Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Bulgaristan Türk Edebiyatına Bir Bakış

0 10.965

Doç. Dr. Hayriye S. YENİSOY

I. Doksanüç Harbi’nden Sonra Bulgaristan’da Türkler

Doksanüç Harbi (1877-1878 Türk-Rus Savaşı) Bulgaristan Türkleri’nin azınlık tarihinin başlangıcı olmuştur. Temmuz 1878 tarihinde imzalanan Berlin Barış Antlaşması sonucu Osmanlı Devleti’nin Avrupa kanadını oluşturan Rumeli’nin Tuna vilâyetinde bir Bulgar Prensliği, Edirne vilâyetinin Filibe (Plovdiv) ve İslimye (Sliven) sancakları üzerinde de imtiyazlı Doğu Rumeli kurulur.

Bulgar devleti kurulduktan sonra Bulgarlar topraklarını genişletir, yeni katılan topraklarda da çok sayıda Türk yaşadığından Bulgaristan’da Türklerin sayısı daha da artar.1885’te Doğu Rumeli’nin Bulgar devletine katılması, Balkan Savaşında da Trakya ve Rodoplar’ın Osmanlı devleti sınırları dışında kalmasıyla Rumeli Türklerinin büyük çoğunluğu Bulgaristan vatandaşı olur.

Sınırları içerisinde bulunan yoğun Türk varlığından kurtulmayı, Bulgaristan bir devlet politikası haline getirmiş, bu ülkede hükümetler, rejimler değişmişse de Türkler hakkında güdülen politikada hiçbir değişiklik olmamıştır. Doksanüç Harbinden Birinci Dünya Savaşı’na kadar izlenen politika, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemde de devam etmiş, hatta şiddetini daha da artırmıştır. Bulgaristan Türk tebaasından kurtulmak için ekonomik kalkınmalarını engellemekle birlikte, Türklerin eğitim-öğretimlerini, basınlarını, derneklerini, genellikle manevi kalkınmalarını kısıtlamış, sık sık yasaklamıştır.[1]

İkinci Dünya Savaşına kadar iktidara gelen Bulgar hükümetlerinin yapmadıklarını, İkinci Dünya Savaşından sonra iktidarı ele geçiren komünistler, faşistlerin kullanmadıkları yöntemleri kullanmış, Bulgaristan Türklerine soykırımı uygulamaya kalkışmışlardır: Türklerin okulları kapatılmış; silah zoruyla, asker gücüyle ve ölüm tehdidiyle adları Bulgar adlarıyla değiştirilmiş, giyim-kuşamları yasaklanmış, camiler tahrip edilmiş, mezar taşlarından kaldırımlar yapılmış, cenazeler Bulgar mezarlıklarına gömülmüştür. Türk dilinde eğitim şöyle dursun, Türkçe konuşmak dahi yasaklanmıştır. Tepki gösteren Türkler ölüm kampları ve hapishanelere gönderilmiştir. Tırmanışını giderek artıran baskılar Büyük Göç ile son haddine ulaşmıştır. 1989 yılı yaz aylarında yüzbinlerce Türk Türkiye’ye göçe zorlanmıştır.

Savaşlar, baskılar ve günümüze kadar süregelen göçler yüzünden Bulgaristan Türkleri bir azınlık durumuna düşürülmüştür. Rumeli’den Türk Göçleri tablosuna baktığımızda Doksanüç Harbi’nden bu yana Türkiye’ye en çok göçmen gönderen ülkenin, Bulgaristan olduğunu görüyoruz. Kısacası, Doksanüç Harbi, Bulgaristan Türkleri’nin bitmeyen çilesinin bir başlangıcı olmuştur.

II. Bulgaristan Türkleri’nin Edebiyatı

Bulgaristan Türkleri’nin edebiyatı Rumeli Türk edebiyatının bir devamı olmakla birlikte Türk edebiyatının da bir devamı olarak gelişmesini sürdürmüştür. Bulgaristan topraklarının Anadolu’ya yakın olması, çok erken dönemlerde Osmanlı Devleti sınırları içerisine katılması, erken dönemlerden beri buralarda yoğun Türk nüfusunun varlığı gibi faktörler bu bölgede yüzyıllara dayanan zengin bir edebiyatın gelişme sürecinde önemli rol oynamıştır. Edebiyat tarihçisi Mustafa İsen’in verdiği bilgiye göre, Klasik Türk edebiyatı temsilcilerinin büyük bir bölümünü Rumeli yetiştirmiştir.[2] Osmanlı döneminden 85 şair bugünkü Bulgaristan sınırları içinde doğmuştur. Şairler kadrosuna Niyazi Hüseyin Bahtiyaz da yaptığı araştırmalarıyla daha birçok isim kazandırmıştır.[3]

Bulgaristan Türk edebiyatı geçmişin birikimlerinden güç almış, geleneksel çizgisini koruyarak güzel eserler vermiş ve Bulgaristan koşullarında çeşitli evrelerden geçerek sözlü ve yazılı örnekleriyle bugünkü gelişme noktasına erişebilmiştir.

