez güneye (Altışehir’e) kaymışlardır. Güneydeki bu Moğollar, tamamen Türkleşip bugünkü Uygurlara karışıp gitmişlerdir.[9] Kâşgar, Yarkent, Hoten nehirlerinin kıyılarında ve Lopnor gölünün çevresinde yaşayan Dolanlar (dolan Moğolca “yedi=7” demektir) 18. yüzyılın başlarında, Kalmukların Altışehire hâkim oldukları devrede, buralara gelip yerleşen ve Türkleşen Kalmuklardır. Dolanlar, Çaş-şirin, Barçuk, Bögür kabilelerinden müteşekkil olup, Şamanizm kalıntıları, diğer Türk boylarına nazaran Dolanlarda daha yaygındır.[10]
Günümüzde Doğu Türkistan’da en büyüğü Uygurlar olmak üzere, çok sayıda Türk toplulukları ve diğer milliyetten halk bir arada yaşamaktadır. Sağlıklı bir veri olmamakla birlikte 1993 nüfus sayımına göre ve 1993 sonu itibariyle bölgenin toplam nüfusu 16.052.648 kişidir. Bu nüfusun yüzde 62’sini oluşturan 10.015.948 kişi Türk kökenlidir. Doğu Türkistan’ın yüzde 47’sini oluşturan Uygurların nüfusu 7.589.468’dir; nüfusun yüzde 37’si, yani 6.036.700 kişi (Çin Ordusu hariç) Han milliyetindendir; 1.196.416 Kazak Türkü, Doğu Türkistan nüfusunun yüzde 7.3’ünü oluşturur. Ayrıca bölgede 732.294 Huy (Çinli Müslüman); 149.198 Moğol; 154.282 Kırgız Türkü; 36.785 Şibe; 36.108 Tacik; 12.782 Özbek Türkü; 18.856 Mançu; 5.827 Dagur; 4.440 Tatar Türkü ve 8.563 Rus yaşamaktadır.
Yukarıda adı geçenlerden Han milliyeti dışındaki Türk ve daha sonra da Moğol soylular yüzyıllardır Doğu Türkistan topraklarında birarada yaşamaktadırlar. Ayrıca Doğu Türkistan nüfusunun 70.929 kişilik bir bölümü Dong Şiang, Tibet, Miao, Yi, Buyi ve Kore milliyetlerindendir.[11] Bu toplulukların büyük bir bölümü Çin Halk Cumhuriyeti’nin Doğu Türkistan’ı işgalinden hemen önce ya da sonra diğer eyalet ve özerk bölgelerden bölgeye göç etmişlerdir. Özellikle Han milliyetini Çin hükümeti Doğu Türkistan’da çoğunluğu sağlayarak asimile etme siyaseti ile göç ettirmiştir. Doğu Türkistan’ın ilk işgal yıllarında Han milliyetinden olanların sayısı 200 bin iken, bugün altı buçuk milyona ulaşmıştır. Bu göç bugün bütün hızıyla devam etmektedir.
Doğu Türkistan’ın Dinî Yapısı
Doğu Türkistan bugün de birçok dinin yaşandığı bir bölgedir. Bölgede en yaygın dinler İslâmiyet, Lamaizm (Tibet Budizmi), Budizm, Taoizm, Hıristiyanlık (Katoliklik, Doğu Ortodoks Kilisesi) ve Şamanizmdir. Uygur, Kazak, Huy (Döngen), Kırgız, Tacik, Özbek, Tatar, Salar, Dong Şiang ve Baoan milliyetlerinden halklar İslâm dinindendir. Dolayısıyla Doğu Türkistan’ın toplumsal yaşamında en etkin din İslâmiyet’tir. Doğu Türkistan’da 23.000 cami, Lamaist tapınağı ve Katolik kilisesi bulunmaktadır. Çin, tarihten beri uyguladığı ikili dinî siyaseti günümüzde de uygulamaktadır. Mao’nun ölümünden sonra dinî siyasette kısmen de olsa yumuşama olmasına rağmen, dinî baskı günümüzde de devam etmektedir.
Doğu Türkistan’ın Bugünkü Yönetim Sistemi
1949 yılında komünist Çin işgalinden sonra, Çin hükûmeti tarafından 1 Ekim 1955’te eyalet statüsüne son verilip, Doğu Türkistan’ın adı Xin Jiang Uygur Özerk Bölgesi olarak belirlendi. Bölgenin başkentinin “Dihua” olan eski adı da “Ürümçi” olarak değiştirildi. “Şin Jiang Uygur Özerk Bölgesi” hükûmeti kuruluşundan itibaren Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin özerklik siyasetini uygulamadı. Kendi başına karar alıp Çinlilerin sindirme politikasını uyguladı. Uygur Türkleri siyasî yaşama, hükûmet çalışmalarına, ekonomik kalkınma ve kültürel etkinliklere katılamadı.
Doğu Türkistan’da Turfan, Kumul, Aksu, Kâşgar, Hoten, İli, Çöçek ve Altay adı taşıyan sekiz “yönetim bölgesi” vardır.
İli Kazak Özerk Yönetim Bölgesi, Böritala Moğol Özerk Yönetim Bölgesi, Cimisar Huy Özerk Yönetim Bölgesi, Bayangol Moğol Özerk Yönetim Bölgesi ve Kızılsu Kırgız Özerk Yönetim Bölgesi olmak üzere beş “özerk alt bölge” bulunmaktadır.
Ürümçi, Karamay ve Şihenze kentleri doğrudan doğruya “Şin Jiang Uygur Özerk Bölgesi” hükûmetine bağlı olarak yönetilirler.
Turfan şehri, Kumul şehri, Aksu şehri, Kâşgar şehri, Hoten şehri, Gulca şehri, Çöçek şehri ve Altay şehri kendi isimlerini taşıyan bölge yönetimlerine bağlı olarak yönetilirler. Kuytun şehri, Korla şehri, Böritala şehri, Cimisar şehri, Fukang şehri ve Artuş şehri özerk bölge yönetimlerine bağlı olan şehir merkezleridir.
Doğu Türkistan’da 64 kasaba, 6 özerk ilçe, 802 nahiye ve 42 azınlık özerk nahiyesi bulunmaktadır.
Doğu Türkistan’ın Bugünkü Ekonomik ve Sosyal Durumu
Ekonomi: Doğu Türkistan petrol, uranyum, demir, kömür, altın, volfram, tuz, doğalgaz gibi stratejik yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip bir ülkedir. Bütün Çin’de mevcut 148 çeşit madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan’dan çıkarılmaktadır. Doğu Türkistan’da şimdiye kadar 5.000 yerde maden ocağı bulunmuş olup bu, Çin’deki toplam maden ocağının %85’ini teşkil eder.
Yaklaşık 500 bölgeden petrol, 30 bölgeden doğal gaz çıkarılmaktadır. Petrol rezervi 8 milyar ton olarak tespit edilmiş ve her yıl 10 milyon ton petrol Çin’e taşınmaktadır.
Çin’in kömür rezervinin yarısı Doğu Türkistan’dadır. Yıllık altın üretimi de 360 kg. civarındadır. Uranyum, volfram gibi stratejik madenler ile tuz ve renkli kristal taşları Doğu Türkistan’ın başlıca yeraltı ürünlerindendir.
150 bin km2 tarım arazisine ve bir o kadar ekilebilen toprağa ve 12 bin km2 genişliğinde ormanlık alana sahip Doğu Türkistan yaylalarında 60 milyona yakın küçük ve büyük baş hayvan beslenmektedir.
Bu doğal kaynakları bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden sayılması gereken Doğu Türkistan, maalesef şu anda “geri kalmış bir ülke” hüviyetinde olup, halkı kendi topraklarında yoksulluk içinde yaşamaktadır. Bunun başlıca sebebi, bu zenginliklerin talan edilircesine Çin’e taşınması ve ülkede kurulu bütün sanayi tesislerinden sağlanan gelirin Pekin’e aktarılmasıdır. Nitekim, Çin yöneticileri, Çin’in hammadde zenginliklerinin %85’inin Doğu Türkistan’dan elde edildiğini itiraf etmektedirler. Ülke sanayi kuruluşlarında çalışanların %90’ını ve petrol tesislerinde çalışanların %99’unu bölgeye yerleştirilen Çinliler oluşturmaktadır. Bu bakımdan Türkler arasında işsizlik oranı çok yüksektir.
