1. Giriş
1990’larda Bulgaristan’daki değişim sürecinde ortaya çıkan ekonomik kriz ve yapısal tıkanmalardan en fazla etkilenen etnik kesimin Türkler, Pomaklar ve Romanlar olduğu iyi bilinmektedir. Devlet işletmelerinin kapatılması, komünizm öncesi sahiplerine geri verilmek üzere tarımsal alanların özelleştirilmesi ve aynı zamanda süre giden ihracat pazarlarındaki daralma özellikle bu azınlık grupları arasında işsizlik ve fakirliğin hızla yaygınlaşmasına neden olmuştur. Bu süreçte Romanlar mutlak bir fakirliğin pençesine düşerken, Türk ve Pomak grupları ekonomik standartlarına ciddi bir darbe yemişlerdir. Bu nedenle değişimin ekonomik maliyetinin ülkede yaşayan azınlık grupları ile çoğunluk Bulgarlar arasında eşit olarak paylaşılmadığı düşünülebilir.
Bu çalışmada Bulgaristan’daki etnik politikaların ekonomik boyutlarıyla birlikte Türk ve Pomak azınlık gruplarının bu zorluklar karşısındaki varolma stratejileri ele alınacaktır. Bu konu özel bir ilgi gerektirmektedir çünkü azınlık ve çoğunluk grupları arasındaki ekonomik eşitsizlikler etnik gerilim ve çatışmaları arttırma gücüne sahiptir. Bu grupların Bulgaristan nüfusunun %15’ine yakın bir bölümünü temsil ettiği düşünülürse, ekonomik eşitsizliğin önemli politik ve sosyal sonuçlar doğurabileceği bir gerçektir. Bu çalışmada aynı zamanda Bulgaristan’da etnik ayrımcılığın ne ölçüde süregeldiği ve bunun ekonomik alanda ayrımcılığa ne düzeyde yol açtığı da tartışılacaktır.
Bulgaristan’da tam teşekkül etmiş bir etnik krizin bugüne kadar oluşmamasının çok önemli nedenleri vardır: Özellikle, komünizmin yıkılışından hemen sonra Türk azınlığın politik ve sosyal haklarının geri verilmesiyle birlikte Türkler demokratik parlamenter bir rejim içersinde kendi politik partilerini kurup seçimlere katılarak ekonomik çıkarlarını aktif politikalarla koruma yoluna gitmişlerdir. Türk azınlığın bir bölümü göç yoluyla Türkiye’de fırsatlar ararken, diğer bir kesim bavul ticareti ile gelir elde ederek yaşam savaşı vermiştir. Türkiye ve Bulgaristan arasında 1998’de imzalanan Ticaret Anlaşması iki ülke arasındaki ticarete ivme kazandırmış ve Türk şirketlerinin Bulgaristan’daki yatırımlarını arttırarak özellikle özelleştirme sırasında Türk girişimcilerinin aldığı otellerde ve servis sektöründe Türk azınlığa çalışma olanağı sağlamalarına yol açmıştır. Türkler yeni ekonomik koşullara yenilikçi stratejilerle intibak etmeye çalışırken, Pomaklar pazar ekonomisinde yer almaktan çoğunlukla kaçınmış ve giderek köylerine çekilerek ekonomik hayattan tecrit edilmişlerdir. Diğer yanda, 1990’larda Bulgaristan’da ciddi bir siyasi güç olarak beliren Türk azınlık, parlamentoda “Türk Partisi” olarak bilinen “Hak ve Özgürlükler Hareketi” tarafından temsil edilerek, partinin yürüttüğü aktif etnik politikalarla ekonomik sorunlarını çözmeye çalışmış ve bu konuda önemli bir yol katetmiştir. “Hak ve Özgürlükler Hareketi” Partisi başlangıcından beri Bulgaristan koalisyon hükümetlerinin kurulmasında önemli bir rol oynamış ve 2001 yılında eski Car Simeon’un başbakanlık yaptığı yeni Bulgar hükümetinde koalisyon ortağı olarak yer almıştır.
