“Indeed, if we want to know the greatness of a civilization and its intensity, it is better not to look at the court and capital but at what was done in the provinces.”
Machiel Kiel
(Art and Society of Bulgaria in the Turkish Period. Assen/Maastricht, 1985, p. 54)
Bu sözler, ifade ve anlam bakımından daha geniş kapsamlı görülse de, Osmanlı devleti ile ilgili araştırmalarda önemli bir yaklaşımın göstergesidir. Çünkü yüzyıllar boyunca sınırları üç kıtaya ulaşan Osmanlı Devleti’nin küçük beylikten büyük bir imparatorluğa gelişmesinin mucize öyküsünü çözebilmek için yalnız merkeze değil, taşraya da dikkat etmek gerekmektedir. Teşkilât ve faaliyet bakımından Osmanlı eğitim müesseseleri dahil Osmanlı kuruluşlarının merkezi görüntüsü önemli olduğu gibi, aynı zamanda bu müesseselerin az çok tespit edilen yerel özellikleri de daha gerçekçi bir tablonun çizilmesini sağlamaktadır.
Eski nesillerden yeni kuşaklara aktarılan bilgiler ve geleneksel olarak takip edilen değerlerinin aktarılmasını amaçlayan eğitim ve öğretim, her toplum ve medeniyetin istikrarlı gelişmesini sağlayan sosyal bir mekanizmadır. Dolayısıyla, bir ülkeye ait eğitim kuruluşlarının incelenmesi, toplumun ulaştığı gelişme seviyesinin tespit edilmesinde ve bu gelişmenin esas özelliklerinin değerlendirilmesinde büyük önem taşımaktadır.
İyi bilindiği gibi Osmanlı Devleti denince tek bir Osmanlı toplumundan bahsetmek söz konusu değildir. Çünkü birçok toprağa sahip olan Osmanlılar, Türk ve Müslüman halkın dışında birbirinden farklı etnik grubu ve değişik dinî toplumları idare edegelmişlerdir. Tanzimat öncesi Osmanlı eğitim kuruluşları denince bunlar esasen Müslüman toplumunun tahsil ihtiyaçlarını karşılayan müesseselerdir. Ancak medreseler, kadı, müftü, öğretmen (müderris ve bazen muallimler), imam- hatip hazırlayarak, Osmanlı Devleti’nin ihtiyaç duyduğu Şeriat hukuku ve İslâm prensipleri uzmanları sağlamaktaydı. Bu görevi doğru dürüst yerine getirebilmek için devlet, medreseleri sistemleştirmiş, belli başlı hiyerarşi uygulamış, öğretmenlerin tayinlerini kontrol altına almıştır.
Osmanlı medrese teşkilâtı konulu araştırmaların 1916 yılından itibaren uzun ve zengin bir tarihi olsa da, bunların henüz son noktaya ulaşmaları söz konusu değildir.[1] Çünkü bunlar genelde sistemin merkezî niteliklerini incelemektedirler. Bu durum, bir yandan ilk safhada -mantıklı ve tabii olarak- merkeze yönelik bilgi birikme ihtiyacına, öte yandan elimizde bulunan belli kaynak ve belgelere bağlıdır.
Bugüne kadar gerçekleştirilen araştırmalar çok önemli ve değerli oldukları halde, bir açıdan bazı yanlış görüşlere yol açmakta,[2] diğer açıdan medrese sisteminin merkez ve üst seviyeleri çerçevesinde kısıtlı kalmaktadır. Kullanılan kaynaklar ise kanun, ferman ve Osmanlı yazarları tarafından kaleme alınan belli başlı eserlerdir (örneğin Gelibolulu Ali Mustafa’nın Künhü’l-Ahbar, Kâtip Çelebi’nin Mizanü’l-Hakk fî İhtiyari’l-Ahakk ve Keşfü’z-Zunun an Esami’l-Kütüb ve’l-Fünun adlı eserleri gibi). Bunlar çok faydalı, olmakla birlikte yeterli değildir. Meselâ ulema biyografi derlemeleri birçok medrese öğretmenleri ve dolayısıyla ders verdikleri okullar hakkında bilgi içerseler de, bu derlemelerde esasen en üst ulema seviyelerine ulaşmış olan kişilerin tercümeihallerine önem verildiğinden pek çok kariyersiz insan ve çalıştıkları medrese eksiktir.
Bu nedenle Osmanlı medreselerinin tarihi tablosunda birçok boşluk mevcuttur. Tablonun ortasında medrese teşkilâtının merkezî görüntüsü az çok çizilmiş vaziyetteyse de, etrafları, yani taşradaki durum pek belli değildir. Bu boşluğu doldurabilmek için daha farklı belgelere dayanmak gerekmektedir. Yani XVI. yüzyıla ait tapu tahrir defterleri, XVII-XIX. yüzyıllarda medrese öğretmenleri tayinleri ile ilgili arzuhal, ilâm, arz, ruus emri ve beratlar, çeşit zamanlardan vakıfnameler ki, bunlar medrese sisteminin taşralarda nasıl çalıştığını daha koyu renkler ve anlamlı çizgilerle gösterebilirler.
Kaleme aldığımız yazının amacı, bu tür belgelere dayanılarak Bulgaristan topraklarında Osmanlı medreselerinin genel görüntüsünün çizilmesi ve bunların yayılışı, büyüklüğü, seviyeleri, öğrenci ve öğretmenlerin durumunun incelenmesidir.
