Cengiz İstilası
Cengiz’in ilgisini doğrudan İslâm dünyasına çeken olayların ilki, Hârizm (Harezm) diyarından giden üç tüccarın Cengiz’e mal satma girişimleridir. Tüccar kesimi Moğollara sık uğramaz, uğrayınca da her türlü kumaşı çok pahalıya satma imkanı bulurdu. Bu sebeple Ahmed Hocendi, Emir Hüseyin oğlu ve Ahmed Balçıh adındaki üç tüccar, Cüveynî’ye göre yanlarına sırmalı elbiseler, değerli kumaşlar ve satılabilecek daha başka şeyler alarak doğuya doğru yola çıkmışlardı.
O sıralarda Cengiz Han, bütün bölgeleri asilerden ve haydutlardan temizlemiş, yollara “karakçi” ler yerleştirmişti. Bunların görevi, yoldan geçen tüccarın güvenliğini sağlamak, taşıdıkları mallardan Han’a layık olanları ona götürmekti.
Bu üç tüccarın malları da, nöbetçi karakollardan birinde arandı. Balçıh’ın mallarını beğendiler ve onu alıp Han’ın huzuruna çıkarttılar. Denkler açılıp fiyatlar sorulunca Balçıh, 10 veya 20 dinarlık şeylere 3 baliş istedi. Buna çok sinirlenen Cengiz Han’ın “Bu adam bizim hiç kumaş görmediğimizi mi sanıyor? Gidin hazineden kumaşlarımızı getirin de gözü kumaş görsün.” dedi. Gidip hazineden kıymetli kumaşlar getirerek tacire gösterdikten sonra mallarına el koydular ve kendisini de tutukladılar. Sonra arkadaşlarını getirdiler. Kumaşların fiyatı ısrarla sorulmasına rağmen söylemeyip “Biz bunları Han’a hediye olarak getirdik.” dediler. Bu hareket, Cengiz’in hoşuna gitti. Altın sırmalı elbiselere birer kese altın, diğer elbiselere de birer kese gümüş vermelerini emretti. Sonra Ahmet Balçıh’ı çağırarak onunkileri de aynı fiyattan satın aldı. Hepsine ikramda bulundu. Cüveynî’ye göre Müslüman olduklarından kendilerine beyaz ve temiz keçeden çadırlar kurdular. Bu karşılaşma Cengiz’in İslâm alemine olan ilgisinin artmasına sebep oldu.
Orta Asya’ya ayak basan Müslümanlar, ilk fetihlerden itibaren Çin’e göz dikmişlerdi. Hattâ Haccac, Sind fatihi Muhammed b. Kasım’la, başarılı rakibi Kuteybe’ye “hangisi Çin’e önce ayak basarsa onu Çin valisi yapacağını” vaad etmişti. Yüzyıllar sonra Muhammed Hârizmşâh (Harezmşah), işte bu idealin peşine düşmüştü. İmadülmülk Taceddin Debir-i Cami’nin aktardığına göre konuyu erkanıyla tartışmaya açmıştı. Hattâ uzaklığına ve harekat zorluğuna dair söylenenler bile onu fikrinden döndürememişti. Cüzcani, bunları 617/1220 tarihinde Tulek Kalesi’nde öğrenmiştir. Öyleyse Hârizmşâh’ın Çin’le 1214-1215 yıllarıda ilgilenmeye başlamıştır. Bu tarih, yaklaşık olarak Pekin’in Cengiz tarafından zapt edildiği tarihtir (1213 veya 1215).
Hârizmşâh haberin doğruluğunu araştırmak üzere Seyyid Bahaeddin Razi başkanlığında bir heyeti Çin’e gönderdi. Cengiz hâlâ Çin’de idi. Heyetin izlenimlerini, Tabakât-ı Nâsırî müellifi, bizzat heyet başkanından dinleyip aktarmıştır. Razi’nin ifadesine göre, heyet, Tamgaç (Pekin) sınırında uzaktan kar kaplı bir tepe zannettikleri yığının, aslında öldürülmüş insanların kemikleri olduğunu öğrenmiş, insan yağından simsiyah kesilen toprak üstünde üç menzil ilerlemiş, ancak bu üç menzillik mesafeyi kat ettikten sonra kuru bir zemine ayak basabilmişlerdi. Bu defa da, çürüyen insan cesetlerinden yayılan ve âdeta mikrop saçan ağır kokudan birçok insan ve hayvanın ölmesi faciasıyla karşılaşmıştı. Heyet üyelerinden bazılarını da aynı acı son bekliyordu. Her tarafta dehşet veren bir tahribat gözleniyordu. Tamgaç kapısında, şehir zapt edildiği gün Moğolların eline düşmemek için kendilerini surlardan aşağıya atarak ölen 20 bin bakireye ait dağ gibi kemik yığını olduğu gibi duruyordu.
Cengiz Han, Hârizm elçisini hoşnutlukla karşıladı, hattâ iltifat etti. Bunun sebebi, Cengiz’in ticari faaliyetlere verdiği önemdi. Göçebeler için yerleşik kavimlerle ticaret yapmak mühimdi ve en çok da giyecek mallarına ihtiyaç duyulurdu.
Cengiz en azından şimdilik dostluktan yanaydı. Ticaret kervanlarının güven içinde gidip gelmesine müsaade edilmesini istiyor, kendisi de bunu sağlayacağına söz veriyordu. Daha sonra gönderdiği elçileri de benzer mesajlar iletmişlerdir. Hârizmşâh’ın elçilik heyetine karşılık Cengiz de bir elçilik heyeti gönderdi. Cengiz’in elçilik heyetinin başında Hârizmli Mahmud, Buhârâlı Ali Hoca ve Otrarlı Yusuf Kenka vardı. Heyet, Hârizmşâh’a pahalı hediye olarak Çin dağlarından çıkarılmış ve ancak arabayla taşınabilen deve hörgücü iriliğinde bir altın külçesi, yine maden külçeleri (D’ohsson’a göre gümüş), yeşim parçaları, hutüvv boynuzları, keçi, misk, akik taşları, Torku denilen beyaz deve tüyünden dokunmuş kumaşlar götürüyordu.
Hârizmşâh, Cengiz’in elçilerini 1218 baharında, Irak dönüşünde Maveraünnehir’de kabul etmiştir. Heyetin, başlangıçta kullandığı iltifat dolu ifadelerinin sonunda, Cengiz’e atfen sarf ettiği şu sözler Hârizmşâh nezdinde infial uyandırmıştır: “Seni en kıymetli oğlumla bir tutuyorum!,” Hârizmşâh, heyet üyelerinden Hârizmli Mahmut’la ertesi gece bir görüşme yaptı. Sultan, Cengiz’in Çin’i zapt edip etmediğini öğrenmek istiyordu. Bu belki de bir sınama idi. Çünkü Hârizmşâh gibi bir sultanın böylesi olaylardan haberdar olmaması herhalde düşünülemez. Nitekim Hârizmli tacir cevabında bunun doğru olduğunu, böyle şeylerin gizlenemeyeceğini ve Sultan’ın yakında bunu kesin bir biçimde öğreneceğini belirtmiştir. Bu ukalaca cevap üzerine, Hârizmşâh bir anda parladı. Ancak Mahmut’un onu yatıştırmak için söylediği iltifatkâr sözler karşısında sakinleşti.
Harizmşah’ın, heyetin Cengiz’e atfen söylediği “Hârizmşâh’ı en kıymetli oğullarıyla bir tutmak” ifadesine öfkelendiği anlaşılıyor. Cengiz’in başarılarının, ona kendisine “oğlum” şeklinde hitap etme hakkı vermediğini, bunun herkesin bildiği gibi tâbiyyet anlamına geleceğini söylemesi bunu gösteriyor. Hârizmli tacirin Sultan’ın tavrından korktuğu açıktır. Hârizmşâh’ın Cengiz’in ordularına dair sorusuna “Sultan’ın milletlerine, hesapsız kuvvetlerine karşı Cengiz’in ordusu, bir süvari müfrezesi karşısında basit bir atlı yahut gecenin karanlığında bir duman gibi kalır.” şeklinde yanıltıcı bir cevap vermiştir. Sonuçta Cengiz’in teklifi olumlu bulunarak iki ülke arasında ticaretin geliştirilmesi konusu onaylanmıştır.
Yrd. Doç. Dr. H. Ahmet ÖZDEMİR
Karadeniz Teknik Üniversitesi Rize İlahiyat Fakültesi / Türkiye