Dedesinin Mezar Taşını Okuyamayanlar Alın Size Osmanlıca
Bu yazımı, izninizle okuyucularıma verdiğim cevaplara ayırmak istiyorum.
“Türkçeye Düşmanlık Türk’e Düşmanlıktır”[1] başlıklı yazımı okuyan ve “İskender” ismini kullanan bir vatandaş şu yorumu yapmış yazımızın altına: “Kurucu 1924 Anayasasının 88. Maddesi,’Türk, Osmanlının bakiyesi ve Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan Müslim ve Gayri Müslim vatandaşların tümünün ismidir’ diyorsa ve Osmanlının bakiyesi olan vatandaşlar da, Arap, Rum, Ermeni, Kürd, Çerkez, Arnavut, Laz ve Türkmen=Göçebe vatandaşları kapsıyorsa, sizin Osmanlı’nın özü olan Fars ve Arap diline karşı oluşunuzun mantıklı bir gerekçesi olabilir mi?”
Anlaşılacağı üzere; bu yorum sahibi sıradan birisi değil. Geçmiş dönemlerde yürürlükte bulunan anayasalardan bile haberi olduğuna göre okumuş-yazmış birisi. Ancak ne var ki; soy adını yazamayacak kadar da korkak! Özetle; bu ismi taşıması, Makedonyalı Büyük İskender’e hakaret sayılır. O sebeple Yoğurtlu İskender niyetine yiyin gitsin.
Ancak yine de nezaketen cevapsız bırakmayalım bu vatandaşımızı. T.C. ANAYASASI MADDE -3: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı ‘İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.”
Bunu kabul etmek zorunuza gidiyorsa, buyurun İran’a veya Arabistan’a…
Aynı yazımızı https://www.turkishnews.com.tr internet sitesinde okuyan[2] Mahmut Konur isimli okuyucum ise şu yorumu yapmış:
“Ayetleri orjinal okumak türkçeye saygısızlık değildir..türkçe kuran diline göre daha kısırdır..kuran dilindeki kelimenin tam karşılığını türkçe veremezsiniz.o zaman ayet bozulmuş olur.ömer efendi .sen veya bardakçı milletim doğru bildiğine karşı çıkarak na yapmak istiyorsun .parazit olma..inançlara saygılı ol..diyanetden dahamı dindarsın.hadi ordan”[3]
Saçmalama Mahmut Efendi. Sen ne kadar biliyorsun Kur’an dilini ve Arapçayı. Millet hangi doğruyu biliyor? Kendisine dayatılanı, doğru sanıyor sadece. “Sen Diyanetten daha mı dindarsın?” Ne saçma bir sorudur! Diyanet, bir kurumdur. Kurumların dindarı, dinsizi olmaz. Bütün diğer kurumlar gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı da Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kurumudur sadece. Üstelik Büyük Atatürk tarafından kurulmuştur.
Ayrıca dindarlıktan sen ne anlıyorsun bilmiyorum ama karşımızda 15 Temmuz 2016’dan sonra yaklaşık 5000 FETÖCÜ’yü, devlete ihanet ettikleri gerekçesiyle ihraç etmiş bir kurum bulunmaktadır. Yani teröristleri barındıran bir kurum vardır. Diyanet’ten ihraç edilen o 5 bin kişi hâlâ çalışıyor olsalardı senin “Dindar Diyanet” nitelendirmenden muhtemelen onlara da nasiplenecekti.
Unutmayın ki; devletimizi yıkmaya çalışan Fethullah Gülen’i, Almanya’da “Anadolu Federa İslam Devleti” kuran Cemalettin Kaplan’ı ve Cumhuriyetimizin kurucusuna “Veled-i Zinâ” diyen Hasan Mezarcı’yı yetiştirmiş bir kurumdan bahsediyorsunuz. Kim bilir içinde daha hangi kriptoları gizliyor bahsettiğiniz kurum.
Elbette böyledir diye, ülkemiz için son derece stratejik bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı öteleyemeyiz. Sadece ıslaha ve siyasetin istilasından kurtarılmaya ihtiyacı olan bir kurumdur Diyanet…
Allah’a Ayar Vermeyi Bırakın Artık
Allah Mâide Suresi’nin 48. ayetinde buyuruyor ki: “(Resulüm!) Sana da kendisinden (yani Kur’an’dan) önceki kitapları tasdik edici ve onları koruyucu olarak bu kitabı hak ile indirdik. Artık (insanların) aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen bu gerçeği bırakıp da onların isteklerine uyma. Her birinize bir şeriat ve bir yol yöntem verdik. Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdikleriyle sizi denemek istedi…”[4]
Görüldüğü gibi; Allah bile, Hz. Muhammed’den önce peygamberler ve Kur’an’dan önce kutsal kitaplar gönderdiğini ve “Allah dileseydi sizi (dini ve dili aynı) tek bir millet yapardı” dediğine göre, size ne oluyor da 1.7 milyar Müslüman’ı sadece Arapça konuşan tek bir millet yapmaya ve haddinizi aşarak Allah’a ayar vermeye çalışıyorsunuz ey sözde Müslüman ruhbanlar?
Diyanet 25 Aralık 2020 tarihli Cuma hutbesini içkiye ayırmış ve hutbenin başlığını da “İçki kötülüğün zehirli arkadaşıdır”[5] şeklinde atmış. Diyanet belli ki; yılbaşı kutlamaları haramdır, günahtır diyemediği için yılbaşından önceki son hutbenin konusunu içkiye ayırarak, yılbaşında (elbette sair zamanlarda da) içki içilmemesini tavsiye etmiş. Aynı hutbenin, o tarihte Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş tarafından Malatya’da da okunduğu anlaşılmaktadır.[6] Bu konuda denilecek bir şey yoktur. Diyanet bu konuda görevini yapmıştır. Diyanet’in bir görevi de dinin haram ve helallerini halka öğretmektir zaten.
Ancak bizim takıldığımız nokta, konuya ilişkin hükme, yani fetvaya esas teşkil eden dini metinlerden birisi olan hadis metninin, Diyanet eliyle tahrif edildiğidir. Çünkü Diyanet, Hz. Peygamberin “İçki kötülüklerin anasıdır“[7] hadisini tahrif ederek, hadiste geçen “Ana” kavramını “Arkadaş” kavramıyla değiştirmiştir. Oysa “arkadaş” kavramı, “ana” kavramının yerini tutmaz, dahası hadisin mana derinliğini ve genişliğini ortadan kaldırır.
Keşke Diyanet, güya “ana” kavramını zedelememe adına, içki ile mücadele eden Yeşilay Derneği’nin bile beyinlerimize kazıdığı ve zaman zaman Diyanet yayınlarında manşete çıkarılan[8] peygamberin en bilinen hadisini tahrif etmek yerine, hutbenin konusunu o günlerde gündemde olan “Sahte Diploma” olayına ayırabilseydi. “Ayırabilseydi” diyoruz, çünkü siyasal iktidara teslim olmuş bir kurumun, iktidar aleyhine olacak şeyleri dile getirmesi mümkün değildir. İyi ki üç aydır, salgın sebebiyle camiye gitmiyorum ve haliyle bu türlü bilgi kirliliklerine maruz kalmıyorum!
Dedesinin Mezar Taşını Okuyamayanlar Alın Size Osmanlıca
Bunlar da “Harf inkılabıyla, geçmişle bağımız koptu. Dedelerimizin mezar taşını bile okuyamıyoruz” diyenlere cevabımızdır.
İstanbul’da çok ünlü bir caminin, soyadı “Boynukalın” olan imam hatibi, twitter hesabında adını ve soyadını hem Latin harfleriyle, hem de Arap harfleriyle, yani “Osmanlıca” olarak yazmış. Gelin görün ki; soyadını Osmanlıca olarak yanlış yazmış. Sosyal medyada tartışma konusu olunca kulak kabarttım ben de. İddiaya göre; İmam Efendi “Boynukalın” şeklindeki soyadını Osmanlıca olarak “بوینی قالین” yerine “بوینو كالن” şeklinde yazmış. Birinci yazılışta soyadı Osmanlıca olarak “Boynukalın” şeklinde okunurken, ikinci yazılışta “Boynukâlen/Boynugâlen” diye okunuyormuş.
Osmanlıca diye yazdığı şekliyle İmam Efendi’nin soy adı, yerine göre, yani benim gibi Osmanlıcayı çat-pat okuyanlar tarafından “Boynukelen, boynugelen” şeklinde de okunabilirmiş. Hatta “Boynu” kelimesi, Osmanlıca olarak “Boynı” şeklinde yazılır, ancak “boynu” şeklinde okunurmuş. “Boynu” kelimesinde “NUN”dan sonra “VAV” harfi değil, “YE” harfi gelirmiş. “Kalın” kelimesi ise “قالین” şeklinde yazılırmış, “كالن” şeklinde değil.
