Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Bir Rauf Denktaş Vardı

2 14.498

Prof. Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ

O, ömrünü Türklüğe adamış bir er kişi. İçeriden ve dışarıdan birtakım hainlerin saldırılarına hiç aldırış etmeden, haklı mücadelesini sürdüren bir kahraman. Rauf Denktaş, dünyada çok az kişiye nasip olmuş bir üne sahip idi. Türk Dünyasının 21. asrın başındaki tartışılmaz son büyük önderi, aksakalıydı. Dünyada yaşayan bütün Türkler tarafından sevildiği gibi, Türklük düşmanlarının da kıskançlıkla baktığı bir insan. Devlet kurucusu. Her Türk’ün göğsüne takmak istediği Türkçülük şeref madalyasının sahibiydi.

Kıbrıs’ta 1924 yılında doğan Rauf Denktaş, hakim bir babanın oğludur. Belki de hukuk mesleğini seçmesi babası yüzündendir. Eğitiminin ilk yıllarını Türkiye’de tamamlayan Denktaş, II. Dünya Savaşından sonra hukuk okumak için İngiltere’ye gitmiş ve daha sonra Kıbrıs adasına dönerek burada avukatlığa başlamış idi.

Gençlik yıllarından itibaren kendini Türklüğe adayan Denktaş, bir mücahit olan Fazıl Küçük’ün yanında yer almış, 1955’ten itibaren terörist faaliyetlerini sıklaştıran EOKA’ya karşı diğer Türklerle birlikte hareket ederek, 1958 senesinde Türk Mukavemet Teşkilatının (TMT) kuruluşunda bulunmuş idi. Aynı yıl Rumların Türklere yönelik kanlı saldırıları sıklaşınca, Fazıl Küçük ile beraber, Türk hükümetiyle görüşmek amacıyla Türkiye’ye gelerek, fikir alış-verişinde bulundu.

Bu arada İngiltere, Rum-Yunan ikilisine birçok çözüm yolları önerdi, ama hepsi geri çevrildi. Fakat İngiltere’nin Mac Millian Planı’na göre, Türkiye temsilcisi Kıbrıs’ta fiilen göreve başlayınca Rum-Yunan ikilisi anlaşmak zorunda kaldı. Kıbrıs Türkü, 11 Şubat 1959’da imzalanan Zürih ve 19 şubatta karara varılan Londra Andlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit statülü ortağı oldular.

Zürih ve Londra andlaşmalarında yer alan esaslara göre Kıbrıs Cumhuriyeti, anayasası, garanti ve ittifak andlaşmaları hazırlanmış ve 15-16 Ağustos 1960’da cumhuriyet resmen ilân olunmuştu. Bir devlet ortaya çıkmış, ancak Kıbrıslı diye bir millet yaratılamamıştı. Zaten mümkün de gözükmüyordu; çünkü iki halk birbirlerine herşeyiyle zıttı.

Yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinde cumhurbaşkanı yardımcısı, on bakandan üçü, temsilciler meclisi üyelerinin % 30’u Türk olacaktı. Devlet dairelerindeki memurların da % 30’u Türklerden seçilecekti. Anlaşılacağı gibi Türkler azınlık olarak görülmüyordu, fakat ortaklıkları azınlık durumuna göre idi. Bu devletin Türkleri rahatlatacağı düşünülürken, Makarios EOKA liderine hükümette yer vermiş ve Enosis’i gerçekleştireceğine alenen yemin etmişti.

Rauf Denktaş, 1960 tarihinde Türk Cemaati İcra Komitesi başkanlığına seçildiği sırada, 16 Ağustos 1960’ta patlak veren olaylar üzerine 650 kişilik Türk alayı Magosa’ya çıktı. O, bu hadiselerden sonra da görüşmeler yapmak için Ankara’ya geldi ve arkasından adaya geçerek, Türkleri teşkilatlandırmaya başladı.

