Devletin Yüksek Kademelerinde Ve Gizli Teşkilâtı İçinde Hainler Ve Casuslar mı Var?
Yön adlı bir aşırı solcu derginin 25 Eylül 1964 tarihli 78. sayısında devlet kuvvetlerini derhal harekete geçmesi gereken bir yazı yayınlandı. “Millî Emniyet Teşkilâtı Islah Edilmelidir” başlığını taşıyan bu imzasız yazıda devletin iç ve dış güvenliğini sağlayan Millî Emniyet Teşkilâtının başında bulunan bazı kimselere şiddetle çatılarak bu teşkilâta ait mahrem iki belge yayınlanmaktadır.
İmzasız makalenin özeti şudur:
1) Demokrat Parti zamanında, Hâkim Hidayet adında bir Millî Emniyet mensubu, Millet Meclisi’nin gizli bir oturumunda İnönü’yü komünistlikle, hiç değilse komünistleri korumuş olmakla suçlandırmış.
2) Millî Emniyet’in içinde hâlâ önüne geleni komünistlikle suçlamayı ve Yeni İstanbul ile ona benzeyen gazeteleri Millî Emniyet raporları ile beslemeyi huy edinmiş köhne elemanlar varmış.
3) Bugün Millî Emniyet’in en önemli yerinde bulunan zat dahi bu köhne zihniyetlilerden biri imiş.
4) Bu zat, genç kaymakamların önünde onların hocası olan bir profesörü uluorta komünistlikle suçlamakta mahzur görmemiş ve Hariciyeye girmek isteyen gençlerin istikbali, ancak Kemal Satır’ın işe karışmasıyla kurtarılmış.
5) Bugünkü Millet Meclisi’nde bütün partilerin katılmasıyla kurulan “Komünizmle Mücadele Grubu” içinde bulunan Adalet Partili Pehlivanoğlu ve Tevetoğlu gibi gayretli üyeler Millî Emniyet Teşkilâtına verdikleri bir raporla Kemal Satır, Turhan Şahin, Muammer Erten, Kemal Demir gibi bakanları şüpheli ve çok tehlikeli şahıslar olarak ihbar etmişler. Millî Emniyet arşivinde böyle bir vesika olduğunu da Millî Emniyet’in eski başkam Fuat Doğu Paşa bir sohbet konuşmasında söylemiş.
Yön Dergisinde bu iddialardan sonra, Millî Emniyet tarafından 31 Temmuz 1959’da, o zamanın İçişleri Bakanı Namık Gedik’e verilen iki gizli yazının bazı parçaları yayınlanmakta ve bunlar üzerinde bir takım vatanî (!) ve millî (!) düşünceler ileri sürülmektedir. Bu gizli yazılardan biri Millî Emniyet’in başında bulunan Ziya Selışık, biri de Millî Emniyet Müfettişi Ergun Gökdeniz tarafından yazılmıştır. Yön’e bakılırsa bu iki kişi, yazılarına ekledikleri raporlarla bir takım vatandaşları komünistlikle suçlayarak mahkûm ettirmek istemişler.
