Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Bölüm: 11 Ay Hanım

0 14.651

Güzle birlikte kuzeye soğuklar da gelmişti. Küçük bir gölün kıyısında yirmi otuz çadırlık bir oba kurulmuştu. Bunlar, Baz Kağan’ın ölümünden sonra GökTürkler’e baş eğmeyip kuzeye çekilerek yeniden derlenip toparlanmağa çalışan Dokuz Oğuzlar’dı ve başlarında Ay Hanım bulunuyordu. İlk önce Ay Hanım’la Yüzbaşı Kadır Bağa yalnız kaçmışlar, sonra öteye beriye dağılan Dokuz Oğuzlar’dan bulabildiklerini de yanlarına alarak buraya gelmişlerdi. Dolaylara atlılar salmışlardı. Bunlar başka Dokuz Oğuzlar’a raslarsa onları da getirecekler, bilhassa kağan olmak üzere Baz Kağan’ın kardeşlerinden veya oğullarından birini bulmağa çalışacaklardı. Yeni kağan bulununcaya kadar Ay Hanım müstakil kalmış olan Oğuzlar’a başkanlık edecekti.

Obada Yüzbaşı Kadır Bağa’dan başka hiçbir beğ yoktu. Tuğla ırmağı boyundaki savaşta Gök Türkler’e yaman yenilmişler, darmadağın olmuşlardı. Sağ kalanların çoğu İlteriş Kağan’a baş eğmişlerdi. Onları yeniden ayartıp buraya getirmeğe imkân yoktu. Çünkü Gök Türkler tetikte idiler. Kuş uçurtmuyorlardı.

Kadır Bağa olmasa bu yirmi çadırlık oba da toplanamazdı. Onları düzene koyup kağan kızının buyruğuna sokmuştu. En güvendiği atlılardan birkaçını çevreyi kollamak üzere göndermişti. Bugün bu atlılardan haber bekliyordu.

Öğleye doğru, atlılardan biri geldi ve Kadır Bağa’ya iyi bir haber verdi:

– Kuni Sengün geliyor.

Baz Kağan’ın önce Çin’e elçi gönderdiği bu beğ, Dokuz Oğuzlar’ın ileri gelenlerinden biriydi ve onun gelmesiyle herhalde oba kuvvetlenecekti. Yüzbaşı Kadır Bağa onu karşılamağa seğirtti.

Kuni Sengün dört beş kişi ve yedi sekiz atla geliyordu. Bu darmadağın durumlarında uçan kuştan yardım uman Dokuz Oğuz obası Çin’e giden elçiden bir şeyler bekliyordu. Fakat Kunı Sengün bu umutları boşa çıkardı.

Ay Hanım’ın otağına Kadır Bağa ile birlikte girdiği zaman Kağan kızı keçelerden ve at eyerinden yapılmış tahtında oturuyordu. Kunı Sengün yere diz vurarak onu selâmladı ve önce baş sağlığında bulundu:

– Kağanımız Uçmağa vardıysa sen sağ ol!

– Bize iyi haber getirdin mi Dokuz Oğuz beği?

– Hayır, Ay Hanım! Gök Türkler çok tetik davrandılar. Ben Çin Kağan’ına çıkmadan bozgunumuzun haberi Çin’e geldi. Sonra da Gök Türkler Çin’e akın ettiler.

– Hiçbir yardım sağlıyamadın mı?

– Çin’in sınır kumandanlarıyla görüşmek üzere Şadung’a gelmiştim. Bu sefer Gök Türkler orasını bastılar. Bize yardım edecek olan Çin kumandanları bozuldu.

– Demek bomboş geliyorsun.

Kunı Sengün başını önüne eğdi:

– Evet, Ay Hanım! Yalnız bir Gök Türk çerisiyle iki at getirebildim.

– Gök Türk çerisini nasıl tutsak ettin?

– Şehir dışında bir evde gizlenmiştik. Bu Gök Türk tek başına eve geldi. Üç erimi üstüne saldım. Vuruşmak istediyse de yaralanıp tutuldu. Gök Türk ordusu çekildikten sonra onu da alıp şehirden çıktık.

Ay Hanım’ın gözleri dalgınlaşmıştı. Kim bilir neler düşünüyordu:

– “Tutsağı getirin” diye buyruk verdi.

Yaralı Gök Türk çerisi derhal otağa getirildi ve yere diz vurarak Ay Hanım’ı selâmladı. Yirmi beş yaşlarında gözüküyordu. Gönülleri okumakta usta olan Ay Hanım gözlerini ona dikti ve bir şeyler anlamağa çalışarak dikkatle baktı. Gürbüz Gök Türk çerisi önce sert bakışlarla bakarken yavaş yavaş gücünün kesildiğini duyup Ay Hanım’a bakamaz oldu. Başını önüne eğdi. Sonra tatlı bir ses işitti:

– Gök Türk çerisi! Adın ne?

– Taçam.

– Beğ misin?

– Hayır.

Ay Hanım’ın yüzünde, inanmadığını gösteren bir değişiklik oldu. Ömrümde ikinci defa aldanmış oluyordu. Daha doğrusu aldanmış değil de aldatılmış gibi bir şey. Bu gencin beğ olmamasına imkân yoktu. Öyleyse neden saklıyordu? Böyle saklayışı yine başka bir Gök Türk’ten, Onbaşı Urungu’dan görmüş, fakat işin iç yüzünü anlıyamamıştı. Ay Hanım bu Gök Türk’ü tanıyor gibiydi. İhtimal Tuğla boyu savaşında görmüştü.

– Tuğla boyu savaşında bulundun mu?

– Evet.

– Bizim otağa kadar yaklaşanlar arasında sen de var mıydın?

Taçam başını kaldırarak kağan kızına baktı. Bir şey hatırlamış gibiydi:

– Hayır, Ay Hanım! Senin otağına babam girmiş ve okunla yaralanmıştı.

Bu söz kağan kızını da, Yüzbaşı Kadır Bağa’yı da birdenbire ilgilendirdi:

– Baban kimdir?

– Onbaşı Urungu.

Yüzbaşı Kadır Bağa’nın gözleri parladı. Ay Hanım ciddileşmişti:

– Babanın yarası iyileşti mi?

– Biz Şandung savaşına çıkarken daha yatıyordu.

Sustular. Genç Taçam, kim bilir nasıl bir düşünce ile kağan kızı sormadan ilâve etti:

– Ama Yüzbaşı Örpen’in yüreğini delmişsin. O Uçmağa vardı.

Ay Hanım’ın gözlerinde kıvılcımlar yanıp söndü. Sert bir buyrukla:

– “Tutsağı götürünüz” dedi

***

O gece Ay Hanım’la Yüzbaşı Kadır Bağa, başka başka sebeplerle Taçam’ı ve dolayısıyla Urungu’yu düşündüler. Kadır Bağa, yarım kalan vuruşunu tamamlıyacağı için Urungu’nun sağ olmasından memnundu. Ay Hanım da sevinçliydi. Fakat bu sevincin sebebini pek anlıyamıyordu. Vaktiyle kendisine yoldaşlık etmiş bir çeriyi savaşta yaraladığına üzülüyor, ölmediğine seviniyordu.

Kadır Bağa o gece Taçam’ın konuk edildiği çadıra gitti. O bir tutsak olmakla beraber Urungu’nun oğlu olduğu ve yaralı bulunduğu için konuk saygısı görüyordu. Ay Hanım onun hayatını bağışlamıştı. Dokuz Oğuz yüzbaşısı bir isteği olup olmadığını sorduktan sonra:

– “Taçam” dedi. “Babanla yarım kalmış bir vuruşumuz var. Bunu biliyor musun?

– Hayır yüzbaşı.

– Baban benden keskin nişancı. Ama ben de kılıçta ondan üstün olduğumu kendisine göstereceğim.

Taçam cevap vermedi.

– Böyle yavuz dövüşçünün beğ olmayışına şaşırıyorum.

– Bizde böyle yavuz erler çoktur yüzbaşı.

Kadır Bağa inanmadığını gösteren bir bakışla bakarak:

– “Boş lâf” dedi.

– Demesi kolaydır yüzbaşı.

– Kiminle deniyeceğim? Burada deneme yapılır mı?

– Benimle.

– Seninle mi?…

Şaşkınlıktan Kadır Bağa’nın gözleri açıldı. Sonra sevinçle ışıldadı. Fakat birdenbire ciddileşerek:

– “Olmaz. Sen yaralısın” dedi.

Taçam itiraz etti:

– Yaram sol kolumda. Dövüşe engel olmaz.

Kadır Bağa kızdı:

– Ulan Gök Türk!… Sen delirdin mi? Kendime, Yüzbaşı Kadır Bağa yaralı tutsakla kılıç tokuşturdu dedirir miyim?

– Gök Türkler biricik yara ile dövüşmekten çekinmezler yüzbaşı!

– O senin dediğin dövüş Çinli’ye karşı olur. Dokuz Oğuzla değil!…

– Çinliye karşı iki yara ile vuruşulur yüzbaşı!…

– Albız alsın’. Amma da dikbaşlı kişisin be!… Hele birkaç gün bekle. Yaran kapansın vuruşuruz.

– Sen bilirsin yüzbaşı.

Kadır Bağa oradan öfkeyle ayrılmıştı. Ertesi sabah bir mecburiyetle Ay Hanım’a bildirdiği zaman kağan kızı:

– “Taçam’la vuruşamıyacaksın” dedi. Yüzbaşı irkilerek sordu:

– Neden Ay Hanım?

– Onu yurduna göndereceğiz.

– Buyruk senindir. Ama bunun sebebini anlıyamadım.

– Sebebi şu: Gök Türkler buralara kadar karakollar yolladılar. İzimizi bulmak üzereler. Taçam’ı yollıyarak onları şaşırtacağız. Onlar bizi buralarda ararken biz batıda daha emniyetli bir yere yerleşeceğiz.

– Buyruk senindir Ay Hanım.

Ay Hanım bir müddet derin derin düşündü. Sonra:

– “Taçam’a bütün pusatlarıyla atını verin. Yiyecek de hazırlayın. Kendisini buraya getirin” dedi.

Taçam dizini yere vurduğu zaman kağan kızı hâlâ düşünüyordu. İşaretle onu yerden kaldırdı:

– “Taçam seni yurduna gönderiyorum” dedi.

– Sağ ol Ay Hanım.

– Babana benden selâm söyleyip yarası için geçmiş olsun diyeceksin.

– Buyruk senindir Ay Hanım.

– Bize de elçilik yapıp İlteriş Kağan’a baş eğdiğimizi, kendisine vergi vereceğimizi ona ulaştıracaksın.

– Buyruk senindir Ay Hanım.

– Yüzbaşı Kadır Bağa’yı görüp pusatlarınla atını al.

– Buyruk senindir Ay Hanım.

– Yolun açık olsun.

Taçam yere diz vurduktan sonra otağdan çıktı.

Yüzbaşı dışarıda Taçam’ı bekliyordu:

– “Gel bakalım dikbaşlı bahadır” dedi, “elimden ucuz kurtuldun.”

– Kimin kimden kurtulduğunu Tanrı bilir yüzbaşı.

– Sen babandan daha keskin konuşuyorsun be!…

– Oğul atayı geçmezse işler yürümez ki.

– Neyse. Şimdi ben hem babanla, hem de seninle davalı oldum. İkiniz de yaralısınız. Baban da burada olsaydı da bir çırpıda ikinizi birden haklasaydım iyi olurdu ama.

Taçam acı acı gülümsedi:

– Belki de karşılaşırız yüzbaşı. Bir Dokuz Oğuz beği ile vuruşmak herhalde pek tatlı olsa gerek.

Kadır Bağa da gülümsedi:

– Tatlı değildir bahadır! Acıdır acı.

– Onu da Tanrı bilir yüzbaşı!

– Al bakalım pusatlarını. Atın da burada. Bu torbada da kızarmış et var. Babana benden selâm söyle. Vuruşumuzu önce onunla yapacağız. Ben Ay Hanım gibi kürek altından vurmam ha.

Taçam cevap vermedi. Bir sıçrayışta atına atladı:

– “Hoşça kal yüzbaşı” diye bağırdı.

– Yolun açık olsun!

Gök Türk çerisi dörtnala güneye doğru sürdü.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.