Kısacası, Doğu Türkistan dünyanın en zengin ülkelerinden biri olmasına rağmen, belki en fakir olan ülkedir…
Eğitim: Doğu Türkistan bölgesinde 800 anaokulu, 7100 ilkokul, 1900 ortaöğretim okulu, 100 meslekî ortaöğretim okulu, sağır dilsiz ve görme özürlü çocuklar için 20 özel okul, 21 yükseköğretim enstitüsü ve çeşitli branşlarda 100 fakülte vardır. Teknik ve meslek içi eğitim kurslarıyla tatil dönemlerinde eğitim sunan programlar da oldukça yaygındır. Günümüzde 40 üniversite ve 90 lisansüstü uzmanlık okulu vardır. Endüstri, tarım, ormancılık, tıp ve halk sağlığı, finasman, hukuk ve siyasal bilimler, kültürfizik, sanat eğitimi, öğretmen okulları ve okul öncesi eğitim uzmanlığı gibi branşlarda yaygın eğitim verilmektedir. Günümüzde Doğu Türkistan eğitim kurumlarından yararlanan çocuk, ergen, yetişkin, sağır-dilsiz ve görme özürlü kişilerin toplamı dört milyon civarındadır ve sayılan eğitim kurumlarında 180.000 öğretmen çalışmaktadır.
Eğitim alanında da bu eşitsizlik sürmektedir. Uygur ve diğer Türk kökenli halkların çocuklarının üniversite kazanma oranı oldukça düşüktür. Yukarıda bahsettiğimiz okulların çoğunda Han milletinden öğrenciler eğitim görmektedir. Çin hükümetinin eskiden beri Uygur Türklerini cahil bırak-yönet siyasetiyle, eğitim kalitesini yükseltmeye yönelik hiçbir girişimi yoktur. Kâğıt üzerinde eğitimde eşitlikten bahsedilmesine rağmen Uygurların eğitim hakkı her zaman engellenmiştir. Hanlılar bakımlı ve bilgisayarla donatılmış okullarda eğitim görürken, Uygur Türkleri ilkel okullarda eğitimini sürdürmektedirler.
Eskiden okullarda Çince ağırlıklı eğitim yapılırken, 1998 yılında alınan bir kararla üniversitelerde eğitim Çince ağırlıklı yapılmaya başlanmıştır. Yavaş yavaş bütün okullarda Çince eğitime geçilmesi plânlanmaktadır.
Basın-yayın: Doğu Türkistan’da basın-yayın hayatının durumu ile ilgili olarak F. Sema Barutçu Özönder’in “Doğu Türkistan’da Basın-Yayın Hayatı: Milletler Neşriyatı’nın Edebi Neşriyatı Örneğinde” adlı çalışması da bir fikir verebilir. Bu makalede Çin’in en büyük azınlıklar neşriyatı olan Milletler Neşriyatının Uygurca kitap kataloğunu incelemiş ve Kurum’un neşriyatı Merkezî hükümetin azınlık topluma karşı yürüttüğü siyasetle birebir uygunluk gösterdiği tespit edilmiştir. Yayınevinin 1953-1980 yılları edebî yayın faaliyeti birkaç istisna dışında tamamen parti ideolojisine dönük propaganda eserleridir ve çok az Rusçadan tercümeyi saymazsak, hemen hepsi Çinceden tercümedir.[12]
Sağlık: Halk, devletin sağlık hizmetlerinden de mahrumdur. Doğu Türkistan’daki Çinli nüfusun %95’i devletin ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanmasına karşılık, Türklerin yararlanma oranı ancak %12 civarındadır. Kalanı, %88’i ücrete tâbidir.
Uygur Türkçesi Uygur Türkçesinin Genel Türk Dili İçindeki Yeri
Uygur Türkçesi tarihte Türk milletinin kültürünün gelişmesinde önem rol oynamıştır. Çağdaş Uygur Türkçesi de Eski Uygurcanın devamıdır. Uygur Türkçesi Türk dilinin gelişmesinde bir dönüm noktasıdır. Çünkü Uygur Türkçesi -yani Uygur devrine ait Türkçe- Çuvaş ve Yakut lehçeleri müstesna olmak üzere bugünkü Türk lehçeleri için bir ana dil mahiyetindedir. Bugünkü lehçeler, Türk dilinin gelişme kanunları bakımından, Uygur Türkçesi devrinden ayrılmışlardır. Bugün ayrı ayrı lehçelerin özellikleri gibi görünen teferruat, Uygur Türkçesi devrinde bir dil içinde ve o dilin tam hukuklu unsurları halinde yaşamakta idiler. Bunun tespiti Uygur Türkçesinin, Türk dilinin gelişmesinin tarihi ve bu gelişmenin yol ve kanunlarını tayin için de ne kadar mühim bir yer tuttuğunu göstermeye kâfidir.
Türk dili Türk milleti kadar yaşlı bir teşekküldür. En eski Türk dilinin nasıl olduğunu şimdiden katiyetle söyleyememekle beraber, bugün elimizde bir müspet netice olarak şunu söyleyebiliriz. Türk dilinin tarihî devirlerine giden yol Uygur Türkçesi devri üzerinden gidecek ve onun araştırılması da bu devrin bize gösterebildiği yollardan istifade edecektir.[13]
Uygur Türkçesinin tasnifine gelince, XIX. yüzyılın başlarından son yıllara kadar yirmiden çok tasnif denemesi yapılmıştır. Bunların içinde en önemlileri Radloff’un, Ramstedt’in ve Samoyloviç’in tasnif denemeleridir.
Türk dil biliminin kurucusu Wilhelm Radloff’un “Kuzey Türk Dillerinin Ses Bilgisi” adlı eserinde yayımlanan ve “Türk Lehçelerinin ses Özelliklerine Göre Tasnifi” adını taşıyan denemesi, daha önceki tasnif denemelerine bakarak, çok daha bilimsel ve ayrıntılıdır. Radloff Türk lehçelerini dört gruba ayırmıştır:
- Doğu Diyalektleri: 1. Asıl Altay diyalektleri (Altay, Teleüt), 2. Baraba diyalekti, 3. Kuzey Altay diyalektleri (Lebed, Şor), 4. Abakan diyalektleri [Sagay, Koybal, Kaç, Yüs ve Kızıl, Küerik (Çolım), Soyon, Karagas, Uygur];
- Batı Diyalektleri: 1. Kırgız diyalektleri (Kara-Kırgız, Kazak-Kırgız, Kara-Kalpak), 2. İrtiş diyalektleri, 3. Başkurt diyalekti, 4. Volvo ya da Kuzey Rusya diyalektleri (Mişer, Kama, Simbir, Kazan, Belebey, Kasım);
- Orta Asya Diyalektleri: 1. Tarançi, Kumul, Aksu, Kâşgar; Çağatay diyalektleri (Kuzey Sart, Hokant, Zerefşan, Buhara, Hive).
- Güney Diyalektleri: 1. Türkmen, 2. Azerbaycan, 3. Kafkasya diyalektleri, 4. Anadolu diyalektleri, 5. Kırım diyalekti, 6. Osmanlı diyalekti.
Radloff’un bu tasnifi, görüldüğü gibi, sadece dilleri değil, diyalektleri de içine alması bakımından çok ayrıntılı bir tasnif denemesidir.
Radloff’tan sonraki en önemli tasnif denemesi ünlü Mongolist ve Altayist Ramstedt yapmıştır. Ramstedt tek heceli sözlerin sonundaki -aE ses grubunun durumu, Eski Türkçedeki /d/ foneminin korunması ya da /z/ ve /y/ seslerine gelişmesi, söz başındaki /t/ sesinin durumu gibi ölçütlere göre Türk lehçelerini şöyle tasnif etmiştir:
- d- alt grubu (taE > taE): Uranhay, Soyot; Karagas
- z- alt grubu: Koybal, Şor; Çolım
- y- alt grubu (taE > to: ya da tu:): Barada; Altay (Altay Kalmıkları, Teleüt, Lebed, Kumandı)
VI. Güney Grubu (taE > daE, da:, d > y): Türkmen (Türkmenistan, Stavropol), Türk ya da Osmanlı.
Ramstedt’in tasnifi, kullandığı ölçütlerin az olmasına rağmen, görüldüğü gibi, oldukça ayrıntılı ve gerçeğe yakındır.
Yine önemli tasniflerden biri olan Samoyloviç’in tasnifidir. O Türk lehçelerini altı gruba ayırmıştır. Tasnifinde Yeni Uygur Türkçesini taEliq- grubuna (Çağatay, Güney-Doğu) dâhil etmiştir. Bu grubun özellikleri şunlardır: 1. Z (toquz), 2. d > y (adaq > ayaq), 3. bol-, 4. -aE > aw (taE > taw). 5. -ıE > -ıq (taElıE > taElıq), 6. -Ean (qalEan). Eski yazı dillerinden Çağataycayı da bu gruba dâhil etmiştir.
Modern Türk dil ve lehçelerinin bugüne kadar yapılmış tasnif denemelerinden yola çıkarak Türk lehçelerini 12 gruba ayırmıştır: Yeni Uygurca ile Özbekçeyi taEliq veya Çağatay grubuna dahil etmiştir.[14]
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 20 Sayfa: 276-281