Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Cumhuriyet Döneminde Türkiye Ekonomisi

0 11.088

Bu yazıda cumhuriyet dönemi boyunca Türkiye ekonomisini ele almak istiyorum. 1923’ten bugüne (Ekim 2001’e) kadar geçen zamanı, uygulanan ekonomi rejimi, ekonomi politikaları, alınan sonuçlar ve ekonominin performansı bakımından başlıca şu dönemlere ayırmak suretiyle mukayeseli bir inceleme yapabiliriz: 1) Atatürk dönemi, 1923-1938; 2) İnönü dönemi, 1938-1950; 3) Demokrat Parti (DP) dönemi, 1950-1960 ve 1960 askeri müdahalesi, 1960-1961; 4) Altmışlı yıllar; AP-CHP koalisyonunu izleyen Adalet Partisi (AP) dönemi; 5) Yetmişli yıllar; 1971 Askeri Muhtırayı izleyen koalisyonlar dönemi; 6) 1980-1982 askeri müdahalesi ve bunu izleyen Turgut Özal ve ANAP dönemi, 1983-1991; 7) 1991’den bu yana koalisyonlar dönemi.

Makalenin dar çerçevesi içinde tüm bu dönemlerde Türkiye ekonomisinin geçirdiği aşamaları fazla ayrıntıya giremeden ve ancak anahatlarıyla ele almak zorunluğu ile karşı karşıya kalınmıştır.

İncelememizde ekonomiyi, diyelim ki, 5 yıllık kalkınma planı dönemleri gibi bir ayrıma tabi tutmaktan kaçınılmasının başlıca nedeni şudur: Ekonominin performansı -dış alemdeki (dünyadaki) politik ve ekonomik konjonktürün, önemli olay ve akımların, vb. etkileri yanında- içeride uygulanan ekonomik rejimin ve ekonomi politikalarının uygunluğuna ve başarısına bağlıdır. Bu ise yapay planlı kalkınma dönemlerine göre değil, istek başına tek isterse koalisyon şeklinde olsun, iktidara gelen hükümetlerin felsefesine ve icraatına bağlıdır.

İncelememizin ikinci bir özelliği ve seçimimiz olarak bu yazıda çok ayrıntılı istatistik verilmeyecek, gerektiğinde temel bazı rakamların sunulmasıyla yetinilecektir. Bu yine makaleye tahsis edilen sınırlı sayfa sayısını en iyi şekilde kullanmak kaygısından doğmuştur. Yoksa, kuşkusuz burada yapılan analizlerin ve varılan sonuçların tümü ayrıntılı istatistik verilerine ve bunların mümkün olduğunca ekonometrik tahkikine dayanmaktadır.

Okuyucular ve araştırmacı uzmanlar ise bu ayrıntılı istatistikleri her zaman DPT yıllık programları ve 5 yıllık kalkınma planları, DİE istatistik yayınları, Maliye Bakanlığı bütçe gerekçeleri, TOBB, TÜSİAD gibi kuruluşların ekonomik raporları gibi kaynaklardan izleyebilirler.

İncelememizden elde edilen ve tüm dönemler için geçerli olabilecek sonuçlar ayrıntılı olarak yazımızın sonunda sunulacaktır. Fakat, okuyucuyu ve konuyu araştıran uzmanları olaylara daha kolay yoldan odaklandırmak amacıyla, sonuç kısmında tekrar etmek bahasına, iki temel genelleme daha bu başlangıç aşamasında verilecektir.

Birincisi, aydınlarımızın ve politikacılarımızın çoğunun ufku maalesef “yerel” kalmaktadır; onlara göre dünyadaki gelişmeler adeta bir alt başlık ve parantez gibidir. Halbuki aslında tüm dünyadaki, bazen batı dünyasındaki ve bazı olaylar için Orta ve Yakın Doğudaki gelişmelerin Türkiye üzerindeki etkisi çok bariz ve sanıldığından çok daha fazla “belirleyici”dir. Bunu ele aldığımız her dönemde müşahade edebiliriz.

İkincisi, Atatürk’ten sonraki liderler ve partiler ekonomik rejim ve ekonomi politikası uygulamaları konusunda, aynı zamanda siyasi ve sosyal alanlarda devamlı ve ciddi yanlışlar yapmışlardır. Yanlışlar hem merkez sağ liderler ve partiler hem de merkez sol liderler ve partiler tarafından yapılmıştır; tek taraflı değildir. Genellikle sağ partiler yolsuzluk, partizanlık ve popülizme daha fazla bir eğilim içinde gözükmüşler, yolsuzluğa karşı kontrol mekanizmasının kurulmasını ve bunun için gerekli yapısal reformları öncelikli bir konu olarak görmemişlerdir. Buna karşın, sol partiler de genellikle merkez solun felsefesini çağdaş ve Türkiye’nin ekonomik şartlarına en uygun olacak noktaya getirmekte zaaf göstermişler, son yıllara gelinceye kadar devamlı olarak yoğun devletçilik, yoğun müdahalecilik ve otarşizm eğilimleri içinde kalmışlardır. Laiklik konusunda titiz davranırlarken de bu sefer dine ve gerçek dindarlığa dahi uzak bir görünüm ve izlenim vererek iktidara gelme şanslarını azaltmışlardır. Tüm bu yanlışlar Türkiye’nin ekonomik gelişmesine aksetmiş, varolan gelişme potansiyelinin tam olarak kullanılmasını önlemiştir. Sonuçta, inişli çıkışlı bir ekonomik gelişme gerçekleşmiştir.

Merkez sağ ve merkez soldaki bu zaaflar, radikal akımların ve partilerin giderek kuvvet kazanmasına, ve uzlaşma kültüründen mahrum olma ile birleştiğinde, siyasi partilerin çoğalmasına ve bölünmesine, istikrarsız ve güçsüz hükümet koalisyonlarına yol açmıştır.

Tüm bu yanlışların üst üste birikmesi ve kronikleşmesi özellikle son yıllarda (2000 yılından bu yana) ciddi bir ekonomik -ve siyasi- krize yol açmış bulunmaktadır.

Prof. Dr. Mükerrem HİÇ

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi / Türkiye

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.