Bu arada Makarios anayasaya 13 maddelik bir ek kanun hazırlayarak, 30 Kasım 1963’te garantör devletlere ve Türk tarafına sundu. Tabiki Kıbrıs Türklerini azınlık durumuna sokan bu teklifler reddolundu. Türkiye’nin bu tavrından onbeş gün sonra EOKA’cılar tarfından “Kanlı Noel” olayları olarak bilinen Türkleri imha hareketi gerçekleştirildi. 3 gün süren bu katliamda 92 Türk şehit edilip, 475 kişi yaralandı. 103 köy yıkılmış, 30.000 Türk göçürülmüştür. Fakat Türkiye’nin soydaşlarına yapılan bu haksızlığa daha fazla seyirci kalamaması ve 25 Aralık 1963 günü iki Türk jetinin Lefkoşa semalarında görülmesi üzerine Makarios ateş kesmek zorunda kaldı.

Tarihe “Kanlı Noel” diye geçen bu hadiseler, Türklerin mal ve can güvenliğinin olmadığını bütün dünyaya gösterdi. Bunun üzerine 29 aralıkta Lefkoşa’da Türk tarafıyla Rumlar arasında bir “Yeşil Hat” oluşturuldu ve böylece Kıbrıs, kuzey ve güney diye fiilen ikiye ayrıldı.

Kısa bir süre sonra Birleşmiş Milletlerin 4 Mart 1964 tarihli kararıyla Kıbrıs’a barış gücü gönderildi ve bunlar İngiliz askerlerinin yerini aldı. Bunun ardından Makarios, Zürih ve Londra andlaşmalarını tanımadığını bildirdi. Silah zoruyla hükümeti ele geçiren Makarios, Türklerin bütün haklarını gasbetti. Bakanlar kurulu ve temsilciler meclisi tamamen Rumlardan meydana geldi. Türk memurlar görevlerine gidemez oldu. İşin ilginç tarafı, bu darbe hükümeti Kıbrıs Cumhuriyetinin resmi görevlisi olarak da görülmeye başlandı

Londra’da, 1964’te toplanan konferanstan sonra adaya girmesi yasaklanan Denktaş, gizli yollardan Kıbrıs’a ayak basarken, 1967’de tutuklandı. Fakat Türk hükümetinin müdahalesi sonucunda Türkiye’ye verildi. 1968’de hakkındaki yasak kalkınca tekrar adaya gitti.

Rumların Türklere karşı vahşilikleri daha sonraları da sürdü. Topluca öldürülen Türklerin evleri yakıldı, malları ellerinden alındı. Birleşmiş Milletlerden istediği sonucu çıkaramayan Makarios Limasol’da, Baf’ta, Gaziveren’de ve Kıbrıs’ın değişik yerlerinde yaşayan Türklere saldırılarını sıklaştırdı. Bu vahşet karşısında Türkiye adaya müdahaleyi düşündü, fakat Türklerin güya görünen Amerika tarafından bu durum engellendi. Bundan cesaret alan Makarios hükümeti, imha çalışmalarını sürdürdü. Geçitkale’deki katliamdan sonra Türkiye bir kez daha müdahale kararı aldı ve askeri birliklerini güneye yığdı. Fakat bu çıkarma da yine Amerika tarafından önlendi ve meselenin ikili görüşmelerle çözümlenmesi önerildi. Bu sırada Kıbrıs Türkleri önemli bir adım atarak, geçici Türk yönetimini kurdular. Ama 1968’de Beyrut’ta başlayan ikili görüşmelerden de bir sonuç alınamadı.

Türk Cemaati Meclisi başkanlığına 1970 seçimlerinde yeniden getirilen Rauf Denktaş, 1973’te Kıbrıs cumhurbaşkanı yardımcısı ve Kıbrıs Türk tarafının reisi oldu. Bu arada taktik değiştiren Makarios, “uzun vadeli mücadele” planını uygulamaya koydu. Fakat cuntacı subaylar Enosis’i  bir an önce gerçekleştirmek isteyince, Makarios Yunan subaylarıyla askerlerinin geri çekilmelerini söyledi. Bu yüzden Atina ile Makarios’un arası açıldı. 15 Temmuz 1974 günü Makarios’a bir darbe yapıldı. Makarios Londra’ya kaçmak zorunda kaldı. Aynı gün Nikos Sampson cumhurbaşkanı oldu ve gayri-meşru Kıbrıs Helen Cumhuriyetini ilân etti.

