Delhi Türk Sultanlığı’nda Teşkilât
Delhi Türk Sultanlığı’nın idarî teşkilâtı genel olarak Ortaçağ Türk-İslâm devletlerinin teşkilâtlarına dayanmaktadır. Saray, merkez, taşra, ordu ve adâlet teşkilâtları bünyesinde çalışan görevlilerin birçoğunun varlığına daha önceki Müslüman-Türk devletlerinden Gazneliler ve Selçuklular ile idarî yapı ve devlet teşkilâtı bakımından onların takipçisi olan Müslüman Gurlular Devleti’nde de rastlanır. Bu bakımdan Delhi Türk Sultanlarının Gurlular aracılığıyla aldıkları Türk-İslâm devlet teşkilâtı geleneğini sürdürdüklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Saray Teşkilâtı
Emîr-i hâcib: Saray teşkilâtındaki en yüksek rütbeli görevli olan emîr-i hâcibe “bârbeg” adı da verilmekteydi. Emîr-i hâcibin başlıca görevi, saray protokolünü düzenlemek idi. Emîr-i hâcib, hükümdarın tertiplediği bütün merâsimlerin hazırlıklarını yapar, bu törenlere katılan devlet erkânı, askerî erkân ve diğer resmî görevlilerin rütbelerine uygun olarak yer almalarını sağlardı. Emîr-i hâcibin bir diğer görevi, sultanın emrindekiler ve halk ile haberleşmesinde aracılık etmekti. Emîr-i hâcib, diğer hâciblerin yardımıyla alt makamdaki kişilerin ve halkın dilekçelerini toplayarak sultana iletirdi.
Has-hâcib: Saray görevlileri arasında emîr-i hâcibden sonra has-hâcib gelmekteydi. Has-hâcib, sultanın halkı kabul ettiği törenlerde (bâr-ı’âmm) ve halkın şikâyetlerini dinlemek üzere haftanın belirli günlerinde tertiplediği mezâlim dîvânlarında, sunulan dilekçeleri toplayarak sultana iletmekle görevliydi. Emîr-i hâcib gibi sultana takdim edilen hediyelerin ve hediye sunanların isimlerinin yüksek sesle okunmasında ve huzura kabullerinde hâs-hâcib de görev yapardı. Sultan Muhammed-Şâh Tuğluk Devri’nden (1325-1351) itibâren sarayda emîr-i hâcib ve has-hâcibin yanısıra şerefü’l-hüccâb ve seyyidü’l-hüccâb adında iki hâcibe daha tesâdüf ediyoruz. Bunlar, saray protokolünde has- hâcibden sonra gelmekteydiler ve has-hâcib gibi kabul törenlerinde ve mezâlim dîvânlarında benzer görevleri yapmaktaydılar. Diğer hacibler ise, emîr-i hâcib, has-hâcib gibi baş-hâciblerin emrinde çalışır ve onlara yardım ederlerdi. Onların en önemli görevleri, resmî devlet törenlerinde huzura çıkacaklara yol göstermek, halk ile sultan arasında irtibatı sağlamak ve törenler sırasında uygunsuz hareketlerin oluşmasını engellemekti. Genel kabullerde (bâr-ı’âmm) hükümdara sunulan dilekçeleri de hâcibler toplardı. Dâvacıların şikâyetlerini dinledikten sonra sultana arz eden ve sultanın kararını tekrar dışarda bekleyen şikâyetçilere ileten hâciblere ise, “hâcib-i kıssa” adı verilmekteydi.
Vekîl-i der: Delhi Türk Sultanlığı’nda saray halkının başı vekîl-i der idi. Vekîl-i der, bütün saray görevlilerinin yönetiminden sorumlu idi. Saray kapılarının anahtarları da onda bulunurdu. Saray personelinin, sultanın şahsî hizmetkârlarının maaşlarının ödenmesi ve sultanın çocuklarının eğitimlerinin düzenlenmesi vekîl-i derin görevleri arasındaydı. Saray mutfağı, şarabhâne, ahırlar ve şehzâdeler onun gözetimi altında bulunurdu. Sultanın saray halkıyla ilgili emirleri, vekîl-i der aracılığıyla bildirilirdi. Vekîl-i derin sarayda her emrin kaydedildiği ve sonra mührünün basıldığı ayrı bir yazışma dâiresi vardı.
Nakîbler: Sarayda yapılan törenler ve dîvân toplantılarında görev yapan nakîblerin görevi, hükümdarın huzuruna izinsiz olarak girmek isteyenlere engel olmak ve tören sırasında hükümdarın emirlerini hazır bulunanlara ileterek törenin kurallara uygun şekilde yürümesini sağlamak idi. Sultan alayla saraydan çıktığı zaman nakîbler tıpkı hâcibler gibi onun önünden giderlerdi. Nakîblerin idârecisi olan memura Nakîbü’n-nükabâ adı verilirdi. Kabul törenlerinde yüz kişi kadar oldukları kaydedilen nakîblerin bayram merâsimlerinde üç yüz kişiye kadar çıktıkları anlaşılıyor.
