Büyük Hun Hükümdarı Atilla
Rua’nın Romalılarla barış görüşmesi yapmaya hazırlandığı bir sırada vefat etmesi üzerine, Hun yönetimini Attila ve Bleda üstlendiler. Türk devlet teşkilâtında daima büyük kardeşin tahta çıkması kesin olmayıp, şehzadeler arasında en liyakatlisinin başa geçmesi geleneği var olmasına rağmen, Bleda Hun hükümdarı olmuştur. Fakat üstün kabiliyetlerinden dolayı bütün işleri Attila yürütmüştür.
Rua zamanında başlayan Doğu Roma ile barış görüşmeleri, onun ölümü üzerine Attila tarafından neticelendirilmiştir. Attila, derhal yola çıkarak İllyria’da, (Arnavutluk ve Dalmaçya sahası) Morava ile Tuna’nın birleştiği yerde, Tuna’nın diğer kıyısına tanzim edilmiş olan Constantia surları karşısında kurulmuş olan Margus (Bugünkü Orasje-Dobruca) şehrinde, bütün halkın gözleri önünde at üzerinde olduğu halde isteklerini elçi Plinthas başkanlığındaki Doğu Roma heyetine barış şartları olarak kabul ettirdi (434).
Tarihte Margus barışı olarak bilinen antlaşmanın maddeleri şunlardır:
- Esir edilmiş Romalılarla ve daha önce Roma’ya kaçmış olan bir çokları ile birlikte, Hunlardan kaçacak olanlar Roma hududuna kabul edilmeyecekler.
- Romalı mülteciler ve esir alınmış olanların her biri için 8 altın kurtarma ücreti ödenecek. Ancak bu fidyeyi verdikden sonra esirler geri dönebilecekler.
- Romalılar Hunların hâkimiyeti altında olan kabilelerle ortaklık yapmayacaklar.
- Ticaret yapmak için eşit şartlar içinde biraraya gelinecek.
- Romalılar ve Hunlar emniyet içerisinde olacaklar.
- Yapılan antlaşma devamlı olacak ve bu antlaşmaya riayet edilecek.
- Romalılar tarafından Hun kralına daha önce 300 altın libre ödenen vergi yerine 700 altın libre ödenecek.
Antlaşma atalardan kalma bir yemin ve dini merasim ile pekiştirildi. Bunun üzerine Doğu Roma iktidarı kendilerine kaçan Hunları iade etti. Attila bunlar içerisinde bulunan Hun kral soyundan Mama ve Atakam’ı, Trakya’da bir kale olan Carsus (Bulgaristan’da Hırsova)’da halkın gözü önünde idam ettirdi.
Bu antlaşmanın yapılmasından sonra Hunların hareketleri hakkında Roma kaynaklarında hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Büyük ihtimalle bu zaman içerisinde Kuzey ve Doğu Avrupa’da yerleşmiş olan çeşitli kavim ve kabileler üzerinde hâkimiyet tesis edilmiş birçok fetihler olmuştur. Bu tarihte, bütün tarihî kaynaklar son derece belirsiz olduğu için, Bleda ve Attila tarafından yönetilen imparatorluğun tam büyüklüğü ve gücü hakkında birşey söylemek de oldukça zordur.
Hun İmparatorluğunun merkezi şimdiki Orta Tuna bölgesindedir. Bununla birlikte bu alanda Hun nüfusunun küçük bir kısmı bulunur. Tuna’nın batısında Pannonia’daki Ostrogotlar ve Tuna’nın doğusuna yerleşmiş olan Gepidler gibi Germen menşeli insanlar hâlâ nüfusun önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Ostrogotlar ve Gepidlerin Hun hâkimiyetinde bulunmalarına rağmen, kendi krallarını seçmelerine izin verilmişti. Bunlar içişlerinde serbest olmakla birlikte dış ilişkilerde Hunlara tabi idiler. Belirli bir vergi ile birlikte Hun ordusuna asker göndermek mecburiyetindeydiler. Ayrıca bu zaman içerisinde, şimdi Almanya olarak bildiğimiz yerde yerleşmiş olan çeşitli kavimler üzerindeki Hun baskısı da sağlamlaştırılmıştır. Alaman, Burgund ve Ripuar Frankları gibi, Ren nehri üzerinde veya yakınında yaşayan Germen insanlar Hun hâkimiyeti altına alınmıştır. Thüring ve Saksonlar da Hun gücü karşısında boyun eğmek zorunda kaldılar. Bu sayede Hun hâkimiyeti Kuzey ve Baltık denizlerine kadar genişlemiştir.
