Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Cumhuriyet’in Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadelesi: Trahomla Savaş Örneği

0 13.285

Nazan SEZGİN

Trahomla Savaşın Kısa Tarihçesine bir göz atacak olursak: Mısır’dan Napolyon ordusu ile Avrupa’ya taşınan bu göz hastalığı ile mücadeleyi ilk önce Macaristan başlatmış, Macar ovası sıcak, yayılma için uygun zemin. Sonra diğer Avrupa ülkeleri. Biz de ise Coğrafi bakımdan zaten mevcut mu yoksa Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın sıcağa dayanıklı ırgatlar diye getirdiği Felahlarla mı Çukurova’ya geldi? Bilemiyoruz. Yerli hastalığın yerli de adı olur, Trahomun yerli adı var mıydı? bu da merak konusu. Yaşım itibarıyla çocukken tek tük de olsa gözleri kanlı, kör insanlara rastladığımı hatırlıyorum, ne olmuş? diye sorduğumda trahom kızım derlerdi.

Trahomla mücadele Türkiye’de 1924’te o zaman ki Sağlık bakanı Dr. Refik Saydam’ın emriyle başlatılmış. Çeşitli Vilayet Hastanelerinin göz kliniklerinden raporlar alınmış. Ankara Numune Hastanesi göz  doktoru Vefik Hüsnü Bolat  Güney ve Orta Anadolu da üç aylık bir incelemeye gönderilmiş, Dr. Bulat hapishane, okul ve çarşılarda araştırmalar yapmış, hazırladığı rapor 1927’de 2. Milli Tıp Kongresine sunulmuş: Türkiye’de Trahom Coğrafyası. Kongreye Prof. Dr. Niyazi Gözcü Trahom Tedavisi ve Mücadelesi  bildirisiyle aynı kongreye katılmış.

Kötü hijyen şartlarında yeşeren bu kör edici ve bulaşıcı sosyal  hastalık  1930 yılında çıkarılan Hıfzıssıhha Kanunu kapsamına alınmış. İhbarı da mecbur edilmiş.

1934’te Merkezi Gaziantep’te olan Trahomla mücadele Teşkilatının başına getirilen Dr. Nuri Fehmi Ayberk hemen bölgede incelemelere başlamış ve bir genel tarama  istemiş. Taramalar bir hekim, iki sağlık memuru ve katipten oluşan ekiplerle gerçekleştirilmiş ve bölge de 5 İl, dört kaza merkezi ve 400 köy ev ev taranmış. Muayene edilen 204.472 kişiden 133.547’sinin trahomlu olduğu tespit edilmiş, oran % 65.3 imiş. Bölge dışında da bütün ilk okul öğrencileri göz hekimleri tarafından muayene edilmiş. Salgın mevsimlerinde halka şişe içinde Nitrat D’Arjan çözeltileri dağıtılmış (devlet şişesi,) tedavi Argirol ile parasız, o devirde henüz Tetrasıklin ve Doksisiklin gibi antibiyotikler yok. Trahom illeti gümüşlü preparatlarla tedavi edilmiş.. Tek eşekle köylere  tedaviye gidilmiş, sonra bunun yetmediği anlaşılınca 8-10 köy birleştirilerek en büyüğünde bir tedavi merkezi  kurulmuş. Radyodan yayın, konferanslar, halka dağıtılan broşürler, sağlık personeline kurslar ve karasinek mücadelesi Trahomla savaşın diğer yolları. Ayrıca bölgede ufak çapta  hastaneleri, yataklı tedavi pavyonları, Körler Memleketi olarak bilinen Adıyaman’da  20 yataklı bir hastane, bir dispanser, Malatya da 10 yataklı bir hastane, bir dispanser, Gaziantep, Besni, Kilis’te Trahom hastaneleri ve dispanserlerinin kurulması. Mücadelenin kapsamının daha sonra Adana ve Mardin’e kadar genişletilmesi. Bütün bunlar o yoklukta, o parasızlıkta yapılıyor dikkatinizi çekerim.

Trahom Mücadele mıntıkasında ortaya çıkan endeksler, Kiliste % 86.3, Adıyaman ve Besni’de %80, Antepte % 71, Urfa ve Siverek’te % 74, Malatya’da % 53, Maraş’ta % 36.7, Adana da % 31. Ürkütücü rakamlar.

Bölge dışından bir enfeksiyon odağı da Tokat’ın Almus köyü. Köyün yarısı Trahomlu  imiş, hatta Almus’un körleri gibi deyimi varmış.

