Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Beylikler Dönemi Mimarisinde Taş Süsleme Programı

0 12.184

Dr. Muhammet GÖRÜR

On üçüncü yüzyılın sonunda Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıflamasıyla birlikte 14-15. yüzyıllarda Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde kurulan beylikler, Osmanlı Devleti’nin egemenliğine girene kadar kendi bölgelerinde kültür ve imar faaliyetlerinde bulunarak Beylikler Dönemi sanatını oluşturmuşlardır.

Her beylik kendi hakimiyet bölgesindeki sanat etkinlikleriyle mimari, süsleme ve el sanatları alanlarında önemli örnekler vermişlerdir. Özellikle mimariye bağlı taş, tuğla, çini, alçı ile ahşap sanatında kaliteli ürünler ortaya koymuşlardır. Bu süsleme malzemeleri içinde en yaygın kullanım alanı bulanı taş olmuştur. Taşın diğer örneklere göre yaygın olmasında Anadolu’nun köklü taş geleneği önemli bir etkendir. Beylikler de kolay ulaşılabilen ve fazla beklemeden kullanılabilen bu malzemeyi en iyi şekilde değerlendirmişlerdir. Orta Anadolu Bölgesi’nde taş, Batı Anadolu Bölgesi’nde ise mermer, buralarda bulunan ocaklar sayesinde rahatlıkla işlenip kullanılmıştır.

Ayrıca, taş süslemenin bu kadar yoğun kullanımının, daha önce bölgeye egemen olan Anadolu Selçuklularının kaliteli ve çeşitlilik gösteren taş süslemeciliğinin örneklerinin görülmesinden de kaynaklanmış olması ihtimali oldukça yüksektir.

Anadolu Selçuklu Dönemi’nde bilgi ve ustalıklarını geliştiren taşçı ustaları, Beylikler Dönemi’nde de usta-çırak ilişkisiyle bu deneyimlerini geliştirmiş olmalıdırlar. Bunu, Beylikler Dönemi’ne ait yapılardaki benzer taş süslemeler de kanıtlamaktadır.

Beylikler Dönemi’ne ait yapılardaki taş süslemelerde malzeme olarak Orta Anadolu’da kesme taş, sarı trakit ve kireçtaşı yoğun olarak kullanılırken, Batı Anadolu yapılarında renkli taş, mermer, çini ve sırlı tuğla sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.

Teknik olarak ise oyma (kabartma-alçak ve yüksek), eğri kesim, delik işi (kafes oyma) teknikleri Orta Anadolu ve Akdeniz Bölgelerindeki yapılarda; bunlara karşılık renkli taş, çini, sırlı tuğla kakma ve mozaik teknikleri Batı Anadolu yapılarında yeni uygulamalar olarak görülmektedir.

Beylikler Dönemi’ne ait yapılarda, diğer öğeler kadar yaygın olmasa da süslemelerin görüldüğü ilk yer cephelerdir. Cephe düzenlemeleri ve süslemeleri Orta Anadolu ve Batı Anadolu beyliklerinde farklılıklar göstermektedir. Orta Anadolu beyliklerinde cepheler, dikdörtgen ya da sivri kemerli pencereler dışında genelde sade tutulmuştur. Bazı örneklerde cepheyi ikiye bölen içbükey ve kaval silmeler arasındaki süsleme şeritleri, pencerelerin üzerinde kademe yaparak ya da kemer biçiminde düzenlenerek cepheler haraketlendirilmeye çalışılmıştır (Fotoğraf 1). Yine cephelerin üst kısmına simetrik yerleştirilen çörtenler de cephedeki süslemenin bir parçasını oluşturmaktadır. 14. yüzyılın sonlarında, pencerelerin dıştan içbükey ve kaval silmelerle sınırlandırmasıyla oluşturulan çerçevenin üst kısmına yerleştirilen mukarnaslarda yeni düzenlemelerin denendiği görülmektedir (Fotoğraf 2).

15. yüzyılın 1. yarısına ait bazı yapılarda (1421 tarihli Konya Hasbey Darülhüffazı’nda batı cephe (Fotoğraf 3). 1433 tarihli Karaman İbrahim Bey Çeşmesi’nde (güney cephe) (Fotoğraf 4) silmelerin yerini, üzerinde geometrik, bitkisel ve karışık süslemelerin yer aldığı şeritler, sütunce ve başlıkları ile kabaralar almıştır.

Batı Anadolu beyliklerinde ise durum daha farklıdır. 14-15. yüzyıl yapılarında cephelerde, kademeli yüzey bölünmelerinde içbükey, dışbükey ve kaval silmelerle hareketlilik, renkli taşlarla yapılan kakma tekniğinin getirdiği çok renklilik, mukarnasın portallerden pencerelere taşınması, çift sıra pencere düzenlemeleri ve sade görünüm dikkati çekmektedir.

Akdeniz Bölgesi’nde ise, cephede süslemeye pek yer verilmezken, bir yapıda (1377 tarihli Antalya Zincirkıran Mehmet Bey Türbesi) tüm cepheler, cephelerin üst kısmında eksende yer alan taşlar üzerinde pano, madalyon ve kartuşlar içindeki süslemelerle hareket yaratma çabaları görülmektedir.[1] (Fotoğraf 5)

Beylikler Dönemi’nde, en yoğun süslemelerin görüldüğü mimari ögelerin başında gelen portallerde de hem beylikten beyliğe, hem de 14. yüzyıl ile 15. yüzyıl arasında farklılıklar dikkati çekmektedir.

Anadolu Selçuklu geleneğini devam ettiren, cepheden dışa taşkın ve yüksek tutulmuş mukarnas kavsaralı olanlar ile cepheden dışa taşkın ve yüksek tutulmuş sivri tonoz kavsaralı olanlar; cepheden dışa taşkın ve yüksek olmayan mukarnas kavsaralı olanlar ile sivri tonoz kavsaralı olan portaller Orta Anadolu ve Akdeniz Bölgelerindeki yapılarda karşımıza çıkmaktadır.

Bunların yanı sıra, cepheden yüksek ve yüzeysel olan portal grubu ile daralıp uzayan çift kavsara düzenlemeli bir portal (1375 tarihli Selçuk İsa Bey Camii batı portali) (Fotoğraf 6) ortaya çıkmıştır. İkinci grubu oluşturan örneklerden Niğde’deki iki yapı (1335 tarihli Sungur Bey Camii ve 1344 tarihli Gündoğdu Türbesi) (Fotoğraf 7) dışındaki örnekler 15. yüzyıla aittir. Ayrıca, örnekler süsleme programlarıyla da diğerlerinden ayrılmaktadır.

Portallerdeki bu yenilik ve uygulama alanlarına baktığımızda, yeni grubun da Batı Anadolu Bölgelerinde kullanıldığı göze çarpmaktadır. Portallerdeki bu değişiklikler süsleme programlarını da etkilemektedir. Süsleme şeritlerinin yerini kemer köşelikleri ve kemer yüzeyleri almış, iç ve dış köşelerdeki süslemeli gövde ve başlıklı sütunceler de ortadan kalkmıştır.

Diğer bir değişiklik de, özellikle Batı Anadolu beyliklerinde mukarnaslı kavsara ortadan kalktığı için, mukarnaslar portali kuşatan bir ya da daha çok sıradan oluşan şeritlerde kullanılmaya başlanmıştır.

Diğer bir süsleme barındıran öge olan kapılar; daha çok medreselerde karşımıza çıkmaktadır. Medreselerin köşe ve öğrenci oda kapıları bu gruba girmektedir. Kapılarda en yoğun süsleme barındıran örnekler Karamanoğullarına aittir. Özellikle Karaman Hatuniye Medresesi (1382) ve Niğde Ak Medrese (1409) yoğun bitkisel süsleme programlarıyla dikkati çekerler (Fotoğraf 8-9).[2]

Üzerinde süsleme barındıran mimari ögelerden biri de pencerelerdir. Pencereler de Orta Anadolu ve Batı Anadolu beyliklerine ait örneklerde oldukça farklı düzenleme ve program göstermektedirler. Orta Anadolu beyliklerinde bazı örneklerde süslemeler, pencerelerin yapının içinde kalan söve ve kemerleri üzerinde; bazı örneklerde ise dışta sivri kemerli alınlığın içinde görülmektedir. Bir örnekte (1335 tarihli Niğde Sungur Bey Camii), doğu giriş kapısının üzerinde yuvarlak pencere ile kuzey cephede eksende yer alan dikdörtgen pencere şebekesinde farklı düzenlemeler dikkati çekmektedir. Kuzey cephedeki pencere şebekesindeki iç içe iki daire ile merkezden yatay-dikey ve çapraz eksenlere giden çizgilerden oluşan süsleme tekerleğe benzemektedir (Fotoğraf 10). Bu tür tekerlek biçimindeki düzenlemeler B. Karamağaralı tarafından güneş, ay, kainat ve Buda sembolü olan “mandala” olarak yorumlanmaktadır. Penceredeki süslemenin de “mandala” olabileceğinden, yapıda doğu etkileri bulunduğunu söylemektedir.[3] Yuvarlak pencere ayrıca, 15. yüzyılın 1. yarısına tarihlenen Korkuteli Alâeddin Camii kuzey giriş kapısı üzerinde de görülmektedir (Fotoğraf 11). Farklı beylik ve bölgeden iki yapıda Kıbrıs-Akdeniz etkili Gotik tarzda benzer düzenlemelerin görülmesi dikkat çekicidir. Bir örnek de[4] (1370 tarihli Akşehir-Alanyurt Şeyh Hasan Türbesi güney cephe penceresi), dıştan silmelerle kuşatılmış olması ve alınlığında mukarnas sıralarının yer almasıyla Batı Anadolu örneklerine öncülük etmektedir.

14. yüzyıl sonu-15. yüzyıla tarihlenen Batı Anadolu beyliklerine ait örneklerde, pencereler dıştan içbükey ve kaval silmelerle çerçevelenmekte, pencerelerin üzerindeki alınlıklarda yer alan pano, şerit, madalyon ve kemer gibi biçimsel düzenlemelerde süslemeler yer almaktadır.

Ayrıca, Aydınoğullarından 1375 tarihli Selçuk İsa Bey Camii, batı cephe pencerelerinin avluya bakan yüzeyleri ile portal kuşatma kemerinin üzerinde; Anadolu Selçuklu Dönemi’ne ait 1220 tarihli Konya Alâeddin Camii kuzey portali ile 1252 tarihli Konya Karatay Medresesi portalinde görülen, birbiri içine geçerek devam eden yuvarlak kemer biçimli spirallerin iki yanda kırılarak üstte devam edip ortada düğüm oluşturduğu düğüm kompozisyonunun 14. yüzyılın sonunda tekrar görülmesi ilginçtir.[5] Suriye-Zengi etkisi olarak görülen bu tür düzenlemelerin tekrar ortaya çıkmasında yapının mimarı İbn Ali’nin Şamlı olmasının etkisi büyük olmalıdır.

Beylikler Dönemi’nde, üzerinde süslemelerin yer aldığı korkuluklar bir örnekte (Niğde Sungur Bey Camii) hünkâr mahfilinde, bir örnekte (Milas Firuz Bey Camii) ise son cemaat yerinde karşımıza çıkmaktadır (Fotoğraf 12). Yatay dikdörtgen panolar halinde düzenlenen korkuluklar üzerinde, delik işi (kafes oyma) tekniği ile yapılmış geometrik süslemeler bulunmaktadır.

Şebekeler ise bir örnekte (Akşehir Maruf Köyü Şeyh Hasan Türbesi) pencerede,[6] diğer örnekte (Balat İlyas Bey Camii)[7] girişte kullanılmıştır. Bunlar da, korkuluklar gibi delik işi tekniğiyle yapılan geometrik süslemeleri ile dikkat çekmektedir.

Üzerinde süsleme bulunan diğer bir öge olan saçak; sadece Menteşeoğullarına ait bir örnekte (1394 tarihli Milas Firuz Bey Camii) görülmektedir.[8] Hem düzenleme hem de süslemeleri açısından Anadolu-Türk Sanatındaki tek taş örnektir. Bitkisel kompozisyonlarının ise daha önceki ve sonraki hiçbir örnekte karşımıza çıkmaması ile de ayrı bir yere sahiptir.

Minarelerde taş süsleme iki örnekte karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan ikisi de Orta Anadolu örnekleridir. Birinde kaidede dikey ve yatay süsleme şeritleri (1335 tarihli Niğde Sungur Bey Camii), diğerinde (1433 tarihli Karaman İbrahim Bey İmareti) ise gövdedeki yatay şeritlerde geometrik ve karışık süsleme ile yazıların bulunması önemlidir.

Beylikler Dönemi yapılarında taş süslemenin yoğun olarak kullanıldığı mimari ögelerden birini de eyvanlar oluşturmaktadır. Dört örnekte medresede (Aksaray Zinciriye Medresesi, Peçin Ahmet Gazi Medresesi, Karaman Hatuniye Medresesi ve Niğde Ak Medrese)[9] ve bir örnekte camide Niğde Sungur Bey Camii)[10] bulunmaktadır. Medreseler bazı örneklerde dıştan süsleme şeritleriyle kuşatılmakta, kuşatma kemeri köşelikleri, kemer iç yüzü, kemerlerin oturduğu sütunce ve başlıkları ya da duvar payelerinin yüzeyleri süslemelidir. Bazı örneklerde süsleme sadece kemer yüzeyinde yer alırken, bazılarında sadece kemer köşeliklerinde yer almaktadır. Eretnaoğullarına ait bir örnekte (Niğde Sungur Bey Cami) ise duvarlar geometrik, bitkisel ve figürlü süslemenin de yer aldığı şerit ve panolarla hiç boş yer bırakılmadan süslenmiştir. Eyvanın içinin bu derece yoğun taş süslemeli oluşu ve figürlü süslemenin şeritlerde en çok kullanıldığı tek örnek olması açısından Anadolu-Türk Sanatında önemli bir yere sahiptir.

Yine figürlü süslemenin yer aldığı Peçin Ahmet Gazi Medresesi (1375-76) ise,[11] figürlü süslemelerin kompozisyonu ile önemli bir yere sahiptir. Arslan figürlerinin arka kısımları üzerine oturarak sancak taşıdığı tek örnek olması açısından Anadolu-Türk taş süslemeciliğinde önemli bir örnektir.

Beylikler Dönemi’nde ilk kez taş süslemenin görüldüğü mimari öge olan tavan ve pencere açıklığı tavanı ise, sadece Batı Anadolu örneklerinde karşımıza çıkmaktadır. İlk olarak Selçuk İsa Bey Camii (1375) doğu girişin tavanında görülen süsleme, (Fotoğraf 13) daha sonra Milas Firuz Bey Camii (1394) son cemaat yeri üst pencere açıklıklarının tavanında[12] ve son olarak da Balat İlyas Bey Camii (1404) pencere açıklıklarının tavanlarında karşımıza çıkmaktadır.[13] Buradan da 1417 tarihli Bursa Yeşil Camii pencere açıklıklarının tavanları ile erken Osmanlı süslemesine geçmektedir.[14] Pencere açıklığı tavanlarında genellikle geometrik süsleme, özellikle de yıldız kompozisyonları uygulanmıştır. Fakat bir örnekte (Balat İlyas Bey Camii), güney duvar doğu alt pencere tavanında yıldız kompozisyonuna çerçeve oluşturan yazı şeridi vardır.

Mihraplar ise, Orta Anadolu ve Batı Anadolu örneklerinde farklılıklar göstermektedir. Öncelikle malzeme farklılığı dikkati çekmektedir. Orta Anadolu’da taş, Batı Anadolu’da ise mermer kullanılmıştır. Orta Anadolu örnekleri dıştan şeritlerle kuşatılması, dışta ve içte gövdeleri ve başlıkları süslemeli sütuncelerin bulunması, kavsara ve kemer köşeliklerinin süslenmesi, kabaraların ve niş içlerinin yoğun süslemeli oluşuyla Anadolu Selçuklu geleneğini devam ettirmektedir. Buna karşılık, Batı Anadolu örnekleri ise, incelip yükselmeleri, dıştan mukarnas sıralarıyla kuşatılmış olmaları, şeritlerin yerine panoların kullanılması, nişlerin içinde bitkisel zemin üzerine yatay kitabe şeritleri ve palmet biçimli tepelikleriyle yeni arayışların portallerdeki sadeleşmeyle süslemelerin içe kayarak yoğunlaştığı yeni süsleme programlarının denendiği uygulamalar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Beylikler Dönemi’ne ait yapılarla Anadolu Selçuklu ve Erken Osmanlı dönemine ait yapılardaki taş süslemeyi karşılaştırdığımızda; taş süslemelerin yer aldığı yapı türlerini Anadolu Selçuklu Dönemi’nde kale, han, cami, medrese, zaviye ve türbe; Beylikler Dönemi’nde cami, medrese, imaret, darülhüffaz, zaviye, tekke, türbe, hamam ve çeşme; erken Osmanlı Dönemi’nde ise cami, medrese ve bedesten oluşturmaktadır. Yapılarda süslemelerin yer aldığı mimari ögeleri ele aldığımızda; Anadolu Selçuklu Dönemi’nde portal, kapı, pencere, minare, eyvan ve mihrap; Beylikler Dönemi’nde cephe, portal, kapı, pencere, korkuluk, şebeke, saçak, minare, eyvan, tavan ve mihrap; Erken Osmanlı Dönemi’nde ise portal, pencere alınlıkları, tavan ve mihrapla sınırlı tutulduğu dikkati çekmektedir.

Anadolu Selçuklu Dönemi’nde süslemelerin yer aldığı biçimsel düzenlemeleri şeritler, panolar, madalyonlar, kabaralar, kemer ve kavsara köşelikleri, kaval silmeler, sütunce gövde ve başlıkları, çörtenler; Beylikler Dönemi’nde ise, üzerlerinde süslemelerin yer aldığı biçimsel düzenlemelerde değişik uygulama ve belirgin yenilikler dikkat çekmektedir. 14. yüzyıl başlarında, yatay-dikey şeritler, yatay-dikey dikdörtgen panolar, kare ve sivri kemerli panolar, madalyon, kartuş, kabaralar, kuşatma kemerleri ve kavsara köşelikleri, sütunce gövde ve başlıkları vb. biçimsel düzenlemeler içinde süslemeler görülürken; 14. yüzyılın sonlarından itibaren portal, pencere ve mihrap gibi mimari ögelerdeki biçimsel değişmeler sonucu şeritler, sivri kemerli panolar, kartuş, kabara, kuşatma kemeri köşeliği, sütunce gövde ve başlıkları görülmemeye başlanmıştır. Mihrap iç köşelerinde yer alan sütunce gövdeleri bezemesiz başlıkları ise mukarnaslıdır. Erken Osmanlı döneminde ise ince şeritler, pano, pencere alınlık ve tavanlar ile kavsara köşelikleri oluşturmaktadır. Biçimsel düzenlemelerdeki azalma süslemeye de yansımış, bu nedenle Erken Osmanlı dönemi yapılarında taş süsleme bazı örnekler dışında, basit geometrik süslemeler ile rumi ve palmet-lotustan oluşan sade bitkisel uygulamalarla karşımıza çıkmaktadır.

Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi’nde; cephe, portal, kapı, pencere (korkuluk-şebeke), saçak, minare, eyvan, tavan, pencere açıklığı tavanı ve mihrap gibi mimari ögeler üzerinde yer alan yatay-dikey şerit, dikdörtgen, kare ve sivri kemerli pano, madalyon, kartuş, kabara, kuşatma kemeri ve kavsara köşeliği, sütunce gövde ve başlıkları, çörten vb. biçimsel düzenlemeler üzerinde geometrik, bitkisel, figürlü, karışık, diğer kompozisyonlar ve yazı olmak üzere altı farklı türde süsleme ile karşılaşıyoruz. Erken Osmanlı döneminde ise, süsleme türü olarak geometrik, bitkisel ve yazının yoğun olarak kullanıldığını, Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi’nde karşılaştığımız figürlü, karışık ve diğer kompozisyonlardan oluşan süsleme türlerinin çok az ya da figürlü süslemede olduğu gibi hiç kullanılmadığı dikkati çekmektedir.

Bunlardan geometrik süslemeler, 1. çizgilerle oluşan düzenlemeler (a- düz çizgiler, b- kırık çizgiler, c- spiral yapan eğriler), 2. geçmelerle oluşan düzenlemeler (a- kırık çizgi-çokgen geçme, b- yarım daire, daire ve oval geçme, c- çokgenlerin geçmesi, d- yıldız geçme), 3. çokgenler, 4. yıldız olmak üzere dört grupta karşımıza çıkmaktadır.

Geometrik kompozisyonların geneline baktığımızda, her beyliğin, bazı ayrıntı ve çeşitlemelerdeki farklılıklar nedeniyle birbirinden ayrıldığı dikkati çekmektedir. Bu farklı düzenlemelerin yanı sıra, bazı kompozisyonlarda veya çeşitlemelerinde ortak düzenlemeler gösterenler de görülmektedir. Beyliklerden de özellikle Orta Anadolu’da yer alan Karamanoğulları ile Eretnaoğullarına ait yapılarda aynı kompozisyonun ya da çeşitlemelerin görülmesi dikkat çekicidir.

Beyliklerden Karamanoğulları ve Eretnaoğullarına ait yapılarda görülen geometrik süslemeler; cephe, portal, kapı, pencere, korkuluk, şebeke, minare, eyvan ve mihrap gibi mimari ögeler üzerinde genellikle şerit, pano, madalyon, kabara, kaval silme ve sütunce gövdelerinde yer almalarının yanı sıra, çizgilerle oluşan düzenlemelerden, kırık çizgilerin kesişmesiyle ve spiral yapan eğriler ve geçmelerden oluşan geometrik kompozisyonlardan meydana gelmeleri açısından oldukça benzemektedir. Bunda da, aynı bölge içinde olmaları, ticari ve askeri ilişkiler, gezici ustalar gibi nedenler etkili olmuş olabilir.

Saruhanoğullarına ait yapılardaki geometrik süslemeler, sadece portalde yer almaları ve çokgenlerin geçmesiyle biçimlenmiş geometrik kompozisyonlardan oluşmalarıyla diğer beyliklerden ayrılmaktadır.

Aydınoğulları ve Menteşeoğullarına ait yapılarda görülen geometrik süslemeler; pencere, korkuluk, şebeke ve tavan gibi mimari ögeler üzerinde ve panolar içinde yer almalarının yanı sıra, çizgilerle oluşturulan düzenlemelerden, kırık çizgilerin kesişmesiyle biçimlenen yıldız kompozisyonlarından oluşmalarıyla da benzerlik göstermektedirler. Bunda da aynı bölge içinde olmaları, ticari, askeri ve kültürel ilişkilerinin etkili olduğu düşünülebilir.

Yine Karamanoğulları ve Eretnaoğullarında yoğun olarak görülen şerit, kabara, kaval silme ve sütunce gövdeleri üzerindeki baklava, beşgen, daraltılmış altıgen, yarım altı kollu yıldız, zigzag, balık sırtı, meander, zencerek, halat örgü ve yürek kompozisyonları; Aydınoğulları ve Saruhanoğulları Beyliklerinde şerit, kabara, kaval silme ve sütunce gövdesi vb. biçimsel düzenlemeler görülmediği için yer almamaktadır.

Hamitoğulları Beyliği’ne ait yapılarda görülen geometrik kompozisyonlar, yerleri ve biçimsel düzenlemeleri açısından Karamanoğulları ile Eretnaoğulları örneklerine benzemektedirler.

Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi’ne ait yapılarda geometrik süslemeleri, çizgilerle oluşanlar, geçmeler, çokgenler ve yıldız düzenlemeleri oluştururken; erken Osmanlı dönemine ait yapılarda sadece çizgilerle oluşan kompozisyonların uygulandığı dikkati çekmektedir. Geometrik kompozisyonlardan çokgen, yıldız, zigzag, çark-ı felek, meander, gamalı haç, zencerek ve özellikle yarım altı kollu yıldız kompozisyonları Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi’ne (Karamanoğulları ve Eretnaoğulları) ait eserlerde yoğun olarak kullanılırken, erken Osmanlı dönemi yapılarında meander, zencerek (tekli) ve yıldız kompozisyonlarının tercih edildiği görülmektedir.

Beyliklerden Karamanoğulları ve Eretnaoğulları yapılarında görülen bitkisel süslemeler, portal ve mihrap dışındaki mimari ögelerde farklılık gösterirse de; şerit, pano, kemer ve kavsara köşeliği, kaval silme, sütunce gösdesi ve başlıklarından oluşan biçimsel düzenlemeleri ve kompozisyonları açısından büyük benzerlikler vardır. Sadece Karamanoğulları Beyliği’nde diğerlerinden farklı olarak hatayi kompozisyonu görülmektedir. Karaman İbrahim Bey İmareti (1433) portali kapı kemeri köşeliklerindeki hatayi kompozisyonlu bitkisel süsleme gerek kompozisyon, gerekse işçilik ve malzeme olarak farklıdır (Fotoğraf 14). Kapının kemer köşeliklerindeki süsleme, düzenleme ve işçilik olarak Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerine ait hiçbir yapıda görülmemektedir. Düzenleme daha sonraları 16. yüzyılda, Osmanlı çini ve kalem işlerinde görülen bahar dalı kompozisyonlarının taşa uyarlaması olarak görülmektedir. Bu özellik dikkate alındığında, tarih ve dönem olarak Türk süsleme sanatında oldukça önemli bir yer tutacağı kanısındayız.

Ayrıca, Karaman’daki Karamanoğullarına ait örneklerde teknik olarak yüksek kabartma uygulanması, diğer bir farklılık olarak karşımıza çıkmaktadır.

Karaman Hatuniye Medresesi (1382) portal ve köşe odalarının kapılarındaki bitkisel süslemeler hem yüksek kabartma tekniği hem de kademeli yerleştirilmeleri nedeniyle yaratılan ışık-gölge etkisiyle oldukça plastik bir görünüm kazanmışlardır. Portaldeki bitkisel süslemelerin yer aldığı şeritlerinin daha çok dikey şeritler oldukları, buradaki düzenlemelerin birbirinden ayrı ve sade olmalarından çok, birbiriyle sıkı sıkıya bağlı ve girift olmaları dikkati çekmektedir. Süslemeleri oluşturan palmet, lotus ya da rumilerden biri çıktığında, tüm kompozisyonun bozulacağı bir düzenlemeye gidilmiştir. Aynı özellik güneybatı köşe odasının kapısı üzerindeki kitabeli şeritlerin arasında kartuşlarda da vardır. Buradaki kartuşları oluşturan palmetlerin birini çıkarttığımızda denge bozulmaktadır. Bu da tüm programı etkilemektedir.

