Safevi Devleti 1501 tarihinde resmen kurulmuş, 1551 tarihinde Şirvan Beylerbeyliğine bağlı Şeki ülkesini ve yöresini elegeçirdikten sonra Azerbaycan’ın Kuzeyi ve Güneyi bütünüyle Safevi Devleti idaresine geçmişti. Bu dönemde 13 beylerbeylikten oluşan Safevi Devleti’nin dört beylerbeyliği- Şirvan (merkez şehri Şemahı), Çukursa’d (merkez şehri Revan), Gence-Karabağ (merkez şehri Gence), Azerbaycan veya Tebriz (merkez şehri Tebriz) beylerbeylikleri Azerbaycan topraklarında kurulmuşlardı.
Türk oymaklarına (Ustaclu, Şamlu, Rumlu, Kacar, Dülkadır, Tekelü, Afşar, Baharlu, Alpaut, Bayat, Kazahlu, Esirli, Varsak) dayanılarak kurulmuş Safevi Devleti’nin adları geçen beylerbeyliklerinin başına Devletin kurulmasında emeği geçen ve bu beylerbeyliklerde toplu halde bulunan Türk oymaklarının reisleri getirilmişlerdir. Bu yerlerin nüfusunun çoğunluğunu oluşturmamalarına rağmen, Gence-Karabağ Beylerbeyliği’ni, buralarda Bayat, Şahseven, Afşar, Dülkadır, Kebirli oymakları da bulundukları halde Kacarlardan olan Ziyadoğlular, Çukursa’d Beylerbeyliği’ni, Afşar, Bayat ve Baharlu oymakları da bulundukları halde Ustaclular, Tebriz Beylerbeyliği’ni-Şamluların Abdallu oymağı, Şirvan beylerbeyliğini ise- Safevi şahları tarafından beylerbeyi görevine atanmış Kaçarlar, Ustaclular ve Karamanlılar yönetmişlerdir. Bunlardan Ziyadoğlular 1747 tarihinde kurulmuş Gence Hanlığı’nı, Ustaclular ise Revan ve Nahçıvan hanlıklarını Rusya’nın bu yerleri ilhakına kadar idare etmişlerdir.[1]
Sadece arazisinin büyüklüğü ve nüfus sayısının yüksekliği ile değil, ekonomik ve askeri gücünün yanı sıra siyasi etkinliği açısından da diğer beylerbeyliklerden ayrılır. Gence-Karabağ Beylerbeyliği tarihi boyunca Kafkasya bölgesinde Safevi Devleti’nin arazi bütünlüğünün koruyucusu fonksiyonunu üstlenmiş fakat 1736 tarihli Muğan kurultayında Safevilerin yönetimine son verilmesi kararının aleyhinde bulunmasına rağmen, Safevi Devleti’nin devamını temin etmek gücünde olmamış ve beylerbeylikler içinde ilk olarak bağımsızlık yolunu tutmuştu. Bu yazıda Gence-Karabağ Beylerbeyliği’ni örnek seçerek, beylerbeylikten bağımsızlığa (hanlığa) geçişi ele almaya çalışacağız.
