Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Büyük Nutuk » Bölüm: 16.5

0 13.864

TÜRK DELEGELER HEY’ETİNİN BAŞKANI İSMET PAŞA İLE HÜKÛMET BAŞKANI RAUF BEY ARASINDA ÇIKAN ANLAŞMAZLIK

Efendiler, burada, Lozan barış görüşmeleri sırasında çıkan ve barış imzalandıktan sonra açığa vurulup yayılan bir konuyu ele alarak kamuoyunu aydınlatmak isterim.

Açığa vurulan ve yayılan konu, Türk Delegeler Hey’eti Başkanı İsmet Paşa ile Hükûmet Başkanı Rauf Bey arasında çıkan anlaşmazlıktır.

Bu anlaşmazlığı, ilgili belgeleri inceleyerek köklü ve ciddî sebeplere dayandırmak güçtür. Bu bakımdan, anlaşmazlığı daha çok ruhî ve duygusal açıdan değerlendirmek gerektiği görüşündeyim.

Çeşitli vesilelerle belirtmiştim ki, Lozan Konferansı söz konusu olduğu zaman, Delegeler Hey’eti Başkanlığı’na Rauf Bey’in getirilmesi eğilimi vardı.

Gerçekten Rauf Bey de Delegeler Hey’eti Başkanı olmak istiyordu. İsmet Paşa’nın askerî danışman olarak kendisiyle birlikte gönderilmesini de benden rica etmişti.

Ben, Rauf Bey’e, İsmet Paşa’dan yararlanmanın, ancak onun başkan olarak gönderilmesiyle mümkün olacağı cevabını verdim. Sonra, bilindiği gibi, Rauf Bey’i göndermedik, İsmet Paşa ordunun başından alındı. Dışişleri Bakanlığı’na seçilerek Delegeler Hey’eti Başkanlığı’na getirildi.

Lozan Konferansı’nın birinci dönemi kapandıktan sonra, İsmet Paşa’nın uğradığı hücum ve eleştirileri anlatmıştım.

Buna rağmen, ikinci defa Lozan’a gönderilen yine İsmet Paşa oldu. İsmet Paşa, Lozan görüşmelerini büyük bir başarıyla idare ediyordu. Görüşme safhalarını düzenli olarak Bakanlar Kurulu’na bildiriyordu. Bazı önemli konularda Hükûmet’in düşünce ve görüşlerini soruyor veya talimat bekliyordu. Çözüm bekleyen meseleler önemli, mücadele ciddî ve üzücü idi.

Rauf Bey’de, İsmet Paşa’nın görüşmeleri idare ediş tarzını beğenmezlik duygusu uyanmıştı. Bu duygusunu Bakanlar Kurulu’ndaki arkadaşlarına da telkin etme isteğine kapılmıştı. Bakanlar Kurulu’nda İsmet Paşa’nın raporları okundukça, zaman zaman, İsmet Paşa bu işi başaramayacak denmeye başlanmış… Hattâ bir aralık, İsmet Paşa’yı geri çağırma teklifi ortaya atılmış…

Rauf Bey, bu teklifi derhal oylamaya kalkışmış… Bakanlar Kurulu’na Millî Savunma Bakanı olarak katılan Kâzım Paşa’nın itirazı üzerine vazgeçilmiş…

İSMET PAŞA’DA, HÜKÛMET BAŞKANI RAUF BEY’E KARŞI GÜVENSİZLİK DUYGUSU BAŞLAMIŞTI

Öte yandan, İsmet Paşa’da da, Hükûmet başkanı Rauf Bey’e karşı bir güvensizlik duygusu başlamış… Rauf Bey’in imzasıyla aldığı Hükûmet’in görüşünü bildiren yazılardan, Rauf Bey’in beni haberdar etmeden talimat vermekte olduğu endişesine düşmüş.

Nihayet, İsmet Paşa, görüşmelerin ciddî ve nazik safhalara girdiğinden söz ederek, benim durumu bizzat takip etmemi yazdı.

Gerçi, ben, İsmet Paşa’nın raporlarından ve Hükûmet’in kararlarından haberdar ediliyordum. Fakat, Rauf Bey’in, kararları İsmet Paşa’ya bildiren yazılarının ne şekilde yazıldığını kontrol etmiyordum.

İsmet Paşa’nın dikkatimi çekmesi üzerine, Lozan görüşmelerini Hükûmet toplantılarında doğrudan doğruya takip etme ve Hükûmet kararlarını bazan kendim kaleme alma gereğini duydum.

Söz konusu ettiğimiz mesele üzerinde açık ve kesin bir bilgi verebilmek için İsmet Paşa ile Rauf Bey arasında çeşitli konularda yapılan yazışmalardan yalnız iki konu ile ilgili olanlarını, huzurunuzda inceleyeceğim.

YUNANLILARDAN İSTENEN SAVAŞ TAZMİNATINDAN DOLAYI İSMET PAŞA İLE HÜKÛMET ARASINDA ÇIKAN GÖRÜŞ AYRILIĞI VE GERGİNLİK

Yunanlılardan istenen savaş tazminatından dolayı, Yunanistan gergin bir tavır takındı. İsmet Paşa ile Venizelos arasında bu konu ile ilgili görüşme ve tartışmalar kesildi.

İtilâf Devletleri’nin temsilcileri, İsmet Paşa’ya, Karaağaç’ın bize bırakılması ve tarafımızdan istenen onarımdan vazgeçilmesi suretiyle Yunan tazminatı meselesinin çözüme

bağlanması teklifinde bulunurlar. İsmet Paşa, Karaağaç’ın, istediğimiz haklı tazminata bir karşılık tutulamayacağını, öte yandan, İtilâf Devletleri ile aramızda bulunan ve daha önce çözümlenmiş olan tazminat konusunun, bu konferansta yeniden ele alınıp tespit edilmediğini, her iki konuyu da Hükûmet’e bildirmek zorunda olduğunu belirtir. İsmet Paşa, bu durumu 19 Mayıs 1923 tarihli şifresiyle Hükûmet Başkanlığı’na bildiriyor ve: «Hükûmet kararının acele bildirilmesini istirham ederim» diyor.

İsmet Paşa, bu telgrafına üç gün geçtiği halde cevap alamaz… 22 Mayıs 1923 tarihinde «ivedi» kaydıyla, Hükûmet Başkanlığı’na şu şifreyi de çeker:

«Yunan tazminatına karşılık, Türkiye’ye Karaağaç ve yöresinin bırakılması ile ilgili olarak İtilâf Devletleri’nce yapılan teklif konusunda Hükûmet görüşünün bildirilmesini 19 Mayıs 1923 tarih ve 17 sayılı telgrafla istirham etmiştim. Zâtıdevletlerinin emirlerinin çabuklaştırılması istirham olunur.»

Rauf Bey, İsmet Paşa’nın iki telgrafına, 23 Mayıs 1923 tarihinde cevap veriyor.

Cevabın birinci maddesi şöyledir :

«Karaağaç’a karşılık tazminat parasından vazgeçemeyiz.»

Cevabın üçüncü maddesinde, bazı düşünceler ileri sürüldükten sonra «Yunanlıların bunu veremeyeceklerini İtilâf Devletlerinin söylemesi, şaşılacak şeydir ve kabul edilemez» deniliyor.

Cevabın beşinci maddesinde, yine bazı düşünceler belirtildikten sonra, şu görüş ileri sürülüyor: «Bu işin İtilâf Devletleri ile barışa engel olmaması için, bizi Yunanlılarla çözüm yolu bulmakta serbest bırakarak kendilerinin barış imzalamaları yerinde görülmüştür.

İsmet Paşa, 24 Mayıs 1923 tarihinde Rauf Bey’e yazdığı sonraki dört raporunda düşüncelerini açıklayarak şu bilgileri veriyor:

«Madde 1 – Bu gün, General Pellé geldi. Yunan hey’etinin, iki gün sonra, yani Cumartesi günü tazminat konusunun resmen konferansta görüşülmesini teklif ettiğini ve o zamana kadar tarafımızdan cevap verilmezse, Cumartesi günü konferanstan çekileceklerini bildirdiklerini söyledi. Ben, tazminat konusunda daha cevabınızı almamıştım. Hükûmetimden cevap gelmedikçe yapılacak bir şey olmadığını ve Yunanlılarca yapılan bu tekliften üzüntü duymadığımı bildirmekle yetindim.»

Durumun son devreye geldiği görüşündeyim. Ortalığa sızan yaygın söylentiler ve gazete haberleri genellikle kötümserdir.

Madde 2 – Çeşitli meseleler üzerinde yüksek başkanlığınızın cevaplarını aldım. Dikkate değer bir husustur ki, tazminat konusunda Ankara’nın red cevabı verdiği daha önce burada duyulmuştur. Bizim çevrelerden sızması ihtimali yoktur. Çünkü, teklifi ve cevabı daha kimse bilmiyor…»

İsmet Paşa, Yunan tazminat konusu üzerindeki görüşünü şöyle bildiriyor: «Karaağaç ve yöresini bize bırakan teklifi kabul ederek Yunan tazminatı konusunun kapatılması zaruretine uymak yerinde olur. İtilâf Devletleri’nce, Yunanlılara para ödetmek imkânsız denildiği gibi, bunların aradan çekilmesi halinde çıkabilecek bir savaşı kazandıktan sonra bile, para almak için zorlama imkânları olmadığından, ödetme ilkesinde ısrar etmek çıkmaz bir yoldur.

Her memlekette denenmiş ve sonucu görülmüştür… v.b.»

İsmet Paşa bu görüşünü pek akla yatkın ve basiretli düşüncelerle açıkladıktan sonra: «Konferansın bugünkü durumuna göre, iktisadî, ticarî ve yerleşim konuları ile ilgili maddelerle, diğer bütün maddeler büyük bir çoğunlukla, iyi bir şekilde sonuca bağlanmıştır ve bağlanmaktadır…»

«İşgal altındaki topraklarımızın boşaltılması konusu daha, bir çözüme bağlanamadı. Fakat istediğimiz gibi çözümlenmesi umulmaktadır ve öyle olması da gerekir» diyor.

Öteki konuların vardığı ve varabileceği sonuçları da bildirdikten sonra şunları yazıyor: «Düşüncem özet olarak şudur ki, hükûmet bize verilen talimatta yer alan temel maddeler içinde kaldığı ve Yunan tazminatı meselesi teklif ettiğim şekilde çözümlendiği takdirde, barışı gerçekleştirme ümidi gerçekten kuvvetlenir.

Eğer hükûmet, görüşmelerin Yunan tazminatı yüzünden kesilmesini göze alırsa ve bize verilen talimatta yer almayan beklenmedik şartlar ileri sürerek sabit düşüncelerinde ısrar ederse, barışın imzalanması şüphelidir.»

«Kabotajın kayıtsız ve şartsız olarak kaldırılmasını veya konunun barıştan sonraya bırakılmasını uygun gördük ve istedik. Ancak, bu meseleyi belirli şartlar altında, iki yıllık özel bir sözleşmeyle çözümlemek imkânını bulabildik. Oysa: bu konu üzerinde de yeniden değişmez şartlar içinde ısrar edilmesini bildiriyorsunuz. Ondan sonra İsmet Paşa şunu yazıyor:

«Kararımın özeti şudur: Millî çıkarlarımıza uygun ve elde edilebilecek en iyi şartları içine alan bir barış antlaşması hazırlanmaktadır. Gerek Yunan tazminatı konusunda gerek diğer meselelerde, hükûmet, daha fazla menfaatler elde etme imkânını görmekte ve görüşmelerin kesilmesini göze almakta kararlı ise, ben bu görüşe katılmıyorum.

Bu noktayı açıkça ve hemen bana bildirmesini Hükûmet Başkanı’ndan istiyorum. Aramızda uyuşma olmadığı takdirde, görevim delegelerimizi burada bırakarak memleketime dönmek ve Hükûmet’e durumu bir defa da sözlü olarak açıkladıktan sonra, savaş ve barış alanında sorumluluk mevkiimi sona erdirmektir.»

İsmet Paşa’nın, telgraflarının son maddesi şudur: «Düşüncelerimin aynen Büyük Millet Meclisi Başkanı’na (yani bana) bildirilmesini istirham ederim.»

Efendiler, bu verdiğim bilgilerden ortaya çıkan sonuç şudur: İsmet Paşa, Karaağaç’a karşılık Yunan tazminatı meselesini çözüme bağlamayı uygun görüyor; hazırlanmakta olan antlaşmanın elde edilebilecek en iyi şartları içine aldığı görüşünü belirtiyor.

Rauf Bey de, Karaağaç’a karşılık tazminat parasından vazgeçemeyiz diyor.

BEN, İSMET PAŞA’NIN GÖRÜŞÜNÜ BENİMSEDİM

Ben Rauf Bey ile İsmet Paşa arasında yapılmış olan bütün yazışmaları gözden geçirdikten sonra, esas itibariyle İsmet Paşa’nın görüşünü benimsedim.

Fakat Rauf Bey de İsmet Paşa da kendi görüşlerinde ısrarlı görünüyorlar ve bu görüşlerin ifadesinde her ikisi de pek keskin kelimeler kullanmış bulunuyorlardı.

Rauf Bey, Meclis ve millet kamuoyunda iyi karşılanabilecek, parlak bir propaganda yolunda idi. «Memleketimizi yakıp yıkmış olan Yunanlılardan, kazandığımız çok büyük zafere rağmen onarım bedeli olarak tazminat parası isteğinden vazgeçemeyiz! Biz, onlarla hesabımızı görürüz!» görüşünün savunucusu oluyor…

Barışı bir bütün olarak ele alan ve büyük bir barışın esaslarını gözönünde bulunduran İsmet Paşa ise, Hükûmet Başkanı’yla olan bu anlaşmazlıkta, Yunanlılara karşı fedakârlık yapmayı teklif etme durumunda bulunuyordu. Bu görüşün yerinde ve kabulünün zarurî olduğunu kamuoyuna anlatmak, elbette ki o kadar kolay değildir.

Konuyu o yolda bir çözüme bağlamak gerekirdi ki, hem İsmet Paşa’nın teklifi kabul edilerek barış yapılsın hem de Rauf Bey ve başkanlık ettiği Hükûmet yerinde kalıp barış antlaşması imzalanıncaya kadar çalışmalarına devam etsin!

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.