Osmanlı Medreselerinin Bulgaristan’da Yayılışı
Taşköprüzâde Ahmed Efendi (ö. 1561)’nin Arapça olarak yazdığı Eş-Şakaikü’-Nümaniyye fî’Ulemâ ed-Devleti’l-’Osmâniyye adlı Osmanlı ulema biyografileri derlemesi, bunun Mecdi Mehmed (ö. 1590-91)’in El-Hadaiku’ş-Şakaik ismi taşıyan Türkçe tercümesi ve eki (zeyl), ve Nevîzâde Atai (ö. 1634)’nin bir sonraki zeyline dayanarak Cahid Baltacı’nın, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri konulu araştırmasında[3] bu dönemlerde Bulgar topraklarında açılan medreselerinden Plevne’deki Mihaloğlu Ali Bey (1496),[4] Filibe’deki Karagöz Paşa (1511’den önce) ve Şehabeddin Paşa (1444), Sofya’daki Sofu Mehmed Paşa (1547),[5] Köstendil (Ilıca)’deki Haraccı Kara Mehmed, Razgrad’daki Maktul İbrahim Paşa (1533)[6] ve Rusçuk’taki Rüstem Paşa Medreselerini belirtmiştir. Ancak bu yedi medreseden sonuncusu Rusçuk’ta inşa edilen bir okul değil, aslında Sadrazam Rüstem Paşa’nın Rodosçuk (Tekirdağ)’ta açtığı bir medresedir.[7]
Bu medreselerin haricinde XVI. yüzyıl tapu tahrir defterlerinde başka medreselerin de kurulduğu ve faaliyette bulunduğunu müşahede etmekteyiz. 1613’te sureti alınmış bir mufassal tahrirde (ancak aslı her halde 1579’dandır) eski Bulgar başkenti Tırnova’da Yıldırım Bayezid’in zaviyesinde bir medresenin olduğu kaydedilmiştir.[8] Tırnova’da başka bir medresenin de Kadı Emir Seyyid Halil tarafından açıldığını 1540’lara ait Süleyman Paşa’nın hasları tahririnden öğrenmekteyiz.[9]
1550’lere ait Niğbolu Sancağı mufassal tahririnde rastladığımız bir kayda göre Niğbolu fethine (1397) katılan ve sonrasında bu şehre kadı tayin edilen Mevlâna İvaz, orada birer mescid ve medrese yaptırmış ve vakfın ilk mukarrernamesi Yıldırım Bayezid tarafından verilmiştir.[10] I. Süleyman Kanuni (1520-1566) devrine ait Sofya Sancağı tahririnde Sofya’da bulunan Mevlâna Alaeddin’in medresesi ve mektebi kayıtlıdır.[11] 1566-69 yıllarında hazırlanan Silistre Sancağı vakıfları tahrir defterinde ise tek bir medrese kayda alınmış ki, bu Pravadi’de bulunan Karabulutzâde diye bilinen Hızır Çelebi’nin medresesidir.[12]
Tapu tahrir defterlerinden edindiğimiz bu bilgilerin dışında diğer belgelere göre Sadrazam Siyavuş Paşa’nın Sofya (ancak 1764’e ait oldukça geç bir belgeye göre)[13] ve Harmanlı’da (1585’te)[14] yaptırdığı medreseler eklenirse şu ana kadar yalnız ulema biyografilerindeki verilere göre bilinen altı medresenin dışında XV-XVI. yüzyıllarda daha yedi medresenin faaliyette bulunduğunu tespit etmekteyiz.
Bir sonraki asırlarda tapu tahrir defterleri artık hazırlanmamakla beraber diğer medreseler hakkında bilgi edinmek için farklı kaynaklardan istifade edilebilir. Sofya kadı sicillindeki 1610 tarihli bir belgede Benli Kadı Medresesi’nden söz edilmektedir.[15] Aynı medrese, M. K. Özergin tarafından yayınlanan çok değerli muhtemelen 1660 tarihli İstanbul ve Rumeli Medreseleri Ruznamesi’nde de bahsedilmektedir.[16] Medreselerin tümünü olmasa bile her halde çoğunu içeren ruzname, XVII. yüzyılda Bulgaristan’da Osmanlı medreselerine tayin edilen müderrislerin günlük ücretleri hakkında bilgi vermektedir. Dahaeski kaynaklardan bilinen Plevne Mihaloğlu Ali Bey, Sofya Mehmed Paşa (yani Sofu Mehmed Paşa), Tırnova Yıldırım Han ve Seyyid Halil (Seyyid Celil diye okunmuştur), Filibe Şehabeddin Paşa, Köstendil Haraccı Mehmed Bey, Niğbolu Kadı İvaz ve Razgrad İbrahim Paşa Medreseleri’nin haricinde[17] ruznamede Filibe Seyyid Ali Fakıh, Plevne diğer Ali Bey, Yanboli Kara Ali Bey, Köstendil Murad Bey, Varna Hacı Şaban, Tatar Pazarı Abdurrahman Çelebi, Razgrad Yaha Paşa, Kızanlık Hacı Sinan, Eski Zağra Hoca Sinan ve Tırnova Kavak Baba (Kavaf diye okunmuştur), Ali Paşa ve İlyas Kethuda Medreseleri kaydedilmiştir.[18]
Bunların dışında diğer belgeler ve kaynaklardan edindiğimiz bilgilere dayanarak başka medreselerde sıralanabilir. Samakov ahalisi adına sunulan 1635 tarihli mahzarın altında bahsedilen kişilerin arasında Kurd Bey, Timurtaş ve Ali Bey Medreseleri’nin müderrisleri de yer almaktadır.[19] Rusçuk’ta 1620’li seneleri civarında Bosna defterdarı Abdülbaki Paşa ve XVII. yüzyılın ortası civarında Çavuşzâde Faik Paşa Medreseleri bina edilmiştir.[20] 1711 tarihli bir ilâm Filibe’deki Börekçioğlu Hasan Çelebi’nin darü’l-kurra tipi medresesinden bahsetmektedir.[21] Ancak medrese 1660’lı yıllardan önce açılmış olmalıdır. Çünkü Mehmet Süreyya’ya göre müderrislik mesleğini yapan bu kişi 1661 yılında ölmüştür.[22] 1824 tarihli diğer bir ilâm, Eski Zağra Debbağhane mahallesinde bulunan Elvanzâde Hacı Yusuf Medresesi’ne müderris tayiniyle ilgilidir.[23] Elvanzâde’nin vakfiyesi ise ancak 1102/1690-91 yılındandır.[24] 1762 tarihli bir arzda Varna Kurd Ali Efendi Medresesi’ne öğretmen tayin edilmesi hakkında olup,[25] Kurd Efendi’nin külliyesinden 1691 senesinde de bahsedildiğine göre[26] bu medrese her halde yine XVII. yüzyılda kurulmuştur. 1713 tarihli bir arzuhalden ise Şeyh Hızır’ın Yanboli Hacı Haydar Medresesi’nde onbeş seneden fazla müderrislik işini yaptığını öğrenmekteyiz.[27] Yani medrese XVII. yüzyılın sonlarında artık faaliyette bulunmaktadır. Yine bu asrın ikinci yarısında Kozluca’da (Sufi) Amca Hasan Ağa Medresesi kurulmuştur.[28]
Aynı yüzyılın ortalarındaki seyahatleri esnasında Bulgaristan’ın birçok şehir, kasaba ve köyünden geçmiş olan Evliya Çelebi, şu ana kadar belgelerde rastlamadığımız diğer bazı medreselerden de bahsetmektedir. Örneğin, gezgin 1667’de ziyaret ettiği Yanboli’de Yeniçeri Ağası tarafından yaptırılan Eski Cami, (Şeyh Mehmed ibn-i Noktacı) Noktacı ve Hacı Yusuf Medreseleri olarak üç medreseden bahsetmektedir.[29] İlk iki medresenin oldukça eski oldukları, yanlarındaki camilerden tahmin edilebilir. Bazı araştırmacılara göre Eski Cami 1385 senelerinde bina edilmiş,[30] Şeyh Mehmed ibn-i Noktacı (ö. 1498[31])’nın camii ise Evliya Çelebi’nin verdiği kitabe tarihine nazaran 1481’de kaldırılmıştır. Aynı zamanda üçü de Yanboli’nin bulunduğu Silistre Sancağı XVI. yüzyıl tapu tahrir defterlerinde eksiktir. 1652’de ziyaret ettiği Sofya’da ise seyyah, Koca Mahmud Paşa Medresesi’ni kaydetmiştir.[32] 1444-1456 senelerinde Rumeli Beylerbeyi olan Koca Mahmud Paşa, beylerbeyliğinin merkezi olan Sofya’da bir cami yaptırmış, ancak XVI. yüzyıl belgelerinde bu caminin külliyesinde bulunan her hangi bir medreseden bahsedilmemektedir.[33] Öte yandan, 1651’de Rusçuk’tan geçen Evliya Çelebi, kasabanın bir medresesi olmadığını iddia etmektedir.[34] Ancak diğer kaynaklardan tespit ettiğimiz gibi bu kasabada XVII. yüzyılın ilk yarısında en azından bir medrese kurulduğunu daha yukarıda belirtmiştik. Çoğu zaman isim belirtmeden yalnız bir kasabada medreselerin sayısını (Filibe-9, Vidin-9, Silistre-1, Eski Zağra-1, Sofya-2, Yanboli-3, Plevne-1, Lofça- 5, Razgrad-1, Samakov-2, İvraça-2, Köstendil-3, Kızanlık-2, Rahova-1, Dupniçe-1, Petriç-1, Stanimaka-1)[35] söylemekle yetinen gezginin verileri bazen doğru olmadıkları gibi, resmi vesikalarca tespit edilene dek ilmi araştırmalarda dikkatle kullanılmalıdır.
Çok sayıda bulunan arz, ilâm, berat, arzuhal ve bazı vakfiyelerden XVIII. yüzyılda Bulgaristan’da Osmanlı medreselerinin coğrafyasının gelişmekte olduğunu görmekteyiz. Sofya Milli Kütüphanesi’nde saklanan Vidin sicillerinin birinde bulunan 1718 tarihli Mustafa Paşa vakfiyesinin suretine göre bu zat Vidin’de bir medrese açmıştır.[36]
Hacıoğlu Pazarcığı’nda Reisülküttab Hacı Abdülkadir Efendi Medresesi 1720-21’de kaydolunmuştur.[37] Yine bu kasabada bir de Zincirli Medresesi bulunduğunu 1787 tarihli sicil kaydından öğrenmekteyiz.[38]
1724-25’te ise İslimiye Cami-i Atik mahallesindeki Hacı Ali Ağa Medresesi kayda alınmıştır.[39] Aslı Şumen Tarih Müzesi’nde saklanan[40] 1744 tarihli Sadrazam Kethudası Şerif Halil Ağa (Paşa)’nın vakfiyesine göre bu kişi tarafından dedesi Şaban Bey’in camii büyütülerek kütüphaneli bir medrese de yaptırılmıştır. 1746 tarihli vakfiyesine göre Hacı Mehmed bin Ahmed Efendi, Rusçuk Cami-i Cedid mahallesinde birer medrese ve mektep yaptırmıştır.[41] Bu medrese, 1804-05’te hazırlanan Rusçuk vakıfları sicilinde kaydolunan dört medreseden Cami-i Cedid kurbünde olan Çelebi Ağa Medresesi’yle aynı olabilir.[42] 1752’de vefat eden[43] İstanbul cizyedarı Mollazâde Hasan Efendi, Köstendil Cuma mahallesinde Yeni Medrese diye bilinen bir medrese kurmuştur.[44]
Yine aynı şehirde Köstendil Medresesi diye adlandırılan medreseyle ilgili 1786 tarihli bir hüccet mevcuttur.[45] 1764 tarihli bir arz, Silistre Dereköylü Hacı Ahmed Ağa’nın Ağa Sinan Paşa Camii’nin yanındaki medresesine müderris tayini hakkındadır.[46] Silistre’de bulunan Hacı Mehmed zaviyesine müderris tayin edilmesi için 1768’de bir arzuhal sunulmuştur.[47] 1794 tarihli bir ilâm, Silistre İvazpaşaoğlu Ali Ağa Medresesi’ne müderris tayiniyle ilgilidir.[48] Yine Silistre’de bulunan Saturizâde Osman bin Halil Medresesi’nin vakfiyesi 1796’da tescil edilmiştir.[49] Turnazâde Mehmed Çavuş’un Filibe’de dershane yaptırdığını 1726-27 tarihli bir belgeden öğrenmekteyiz.[50] Filibe nazırı Seyyid Ömer Ağa’nın yine Filibe’de Anber Kadı Camii doğusunda medrese yaptırdığı 1792 tarihli bir ilâmdan anlaşılmaktadır.[51] Bu zatın aynı yerde bir de kütüphane kurduğunu 1779 tarihli vakfiyesinden öğrenmekteyiz.[52] Filibevi Hacı Osman Ağa’nın Filibe’de yaptırdığı medreseye yeni müderris tayin edilmesi için 1797’de bir arzuhal sunulmuştur.[53] Bu kişinin de Filibe’de bir kütüphane kurduğunu 1751 tarihli vakfiyesinden anlamaktayız.[54]
Sofya Milli Kütüphanesi’nde muhafaza edilen Sofya sicillerinden birinde sureti alınmış İbrahim Ağa’nın 1761 tarihli vakfiyesinden Nevrekob’da bu zat tarafından bir medrese kurulduğunu öğrenmekteyiz.[55] Ancak vâkıf tarafından 1762’de yazılan arza göre medrese bundan yedi yıl önce, yani 1753-54’te faaliyete geçmiştir.[56] 1760 tarihli bir ruus emriyle Osman Ağa, Tırnova Şehre Küstü mahallesinde kendisinin inşa ettiği medresenin vakfına mütevelli olarak tayin edilmiştir.[57] 1765 tarihli bir ilâmda Tırnova Hacı Mustafa Ağa Medresesi’ne şeyhü’l-kurra tayini arz edilmektedir.[58] 1790 tarihli bir beratla yine Tırnova’da Mustafa Kethüda Medresesi ve Hacı İbrahim Ağa Medresesi’ne aynı kişi müderris olarak tayin edilmişitir.[59] 1761’de yazılan bir arzda Sofya Kara Tekye Medresesi’nden bahsedilmektedir.[60] Yine Sofya’da Kuru Çeşme semtinde tüccardan Sakallızâde Hacı Ahmed tarafından bir medrese yaptırıldığını 1804 tarihli bir arzuhalden öğrenmektedir.[61] Vakfiyesi ise 1762-63 tarihlidir.[62] Vakfiyesi 1783-84’de kaydolunan İzladi Rüstem Çelebi mahallesinde Ali bin Hacı Ahmed Medresesi’ne de vakıf belgelerinde rastlanmaktadır.[63] 1740’larda ise Darüssaade Ağası Hacı Beşir Ağa tarafından Ziştova’da bir dershane açtırılmıştır.[64]