  1. Sözlü Edebiyat

Sözlü edebiyat kendi özelliklerinden dolayı Rumeli topraklarında Rumeli Türkünün yüzyıllar boyunca yaratmış olduğu sözlü edebiyat geleneklerini Bulgaristan Türkleri sürdürebilmiş ve yeni koşullarda yaratılan eserlerle bu sözlü edebiyatı daha da zenginleştirebilmiştir. Bulgaristan Türkü yeni efsaneler, yeni menkıbeler, yeni destanlar ve ağıtlar yaratarak gönlünü avutmuş, karanlık günlerinde kendine teselli bulmuştur.

Türk halk edebiyatının atasözü, bilmece, tekerleme, mani, türkü, destan, fıkra, efsane, masal gibi türleri Bulgaristan Türk edebiyatında da esas türlerdir. Aynı zamanda bu edebiyatta tarihi ve toplumsal gerçeklerin bir ifadesi olan göçmenlik, trudovaklık gibi motifler de gelişmiştir.

Göçmenlik, Bulgaristan Türk halk edebiyatına özgü bir motiftir. Bir türlü sonu gelmeyen göçmenlik aslında büyük bir insanlık dramıdır. Bulgaristan Türkü baba ocağına, konu komşusuna bağlı kalarak yarattığı eserlerde bu olaya hıçkırıklarla karışık bir duygu katmıştır:

Ah bu macırlık (muhacirlik) bağrıma bastı
Ben ona yanarım
Ben vatanımdan nece ayrıldım
Ah, deyip yanarım.

Geleceğin belirsizliğinden kaynaklanan bir çaresizlik de bazı türkülere bambaşka bir eda verir. Başka bir duygu da halkımızın ateşten gömlek adını verdiği göçmenliğin zorluklarından gıdalanarak bir nostalji ile örülü olarak dile gelir, göçmenliğin ölümden beter olduğu vurgulanır:

Edirne ovasında naneler biter
Nanenin kokusu cihana yeter
Ah şu macırlık ölümden beter.

Göçmenlik hasretlik demektir, ayrılık demektir. Ayrılık, ayrılık, ah ayrılık:

Yol verin ağalar, yol verin beyler
Yol verin geçeyim
Nazlı da yarden ayrı düştüm
Zehir mi içeyim
Benden size vasiyetler olsun
Macır olmayın
Macır olsaz da (olsanız da)
Yârsız kalmayın

Göçmenlik motifi başlı başına araştırılması gereken konulardan biridir.

Bulgaristan Türk halk şiirine özgü başka bir motif de trudovaklık motifidir. 1877-1878 Türk-Rus Savaşından sonra bir azınlık durumunda bırakılan Bulgaristan Türkleri oğullarını Bulgar ordusunda birer emek eri, inşaat işçisi olarak görmektedir. Bu gerçek, folklor eserlerinde de yepyeni bir motif olarak gelişmiş ve Bulgaristan Türklerinin halk edebiyatının karakteristik özelliklerinden birini oluşturmuştur:

Benim yârim nerede
Karlova’da derede
Kazma kürek elinde
Podiserin (üstçavuşun) önünde

Osmanlı zamanında ortaya çıkan haydutluk, çetecilik ve komitacılık harekâtı Bulgaristan ve öteki Balkan Türkleri folklorunda yankısını bulmuş, yeni tarihî koşullarda da yeni adlar ve yeni biçimleriyle Türklere yönelik eylemler devam etmiştir. Belirli devirlerde Balkanlar’a özgü bu olaylar türlü varyantlarıyla efsane, menkıbe, ağıt gibi eserlerde ifadesini bulmuştur:

Sülman senin kaşın gözün yay mıdır
Teneşirden akan sular kan mıdır
Sülman gibi şu Kırçma’da var mıdır
Kıymayın canıma, ben dünyama doymadım
Eller gibi ben ecelimden ölmedim.

Yakın geçmişte Bulgaristan Türkü korkunç olaylar yaşadı:Bulgarlaştırma süreci, bunu takiben de Türkiye’ye zorunlu göç olayları sözlü edebiyatta da izler bıraktı:

1. Gide gide yoruldum
Sular gibi duruldum
Üzülme aneciğim
Türkçem (veya:dilim) için vuruldum
2. Rodoplar’dan Belene
Uzak mıdır yakın mı
Allah’ım ne bu gördüğüm
Cehenneme akın mı
3. Arda’dan Tuna’ya teller germeli
Nasıl nice Belene’ye varmalı
Arslan Memed’im yatağa düşmüş
Hal-hatırını varıp sormalı

Bu tür eserler henüz gerçek anlamda bir sanat eseri olgunluğundan uzak ve şimdilik sadece belirli bölgelerde yayılmış olsalar da, bunlar birer folklor ürünü olarak ele alınmalıdır, çünkü folklor eserlerinin özelliklerine sahip eserlerdir.

Bulgaristan Türk halk edebiyatında daha başka özellikler bulmak mümkündür, ancak bu edebiyat bugüne kadar gereğince araştırılmamış, folklor severlere ve bilim çevrelerine de tanıtılmamıştır. 1990’dan bu yana Bulgaristan’da bazı demokratikleşme temayülleri ufukta belirmeye başlayınca Türk aydınları da bu durumu iyi değerlendirerek uluslararası ve millî çapta sempozyumlar düzenlediler. Bu etkinlikler Bulgaristan Türk halk bilimine, halk edebiyatına artmakta olan ilginin sevindirici birer belirtisidir.

  1. Yazılı Edebiyat

Rumeli Türk edebiyatının bir devamını oluşturan Bulgaristan Türk edebiyatı başlangıcından bu yana, yani 125 yıllık tarihi boyunca bir azınlık edebiyatı olarak Türk edebiyatı geleneklerini sürdürmeye çalışmış, ancak ağır toplumsal koşullar yüzünden sık sık durgunluk, hattâ suskunluk dönemleri yaşamıştır.

Doksanüç Harbi, Balkan Savaşının getirdiği felaketler, Anadolu’ya büyük göçler Bulgaristan Türkünün sözlü edebiyatında ağıt, destan, efsane şeklinde eserlerde dile getirilmişse de, yazılı edebiyatta bu konularda eserler yayınlamak kolay olmamıştır. Bir sanat eserinin yayınlanması ve okurlara ulaşabilmesi Bulgar devletinin Türklere yönelik izlediği politikaya ve uyguladığı sansüre bağlı olmuştur.

Bulgaristan Türklerinin yazılı edebiyatı bir bütün olarak araştırılmamış, birçok sorunun açıklığa kavuşmasına geç başlanmıştır. Bu alanda ilk yazılara İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çıkmaya başlayan Yeni Işık ve Halk Gençliği gazetelerinin 1948 tarihli sayılarında rastlıyoruz.

1950’lerde Yeni Işık, Halk Gençliği gazetelerinde ve Yeni Hayat çizgisinde Türk azınlığın edebiyatına ilişkin yazıların arttığını görüyoruz. Edebiyatımız hakkında genel konularla birlikte kimi sanatçıların da eserleri ideolojik ve estetik açıdan değerlendirilmiştir. Ellilerin sonunda ve altmışlı yılların ilk yarısında bu alanda bazı çalışmalar kitap halinde okurlara sunuluyor. Riza Mollov’un Edebi Makaleler Kitabı,[4] İbrahim Tatarlı’nın da iki antolojisi[5] yayınlanıyor.

Adı geçen kitaplardan sonra Bulgaristan’da yerli Türk sanatçıların bir hayli eseri yayınlanmıştır. 1960’ta A. Şerifov’un Müjde eseriyle başlayan yayın faaliyeti 1969 yılında yine A. Şerifov’un Üçüncü Adım kitabıyla Türkçe eser yayınlarına son verilmiştir. 1964’ten sonra “Halk Eğitimi” yayınevinde sanatçıların başlı başına 22 şiir kitabı ve 24 öykü, roman ve gezi notları basılmıştır. 1964’ten sonra basılmış şiir ve öykü derlemelerinin sayısı ise 8’dir. Beş yıl (1965-1969) içerisinde “Halk Eğitimi” Yayınevince yayınlanan Yeni Hayat Dergisi ve Türkçe gazetelerde de çıkan sanat eserlerinden seçmeler yapılarak yeni antolojiler, derlemeler hazırlanabilirdi. Fakat totaliter rejimin Türklere yönelik ırkçı politikasının giderek korkunç boyutlara ulaşması yüzünden Bulgaristan’da böyle çalışmalar artık imkânsızdı.

Uzun bir aradan sonra, 1980’lerin sonunda Bulgaristan Türk edebiyatı üzerine kitaplar yayınlamaya başlandı. Bunlar Türkiye’de basılmış eserlerdir. T. C. Kültür Bakanlığı N. Hafız’ın Bulgaristan’da Çağdaş Türk Edebiyatı Antolojisi başlıklı üç ciltlik eserini yayınladı.[6] 1990’ların ikinci yarısında Kültür Bakanlığı’nca iki antoloji yayınlanmıştır. Birincisi, Niyazi Hüseyin Bahtiyar’ın hazırladığı Çağdaş Rodop Türk Şairlerinden Esintiler (Atoloji),[7] ikincisi de Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi (Nesir-Nazım) serisinin sekizinci cildini oluşturan Bulgaristan Türk Edebiyatı[8] başlıklı eserleri yayınlamıştır. Bu cilt Hayriye Süleymanoğlu Yenisoy tarafından hazırlanmıştır.

T.C. Kültür Bakanlığı’nın yayınlarının yanı sıra Türkiye’de Bulgaristan Türk edebiyatına ilişkin başka araştırmalar ve antolojiler de yayınlandı. 1988’de Mehmet Çavuş, 20. Yüzyıl Bulgaristan Türkleri Şiiri (Antoloji)[9] eserini İstanbul’da yayınladı. 1996’da Bulgaristan Türkleri Şiiri başlıklı yazısı Türk Dili Dergisi’nde basıldı.[10] Mustafa İsen’in Ötelerden Bir Ses[11] başlıklı kitabı baskıdan çıktı ve burada Bulgaristan Türk edebiyatına ait yazı da bulunmaktadır. Türkiye’de çıkan Bizim Anayurt Gazetesi ve Balkanlar’da Türk Kültürü, Balkanlar’ın Sesi Kardeş Edebiyatlar, Tuna, Tuna Boyu vb. dergilerde, Sofya’da 1991-1998 yılları arasında çıkan Hak ve Özgürlük Gazetesinde, Filiz gazetesinde Ümit dergisinde ve özellikle 2000 yılında çıkmaya başlayan Kaynak dergisinde Bulgaristan Türk edebiyatına ilişkin araştırmalar vardır. Bu yazıların altında sık sık Muharrem Tahsin’in, Sabri İbrahim Alagöz’ün, İsmail A. Çavuş’un, Osman Aziz’in vb. imzaları bulunmaktadır. Son yıllarda düzenlenmekte olan birçok uluslararası kongre ve sempozyumlarda okunan bildiriler derlemelerinde İbrahim Tatarlı, Hayriye Süleymanoğlu Yenisoy vb. araştırmacıların da adları yer almaktadır.

1990 yılından bu yana Türkiye’de ve Bulgaristan’da birçok sanatçının eserleri kitap halinde basılmıştır.

Buraya kadar sıralanan bütün hayırlı çalışmalar Bulgaristan Türk Edebiyatı tarihinin yazılması için sağlam bir zemin oluşturmaktadır.

  1. Bulgaristan Türk Edebiyatında Esas Dönemler

Bulgaristan Türkleri edebiyatının gelişmesinde esas dönemleri belirlerken, bu ülkedeki toplum hayatında değişme ve gelişmelerle birlikte edebiyat sürecinin de kendi özel kurallarına göre nasıl ve hangi yönde geliştiğini göstermek önemlidir. Ancak başlangıcından bugüne kadar (1878-2001) yazılmış sanat eserleri hakkında araştırmalar yeterince yapılmamış olduğundan dönemleri de daha genel bir biçimde göstermek zorundayız.

Bulgaristan Türk edebiyatında başlıca şu üç dönemden söz edilebilir:

  1. Bulgar Devleti’nin kuruluşundan İkinci Dünya Savaşının sonuna kadar (1878-1944).
  2. 1944 yılından 1989 yılının sonuna kadar.
  3. 1990 yılından günümüze kadar.

Birinci Dönem Edebiyatı

1878-1944 yılları arası dönem birçok askerî ve politik olaylarla doludur. Bu olayların çoğuna Osmanlı Devleti’nin Rumeli kanadı sahne olmuştur. Savaşlar, Balkanlar’da yeni yeni devletlerin kurulması, kitle halinde göçler, hep Rumeli Türkünün aleyhine olmuş hüzünlü tarihî gerçeklerdir. Bu acı olayların Bulgaristan Türkleri edebiyatına da yansıması doğaldır. Çünkü edebiyat büyük ölçüde gerçeklerin bir aynısıdır. Ancak bu oldukça uzun dönemin sanatçıları henüz gereğince araştırılmamış, eserleri de gün ışığına çıkarılmamıştır. Elde olan bilgilere dayanarak birinci dönem edebiyatını iki alt döneme ayırmak mümkündür. Birinci alt dönem 1878’lerden 1919’a kadar ve ikinci alt dönem de 1920’lerin başından 1944’e kadar devam eder.

  1. Birinci alt dönem temsilcilerinin başında Aşık Hıfzı ve Hüseyin Raci Efendi bulunmaktadır. Her ikisi de Doksanüç Harbini konu almışlardır. Bunlardan sonra Halil Zeki “Felaket Günlerim” başlıklı eserinde bir Türk kızının Doksanüç Harbindeki macerasını dile getiriyor (Filibe, Hurşit Matb. 1913). Edhem Ruhi’nin “Şehit Evlatları” Balkan Savaşına dair bir romandır (Filibe, Balkan Matb. 1913). Ahmet İhsan da 1915’te Filibe’de “İntibah” eserini yayınlamıştır.
  2. İkinci alt dönem edebiyatı daha farklı koşullarda gelişmeye başlamıştır. Neully Barış Antlaşmasının (1919) azınlıkların korunması hakkında hükümleri, Türkiye’de Ulusal Kurtuluş Savaşının zaferle sonuçlanması, Cumhuriyetin kuruluşu ve Atatürk reformları, Bulgaristan Türklerinin de kültür kalkınmasını olumlu yönde etkilemiştir. İki Dünya savaşları arasındaki dönemde türlü konularda şiir, hikaye, ropörtaj gibi yazılara rastlanmaktadır. Bu konuların başında vatan sevgisi bulunuyor. 1912 yılı Balkan Savaşı’nda yaşanan vahşetin canlı tanığı olan Şair Ferhat Vatan Destanı’nda şöyle der:

Dinle tarif edeyim vatanı sana
Doğru söz söyleyim gücenme bana
Kurban et canını sen bu vatana
Böyle bir kıymetdar mekândır vatan…

(Şair Ferhat, Vatan Destanı, N. H. Bahtiyar, Antoloji, s. XVII)

Mehmet Fikri’de ise gençliğe bir çağrı var. Sanatçı, gençlerin cehaletten uzaklaşmalarını ve ilerlemenin, gelişmenin yolunda yürümelerini istemektedir:

Korkma yürü, ümidisin milletin
Her manii yıkar, ezer himmetin
…   …   …
Senin azmin yükseltecek milleti
Mahvedecek cehaleti, zilleti…
…   …   …
Uyan, uyan. Bu girdaptan uzaklaş!
İlerleyen milletlere koş, yaklaş!.

(M. Fikri, Türk Gençliğine Bir Hitabe, Türk Gençlerine Şiirler’den)

Turan gazetesi sayfalarında Mustafa Oğuz imzasıyla yazılmış şiirlerde de tarihimizden alınan güç ile gençlerin uyanması; sevgi ve bilgi yaymaları çağrısı vardır:

Yıllardır şu çorak yurt,
Gür sesini bekledi
Yıllardır yüce bozkurt
“Uyan artık sen” dedi.
…   …   …
Ne başlangıç, ne de son,
Sana engel olmasın.
Bu yeni Ergenekon,
Çağıldasın, solmasın.

(M. Oğuz, Bize İzgi Diyor ki, Turan gazetesi, Sayi 2, 1932, s. 2, Kırcaali)

Bu dönemin ders kitaplarında da milli ruhu okşayıcı şiirler, yazılar vardır.

Söz konusu alt dönemde Basri Debre Mebusu, Mustafa Şerif Alyanak, Mehmet Masum, Mehmet Behçe Perim, Muharrem Yumuk, Ahmet İhsan, Ali Kemal, Mehmet Fikri, Mustafa Oğuz Peltek ve daha birçok sanatçımız değerli eserler yazmışlar ve başlıca vatan, millet, göçmenlik, halkı cehaletten kurtarmak gibi konuları işlemişlerdir.

1920’lerin başlarından başlayarak 1930’ların başlarına kadar süren Türkçe basın faaliyeti ve sanat eserlerinin yayınlanmasına Bulgar Devleti tarafından önce kısıtlamalar getirilmiş, 1934 yılı askeri sivil hükümet darbesiyle de tamamen yasaklanmıştır. Edebiyatımızda imzasını bırakmış birçok aydınımız da Türkiye’ye göç etmek durumunda bırakılmıştır. Böylece Bulgaristan Türk edebiyatı büyük kayıplara uğratılmıştır.

İkinci Dönem Edebiyatı

Kızıl Ordunun Bulgaristan topraklarına girmesiyle 9 Eylül 1944’te komünistler iktidara gelir ve Sovyet modeli bir düzenin kurulmasına gidilir. Ülkede politik ve sosyal-ekonomik alanda gerçekleştirilen köklü değişiklikler kültüre, sanata ve edebiyata yansır. Yeni realite her sanatçıya konu olur. Türk azınlık edebiyatı da bu gerçeklerden uzak kalamaz. Yeni rejim ile ilgili ilk Türkçe güncel yazılar ve şiir denemeleri, Türkçe çıkmaya başlayan gazete sayfalarında belirir. Savaş sonrası ilk yılların coşkusu, ümidi, emekçilerin yeni rejimi koruyacakları ilk şiirlerde şöyle ifade edilmektedir:

Yıldız, çekiç ve bayrağımız
Hak, adalet, müsavat dileğimiz
Ancak bu sayede kardeş olduk biz
Yaşasın vatansever milletimiz!

(M. Sadi, Işık, Sayı 8, 18.09.1941, İ. Tatarlı, Antologiya, 1960, s. 17)

Ülkenin özgür ve eşit haklara sahip vatandaşları için de şöyle denilmektedir:

Ayrılık, gayrılık kalktı aradan
Her hakta bir oldu Aliyle Yordan

(O. İbrahim, Işık, Sayı 7, 1945)

Türkçe gazetelerde komünist rejim önderi G. Dimitrov’a hasredilen şiirler, ateizm konulu yazılar da bulunmaktadır.

İkinci dönem edebiyatı işte böyle devlet desteği ve devlet kontrolünde, resmi ideolojinin propagandası niteliğinde gelişmeye başlamıştır.

Bu dönem edebiyatında da iki alt dönemden söz edebiliriz. Birinci alt dönemin 1945’ten 1954’lere kadar sürdüğü, ikinci alt dönemin de 1955’ten 1990 yılının başına kadar devam ettiği söylenebilir.

a.Birinci alt dönem edebiyatında Tanzimat edebiyatının izleri vardır. Sanatçıların çoğu ilkokul, rüştiye, Nüvvap veya lise mezunu öğretmenlerdir. İlk yazılan eserler şiir türünde olup, şiiriyetten, estetik nitelikten yoksun eserlerdir. Yazılan ilk öyküler de oldukça cılızdır.

Birinci alt dönem edebiyatı temcilcilerinden Hafız İslam Ergin, Ayrantok, Mehmet Müzekkâ Can, Osman Sungur (Keskioğlu), Hafız Tuna gibileri İkinci Dünya Savaşı öncesi edebiyatla savaş sonrası ilk yıllarda yazılan edebiyat arasında bağlantıyı gerçekleştiren ve edebiyat geleneklerini sürdüren sanatçılar olurlar. Daha sonraları bunlara Selim Bilâl, Sabri Demir, Süleyman Hafız vb. aydınlar da katılır. Amatörlük arka plana bırakılarak gerçek sanat eserlerinin yazılmasında gelişmeler başlar ve böylece 1950’lerin başlarında nazımda olduğu gibi, düz yazıda da başarılar görülür.

b.İkinci alt dönem edebiyatı daha farklı koşullarda gelişmeye başlar. Türklerin yaşamında da artık birçok yenilik raylara oturtulmuştur. Bu yıllarda Türk liselerinde, öğretmen okullarında ve enstitülerinde, Sofya Üniversitesi’nin Türkoloji bölümünde Türk halk edebiyatı, Türk edebiyat tarihi müfredat programlarında esas dersleri oluşturmaktadır. En yeni Türk edebiyatı temsilcilerinin bazı eserleri “Halk Eğitimi” Yayınevince yayınlanmaktadır. Dünya, Rus ve Bulgar klasiklerinin eserlerinden seçmeler yapılarak Türkçeye çevirileri yayınlanmaktadır. Türk öğretmen okul ve enstitüleri, Sofya Üniversitesi Türkoloji ve öteki Türkçe bölümleri, mezunlarını vermeye başlamıştır. Türkçe çıkan gazete ve dergilerin sayısı artmıştır. Türk estrat (müzikal) tiyatrolarının faaliyetleri Türk köylüsü arasına da girmiştir. Türkçe radyo yayınları artırılmıştır. Bütün bu sayılanlar Bulgaristan Türkleri’nin genel kültür kalkınmasını sağlayan faktörlerdir.

Türk edebiyatı, Bulgaristan Türk sanatçılarına dil, üslûp ve ifade zenginliği açısından örnek olur. Konu ve ideolojik açıdan da Sovyet ve Bulgar edebiyatı oldukça etkili olur.

1950’lerde ve 1960’lı yıllarda yetişen sanatçılar Bulgaristan Türkleri edebiyatına yeni davranış, yeni haykırış, yeni içtenlik getirmişlerdir. 1950’lerin başlarında edebiyatın ön saflarında bulunanlardan Selim Bilâlov (Sertel), Sabri Demirov, Riza Mollov, Kemal Bunarciev, Süleyman Gavazov, Hasan Karahüseyinov vb. birinci kuşak sanatçılar gurubunu oluşturmaktadırlar. İkinci kuşak sanatçıların başında Ahmet Şerifov, Sabri Tatov, Ahmet Tımışev, Niyazi Hüseyinov, Muharrem Tahsinov, Lütfi Demirov, Mehmet Bekirov, Sabahattin Bayramov, Halit Aliosmanov, Lâtif Aliev, İshak Raşidov, Mehmet Davudov, Mehmet Çavuşev, Kâzım Memişev, Nevzat Mehmetov, Ömer Osmanov, Recep Küpçiev, Ali Kadirov ve daha bir sıra yazar ve şair bulunmaktadır. İkinci kuşağın bir devamını oluşturan ve edebiyatımıza değerli eserler kazandıran sanatçılardan da Mustafa Mutkov, Sabri İbrahimov, İsmail Çavuşev, Faik İsmailov, Halim Halilibrahimov, Süleyman Yusufov, Durhan Hasanov, Osman Azizov, Şabah Mahmudov, Şahin Mustafov, Naci Ferhadov, Ali Bayramov, İslâm Beytullov, Turhan Rasiev, Ahmet Eminov, Aliş Saidov, Mustafa Çetev, Mehmet Sansarov, Ali Durmuşev ve adlarını sayamadığımız daha birçokları üçüncü kuşak sanatçılar grubunun başında bulunmaktadırlar.

Söz konusu alt dönem edebiyatında kadın sanatçılarımızdan Mefküre Mollova, Nadiye Ahmedova, Lâmia Varnalı, Necmiye Mehmedova vb. yaratıcılıklarını sürdürmüşlerdir.

İkinci ve üçüncü kuşak sanatçılarda yeni edebî yapılışlar belirmiş, özellikle şiirde sanat daha gelişmiştir.

Öykü türünde değerli eserler veren Selim Bilâlov, Kemal Bunarciev, Ahmet Tımışev, Sabri Tatov, Hüsmen İsmailov, Muharrem Tahsinov, Halit Aliosmanov, Ali Kadirov, Halim Halilibrahimov ve daha birçok sanatçımızdır. Uzun Öykü’de İshak Raşidov’un imzası bulunmaktadır. Roman türünde ilk adımlar 1960’larda atılmıştır. Sabri Tatov ilk romancımız olarak edebiyatımızda yer almakta, ikinci romancımız da Halit Aliosmanov’dur. Uzun öykü türünde eser yazan Sabri Tatov ve Ömer Osmanov olmuştur.

Mizah ve fıkra alanında da başarılı eserler yazılmıştır. Mehmet Bekirov, Ahmet Tımışev, Turhan Rasiev vb. bu tür eser yazan sanatçıların başında bulunmaktadırlar.

Sahne eserleri türünde en ağır basan perdelik piyeslerdir. Bu edebî türde ilginç eserler veren Yusuf Kerimov, Hasan Karahüseyinov, Sabri Tatov ve daha birkaç sanatçı olmuştur.

Edebiyatımızın önemli bir bölümünü oluşturan çocuk edebiyatımız da bu dönemde oldukça gelişmiş ve çocuklara ait bir hayli şiir ve düz yazı eserleri yazılmıştır. Çocuk edebiyatının gelişmesi Ahmet Şerifov ile başlar ve İshak Raşidov, Nadiye Ahmedova, Nevzat Mehmedov gibi sanatçıların eserleriyle zenginleşir.

Eleştiri türünde ilk adımlar 1948-50’de atılır ve ellilerde geliştirilerek 1960’lı yıllarda ilginç yazılar yazılır, Türkçe yayınlanan sanat eserleri değerlendirilir. Eleştiri dalında başarıyla çalışan Rıza Mollov, İbrahim Tatarlı, İshak Raşidov, Mehmet Çavuşev, İbrahim Beyrullov gibi araştırmacılar olmuştur.

Bulgaristan Türk azınlık edebiyatının tarihi boyunca en çok sanatçı yetiştiği ve en çok Türkçe eserin yayınlandığı dönem 1950 ve 1960’lı yıllar olmuştur. Söz konusu yıllarda Bulgaristan Türk edebiyatı oldukça yüksek bir düzeye ulaşmıştır.

Üçüncü Dönem Edebiyatı

1989 yılı, Büyük Göç yılı olarak tarihimize geçmiştir. Aslında 1989 yılı, Büyük Göç’ün başlangıcı olmuştur. Çünkü göç günümüzde de devam etmektedir.

1989 yılı sonlarından bu yana Bulgaristan’da ve tüm Doğu Bloku ülkelerindeki gelişmeler Bulgaristan Türk edebiyatına da yansıdı. Demokratikleşme koşullarında edebiyatımız da yeni yeni filizlenmeye başladı. Ancak bir önceki dönem sanatçılar kadrosu artık dağılmış, Bulgaristan’da kalan aydınlarımızın sayısı oldukça azalmıştır. Büyük kan kaybına uğratılmış üçüncü dönem edebiyatımızı araştırırken Bulgaristan’da ve Türkiye’de gelişmesini sürdüren bir edebiyat olarak ele almalıyız. Belki de sadece bu dönemi değil, başlangıcından bu yana edebiyatımızı böyle ele almak daha doğru olacaktır. Çünkü tarihimiz boyunca kan kaybı devam etmiştir. Farklı koşullarda gelişmekte olsa da, bu edebiyatın merkezinde Bulgaristan Türkü vardır, insanımızın alın yazısı vardır.

Üçüncü dönem edebiyatı temsilcileri arasında bulunan ve son yıllarda aramızdan ayrılan Kemal Bunarciev, Mustafa Kahveciev, Mustafa Mutkov (Mutlu), Faik İsmailov (Arda), Mülâzim Çavuşev, Servet Tatarov; Türkiye’de bulunanlardan da Ahmet Şerif (Şerefli), Lâtif Ali Yıldırım, Hasan Özkan vb. güçlü kalemlerimiz güzel eserleriyle en yeni edebiyatımızın gelişmesinde katkıda bulundular. Yeni koşullarda Yusuf Kerimov, Ahmet Tımışev, Muharrem Tahsinov, Halit Aliosmanov, Sabri İbrahimov (Alagöz), İsmail A. Çavuşev, Ali Pirov, Osman Azizov, Ali Bayramov, Turhan Rasiev, Aliş Saidov, Naci Ferhadov, Ali Durmuşev, Mehmet Sansarov, Mustafa Çetev, İsmail Yakubov, Saffer Eren, Kadir Osmanov, Nuri Turgut Adalı, Sabri Tata, Sabahattin Bayram Öz, Ömer Osman Erendoruk, Niyazi Hüseyin Bahtiyar, Mehmet Çavuş, Ahmet Emin Atasoy, Yusuf Ahmet Taşkın, Zait Güney, Mehmet Alev, İslâm Beytullah Erdi, Lâtif Karagöz, Şaban Mahmut Kalkan, Süleyman Yusuf Adalı, İsa Cebeci, İsmail İbiş, Nazmi Nuri Adalı, Avni Veli Özgürer ve daha birçok sanatçımız yaratıcılıklarını sürdürmektedirler. Bunlar arasında kadın sanatçılardan da Mukaddes Akmanova, Nefise Habib Adıgüzel, Fahriye Güney vb. şiir ve düz yazı eserleriyle bu dönem edebiyatımızda yer almaktadırlar.

Üçüncü dönem edebiyatı konu bakımından ikinci dönem edebiyatından farklılaşmaktadır. Önceki dönemdeki angajelik, güdümlülük artık yoktur. Bir zamanlar tabu olan ya da başka açıdan ele alınan dil, din, özgürlük gibi konular bugün sanatçıların işledikleri esas konulardır. Göçmenlik konusu da var gücüyle bu dönem edebiyatımızda damgasını vurmaktadır. Nedense, göçmenlik motifi hiçbir zaman Bulgar sanatçılarına konu olmamıştır. Bulgar sanatçılar bu büyük insan dramı karşısında sessiz kalmışlardır. Bulgaristan toplum hayatını devamlı etkileyen göçmenlik hakkında sadece Yordan Yovkov’un bir-iki öyküsünde birşeyler bulabiliyoruz.

Bu dönemde de gelişme açısından şiir türü başta bulunmakta. Öykü türünde büyük mesafe alındığını söyleyebiliriz. Roman türü, Sabri Tata (Tatov), Ömer Osman Erendoruk, İslâm Beytullah Erdi gibi sanatçılarımızın yeri romanlarıyla zenginleşmiştir. Çocuk şiirinde Aliş Sait, Lâtif Karagöz, çocuk öykülerinde de Muharrem Tahsin ön saflardadırlar. Mizahta Yusuf Kerimov, Ahmet Tımışev, Turhan Rasiev, Mukaddes Akmanova, Hüseyin Kösv vb. sanatçılarımızın başarısı vardır. Eleştiride İbrahim Tatarlı, Niyazi Hüseyin Bahtiyar, Mehmet Çavuş, İsmail Çavuş, Osman Aziz, Sabri İbrahim Alagöz vb. araştırmacıların çalışmalarıyla bu dalda da gelişme sağlanmıştır.

Eserlerin diline gelince; bazı eserlerde Rumeli şivesi özellikleri bulunsa da, genel itibarıyla bunlar Türk yazı dilinde yazılmış eserlerdir. Son yıllarda Türkiye ile sıkı ilişkiler sanatçılarımızın dili ve uslûbunu olumlu yönde etkilemiştir.

Buraya kadar yazılanları özetleyerek şunu belirtmeliyiz:Öteki Balkan ülkeleri Türk edebiyatlarına kıyasa başlangıcından bu yana en uzun azınlık tarihine sahip Bulgaristan Türkleri edebiyatı, türlü aşamalardan geçerek, tüm frenlemelere rağmen bugüne kadar gelişmesini sürdürebilmiştir. Zengin sanatçı kadrosu ve eserler listesiyle bu edebiyat Balkanlar’daki Türk edebiyatında önemli bir yer almaktadır. Fakat Bulgaristan Türk edebiyatının geleceği hakkında iyimser olmak biraz zordur. Çünkü Bulgaristan’da az sayıda kalan sanatçılarımızdan en “genç” olanlar 48-50 yaşlarındadır. Türkçe eğitimin on yıllarca yasaklanmış olması, nesiller arasında büyük kopukluğa neden oldu. Bu ülkede Türkçe eğitim sağlanamazsa, gelecek kuşaklar arasında edebiyat geleneklerimizi sürdürecek sanatçılar bulmak kolay olmayacaktır.

Doç. Dr. Hayriye S. YENİSOY

Muğla Üniversitesi Fen-EdebiyatFakültesi /Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 20 Sayfa: 417-423


Dipnotlar :
[1] Vrızki na sıvmestimost i nesivmestimost mejdu hıristiyani i müsümani v Bılgariya (Bulgaristan’da Hıristiyanlar ve Müslümanlar Arasında Bağdaşabilirlilik ve Bağdaşamamazlık). Fondatsiya “Mejdunaroden tsentırpo problemite na maltsinstvata i kulturnite vzaimootnoşeniya”, Sofiya, 1994, s. 21-22.
[2] İsen, M. Ötelerden Bir Ses, Ankara, 1997, s. 515.
[3] Bahtiyar, N. H. Bizim Anayurt gazetesinin hemen hemen her sayısında böyle araştırmalar bulunmaktadır.
[4] Mollov, R. Edebî Makaleler, Sofya, 1958.
[5] Tatarliev, İ. Antologiya (IX. 1944’ten Sonra Bulgaristan Türklerinin Edebiyatı). Sofya, 1960, Tatarliev, İ. Antoloji, Sofya, 1964.
[6] Hafız, N. Bulgaristan’da Çağdaş Türk Edebiyatı Antolojisi tanb. C. I, II, 198; Hafız, N. Bulgaristan’da Çağdaş Türk Edebiyatı Antolojisi, İstanbul, C. III, 1989.
[7] Bahtiyar, N. H. Çağdaş Rodop Türk Şairlerinden Esintiler (Antoloji). Ankara, 1996.
[8] Süleymanoğlu Yenisoy, H. Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi (Nesir-Nazım). Bulgaristan Türk Edebiyatı, Ankara, 1997.
[9] Çavuş, M. 20. Yüzyıl Bulgaristan Türkleri Şiiri (Antoloji), İst., 1996.
[10] Süleymanoğlu Yenisoy, H. Bulgaristan Türkeri Şiiri, Türk Dili-Türk Şiiri Özel Sayısı V (Türkiye Dışı Çağdaş Türk Şiiri), Mark, 1996, s. 449-578.
[11] İsen, M. a.g.e.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.