Bir Türk Anasının Şehit Eşine Yazdığı Mektup
Hrant Dink’in cenaze töreninden etkilenen bir Türk anasının şehit eşine yazdığı mektubu sunuyorum.
Bu Türk anası, ülkesinin birliği ve dirliği için sevgilisini kara toprağa verdi. Siz ise sadece beş dakikanızı verin lütfen.
Sevgilim…
Ölüm denen o yoğun, kör karanlığın kederini, kahredici yalnızlığını ancak ben gibi ayrılıklara mahkûm edilenler bilir…
Sen kahpe kurşunlarıyla son nefesini verdiğin gün ben de dilimi mühürledim… Baban “Vatan sağ olsun, bir evladım daha var, o da feda olsun” diye ağlarken, 7 aylık oğlunu emanetin diye kalan son gücümle sıkı sıkı sarmıştım da nedense ayaklarım beni taşımıyordu. İki yanımdan koluma girmişlerdi, o an kalabalık bana çok gelmişti… Kim bilir kaç kişilerdi… Kasaba halkının yarısı arkamızdan geliyordu… En önde giden sen!
Üstüne örtülmüş al bayrağımdan gözlerime kızıl miller çekiliyordu… Son kez telefonda duyduğum sesin beynimde yankılanıyordu. “Hepinizi çok özledim… Özledim…” Özledim… Susmuştum…
Oğlan büyüdü artık, her geçen gün biraz daha sana benziyor… Resimlerden tanıdığı sana özenerek saçlarını sen gibi tarıyor… O güldüğünde sanki sen gelip oturuyorsun karşıma… İçim ılık ılık kanıyor ama ne o gün ne ondan sonra, her sabah uyandığım ıslak yastığımı saymazsak, hiç ağlamadım… Kavlimiz vardı unutmadım, “neden diye hiç sormadım, bir kahpe kurşunla yıkılmadım, rabbim verdi sabrını ne boyun büktüm, ne senden vazgeçtim…”
Her gelen kara haberde, hangi şehrin şehidiyse oranın valisi, kaymakamı, esnafı, askerler, tanıyanlar, yakınlar… Şimdiye değin ağıtlarla, bayraklarla uğurladıklarımız kadar olmasa bile yine de kalabalıklar… Televizyon ekranından geçiyorum, ben de yürüyorum onlarla… Bir kez daha… Bir kez daha… Bir…
Sevgilim,
Sen de oralardan görebildin mi bilmem, bu günlerde buralarda zamansız bir kırlangıç fırtınası var… Hangi televizyonu açsam, bir kahramandan söz ediliyor… Gazeteciymiş… Ürkek bir güvercin gibiymiş… İnsanlar gözyaşları arasında onun ne kadar mert, ne kadar vatansever olduğunu anlatıyor… Gündüz gözü şehrin tam ortasında vuruvermiş zalimler… Gördüm adamcağızın nasıl yattığını o soğuk taştan kaldırımda… Üzerine gazete örtmüşler… Ayakkabısı da yırtıkmış… İçim acıdı… Sahi sevgilim, operasyona gittiğiniz dağda, gecenin ayazında o karların arasında vurulduğunda karnın tok muydu? Üşümüş müydü ellerin, esen deli rüzgâr yaşartmış mıydı gözlerini? Bölücü hainlerle çatışırken, sağınızda solunuzda bombalar patlarken ne geçmişti aklından en son? Bunları bilememek koyuyor insana, yine de mayınlara verdiğimiz şehitlerimizi düşününce şükrediyorum… Hiç değilse sen parçalanmadın, vatan toprağında bütünsün, vedalaşırken kaskatı elini tutabilmiş, uzun uzun yüzüne bakabilmiş, mühürlediğim dudaklarımla solgun, soğuk alnından öpebilmiştim…
Diyorlar ki öldürülen gazetecinin adı Hrant Dink’miş, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde Türklüğe hakaretten yargılanmış… Kibarlık olsun, Türkleri incitmesin diye Ermeni soykırımı oldu demiyormuş da, Türkiye Ermenilere karşı suç işlemiştir bu suçu kabul etsin, iki devlet aralarında anlaşsın, gereken yapılsın diye yazıyormuş, söylüyormuş… Ermenistan da Türkiye’den toprak istiyormuş… Sen gibi şehit olanların canıyla kazanılan vatanın birazını “bize verin” diyormuş…
Günlerdir televizyonlarda bu gazeteci var sevgilim… Günlerdir kırlangıç fırtınası dinmiyor… Hükümetten birileri önermiş, Hrant Dink Türk bayrağına sarılsın demişler… Köşe yazarları da “Şehide ağıt” yazmışlar… Bize vatan uğruna ölenlerin şehit olduğu öğretilmişti… Bayrak, vatan uğruna, vatana hizmet ederken can verene sarılır bilirdik…
Cenaze törenini canlı yayınla verdiler… Hem de Dünyanın her köşesinde… Ben de senin ve sen gibilerin cenazesini kalabalık sanırdım… Bütün yurt bizle ağlıyor, terörü lanetliyor bilirdim… Yurdun dört bir yanından çoluk çocuk, yaşlı, genç demeden koşturup gelenleri görmeliydin… Mahşer yeri gibiydi ortalık… Hepsinin ellerindeki pankartlarda “Hepimiz Ermeni”yiz yazıyordu… Ne çok Ermeni varmış, şaşırdım! Sadece onlar mı? Türkiye’yi düşman belleyenler de davetle gelmiş… Geliş paralarını da devlet ödemiş… Bu defa geçemedim ekrandan… Yürüyemedim onlarla… Burada cenaze böyle törenle defnedilirken, Ermenistan’da da “Soykırım Anıtı” önünde tören yapmışlar… Acaba orada da “Hepimiz Türküz” diyenler oldu mu? Hani son konuşmamızda susmuştum.. İçimdeki korkuları göstermemek için boğazım düğümlenmiş, sesim çıkmamıştı… Şimdi söylüyorum… “Ben de seni ben de seni…”
BİLEMEZSİN NE ÇOK ÖZLEDİM SEVGİLİM
Artık dilimdeki mührü çözüyorum, içimde biriktirdiğim feryadı salıyorum, gittiği yere gitsin kırlangıç fırtınasıyla… Böldürmemek için her biriniz siper ederek bedenlerinizi feda olmuştunuz vatana. Sizler kara toprağa bizlerse diri diri boşluğa gömülürken arkanızda yurdun dört bir yanından gelen “Ermeniler yürümemişti…” Hiçbir yabancı televizyon acılarımızı dünyaya göstermemişti… Karalara bürünen hayatıma, babasız büyüttüğüm evladıma karşın, yurdun dört bir yanında “Hepimiz Ermeni”yiz diye haykıranlara da helal ettim hakkımı…
Mektup Yazarı: Melike F. KAYNAK
Sayın Altaylı.net yöneticileri,
Bu mektup bana aittir. Ayrıca şehit eşi OLMADIĞIM halde ülkenin getirildiği duruma tepkimi göstermek için yazarak BÜTÜN ŞEHİTLERİMİZE İTHAF ETMİŞTİM…
Mektup ilk olarak http://www.heddam.com ‘da yayınlanmıştır. Bir yazar olarak mektubun bütün hakları tarafıma aittir…
Yazıma göstermiş olduğunuz ilgiye öncelikle teşekkür ederim…
Melike F Kaynak