Cumhuriyet’in İlk Döneminde Mülkî Yapının Gelişimi (1920-1950)
Osmanlı mülki taksimatında, eyalet sisteminden vilayet sistemine geçişin başlangıcı 1863 yılında Tuna vilayetinin kurulmasına dayanmaktadır. Tuna vilayetini 1864’de Bosna vilayeti takibetmiştir. Bu vilayetlerin kurulmasıyla birlikte ilk vilayet nizamnamesi de (1864) idari tarihimizde yerini almıştır. Bu ilk nizamnameye göre mülki taksimat sırasıyla vilayet, sancak, kaza ve köy şeklinde düzenlenmiştir. Bu nizamname, 1871 yılında ülke çapında uygulanmak üzere yeniden düzenlenerek yayınlandı. Bu kez sıralama vilayet, sancak, kaza, nahiye ve köy şeklinde yapıldı. Nizamnameye göre, vilayet-vali, sancak-mutasarrıf, kaza-kaymakam, nahiye-nahiye müdürü ve köy-muhtar tarafından idare edilecektir. Nizamnamenin uygulaması sonunda, Rumeli’de 14 vilayet 44 sancak, Anadolu’da 16 vilayet 74 sancak ve Afrika’da da 1 vilayet 5 sancak mülki taksimatta yerlerini aldılar.
Osmanlı’nın son zamanlardaki durumuna göz atıldığında, 1908 yılı başlarında; 31 vilayet + 7 müstakil sancak ve 7 eyalet-i mümtazeden oluştuğu görülür. Yaklaşık aynı tarihlerde (1907) Osmanlı coğrafyasında 124 sancak, 551 kaza, 1.195 nahiye ve 68.780 köy bulunmaktaydı. Osmanlı vilayetlerinin bir alt idari biriminin sancak olduğu düşünülür ve bu sancakların da Cumhuriyet döneminde vilayet yapıldığına dikkat edilirse, Osmanlı vilayetlerinin Cumhuriyet vilayetlerinden çok farklı bir idari birim olduğu anlaşılır. Nitekim 1908’deki 31 vilayete bağlı sancak sayısı 118’dir. Müstakil sancak sayısı da 7 olduğuna göre, 1908’deki toplam sancak sayısı 125’dir. Eyalet-i mümtaze seklinde adlandırılanlar ise, ya muhtariyetlerini alan, ya da başka bir devletin himayesinde bulunanlardır (Mısır, Tunus, Kıbrıs gibi). 1908 itibariyle bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde kalan coğrafyadaki sancak sayısı ise 64’dür. Bunlara o tarihte Rus işgalinde bulunan Kars, Ardahan ve Artvin’i (Çoruh) de ilave edersek sayı 67’yi bulur. Başka bir ifade ile, 1908’deki Osmanlı coğrafyasından, 15 yıl sonraki Cumhuriyet idaresine, sancak sayısı itibariyle yaklaşık %50’lik bir kısmı kalmıştır denilebilir.
Osmanlı idari bölünüşünün son şekli XIX. yüzyılın ikinci yarısında oluşmaya başlamıştır. Bu idari bölünüşte büyük vilayetler ve bu vilayetlere bağlı sancaklar (liva veya mutasarrıflıklar) bulunmaktaydı. Yüzyılın sonlarına doğru müstakil mutasarrıflıklar ortaya çıkmıştır. Bir vilayet gibi doğrudan merkeze (Dahiliye Nezareti’ne) bağlı olan bu mutasarrıflıkların sayısı sonradan daha da artırılmıştır. Nitekim 1908’deki sayısı 7 olan müstakil mutasarrıflıkların, 1916’daki sayısı 21’dir. 1908’de 31 olan vilayet sayısı ise, 1916’da 24’e inmiştir. Şüphesiz bu değişikliklerin temelinde, yalnızca mülki taksimatla ilgili düzenlemeler yatmamaktadır. İki tarih arasındaki Trablusgarb ve Balkan savaşlarının da önemli etkisi söz konusudur. Fakat müstakil sancak sayısındaki artış, dikkati çekecek boyuttadır. Dolayısıyla bu sürecin Cumhuriyet dönemindeki değişikliğin başlangıcını, en azından bir arka-plânını oluşturduğu söylenebilir.
Osmanlı döneminin, mülki taksimatın düzenine ilişkin son önemli hukuki düzenlemesi, 1913 tarihli İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu’dur. Mülki birimler açısından öncekinden farklı olmayan yeni kanun 1929 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.
Mülki taksimatla ilgili bazı düzenlemelerin, özellikle müstakil sancak sayısının artırılması ve yer isimlerindeki değişiklikler, II. Meşrutiyet döneminde en fazla öne çıkan hususlardır. Nitekim her iki husus da Cumhuriyet dönemi düzenlemelerine etkide bulunmuştur.
Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye