Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Büyük Nutuk » Bölüm: 19.2

0 14.082

KOMPLO DÜZENLEYENLERİN MECLİS’E VE KAMUOYUNA KARŞI ORDU İLE YAPMAK İSTEDİKLERİ BLÖF ORTAYA ÇIKARILDI

Efendiler, aynı zamanda milletvekili olarak bulunan Genelkurmay Başkanı ve komutanlar, orduda siyasetle ilgili unsurların bulunmasındaki sakıncayı anlayarak, bu yoldaki teklifimi iyi karşıladıktan ve bana fiilî olarak güvenlerini gösterdikten sonra, Cevat ve Cafer Tayyar Paşa’ların müfettişlik ve komutanlıkta kalmaları uygun görülemezdi.

Bu bakımdan, derhal askerî görevlerine son verildi. Yerlerine gerekenler tayin edildi ve durum Millî Savunma Bakanlığı’nca bütün orduya bir genelge ile bildirildi.

Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Paşa’lara, Millî Savunma Bakanlığınca bir emir gönderilerek, askerî görevlerini yerlerine atanan şahıslara usulüne göre devir ve teslim ettikten ve sonucu da bildirdikten sonra Meclis’teki yasama görevlerine başlayabilecekleri bildirildi. Bu durum Başbakan tarafından resmen Meclis Başkanlığı’na da yazıldı.

Meclis’e girmiş olan Kâzım Karabekir ve Fuat Paşa’lar, Meclis’ten çıkarıldı. Fuat Paşa, askerî görevinin devir ve teslim işleri için yeniden Konya’ya gitti.

Kâzım Karabekir Paşa, Sarıkamış’tan kendi yerine gelecek olan komutan göreve başlayıncaya kadar Meclis dışında kalmaya mecbur edildi. Milletvekilliğinde kalmak isteyen iki komutanın ordu ile ilgisi kesildi.

Böylece, komplo düzenleyenlerin Meclis’e ve kamuoyuna karşı ordu ile yapmak istedikleri blöf meydana çıkarıldı.

Efendiler, 1 Kasım 1924 günü Meclis’in ikinci toplantı yılının açılış günü idi. Bu münasebetle oturumu ben açtım. Açış nutkunu söyledim.

Ben Başkanlık kürsüsünden ayrıldıktan sonra, Fevzi, Fahrettin, Ali Hikmet ve Şükrü Nailî Paşa’ların istifa yazıları ile Başbakan İsmet Paşa’nın ordudaki komuta değişikliği ile ilgili 31/10/1924 tarihli yazısı sırayla okundu.

Meclis’in 5 Kasım günü toplanacağı bildirilerek oturuma son verildi.

Efendiler, Kâzım Karabekir Paşa, 1 Kasım 1924 tarihli bir yazı ile Meclis Başkanlığı’na başvurarak, Millî Savunma Bakanlığı’nın, kendisinin Meclis’e katılmasını yasakladığından şikâyet etti.

5 Kasım günü Meclis’te okunan bu yazıda, Kâzım Karabekir Paşa diyordu ki: «Ordu Komutanlığından çekilmemden beş gün sonra (30.10.1924 Cuma günü geceleyin) Millî Savunma Bakanı’nın Sarıkamış’tan yerime gelecek olan komutanın göreve başlayışına kadar benim Meclis’e katılmaktan alıkoymak isteyen bir yazısını aldım.» Yazı; şu cümlelerle son buluyordu: «Bununla birlikte, bu konuda yetkili olan yüce Meclis’in kararını beklediğimi arz ederim.»

Kâzım Karabekir Paşa, aynı tarihte Millî Savunma Bakanlığı’na da bir yazı yazarak: «Devir ve teslim işlemleri öne sürülerek belirsiz bir süre için yasama görevine başlamamaklığım bildiriliyor.» «İstifa ettiğim gün yerine gelecek komutanı bekleme şartı ileri sürülmemişti.» «Beş gün sonra, bilmem neden böyle bir bahane ortaya atıldı.» «Meclis’e katıldıktan sonra, geçici bir süre için de olsa, yeniden bir görevi kabul hem benim kendi isteğime hem de Meclis’in kararına bağlı olduğundan, durumu Meclis Başkanlığı’na yazdığımı arz ederim.»

Efendiler, «ordumuzun yükseltilip güçlendirilmesi için» rapor ve tasarılar sunduğumdan söz eden ve onlar dikkate alınmadığı için «üzüntü ve endişem çok büyüktür» diyen eski müfettiş Paşa, memleketin üçte birine yayılmış koskoca bir orduyu, keyfinin istediği anda beş satırlık bir kâğıtla başsız bırakmanın ne kadar hafif, ordunun yükseltilip güçlendirilmesi açısından gerekli olan disiplini de ne denli bozucu bir hareket olduğunun farkında görünmüyor.

Dikkate alınmadığını iddia ettiği raporları ve tasarılarıyla yapamadığı bir işi, devletin bir ültimatom aldığı ve ondan dolayı olağanüstü toplanmak üzere çağırdığı Meclis’te yapmaya kalkıştığını ileri süren müfettiş paşa, kendisi gibi hareket eden arkadaşlarıyla birlikte ve pek elverişsiz bir zamanda, orduya ne kötü bir anarşi örneği olduğunu anlamak istemiyor…

Ordumuzun yükseltilmesi için ileri sürdüğü düşünce ve görüşlerine gereken değerin verilmemiş olmasına gücenmiş olan zat, askerî görevlerin devir ve tesliminin kanunî bir vazife olduğunu, ordudaki yönetim ve disiplinin selâmeti için onu yapmaya mecbur bulunduğunu bilmez gibi görünüyor…

Üzerindeki askerlik görevinin sona erdiğini Meclis’e resmen bildirecek makamın, ona bu askerî görevi vermiş bulunan makam olmak gerektiğini dikkate almıyor…

Efendiler, Kâzım Karabekir Paşa’nın Meclis Başkanlığı’na sunduğu yazının arkasından Başbakan’ın bir yazısı ile iki eki de okundu.

Başbakan, Karabekir Paşa’nın Millî Savunma Bakanlığı’na yazdığı yazı ile Bakanlığın ona verdiği cevabı olduğu gibi Meclis’e arz ediyordu.

Millî Savunma Bakanı, Kâzım Karabekir Paşa’nın bütün iddia ve düşüncelerinin doğru olmadığını açıkladıktan sonra, ona «Ordu Müfettişliği ile ilgili görevlerin ve gizli belgelerin yerine gelecek olan komutana kendisi tarafından» devir ve teslim edilerek sonucun bildirilmesini bir daha belirtiyor ve emrediyordu.

Acaba bu son uyarıdan sonra, eski müfettiş paşa anlamış mıdır ki, vatanın savunulması için ordusu ile ilgili önemli görevi ve gizli belgeleri devlet onun şahsına güvenmiş ve teslim etmiştir.

Onları, yerine gelecek ve devlete karşı sorumlu olacak bir komutan gösterilmeden, kendiliğinden istediğine terk ve teslim etmesi büyük bir suçtur. Hakkında ağır kanunî işlem yapılmasını gerektirir. Bunları anlamış mıdır?

KÂZIM KARABEKİR PAŞA’YI BİR AN ÖNCE MECLİS’E SOKMAKTA ACELE EDENLER YAPTIĞIMIZ İŞLEMİ BOZMAYA ÇALIŞIYORLARDI

Efendiler, Kâzım Karabekir Paşa’yı bir an önce Meclis’e sokmakta acele edenler, yaptığımız işlemi bozmaya çalışmakta kusur etmediler. Feridun Fikri Bey (Tunceli Milletvekili), ilk olarak ortaya atıldı.

Vehbi Bey (Balıkesir Milletvekili): Meclis’e katılan bir arkadaşı, bir üyeyi görüşmelere katılmaktan herhangi bir kuvvet alıkoyabilir mi? Böyle şey olur mu?» şeklinde konuşmaya ve suçlamaya başladı.

Sayın milletvekili, fikir arkadaşını Meclis’te bir an önce faaliyete geçirebilmek için, kanun kuvvetini, onun kahredici kudretini, o kuvvet ve kudreti kullanabilmek için yüce Meclis’in ve milletin güven ve itimadını kazanmış olan kimselerin azim ve kararlarında ne derece kesin olduklarını unutmuş gibi görünüyordu.

İsmet Paşa’nın konuşması, bu yaygaraları susturdu. Bu konudaki görüşmeler kapandı. Paşalara verilen emirler olduğu gibi uygulatıldı

HÜKÛMET AÇIKTAN AÇIĞA VE KARŞI KARŞIYA ÇARPIŞMAYI KABUL ETTİ

Meclis, genel görüşmeye geçti. Görüşülecek konu «Mübadele, (Karşılıklı olarak göçmen değiştirme) İmar ve İskân Bakanlığı» ile ilgili gensoruydu.

Başbakan İsmet Paşa, kürsüye çıkarak şu teklifte bulundu: «Birçok konuşmacının imar ve iskân işleri üzerinde değil, çeşitli vesilelerle diğer bakanlıklarla ilgili işler üzerinde durduklarını gördüm.

Hattâ, bazı konuşmacılar, Başbakan’ın devletin iç ve dış siyaseti üzerinde uzun uzadıya geniş bilgi vermesini istemişlerdir.

Bu isteklerin hepsini de memnuniyetle benimsiyorum. Mübadele Bakanı, yüce Meclis’in uygun görüp oy vermesiyle Başkan Vekilliği’ne seçilmiştir. Ancak, bundan dolayı, gensorunun önem ve kapsamının hiçbir şekilde hafife alınmamasını teklif ederim. Ben, yerinde ve uygun «taktiği» severim.

Böylece Hükûmet, sahnenin perdesini kaldırdı ve oyun hazırlığı yapanların oyunlarını sahneye koymalarını çabuklaştırdı. Hükûmet, açıktan açığa ve karşı karşıya çarpışmayı kabul etmiş bulunuyordu.

Efendiler, lehte ve aleyhte olmak üzere otuz kadar konuşmacı söz aldı. Adalet ve Millî Eğitim Bakanları da konuştular, Tartışma, beş saat hiçbir sonuç alınmadan devam etti. Gensoru görüşmeleri ertesi güne bırakıldı.

Ertesi gün 14.30′da görüşmelere başlandı. İlk söz alan İçişleri Bakanı ve Mübadele, İmar ve İskân Bakanı Vekili Recep Bey oldu. Uzun açıklamalar yaparak konuştu. Muhalifler, oturdukları yerlerden Recep Bey’e kısa sataşmalar yapıyorlardı.

Recep Bey, bir noktada dedi ki: «Bazı gazeteler ve bazı kimseler diyorlar ki, Ankara’da bir Hükûmet varmış. Meclis’in bütün tatil zamanlarında, memleketi ne kadar usulsüzlükler varsa hep bunlarla idare etmiş… Söylentilere göre, bazı arkadaşların birtakım gizli defterleri de varmış; orada Bakanların yaptıkları kanunsuz işler yazılıymış…

Bir gün gelecekmiş Meclis toplanacak ve orada Hükûmet’i hesaba çekeceklermiş… O zaman o gizli defterlerin içindekiler, milletin huzurunda Hükûmet’ten sorulacakmış. İşte, o gün gelmiştir! O defterlere yazılmış olanları milletin gözü önüne döksünler!

Feridun Fikri Bey, arkadaşları adına çoğul şekli kullanarak cevap verdi: «Sırasında dökeceğiz» dedi.

Recep Bey, karşılık verdi: «Dökünüz efendim, bekliyoruz. Hükûmet, milletin huzurunda bağrını sorumluluğa açmış olarak daima karşınızdadır» dedi ve şu sözleri ekledi: «Memleketin gizliliğe, kapalılığa, belirsizliğe ve kararsızlığa tahammülü yoktur.

Açıktan açığa tenkit yapılmadan, her gün ufukta birtakım tehlike bulutlarının dolaştığını fısıldayarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin, bu körpe varlığın yapısında zararlı karışıklıklar varmış gibi göstermek bu memlekete karşı hainliktir.»

«Herkesin köşede bucakta, koridorlarda, şurada burada, gerçek dışı asılsız birtakım kuruntularla kamuoyunu bulandırmaktansa, bu herkese eşitlikle açık olan millet kürsüsüne çıkıp gerçeği oradan söylemesi lâzımdır.

Gerçekler söylenmez ve yine bu asılsız, kuruntuya dayanan telkinlerde bulunulmaya devam edilirse, bunu yapanların, bu memleketin kaderi ile içten ve sağlam bir bağlantıları bulunmadığına hükmedeceğim.

Ben kendim bunu böyle kabul edeceğim. Sanırım ki, millet de böyle kabul edecektir. Bu kürsüye davet ediyorum… Ta ki millet bilsin: Gerçek ne taraftadır, zan, kuruntu, lekeleme, suçlama ne taraftadır?»

Recep Bey’den sonra, aleyhte konuşan birtakım milletvekilleri dinlendi. Onlara da Ticaret Bakanı Hasan Bey (Trabzon Milletvekili) ve Millî Savunma Bakanı Kâzım Paşa cevap verdiler.

Aleyhte söz alanlar arasında Rauf Bey de vardır. Ona da söz sırası geldi.

Rauf Bey, İmar ve İskân Bakanlığı ile ilgili soru ve gensorunun, bütün Hükûmet’e yöneltilmesini uygun bulmamakla birlikte. Başbakan Paşa’nın bu davranışını mertçe buldu ve sözlerinin başında: «Meclis, bir kasıt karşısında bulunan Hükûmet’e hücum durumuna geçmiştir» dedi.

Yunus Nadi Bey: «Anlamadık» dedi. Rauf Bey açıkladı. Dedi ki: «Tenkit edenler, Hükûmet’e karşı konuşurken, kasıtlı bir iş yapmışlar ve ona hücum ediyorlarmış gibi bir durum görüyorum.»

Rauf Bey, konuşmacıların ağır kelimeler kullanmamaları, konuşmalarında Hükûmet’i küçük düşürücü ifadelere yer vermemeleri gibi, öğüt verircesine yumuşak bir tavır takınarak Feridun Fikri Bey’in teklifine dokundu ve o teklifi savundu.

Tunceli Milletvekili’nin teklifi bir «parlamenter anket» idi. «Meclis soruşturması» yapacak bir komisyon kurulması için acele karar alınması isteniyordu. Feridun Fikri Bey’in bununla ilgili bir önergesi ve bu önergenin isim okunarak oya konması için de Feridun Fikri Bey’le birlikte daha on altı arkadaşının başka bir önergesi vardı.

Rauf Bey dedi ki: «Soruşturma komisyonu» diye tercüme ettiğim bir komisyondan söz edildi – Bundan söz eden Feridun Fikri Bey’dir – Rauf Bey, sözüne şöyle devam etti:

«…Bakanlar böyle bir komisyonun kabulünü, bu ana kadar saygıya değer olan vatan ve millet duygularına karşı bir leke bir horlama saydılar.»

Yunus Nadi Bey, Rauf Bey’in sözünü kesti. «Biraz öyle» dedi. Rauf Bey tekrar devam etti: «Hepimizin yanılmaz olmadığımızı kabul ederek arz ediyorum ve bunun gerekli bulunduğunu (…) ben de ilgili olduğum için, herkesten önce ben istiyorum» dedi.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.