XIX. yüzyıla ait bazı belgelerde sözü edilen medreselerin bir kısmının önceki asırlarda kurulduğu düşünülebilir. 1219/1804-05’te hazırlanan Rusçuk vakıfları sicilinde yukarıda bahsettiğimiz Abdülbaki Paşa ve Çavuşzâde Medreseleri yanı sıra Yeni Cami (Cami-i Cedid) yanındaki Çelebi Ağa ve Hüseyin Hoca Medreseleri de yer almıştır.[65] Çavuşzâde hariç bu medreselerle beraber Mustafa Paşa ve (Mirza Mehmed Said Paşa Medresesi) Said Paşa Medreseleri de muhtemelen 1839’da yazılan Rusçuk ve Şumnu hayratları listesin evcuttur.[66] Rusçuk kalesi muhafızı Mustafa Paşa’nın vakfiyesi 1237/1821-22 tarihli iken,[67] Silistre müşiri ve Varna ve Rusçuk kaleleri muhafızı Mirza Mehmed Said Paşa’nın Rusçuk Tarih Müzesi’nde saklanan diğer bir Rusçuk vakıfları sicilinde sureti bulunan vakfiyesi ise 1839 tarihlidir.[68] Sözü edilen 1839 tarihli Rusçuk ve Şumnu hayratları listesi, Şumnu’da bahsettiğimiz Şerif Halil Paşa Medresesi dışında Medresesi, Müşebbekli, Ömeriye Medresesi, Hacı Hüseyin Efendi Medresesi ve Yahya Bey Medresesi Medreseleri’ni ihtiva etmektedir.[69]
1811 tarihli bir berat Balçık’taki Hacı Mehmed Medresesi’ne müderris tayiniyle ilgilidir.[70] Yine Balçık’ta bulunan Hacı Ebu Bekir Efendi Medresesi’nin kaydı 1257/1841-42’de geçmektedir.[71] Balçık’taki diğer bir medresenin Hacı Mahmud Ağa tarafından yaptırıldığı 1277/1861 tarihli bir ilâmdan anlaşılmaktadır.[72] Filibe Fındıklı’da Koru Ağası İsmail Ağa Medresesi’nden 1813 tarihli diğer bir ilâmda bahsedilmektedir.[73] Yine Filibe Aslıhan Bey mahallesindeki Hacı İsmail Ağa Medresesi’ne yeni müderris tayin olunmak için 1848 yılında ilâm yazılmıştır.[74] 1831’de sunulan bir arza göre müderris olan Hacı Mehmed Farsi Efendi Eski Zağra’da bir medrese yaptırmıştır.[75] 1256/1831 tarihli bir ilâmla İslimiye Hacı Mustafa mahallesinde Hace Hesna Medresesi’ne müderris tayini arz edilmektedir.[76] Aydosî Ahmed bin Ali tarafından yazılan 1837 tarihli arzuhalde Aydos Mustafa Haseki Medresesi’ne müderris olarak tayin edilmesi arz edilmektedir.[77] 1838 tarihli bir ilâm Tırnova Feyzi (Feyzullah) Ağa Medresesi’yle ilgilidir.[78] 1845 tarihli başka bir ilâm ise Razgrad İskender Bey Camii yanındaki Hacı Hüseyin Medresesi’ne müderris tayini hakkındadır.[79] Lofça’da bir cami ve medrese yaptıran Ahmed Ağa’nın vakfiyesi 1272/1856’da tescil edilmiştir.[80] 1275/1858-59 tarihli bir belgede Kızanlık Sufiler mahallesindeki Hacı Zaim Ağa Medresesi kaydolunmuştur.[81] Sofya Milli Kütüphanesi’nde saklanan 1868-1871 senelerine ait Şumnu kadı sicilinde sureti alınmış 1287/1870 tarihli vakfiyesiyle Seyyid Hacı Davud Mustafa Efendi, Şumnu’daki Lütfiye Medresesi’nin müderris ve öğrencilerine oda vakfetmiştir.[82] Tarihsiz bir belgede ise Petriç’teki Abdullah Bey Medresesi’nden bahsedilmektedir.[83]
Ekrem Hakkı Ayverdi’nin kullandığı XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren tutulan Cihat Defterleri’ndeki tarihsiz kayıtlara göre Filibe’deki Hafız İsmail bin Abdullah, Eynaz (?) Kadı, Seyyid Mehmed Ağa, Karlova’daki Hacı Hasan, Küpsi nahiyesindeki İbrahim Ağa ve Hacı Abdurrahman, Eski Zağra’daki Yeni Medrese, Kızanlık’taki Hacı İbrahim Ağa ve Seyyid Mustafa Ağa, Tatar Pazarı’ndaki Hacı İsmail, Çırpan’daki Hacı Hüseyin Ağa, İzladi’deki Mustafa bin Hacı, Cuma’daki Hacı Nasuh ve Korkud Çavuş, Petriç’teki Abdüllâtifoğlu Hacı Abdüsselâm Ağa, Sofya’daki Kassab Hacı İlyas, Samakov’daki Abbas Efendi, Rahoviçe-i Bâlâ’daki Veli bin Mustafa Efendi, Lofça’daki Alemdar İsmail Ağa ve Zaimzâde Ali Ağa, Rusçuk’taki Ali Çavuş, Silistre’deki Hacı Ahmed Efendi, Balçık’taki Hacı Hoca, Varna’daki Seyyid Ahmed Efendi ve Alaca Hasan bin Mustafa Efendi, Aydos’taki Varaka Gazi- Osman Ağa, İslimiye’deki Hacı Ahmed Ağa ve Hacı Hüseyin, Yanboli’deki .Arnavud Mehmed Ağa, Karın-âbâd’daki Halil bin Hasan Efendi, Plevne’deki Abdurrahman Ağa, ve Rodoplar (Tanrıdağ) bölgesinde Kırcali’deki Eshabü’l-hayrat,[84] Ak Pınar’daki Ebu Bekir ve Hasan Ağalar, Darı Dere’deki Hacı İbrahim ve Pazar Yeri, Eğri Dere’deki Hasan Alemdar, Nehr-i Sağır’daki Hacı İbrahim Medreseleri gibi daha çok medreseler de eklenilebilir.