Yapıdaki süslemelerin çok yoğun ve girift olmalarına karşın, düzenlemelerinde hiçbir zaman bir karışıklık olmamakta ve gözü yormamaktadır. Çünkü her şerit ya da kartuş arasında bırakılan boşlukla süslemeler arasındaki ilişkiler sınırlandırılmıştır. Aynı zamanda, yüzeyden oldukça taşkın örneklerin yer aldığı bölümlerde bile süslemeler birbirlerinin sınırlarını çiğnememektedirler. Bu özelliğin süslemeleri hem kendi içlerinde hem de düzenlemede bir bütünlüğe-birliğe götürdüğü ileri sürülebilir.

Saruhanoğulları Beyliği’ne ait tek örnekte (Manisa Ulu Camii) bitkisel süsleme görülmezken; Aydınoğulları Beyliği’ne ait tek örnekte (Selçuklu İsa Bey Camii) bitkisel süslemeleri palmet, rumi- palmet, yarım palmet, palmet-lotustan oluşan kompozisyonlar meydana getirmektedir. Bitkisel kompozisyonlar yapının portallerinde (kuzey, doğu ve batı) şerit, kavsara ve kemer alt köşelerinde görülmektedir.

Menteşeoğulları Beyliği’ne ait iki cami ve bir medreseden oluşan üç örnekte, bitkisel süslemeleri rumi, palmet, rumi-yarım palmet, rumi-palmet, palmet-lotus, rumi-palmet-lotus, rumi-pallet-şakayık, hatayi vb. kompozisyonlar oluşturmaktadır. Kompozisyonlar yapılarda portal, pencere, saçak ve mihrap gibi mimari ögeler üzerindeki kitabe çerçevesini oluşturan şeritler, pano, kemer ve kavsara köşelikleri ile tepeliklerde karşımıza çıkmaktadır.

Menteşeoğulları Beyliği’ne ait örnekler portal, pencere, saçak ve mihrap gibi mimari ögeler üzerinde, pano, kemer ve kavsara köşelikleri ile tepeliklerde yer almaları, kompozisyonlarda da rumi- palmet-şakayık ve hatayinin görülmesiyle diğer beyliklere ait örneklerden ayrılmaktadır. Yine bitkisel süslemelerin kitabe panolarını kuşatma ya da kitabe panolarını kuşatan şeritlerde yer almasıyla da değişiklik göstermektedir.

Hamitoğulları Beyliği’ne ait cami, medrese ve türbe olmak üzere üç örnekte ise, bitkisel süslemeleri palmet ve rumi-palmet kompozisyonları meydana getirmektedir.

Örneklerdeki bitkisel süslemeler belli yörelerde bulunmaları ve sade bir işçilik göstermeleri açısından Aydınoğulları örneklerine benzemektedir.

Beylikler Dönemi’ne ait bitkisel süslemeleri oluşturan kompozisyonlarda da Anadolu Selçuklu Dönemi örnekleriyle (özellikle Karamanoğulları ve Eretnaoğulları Beyliklerine ait eserlerde) benzerlikler dikkati çekerken, erken Osmanlı dönemi örneklerinde yeni kompozisyonlar bitkisel süsleme repertuvarına katılmıştır. Fakat erken örneklerde rumi, palmet, palmet-lotus vb. kompozisyonların kullanıldığını; 15. yüzyıldan sonra bunların yerini şakayık, hatayi kompozisyonlarına bıraktığı dikkati çekmektedir. Bu özellikleriyle Batı Anadolu (Aydınoğulları ve Menteşeoğulları) beylikleriyle ilişkiler görülmektedir.

Karamanoğulları Beyliği’ne ait yapılardan özellikle Karaman’da bulunan örneklerdeki bitkisel süslemeler üslup ve işçilik açısından büyük benzerlik göstermektedir. Özellikle Karaman Hatuniye Medresesi (1382) portali ve Erzurum Çifte Minareli Medrese (13. yüzyılın 1. yarısı), Sivas Çifte Minareli Medrese (1271-72) ve Sivas Gök Medrese (1271-72) ile Beyşehir Eşrefoğlu Camii (1297-99) portalleri arasında hem süslemeler hem de süsleme programları açısından büyük benzerlikler görülmektedir. Özellikle Sivas Gök Medrese’nin portali ile Karaman Hatuniye Medresesi portali şerit sayısı, şeritlerde yer alan süslemeler ve yerleri itibariyle birbirinin kopyası gibidir.[15]

Batı Anadolu beyliklerinden Menteşeoğullarına ait eserlerde bitkisel süslemeler ile Erken Osmanlı dönemine ait Bursa Yeşil Camii’nin (1419-1424) bitkisel süslemeleri arasında işçilik ve kompozisyon açısından benzerlikler kurulabilir. Milas Firuz Bey Camii (1394) mihrap kavsarasındaki bitkisel süslemeler ile Bursa Yeşil Cami (1419-1424) pencere alınlıklarındaki bitkisel süslemeler işçilik ve kompozisyon olarak birbirine çok yakın görünmektedir.[16]

Beylikler Dönemi taş süslemesinde çok yoğun görülmese de, figürlü süsleme gerek düzenleme, gerekse kompozisyon olarak Orta Anadolu’daki örneklerde Anadolu Selçuklu etkilerini sürdürürken; Batı Anadolu örneklerinden Peçin Ahmet Gazi Medresesi’nde (1375-76) görülen arslanlar biçimsel düzenleme ve kompozisyonu ile diğer örneklerden farklı yeni bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.[17]

Saruhanoğulları, Aydınoğulları ve Hamitoğulları Beyliklerine ait örneklerde figür görülmemektedir.

Beylikler Dönemi’ne ait örneklerde görülen figürler, her şeyden önce bulundukları yerler ve biçimsel düzenlemelerle birbirinden ayrılmaktadır. Sadece Karamanoğullarında ejder ve Eretnaoğullarında arslan figürü çörten üzerinde yer almalarıyla; Erentaoğullarında çift başlı kuş ile Menteşeoğullarında arslan figürü ise pano içinde bulunmalarıyla benzerlik göstermektedir. Bunların dışında, birbirine konum ve biçimsel düzenlemeler ile üslupsal olarak benzememektedirler.

Eretnaoğulları örnekleri bir şeritte yer almaları ve kıvrık daldan çıkmaları gibi özellikleriyle, Menteşeoğulları arslan figürleri, arka kısımlarının üzerine oturmaları ve ellerinde sancak tutmaları; yine Eretnaoğulları arslan figürleri kapının iki yanında ve hareket eder durumda olmalarıyla diğer örneklerden ayrılmaktadırlar. Karamanoğullarındaki ejder figürü, üslup ve işçiliğinin kabalığıyla diğer örneklerden ayrılmaktadır. Bu tür farklılıkların nedenini, yapılardaki tarih farkı ile açıklamak uygun olabilir.

Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi’nde taş süslemede önemli bir yere sahip olan figürlü süslemenin, Erken Osmanlı dönemine ait örneklerde yer almaması dikkat çekicidir. Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi’ne ait figürlü süslemeler üslup, işçilik ve kompozisyon olarak az da olsa farklılık göstermektedir. Niğde Sungur Bey Camii (1335) eyvanındaki kuzey portalindeki süslemeler Anadolu Selçuklu Dönemi’nde kompozisyonların Beylikler Dönemi’nde uygulaması olmasıyla önemlidir. Taşkın Paşa Camii arslan başlı, Karaman Arapzade Camii ejder başlı çörtenlerinin, Anadolu Selçuklu Dönemi’nin figürlü çörten geleneğinin Beylikler Dönemi’nde devamı olduğu söylenebilir. Karaman Hatuniye Medresesi portalindeki güvercin ise kompozisyon olarak, vücudun cepheden, başın ise profilden gösterilmesi, yelpaze kuyruğun bacakları arasından aşağı sarkması vb. özellikleri ile Anadolu Selçuklu Dönemi’nin çift başlı kartal kompozisyonunun güvercine yansıması olarak görünmektedir. Bu özellikler, Anadolu Selçuklu figür geleneğinin Beylikler Dönemi’nde de devam ederek beyliklerle birlikte sona erdiğini göstermektedir.

Geometrik-bitkisel, bitkisel-diğer, yazı-bitkisel ve geometrik-bitkisel figürlü olmak üzere dört gruba ayrılan karışık kompozisyonlar; Orta Anadolu ve Akdeniz Bölgelerindeki yapılarda yoğun olarak karşımıza çıkarken, Batı Anadolu’da pek görülmemektedir. Bunun ise karışık süslemelerin üzerinde yer aldığı şerit, kuşatma kemeri köşeliği, madalyon, kabara vb. biçimsel düzenlemelerin Batı Anadolu beyliklerinde kullanılmamasından kaynaklandığını düşünmekteyiz.

Beyliklerden Karamanoğulları ile Eretnaoğullarına ait örneklerde görülen karışık süsleme ve kompozisyonlar birbirine portal, eyvan ve mihrap gibi mimari ögeler üzerinde, şerit, madalyon, pano, kemer ve kavsara köşe likleri, sütunce gövdelerinde yer almalarının yanı sıra, Karamanoğullarının Karaman’daki yapıları dışındaki örneklerde üslup ve işçilik olarak da benzemektedir. Bunun nedeni ise, beyliklere ait yapıların birbirine yakın tarihlerde ve yerleşmelerde bulunmaları ile açıklanabilir.

Saruhanoğulları ile Menteşeoğulları Beyliği’ne ait yapılarda karışık süsleme birbirinden ve diğer beyliklerden tamamen farklı kompozisyon özellikleri ve konumlarıyla ayrılmaktadır. Hamitoğulları Beyliği örnekleri ise cephede yoğun olarak yer almaları, madalyon ve panolar içinde bulunmaları ile diğer beyliklere ait örneklerden ayrılmaktadır.

Bitkisel-diğer motiflerden oluşan kompozisyonlar sadece Karamanoğulları ile Hamitoğulları Beyliklerinde yer almaktadır. Fakat gerek işçilik, gerekse üslup olarak birbirine benzememektedir.

Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi’ndeki yapılarda karışık süslemeler şerit, madalyon ve kabaralarda görülürken, Erken Osmanlı döneminde şerit, madalyon ve kabaralar kullanılmadığı için, buna bağlı olarak karışık süsleme de tercih edilmemiş olmalıdır.

Hiçbir gruba sokamadığımız ve Diğer Kompozisyonlar olarak adlandırdığımız kandiller; Eretnaoğulları Beyliği’ne ait yapılarda mahfil korkulukları ile mihrapta tek olarak; Menteşeoğulları Beyliği’ne ait yapılarda pencere ve mihraplarda (pencerelerde tek, mihraplardan birinde iki, diğerinde üç olarak) karşımıza çıkmaktadır. Boyut ve konumları farklı olmamakla birlikte; üçgen kaide, yuvarlak gövde ve üçgen ağızlı olmalarıyla form açısından benzerlikler görülmektedir.

Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi’nin süsleme türleri arasında yer alan ve hiçbir gruba dahil edemediğimiz için “diğer kompozisyonlar” başlığı altında ele aldığımız kandil motifi de Erken Osmanlı Dönemi’nde, figürlü süslemede olduğu gibi süsleme programına dahil edilmemiştir.

Yazı ise sülüs, kufi ve ma’kılî olarak üç türde karşımıza çıkmaktadır. Sülüs örneklerden zemini boş olanlar Orta Anadolu ve Güney Anadolu Bölgeleri yapılarında, zemini bitkisel bezemeli olanlar ise Batı Anadolu Bölgesi’ndeki yapılarda görülmektedir. Özellikle de mihrap nişleri içindeki örneklerin girift bitkisel bezemeli oluşu dikkat çekicidir. Yine, Selçuklulara ait 1251 tarihli Konya Karatay Medresesi’nde görülen kitabe panosunun çevresini oluşturan bitkisel bezemeli şeritten oluşan kompozisyonun 15. yüzyılda Balat İlyas Bey Camii’nde tekrar ortaya çıkması önemlidir (Fotoğraf 15-16).

Ayrıca, yazının bitkisel çerçeve içine alınması, grift bezemeli zeminde yer alması, bitkisel süslemelerle çevrilmesi Batı Anadolu beyliklerinin bir özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kufi ve Ma’kılî yazı örnekleri de sadece Batı Anadolu beyliklerinden Menteşeoğullarına ait 1394 tarihli Milas Firuz Bey Camii’nde karşımıza çıkmaktadır. Her iki yazının da, portalin üzerindeki sivri kemerli alınlık içinde bitkisel zeminde yer alması dikkat çekicidir (Fotoğraf 17).

Diğer bir grubu oluşturan yazı kompozisyonları ise; diğer süsleme türlerinden farklı olarak Erken Osmanlı Dönemi yapılarında da, Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi yapılarında olduğu gibi yoğun olarak kullanılmıştır. Ancak, Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi’nde yoğun olarak kullanılan sülüsün yerini Erken Osmanlı Dönemi’nde nesih yazı almaya başlamıştır. Anadolu Selçuklu Dönemi’nde yapılarda görülen kufi yazı Beylikler Dönemi’nde görülmemesine karşın, Erken Osmanlı Dönemi yapılarında az da olsa kullanılmıştır.

Sonuç olarak; Beylikler Dönemi’ne ait yapılarda taş süsleme ve programları, kendi içinde olduğu gibi diğer beylikler arasında da farklılıklar göstermektedir.

Beylikler Dönemi’ne ait yapılarda görülen taş süsleme programlarında süslemelerin bulunduğu mimari ögelerden hareketle on yedi grup belirtilmiştir. Gruplardan birinci, dördüncü, altıncı, yedinci, on ikinci, on üçüncü, on dördüncü ve on beşinci gruplar sadece Karamanoğlu Beyliği’ne ait yapılarda; sekizinci ve onyedinci grup sadece Eretnaoğullarına at yapılarda; dokuzuncu grup Aydınoğullarına; onuncu, on birinci ve on altıncı grup Menteşeoğullarına ait yapılarda karşımıza çıkmaktadır. Üçüncü grup Karamanoğulları ile Eretnaoğullarına; beşinci grup Karamanoğulları, Eretnaoğulları ve Pamitoğullarına ait yapılarda; ikinci grup ise Karamanoğulları, Eretnaoğulları, Saruhanoğulları ve Hamitoğullarına ait yapılarda görülmektedir.

