Bir Anadolu Masalı: ‘Miss Mellink’in Külleri’
Adı Prof. Machdelt Mellink. O ‘arkeolojinin büyükannesi’ olarak adlandırılıyordu. 60 yılını Anadolu arkeolojisine verdi. Ölümünden önce Türk geleneklerine göre Elmalı’da gömülmeyi diledi. 2006 Şubat’ında 86 yaşındayken Amerika’da bir bakımevinde öldü. Ölümü üç gün sonra öğrencileri tarafından farkedildi. Ancak Mellink’in dileği gerçekleşemedi. Anadolu’ya tutkuyla bağlı olan Mellink, ölümünden yedi ay sonra, bu kez külleriyle buluştu Anadolu’yla. Amerika’da yakılan Prof. Mellink’in külleri, kavanozla yaptığı uçak yolculuğunun ardından, 2006 Eylül’ünde çok sevdiği Antalya Elmalı’daki Kızılbel tümülüsüne serpildi…
İşte tanıklarının anlatımıyla bu çarpıcı Anadolu masalının ilk kez yayınlanan öyküsü…
Yaşamının 60 yılını Anadolu arkeolojisine adayan Amerikalı arkeolog Prof. Machdelt Mellink, 2006’da Amerika’da bir bakımevinde öldü. Türkiye’ye ilk kez 1947 yılında Tarsus Gözlükule kazıları için gelen Prof. Mellink’in yaşamöyküsü, ‘keşfedilmemiş son kıta’ olarak tanımlanan Anadolu’nun son 60 yılıyla paralel ilerliyor.
NAZİ BASKISINDAN ABD’YE GÖÇ ETTİ
Aslen Hollanda’da doğumlu olan Prof. Mellink, 1943 yılında Utrecht Üniversitesinde doktora eğitimini tamamladı. Mellink’in savaş pilotu olan biriyle evlilik yaptığı söylense de bu konuda fazla bilgiye sahip değiliz. II. Dünya Savaşı koşullarında Nazilerin baskısından ABD’ye göç eden Mellink için, 1949’da Amerikan Bryn Mawr College Üniversitesine öğretim üyesi olarak göreve başlamasıyla birlikte uzun ve zorlu bir mücadele de başlamış olur.
ANADOLU ARKEOLOJİSİNİN SÖZCÜSÜYDÜ
Gazeteci Özgen Acar, Prof. Mellink’in ölümünün ardından yazdığı yazıda, onun Anadolu arkeolojisi için önemini şöyle vurguluyordu: “Onbeş yıl süre ile de Troia kazılarına bilimseş danışmanlık yaptı. Hiç kuşkusuz Mellink’in bir başka önemli yanı, 1995-94 yıllarında AIA’nın (Amerikan Arkeoloji Enstitüsü) yıllığına yazdığı Türkiye’deki tüm arkeolojik kazı ve buluntuları bilimsel açıdan değerlendiren yıllık raporlarıdır. Bu raporlarla Mellink, Anadolu arkeolojisinin sözcülüğünü yaparak dünyada saygın bir ün kazandı ve Anadolu arkeolojisinin dünyadaki önemini öne çıkardı. 1980 yılında AIİ Başkanlığına dört yıl seçildi. AIA, Mellink’i 1991’de örgütün ‘seçkin arkeoloji başarısı altın madalyası’ ile ödüllendirdi. Meslektaşları Mellink için Anadolu arkeolojisine katkısının 50. yıldönümünde İstanbul’da özel bir çalıştay düzenlediler. Çalıştayda meslektaşları Mellink’in çeşitli dönemlerini anlattılar. Öğrencilerinden Prof. Dr. Mehmet Özdoğan AIA’ya ileti göndererek ‘Anadolu arkeolojisinin anneannesini yitirmesinden duyduğu üzüntüyü’ bildirdi.”
