Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Bolşevik İhtilâlinden Sonra Kırım

0 12.695

1930-1933 yıllarındaki açlık, Kırım’ı Stalin’in totaliter rejimine açan bir aşama haline geldi. Rejim, genel olarak Kırım halkını yarımadasından, hatta İmparatorluğun Avrupa bölgelerinden kovma süreci olarak değerlendirilebilir. Sürgün sürecinin art arda gelen iki aşaması vardı ve bunlar ortamın genel durumuyla açıklanıyordu.

Birinci aşama (1942 yılına kadar), milletin en iyi temsilcilerinin, halkın liderleri olan şahısların gerçek fiziksel yok edilişini kapsıyordu. Bu süreç, her ay içinde onlarca, hatta yüzlerce Kırım aydınının idama götürüldüğü 1936-1938 yıllarında doruk noktasına ulaştı. Son darbe, 17.04.1938’de gerçekleşti; Akhisar Hapishanesi’nin avlusunda daha önce Stalin cellatlarının bile el kaldırmadığı Tatarların büyük bir grubu kurşuna dizildi. Bu grubun içinde ünlü, yalnız tüm Sovyetler Birliği’nde değil tüm dünyada bilinen bilim adamı, yazar, aydınlar vardı (A. S. Ayvazov, O. Akçokraklı, U. Bodaninskiy, N. Mamut, S. Hattatov). Böylece yalnız birkaç dakika içinde halkın manevi kültürünün başı kesilip atıldı. Kırımdan ayrılanlar da kurtulamadı, Tatarlar tüm Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde aranıyordu ve bulunanlar cezalandırılıyordu. Büyük bilim adamı Bekir Çoban Zade bu şekilde yakalanıp idam edildi.

İkinci aşama, kanlı baskılarının kitlesel ve total olmasından ibaretti ve bu nedenle de soykırım olarak değerlendirilir. Bu soykırım, İkinci Dünya Savaşı’nın ilk aylarında gerçekleştirilecekti. Aslında bu savaş soykırımı hazırlamıştı. Savaşın olduğu bir dönemde Kremlin’den gelen emirleri değerlendirme zamanı yoktu. Yönetim (Devlet Savunma Komitesi), her türlü suçu işleyebilirdi ve yaptıklarının savaşın gerekliliği olduğunu söyleyerek hiçbir ceza almazdı. Kırım’ı işgal için hazırlayarak, yarımadadan ekmek stoklarını, hayvanları alıp götürdü, malzeme depolarını yaktı, düşmana bırakılan Sovyet insanına gerekecek her şeyi havaya uçurdu. Bu nedenle de Almanlar Kırım’a gelmeden yeniden suni olarak yaratılmış bir açlık başladı. 1942 yılında geçici olarak kurtarılan yarımadanın Kerçensk ve Tamansk bölgelerinde yaşayan Tatarlar toplu olarak kovulmaya başlandı ve bu konuda hiçbir açıklama yapılmıyor, hiçbir neden gösterilmiyordu. Tatarların ana kısmı ceza organları için ulaşılmaz bir yerdeydi, bu nedenle de onların sırası Alman askerleri Kızılordu tarafından püskürtüldükten sonra geldi.

1945 yılının 18 Mayıs günü, büyük bir trajedinin, Tatarların en üzüntülü günü olarak Kırım tarihine geçti. Tüm Kırım halkı yük vagonlarına bindirilip Orta Asya’ya gönderildi. Onları boş bir bozkıra bıraktılar. Bir yıl içinde halkın %46,2’si açlıktan ve hastalıktan öldü. Bu şiddetli kampanyada Kırım’ın Rus asıllı sakinleri gönüllü olarak yer alıyordu; söz konusu yardımcıların sayısı 20.000 kişi kadardır. Silâh kullanabilecek herkes bunlar arasında yer alıyordu. Hanlığın Rusya tarafından işgali yapıldığı 1783 yılında ortaya çıkan “Kırım Tatar sorunu”nun gerçekleştirildiği çözüldü. Geçen 160 yıl içinde bir çok hükümet, hükümdar, devlet ve ideolojileri değişti. Ancak Rusların Kırım’ın Türk halkına olan yaklaşımı asla değişmedi. Ruslar, bu insanları ikinci sınıf olarak değerlendiriyor ve dünyamızın en güzel köşelerinden gitmeleri gerektiğini düşünüyor.

Şimdi örneğin, Tatarların yarısı Kırım’a döndü, yarısı Kırım’a dönemediği için hâlâ bulundukları yerlerde sürgünde oturuyorlar. Moskova gibi, şu anda yarımadanın bağlı olduğu Ukrayna da, bu tarihî haksızlığı düzeltmek için hiç acele etmiyor.

Suçsuz olan halkın cezası yarım asırdan fazla sürüyor.

Prof. Dr. Valeri VOZGRİN

Menshıkov Enstitüsü Bilimsel Araştırmalar Merkezi Müdürü / Rusya

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.