Yapı sayısı ve türü olarak en çok örneğe sahip Karamanoğulları Beyliği, süsleme proğramında da on bir farklı grupla ilk sırada yer almaktadır. Gruplar birbirinden farklı olduğu gibi, aynı grup içinde yer alan örnekler bile program olarak birbirine çok benzememektedir. Bu da, her yapı için ayrı bir programın yapılmış olabileceği ile açılanabilir. Hatta aynı yapının dışta ve içteki farklı mimari ögeleri üzerindeki programlarda da farklılıklar görülmektedir. Bunlardan sadece Aksaray Zinciriye Medresesi ile Niğde Ak Medrese örneklerinde dış ve içteki süsleme programlarında benzerlikler görülmektedir.

Karamanoğullarına ait 14. yüzyıl ile 15. yüzyıl örnekleri farklıdır. Hatta düzenlemelerdeki farklılık yakın konumdaki şehirler arasındaki yapılarda da dikkati çekmektedir. Aksaray ve Ermenek yapılarında geometrik süslemede, Karaman yapılarında ise bitkisel süslemede yoğunluk görülmektedir. Yine teknik olarak da Karaman yapılarında yüksek kabartma, diğer yerleşimlerdeki yapılarda yüzeysel alçak kabartma görülmektedir. 15. yüzyıl yapılarında Konya örneklerinde şeritler üzerinde geometrik süsleme, Karaman örneklerinde ise kemer köşeliklerinde bitkisel süsleme yer almaktadır.

Eretnaoğullarına ait yapılardaki taş süsleme ve programlarında; yoğun olarak şerit, kaval silme ve sütunce gövdelerinde, bitkiselden daha çok geometrik ve karışık süslemelere yer verilmesi ilginçtir. Yine yapılarda süslemelerin yer aldığı portal, pencere, eyvan ve mihrap vb. mimari ögelerin hiç boş yer bırakılmadan doludrulması ve şerit sayısındaki artış dikkati çekmektedir. Ayrıca, figürlü süslemenin de en yoğun görüldüğü beyliktir. Figürlü süslemelerde; yer aldıkları biçimsel düzenlemeler ve üslup olarak Selçuklu geleneğini devam ettiren son örnekler olmasıyla da önemlidir.

Saruhanoğullarında taş süslemenin tek örnekte görülmesi dikkat çekicidir. Bu örnekte (1366 tarihli Manisa Ulu Camii) süsleme programı, şerit, pano vb. düzenlemelerden çok, düz ve içbükey silmelerden oluşan sade bir düzenleme göstermektedir. Süsleme olarak ise; geometrik ve karışık süsleme türlerinin uygulanması, bunların da sadece portal nişi içinde belli bölümlerde birbirinden uzak konumda bulunması sade düzenleme anlayışını göstermektedir.

Aydınoğullarında da tek örnekte (1374 tarihli Selçuk İsa Bey Camii) taş süsleme ile karşılaşmaktayız. Yapıda süslemelerden çok, cephe düzenlemeleri dikkat çekicidir. Cephede özellikle giriş (batı) cephesine önem verilmiştir. Bu nedenle bu cephe diğerlerinden daha yüksek tutulmuş, portal daralıp uzayan iki kademeli kavsaralı, pencereler ise çift katlı olarak düzenlenmiştir. Yine hem portal hem de cephelerdeki pencerelerin farklı düzenlemeleri nedeniyle yenilik arayışları ve ilk denemelerinin görülmesi açısından da önemli bir yere sahiptir. Ayrıca, ilk taş süslemeli tavanın burada görülmesi de bu görüşümüzü desteklemektedir. Yine, yapının portal ve pencerelerinde görülen Suriye-Zengi etkilerini de, mimarının Şamlı olmasına bağlamak uygun olacaktır.

Menteşeoğullarına ait yapılarda da bu yeni deneme ve düzenlemeler devam etmektedir. Her yapıda ayrı portal düzenlemesi, şerit, süslemeli gövdeli ve başlıklı sütunceler ile kavsaraların bulunmaması süsleme programlarına etki etmiş, programlar sadeleşerek süslemeler belli bölümlerde toplanmıştır. Bir külliyenin parçası olması, ya da son cemaat yeri kullanımı vb. nedenlerle portal ikinci planda önemsenmiş, süslemeler içte mihraplara kaymıştır. Yine giriş cephesinin dışında tüm cephelerin programı katılmasının, süsleme programındaki yeni arayışların vedenemelerin en önemli kanıtı olduğunu düşünmekteyiz.

Hamidoğullarına ait yapılarda, biçimsel düzenlemeler ile süsleme türleri Orta Anadolu beylikleriyle aynıdır. Ancak, Korkuteli Alâeddin Camii portali gerek düzenleme, gerekse kompozisyonları açısından farklıdır ve diğer örneklerden ayrılmaktadır.

Beylikler Dönemi’ndeki yapılarda görülen süsleme programlarında banilerin etkilerinden söz etmenin, süsleme programlarının birbirine benzememeleri ve farklı oluşları nedeniyle mümkün olmadığı söylenebilir. Bu etkileri belirlemek için elimizdeki çok fazla veri olmaması, kesin şeyler söylemeyi engellemektedir. Ancak, çalışmamızın kapsamına giren eserlere baktığımızda, özellikle emir ya da beylerin yani üst düzeydeki yönetici ve saray çevresine mensup kişilerin yaptırdığı yapıların boyut olarak büyük oluşu, dışta ve içte yoğun süslemeye sahip oluşları; edebiyatçı, tarikat ehli ve din adamları tarafından inşa ettirilen yapıların ise diğerlerinden daha sade ve süslemelerin üzerinde yer aldığı mimari ögelerin farklı konumları, süsleme programlarının sadeliği vb. özelliklerden hareketle yapılardaki süsleme programlarında yukarıdan aşağıya doğru, yoğunluktan sadeliğe bir hiyerarşinin olduğu ileri sürülebilir. Bundan hareketle de banilerin etkisinden söz edilebilir.

Ayrıca, aynı kişi tarafından aynı yıllarda yaptırılan bazı eserler arasındaki farklılık, programlamada banilerin yanı sıra diğer bazı kişilerin de (mimar vb.) etkilerinin olduğunu göstermektedir. Bunu kesin olarak söylemek oldukça güçtür. Çünkü Beylikler Dönemi’ne ait yapıların çoğunun mimarı bilinmemekte, bilinenlerin ise tek yapı bazında kalmaları bize değerlendirme fırsatı vermediği için kesin yorumlar getirmemizi engellemektedir. Sadece, Selçuk İsa Bey Camii’nde görülen Suriye-Zengi etkilerinden hareketle mimarının da Şamlı olması nedeniyle programlamada banisinin yanı sıra mimarının da rol oynadığı ileri sürülebilir.