LİDYA VE ELMALI HAZİNELERİNİ GERİ GETİRMEK İÇİN UĞRAŞTI
“Benim için Prof Mellink çok önemlidir” diye yazan Özgen Acar, “Karun Hazinesinin Metropolitan Müzesinde olduğunu saptamakla kalmadı, New York Federal Mahkemesinde ‘bilirkişi’ olarak Türkiye adına lehte rapor verdi. ‘Elmalı Definesi’nin Bostonlu iş adamı William Koch’ta olduğunu saptayıp ilk ipucunu bulmama önemli katkıda bulundu. New York’ta Sothby’s müzayesine çıkarılan bir mermer erkek heykelinin Erdek’ açık hava müzesinden çalındığını, onun AIA’ya 1970’lerde yazdığı bir makaleden saptama olanağını verdi. Bütün bu tarihsel mirasın Türkiye’ye kazandırılmasında Anadolu arkeolojisini seven gerçek bir bilim insanı gibi davrandı” sözleriyle yurtdışına kaçırılan Anadolu kültür mirasının ait olduğu topraklara geri dönmesinde Mellink’in önemli katkılarını anıyor. (Özgen Acar, 25 Şubat 2006. Cumhuriyet)
MELLİNK’İN ELMALI GÜNLERİ
1947’den, 2000’li yılların başlarına kadar Anadolu arkeolojisine hizmet eden Mellink, 1963 yılından itibaren başladığı ve yaklaşık kırk yıl emek verdiği Elmalı bölgesindeki kazılar sırasında bir çok önemli arkeolojik buluş gerçekleştirdi. Mellink’in Semahöyük’te (Bozhöyük) yaptığı kazılarda,ortaya çıkarılan ve erken bronz çağına tarihlenen yerleşimde bulunan küp mezarlar ve diğer eşyalar bugün Antalya Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.
Elmalı’da iki önemli mezar anıtını ortaya çıkaran Prof. Mellink, Karaburun ve Kızılbel olarak bilinen mezar anıtlarının bulunuşunun ardından bölgeyle kurduğu bağı daha çok güçlendirdi. Bir çok arkeolojik buluşta olduğu gibi ilk kez definecilerin girdiği Kızılbel’deki mezar anıtında bulunan boyalı duvar resimleri, ‘ünik’ olmalarının yanında bir dönemin yaşayışını da canlandırıyor. Elmalı’nın batısında, Yuva köyü yolu üzerinde bulunan İ.Ö. 5.yy ortalarına tarihlenen Kızılbel mezar anıtı, ilerleyen yıllarda Mellink’in kariyerine yaptığı katıkının yanında, onun yaşam yolculuğunun da son durağı olacaktır.
‘ELMALI, ONUN ÇOCUĞU GİBİYDİ’
Gerçek bir Anadolu bilgesi olan Elmalılı arkeolog Ünsal Özçakır, İstanbul Üniversitesi’nde arkeoloji eğitimi aldığı 1964 yılında Mellink’in Semahöyük’te yaptığı kazılara misafir öğrenci olarak katılır. Ünsal Özçakır’la birlikte 46 yıl sonra Mellink’in izinden Semahöyük’ten Kızılbel’e uzanan bir yolculuk yapıyoruz. “İki yıl kazılarına katıldım” diyor Özçakır. “Ancak daha sonra uzun yıllar birlikte olduk. Elmalı onun için bir tutku gibiydi, çocuğu gibiydi” diye anlatıyor Mellink’i.
‘TURİST TEPESİ…’
Elmalı-Korkuteli yolundan yaklaşık 10-15 kilometre ilerledikten sonra sağa sapıyoruz. Semahöyük, bugün ‘Bozhöyük’ olarak adlandırılıyor. “Uzun yıllar oldu gelmeyeli, höyüğün yerini tam olarak bilemeyebilirim, köylülere soralım” diyor, Ünsal Özçakır. Köyün girişinde tarlada çalışan gençlere soruyoruz, “bilmiyoruz” diyorlar. Biraz daha ilerledikten sonra bir kadına soruyoruz, ondan da “bilmiyorum” yanıtını alıyoruz… Nihayet orta yaşlı bir köylü “turist tepesi mi, şöyle doğru gidin…” diye tarif ediyor höyüğün yerini…
TARİHE YUVA YAPAN KÖSTEBEKLER
İçinden tarihi değeri çok yüksek olan küp mezarların çıktığı Semahöyük, bugün onlarca köstebek ve tarla faresine ev sahipliği yapıyor. Höyükten çıkarılan toprak yığını adeta termit karıncaların yuvaları gibi köstebekler tarafından oyulmuş. Tepemizde dolanan sahinler, tarlalardaki fareleri avlama derdindeler.
‘HER TOPRAĞIN TADI FARKLIDIR’
Bir yandan höyüğün içler acısı halini gezerken, bir yandan da Mellink’i anlatıyor Özçakır: “Çok şakacı bir yanı da vardı. Bir gün bana toprak yedirdiğini anımsıyorum. ‘toprak çok önemli’ derdi. Strografiyi toprak yiyerek de öğrenirsin, her toprağın tadı farklıdır’ derdi. Ben de saf saf toprağı yedim, sonra gülüştük…”
ELMALI’NIN IŞIKLA SEVİŞEN ASMA BAHÇELERİ
Semahöyük’ten, 46 yıl öncesinin anıları eşliğinde ayrılıp, güneşi batırmadan Kızılbel’e doğru yola çıkıyoruz. Yol boyunca Elmalı’nın muhteşem asma bahçelerinin ışıkla sevişmelerine tanıklık ediyoruz. Yuva-Fethiye yolu üzerindeki Kızılbel’in eteklerinde, sarıdan kızıla boyanan asma yaprakları ve kızıla çalan toprak, bölgenin adını çağrıştırıyor sanki. Anayoldan patikaya sapıp, yaklaşık 15-20 dakikalık bir yürüyüşten sonra tümülüsün bulunduğu tepeye ulaşıyoruz. Dağların çevrelediği Elmalı ovasına hakim bir yükseklikteki Kızılbel mezar anıtı işte tam bu noktada. Önce çevreyi gezip ardından muhteşem ışığın altında oturup teybimi Ünsal Özçakır’a uzatıyorum.
ROMALI DEFİNECİLERİN SOYGUNU
Özçakır, “Burayı ilk kez defineciler kazmış” diye başlıyor anlatmaya: “ilk kez 1967’de doğu kenarını kazmaya başlıyorlar bu anıtın. Tümülüsün kıyısında küçük, insanın girebileceği kadar bir açıklık buluyorlar. Sonra defineciler buradan mezar anıtının içine giriyorlar ancak daha önce burası Romalılar tarafından soyulduğu için işlerine yarayacak bir şey bulamıyorlar. Bir kaç keramik kırığıyla, bir kaç koku şişesi parçası bulmuşlar. Bir iki de mermer parçası, o kadar.”
HELVACI DÜKKANINDA HACİVATLA KARAGÖZ SOHBETİ
Daha önce değindiğimiz gibi o yıllarda genç bir arkeoloji öğrencisi olan Özçakır, yaz tatilinde memleketi Elmalı’ya gelir. Kızılbel’deki bu defineci hikayesi, Elmalı’nın Helvacı dükkanlarından birinde çoktan konuşulmaya başlanmıştır. Helvacı dükkanında toplanan arasta esnafı, “Kızılbel’de bir mezar bulunmuş, içindeki duvar resimleri Hacivat’la Karagöz’e benziyor” sözleriyle Kızılbel’in keşfini ilan ederler.
ÇIRALARI YAKIP MEZAR ODASINA GİRDİK…
Ünsal Özçakır’ın arkeoloji okuduğunu duyan esnaf, ” hadi gidip bir bakalım” diye merakla gelip Özçakır’a söylenirler. “Bir el feneri bulalım dediler, yok. Sonra çıra alıp Kızılbel’e geldik. Çıraları yakıp içeri girdik, ilk dikkatimi çeken duvar resimleri oldu. Truva savaşı ya da efsanelerle ilgili resimleri andırıyordu. Resimlerde balıkçı kadınlar vardı. Sonra İstanbul’daki Hocam rahmetli Arif Müfit Mansel’e durumu anlattım. Çünkü benim yapabileceğim hiç bir şey yoktu. Son sınıf öğrencisiydim o yıllarda. Hocam Mansel, ‘git burayı mezuniyet tezi olarak çalış’ dedi bana. Buranın fotoğrafını çekecek imkanımız bile yok o dönem. ‘Ben yapamam Hocam’ dedim. O yıllarda Perge kazılarında çalışıyordu Arif Müfit Mansel. ‘Siz gelip bir bakın, misafirimiz olun’ dedim, gelemedi. Sonra Mellink Semahöyük kazılarını bitirdi ve Kızılbel’i kazmaya başladı. Mellink’le ben de bir kaç kez geldim buraya o yıllarda. İ.Ö 525’e tarihlenen ve sanat değeri çok yüksek olan bu boyalı mezar anıtının başka bir örneği yok.”
Ünsal Özçakır’ın ‘ünik’, biricik olarak tanımladığı Kızılbel Likya mezar anıtının bulunduğu bölge gerçekten çok görkemli. Prof. Mellink bölgede bir kaç alanda kazı yapmış olsa da yakınları onun Kızılbel’e olan tutkusunun farklı olduğunu belirtiyorlar.
MELLİNK’İN PEŞİNDE ÜÇ YIL…
Kızılbel’deki gezimizi bitirip dönüyoruz. Yaklaşık üç yıl önce duyduğum ve beni çok etkileyen bir hikayenin peşinden defalarca geldiğim bu toprakların her defasında insana huzur veren ikliminden ayrılıp, duyduğum hikayenin, Mellink’in hikayesinin ayrıntılarını birer birer tamamlamak için yeniden çalışmaya koyuluyorum. Aslında Likya’nın tavan arası diye adlandırdığım Elmalı bölgesi’ne uzun yıllardır gidip geliyorum ve her gidişimde bir başka hikayenin peşine düşüyorum.
Bu kez peşine düştüğüm hikayenin, aslında masal gibi bir gerçeğin, bir elin parmaklarını geçmeyen tanıklarına birer birer ulaşmaya çalışıyor ve bu naif öykünün ayrıntılarını öğrenmeye çalışıyordum. Bu uzun süre içinde bu sırrı paylaşan son tanıkla da konuştuktan sonra ayrıntılar birer birer netleşiyor.
‘BENİ ELMALI’YA GÖMÜN’
Şimdi yeniden 2006 yılına, Amerika’ya dönüyoruz. Anadolu arkeolojisine ömrünü adayan Prof. Mellink’in öldüğü 23 Şubat gününe. Trajik biçimde bir bakımevinde yaşamı son bulan Prof. Mellink’in ölümü, kimilerine göre ölümünden ancak üç gün sonra öğrencileri tarafından farkedilir. Yaşamı boyunca çok sevdiği ve tutkuyla bağlandığı Anadolu, onun yaşamının son günlerini geçirmek istediği bir coğrafyaydı.Yakınlarına, “beni Müslüman Türk geleneklerine göre Elmalı’ya gömün” diye bir dilekte bulunduğu söylenen Mellink’in bu dileği ne yazık ki gerçekleşmez. Ünsal Özçakır, “bundan haberimiz olsaydı, Ömer Paşa Camisinden 5 bin kişiyle uğurlardık onu son yolculuğuna” diyor.
AMERİKAN UÇAĞINDAKİ KAVANOZ
Ölümünün ardından Amerika’da yaşanan ayrıntılar konusunda fazla bilgiye sahip olmadığımız Prof. Mellink’in Türk geleneklerine göre gömülme dileği gerçekleşemese de, onu son kez Anadolu’ya taşıyan uçak, ölümünden yaklaşık altı ay sonra İstanbul’a doğru havalanır. Mellink’in bedeni ölümünün ardından Amerika’da yakılarak külleri bir kavanozlara doldurulur. Ardından o çok sevdiği topraklara doğru yola çıkan Mellink’in külleri, önce tanınmış bir kültür adamına teslim edilir. Ardından da onun Türkiye’deki yakınlarına…
MELLİNK’İN ELMALI’YA SON YOLCULUĞU
Tarih 16 Eylül 2006, Cumartesi. Güneşli bir sonbahar günü. Mellink’in Türkiye’deki yakınlarından oluşan 7-8 kişilik ekip, öğleden sonra saat beş dolaylarında Kızılbel’deki tümülüsün bulunduğu tepeye doğru tırmanır. İçlerinde Mellink’in Elmalı’daki yakınlarının da olduğu ekip, yanlarında getirdiği masayı Kızılbel mezar anıtının bulunduğu tepeye kurarlar.
TÜRK ŞARABI, TULUM PEYNİRİ VE ELMALI EKMEĞİ
Bundan sonrasını orada bulunanlardan dinleyelim: “Güzel bir Eylül günüydü. Miss Mellink’in çok sevdigi Türk şarabı, fırından yeni çıkmış taze Elmalı karafırın ekmegi, beyaz peynir, tulum ve kaşar peyniri ve Elmalı üzümü. Ayrıca elma. Elmalı elması. Yemeğimizin menüsü bunlardı…”
VE KAVANOZ AÇILIYOR…
Ardından özenle hazırlanan masada, Prof. Mellink’in çok sevdiği yiyeceklerden ve Türk şarabından oluşan sembolik yemek törenine geçilir. Yemeğin ardından, Elmalılı dostlardan birine teslim edilen kavanozun kapağı açılır ve 23 Şubat’tan beri Anadolu’ya duyduğu özlemle yanarak kül olan Mellink’in külleri, orada bulunan az sayıdaki insanın iyi dilekleri arasında Kızılbel’deki tümülüsün üzerine serpilir…
MELLİNK ELMALI OVASINDA KAZILARI İZLİYOR
O anı yine orada bulunanlardan dinleyelim: “Küllerin serpilmesiylebirlikte çıkan hortumsu bir rüzgar külleri ovaya serpistirdi. Bu Miss Mellink’in bizimle son vedalaşmasıydı. Miss Mellink ‘invarlığının ve gözlerinin ovada bir yerlerde, yapılan arkeolojikaraştırmaların üzerinde oldugundan hic süphemiz olmaksızın, güneşinbatmasıyla birlikte Kızılbel’den ayrıldık…”
KIZILBEL, LİKYA KÜLTÜRÜNÜ YANSITIYOR
Neden Kızılbel’in seçildiği yönündeki sorumuza, “Kızılbel tümülüsü ve mezar odası Miss Mellik’in cok sevdigi yerlerden biriydi. Karaburunmezar odası ile karşılastırıldığında, yerel özelliklerin bulunduğu ve Likyakültürünün sergilendigi bir mezar anıtıydı. Bu nedenle küllerin serpilmesi için en uygun yer olarak Kızılbel düşünüldü” yanıtını veren yakınları, bu naif öykünün yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için bugüne kadar az sayıda insanın bildiği bir sır olarak kaldığını söylüyorlar.
MELLİNK’İN BIRAKTIĞI HAZİNE
Türk geleneklerine göre Elmalı’ya gömülme dileği gerçekleşmese de, Miss Mellink’in külleri artık Kızılbel’den Elmalı ovasına, oradan da bütün Anadolu’ya yayılacaktı. Ölümüyle de bize bir çok dersler veren Prof. Miss Mellink, Gordion’dan Eflatunpınar’a, Nemrut’tan Patara’ya kadar Anadolu’yu karış karış gezdiği 1947’den 2000’li yılların başlarına kadar binlerce fotoğraftan oluşan bir hazine de bıraktı.
KEŞFEDİLMEMİŞ SON KITADAN KARELER
Mellink’in tutkuyla bağlandığı Anadolu’dan yansıyan karelerde, topraktan, taştan ve ahşaptan kurulmuş bir masal ülkesiyle karşı karşıyayız. Kapitalizm tarafından henüz yağmalanmamış olan içine kapalı bir ülkenin, gerçekten ‘keşfedilmemiş son kıta’ olan Anadolu’nun naif yüzünün yansıdığı bir eski zaman masalı. O karelerden yansıyan insan yüzleri ve ifadeleri, Hitit kabartmalarından fırlayıp gelmiş figürler gibiler. Alanya’dan Side’ye, Bergama’dan Eğirdir’e; Anadolu’nun yitirdiği değerleri bugünle kıyaslama olanağı veren Mellink’in bu çok değerli arşivi, Bryn Mawr College Üniversitesi tarafından dijital kütüphaneye iki yıl önce aktarıldı. Kültürel mirasın yanında, mimari ve etnografik açıdan da bir çok değer barındıran bu arşiv, genç araştırmacıların ilgisini bekliyor.
İşte Prof. Mellink’in tutkuyla bağlandığı Anadolu’dan 60 yılda derlediği o kareler…
MİSS MELLİNK’İN FOTOĞRAG GALERİSİ