Dolayısıyla, aralarında herhalde Osmanlıca bilenlerin de bulunduğu binlerce kişinin namaz kıldığı o ünlü caminin akademik unvanı da olan baş imamı bile iddiaya göre; Osmanlıcayı doğru yazamadıktan sonra, sokaktaki vatandaş ne yapsın. İşte sadece bu sebeple bile bu ülkeye Latin alfabesini getirerek, sadece akademisyenlerin değil, okuma-yazma bilenlerin bile Türkçeyi doğru yazmalarını sağlayan Büyük Önder Atatürk’e, yatın kalkın dua edin efendiler.
İsterseniz yazımızı Türklere İslam’ı öğreten Pîri Türkistan Hoca Ahmet Yesevî’ye ait olduğu şu dizelerle bitirelim konuyu:
“Sevmiyorlar bilginler, sizin Türkçe dilini,
Bilgelerden dinlesen, açar gönül ilini,
Ayet -hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar,
Anlamına erenler, başı eğip uyarlar,
Miskin zayıf Hoca Ahmet, yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de, sevip söyler Türkçeyi”[9]
Dipnotlar:
Osmanlıcadan vazgeçilip yerine latin harfleriyle hem daha kolay yazıma hem de sadeleştirilmiş Türkçeye geçilmesini hiç hazmetmeyen, bunlara küfretmeyi itikatlarına yazan siyasal islamcı zihniyete sormak lazım: Büyük Yunus döneminde kullanılırken bile anlaşılabilen güzel Türkçemizi o derece anlaşılmaz garabet haline getirenlere hiç sözünüz yok mu ?!!
Biz eski zamanlar dan beri dir ki sağdan sola( Orhun yazıtlari vb.) Yazmış iken Selçuklu ve Osmanlı imp. bile böyle neden soldan sağa yazıyor hani milliyetçilik
6 Asır yazdığım dili ne zaman dan beridir öteki dil y.dil olarak biliyoruz lakin daha 40 sene önceki bir yazıyı okuyamiyorsun niye o zaman T.C. yok muydu niye o zaman ki insan değil miydi kim sana onların kullandığı kelimeri bilemez hale getirdi kim senin atanı övüp sayarda sen daha onların yazdığı cümleleri bilmezsin kim sana bunu yapıyor kim ?
Ölmüş bir adamın isminin arkasına gizlenip yazmak ne kadar insanidir bilmiyorum.
Ancak şu kadarını söyleyebilirim ki; “1 Kasım 1928’de harf devrimi kabul edildi. Bundan önce yapılan nüfuz sayımında ise (28 Ekim 1927) Ülkede okuma yazma oranı saptanmıştı: Yüzde 8.61. Kadınlarda yüzde 3.67; erkeklerde ise yüzde 12.99. Bu veriler TÜİK tarafından da kullanılıyor.”(Orhan Bursalı-Cumhuriyet)
Bugün ise (25 yaş üstünde) Türkiye’nin yüzde 95.5’i okur yazar görünürken, sadece yüzde 4.5’i ise okuma yazma bilmiyor gözüküyor.
Bu da Cumhuriyetin başarısı ve Latin harflerinin Türkçe okuma-yazma konusunda çok daha kolay ve işlek olduğu, Latin alfabesinin Türkçe seslere daha yatkın olduğu anlamına gelmektedir.
Elbette özellikle Anadolu ağzındaki bazı sesleri tam olarak yansıtmada ufak tefek sorunlar olduğu kabul edilmelidir. Ancak bu eksiklikler giderilemez değildir.
Öte yandan ortak yazışma dili olarak İstanbul ağzı esas alındıysa, buna da saygı duymak gerekir ki; esasen bu bir zorunluluktur ve doğrudur da.
Selamlar.
13. YY da yaşamış Yunus Emre’nin, 16. YY da yaşamış Köroğlu’nun yazdıklarını hiç bir çeviriye ihtiyaç duymadan anlayabiliyorsak bazı konuları sorgulamamız gerekir. Öncelikle halkın kullandığı bu dili saray niçin terketmiş ve Türk Edebiyatını Farsça, Arapça ya teslim etmiştir ? Divan edebiyatı denilen türü sarayın dışındaki vatandaş anlayabiliyor muydu? O dönemde anlamıyordu, bu dönem de. Onun için geçmişimizden kopartıldık vb. söylemleri havada kalmış buluyorum. Bu konuda tartışılacak çok konu var. Yazarımızın bu konuda yazdıklarına Katılıyorum. Tartışma kültüründe herkesin bir birine saygı duyması gerektiğini düşünüyorum.