Bilindiği üzere Safevi Devleti Türk oymakları tarafından ideolojik temel üzerinde kurulmuş devletlerden birisi olmuştu. Kökü Yeseviliğe kadar uzanan Kızılbaşlık görüşünün taşıyıcıları olmuş Türk oymaklarının kurdukları devlet, Kızılbaş devleti olarak bilindiği ve bu terim Safevi Devleti’nin tarih sahnesinde bulunduğu tüm dönemler için kullanılmış olduğu halde, aslında sadece 16. yy’ın sonları ve 17. yy’ın başlarına kadar olan dönem için geçerlidir. Sözünü ettiğimiz dönemde Safevi Devleti’nde Türk oymaklarının siyasi yönetimden dışlanmaları ve onların yerinin Fars kökenlilere ve din adamlarına verilmesi ile devlet yönetiminde etnik değişimlerin yanısıra ideolojide de bir transformasyonun yer aldığını kaydetmemiz gerekir. Kızılbaşlık yerini Farsların Şiiliğine bırakmış olmalıdır. Safevi Devleti’nin kurulmasındaki siyasi ve ideolojik rolleri hiçe indirilen Türklere karşı Safeviler güç kullanma siyasetine başvurmuşlardır. Bu siyaset sonucu Türkler, Gence-Karabağ, Şirvan ve Tebriz beylerbeyliklerinde oturdukları yerlerden kaldırılarak, Safevi Devleti’nin çeşitli bölgelerine sürgün olunmuşlardır. Bu sürgünler özellikle Safevi Şahı I. Şah Abbas (1587-1629) döneminde çok olmuştu. Örneğin, o dönemin saray tarihçisi, Türk asıllı İskender Bey Münşi’nin (Turkman) verdiği bilgilere göre, 1605-1606 ve 1614-1615 tarihlerinde yer almış sürgünler sonucu adıgeçen yerlerden 25 bin kadar aile Safevi Devleti’nin içlerine sürgün olunmuşlardı. Karabağ’ın Ahmedlü ulusu ise sürgün emrini reddettiğinden şahın emri ile katledilmişlerdir.[2]
Safevilerin bu siyaseti sonucu devlet yönetiminden büsbütün dışlanmış olan Türklere sadece çok etkili oldukları taşra yönetiminde kalmaları uygun görülmüştü: Kaçar, Ustaclu, Bayat, Rumlu, Şamlu, Afşar, Dülkadır vb. merkez hükumet ile yaptıkları ideolojik mücadelede yenilmelerine rağmen, bu yenilgi sonrası Safevilerle işbirliğine geçerek, taşra yönetimindeki siyasi etkinliklerini Safevi Devleti’nin tarihi boyunca koruma imkanı kazanabilmişlerdi. İşte Türklerin Safevi Devleti’nde taşra yönetimindeki etkinliklerini koruyabilmeleri, onların Safevilerin kurdukları taşra yönetim birimleri üzerinde bağımsız devlet kurmaları ile sonuçlanmıştı. Nadir Şah Afşar’ın katlinden hemen sonra (1747) bağımsız devletlerin sadece Azerbaycan’da ve Türkler tarafından kurulmuş olması, sözünü ettiğimiz nedenlerden dolayı mümkün olmuştu. Toprakları üzerinde bağımsız devletler (Gence Hanlığı ve Karabağ Hanlığı) kurulan beylerbeylikten birisi de Gence-Karabağ olmuştu.