Çavuş: Çavuşların görevi, tahta çıkış ve genel kabul törenlerinde veya alayla bir yere giderken sultana halk arasından birinin yaklaşmasına engel olmak idi. Hükümdarın ordu ile ilgili emirleri askerlere veya halka çavuşlar ve nakîbler aracılığıyla duyurulurdu. Çavuşlar, emir veya duyuruyu askerlerin veya halkın önünde yüksek sesle okurlardı. Çavuşların bazen suçluların tevkif edilmesiyle görevlendirildikleri de olurdu. Çavuşlara benzer şekilde törenlerde hükümdarın muhâfızlığını yapan sehmü’l-haşemler ise, ellerindeki değnekler vâsıtasıyla toplanan kalabalığın sultana yaklaşmasına veya bir kimsenin izinsiz olarak sultanın huzuruna girmesine mâni olurlardı. Sehmü’l-haşemler askerî polis (inzıbât) görevi de yaparlardı.
Candâr: Hükümdar ve sarayın güvenliğini sağlanmaktan sorumlu olan muhâfızlara candâr adı verilmektedir. Özellikle halkın önünde yapılan kabul törenlerinde candârlar, herhangi bir suikast veya saldırıyı engellemek için yalın kılıçla hükümdarın etrafında dururlardı. Candârlar, geçit resimlerinde nakîbler ve çavuşlar ile birlikte alayın önünde giderler ve kılıçtan başka gürz de taşırlardı. Herhangi bir kimse izinsiz olarak sultana yaklaşmak isterse candârlar, ona engel olurlardı. Candârların ser-candâr adı verilen bir kumandanları vardı. Ser-candârlar, genel kabullerde hükümdarın tahtının arkasında ayakta dururlardı. Delhi Türk Sultanlığı’nda ser-candârı meymene ve ser-candâr-ı meysere olmak üzere iki ser-candâr olduğunu görüyoruz.
Silâhdâr: Hükümdarın silâhlarının taşınmasından ve sarayda silâhlarla zırhların bulunduğu silâhhâne ve zerrâdhânenin muhâfazasından silâhdârlar sorumlu idiler. Silâhdârlar, haftanın belirli günlerinde yapılan genel kabullerde tahtın arkasında, sultanın sağ ve sol tarafında ayakta dururlardı. Silâhdârların sayısı l00 civarındaydı. Bunlar tören esnâsında kılıç, kalkan ve yay taşımaktaydılar. Silâhdârların ser-silâhdâr-ı meymene ve ser-silâhdâr-ı meysere olmak üzere iki kumandanları vardı.
Emîr-i âhûr: Âhûrbeg adıyla da bilinen emîr-i âhûr, saray ahırlarının (pâygâh-ı hâss) idârecisi idi. Hükümdara ait bütün atların bakımından, yiyecek, içecek gibi ihtiyaçlarının karşılanmasından emîr-i âhûr sorumluydu. Sarayda âhûrbeg-i meymene ve âhûrbeg-i meysere adlarını taşıyan iki emîr-i âhûr görev yapmaktaydı.
Emîr-i gılmân: Saray teşkilâtında görevli gulâmların âmirine emîr-i gılmân veya ‘ârız-ı bendegân adı verilirdi. Delhi Türk Sultanlığı sarayında emîr-i gılmân-ı meymene ve emîr-i gılmân-ı meysere olmak üzere iki tane emîr-i gılmânın görev yaptığını görüyoruz. Saray protokolüne göre, âhûrbeglerden sonra gelen emîr-i gılmânlara işlerinde yardımcı olan nâibleri de bulunuyordu.
Emîr-i Şîkâr: Şikâr-beg adı da verilen emîr-i şikâr, sultanın av işleriyle ilgilenirdi. Sarayda sultanın av işlerine bakan Şikerehâne-i hâss adı verilen dâire emîr-i şikârın idaresindeydi. Bunun yanı sıra avda binilen atların konulduğu pâygâh-ı şikerehâne ile avda kullanılan köpeklerin, leoparların ve kuşların yakalanması, terbiye edilmesi ve üretilmesi için sarayda bulunan bölümler de onun denetimi altındaydı. Delhi Türk Sultanlığı sarayında emîr-i şikâr-ı meymene ve emîr-i şikâr-ı meysere olmak üzere iki emîr-i şikâr görev yapmaktaydı.
Şahne-i Fil: Fillerin bakımı ve terbiye edilmelerinden sorumlu olan saray görevlisi idi. Sultana ait bütün fillerin bulunduğu Filhâne-i â‘lâ veya Filhâne-i sultanî denilen fil ahırları şahne-i filin idaresindeydi. Delhi Türk Sultanlığı’nda şahne-i fil-i meymene ve şahne-i fili meysere adlarını taşıyan iki fil şahnesi bulunmaktaydı. Filhâne-i sultânîdeki fillerin bakımı, sefere çıkılacağı zaman fillere zırh giydirilmesi, hükümdar yolculuğa çıkacağında üzerlerine taht-ı revânların yerleştirilmesi ve fil sürücülüğü yapmak filbânların ise, görevi idi. Filbânlar şahne-i filin idaresi altında çalışırlar ve çoğunlukla Hindliler arasından seçilmekteydiler.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye