Diktatör Devlet Feodalizmi
Sorgulayan bir eğitim almamış, boş dimağlı, hakkını hukukunu aramayı bilmeyen toplumları (insanları) yönetmek kolaydır. Bunun için bireyin ‘muhtaç’ konumuna getirilmesi gerekir. Bu da, bir toplumsal mühendislik projesiyle olur.
***
Anadolu’da, eskiden beri toplumun belli kesimlerinde ve bölgelerinde egemen olan feodal bireysellik (güçler) yaygındı; toplumun sömürülmesi bunun yansımasıydı; ağalık, şeyhlik, seyitlik, mirlik vs…
Toplumun yavaştan gözünün açılmasıyla bu bireysel feodal güçler giderek devre dışı kaldılar. Bu ilkel güçler zaman içinde toplumun uyanışı ile azaldı gibi görünse de kalıntıları hala devam ediyor bazı bölgelerde…
Bireysel feodalizmin yerini şimdilerde devlet feodalizmi aldı…
***
Hakkını hukukunu bilen, yeniliğe aç ve açık insanları kumanda edemeyeceklerini iyi bildikleri için, bu kez, insanlar menfaat bağıyla Devlete muhtaç konumuna sokuldu… Ağaların, şeyhlerin, mirlerin yerine “devlet feodalizmi” oluştu. Nitekim Ülkemde 17 milyon yoksul, 6 milyon işsiz vatandaşın oluşması, amaçlanan devlet feodalizminin örtülü sonucuydu.
Vatandaş ekonomik olarak bir güce muhtaç durumda kalmalıydı ki insanca yaşama haklarını arama, güçlü iradeye, despotizme karşı çıkma ihtimali kalmasın. Bu riskin ortadan kalkması gerekiyordu, işte son 13 yıldan beri yapılan, uygulanan buydu…
***
Devletin kaynaklarından nemalanmanın yolu, diktatör olmaya hevesli örgütlü cehalet ürünü güruhun türediğini bilen yanar-döner fırsatçıların ihanetlerine şahit oluyoruz. Suratlarında bir tomar kılla renkli camlarda kargalar gibi “kargalaşma” bolluğu tesadüfi değildir…
Birilerinin uzuv kiri olmayı yeğleyen biatçi mürai topluluklar, yakaladıkları yağlı kemikleri, hak etmeden geldikleri mevkileri, koltukları kaybetmemek için her türlü hileyi yapmayı “mubah” saydılar ve üstelik “dinin gereği” diye de fetvalar uydurdular. Onlara göre “din” maske olarak kullanılması gereken bir araçtır; din, Allah’a samimi bağlanma değildir bu mürai güruhça…
Kıl suratlı kokarcalar, karanlık ruhlarıyla katranlı günahkârlar güruhu topluma egemen oldu…
***
Eğitimli, bilinçli, sorgulayan insanların çoğalmasını istemezler…
Çünkü o zaman heybeleri dolmayacak ve çirkef ruhları olanca pespayeliği ile ortaya serilmeyecektir… Şartlanmış, menfaate dayalı biatçi, yıkanmış beyinlerini doğruya yöneltmek ve inandırmak hiç kolay değildir.
Siz istediğiniz kadar gerçekleri anlatmaya çalışın; karşınızdaki, beynin algı kapasitesi kadarını alacaktır; o da, biat ettiği gücün lafazanı ve benliğinin kölesi olan canı isterse!..
***
Belli kişilerden, sıkça “alıntı” yaparak insanların düşünme ve tartışma yeteneklerinin körelmesine aracı olmayı sevmediğim için değer verdiğim düşünürlerden alıntı yapmıyorum. Daha çok, özüme ait bazı düşüncelerimi aktarmaya çalışırım. Bu yazımızın konusu ile ilgili bir alıntı, istisna olarak, yapalım Aristo’dan… “Bir tiran, dine, herkesten fazla bağlı görünmelidir. Tebaası, onun Allah korkusu taşıdığını zannetmelidir. Böylece zorbanın haksızlık etmeyeceğini düşünür ve ona karşı tavır almazlar.” (Aristo).
Asırlar öncesinden Aristo, bugünlerde Türkiye’nin yaşadığı manzarayı tarif etmiş…Ne denilebilir ki!
Düşünmek ve sorgulamak gerek…