Safevi dönemi Gence-Karabağ Beylerbeyliği Kür ile Aras nehirleri arasındaki, eskiden “Aran” olarak bilinen büyük araziyi kapsamıştı. Hudutları ilk Safevi şahları döneminden başlayarak genişlemeye yüz tutmuş Gence-Karabağ Beylerbeyliği 16. yy.’ın ortalarında (şah Tahmasb döneminde) Tiflis şehrine kadar olan toprakları içine almıştı. 17.yüzyıl başlarında (Şah I. Abbas Dönemi) lori ve Pembek Gence-Karabağ Beylerbeyliği’nin idaresine geçmişti.[3]
Bu dönem Gence-Karabağ Beylerbeyliği’nin idari taksimatı hakkında kaynaklarda kesin bilgi yoktur. Bu beylerbeyliğin Osmanlı idaresi yıllarında da hudutları değişmemiştir. Bu sebeple 1593 tarihinde Osmanlılar tarafından tertip olunmuş “Gence-Karabağ eyaletinin icmal defteri”nin bilgilerine göre burasının idari taksimatına açıklık getirmek mümkündür. Adı geçen deftere göre, Gence- Karabağ Beylerbeyliği (eyaleti) Osmanlı döneminde 39 nahiyeyi içine alan şu 7 sancaktan, Gence sancağı (Gence, Gence Aranı, Gence Dağıstanı, Şemkür Aranı, Sonkur Dağıstanı, Kürekbasan Aranı, Şütur, Dankı, Zeyem Aranı, Yavlak, Tavus, Temirhasan nahiyeleri ile), Berda sancağı (Berda, Sir, Peteklik, İncerud, Ulusat-i Yigirmidörtlü nahiyeleri ile), Haçın sancağı (Haçın, Karaağaç, Taife-i Ulusat-i Otuziki, Taife-i Ulusat-i Hacılu, Akçabedi, Çelaberd Dağıstanı, Çelaberd, Gargar, Meğaviz nahiyeleri ile), Ahıstabad sancağı (Ahıstabad veya Büyükçay, Kuzay, Güney, İnce Dağıstanı, İnce nahiyeleri ile) ve Dizak sancağından (Arasbar, Dizak Dağıstanı, Dizak nahiyeleri ile), Hakari sancağı (Keştasb, Hakari, Zarıs, Alapaut nahiyeleri ile) oluşmuştu.[4]
17. yy.’ın başlarında Gence-Karabağ Beylerbeyliği’nin idari birimi olan Lori ve Pembek’in idari taksimatı hakkında bilgiler yine Osmanlı döneminde 16. yy.’ın 90’lı yıllarında tertip olunmuş “Vilayet-i Lori timar ve zeamet defteri”nde vardır. Bu deftere göre, 1584 tarihinde Osmanlılar tarafından kurulmuş Lori Beylerbeyliği 11 nahiyeli 5 sancağa taksim olunmuştu. Lori sancağı Lori, Uzun, Tasık, Gölegiren nahiyelerinden, Ahtala sancağı Ahtala, Sanahin, Hoşoret nahiyelerinden, Penbek sancağı Güney, Kuzay, Hamzaçimeni, Kuzay Ulapert nahiyelerinden oluşmuşlardı. Taşır ve Arpalı sancaklarının nahiyeleri yoktur.[5]
Şah II. Abbas’ın 1650 tarihli fermanı ile Gence-Karabağ beylerbeyliğine bağlı Dankı nahiyesinin Şeki ülkesinin idaresine geçici olarak verilmesi[6] hariç, Gence-Karabağ Beylerbeyliği’nin 17. yy. boyunca idari taksimatında ciddi bir değişim olmamıştı.
18. yy.’ın 20’li yıllarında yazılmış, fakat 17. yy.’ın sonlarındaki durumu içeren anonim “Tezkiretü’l-müluk”ün, kanaatimizce tam olmayan bilgilerine göre, Gence-Karabağ Beylerbeyliği Berda, Ahtabad, Bergüşad, Karaağaç, Sumay, Tergever, Zeyem, Lori, Pembek[7] mahallerinden, Cevanşir ve Arasbar ülkesinden oluşuyordu.[8]
Gence-Karabağ Beylerbeyliği’nin Osmanlı idaresi yılları (1725-1735) idari taksimatı ile ilgili tek kaynak olan 1727 tarihli “Gence-Karabağ eyaletinin Mufassal Defteri’ne göre, Ahıstabad sancağının Kazah sancağı adı ile ve Lori vilayetinin doğu kısmının Tiflis eyaleti idaresine verilmesi hariç, Gence- Karabağ Beylerbeyliği’nin arazisinde başka bir değişimin olmadığını ve bu değişimlerin sadece beylerbeyliğin idari birimlerinin arazilerinin büyütülmesi veya küçültülmesinde gerçekleştiğini görüyoruz. Adıgeçen defterin bilgilerine göre, Gence-Karabağ eyaleti Gence kazasına (Gencebasan, Sunkurabad, Şemkürbasan, Kürekbasan, Kürekbasan-i küçük, Kürekbasan-i büzürg, Şüturbasan, Talış, Gülüstan, Yevlak Karamanlı, Dankı nahiyeleri ile), Lori kazasına (Güney ve Kuzay nahiyeleri ile), Hılhına livasına (Hılhına, Hasansuyu, Tavus, Ahıncı, Esrik, Karakaya, Türkenler -?, Zeyem-i ulya, Zeyem-i sufla nahiyeleri ile), Berda livasına (Berda, İncerud, Sir, Bayat, nahiyeleri ile), Arasbar livasına (Arasbar ve Hakari nahiyeleri ile), Bergüşad livasına (Bergüşad, Zarıs, Dizak, Keştasf[9] nahiyeleri ile), Çulender livasına (nahiyeleri Veren-de-i sığnak, Köçez nahiyelerine taksim olunmuştu.[10]
Safevi döneminde Gence-Karabağ Beylerbeyliği idari açıdan “mahal”lere taksim olunmuştu. Bunun yanı sıra beylerbeyliğin taksimatında “ülke” ve “bölük” şeklinde kaydolunan idari birimler de vardı. “Ülke”ler mahallere değil, direk beylerbeyine, “bölük”ler ise “ülke”ye bağlı olmuşlardı. Beylerbeyi emrinde olan “mahal”lerin yöneticilerini (naip) bu göreve beylerbeyi tayin ederdi. “Mahal”lerden farklı olarak, “ülke”ler oymak emirlerine Safevi şahı tarafından “tiul” (geçici veya ömürlük tasarruf hakkı) ve “soyurğal” (nesilden nesile geçen ve vergi muafiyeti ile verilen tasarruf hakkı) olarak veriliyordu. Bu tür tasarruf hakkı olan “ülke” yöneticilere Safevi şahı tarafından “bey” ve “sultan” unvanı veriliyordu. “Ülke”lerin vergi muafiyeti olmaksızın yönetime verilmesi de yaygındı – bu halde “ülke” yöneticisine “hakim” unvanı veriliyordu. Bazen “ülke” başında duranlara Safevi şahları tarafından “melik” unvanı verildiği de olmuştu. Örneğin, kaynaklarda Şeki ülkesinin yöneticisine “melik” unvanı verildiği yazılmıştır. “Melik” unvanı aynı zamanda Gence-Karabağ Beylerbeyliği’nin dağlık kısmında toplu halde oturan Hıristiyanların cemaat içi idari işlerden sorumlu olan kişilere de verilmiş, fakat burası “ülke” değil, cemaat statüsünde olan “melik”lik olarak tanımlanmıştı.[11] Aldıkları unvan ve hiyerarşideki mevkilerine rağmen, mahal ve ülke ile ülkeye bağlı bölüklerin, melikliklerin başında duranlar idari ve askeri açıdan “han” unvanı taşıyan beylerbeyi emrinde olmuşlardı.