2. Komünist Dönemde Türklerin ve Pomakların Ekonomik Durumu
Bulgaristan’ın Osmanlı İmparatorluğundan ayrılarak bağımsız bir devlet kurması 1877-1978 yılları arasındaki Rusya ile savaş sonrasında gerçekleşmiştir. 1912-1913 Balkan Savaşları sonrasında sayıları yüz binleri aşan Türkler ülkeden göç ederken, geride kalanlar yeni düzene kırsal bölgelerde tecrit edilmiş olarak yaşayarak ayak uydurmaya çalışmışlardır. Kendi tarlalarında tarımla uğraşarak geçimlerini sağlayan Türkler gibi Müslüman Bulgarlar olan Pomaklarda aynı şekilde dağlık bölgelerde, özellikle Güney Rodoplar’da hayvancılıkla uğraşarak, tütün ve patates yetiştirerek varlıklarını sürdürmeye çalışmışlardır.[1]
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ülkeye komünizmin gelmesiyle birlikte özel mülkiyet kaldırılmış ve tarım alanlarında kooperatifleşme başlamıştır. Mülkleri ellerinden alınan Türk ve Pomaklar, özellikle tütün ve madencilik alanlarında faaliyet gösteren sosyalist kooperatiflerde çalışmak zorunda kalmışlardır. Ancak küçük mülkiyete izin verildiğinden bu azınlıklar aynı zamanda kendi tarlalarında üretim yapabilmişlerdir.
3. Değişim Sürecinde Türk ve Pomakların Ekonomik Durumu
Komünizmin yıkılmasıyla birlikte 1990’da Bulgaristan parlamenter demokrasiye geçmiş ve bu süreç içinde Türk ve Pomak azınlıkların 1984-1985 yıllarında zorla ellerinden alınan sosyal, siyasal ve dini hakları geri verilmiştir. Böylelikle Bulgaristan Devleti 1980’lerdeki zorunlu etnik asimilasyon politikalarının izlerini silmeye çalışmıştır. Değişim sürecinde kazanılan bu haklara rağmen, Türkler ve Pomaklar, Bulgar çoğunlukla birlikte ciddi ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya kalmışlar ve hatta ekonomik alandaki değişimde daha fazla iş ve gelir kaybına uğramışlardır. Aslında bu süreçte Romanlar en kötü etkilenen etnik grup olarak neredeyse mutlak fakirliğin pençesine düşmüşlerdir.
Değişim sürecinde tarımsal kooperatiflerin kapanması ve ihracat pazarlarının çökmesiyle birlikte, çoğunlukla ekonomik olarak geri kalmış köylük bölgelerde yaşayan Türkler ve Pomaklar arasında işsizlik ve fakirlik hızla artış göstermiş ve Bulgar ortalamasının çok üzerinde seyretmiştir.[2] Türklerin yüzde 90’i Kırcali, Haskova, Ruse ve Burgaz bölgelerinde yaşarken, Pomaklar çoğunlukla güneydoğu ve Rodop dağlık bölgelerinde yerleşmişlerdir. Genelde bu gruplar tarımsal bölgelerde oturduklarından dolayı iş, eğitim ve altyapı olanaklarından şehirlilere oranla daha az yararlanabilmektedirler.
Pomaklar gibi Türklerde uzun yıllar küçük tarımsal alanlarda tütün ve buğday üretimiyle uğraşmışlar ancak bu ekonomik uğraşlar geleneksel ihracat pazarlarının daralmasıyla 1990’larda en büyük darbeyi almıştır (Uluslararası Azınlık Hakları Grubu, 1991: 126). Özellikle 1989’da başlayan anavatana göç dalgaları tarımsal alanlarda büyük ölçüde işgücü kaybına neden olmuş ve Bulgaristan’ın tarımsal üretimini ciddi ölçüde azaltmıştır. Özellikle, tütün üretimi 1989’dan beri yüzde 50 ile 80 oranında düşmüştür. Tütün sektörünün çökmesi Türk ve Pomakların yaşam standartlarına önemli ölçüde darbe vurmuştur.[3]
Sonuç olarak, Türk ve Pomakların yaşadığı bazı bölgelerde işsizlik hızla yükselmiş ve Bulgaristan ortalamasının nerdeyse iki katına çıkmıştır. Devlet istatistiklerine göre, 1992’de Bulgarların yüzde 14.4’u işsizken, aynı yıl bu oran Türkler için yüzde 25.2 olmuştur. 1997 Bulgaristan ekonomik krizi sırasında, ortalama işsizlik oranı Bulgarlar için yüzde 16 iken, Türklerin ve Bulgar Müslümanlarının yaşadığı bazı bölgelerde işsizlik yüzde 40 oranını asmıştır (Hoepken, 1997: 80). Şüphesiz, Romanlar değişim sürecinde işsizlikten en fazla etkilenen kesimdir. Bu sonuçta, eğitimsiz ve vasıfsız olduklarından dolayı devlet işletmelerinde işlerini ilk kaybeden grup olmalarının yanı sıra etnik ayrımcılık ve bağnazlığında rolü vardır. Ancak özellikle 1990’ların başlarında Kırcali bölgesinde birbiri ardına kapanan veya özelleştirilen devlet işletmeleri yüzünden Türkler arasında da işsizlik dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Endüstri işletmelerinin ve tarımsal kooperatiflerin kapanmasıyla birlikte Bulgarlara oranla eğitim düzeyleri çok daha düşük olan Türklerin yeni üretim ve pazar koşullarında iş bulmaları nerdeyse imkansız hale gelmiştir.
Özellikle Rodoplar’da yerel kaynaklara dayalı üretim yapan fabrikalar komünizmin yıkılmasıyla birlikte giderek daha pahalı ithal girdi kullanmaya yönelmiş ancak bu durum bazı işletmelerin kârdan çok zarar etmesine ve işten çıkarmalara neden olmuştur. Bu işletmelerden çıkarılan çalışanlar için yeni iş sahaları açılamamıştır. Rodoplar’daki altyapı olanakları oldukça geri olduğundan yabancı sermayenin bölgeye çekilmesi de mümkün görünmemektedir. Bu yüzden büyük şehirlere süre giden göçe rağmen işsizlik ülkenin diğer bölgelerine oranla çok yüksektir. Bu bölgede endüstri, inşaat ve ulaşım sektörlerinde çalışanların toplam işgücüne oranı ancak yüzde 10 kadardır. Üstelik özelleştirilen işletmelerin çoğu bu sektörlerde faaliyet göstermekte basarısız olmuşlardır. Önemli bir sorunda 1989’dan beri hükümetlerin yerel belediyelere bu tür bölgesel ekonomik sorunları çözmek üzere bağımsız politika üretmeleri için fırsat vermekte isteksiz davranmış olmasıdır (Tomova, 1998). Ayrıca, Rodoplar’da Bulgarlara oranla Türklerin ortalama olarak daha fazlası topraksızdır. Toprak reformuna rağmen Türklere verilen toprakların düşük kalitede olduğu iddia edilmektedir. Bölgede kadın ve çocuklar yıl boyu tarımla uğraşırken, erkekler giderek inşaat ve maden işlerine yönelmişlerdir.
Bütün bu ekonomik zorluklara rağmen Rodoplarda etnik çatışma görülmemektedir. Bunun bir önemli nedeni Bulgarlar, Türk ve Pomak azınlıklar arasında yaşam koşulları ve standartları açısından önemli farklılıkların olmamasıdır. Bu bölgede yaşayan hem Bulgar hem de Türkler kendilerini büyük şehirlerde yaşayanlara oranla ekonomik açıdan ayrımcılığa uğramış saymaktadırlar. Genelde düşük ücretler, işsizlik, tarımsal ürünleri için pazarların olamamasından ve fırsat eşitsizliğinden yakınmaktadırlar.
Kuzeydoğuda yaşayan Türkler, Rodoplar’da yerleşenlere oranla daha iyi ekonomik şartlara sahiptirler. Bu bölgedeki toprakların daha verimli olması ve küçükbaş hayvancılığın yaygınlığı bu sonuçta etkilidir. Ayrıca bölgenin büyük şehirlere olan yakınlığı Endüstri sektöründe iş bulma şansını arttırmaktadır.