[85] Bunların Tanzimat öncesi veya sonrasında kurulup kurulmadığı hakkında şu an kesin bir bilgiye sahip değiliz. Ancak aynı defterlerde kaydolunan Eski Cuma kazası Kızana köyündeki dokuz hücreli bir medrese ve Sultan Ana nam-ı diğer Saat Baba Türbesi vakfı[86] hakkında daha kesin bir fikir dile getirilebilir. 1153/1740’da Eski Cuma kazasındaki Kızana Tekkesi tarafından bir arzuhal yazılmıştır.[87] Tekke, Bektaşî tarikatinden olduğu için 1826 gelişmelerinden sonra diğer sağlam tekkeler gibi medrese haline getirilmiş olmalıdır.[88]
1840’ta yazmış olduğu teftişnamesinde Rumeli’ye müfettiş gönderilen Ahmed Arif Hikmet Efendi, resmi belgelerde rastlamadığımız bazı medreselerden de söz etmektedir ki bunlar arasında Niğbolu’daki Ömer Ağa, Hacıoğlu Pazarcığı’nda Eski Cami (Hacı Ferhad), Mahkeme (Mehmed Çavuş) Camii ve Tekye Camii, Kavarna’daki Medrese-i Atik, Lofça’daki Medrese Camii, Bayraklı Cami, Paneçoğlu Ahmed Ağa’nın 1840’dan yirmi yıl önce bina ettirdiği Yalı Camii ve Hacı Eyyub Ağa (camiini 1840’dan otuz sene evvel inşa ettirmiştir), Selvi’deki Hacı Hüseyin Ağa ve Çarşu Camii, Lom’daki Çarşu Camii, Berkofça’daki Hammam (Yusuf Paşa) Camii, Rusçuk’taki Debbağhane (Arnavud Ağa) Camii, Şumnu’daki Muradiye ve Eski Cami Medreseleri bulunmaktadır.[89]
XIX. yüzyıla ait bazı diğer kaynaklardan Köstendil’de Guruşçuzâde Hacı Ahmed Ağa Medresesi, yine Rodoplar Çangır Dere’de Paşa Medresesi, Toz burun ve Yunus Dere köylerinde ise ismi bilinmeyen medreselerin faaliyette bulundukları anlaşılmaktadır.[90]
Bu verileri genel olarak değerlendirdiğimiz zaman Bulgaristan’da Osmanlı medreselerinin yoğun olarak bulunduğu şehir ve kasabaların en başta gelenleri Filibe/Plovdiv (12 medrese), Tırnova/Veliko Tırnovo (10), Şumnu/Şumen (9), Rusçuk/Ruse (8), Sofya (7), Lofça/Loveç (7), Köstendil (5), Silistre (5), Hacıoğlu Pazarcığı/Dobriç (5) gibi yerleşim yerleri. Bunları takip edenler ise Varna (4), Balçık (4), Kızanlık (4), Eski Zağra/Stara Zagora (4), Samakov (4), İslimiye/Sliven (4), Plevne/Pleven (3), Razgrad (3), Yanboli/Yambol (3) gibi kasabalardır. Sonda gelenler, içlerinde birer veya iki medrese bulunan Niğbolu/Nikopol (2), Selvi/Sevlievo (2), İzladi/Zlatitsa (2), Tatar Pazarı/Pazarcık (2), Küpsi nahiyesi (2), Aydos (2), Petriç (2), Cuma/Blagoevgrad (2), Ak Pınar/ Bial Izvor (2), Darı Dere/Zlatograd (2), Pravadi/Provadia (1), Kozluca/Suvorovo (1), Harmanlı (1), Vidin (1), Nevrekob/Gotse Delçev (1), Karlova (1), Çırpan (1), Rahoviçe-i Bâlâ/Gorna Oriahovitsa (1), Ziştova/Sviştov (1), Karın-âbâd/Karnobat (1), Kırcali (1), Eğri Dere/Ardino (1), Nehr-i Sağır/Malka Reka (1), Çangır Dere/Çepintsi (1), Toz burun/Mogilitsa (1), Yunus Dere/Elhovets (1), Kızana/Momino (1), Kavarna (1), Lom (1), Berkofça/Berkovitsa (1) gibi genelde küçük kasaba ve köylerdir.
Bunların arasında ilk medreseler, XIV. yüzyılın sonunda ve XV. yüzyılda Tırnova, Niğbolu, Filibe, Köstendil, Plevne gibi Bulgaristan’da en erken gelişen Osmanlı merkezlerinde kurulmuştur. Plevne ve Niğbolu hariç bu şehirlerde Bulgaristan’da Osmanlı idaresinin sonuna kadar (1878) daha birçok medrese açılmış ve bu şehirler adeta birer Müslüman eğitim ve kültür merkezi ehemmiyetini kazanmıştır. XVI. yüzyıla doğru ve bu yüzyıl boyunca yeni önemli bir Osmanlı kültür merkezi gelişmiştir ve bu Rumeli Beylerbeyliği’nin merkezi olan Sofya şehridir.
