Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Demokrasiye Geçiş ve Menderes Dönemi

0 11.519

Atatürk’ün son Başbakanı ve Türkiye’nin Üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar, 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kuracakları ve 10 yıl ülke yönetiminde birlikte söz sahibi olacakları Adnan Menderes’le, o henüz 15-16 yaşındayken, Birinci Dünya Savaşı öncesinde karşılaşmıştır. “Başvekilim Adnan Menderes” adlı kitabında o ilk karşılaşmayı şöyle anlatmaktadır:

“Adnan Menderes’i, Birinci Dünya Savaşı arifesi günlerinde tanıdım. O zaman İttihat ve Terakki Fırkası’nın İzmir Katib-i Mes’ulü idim. 1908 İnkılabı’yla birlikte Türkiye’de birçok sosyal hamlelere girişilmişti. Bu arada öğretim sistemimiz de yeni baştan gözden geçirilmiş ve aydın, vatansever, feragatli bir nesil yetiştirmek için yeni okullar açılması kararlaştırılmıştı. Bu okulların adı: ‘İttihat ve Terakki Mektepleri’ idi. Bunlardan bir tanesi de İzmir’de kurulmuştur. Menderes, ilkin bu okulda okumuş, fakat bu yıllarda ben kendisini tanımıyordum. Sonra bu okuldan Kızılçullu’daki Amerikan Koleji’ne geçmiş. İşte ilk temasımız bu sıralarda oldu. Bir gün Kızılçullu Amerikan Koleji’nden üç gencin benimle görüşmek istediklerini haber verdiler. Kabul ettim. Hemen hemen aynı yaşlarda üç gençti. Temiz giyinmişlerdi. 15-16 yaşlarında görünüyorlardı. İçlerinden biri konuşmaya başladı. Okudukları Amerikan Koleji’nde, eğitim kadrosu içinde misyoner rahipler varmış. Bunlar Müslüman öğrenciler üzerinde işliyorlar ve Hıristiyan yapmaya çalışıyorlarmış. Bu gençlerin şikâyeti bu idi. Çok heyecanlı idiler. Yürekten konuşuyorlardı. Gördüklerini, vatansever bir duygu ile dile getiriyorlardı. Bana misyonerlerin yakınlık sağladıkları iki öğrencinin adlarını, okul numaralarını da yazdırdılar. Okulları ile ‘Devlet’ olarak ilgilenmesini istediler. (..)”

“Ben bu konu üzerinde yeterince durdum. Biliyorsunuz o çağlar kapitülasyonlar çağı idi. Yabancı okullar tam bir bağımsızlık içinde eğitim yapıyorlardı. Biz, İttihat ve Terakki Fırkası olarak kapitülasyonlara karşı idik. Fakat bunları kaldırmak o günün işi değildi. Ancak bazı uygulama konularındaki haklarımızdan faydalanarak tesirlerini azaltmaya çalışıyorduk. Yabancı okullar işi de bu arada idi. Bir taraftan okul idaresi ile bir taraftan Maarif Müdürlüğü ile temasa geçtim. Tahkikat açtırdım. Ve bu konu, günün meselesi olarak gazetelere intikal etti. Sanıyorum, bazı Hıristiyanlık gayretine düşmüş hocaların değiştirilmesi ve okul idaresinin dikkate çekilmesiyle işi tatlıya bağlamıştık. Kapitülasyonlar, daha derin tedbirler almamıza izin vermiyordu…”

“Bütün bunları anlatmakta maksadım, Menderes hakkında açık bir fikir verebilmek içindir. Okul çağında bir gencin kendi okulunda olup bitenlere dikkatli olması, çevresindeki hocaların bazı arkadaşları üzerinde yaptıkları çalışmaları gözden kaçırmaması, bunları iyi değerlendirmesi, en sonra da buna engel olabilmek için çağın etkili devlet adamlarına başvurup derdini anlatacak ölçüde cesur olması, bir kifâyeti gösteriyordu. Ayrıca genç Menderes’in bu davranışında milliyet duyguları ve dine saygısı apaçıktır. Eğer iyi yetişmekte olan bir genç olmasaydı, hiç şüphesiz misyoner öğretmenlerin giriştikleri bu çalışmaları doğru olarak değerlendirmesine imkân yoktu. Böylece Menderes’in okul hayatından başlayan cevherli yanını tespit etmiş oluyorum. Onun milliyetçilik anlayışı, dinine karşı duyduğu saygı, ömrünün sonuna kadar değişmeden devam etmiştir. Yukarıda anlattığım olaydaki gençlerden birinin Adnan Menderes olduğunu da çok sonraları, kendisiyle yakın dost olduğumuz yıllarda kendisinden öğrenmiştim. Benim hatırımda kalan, sadece olayın kendisi idi. Buna özel bir önem verdiğim ve üzerinde durduğum için de unutmamışımdır. Bir gün kendisiyle görüşürken, ‘Hatırlar mısınız?’ dedi. ‘Sizin İzmir Kâtib-i Mesullüğünüz sırasında, Kızılçullu Amerikan Koleji’nden üç öğrenci sizi ziyarete gelmiş ve okullarında bazı misyoner hocaların Müslüman gençleri Hıristiyan yapmaya çalıştığından şikâyet etmişlerdi. İşte o üç öğrenciden biri benim…’ O zaman hafızamı toplayıp gelen üç gençten zayıf, narin, uçuk benizli, gözleri kıvılcımlı gencin, sonradan dostum olan Adnan Menderes olduğunu hatırladım.”

Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR

Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi / Türkiye

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.