Yön’ün yazdıklarından çıkan ilk sonuç şudur: Yön dergisi Millî Emniyetin gizli raporlarını elde edebilecek ve Millî Emniyet başkanının bazı sırları fâş ettiği özel konuşmaları duyacak kadar Millî Emniyetle içli dışlıdır. Yahut o teşkilât içinde Yön’ün inanları vardır. Bu çok mühim konuya daha sonra gelmek üzere şimdi yukarda sıraladığımız maddeleri birer birer gözden geçirelim:
1) Demokrat Parti zamanında, Millet Meclisi’nde gizli bir oturum yapılarak Millî Emniyet’e mensup bir hâkimin mebuslara saatlerce süren bir konferans verdiği doğrudur. Fakat Yön’ün iddia ettiği gibi ne bu hâkimin adı Hidayet’tir, ne de İnönü’yü komünistlikle itham etmiştir. Bunlar düpedüz yalandır. Biz, o devrede mebus olup gizli olurumda bulunan iki dostumuzdan bunun tafsilatını dinledik. Millet Meclisi’ne kendi adı ile, sam ile takdim eden Millî Emniyet hâkimi bu gizli oturumda belgelere dayanan uzun bir konuşma yaparak Türkiye’deki komünist faaliyet ve teşkilâtı hakkında bilgiler vermiş, bu açıklamalar Meclis üyeleri üzerinde çok olumlu ve derin tesir yaptığı için komünistlerin cezalarını arttıran meşhur 141 ve 142. maddeler kabul edilmiştir. Yine o iki dostumuzun belirttiğine göre Millî Emniyet hâkimi, konuşmasını büyük bir ciddiyet ve tarafsızlıkla yapmış, İnönü’nün aleyhinde bulunmak şöyle dursun, partilere ve particilere ait tek kelime dahi sarf etmemiştir.
Görevleri dolayısıyla tarafsız olmaları gereken Millî Emniyet mensuplarından zaten başka türlü davranış beklenemezdi. Yön dergisi madem ki mahrem belgeleri dahi elde edecek kadar marifetlidir, o halde o gizli oturumun tutanaklarını da ele geçirerek Millî Emniyet hâkimin neler söylediğini öğrenmeliydi. Belki bunu da öğrenmiştir ama maksat, komünistler aleyhinde bulunanları çürütmek olduğu için gerçekleri söylemek işine gelmemektedir.
2) Yön’ün bir iddiası da yine Millî Emniyet’in gizli faaliyetini bildiği hakkındaki açıklamasıdır. Şöyle ki: Millî Emniyet teşkilâtı içinde bulunan köhne elemanlar önüne geleni komünistlikle suçluyor. Yeni İstanbul ile ona benzeyen gazeteleri Millî Emniyet raporlarıyla besliyorlarmış. Bu müthiş iddia karşısında ne söylenebilir? Ya Yön dergisi Millî Emniyet’ten daha kuvvetli, gizli belgeleri aşıracak kadar korkunç bir teşkilâta sahiptir, yahut bunlar Millî Emniyet’i çürütmek için yapılmış iftiralardır. Kazdığı
kuyuya düşmek diye buna derler. Yön cevap versin: Millî Emniyet’in böyle bir faaliyeti varsa bunu nasıl ve nereden biliyor?
3) Bugün Millî Emniyet’in başında bulunan Ziya Selışık, köhne düşüncelilerden biri imiş. Şahısları az çok örtülü olan Millî Emniyet mensuplarının kimliği hakkında hüküm vermek için İngiliz veya Rus gizli servislerinden yardım görmeksizin sonuca varmak imkânı yoktur. Yön bu imkânsızlığı imkâna çevirerek insanı hayretler içinde bırakıyor. Ziya Selışık’ın kim olduğunu bilmiyoruz. Yalnız hangi partinin hükümeti tarafından olursa olsun güvenlik işlerinin başına getirilmesi için güvenilir kişi olması gerektiğini biliyoruz. Yön’ün Ziya Selışık’ı yıkmaya uğraşması bile tek başına iyi bir nottur. Çünkü Yön, çoktan belli olmuş yönü ile millî değerleri baltalamaktan başka bir iş yapmayan ve sayfalarında komünistlikten hüküm giymiş yazarlara yer vererek karakterini açığa vuran bir dergidir. Onun yerdiğini övmek için Koca Râgıp Paşaya atfedilen fıkrayı hatırlatacağız: Aynı zamanda şair, filozof, tarihçi ve bilgin de olan Sadrazam Koca Râgıp Paşa, siyasî prensiplerini soran, birisine:
