Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Doğu Anadolu Türk Devletleri

0 14.784

1071 Malazgirt zaferinin ardından Anadolu’nun doğusunda mahalli Türkmen beyliklerinin ortaya çıkışına tanık oluyoruz. Erzurum ve çevresinde Saltuklular, Erzincan ve Kemah’ta Mengücekler, Yeşil Irmak havzasında Danişmendliler, Van Gölü havzasında Sökmenliler, Diyarbekir bölgesinde İnaloğulları, Dilmaçoğulları, Mardin ve Hısn-ı Keyfa Artukluları, Elazığ yöresinde de Çubukoğulları ve ardından Harput Artukluları, XI. asrın son çeyreğinde tarih sahnesine çıkmışlar, yaklaşık olarak iki asır boyunca bölgenin kaderine hâkim olmuşlardır. Bu uzun sayılamayacak zaman dilimi içinde her bir beylik hâkim oldukları coğrafyada günümüz Türkiye’sinin yaratılmasına da katkıda bulunan büyük bir değişimi başlatmışlardır.

Doğu Anadolu Türk devletleri doğuşlarını Selçuklulara borçlu olmakla beraber, varlık sebepleri ve dayandıkları etnik temel şüphesiz Oğuz Türkleridir. XI. asrın başlarında Sir Derya boylarından hareketle Yakın-Doğu coğrafyasına giren Oğuz Türkleri, bir anda Horasan, İran, Irak, Azerbaycan, Suriye, Filistin ve Anadolu’da irili ufaklı pek çok siyasi ve askeri teşekküllerin kurulmasına temel teşkil etmişlerdir. Anadolu’nun doğusundaki beyliklerin kurucuları da ekseriyetle Selçuklular hizmetindeki Oğuz-Türkmen beyleri olmuşlardır.

Türkmenlerin varlığına geçmeden önce Anadolu’nun doğusunun coğrafi ve tarihsel durumuna göz atmamızda yarar vardır.

İlk ve Orta Çağlarda kastettiğimiz bölge ile günümüzde yaklaşık 163.000 kilometre kare yüzölçümüne sahip ve ülkemizin yedi coğrafi bölgesinin en büyüğü olan “Doğu Anadolu Bölgesi” büyük ölçüde örtüşmektedir. Bölge Türkiye’nin en yüksek ve engebeli yüzey şekillerine sahiptir. Arazinin büyük bölümü dağlıktır. Ağrı Dağı, Süphan Dağı ve Uludoruk tepesi Türkiye’nin en yüksek doruklarını barındırır. Ovalar geniş olmadığı gibi, yüksek rakımlıdır. Erzincan, Elazığ ve Iğdır gibi bazı küçük havzalarda tarım yapılabilir. Coğrafi yapı ve iklim koşulları tarımdan ziyade hayvancılık için iyi bir ortam sağlar.

Bölge coğrafi olduğu kadar tarihi açıdan çok eski devirlerden beri Anadolu’nun bir parçası olmuştur. Üç büyük kıtaya yakınlığının yanı sıra coğrafik ve topografik özellikler Anadolu’da doğu-batı çizgisinde bir ulaşım ve yerleşim ağının gelişmesine fırsat vermiştir. Bu bağlamda Doğu Anadolu batıdan gelenler için Orta Asya, Kafkaslar ve Mezopotamya’ya açılan bir güzergah olurken doğudan gelenler için batıya, Akdeniz’e, Balkanlara uzanan bir köprü vazifesi görmüştür. Bu özelliği dolayısıyla bölge, tarihinin her safhasında saldırı, işgal ve istilalara uğramıştır.

Doğu Anadolu’nun stratejik konumunun belirgin bir hal alışı Roma’nın son dönemlerine rastlar. Anadolu’yu Batı’dan Doğu’ya ulaşım ağları ile birleştirme politikası güden Romalılar, Sasaniler ile bölgenin hâkimiyeti için uzun ve yorucu savaşlar yapmışlardır. Bu dönemde bölgede yerel halkların yanı sıra Romalı, Kafkas ve Ari unsurlar göze çarpar. Bizans İmparatorluğu’nun kurulması ile Doğu Anadolu üzerinde Sasaniler ile yaşanan mücadeleler daha da hız kazandı. Bölge savaşlardan büyük zarar görürken mücadeleler, yerel derebeyliklerin oluşmasına da fırsat verdi. 640 yılında Müslüman Araplar, bu yerel beyler ile de anlaşarak Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmını ele geçirdiler ve bölgede yeni bir dönemin başlamasına yol açtılar. Üç asır sürecek Müslüman-Arap hâkimiyeti süresince, Doğu Anadolu’da Sami kökenli yeni koloniler kuruldu. İran ve Hıristiyan kültürünün yanı sıra İslam kültürü de benimsendi. Böylece bölge çok kültürlü etnik mozaik haline geldi. Bu dönemde Anadolu’da Bizans- İslam Dünyası sınırını Tarsus, Malatya ve Erzurum yayı oluşturuyordu. 9. asırdan itibaren Bizans ile Abbasilerin temsil ettiği İslam Dünyasında çatışmalara başladığı zaman Doğu Anadolu’nun büyük kısmı, Türkçe’de “uç” olarak adlandırabileceğimiz birer sugur ve avasım bölgesi oldu. Abbasiler Bizans’a karşı koyabilmek için sadece Müslüman Arapları değil Orta Asya’dan, Horasan’dan çok sayıda Türk asıllı savaşçıları da bölgeye yerleştirdi. Uzun ve yıpratıcı savaşlar her iki tarafın sınır bölgelerinde yeni bir yaşam biçimi ve kültürü yarattı. Savaşlar dinsel bir içerik kazandı. Gaza ruhu canlandı ve hayat tarzı haline geldi.

Doç. Dr. İlhan ERDEM

Ankara Üniversitesi Dil Ve Tarih Coğrafya Fakültesi / Türkiye

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.