Makarios utanmadan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Kıbrıs Türk halkının imha tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu açıkladı. Kıbrıs’ı işgal gibi bir niyeti olmayan Türkiye başbakanı, İngiltere’ye garantör devlet sıfatıyla beraber müdahale teklifinde bulundu. Fakat Türkiye’nin bu önerisi İngilizlerce olumlu karşılanmadı. Bütün dünya yine Türkiye Türklerinin herşeyi sineye çekeceğini sanıyordu.

Çözüm yollarının kapanması üzerine Türkiye garanti andlaşmasının 4. maddesinde yer alan “müşterek hareket etme imkanı olmadığı takdirde tek başına karar verme hakkını” kullanarak, 20 Temmuz 1974’te “Kıbrıs Türk Barış Harekatı”na başladı. Birinci harekat üç gün sürdü ve çok az zaiyat verilerek, pekçok önemli mevki ele geçirildi. Nikos Sampson iktidardan uzaklaştırıldı ve cunta dağıldı. Böylece hem Yunanistan’a demokrasi, hem de Kıbrıs’a huzur gelmişti. 25-30 Temmuz 1974’te garantör devletler Cenevre’de yine buluştular. Bu toplantıda bir güvenlik bölgesinin oluşturulmasına, Rum-Yunan askerlerinin Türk köylerinden çekilmesine, göz altına alınan ve tutuklananların serbest bırakılmasına ve Kıbrıs’ta iki otonom devletin kurulmasına karar verilmişti. Türkler protokol şartlarına uyduğu halde, şımarık Rumlar yeniden silahlarını ellerine alarak, Türk askerlerinin ulaşamadığı yerlerdeki Türkleri katliamlara tabi tuttular.

Cenevre’de 8 Ağustos 1974’te ikinci bir toplantı daha yapıldı. Bundan da bir sonuç çıkmadı. Etrafları Rumlarca çevrilen ve son derece hassas bir durumda bulunan Türk ordusu yok edilmemek için, 14 Ağustos 1974 günü ikinci bir harekat gerçekleştirdi. Harekata kahraman Mehmetçikle birlikte Kıbrıs’ın Türk milliyetçileri Mücahitler de katıldı. Üç gün süren bu başarılı taarruz neticesinde bugünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sınırları çizilmiş oldu. Türkiye Cumhuriyeti o günlerde çok sıkıntılar çekmesine rağmen, Kıbrıslı Türk kardeşlerinin yanında yer almaktan da hiçbir zaman geri durmadı.

1974’teki Kıbrıs Türk Barış Harekatı sonunda meydana gelen sınırlar dahilinde kalan Türk bölgesinde bir devlet kurmak için gerekli çalışmalar yapıldı. 13 Şubat 1975 tarihinde bağımsız Kıbrıs Türk Federe Devleti resmen ilân edildi. Daha sonra kurucu meclis oluşturuldu ve Kıbrıs Türk Federe Devleti anayasası hazırlandı ve halk oylamasına sunularak (8 Haziran 1975) kabul olundu.

Kıbrıs Türk Federe Devleti uluslararası hukuka göre yasal bir devletti. Bununla birlikte Kıbrıs Rum kesiminin katılması için federe kelimesi kullanılmıştı. Böylece iki toplumlu, iki bölgeli Kıbrıs Federal Cumhuriyetinin kurulması amaçlanıyordu. Fakat Rum-Yunan ikilisi Kıbrıs Türk Federe Devletini tanımadıkları gibi makul bir çözüm de önermediler. Üstelik Türk Federe Devletini ortadan kaldırmak için geniş çaplı bir çalışma içine girdiler. 13 Mayıs 1983 günü Birleşmiş Milletlerden Kıbrıs Türk Federe Devletinin ortadan kaldırılması için bir karar çıkarttılar.

Bu durum karşısında Kıbrıs Türk toplumunun bütün kurumları, 20 Mayıs 1983 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı Rauf Denktaş’a bağımsızlık isteyen bir muhtıra sundular. Devlet başkanı bu muhtırayı kabul etti ve federe meclis 17 Mayıs 1983’te yaptığı toplantıda, 1960 anayasası ile doğmuş olan self-determinasyon hakkına başvurma kararını aldı.

Dünyada cesaretin ve bağımsızlığın sembolü olmuş Türk milletinin, bir zamanlar tebaları olan Rumların hakimiyeti altında yaşamaları elbette düşünülemezdi. Bu sebeple Türk halkı 15 Kasım 1983 günü bağımsızlıktan yana oy kullandılar ve böylece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Cefekâr Anadolu Türkü, Kıbrıslı soydaşlarına kucağını açtığı gibi, onun devletini aynı gün tanıyarak yalnız olmadığını da gösterdi.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin teşkiliyle beraber Türkiye ile Kıbrıs Türklerine yapılan baskı ve ambargolar da arttı. Bugün sadece Türkiye tarafından tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yönelik özellikle Amerika ve İngiltere gibi ülkelerden kaynaklı, Rumlara daha fazla tavizler verilmesi konusundaki talepler 2000’li yıllarda da Avrupa Birliği aracılığıyla devam etti. Adadaki Türklerin topraklarının ve sayılarının azaltılması için her türlü girişimde bulunan Batı’ya karşı, Rauf Denktaş haysiyetli politikasını yıllarca cesaretle sürdürdü.

Kıbrıs, Akdeniz’in üçüncü büyük adasıdır. Stratejik açıdan son derece önemli bir mevkide bulunan Kıbrıs, Baku-Ceyhan, Kerkük-Yumurtalık petrol yollarının kesiştiği İskenderun Körfezini kontrol eder durumdadır. İleride gündeme gelebilecek olan Azerbaycan, Hazar Denizi, Kazakistan, Türkmenistan, Irak, İran petrol ve doğalgaz hattını da Akdeniz’de düzenleyebilecek bir konumdadır. Ayrıca Orta Doğu ve Basra Körfezinde etkinlik kurabilecek bir coğrafi yapısı vardır. Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır, Irak ve İran gibi ülkelerin Akdeniz’deki hava sahasını da tehdit etmektedir. Güney ve Güney-doğu Asya yolu ile Süveyş Kanalı kontrolu altındadır. Dolayısıyla Avrupa ve ABD, Kıbrıs’ın idaresinde Türkiye’yi haklı olarak istememekte, onu dışarıda bırakmanın yollarını aramaktalar. Bunun da ilk adımı olarak, Kıbrıs Türkü’nün sembol ismi, büyük Türk milliyetçisi Rauf Denktaş, Türkiye’deki birtakım Avrupa Birliği muhiplerinin de desteğiyle iktidardan uzaklaştırıldı.

Kıbrıs, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli bir davası olmakla beraber, zaman zaman Türkiye’deki birtakım siyasetçilerin bunun farkına varamaması tabi ki Kıbrıs konusunda sıkıntılara yol açmaktadır.

Bugün Akdeniz’de, son derece stratejik bir mevkide, Türkiye’nin menfaatleri açısından önemli bir konumda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diye bir teşekkül var ise, bu 13 Ocak 2012 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuşan Rauf Denktaş’ın sayesindedir.

2 Yorumlar
  1. Gul diyor

    Bu yazi cok eksik ve hatali bilgilerle diolu. Cok yuzeysel anlatilmis. Sanrim yazan kisi kulaktan dolma bilgielrle yazmis. Kullandigi dilde anlamak…neyse asli hatali bildir uerinde durmak istedigim. Sn. Denktas Iktidardan uazaklastirlmadi. cunku hic bir zaman iktidarda degildi. Knedisi cumhurbaskaniydi. Hukumet iktidari olusturur. Ve en son cumhurbaskanligi secimlerine kendileri giirmedi. ama hic oturmadilar ve her yerde yine davamizi anlattilar.

    1. Saadettin GÖMEÇ diyor

      Sanırım bu yazıyı okuyan anlamamış. Burada “iktidardan uzaklaştırılmaktan” kasıt Türkiye ve Kıbrıs’ta bir aralık rahmetli Rauf Denktaş’ın o kadar üzerine gidildi ki, sesi soluğu kesildi. Hatta müzakereleri engelleyici, çözüm istemeyen bir hain gibi tanıtılmaya çalışıldı. Türkiye’ye ve Kıbrıs Türklerine kurulmak istenen tuzakları anlatmaya çalıştı, ama her iki ülkedeki basın da ona kulak vermedi. Dolayısıyla daha fazla bir izaha gerek olmadığını düşünüyorum.
      Selamlar, sevgiler.
      Saadettin Yağmur Gömeç

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.