“Moskof elçisinin isteklerinin aksini yapmakla devleti doğru yolda idare ettiğime emin oluyorum” diye cevap vermiştir. Bunun gibi, biz de, Türkçülere daima faşist, kafatasçı, tekerlemesiyle saldıran Yön’ün yerdiği insan mutlaka iyidir inancını saklıyoruz. Bugün Millî Emniyetin başında bulunduğu Yön tarafından haber verilen Ziya Selışık herhalde, İstiklâl Savaşında İstanbul’da kurulan M.M. Grubu gibi milliyetçi gizli teşekküllerden birinin başındaki Albay Hüsamettin Ertürk’ün “İki Devrin Perde Arkası” adlı eserinde (s. 505) zikrettiği Topçu Mülâzimi Evveli Gözlüklü Ziya Bey olacaktır. Yani mütarekenin tehlikeli günlerinde ölümü göze alarak, İngiliz nöbetçilerinin beklediği depolardan silah ve cephane aşırıp millî orduya kaçıran fedailerden biri…
Böyle bir insanın, bir takım vatandaşların komünist olduğu hakkında İçişleri Bakanına rapor vermesi sebebiyle aleyhinde bulunmak ancak komünistleri himaye etmek kaygısı ile izah olunabilir. Millî Emniyet, Moskova uşakları olan komünistleri yurdun içinde ve dışında kovalayarak adalete teslim ettiği, yani Türkiye’yi vatan hainlerinin tahribatından koruduğu için takdire değer bir müessesedir. Böyle bir müessesenin başında bulunup da o millî hizmetleri yöneten ve komünizmi ezen insanlara millî ahlâk ve millî düşünce ancak saygı duyar. Komünizmi tepeleyenlere “köhne zihniyetli” demenin muhalif mefhumu “komünizmin ileri zihniyet olduğunu söylemektir”. Mülâzimi Evvel (Üsteğmen) olduğu zamandan, yani 1920’den beri bu gizli işlerin bağlı olduğu branşlarda çalışarak şefliğe kadar çıkmak ve bu arada hem Halk Partisi, hem Demokrat Parti zamanlarında bu işlerin kompetan mevkiinde bulunmak Ziya Selışık’ın komünizm işlerinde nasıl bir uzman olduğuna yeter tanıktır. Bu arada Atatürk’ün meşhur Eskişehir nutku da unutulmamalıdır: Türklüğün en büyük düşmanı komünizmdir. Her görüldüğü yerde ezilmeli… Yön buna ne buyurur?
4) Ziya Selışık’ın, genç kaymakamlar önünde onların hocası olan bir profesörü uluorta komünistlikle suçlamış olup olmadığını bilmiyoruz. 600 mebusun önünde söylenmiş bir nutku tamamen değiştirerek uydurduğu Hâkim Hidayet masalından sonra Yön’ün hiçbir sözüne inanılamaz. Genç Kaymakamlar dediği kimseler Mülkiye mezunları olduğuna göre bunların komünistlikle suçlanan hocaları da herhalde Sadun Aren olacaktır. Onun aşırı solcu olduğu malûmdur. 1951’deki büyük komünist tevkifatında Sadun Aren hakkında da tevkif müzekkeresi kesilmişse de yurt dışına gittiğinden tevkif olunamamış, uzun zaman sonraki dönüşünde yapılan muhakemesinde ancak delil kifayetsizliği yüzünden mahkûmiyetten kurtulmuştu.
5) Türkiye’de komünizm kanun dışı olduğu için Komünistlerin gizli çalıştıklarını, kanunların eksik ve gedik taraflarından faydalanarak yayın yaptıklarını, şüphesiz Yön de herkes gibi, hattâ herkesten çok bilir. Millet Meclisi’nde her partiden üyenin katılmasıyla kurulan “Komünizmle Mücadele Komisyonu” bu gedikleri kapamak ve komünistlerin soluğunu tıkayacak tedbirleri almak üzere kurulmuştur. Yön dergisinin, bu komisyonun çalışmalarından fena halde gocunduğu görülmektedir. Yön’e inanmak gerekirse bu komisyonun iki üyesi, Pehlivanoğlu ile Tevetoğlu, Millî Emniyet’e gizli bir rapor vermişler ve bugünkü kabinenin dört bakanını tehlikeli şahıslar olarak jurnal etmişler. Bu jurnal Millî Emniyet arşivinde duruyormuş. Yöncüler nasılsa bunu aşıramamışlar ama mevcut olduğunu Fuat Doğu paşa’nın bir konuşmasından öğrenmişler. Fuat Doğu Paşa, Millî Emniyetin eski bir şefidir ve şimdi kıta hizmeti gören bir generaldir.
Millî Emniyet’in başında bulunan bir generalin gizli vesikalar hakkında özel konuşmalarında ifşaat yapmayacağı tabiidir. Nitekim Yön’deki bu isnadı general yalanlamış, demek ki Yön burada da yalan söylemiştir. Bundan başka Pehlivanoğlu ile Tevetoğlu’nun komünizmle mücadele için toplandıklarını unutarak komünizmle asla lekelenmemiş olan dört bakan hakkında gizli rapor vermeleri için çıldırmış olmaları icap eder. Nitekim Pehlivanoğlu, Yön’ün bu iddiasını yalanlamıştır.
6) 1959 yılındaki İçişleri Bakanı Namık Gedik’e verilen ve üzerinde gizli işaretli bulunan yazıların, okuyucular için biraz müphem ifadesinden faydalanan Yön, Ziya Selışık’ı vicdansızlıkla suçlamak istiyor. Yazı aynen şudur:
Bizce malûm ve endişe vermeye başlayan duruma müdahale için kanunî bir fırsat zuhur etmiştir. Meselenin siyasî bir aksülâmel yapması hatıra gelebilir. Fakat ortada hukukî bir dayanak olduğu gibi bir daha fırsat zuhuru da müşkül olabilir. Kanaatimce evvela işi kat’iyen gizli tutup sonra bir komünist mevzuu olarak ele almak mümkündür. Saygılarımla arz ederim.
Millî Emniyet Hizmetleri
Reis Yardımcılığı
Ziya Selışık
Bu yazı asıl raporu takdim eden yazıdır. Asıl raporda şüphesiz zararlı faaliyet gösterenler hakkında bilgi ve deliller bulunmaktadır.
Yön dergisi, Ziya Selışık’ın yazısını koyduktan sonra şu mütalâada bulunmaktadır:
Yazıda mahiyetini açıklamakta fayda görmediğimiz bir zararlı faaliyet bahis konusudur. Fakat Selışık, bu zararlı faaliyetin “siyasî bir aksülâmel” yapmasından çekinmektedir. Bunun için Namık Gedik’e, asıl suç konusunu gizli tutup, meseleyi, “bir komünist mevzuu olarak ele almayı” tavsiye etmektedir! Önüne geleni komünistlikle suçlamada Millî Emniyet Başkanı adına yazı yazan zat en ufak bir sakınca görmemektedir.
Yön o kadar milliyetçi ve yurtsever bir dergi ki Ziya Selışık’ın raporunda bahsedilen zararlı faaliyeti açıklamakta sakınca görüyor. Haydi milliyetçilik şampiyonluğunu ona bırakalım da kendisinin açıklamadığını biz söyleyelim: Bu zararlı faaliyet komünizm ve kürtçülüktür. Gazetelere geçmiş; yerli ve yabancı uyruklu kürtlerin hem kürt devleti kurmak, hem de komünizm hususundaki faaliyetleri mahkemeye düşmüş; kanunî unsur kifayetsizliğinden beraatle sonuçlanmış hattâ bu sırada içlerinden Ziya Şerefhanoğlu adında biri Bitlis’ten senatör seçilmiş ve nihayet Askerî Yargıtay, bu kürtçüler hakkındaki beraat kararını hem usul den, hem de esastan bozmuştur. Şimdi Genelkurmay Başkanlığı Askerî Mahkemesinde duruşmalarına yeniden başlanmıştır.
Ziya Selışık’ın kürtçüler hakkındaki yazısına gelince, ondan çıkan anlam şudur: Millî Emniyet tarafından takip olunan ve Türkiye’yi parçalamak amelini güden kürtlerin komünist faaliyetleri hakkındaki deliller olgunlaşmış ve adliyeye götürülecek duruma gelmiştir. kürtçülük hakkındaki faaliyetlerini adliyeye intikal ettirmekte ise şimdilik belki hukukî ve siyasî sakıncalar vardır. İşin komünizm yönü olgun hale gelmişken bu fırsatı kaçırmayarak o cepheden harekete geçilmelidir.
Bu böyledir. Yoksa kürtçüleri kürtçülükten dolayı değil de, uydurma bir komünizmden ötürü mahkemeye vermek diye bir şey yoktur. Nitekim işin gazetelere geçen safhalarında kürtçülerin her iki suçtan da yargılandıkları görülmüştür.
Türkiye’de komünizm teşkilât ve faaliyeti kanun dışı bırakılmıştır. Şimdiye kadar yapılmış olan birçok tevkif ve muhakemelerde gizli “Türkiye Komünist Partisi’nin ele gelen gizli faaliyet programında “Müslüman azınlıklardan kürtlere ve lâzlara Moskova’nın emri ve idaresi altında olmak şartı ile İstiklâl verileceği” açıkça yazılıdır. Bunu Yöncülerin de bilmesi icap eder. İşte asıl önemli alan ve üzerinde şiddetle durulması gereken nokta da budur.
Şimdi, konunun can alacak noktasına gelelim: Yön, devletin gizli dosyalarında ve arşivlerinde bulunan ve ilgililerden başkalarınca görülmemesi gereken iki vesikayı nasıl elde etti? Devletin emniyetine ilişkin vesikalar ancak devletin düşmanları tarafından çalınır. Yön, devletin düşmanları safından mıdır? Böyle değilse bu vesikaları niçin ele geçirmiştir? Bütün bunlar ağır suçlardır. Yön bunların hesabını vermeye mecburdur. Yoksa, devletin mahrem vesikalarına el uzattıktan sonra sözde vatanperverlik pozu takınarak tamamını yayınlamakta mahzur çürütmek kastı ile ortaya atılmaları kimse yurtseverlik diye yutmaz.
Komünistler aleyhindeki bir rapor olması dolayısıyla Moskova’nın elde etmek için milyonlar verebileceği bir vesikanın Yön’de yayınlanmasının korkunç bir mânâsı vardır ve bu mânâ Türkiye’de komünizmi yok etmek isteyenlerin zihniyetini “korkunç zihniyet” diye vasıflandıran Yön’ü korkunç bir durumla karşı karşıya bulundurmaktadır. Evet! O belgeleri nasıl elde etmiştir? Yahut o belgeleri kendisine kim vermiştir? Ve acaba Yön’ün elinde bulunan vesikalar, İçişleri Bakanı Namık Gedik’e verilen asılları mı, yoksa Millî Emniyet’te bulunması suretleri midir? Bütün bunlar cevap isteyen korkunç sorulardır.
Bu gizli vesikaların açıklanmasıyla şimdi pek çok kimse şüphe altına girmiştir. Haksız yere şüphe altında kalan suçsuz insanları bu zandan kurtarmak için bu işin mutlaka aydınlığa çıkarılması ve mahrem vesikaları çalan vatan haini hırsızların yakalanması lâzımdır. Bakın, kimler zan altında kalıyor:
1) Bir kere Millî Birlik Komitesi üyeleri zan altındadır. Çünkü 27 Mayıs 1960 hareketinin başında olan bu üyeler devletin bütün evrakına ve idaresine bilfiil el koymuştur. Bu arada tevkif olunan bütün bakanların gizli veya açık yazıları, dosyaları da onların eline geçmiştir. Bu sebeple yalnız onların elinde bulunması gereken böyle mahrem vesikalar ancak onlardan biri tarafından dışarıya aktarılabilir.
2) Millî Birlik Komitesine girmedikleri halde ihtilâle katılan ve bakanları tevkif eden subaylar ve Harbiyeliler de şüphe altındadır. Namık Gedik’in evi aranırken bu yazılan bulan bir subay veya Harbiydi onu kendine saklayarak sonradan dışarıya İfşa etmiş olabilir.
3) Millî Emniyet mensupları da şüphe altındadır. Yön’de yayınlanan metin Namık Gedik’e verilen aslı değil de onun bir kopyası ise bu kopya ancak Millî Emniyet arşivlerinden elde edilerek dışarı çıkarılabilir. Bu takdirde de Millî Emniyetin, hiç olmazsa arşivine bakan mensupları şüphe altında kalır.
4) İçişleri Bakanlığı da şüphe altındadır. Namık Gedik’in evrakı normal olarak bugünkü İçişleri Bakanlığı dosyalarına intikal ettiyse onun ifşa edilmesinden bütün yüksek kademeleriyle İçişleri Başkanlığı sorumludur.
5) Yön mecmuasının sahipleri ve sorumluları ile i yazıyı yayınlayan imzasız yazıcı da şüphe altındadır. Çünkü bunlar gizli vesikaları ne Millî Birlik ki onlar ne ihtilâle katılan subay ve Harbiyelilerden, ne de Millî Emniyet ve İçişleri Bakanlığı mensuplarından değil de büsbütün başka bir vasıta ile elde etmiş olabilirler. Bu vesikaları gizli usullerle değil de sokakta bulmuş olmasalar bile yayınlamaları yine ağır bir suçtur ve bu davranış millî sorumluluk duygusundan tamamî ile yoksunluğu gösteren açık bir delildir.
Şimdi resmî makamlara hitap ediyorum. Bu resmî makamlar Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı,
Ankara Savcılığı, Millî Emniyet Servisi ve Emniyet Genel Müdürlüğüdür.
Bu yazım bir ihbardır. Millî Emniyet’in mahrem Vesikaları çalınmış ve yayınlanmıştır. Bunu çalacak kadar ustalık gösteren hırsızların devlet muhaberatını, Genelkurmay plânlarını, gizli emirleri de elde ederek yaymaları kabildir. Demek ki millî güvenlik tehlikededir.
27 Mayıs günü Namık Gedik’in evinde arama yapan subaylar kendiliklerinden başvurarak olayı açıklayacak bilgileri adlî mercilere vermeli, tabiî senatörler derhal toplanarak aralarında solcu unsurlar olduğu hakkındaki söylentileri yalanlayacak bir bildiri ile bu işin kendileriyle ilgili tarafını aydınlatmalıdır. Nitekim Yön’ün imalı bir ifadesinde “Ahmet Yıldızın bu işten en çok üzülen şahıs olduğu” kaydı vardır. Bunun ne demek olduğu açıklanmalıdır.
Vatandan, milletten dem vuran Yöncüler gerçekten vatan ve millet kaygısında iseler bu gizli vesikaları hangi kanaldan elde ettiklerini kendiliklerinden açıklamalı ve Fuat Doğu Paşa’nın özel konuşmasında söylediğini iddia ettikleri şeyleri nasıl öğrendiklerini Türk kamu oyuna bildirmelidir.
Yöncülerin bu yiğitliği gösteremeyecekleri muhakkak olduğu için resmî makamlar derhal ve şiddetle harekete geçerek devlet sırlarına kadar uzanan vatan ve millet hainleri kimlerse onları ortaya çıkarmalı ve resmî sırlarının çocuk oyuncağı haline geldiğini görerek yarınından kaygı duyan Türk milletine gereken güven verilmelidir.
Ötüken, 15 Ekim 1964, Sayı: 10