1919 da askeri Tıbbiyeden mezun olan Dr. Ayberk Gülhane’de göz ihtisası yaptıktan sonra Avusturya’ya gitmiş, döndüğünde Beykoz Trahom hastanesine tayin edilmiş ve yetimler yurdu hekimliği yapmış. Beykoz da ki 100’e yakın trahomlu çocuğun  perişanlığı doktoru çok üzmüş, o zaman ki şartlarda Beykoz’a ulaşım çok vakit aldığı için çocukları Maarif Vekili Mustafa Necati beyin desteği ile Yıldız Sarayının bir pavyonuna naklettirmiş. Burası bir trahom kliniğine çevrilmiş. Hani Yıldız Sarayı Cumhuriyet devrinde kumarhane yapılmıştı? Derin Tarih dergisi mi yazıyordu? Mustafa Armağan İttihat/Terakki Dönemi ile karıştırmış galiba. Önce Ahmet Rasim’e baksaydı bari. Balmumcu yetimhanesinde Doğu ve Güneydoğudan getirilen Trahomlu çocuklardan bu hastalığı kapanlardan biri de İleri Marşının bestecisi (daha başka bestelerin de) Faik Canselen. Tedavi olan merhum 100 yaşını görmüştür.

Dr. Ayberk gibileri hizmetleri unutulmaması gereken efsane hekimler. 1925’ten 1938’e kadar hastalıkla mücadelenin içinde. Çıkardığı Trahom haritası Göz Kliniği dergisinin 1948 yılı 2. Sayısında yayınlanmış, Antalya’nın batısından Iğdır’a kadar uzanan çok geniş bir alan, değişen yoğunlukta vaka bölgeleri gözleniyor. Trahomla Mücadele Kılavuzunu 1937 de yayınlamış.. Prof. Ayberk bir de Türkiye’de Trahom Mücadelesine Ait Hatıralarım adlı kitap yazmış ki makalede bu kitaptan alıntılar var ve üzücü bunlar. Her devirde işini savsaklayan insanların olduğu anlaşılıyor.

Cumhuriyet bir tek Trahomla değil bir çok bulaşıcı hastalıkla mücadeleden yüz akıyla çıkmıştı. Sıtma Savaş merkezleri, Verem Savaş Dernekleri ve Dispanserleri, kuruluşu İzmir’de ve kurucusu yine o efsane doktorlardan Behçet Uz, İzmir bataklıklarını kurutan Belediye başkanı, başarılı bir Frengi mücadelesi  ki çok yaygındı, Karadeniz de kancalı kurtla mücadele, Doğu da cüzam, Şark Çıbanı v.b. Bunların çoğu neredeyse unutulmuştu. Sıtma kendini 1977 de hatırlattı.

Şimdi de Suriyeli sığınmacılar, neleri getirdiklerini biliyor muyuz? Politikacıların ensar/muhacirin muhabbeti pek güzel, pek de romantik ama mülteci sayısı patladı, boyumuzu aştı. Ya Uzak Doğudan gelen dadılar, ev işçileri?, bitti denen hastalıklara lütfen dikkat!. AK Parti hükümetinin Sağlık bakanı Recep Akdağ, dışarıdan aşı getirsek ne iyi olur demişti bizim meslektaşlara. Getirdi aşıyı, aldı boyunun ölçüsünü. 10 yıllık bakanlığında yaptığı en önemli (!) iş  Aşı Üretim Enstitüsü Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünün adını silip halk Sağlığı Kurumuna çevirmek. Yakın geçmişte tetanos aşısı satan Türkiye şimdi Hindistan’dan tetanos aşısı satın alıyor. Geldiğimiz yere bakın! Yeni Sağlık bakanı ve Başbakan aşıyı üreteceğiz, aşı stratejiktir filan diyorlar da aynası iştir kişinin, bekleyip göreceğiz.   

Trahom Chlamydiae denen hücre içinde yaşamaya mecbur bir mikroorganizmanın sebep olduğu hastalıktır. Sonu körlükle biten, göz kapaklarının iç kısmının enfeksiyonudur. Kirli ellerle ve sineklerle yayılır. Daha hafif şekli İnklüzyon konjunktiviti. Tedavisi var. Unuttuğumuz bu hastalığı Suriyeliler geri getirmez umarım.

Kaynak: Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nün Atatürk Yolu Dergisi‘nin 54. sayısından Sevilay Özer’in Türkiye’de Trahomla Mücadele (1925-1945) başlıklı makalesi. Sevilay Özer’e sağlıkçılara unuttuklarını hatırlattığı için teşekkür ederiz.   

Nazan SEZGİN – Mikrobiyoloji Uzmanı

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.