Safevi dönemi kaynaklarından Gence-Karabağ Beylerbeyliği’nin idari taksimatı hakkında edindiğimiz bilgilere göre, Arasbar Şah I. Abbas döneminde Bayburtlu oymağının, 17. yy.’ın sonları ile 18. yy.’ın başlarında ise Bayezidlü oymağının, Lori ve Kazah oymağının, Bergüşat Dumbuli aşiretinin, Zeyem Dülkadırlıların Şemseddinlü oymağının, Berda Yigirmidördlü oymağının, Otuziki aynı adı taşıyan oymağın “ülke”si, Sunkurabad ile Keştek ise “melik”lik olmuşlardı.[12]
Osmanlı idaresi yılları (1588-1605 ve 1725-1735) ve ihtida etmiş Gürcü asıllı David Han dönemi (1625-1631) hariç, kurulduğu dönemden başlayarak Safevi Devleti’nin sonuna kadar Gence-Karabağ beylerbeyleri eskiden bu topraklarda oturan Kacarların Ziyadoğlu oymağından olmuşlardı. Gence- Karabağ’ın ilk ve bu nesilden olan beylerbeyi Şahverdi Han 1547 tarihine kadar Ziyadlı oymağının beyi, bu tarihten – sultanı, beylerbeyi tayin olununca ise han unvanı almıştı. Kacarların Ziyadoğlu oymağı hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Gence, Karaağaç kazaları ile Sir ve Çelaberd nahiyelerinde kışlayan Kacarların Ziyadoğlu oymağının tahrir sırasında bu eyalette bulunmadığını 1593 tarihli “Gence-Karabağ eyaletinin icmal defteri”nin bilgilerinden anlaşılıyor.[13] Herhalde bu oymak da o dönemin Gence-Karabağ Beylerbeyi Muhammed Han tarafından, Osmanlı ordusunun Gence’ye saldırısından önce Gence ve yöresinde oturan “40-50 bin haneden çok ulusları …bütün mal, eşya ve çoluk-çocukları ile”[14] buralardan kaldırılarak, Aras nehri kıyısına göç ettirilenler arasında olabileceklerini söyleyebiliriz. 1588-1605 tarihlerinde Gence-Karabağ Beylerbeyliği’nin, Osmanlı idaresine geçmesinden dolayı, Kacarlar geçici olarak beylerbeyilik makamından yoksun olmuşlardı. Buna rağmen, Kacarlar bıraktıkları yurtlarını Osmanlılardan geri almak için defalarca Osmanlılara saldırsalar da, bu girişimleri olumlu sonuç vermedi. 1605 tarihinde Gence kalesinin Osmanlılardan geri alınmasında Safevi ordusunun önünde bulunan Kacarların aktiflik göstermelerinden dolayı, Şah I. Abbas Muhammed Han Ziyadoğlu’yu tekrar beylerbeyi makamına tayin etmişti. 1625 tarihinde Gürcülerin isyanını bastırmakta zayıflık göstermiş Gence-Karabağ Beylerbeyisi Muhammed Kuli Han görevinden alınmış ve beylerbeyiliğe Gürcü asıllı Davud Han getirilmişti. Davud Han Şah I. Abbas’ın fermanı ile aynı zamanda Karabağ’ın Kacar oymaklarının emiri tayin olunmuştu. Fakat Davud han da 1631 tarihinde Kartli valisi I. Teymuraz ile şahın aleyhinde işbirliği yapmakla suçlanarak, beylerbeylikten alınmış ve bu makama tekrar Ziyadoğlu Muhammed Kuli Han getirilmiş ve bu nesilden olanlar 1725 tarihine kadar bu görevde olmuşlardı.[15] 1725 tarihinde Gence’nin Osmanlıların eline geçmesinden sonra, başta beylerbeyi olmak üzere tüm şehir halkı burayı bırakarak, Şirvan ve diğer yerlere göç etmişlerdi. 1735 tarihinde Osmanlılar Gence-Karabağ Beylerbeyliği’nden çıktıktan sonra, Ziyadoğlular beylerbeylik makamını ele geçirdilerse de, Güney ve Kuzey Azerbaycan da olan beylerbeylikleri fesheden Nadir Şah Afşar (1736-1747), bu topraklarda “Azerbaycan” beylerbeyliğini kurmuş ve kardeşi İbrahim Bey’i burasının beylerbeyi tayin etmişti. Bundan dolayı eski Gence- Karabağ beylerbeyi hiçbir yetkisi olmayan mahalli bir han statüsü ile İbrahim Han’ın emrine geçmişti. 1739(?) tarihinde İbrahim Han’ın öldürülmesinden sonra Nadir Şah Afşar “Azerbaycan” Beylerbeyliği’ni feshederek, eski idari taksimata dönmek zorunda kalmıştı. Fakat bu idari taksimat da 1747 tarihinde Nadir Şah Afşar’ın katli üzerine eski beylerbeyiler tarafından, onların siyasi amaçlarına uygun gelmediğinden kaldırılmış ve hanlıklar kurulmuştu.[16]
Arazisinde hanlıklar kurulmuş idari birimlerden birisi de Gence-Karabağ Beylerbeyliği olmuştu. Bu beylerbeyliğin arazisi dörde taksim olunmuş ve burada Gence ve Karabağ hanlıkları ile Kazah ve Şemseddin sultanlıkları kurulmuş, Lori kazası toprakları ise İrevan ve Tiflis hanlıklarına katılmıştı.