Son olarak; Orta Anadolu Beylikleri, gerek süslemelerin yer aldığı mimari ögeler, gerekse süsleme türleri, kompozisyonları ve giriş cephesi düzenlemeleri ile Anadolu Selçuklu taş süsleme geleneğini 14. yüzyılın sonuna kadar devam ettirmektedir. 15. yüzyılda ise, bazı denemelerle yaratılan farklılıklar göze çarpsa da, buradaki beylikler Anadolu Selçuklu Devleti toprakları üzerinde kurulmuş olmaları nedeniyle bu gelenekten kopamamışlardır.

Akdeniz Bölgesi’ndeki erken örnekler Anadolu Selçuklu örneklerine benzerken, daha geç örneklerde değişiklikler görülmektedir.

Yapı türü, mimari ögeler, biçimsel düzenlemeler, süsleme tür ve kompozisyonları açısından Anadolu Selçuklu ile Karamanoğulları ve Eretnaoğulları Beylikleri arasındaki benzerliklerin, Erken Osmanlı ile Aydınoğulları ve Menteşeoğulları Beylikleri arasında görülmesi dikkati çekmektedir. Bunda da Karamanoğulları ve Eretnaoğullarının hakim oldukları bölgelerin daha önce Anadolu Selçuklu Devleti’nin egemenliği altında olması, bu çevrelerde Anadolu Selçuklu Dönemi’nden itibaren yoğun olarak taş süslemelerin görülmesi ve sanatçıların Anadolu Selçuklu Dönemi’nden itibaren usta- çırak ilişkisiyle Beylikler Dönemi’ne taşınmış olmasından kaynaklandığı söylenebilir.

Batı Anadolu beyliklerinin hem bölgesel hem de diğer açılardan Anadolu Selçuklu etkilerinden uzakta kalmaları ve çevre ile ilişkileri (askeri, ticari, kültür-sanat), Anadolu Selçuklu geleneğinden farklı olarak yeni denemelere daha açık ve yatkın olmalarını sağlamıştır. Bu nedenle Anadolu Selçuklu yerine Erken Osmanlı örnekleriyle; malzeme-teknik, süslemelerin konumu ve biçimsel düzenlemeleri, süsleme tür ve kompozisyonları ile süsleme programları açısından benzerlik gösterdikleri söylenebilir.

Batı Anadolu beylikleri bunların dışında cephe, portal, pencere, tavan, saçak, mihrap vb. mimari ögelerde yaptıkları denemelerle; gerek malzeme, gerekse süsleme programlarında Anadolu Selçuklu geleneği ve üslubundan ayrılarak, Erken Osmanlı sanatına geçişi sağlayacak bir “geçiş üslubu” yaratmışlardır. Figürlü ve karışık süslemenin bir örnek dışında kullanılmaması, cephe düzenlemelerinde giriş cephesinin dışında tüm cephelerin süsleme programına dahil edilmesi de bu geçiş üslubunun bir parçasını oluşturmaktadır.

Bu nedenle de Anadolu-Türk mimari süslemesindeki gelişim ve süreklilik; Anadolu Selçuklu-Orta Anadolu Beylikleri (Karamanoğulları-Eretnaoğulları), Batı Anadolu Beylikleri (Aydınoğulları- Menteşeoğulları) Erken Osmanlı Dönemi olarak izlenerek değerlendirilmelidir kanısındayız.

Dr. Muhammet GÖRÜR

Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 8 Sayfa: 46-54


Dipnotlar :
[1] H. Örcün Barışta, “Zincirkıran Mehmet Bey Türbesi Süslemeleri Üzerine”, 5. Antalya Selçuklu Semineri Bildiriler, Antalya 1995, s. 141-155.
[2] S. Ögel, “Bir Selçuklu Portalleri Grubu ve Karaman’daki Hatuniye Medresesi Portali”, Yıllık Araştırmalar Dergisi, II (1958) s. 115-128; R. H. Ünal, Osmanlı Öncesi Anadolu Türk Mimarisinde Taçkapılar, İzmir 1982, s. 26, 42, 65.; M. Özkarcı, Niğde’de Türk Mimari Eserleri, Erzurum 1996, s. 128-130.
[3] B. Karamağaralı, “İç İçe Daire Motifinin Mahiyeti Hakkında”, Sanat tarihinde İkonografik Araştırmalar Güner İnal’a Armağan, Ankara 1993, s. 257-258.
[4] Y. Demiralp, Akşehir ve Köylerinde Türk Anıtları, Ankara 1996, s. 81-82.
[5] S. K. Ertuğrul, “Etkileşim Sahası İçinde Selçuk İsa Bey Camii”, Uluslararası Sanatta Etkileşim Sempozyumu Bildiriler, Ankara 25-27 Kasım 1998, Ankara 2000, s. 158-163.
[6] Y. Demiralp, a.g.e., s. 258-260.
[7] A. Durukan, Balat İlyas Bey Camii, Ankara 1988, s. 12-14; M. Görür, “Balat İlyas Bey Camii Cephe Düzenlemesi ve Pencere Süslemeleri”, V. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazı ve Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, 19-20 Nisan 2001, Ankara 2001, s. 253.
[8] Y. Özbek, “Doğu-Batı Kavşağında Bir Osmanlı Yapısı: Milas Firuz Bey Zaviyesi”, Prof. Dr. Zafer Bayburtluoğlu Armağanı, Sanat Yazıları, Kayseri 2001, s. 397-405.
[9] M. Sözen, Anadolu Medreseleri. Selçuklu ve Beylikler Devri, I, istanbul 1970, s. 34-39, 179-182, 140-144, 194-201.
[10] M. Özkarcı, a.g.e., s. 56-58.
[11] Ş. Yetkin, “Bazı Selçuklu ve Beylikler Devri Taş Süslemelerindeki Figürlü Plastikle İlgili İkonografik Yorumlar”, Sanat tarihinde İkonografik Araştırmalar. Güner İnal’a Armağan, Ankara 1993, s. 597-98.
[12] Y. Demiriz, Osmanlı Mimarisinde Süsleme, I, Erken Devir (1300-1453), İstanbul 1979, s. 627-28; Y. Özbek, a. g. m., s. 405-408.
[13] M. Görür, a.g.b., s. 253-261.
[14] Y. Demiriz, a.g.e., s. 331-350.
[15] S. Ögel, a. g. m., s. 115-128.
[16] Y. Demiriz, a.g.e., s. 331-377; Y. Özbek, a. g. m., s. 406-409.
[17] Ş. Yetkin, a.g.b., s. 597-598.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.