Belgelerle tespit edilen XVI. yüzyıl medreselerden diğerleri bu dönemde hızla gelişen Pravadi ve Harmanlı kasabalarında bina olmuştur. Ancak XVII. yüzyıla ait belgelerde rastlanan birçok medrese büyük ihtimalle bir önceki devirde açılmıştır.
XVII. yüzyıl kaynaklarına göre bu dönemde eski Osmanlı eğitim merkezlerinin yanı sıra Yanboli, Varna, Tatar Pazarı, Kızanlık, Eski Zağra, Samakov, Rusçuk ve Kozluca kasabalarında yeni medreseler kurulmuştur. Kozluca hariç bütün bunlar ehemmiyetini Osmanlı idaresinin sonuna kadar korumuştur. XVIII. yüzyılda Silistre, Hacıoğlu Pazarcığı, Şumnu, İslimiye, İzladi, Vidin, Ziştova ve Nevrekob şehir ve kasabaları belki de yeni değildir ancak bu devirde Osmanlı medrese sisteminde yer almışlar veya yerlerini ispat etmişlerdir. Vidin ve Nevrekob’un dışında bunların eğitim merkezi olarak gelişmesi XIX. yüzyılda da devam etmektedir. Osmanlıların Bulgaristan’daki son idare asrında birçok yeni medrese kurulmuş ve Balçık, Aydos, Petriç, Karlova, Küpsi nahiyesi, Çırpan, Cuma, Rahoviçe-i Bâlâ, Lofça, Karın-âbâd, Kırcali, Ak Pınar, Darı Dere, Eğri Dere, Nehr-i Sağır, Çangır Dere, Yunus Dere, Toz Burun, Kızana, Kavarna, Selvi, Lom ve Berkofça gibi birçok yeni eğitim merkezleri gelişmiştir. Ancak hemen şunu belirtmek gerekir ki, bazı medreseler hakkında edindiğimiz bilgiler kuruluş değil, yalnız kayıt dönemlerindendir. Bu yüzden medreselerin bazıları geç devirlerde kayda alınmış olduğu halde daha erken dönemlerde faaliyete geçmiş olabilir. Bu durum Vidin ve Lofça’da geçerlidir. Evliya Çelebi, seyahatnamesinde 1662’de ziyaret ettiği Vidin’de 7 medrese ile 2 darü’l- hadis, Lofça’da ise 3 normal ile 2 küçük medreseden bahsetmektedir.[91] Lofça’da 1642-43’te dört müderris bulunduğunu diğer kaynaklardan da öğrenmekteyiz.[92] XIX. yüzyıl kaynaklarına göre ise Lofça’da yedi medrese tespit edilmektedir. Vidin’in durumu daha farklıdır. Görüldüğü gibi XVIII. yüzyılda bu kasabada tek bir medrese tespit edilmiştir. Ancak XVII. yüzyılda faaliyette bulunan dokuz tane -eğer Evliya Çelebi’ye güvenirsek- Vidin medresesinden çoğu sonraki devirlerde kapatılmış olmalıdır ki, 1874-75 yılına ait Tuna Vilâyeti Salnamesi’nde Vidin kasaba ve kazasında yalnız 2 medrese gösterilmiştir. Öte yandan aynı salnamedeki diğer kasabalar için bazı veriler gözden geçirildiği zaman Eski Cuma kasaba ve kazasında 9, Dupniçe kasaba ve kazasında 4 ve İhtiman kasaba ve kazasında 2 medrese[93] bulunması ortaya çıkmaktadır. Yani bu kasabaların da XIX. yüyılın ikinci yarısı önemli birer Osmanlı eğitim merkezi olarak değerlendirilmeleri gerekmektedir.
Bulgaristan’daki Osmanlı Medreselerinin Büyüklüğü ve Hiyerarşi Durumu
Bulgaristan’da bina edilen bazı Osmanlı medreselerinin hücre sayısı hakkında edindiğimiz veriler Tablo 1’de alınmıştır.
Tablo 1: Osmanlı Medreselerinin Hücre Sayıları
Arnavud Mehmed Ağa Yanboli XIX 3
Tablo 1’deki verilere göre Bulgaristan’da kurulan Osmanlı medreseleri en az üç, en fazla onaltı hücreden oluşmaktadır. Büyük medreseler, yani on hücreden fazla olanlar yüksek seviyeli Osmanlı idareci ve görevliler (Bosna Beylerbeyi Sofu Mehmed Paşa, Haraccı Kara Mehmed, Sadrazam Kethudası Şerif Halil Ağa), yani maddi gücü daha büyük olan kişiler tarafından bina edilmiştir. Büyüklüğü açısından Bulgaristan topraklarında yapılan Osmanlı medreseleri müstesna bir mahiyet taşımamaktadır. Balkanlar’ın diğer yerlerinde bina edilen medreselerin büyüklüğü Bulgaristan’daki yapılarla kıyaslanabilecek seviyededir. Örneğin 1469’da kurulan Üsküp İsa Bey ve 1508’de açılan Manastır Dülbendkadızâde İshak Efendi Medreseleri on hücreden oluşmaktadır.[94] XVI. yüzyılda faaliyete geçen Ohri Zeynulabeddin Paşa Medresesi dört hücrelidir.[95] II. Bayezid’in kızı Selçuk Sultan ise 1508-09’da Siroz’da oniki hücreden oluşan bir medrese yaptırmıştır.[96]
Bulgaristan medreseleri, Osmanlı medrese sistemi içinde önemli bir yer almaktadır. Osmanlı medrese hiyerarşisi Fatih II. Mehmed saltanatı zamanında daha kesin bir şekilde belirlenmiştir. Ancak medreselerin seviyeleri onlarda ders veren müderrislerin rütbelerine bağlı tutulmuştur. Bu rütbeler ise medrese öğretmenlerinin aldıkları günlük ücretlerine (yevmiye) göre belirlenmiştir. Dolayısıyla Osmanlı medrese geleneğinde Yirmili, Otuzlu, Kırklı, Ellili ve XVI. yüzyıldan itibaren Altmışlı medreseler meydana gelmiştir. Bulgaristan Osmanlı medreselerinde ders vermiş olan bazı müderrislerin yevmiyeleri hakkında edinebildiğimiz bilgiler[97] Tablo 2’de gösterilmiştir.
Tablo 2’deki verilere göre değişik seviyeli medreselerin oranı şöyledir:
– Altmışlı medreseler (60 akçelik) 7 %
Görüldüğü gibi Bulgaristan’da faaliyette bulunmuş olan Osmanlı medreselerinin çoğu en alt seviyededir. Bu durum zaten Rumeli’de de müşahede edilebilir. 1660’larda hazırlanan İstanbul ve Rumeli Medreseleri Ruznamesi’ndeki veriler bizi aynı sonuca götürmektedir ki, bu durumu Tablo 3’ten de kolayca tespit edebiliriz.
Bulgaristan Osmanlı medreselerinden en yüksek seviyeli olanlar arasında Niğbolu Mevlâna İvaz (Ellili), Razgrad Maktul İbrahim Paşa (Altmışlı), Köstendil Mollazâde Hasan Efendi (Altmışlı) ve Sofya Sakallızâde Hacı Ahmed (Altmışlı) Medreseleri yer almaktadır.
XVI ve XVII. yüzyılda kaleme alınan Osmanlı ulema biyografilerine göre müderrislerin kariyerleri oldukça hareketli gözükmektedir. Anadolu ve Rumeli’deki muhtelif medreseleri bir kaç yıl içinde dolaşıp, rütbe rütbe yükselterek genelde İstanbul’da bulunan en yüksek seviyeli medreselerde ders vermekte ve sonrasında sultan hocası, kadıasker, şeyhülislâm, yüksek mevleviyet kadılıkları görevlerini yapmaktadırlar. Ancak yalnız bu tür kaynaklara bakılırsa gerçeğe pek uymayan sonuçlara varılabilir. Çünkü bunlar, genelde kariyerleri İstanbul’a ulaşan ulema sınıfından müderrislerin tercümeihallerini ihtiva etmektedir. Oysa taşradaki medreselerde ders vermiş olan birçok öğretmenin kariyerlerinin her halde bukadar parlak olduğu düşünelemez. En azından XVIII ve XIX. yüzyıllara ait arzuhal, ilâm ve berat mahiyetindeki belgeler daha farklı bir tablo çizmektedir ki, bunlara göre yeni müderrisler çoğu zaman taşradaki düşük seviyeli bir medresede senelerce çalışıp vefat eden müderrislerin yerine tayin edilmektedir. Bu durum da bunların kariyerlerinin hiç ilerlemediğini göstermektedir.
Ancak taşradaki medreselerin amacı, Osmanlı İmparatorluğunun değişik topraklarında yaşayan Müslüman gençlerin arasından ulema kariyeri seçenleri en alt seviyesinden medrese sistemine sokmak ve bu sistem içerisinde kademe kademe İstanbul’daki en yüksek medreselere ulaşıncaya dek yetiştirmektir. Sofya Milli Kütüphanesi’nde saklanan ve ancak bütün olmayan bir belgede İstanbul medreselerinden onüçünde tahsil gören öğrencilerin (talebe) isimleri verilmiştir. 1826 senesinde yazılan bu listelerde talebelerin çoğunun nereli olduğu da kaydedilmiştir. Belgede adları belli olan 253 kişiden 11’i Tırnovalı, 7 Balçıklı, 7 Selvili, 6 Pazarcıklı (yani Hacıoğlu Pazarcığı’ndan), 4’ü Filibeli, 2’si Vidinli, 1’i Silistreli, 1’i Şumnulu, 1’i Berkofçalı, 1’i Niğbolulu ve 1’i Varnalı’dır.[98] Yani bu öğrenciler, içinde medreselerin bulunduğu Bulgaristan şehir ve kasabalarından olup medrese sistemine girmiş ve tahsilini İstanbul’daki medreselerde sürdürüp tamamlamışlardır. Bu şekilde de Bulgaristan’da kurulan ve faaliyette bulunmuş olan medreselerin Osmanlı medrese sisteminde gerçek yerini tespit etmekteyiz. Bulgaristan Osmanlı medresleri, bir yandan bu sistemin gerçek anlamda tabanını oluşturmakta, öte yandan Balkanlar’ın önemli bir bölgesini yaklaşık beşyüzyıl boyunca etkilemiş olan Osmanlı medeniyetinin bir simgesi olmaktadırlar.[99]
Balkan Çalışmaları Enstitüsü / Bulgaristan
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 11 Sayfa: 463-472