1990’ların ortalarından itibaren hızlanan özelleştirme sürecinin çoğunlukla etnik azınlıkların yaşadığı bölgelerdeki devlet işletmelerinin kapanmasıyla sonuçlanması Türk ve Pomak azınlıklarda ekonomik ayrımcılığa uğradıkları görüşünün yerleşmesine neden olmuştur. Bu azınlıklardan Türkler, 1999’da yayınlanan Birlemiş Milletler Gelişme raporuna göre Bulgarlara oranla isşsiz kalmaktan iki kat daha fazla korkmaktadırlar. Bu korkunun temelinde özellikle Türklerin daha az ücretli ve daha az eğitim gerektiren işlerde çalışıyor olması yatmaktadır. Bilindiği üzere, özelleştirme ve işletmelerin yeniden yapılandırılması sürecinde bu tür işler ilk önce ortadan kaldırılmaktadır ve şehirlerde endüstri sektöründe çalışan Türkler işsizlik tehlikesiyle Bulgarlara oranla daha fazla karşı karşıya kalmışlardır (Tomova, 1998). Türk azınlıkların en kalifiye ve eğitimli kesimi ise anavatana göç ederek şanslarını orada denemişler, kalanlar ise eğitim düzeylerinin düşük olması nedeniyle yeni ekonomik düzende iş bulma şanslarının neredeyse yol olduğu düşüncesini benimsemişlerdir. 1993 ve 1996 yılları arasında sayıları 80,000 ile 150,000 dolayında olan Türkler anavatana bu tür ekonomik sıkıntılar yüzünden göç etmiştir.
Bulgaristan’daki azınlıkların ekonomik düzeyde, özellikle iş olanakları açısından ayrımcılığa uğradığı Helsinki raporlarında belirlenmiştir. Türklerin işlerini kaybetme korkularının yüksek düzeyde olmasının bir diğer nedeni de iş bulma ve işlerini koruma konusunda çoğunluk tarafından ayrımcılığa maruz kalmaları olabilir. Özellikle değişim sürecinin ilk yıllarında yaşam standartları hızla düşen Türk ve Pomak azınlıklar arasında etnik ayrımcılık kanılarının yaygınlaşması yeni bir tur etnik disimilasyon, Diğer bir deyişle Bulgar devletine olan bağlılıklarının azalmasına neden olmuştur. Yine Birleşmiş Devletlerin’in hazırladığı bir rapora göre Türk ve Pomak grupları Bulgarlara oranla yaşam koşullarından iki kat daha fazla şikayetçidirler (Brooks, 1999). Ekonomik sıkıntılarının temelinde değişimin getirdiği zorluklar olmasına rağmen, bu azınlıklar etnik ayrımcılığında bu zorlukları arttırdığı düşüncesindedirler.
Şüphesiz, bu tür kanıların güçlenmesinde en önemli etken bu azınlık gruplarının pazar ekonomisine geçişin bir sonucu olarak şehirlerde yeni kurulan işletmelerde çalışma şanslarının Bulgarlara göre çok daha az olmasıdır. Yeni ekonomik düzende iş bulmak üniversite düzeyinde eğitim ve yabancı dil bilmeyi gerektirmektedir. Ancak eğitim alanında azınlık ve çoğunluk grupları arasında çarpıcı farklar gözlemlenmektedir. Mesela, her 10 üniversite mezunu Bulgar için yalnızca bir Türk üniversite eğitimlidir. Buna neden olarak Türklerin şehirler yerine kırsal alanlarda ikamet etmeleri ve eğitime yeterince önem vermemeleri gösterilebilir. Bu nedenlerden ötürü, Bulgar çalışanlarına oranla Türkler ve Pomaklar eğitim açısından dezavantajlı bir konumdadırlar. Tablo 2’den de anlaşıldığı üzere, orta öğrenimini tamamlamayan Bulgarların oranı yüzde 12’de kalırken, aynı oran Türkler için yüzde 33’e ulaşmaktadır (Dimova ve Tikijiev, 1996). Ayrıca Türklerin devam ettiği devlet okullarının düşük eğitim standartlarına sahip olması eğitim alanında da ayrımcılığın süregeldiği kanısını güçlendirmektedir.
Bulgaristan’da Türklerin yüzde 68’i kırsal bölgelerde yaşamaktadır. Kırsal yerleşim etnik ve kültürel yapılarının korunmasına yol açarkken aynı zamanda şehirlerdeki iş olanaklarından daha az yararlanmalarına ve daha kaliteli eğitim ve sağlık hizmetlerinden uzak kalmalarına neden olmaktadır. Ancak en önemlisi, ekonomik değişimin getirdiği yeniliklerden ve çeşitlenen iş olanaklarından yararlanma şanslarını azaltmaktadır. Belki de bu yüzden Bulgarların yüzde 17’si kendi iş yerlerinde çalışırken, bu oran Türkler arasında yüzde 10’da kalmaktadır. Sonuçta, yeni düzende kaçınılmaz olarak artan gelir dağılımındaki eşitsizlik giderek etnik farklılıkların daha güçlü bir şekilde hissedilmesine neden olmaktadır.
Pomakların ekonomik durumu ise Türklere göre çok daha kötüdür. Bunun bir nedeni de Türk azınlığın aktif politik katılımcılığından farklı olarak Pomakların yeni düzende politik olarak seslerini duyuramamış olmalarıdır. Buna rağmen, genelde sosyal politikalara daha açık Bulgar Sosyalist ve Hak ve Özgürlükler Partilerine oy vermişlerdir. Giderek kırsal ve dağlık bölgelere çekilen Pomakların yeni ekonomik düzenden faydalanma ve bu düzende kendilerine bir yer edinme olanakları neredeyse hiç kalmamıştır. Mesela, Türkler bavul ticareti ve anavatana göç yoluyla iş bulma ve gelir elde etme yoluna giderken, Pomaklar ekonomik alanda da kırsal alanlarda tecrit edilmiş ve yeniliklere kapalı yaşamayı tercih etmişlerdir. Türkler artan işsizlikten yaratıcı yollarla korunmaya çalışırken, bavul ticaretine yabancı kalan Pomaklar, tarımsal bölgelerde tütün ve patates yetiştirerek, koyun ve keçi besleyerek yaşam mücadelesi vermeye devam etmişlerdir (Konstantinov, 1997: 45).
4. Değişim Sürecinde Bulgaristan’daki Fakirliğin Etnik Boyutları
Komünizmin yıkılmasıyla birlikte Orta ve Doğu Avrupa’da siyasal ve ekonomik değişim sürecine giren diğer ülkelere oranla Bulgaristan ekonomisi bu süreci daha şiddetli yaşamış ve ciddi bir daralma ile birlikte artan işsizlik ve enflasyon ülkedeki yoksulluğun özellikle 1997 krizi sırasında dayanılmaz boyutlara ulaşmasına neden olmuştur. Ancak aynı yıl Para Kurulu uygulamasına geçilerek radikal ekonomik stabilizasyon tedbirleri uygulanmış ve daralan ekonomi tekrar büyüme yoluna girmiştir. 1992’de reel gayri safi milli hasıla endeksi bazında yüzde 20 oranında küçülen Bulgar ekonomisi (1990’da 100 olan endeks, 80’e düşmüştür) ülke tarihinin barış zamanında yaşadığı en kötü kriz olan 1997 ekonomik krizi sırasında endeksin 70’lere kadar inmesine tanık olmuştur. Hiperenflasyon, ve giderek artan işsizlik sonucunda nüfusun yaşam şartları inanılmaz boyutlarda bozulmaya uğramıştır.
Özellikle yoksulluk görülmedik boyutlarda artış göstererek, Dünya Bankası ölçümlerine göre 1995 ve 1997 yılları arasında Bulgaristan nüfusunun yüzde 36’sı fakirlik sinirinin altında kalmış, özellikle kırsal kesimlerde ve Türk, Pomak ve Roman azınlıkları arasında bu ortalama oranının bile üstüne çıkılmıştır. 1997’de şehirlerde aynı oran yüzde 33 iken kırsal kesimlerde yoksulluk oranı yüzde 41 gibi yüksek bir oranda seyretmiştir. Fakirliğin bu ölçüde yaygınlaşmasında gelir ve tüketimin ciddi boyutlarda düşmesinin yanı sıra hızla artan gelir dağılımındaki eşitsizlik de rol oynamıştır. 1998’den beri yıllık ortalama yüzde 3.5’lik bir oranla tekrar büyümeye başlayan Bulgar ekonomisi bir ölçüde yoksulluğu azaltmayı başarmış olsa da fakirliğin kokunun kazınması ve gelir dağılımında adaletin sağlanması kamu ve sosyal politikaların en önemli sorunsalı olmaya devam etmektedir.
Daha önce belirtildiği gibi, Türk, Pomak ve Roman azınlıklar bu sancılı değişim sürecinden en fazla etkilenen gruplar olarak Bulgar çoğunluğa göre işsizlikten daha fazla nasiplerini almışlardır. Beklenildiği üzere, yoksulluk açısından da durum farklı değildir.
Tablo 3 yoksulluğun etnik gruplara göre dağılımını verirken aynı anda etnik bazdaki farklılaşmaya da işaret etmektedir. Yüzde 84’luk oranla Romanlar neredeyse mutlak fakirliğin sınırında yaşarken Türkler ve diğer gruplar arasında sayılan Pomaklar için fakirlik oranları neredeyse nüfuslarının yarısına yaklaşmaktadır. Özellikle Pomaklar, Romanlardan sonra en fakir etnik kesimi temsil etmektedirler. Fakir nüfusun en belirgin ve çarpıcı özelliği en alt düzeylerde seyreden eğitim ve gelir potansiyelleridir. Dünya Bankası’nın 1995 ve 1997 yıllarında Bulgaristan üzerine yayınladığı raporlara göre, yoksul kesimin çoğunluğunu, işsizler, kırsal kesimde yaşayanlar, etnik azınlıklar, düşük düzeyde eğitimli olanlar (ilkokul mezunları) ve emekliler oluşturmaktadır.[4]
Yukarıda görülen yoksulluluk oranları 1997 krizi sırasında elde edildiğinden özellikle Bulgarlar arasındaki yüksek fakirlik oranlarının dikkatli yorumlanmasını gerektirmektedir. Kriz sonrasında Bulgarların ekonomik büyümeden görece yüksek eğitim düzeyleri ile diğer etnik gruplara göre daha fazla yararlandıklarının ve bu olanağa daha fazla sahip olduklarının altı çizilmelidir. Oysa çoğunlukla kırsal kesimde yaşayan eğitimsiz etnik gruplar için aynı durum söz konusu olmayabilir. Bu kesimler, şehre göç edip eğitim düzeylerini arttırmazlarsa ilerde büyümeden yine en az faydalanacak grup olarak kalmaya mahkum olacaklardır.
5. Geçiş Sürecindeki Ekonomik Zorluklar ve Türklerin Anavatana Göçü
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından beri Bulgaristan’daki Türk azınlık özellikle dinsel, kültürel ve sosyal anlamda maruz kaldıkları baskıcı asimilasyon politikalarına ve çeşitli yöntemlerle etnik kimliklerinin yok edilmesine karşı anavatana göç etmeyi tercih etmiştir. Bu göç dalgaları kimi dönemlerde şiddetini arttırarak devam etmiş ve 1989’da Balkan savaşlarından beri en yüksek düzeye ulaşmıştır. Bu tarihteki göçün en önemli nedeni, çok iyi bilindiği gibi, komünist diktatör Todor Jivkov’un Türk azınlığı “Bulgarlaştırma” ve böylelikle etnik kökenli dinsel ve kültürel farklılıklarını yok etme politikasıdır. Çeşitli zorbalık ve sindirme yöntemlerine maruz kalan, etnik kimliklerinin en önemli göstergesi olan isimleri Bulgar isimleri ile değiştirilen Türk azınlık çareyi anavatana sığınmakta bulmuştur. Sayıları 320,000’i aşan Türkler, doğdukları topraklardan koparılarak, geride mülklerini, sevdiklerini ve yıllardır komşuluk değerleri içinde barış içinde yaşadıkları Bulgar dostlarını da bırakarak, bu dönemde yürütülen Bulgar devlet politikalarının sonucu olarak yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Kabul edilmelidir ki, Bulgaristan ekonomisi açısından bu denli büyük boyuttaki işgücü kaybı, özellikle kırsal kesimde üretime ciddi bir darbe vurarak, ekonominin tarım alanında küçülmesine katkıda bulunmuştur. Bu nedenle oluşan ekonomik ve politik krizin diktatör Jivkov’un 10 Kasım 1989’da devrilmesine önemli bir katkı sağladığı düşünülmektedir (Eminov, 1997: 97). Bu dönemde göç eden Türk azınlığın neredeyse yarıya yakını, 1990’lı yıllarda ülkede demokratik rejimin yerleşmesi ve azınlık haklarının iade edilmesiyle birlikte doğup büyüdükleri yurtları Bulgaristan’a geri dönmüştür (Hoepken, 1997: 55).
Bulgaristan’da yerleşen demokrasi ve etnik azınlıklara, özellikle Türklere tanınan haklar, ne yazık ki, 1990’larda başlayan yeni göç dalgalarına engel olamamıştır. 1993 ve 1996 yılları arasında toplam sayıları 120,000’i bulan Türkler, bu sefer ekonomik zorluklar karşısında çareyi yine anavatana göç etmekte bulmuşlardır (Hoepken, 1997: 80).[5] Temelinde ekonomik nedenlerin olduğu bu yeni göç dalgası, Bulgaristan’daki en büyük etnik azınlık olan Türklerin ne denli sıkıntıya düştüklerinin ve değişim süreci sırasında hüsrana uğradıklarının bir göstergesidir. Bir başka deyişle, Türk azınlık için özgürlük ortamı karın doyurmamış, kendi yaşam koşullarını sürekli anavatandaki soydaşlarıyla karşılaştırma eğiliminde olan bu insanlar, umut kapısı olarak gördükleri anavatanda şanslarını deneme yoluna gitmişlerdir. Çoğunlukla Türk ve diğer azınlık gruplarını temsil eden “Hak ve Özgürlükler Hareketi” Partisi için bu önemli bir seçmen kitlesinin kaybı anlamına geldiği için, siyasal yollardan Türklerin ekonomik haklarının korunması Parti politikası açısından daha bir önem kazanmış ve bu yolda adımlar atılmıştır.
6. Bulgaristan Etnik Modeli: Demokrasiye Geçiş Sürecinde Ülkede Etnik Barış Nasıl Sağlandı?
Bu geçiş sürecinde, Bulgaristan, Jivkov yönetimi sırasında gasp edilen Türk ve Pomak Müslümanlarının kültürel, sosyal, dini ve siyasal haklarını hemen iade ederek, sağduyulu ve akılcı politikalarla olası bir etnik krizi engelleme başarısını göstermiştir. Bilindiği gibi, bu dönemde Türk ve Pomak kesimlerinin yaşadığı ekonomik sıkıntılar, aynı anda baskıcı bir rejimle birleşseydi, ülkede günümüzde sağlanmış etnik barış ciddi yaralar alabilirdi. Özellikle, Türk ve diğer azınlıklarının Bulgar parlamentosunda temsil edilmesini sağlayan, Ahmet Doğan liderliğindeki “Hak ve Özgürlük Hareketi” (HÖH) Partisi’nin, 1990 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından meşru bir parti olarak tanınması[6] ve aynı partinin 1990 yılında ilk kez seçimlere katılarak oyların yüzde 6’sını alması Bulgaristan’daki Türk azınlıklar için yeni bir politik dönemin başladığının göstergesi olmuştur. Aynı Parti, 1991 seçimlerinde oyların yüzde 7.55’ini, 1994’te yüzde 5.45’ini ve 1997’de yüzde 7.6’sını alarak bu seçim dönemleri sonrasında kurulan hükumetlere dışarıdan destek vermiş, 2001 seçimleri sonrasında kurulan son Bulgar hükümetine aktif bir koalisyon ortağı olarak katılmıştır.
“Hak ve Özgürlük Hareketi” (HÖH Partisi, Bulgar siyasi hayatını renklendirdiği gibi parlamentoda özellikle azınlıkların ekonomik haklarını koruma yönünde aktif bir siyaset izlemiştir. Örneğin, tütün alımlarında tekel durumundaki Bulgartabak devlet işletmesi Türk üreticilere çok düşük tütün fiyatları verdiğinde Kırcali’de ortaya çıkan ciddi sıkıntıları, yabancı tütün alımcıları Philip Morris gibi firmalarla daha yüksek fiyattan anlaşma sağlanmasına aracı olarak çözme yoluna gitmiştir.[7] Ayrıca, özelleştirme süreci sırasında Türklerin yoğun yasağı bölgelerde işsizliğin artmasına karşın, Parti, sosyal yardımlaşma ve yeni iş olanakları yaratılması için çalışmalar yapmıştır.
Partinin etnik konulara akılcı ve sağduyulu yaklaşımı, laik yapısı ve Türk azınlık için Bulgar Devleti’nden bölgesel özerklik talebinde bulunmayı reddetmesi, Bulgar ve Türk azınlıkları arasında etnik kökenli çatışmalardan uzak barışçı bir dönemin kurulmasına önemli etkide bulunmuştur. Türklerin özerk siyaset güderek Bulgaristan-Türkiye sınırında kendi bağımsız devletlerini kurmak istemeleri olasılığı bile Bulgar milliyetçilerinin en büyük korkusudur. Kimi zaman, Bulgar halkı arasında varolan bu korkuyu kullanarak “Hak ve Özgürlük Hareketi” (HÖH) Partisi’ne, etnik çatışmaları arttırdığı ve huzuru bozduğu nedeniyle sataşmaktadırlar. Ancak, Parti başından beri bu konuda net bir pozisyon almış ve özerklik istemediklerini her fırsatta yineleyerek Bulgar siyasetinde saygın bir konuma yerleşmiştir. Diğer yanda, Parti, Türk ve diğer Müslüman azınlıkların Türkçe dersleri almalarını kolaylaştıracak eğitim ve diğer kültürel ve sosyal dayanışma politikalarını beceriyle parlamentoya taşıyarak bu hakların daha da genişletilmiş olarak uygulanmasını sağlamıştır. Bulgaristan’da 2001 yılından itibaren yürürlüğe giren bir uygulamayla, her gün 10 dakika Türkçe haberleri televizyonda izlemek mümkün olmuştur.
Demokrasiye geçişten önce, uygulanan her baskıya rağmen Türklerin kimliklerine sahip çıkmakta direnmesi günümüzde aralarındaki dayanışmayı iyice güçlendirmiştir. Siyaset alanında ciddi bir güç oluşturan Türk azınlıklar sağlanan huzur ortamında Bulgarlarla komşuluk ilişkilerini sürdürüp, hatta beraber iş ortaklıklarına girmişlerdir. Türkiye ve Bulgaristan arasında 1998’de imzalanan ticaret anlaşması sayesinde iyice gelişen ülkeler arası ticaret ve yatırım işbirliği, yalnız 1998 yılında Türkiye’nin Bulgaristan’daki yatırımını 80 milyon dolara yükseltmiştir.
Türk firmalarının özelleştirme sırasında Sofya ve Varna gibi büyük şehirlerde aldığı oteller, Türk azınlık için yeni iş fırsatları yaratmış, işsizlik sorununun hafiflemesine yardımcı olmuştur. Günümüzde, Bulgaristan’da 1640 Türk firması mobilyadan otelciliğe çeşitli sektörlere yayılmış olarak faaliyet göstermektedir. Ayrıca belirtilmelidir ki, Türkiye Bulgaristan’a yaptığı sermaye yatırımları ile yabancı sermaye açısından 1993’te Almanya’dan sonra ikinci, 1995’te altıncı ve 1999’da sekizinci sıradadır.
Amerikan Üniversitesi /Bulgaristan
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 20 Sayfa: 394-400