Hun İmparatorluğu’nun genişlemesi aynı zamanda Avrupa’dan İngiltere adalarına gelen Anglo- Saksonlar ve Jütlerin göçü ile de biraz bağlantılıdır. Bu arada Macaristan’da ve Güney Rusya steplerinde yerleşmiş olan çeşitli Türk boyları da hâkimiyet altına alınmıştır. 435 yılında Güney Rusya’daki Hun soyundan olan Sorosguslar Attila tarafından mağlûp edilmişlerdir. Ayrıca Agaçerilerde Hun hâkimiyetini tanımışlardır. Rusya’da büyük steplerin kuzeyinde ormanlık bölgeye yerleşmiş olan Slav ve Fin menşeli kabileler de kayıtsız şartsız Hunlara teslim olmuşlardır. Hun sınırlarının Don nehrinin doğusuna kadar genişlemesi de bu durumu göstermektedir. Bu sırada Attila İranlılara karşı bir sefer için bu bölgeyi kullanmayı düşünüyordu. Sogdiana bölgesi ise Avrupa Hunları ile Çin İmparatorluğu arasında bir bağlantı vazifesi görmüştür. Nitekim Hunlardan Çinlilere giden birkaç elçilik heyetinin hareket üssü burası olmuştur.
Ayrıca Batı Roma ile, Rua zamanında izlenen politikalar Attila zamanında da devam etmiştir. 434/435 yıllarında Aetius, Roma’da bulunan Hun elçilerine Valeria ve Pannonia Prima (bugünkü Macaristan Tuna ötesi) bölgelerini bıraktı. Bunun yanında oğlu Carpilio’u da Hun sarayına rehine olarak gönderdi. Bunun en büyük sebebi ise verilen sözlerden dönülmesine mani olmaktı. Attila ile iyi ilişkilerine devam eden Aetius, Galler bölgesinin barbar kabilelerden temizlenmesi için çaba sarfetmeye devam etti. 435 yılında Ren nehrini geçerek Roma İmparatorluğu topraklarına girmeyi ve Burgund beyi olmayı başaramayınca tekrar Hunların yanına döndü. Hunların yardımını temin ederek, Burgundları, kralları Gendicharius (Gundaher, Gunther)’la beraber son ferdine kadar katletti. Yardıma gelen Hun ordusunun başında Attila’nın amcası Oktar bulunuyordu. Nitekim bu müthiş mücadele Germen kavimlerinin kafalarında silinmeyecek izler bıraktı. Bunun etrafında bir çok destanlar meydana geldi.
Hunlar, Galya bölgesinin ikinci askerî komutanı olan pagan Litorius’un Vizigotlarla yaptığı mücadeleye de yardımcı kuvvetler gönderdiler. 437 yılında Litorius, atlı olan yardımcı Hun birliklerinin büyük desteği ile Vizigot kralı I. Theodorik’in kuşatma çemberini yardı ve Narbonne şehrini kurtardı. 438 yılında ise, Vizigotları bir dizi başarılı savaşla başkentleri Tolusa/Toulouse’a kadar geri sürdüler.
Fakat 439 yılında Hunların büyük sayıda geri dönmeleri ve Gal-Roma ordusunun dağılması sonucu Vizigotlar bu zor durumdan kurtulmuş oldu.
Aetius, Batı Roma İmparatorluğu içerisinde Hunların yardımı olmadan ne makam elde edebiliyor, ne de iktidarı elinde tutabiliyordu. Aetius’u devirmek için harekete geçen Augusta, eski düşmanları Vizigotlarla ittifak yapmaya hazırlandı. Aetius’a karşı harekete geçebilmek için Afrika şehirlerini başarıyla savunmuş birliklerini geri çekti. Bunun sonucunda karşısında bir kuvvet kalmayan Vandallar Afrika’ya hakim oldular. 439 yılında Kartaca düştükden sonra Doğu ve Batı Roma’nın birleşik orduları Vandalları artık yenemedi. Augusta’nın birlikleri ise Hunlar karşısında yok olmaktan kurtulamadılar. Galya’nın temizlenmesi ve elde tutulması gayesini güden Aetius ise, İtalya’ya daimi dönüş tarihî olan 441 yılına kadar batıda kazandığı başarılar karşısında Hunlara Tuna bölgesini terketmek zorunda kaldı. Hunlar neredeyse Roma’nın sınır komşuları oluyordu. 425 yılından beri Hunların askerî gücüne bağlı olan Batı Roma politikası sayesinde Hunlar para, yer, ganimet ve tecrübe kazandılar ve sadece savaş sanatları değil, politika sanatlarındaki ustalıklarını da gözler önüne serdiler.
Rua’nın ölümünden sonra kardeşi Muncuk’un oğlu Bleda Hun tahtına çıktıysa da, Doğu ve Tuna’nın prensi olan genç kardeşi Attila devletin esas işlerini yürütmekte idi. Nitekim Bleda’nın 10 yıllık hükümdarlık zamanı, tarihî kaynaklarda hemen hemen hiçbir iz bırakmadan silinip gitti. Bleda, Rua’nın ordusunda Tisa’da kaldı ve hükümdarlık döneminde de büyük bir ihtimalle onun yeniden yapılanması için uğraştı. Attila’nın ordusu ise 454-464 yılları arasında bugünkü Bükreş-Ploieşti arasındaki bir bölgede bulunuyordu. Buzau nehri boyunca yanyana bulunan Hunlara ait kalıntılardan, Attila’nın ordusunun Buzau bölgesinde olduğu, çünkü oradan Doğu İmparatorluğu’ndan Hunların yanına, Scythia Minor (Dobruca) üzerinden çok kolay ulaşılabildiği anlaşıldı. Nitekim 441 yılında bir Doğu Romalı elçi Odessus’a (Varna) kadarki yolu gemiyle gelmiş ve oradan Attila’nın sarayına Tuna üzerinden varmıştı.
Bleda’nın zevk ve sefaya düşkünlüğünün yanında Attila eğitimi ve şahsiyetiyle sivrilerek Bleda’nın ölümüne kadar tüm işleri yürütmüş, sonra da mutlak hâkim olmuştu. Bazı tarihçiler 444/45 yılında Bleda’nın Attila tarafından öldürüldüğünden bahsetmektedirler. Oysa, Attila gibi büyük bir şahsiyet abisini öldürerek Hun tahtına oturmak isteseydi, tüm güç elinde olduğu halde ona on yıl katlanmazdı. Ayrıca Hun ülkesini ziyaret eden Priskos’un notlarında buna dair hiçbir kayıt yoktur. Gerçi başta Jordanes olmak üzere bazıları bu iddialarını, Priskos’un eserinin kaybolan kısımlarına dayandırıyorlarsa da mevcut fragmantlarda bunun aksini ispat edecek notlar bulunmaktadır. Nitekim Priskos’da, Hun ülkesindeki gezilerinde Bleda’nın dul eşinin sahibi olduğu yerleşim yerinde, kendisiyle görüşmesinin anlatıldığı notlarda mağdurluğunu belirtecek hiçbir kayıt yoktur. Ayrıca Bleda’nın isminin geçtiği yerlerde onun öldürüldüğüne dair bir bilgiye rastlanılmamaktadır.
441 yılına gelindiğinde, Hunlarla olacak bir savaşa mani olmak gayesiyle, kendisinin dikte ettirdiği şartlarla doğu Romalıların antlaşma yaptığı Margus barışından sonra Attila, yukarıda bahsedilen birçok kavmi itaat altına alarak sınırlarını Alpler’e, Ren ve Vistül nehrine kadar uzatmış oluyordu. Ayrıca Burgundlar yok edilmiş ve Pannonia Prima da istilâ edilmişti. Bu durumlar sayesinde daha Rua zamanında temelleri atılarak, Hunlar artık bir imparatorluk haline dönüşüyordu.
Yrd. Doç. Dr. Ali AHMETBEYOĞLU
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye