Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Bu Talihsiz Ülke Acaba Hangi Ülkedir?

0 12.334

Prof. Dr. Cihan DURA

Değerli okur, bu yazımın konusunu baştan söylemeyeceğim. Onun yerine birbirine bağlı iki soru yönelteceğim sana ve yanıt bekleyeceğim senden. Peki, yazımın amacı nedir, asıl neyi anlatmak istiyorum? Bunu keşfetmeyi de yine senin çabana bırakıyorum.

I) İŞTE İLK SORUM

Aşağıda anlattığım olayların yaşanmış olduğu ülke acaba hangi ülkedir?

Ülkede rejimin emanet edildiği hükümetler, yabancı güçlerle işbirliği içinde, devletin ekonomik ve siyasal bağımsızlığını yok etme yolundadır. Ülkede her türlü değeri ayaklar altına alan vahşi bir ekonomik liberalizmi yerleştirmeye çalışır; yozlaşmaya, kanunsuzluğa, yolsuzluk ve rüşvete göz yumarlar. Liderler aymazlık ve sapkınlık içinde, kişisel çıkarlar peşindedir; büyüklük hastasıdır, gösteriş ve debdebe yolunu seçmiştir. Hükümetler köktendinciliğe karşı çağdaşlaşma yanlısı görünürler; ancak tutumları kararsız, tepkileri yumuşaktır. Köktendincilerin güçlerini küçümser, onlara geniş propaganda olanakları sağlarlar. Bizzat kendileri de çıkarları uğruna, dini bir araç olarak kullanmaktan geri durmazlar.

Ulus darlık ve sefalet içinde, ezgin ve bitkindir. Halk korkunç boyutlara ulaşan sosyal adaletsizlik ve yoksulluk karşısında, mânevi bir sığınak olarak camilere, tekkelere, şeriatçı parti ve derneklere koşuşmaya, kurtuluşu kucaklarına atıldıkları dincilerde aramaya başlamıştır.

Dincilerse rejime karşı, çağdaşlığa düşmandır. İlk hedefleri; halkın ve aydınların hoşnutsuzluğundan yararlanarak, yandaşlarının sayısını artırmak, nihaî hedefleri ise ülkede bir din devleti kurmaktır. En etkili stratejileri; demokratik, katılımcı, özgür bir toplumdan yana, ulusal bağımsızlıktan yana görünmektir. Çeşitli avantajlar ve teknikler kullanarak dinsel hareketi, ülke çapında örgütleyip korkunç bir mekanizma hâline getirirler. Özellikle feodal ağaları, esnafı, tüccar ve zanaatkârları yanlarına çekerler; gençliğe, kadınlara ve orduya el uzatırlar. Politik hedefleri yönünde, halkı artık onlar eğitmektedir. Kendilerine gittikçe daha fazla kulak veren halk kitlelerinde, âdil bir düzen kuracakları vaadiyle büyük umutlar uyandırırlar. Bu örgütlenme ve yığınlaşma ile birlikte parasal güçleri de artar: Dinsel hareketin kasalarına başlıca bağış ve ticaret yoluyla, artık milyonlarca dolarla ifade edilebilecek fonlar akmaya başlamıştır.

Aydınlar; çoğunlukla, ülkenin içinde bulunduğu durumu doğru bir şekilde teşhis ve değerlendirme basiretini gösteremezler. Tıpkı hükümetler gibi, dincilerin potansiyel gücünü küçümserler. Solcu ve sağcısıyla laikler, bir sürü farklı görüşün kaynaştığı politik İslam’ı derinliğine incelemezler, tanımazlar. Solcu aydınlar dincilerden çok, hükümetteki liberallerle ya da geçmişle uğraşırlar. İşbirliği ve ihanetleri korkunç boyutlara ulaşır:  Önemli sayı ve güçte demokratlar ve sosyalistler dincilerle dayanışma içine girer. “İlerici din adamları”, “reformcu din” gibi kavramların yayılmasına büyük katkıları olur. Sonunda rejime karşı, dincilere destek vermeye ve onlarla ittifak yapmaya yönelirler. Henüz maskelerini çıkarmamış olan dincilerle birlikte, demokrat, özgür ve eşitlikçi bir toplum kuracaklarını sanırlar.

Sonunda, birleşik cephe halkı ayaklandırır ve rejime ağır bir darbe indirir. İktidarın araçları, ardından devlet hızla dincilerin eline geçer.

Bir Din Cumhuriyeti kuruluverir!

Sonra maskeler atılır; artık hesaplaşma, rakipleri alt etme vaktidir: Dinciler, siyasal zincirin en zayıf halkalarından en güçlülerine doğru, rakiplerini kanlı bir şekilde hızla ortadan kaldırmaya başlar: Rakipler; insan hakları savunucuları, reformcular, laiklikten ve çağdaşlıktan yana kesimler, modern üniversiteler, liberal ve sol partilerdir. Korkunç bir aydın kıyımı başlar.  Özellikle sol hareket çok geç uyanır: Sol örgütler tek tek tasfiye edilip militanları vinçlerle asılır. “Devrim”e destek olan, dinî kurallara uygun yaşayan kadınlar bile “insan yerine konmayan, alınıp-satılan, şeytani, aşağılık yaratıklar” derecesine indirilir. Artık ülkede devleti, dini kullanarak ele geçirmiş olan “baskıcı, teokratik ve işkenceci” bir rejim, mutlak egemendir(1).

Sorumu tekrar soruyorum ey okur: Bu talihsiz ülke sence hangi ülkedir?

II) İŞTE İKİNCİ SORUM

Aşağıda anlattığım olayların geçtiği ülke hangi ülkedir?

Ülkede silahlı kuvvetler, yani “ordu, her bakımdan ABD’ye muhtaç olduğu gibi, subayların eğitimi de Amerikan sistemine uydurulmuştu. Subaylar Amerikan kültürü etkisi altındadır. Derken, ülkede iktidar birden el değiştirdi. Yurdun gerçeklerinden kopan, ABD’ye sonsuz güven besleyen ordu ne yapacağını bilemedi. Sonunda, yeni iktidar sahipleri için ‘Onlar da aynı yurdun evlatları, yurttaşlarımız’ diyerek uzlaşma yolunu seçtiler.

Yeni iktidar bu durumdan yararlanmasını bildi. Yeni rejimin koruyucularını hızla silahlandırdı. Olaylar hızla gelişti. Kurulmakta olan yeni rejimi savunmak üzere ordunun dışında donanımlı bir polis gücü oluşturulmaya başlandı. Bu arada yurdun güvenliği için savaşan ordunun bir askerî başarıya ulaşmasından çekinen yeni yöneticiler, ABD ile gizliden antlaşmalar yaptılar ve yeni silahları -orduya değil- yeni rejimin koruyucularına vermeye başladılar.

Halkın bir bölümü hâlâ orduya güveniyordu; ama iktidar ordunun kapılarını ‘şeffaflık’ diyerek açtı ve subayları aşağılamak için yaygın bir karalama kampanyasına girişti. Orduyu zayıf göstermek için halkın gözü önünde subaylar sorguya çekildi. Polis teşkilatı yeni iktidarın ideolojik bekçiliğini yapmak üzere yenilendi; rejimin kurallarına aykırı yaşayanları sindirecek gönüllü birlikler oluşturuldu.

Sonunda olan oldu; o yenilmez, güçlü rejim bekçisi ulusal ordu, beş-altı yılda dağılıp gitti ve yeni iktidarın yeni silahlı güçleri rejimin sahibi oldu. İktidar halkın eski büyük imparatorluk hülyalarını fetvalarla canlandırıyor ve sınırların yapay olduğunu, ulusçuluğun bölücülük ve asıl birleştiricinin din olduğunu yayıyor; komşu ülkelerde silahlı isyana yönelecek timler eğitiyordu. Tüm yetki ve güç, rejim muhafızları ordusunu yönetenlere geçti; fetvacılar da bu yöneticilerin kararlarına dinsel gerekçe uyduran makamlara dönüştüler…(2)

Evet, sıra ikinci sorumda değerli okur,  acaba bu ülke hangi ülkedir? 

*** 

Hiç kuşkum yok, bulmuşsundur doğru yanıtları. Öyleyse birlikte tekrarlayalım:

Her iki sorunun da yanıtı aynı ve tektir!

İran’dır bu ülke…  Bu ülke “mollalar yönetimi”ne, din devletine pupa yelken yol alan 1970’lerin İran’ıdır!

Ancak durup dururken niye sordum bu soruları, hikmeti nedir bunun, sorulara verdiğimiz tek kelimelik yanıtı nasıl yorumlamalı? Asıl anlamlı cevap da bu olacak bence, işin asıl zor tarafı da!… Üçüncü bir soru olarak bunun yanıtını da sana bırakıyorum. Ancak bazı ipuçlarını kısa kısa tekrar vermemde fayda var: Yabancılarla işbirliği, ABD ile gizli antlaşmalar, vahşi bir liberalizm, politik yozlaşma, yoksulluk ve sefalet, dinin çıkar amaçlı kullanılması, dinciliğe göz yumulması, dincilerin güçlenmesi, halkın dincilere sığınması, demokrat ve sosyalist aydınların dincilerle dayanışma içine girmesi, Amerikan etkisinde bir ordu, subayların karalanması ve aşağılanması, ordu dışında bir polis gücü oluşturulması, geçmişin yüceltilmesi, milliyetçiliğin ve ulus devletin dışlanması…

Sevgili okur! Elini şakağına daya ve düşün…, düşünmelisin.

Ve bir plan, evet küresel bir plan, bakıyorum, olduğu gibi, hemen hemen aynı şekilde başka ülkelerde de uygulamaya konabiliyor! Hangi süper, hangi küresel beyin olabilir böyle ülke ülke dolaşan bir komplonun arkasında? Bu soruya da ben bir yanıt arıyorum değerli okur!


(1) Cihan Dura, Düşmanı Çağırdılar Satıldık Uyanın, İleri Yayınları, İst., 2005, ss.760-62
.
(2) Mustafa Yıldırım’dan nakleden Deniz Som, “Hangi Ordu”, Cumhuriyet, 13.1.2010.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.