Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Büyük İslam Alimi İskilipli Mehmet Atıf Hoca !

5 8.008

Ömer SAĞLAM

8 Şubat 2021 tarihli ve Milli Mücadele Aleyhtarı Bir Siyasi Portre: İskilipli Mehmet Atıf” başlıklı yazımızda: “İşte son yıllarda, ölüm yıl dönümü olan her 4 Şubat’ta, İskilip’teki kabrinin başında devlet erkanı olarak resmi törenlerle anılan ve abuk subuk laflar edilen İskilipli Mehmet Atıf, böyle bir kişiliktir. Yani o, sanıldığı gibi masum bir din adamı değil, Milli Mücadele Aleyhtarı bir politikacı, bir akademisyen ve aynı zamanda bir köşe yazarıdır.” şeklinde bir ifade kullanmıştık.[1]

Geçtiğimiz 4 Şubat günü “İskilipli Mehmet Atıf Hoca’nın şehadetinin 95. yıldönümü” denilerek mezarı başında yapılan anma merasimi sırasında AKP Çorum Milletvekili Erol Kavuncu şöyle demiş: “İskilipli Atıf Hoca, talimatla kurulan, idam mangaları, sabıkalı İstiklal Mahkemeleri’nin verdiği karar neticesinde haksız ve hukuksuz bir şekilde idam ediliyor. Vatanı, milleti, inancı uğruna canını feda eden Atıf Hoca’yı zulmen idam eden zihniyetin bir özür borcu vardır”[2]

Sayın Milletvekilinin, İskilipli Mehmet Atıf’a özür borcu olduğunu söylediği kesim ve zihniyet kimlerdir bilmiyorum ama en azından adı geçenin idam edildiği tarihte tek parti iktidarı vardı ve milletvekilinin halen görev yaptığı iktidar partisinin zihniyetini temsil edenler de o tek partinin içindeydi o tarihlerde. Hani zaman zaman “Biz Demokrat Parti’nin devamıyız”[3] diyorlar ya; onun için böyle diyoruz. Çünkü DP, CHP’nin içinden çıkmış, 7 Ocak 1946 tarihinde CHP’den ayrılanlarca kurulmuş bir partidir.

Öte yandan devletler öyle kolay kolay özür dilemezler; eğer bunun önü bir kez açılırsa, arkası gelmez. Siz kalkarsınız, “İskilipli Mehmet Atıf’ı haksız yere idam eden zihniyet özür dilesin” dersiniz, birileri de kalkar, işi Celali İsyanları’na ve Kuyucu Murat Paşa’nın yaptığı katliamlara, hatta devletin İdris-i Bitlisi ile işbirliği yaparak öldürttüğü Türkmenlere kadar götürür. Dolayısıyla; eğer bu milletin birliğini ve dirliğini düşünüyorsanız bu intikamcı dili terk etmek zorundasınız…

Büyük İslam Alimi

Mutlaka sizin de dikkatinizi çekmiştir; İskilipli Mehmet Atıf’ın mezar taşında “Büyük İslam Alimi İskilipli Mehmet Atıf Hoca” yazmaktadır. Kendisine haksızlık etmek de istemiyoruz ama ilmi seviyesini ve derinliğini de merak ediyoruz doğrusu. Gelin görün ki; bu konuda fazla bir bilgiye de rastlayamadım internet ortamında yaptığım kısa araştırmada. “Eserleri” adı altında sayılanlara bakıyorum; bende sanki lokal konularda verilmiş uzunca fetvalar izlenimi yaratıyorlar! Belki de 30-40 sayfalık küçük broşürlerdir bu eserler. Mesela onun en çok bilinen ve haksız olarak idamına sebep gösterilen “Frenk Mukallitliği ve Şapka” isimli eseri, sadece 32 sayfalık bir broşürden ibarettir.

Sadık Albayrak[4] tarafından TDV İslam Ansiklopedisi için yazılan “İskilipli Mehmet Âtıf Efendi” maddesinde, diğer eserlerinin sadece adı zikredildikten sonra “Donanma Cemiyeti yararına kaleme aldığı ‘Nazar-ı Şerîatte Kuvve-i Berriyye ve Bahriyye’nin Ehemmiyet ve Vücûbu’ adlı eseri dolayısıyla takdirnâme aldı..”[5] şeklinde verilen bilgiler de, bizim onun eserleri hakkında yapmış olduğumuz “Eserleri bende sanki lokal konularda verilmiş uzunca fetvalar izlenimi yaratıyorlar!” şeklindeki tahminlerimizi güçlendirmektedir. Anlaşılıyor ki; İskilipli Mehmet Atıf, bu eserinde (broşüründe) deniz ve kara kuvvetlerinin önemine ve gerekliliğine dini açıdan bir takım yorumlar getirmektedir!

İskilipli Mehmet Âtıf Neden İdam Edildi?

Yazar Sadık Albayrak “1924’te yazıp Maarif Vekâleti’nin ruhsatı ile bastırdığı Frenk Mukallidliği ve Şapka adlı risâlesi yüzünden şapka kanununa muhalefetten dolayı yargılandı… ve 4 Şubat 1926’da Ankara’da eski meclis binası yakınlarındaki Karaoğlan Çarşısı’nda Babaeski müftüsü Ali Rızâ Efendi ile beraber idam edildi”[6] diyor.

Oysa hakkında verilen bilgiler arasında bulunan “Ayrıca aynı mahkeme İskilipli Âtıf’la birlikte yargılanan Babaeski Müftüsü Ali Rıza’ya da idam cezası vermiştir. Çünkü Mahkeme, Müftü Ali Rıza’nın da Yunan işgaline karşı direnilmemesi için çalışmalar yaptığını belgelemiştir. Bu iki idam dışında Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılanan diğer hocalar ya beraat etmiş ya da hafif cezalar almıştır. Ömer Rıza (Doğrul), Tâhirü’l-Mevlevî, Elmalılı Hamdi (Yazır), Ahmed Hamdi (Akseki) gibi hocalar da yargılanmış ama suçsuz oldukları için beraat etmişlerdir”[7] şeklindeki ifadeler de gösteriyor ki; İskilipli Mehmet Atıf’ın, idam gerekçesi sadece kılık kıyafet inkılabı üzerinden inkılaplara karşı çıkması değil, halkı bu inkılaplara karşı direnmeye çağırması ve Milli Mücadele karşıtlığıdır!

Zira “Çünkü Mahkeme, Müftü Ali Rıza’nın da Yunan işgaline karşı direnilmemesi için çalışmalar yaptığını belgelemiştir.” ifadesinde geçen “da” bağlacı, İskilipli Mehmet Âtıf’a atıftır!

Tarihçi Sinan Meydan, çok sayıdaki eserden istifade ettiği yazısında İskilipli Mehmet Âtıf’ın idamı konusunda şöyle diyor:

25 Kasım 1925’te 671 sayılı Şapka Kanunu kabul edildi. Şapka Kanunu sonrasında Erzurum, Sivas, Kayseri, Maraş, Giresun ve Rize’de şapka karşıtı bazı isyanlar patlak verdi. Bu illere daha çok dışarıdan gelen bazı kışkırtıcılar, ‘şapka geldi, din elden gitti’ propagandasıyla halkı Cumhuriyete karşı isyan ettirmek istediler. Olaylar bastırıldı. İsyanların elebaşları İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanıp cezalandırıldı.

Yargılamalar sırasında şapka karşıtı isyanlarda İskilipli Atıf’ın 1924’te çıkardığı ‘Frenk Mukallitliği ve Şapka’ (Batı Taklitçiliği ve Şapka) adlı eserinin etkili olduğu görüldü. Çünkü İskilipli Atıf, 32 sayfalık bu risalesinde ‘Şapka takmak küfürdür!’ diyor. ‘Şapka, din ve milliyet göstergesidir‘ diyor. ‘Dolayısıyla şapka takmak Müslümanı dinden çıkarır!’ diyor. İskilipli Atıf’a göre ‘Müslümanlar dinlerine, kalpleriyle ve dilleriyle olduğu kadar, feslerinin sarığı ve püskülü ile de bağlı olmalıdırlar. Bu bağı bozmak, düpedüz dinsizliktir, küfürdür!’

İskilipli Atıf, ‘Frenk Mukallitliği ve Şapka’ adlı kitabı nedeniyle 16-18 Aralık 1925’te Giresun İstiklal Mahkemesi’nde yargılanıyor. Daha önce İçişleri Bakanlığı, 26 Eylül 1925’te 4717 numaralı bir emir ile bu kitabın toplatılıp satışının yasaklanmasına karar vermişti. İstiklal Mahkemesi, bu kararı hatırlatarak İskilipli Atıf’ı serbest bırakıyor. Ancak çok geçmeden İskilipli Atıf‘ın, söz konusu kitabını, özellikle şapka karşıtı isyanların çıktığı bölgelere el altından dağıttığı anlaşılıyor. Bu nedenle İskilipli Atıf, bu sefer de Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanıyor. (Ocak-Şubat 1926).

Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları yayınlanmıştır. Bu zabıtlara göre İskilipli Atıf, şapka karşıtı kitap yazmaktan değil, yazdığı bu kitabı –kitabın toplatılması ve satılmaması kararına rağmen- özellikle isyan çıkan bölgelere gönderip halkı Cumhuriyete karşı isyana ve irticaya teşvikten ve başkanı olduğu cemiyetin Milli Mücadele’deki ihanet bildirilerinden yargılanıyor.”[8]

İskilipli Mehmet Âtıf ve Teali İslam Cemiyeti’nin Milli Mücadele Karşıtı Bildirisi

Bazı yayınlarda deniliyor ki; İskilipli Mehmet Atıf, Teali İslam Cemiyeti’nin Milli Mücadele karşıtı bildirisine karşı çıkmış, imzalamamıştır. Bildiri, Mustafa Sabri’nin başında bulunduğu Şeyhülislamlık makamı tarafından Teali İslam Cemiyeti adına hazırlanmış ve dernek yöneticilerinin imzası olmadan dağıtılmıştır.[9] Ancak Mehmet Atıf, bu konuda Tekzib metni yayınlatmıştır…[10]

Söz konusu Milli Mücadele Karşıtı bildirinin İkdam gazetesinde yayın tarihi 26 Eylül 1919. Mehmet Âtıf’ın, Mustafa Sabri’nin yerine dernek başkanlığına getirilmesi ise 24 Kasım 1919[11] Yani, bahse konu bildirinin yayın tarihinden tam 2(iki) ay sonra. İskilipli Mehmet Atıf’ın Tekzip metninin yayın tarihi 23 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1920, No: 1032 Vakit. Yani Teali İslam Cemiyeti’nin hain bildirisinin yayın tarihinden tam bir yıl bir ay, Yunan Uçaklarıyla cephedeki askerlerin ve cephe gerisindeki halkın üzerine atıldığı tarihten (30 Ağustos 1920)[12] tarihinden iki ay sonra.

“Millî Mücadele Hareketi’ni destekleyen Kuvay-ı Millîye’ye ve Türk Rus yakınlaşmasına karşı muhalefet eden Teâli-î İslâm Cemiyeti, 3-4 Şubat 1926 tarihinde İskilipli Atıf Hoca idam edilmesiyle birlikte kapatılmıştır.”[13] şeklinde verilen bilgiler de gösteriyor ki; İskilipli Mehmet Atıf’ın, bahse konu muzır (zararlı) dernekle olan ilişkisi ölünceye kadar sürmüştür!

Anlaşılıyor ki; Mustafa Kemal Paşa liderliğinde BMM çalışmaya başlamış (23 Nisan 1920), Milli Mücadele halkta genel kabul görmüş ve aslında zeki bir adam olan İskilipli Mehmet Atıf da bu gerçeği görerek “Tarzan Zorda” anlayışı içinde “Ne olur ne olmaz” düşüncesiyle palas pandıras hain bildirinin üzerinden tam bir yıl, Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atılmasının üzerinden iki ay geçtikten sonra böyle bir TEKZİP metni yayınlatma gereği duymuştur.

Peki adama sormazlar mı; “Madem, İskilipli Mehmet Atıf, bahse konu bildiriye karşıydı da neden adı geçen dernek yönetiminden ve üyeliğinden istifa etmedi, istifasına ilişkin dilekçeyi gazetelerde yayınlamadı, üstelik bildirinin yayın tarihinden iki ay sonra bu derneğin başkanlığını kabul etti ve Tekzip metni yayınlamak için tam bir yıl bekledi?” diye.

Evet, duruşmada hocaya bu soruyu sormuşlar ve düşündüğümüz gerekçelerle ve mahkemeyi yanıltmaya matuf bir manevra olarak değerlendirmek suretiyle söz konusu Tekzip metnini muteber kabul etmemişlerdir.

Tıpkı İskilipli Mehmet Âtıf gibi, Atatürk’le, Cumhuriyetle ve İnkılaplarla problemi olan Mustafa Armağan, bu durumu, şöyle açıklıyor bir yazısında:

“Bir şeyler çıkarmaya azimlidir mahkeme heyeti. Nitekim (Mahkeme Heyeti Üyesi) Reşit Galip şöyle çıkışır Atıf Hoca’ya: ‘Sen en karanlık günlerde Teali-i İslamcılık yap, Mustafa Sabri’nin yanında yer al da, sonra karşımızda şöyle böyle söyle. Sözleriniz hiçbir gerçeğe uygun değildir.’ Bunun üzerine Atıf Hoca öldürücü darbesini indirir: ‘Bunun belgesini size gösterdim.’ der. Reşit Galip kızar: ‘Ne belgesi?’ Atıf Hoca gayet sakin ‘Mustafa Sabri ile bu beyanname meselesini görüşseydim tekzip etmezdim.’ der. Suçlandığı beyannameyi imzalamadığı gibi Mustafa Sabri’ye açıkça muhalefet ettiğine dair resmî bir tekzip belgesi de sunmuştur mahkemeye. Onu hatırlatır. Mahkeme, belgeyi dikkate almak istememiştir besbelli. Reşit Galip köşeye sıkışmıştır. Kızgın bir tonda ‘Belgeyi göster.’ diye hırçınlaşır. Merhum Atıf Hoca o vakur tavrını hiç bozmadan sözlerine devam eder: ‘Belgeyi arz ediyorum. ‘Vakit’ gazetesinin 1034. nüshasında tekzipnamem duruyor. Şimdi bu durup dururken bendenize belge sormak bilmem nasıl olur?’ Bu darbeyi hazmedemeyen Andımız’ın mucidi, Atıf Hoca’nın tekzip metnini kendisini kurtarmak için yayımladığını söylemek zorunda kalır. Hoca, ‘Öyle olsaydı onlarla beraber olurdum.’ der, yollarının ayrıldığından bahseder. Demek ki, tekzip metni kuvvetli bir belgedir. İşte Reşit Galip’in evlere şenlik cevabı: ‘Sus! Bizi çileden çıkarma! Biz budala olmalıyız ki, bu sözlere inanalım. Bol bol atıyorsun. Çıkarın!’ (Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları 1926, İşaret: 1993, s. 109-115.)”[14]

Dincilerdeki bu takiyye geleneğinin başlangıcı ta Milâdi 657 yılındaki Sıffin Savaşı’na kadar gider aslında. Hani şu, Muaviye ordusunun, Hz. Ali Ordusu’ndan, mızraklarının ucuna Kur’an sayfalarını takarak kurtulduğu hadiseye kadar. Yani başınız sıkıştı mı yalan söyleyin ve renklenin! FETÖ de bugün öyle yapmıyor mu zaten?

Ömer SAĞLAM

13 Şubat 2021


Dipnotlar:

[1] https://www.altayli.net/milli-mucadele-aleyhtari-bir-siyasi-portre-iskilipli-mehmet-atif.html
[2] https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/corum-valisi-ve-akpliler-kuvayi-milliye-dusmaninin-mezarinin-basinda-devlet-erkani-iskilipli-atifi-andi-1811696,
[3] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/akp-lideri-erdogan-dpnin-devamiyiz-147213 & https://www.tgrthaber.com.tr/ekonomi/-121462.html
[4] Hazine ve Maliye Eski Bakanı Berat Albayrak’ın babası olmalıdır.
[5] Sadık Albayrak, TDV. İslam Ansiklopedisi, “İskilipli Mehmet Âtıf Efendi” maddesi, c,22, s, 583. https://islamansiklopedisi.org.tr/iskilipli-mehmed-atif-efendi.
[6] Sadık Albayrak, age.
[7] https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0skilipli_%C3%82t%C4%B1f_Hoca,
[8] Sinan Meydan, İskilipli Atıf niye asıldı?” başlıklı makalesi,  https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/sinan-meydan/iskilipli-atif-niye-asildi-5615431/. Vurgular yazarına aittir.
[9] TDV İslâm Ansiklopedisi, cilt: 40, sayfa: 207
[10] Tekzip metninin yayınladığı tarih ve gazeteyi  “23 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1920, No: 1032 Vakit” şeklinde veren kaynaklar olduğu gibi Bkz. https://www.haberler.com/iskilipli-atif-hoca-kimdir-iskilipli-atif-hoca-13909419-haberi/ ; 25 Ekim 1920, No: 1034 şeklinde veren kaynaklar da var Bkz.  https://m.facebook.com/akidgazetesi/posts/947425132054077 internet adresinde bulunan “İskilipli Atıf Hoca O İddiayı Böyle Çürütmüş” başlıklı imzasız yazı.
[11] TDV İslâm Ansiklopedisi, c,22, s, 583, https://islamansiklopedisi.org.tr/teali-i-islam-cemiyeti
[12] Sinan Meydan, agm.
[13] Ahmet Nedim, Ankara İstiklâl Mahkemesi Zabıtları-1926, 333-334’den aktaran Ahmet Tunç, “Millî Mücadeleye Muhalif Bir Cemiyet: TeâliÎ İslâm Cemiyeti” başlıklı bilimsel makalesi, Akademik Tarih ve Araştırmalar Dergisi, Cilt:1, Sayı: 1, (2019), s.4-25. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/907234
[14] Mustafa Armağan, “İskilipli Atıf Hoca’yı neden idam ettiler?” başlıklı yazısı, https://www.yenisafak.com/yazarlar/mustafaarmagan/iskilipli-atif-hocayi-neden-idam-ettiler-2035987 & http://www.mustafaarmagan.com.tr/genel/iskilipli-atif-hocayi-neden-idam-ettiler/. Mustafa Armağan’ın Mahkeme Üyesi Reşit Galip için Bu darbeyi hazmedemeyen Andımız’ın mucidi” diyerek, okullarda okunması yasaklanan ve Danıştay kararına rağmen hâlâ okutulmayan andımıza göndermede bulunduğuna, andımızın okutulmamasından gizli bir sevinç duyarak intikamcı duygularını izhar etmesine dikkat ettiniz mi?
5 Yorumlar
  1. Güntekin diyor

    Fesin kökenine bakmadan şapka takmayı küfür olarak niteleyen birinin, bırakın büyük İslam alimliğini, yetkinliği bile tartışılır. Ancak, idamının haklılığı üzerindeki gölge, onu Dinci-İslamcı tayfanın gözünde, büyük bir mazlum ve alim derecesine çıkararak, laik ve çağdaş Cumhuriyetle hesaplaşmada bir argüman haline getirmiştir… Maalesef.

  2. İskender diyor

    M. Kemal’in Padişah Vahdettin’in yaveri olduğu,hatta Vahdettin’in Almanya ziyaretinde ona refakat etmesi ve Komutanı bulunduğu 7. Ordunun 19 Haziran 1918 tarihinde İngilizlere mağlup olmasından sonra İstanbul Hükümeti’ne 7 ekim 1918 tarihinde çektiği telgrafta,”Osmanlı’nın savaşacak gücü olmaması nedeniyle İTİLAF ülkeleriyle UZLAŞMAYA varılmasında yarar var”(Murat BARDAKÇI ve İpek ÇALIŞLAR) bilgisinden yaklaşık 23 gün sonra “Mondros Mağlubiyet Antlaşması”yla birlikte barış dönemine girildiği ve bu doğrultuda barışa zarar gelmemesi için İskilipli Atıf Hoca’nın bir din adamı olarak barışı sağlamaya yönelik propagandası,anlaşılabilir. Çünkü,mübarek kitabımız Kur’an-ı Kerimde de, din adamlarının bir görevlerinin de Müslümanlara doğruları anlatmaktır. Nitekim,Mondros mütarekesini imzalayanların başında M.Kemal’in hem arkadaşı hem de sonradan kurulan yeni devlete Başbakan olarak atanan Rauf ORBAY’dı. Yanı sıra, Mondros antlaşması “istenmiyor” idiyse neden Kuva-yi Milli hareketinin öncüleri olan Kazım Karabekir,İsmet İnönü,M.Kemal,Rauf Orbay vs. isimler başlangıçta tepki göstermediler. Hatta KARABEKİR’in,”İstiklal Harbimiz” isimli kitabında anlattığı gibi,”Mondros’a direnelim” şeklindeki teklifine katılmadılar. Yanı sıra,Mondros’tan hemen sonra kurulan Şark Müdafa_i Hukuk Cemiyet’i ile sonradan oluşan Rumeli Müdafai Hukuk cemiyetinin önce Erzurum akabinde Sivas’ta düzenledikleri Kongre’ye katılan ASKER RÜTBELİLER, Kur’an üzerine üzerine ettikleri, “İslamiyet-i,Saltanat-ı,Hilafet-i ve Halkın bütününü kapsayan bir sistem oluşturacağız”şeklindeki yemine rağmen neden bu yemine uymadılar? Niekim, daha yeni devlet oluşmadan 20 Nisan 1920 tarihinde Ankara Meclisinde almış bulundukları,”Egemenlik,kayıtsız,şartsız Milletindir” kararıyla saltanatın ve Hilafet’in kaldırılacağının işaretini verdiler. En önemlisi de, Sivas Kongresin’de verdikleri söze uygun olarak 1921 Anayasası’na koymuş bulundukları”T.C’nin resmi dini İslamdır ” ibaresini kaldırdılar. İşte bu “Din” ile ilgili kanunun kaldırılması bazı din adamlarının tepkisine yol açmıştır. Yani o günün şartlarında yapılanları tartışmak imkanına da kavuşulamamıştır. Çünkü,muhalefetin oluşumuna izin verilmeyen bir tek Parti yönetimi oluşturulduğu için. Nitekim, kurulan Terakkiperver Cumhuıriyet Fırkası ile,Serbest Fırka,senelerini doldurmadan cebren kapatıldıkları gibi bir kısım yöneticileri idamla yargılandıkları gib, kimileri de memleketten kaçmışlardır. Bu nedenle o günün şartlarındaki olaylar ile ilgili olarak tüm toplum fertlerinin katılacağı bir tartışma ortamı yaratılmadan, AHKAM KESMEK,AKADEMİSYENLİK DEĞİLDİR.

    1. nvzt diyor

      tartışarak bu keskin kararları alabilirler mi. bu gün doğruluğu yanlışlığı tartışılır alınan kararların ancak o zaman olamaz bu.Yani ta karşılamaz ama kopyası diyelim en azından hedeflediği aşama için Fransız İhtilali tartışılarak yapılabilir mi.Aksiyon aşamasında tartışma olmaz.Hareket olur.Tartışma geride yapılmalı idi.bu bizde olmadı çünkü aydın sınıf yok. Bizde Batıda tartışılan üzerinden aksiyon gerçekleşti ve aksiyon aşamasında karşı duran yok olur.Örneğin Fransız ihtilalinin 2. aşamasında yönetimi tamamen ele geçirenler buna engel olabileceğini düşündüğü soylu+din adamı sınıfını nerde ise tamamen yok etmiştir.Aynı şekilde Rus devriminde de oldu bu.İngilterede Oliver Cromvel cumhuriyet karşıtlarını yok etmedi de ne oldu.Ölür ölmez yeniden monarşi geldi ve adamın mezardan iskeletini çıkarıp onlarca yıl çatıda inek kafatası gibi sallandırdılar.Bu açıdan modern olamadan modernizm eleştirisi , hayatında bir aksiyona katılmadan düşünür edasında hareket eleştirisi yapmakta kolay olmalı.şöylede düşünmek lazım yargılayan İskilipli olsa idi m.kemal ve diğer bazı arkadaşlarına ne ceza verirdi.Ha bu arada yargılamada Kazım paşa yırtardı.Oda her devrin adamı olmaya oynadı durdu

  3. Kemal Turksoy diyor

    İskilip’de merhuma anıt mezar yapılmıştır.Menderes’e anıt mezar yapılmıştır.Deniz Gezmiş önemli bir şahsiyet olarak anılmakta idama mahkum edip infaz edenlerin haksızlık yaptığı iddia edilmektedir.İdam yapıldığı dönem için gerekli görülse bile zaman içinde karşı görüşte olanlar ca sorgulanmaktadır.Katil apo idama mahkum edilmesine rağmen bu çağda idam edilmemektedir.Yakalanan ve senin elinin altında bulunan kişilerin idamı dünya kamuoyunca istenilmemektedir.İnsanlık evrim geçirmiştir.Bir şekilde medenileşmiştir.İdamlar tarihte kalmıştır.Ölüm cezasının sadece savaş meydanında uygulaması caridir.Dünya’da bunu kabullenmektedir.Şeriatın kestiği parmak acımaz deyip tarihden ders çıkarmak ,sorumluları buyuk mahkemeye havale etmek,olanla ölene çare bulunmuyor.Her insan yaptığını doğru diye yapıyor.Yanlışlar zamanla anlaşılıyor.Yeni nesillere doğru bilgiyi ulaştırmak için konuşulması,artısı ile eksisi ile tarihin sorgulanması geleceğin inşaası için yararlı olur.Kimi dönemlerde vatan haini olarak yargılananlar kimi dönemlerde vatansever olarak anılabiliyor.Bilgi kirliliğine meydan vermemek için yaptığınız sorgulamaları önemsiyorum sayın müfettişim…

  4. Ömer Sağlam diyor

    Tarih boyunca devrimler hep kanlı olmuştur değerli dostlar.
    Fransız devrimi de öyle, Bolşevik devrimi de öyle.
    Milyonlarca kişi ölmüştür/öldürülmüştür özellikle Bolşevik devriminde.
    Çar ve mensubu bulunduğu Romanov sülalesi bile topluca katledilmiştir.
    Oysa Osmanlı Hanedanı, burnu bile kanamadan sürgüne gönderilmekle yetinilmiştir.
    Bu açıdan bakılınca Türkiye’de saltanattan cumhuriyete geçiş “kansız olmuştur” bile diyebiliriz.
    *
    İslamın tebliği de aslında bir devrimdir.
    Peki İslam Dini’nin benimsenmesi ve yayılması için acaba kaç bin kişi ölmüştür/öldürülmüştür hiç düşündünüz mü?
    Hz. Peygamber’in peygamberlik hayatı bile kan ve gözyaşı içinde geçmiştir; rahat yüzü görmemiştir O mübarek zat.
    Sadece müşriklerle yapılan savaşlar mı?
    Peygamber’den sonra Müslümanlar arasında iktidar mücadelesi başlamış ve Müslümanlar birbirini kesmişlerdir!
    İlk dört halifeden Ebu Bekir dışındakiler katledilmişlerdir.
    Cemel Vakası’nda 13.000, Sıffin Savaşı’nda 70.000 kişi olmak üzere, Hz. Peygamber’in vefatının üzerinden çeyrek asır bile geçmeden 83.000 Müslüman birbirini öldürmüştür ki; içlerinde büyük sahabiler de vardır.
    Demek istediğim şu; Cumhuriyet de bir devrimdir ve benzeri diğer devrimlere kıyasla az da olsa bazı başlar devrilmiştir.
    İskilipli Mehmet Atıf özeline gelirsek; adı geçeni, adeta İskilip’te imamlık yaparken şapka giymediği için idam edilmiş bir kişi olarak lanse etmek, tarihe, bilime, ahlaka, insafa, vicdana ve İslam’a bile aykırıdır ve günahtır.
    İskilipli Mehmet Atıf, bir akademisyen, bir gazeteci ve bir politikacıdır aynı zamanda.
    Belki de hayatında en az yaptığı iş din adamlığıdır.
    O, aynı zamanda II. Abdülhamit döneminde olmak üzere sürgün edildiği Bodrum’dan sahte pasaport ile Kırım’a kaçan, oradan Varşova’ya kadar giden bir maceraperesttir.
    Bu konuları, yazımızın gelecek bölümünde yayınlayacağız.
    Özetle demek isterim ki; İskilipli Mehmet Atıf, bizim için ayrışma ve ötekileştirme sebebi olamaz, olmamalıdır.
    İskender Bey, evet, Rauf Orbay, Osmanlı Hükümeti adına Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştır ve bu iş, hayatı boyunca başına bela olmuştur.
    Rauf Orbay, hilafetçi ve saltanatçıdır.
    Hilafetin ve Salatanat’ın kaldırılmasından sonra Lozan görüşmelerinde kendisinin dışlandığını bahane ederek Başbakanlıktan istifa etmiş, İzmir Suikastı yargılamaları sonucunda 10 yıl hapse mahkum edilmiş, bu sırada yurt dışında olduğu için ülkeye dönmemiştir.
    Taki Atatürk’ün ölümüne kadar.
    Kazım Karabekir de Hilafet yanlısıdır, o sebeple Cumhuriyeti kuranlarla ters düşmüştür.
    Efendim Sivas’ta yemin etmişler de yeminlerini tutmamışlar.
    Bunlar boş laflardır.
    Günümüzde bile tutulmuyor yeminler.
    Saygıyla…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.