Arazisi bakımından en büyüğü olmuş Karabağ Hanlığı’nın arazisi kuzeyde eski Kurekbasan nahiyesinin Gencebasan nahiyesi ile sınırı olmuş Kürek nehrinden başlayarak Murov dağ ve Kur ile Aras nehri arasındaki toprakları içine almıştı. Gence Hanlığı’nın arazisi çok küçük olmuş ve eski Gencebasan, Sunkurabad ve Kürekbasan-i büzürg nahiyelerinin topraklarından oluşmuştu. Şemseddin Sultanlığı’nın arazisine eski Hılhına, Şemkürbasan, Zeyem-i sufla, Esrik, Ahıncı nahiyelerini bütünlükle, Karakaya ile Türkenler- nahiyelerinin topraklarının bir kısmı katılmıştı. Ahıstav, İnce, Türk ve Çuvar nahiyelerinden oluşan Kazah sancağı ile Hasansuyu, Tavus nahiyeleri bütünlükle, Karakaya ve Türkenler nahiyelerinin topraklarının bir kısmında ise Kazah Sultanlığı kurulmuştu. Sadece arazisi açısından değil, köylerinin sayısı açısından da Gence Hanlığı diğerlerinden küçük olmuştu. Örneğin, Osmanlı dönemi Gence-Karabağ eyaletinin 1.344 köy ve mezrasının 833’ü Karabağ Hanlığı’nın, 259 köy Şemseddin Sultanlığı’nın, 100 köy Gence Hanlığı’nın, Osmanlı döneminde Tiflis eyaletine bağlı Kazah sancağın 205 köyü ile Gence-Karabağ eyaletinin 51 köyü dahil, toplam 256 köy Kazah Sultanlığı’nın idaresine geçmişti. Böylelikle, arazisi bakımından Gence Hanlığı’nın eski Gence-Karabağ Beylerbeyliği topraklarında kurulmuş Kazah Sultanlığı ile Şemseddin Sultanlığı’ndan da küçük hanlık olduğunu görebiliriz.[17] Arazisinin küçüklüğü, askeri gücü ile ekonomik potansiyelinin zayıflığından dolayı Gence Hanlığı komşu Karabağ ve Tiflis hanlıklarının saldırılarına uğramış, 1750 tarihinde Karabağ Hanlığı’na, 1750-1760 tarihlerinde Tiflis Hanlığı’na, Karabağ ve Tiflis hanlıklarının beraber hareket ederek, 1780 tarihinde Gence kalesini ele geçirmelerinden sonra ise, adları geçen hanlıkların her ikisine de 1785 tarihine kadar yıllık “bac” vermek zorunda kalmıştı. Fakat 1786 tarihinde Gence hanlığı’nın başına geçen Cevad Han Ziyadoğlu Karabağ ve Tiflis hanlıklarına direniş göstermeyi becermiş ve hanlığı onların vassalı durumundan kurtarabilmişti.[18]
1736 tarihli Muğan kurultayının Nadir’i şah olarak seçmesi kararını sözde kabul etmekle birlikte aslında reddetmiş olan Karabağ’ın Cevanşir, Kebirli vb. Türk oymaklarını bu tutumlarından dolayı Nadir Şah Afşar Horasan’a sürgün etmişti. 1738 tarihinde Karabağ hanlığının kurucusu Cevanşir cemaatinin Sarıcalı oymağı beyi Penah Ali Bey Karabağ’a dönmüş ve Nadir Şah Afşar’ın sağlığında merkezi hükumete karşı muhalefete geçmişti. Cevanşirlerin desteğini kazanamayan Penah Ali Bey Sarıcalı ve kendisinin akrabalık ilişkilerinde bulunduğu Kebirli oymağına dayanarak, kendisini Karabağ’ın hanı ilan etti. Penah Ali Han’ın ilk gördüğü işlerden birisi Nadir Şah’ın Karabağ’dan Horasan’a sürgün ettiği Türk oymaklarını tekrar kendi yurtlarına yerleştirererek, onların desteğini kazanması olmuştu. Gence şehri hariç, Gence-Karabağ Beylerbeyliği’nin başka şehri olmadığından Penah Ali Han Karabağ Hanlığı’na başkent yapmak amacıyla kale ve şehir kuruculuğunun yanı sıra hanlığın savaş gücünün yükseltilmesi ile uğraşmaya başlamıştır. 1748 tarihinde Bayat kalesini inşa edip burasını hanlık başkenti yaptıktan sonra, Karabağ Hanlığı’nın gücünün artacağı endişesi Şeki Han’ı Hacı Çelebi’yi Karabağ’ın Otuzikiler ve Cevanşir cemaatleri, Ermeni melikleri ile beraber Bayat kalesine saldırmaya sevketti. Fakat 1748 tarihinde Bayat Savaşı’nda Sarıcalı ve Kebirli oymaklarından oluşan Karabağ Hanlığı ordusu kendilerine bir saldıran Şeki Han’ı ve o’nu destekleyen kuvvetleri ağır yeniligiye uğratmıştı. Bu zaferden sonra Penah Ali Han Otuziki, Cevanşir cemaatlerine ve Ermeni meliklerine kendisini han olarak kabul ettirerek, onlara bağlı toprakları hanlığına katmıştır. Bu savaş sonucu Karabağ’ın tüm Türk oymakları gönüllü olarak Karabağ Hanlığı idaresine geçmişlerdi. Bayat Savaşı bu kalenin emniyetsiz yerde inşa olunduğunu göstermiştir. Bundan dolayı kısa zaman içinde Şahbulak adlı diğer bir kale inşa olunmuş ve burası başkent yapılmıştı. Fakat Karabağ Hanlığı’na olabilecek saldırılardan dolayı hanlık başkenti için daha emniyetli bir yerde kale inşa olunması gereği gündeme geldi: 1750 tarihinde Şuşa kalesi inşa olundu ve buraya Sarıcalılar ile Kebirlilerin yanı sıra Karabağ’ın Türk oymaklarından Bay Ahmedliler, Kengerliler, Saatlular, Demirçiler, Cinliler, Kızıl Hacılılar ve b. yerleştirildiler.
Karabağ Hanlığı’nın kuvvetlenmesinden endişelenen komşu hanlıklar bu hanlığı kendi idaresine geçirtmek teşebbüsünde bulunmaya başladılar. İlk önce Muhammed Hasan Han Kacar, sonra ise Urmiye hanı Fethali Han Afşar Karabağ Hanlığı’na saldırdılar. Muhammed Hasan Han Kacar yenilmedi, Fethali Han Afşar ile sekiz ay devam eden mücadele sonucu Karabağ Hanlığı’nı geçici olarak Urmiye Hanlığı’nın vassalı durumuna düşürmüş, Karabağ hanının oğlu İbrahim Halil Han’ı ise rehin olarak Urmiye’ye götürmüştü. Fakat Urmiye Hanlığı’nın dağılmasından sonra Kerim Han Zend İbrahim Halil Han’ı rehin olmaktan kurtararak, kendisini fermanı ile Karabağ’a han tayin etmiş, Karabağ Han’ı Penah Ali Han’ı Şiraz’a misafir olarak davet etmiş ve bu şekilde Karabağ Hanlığı yönetiminde değişiklik yaparak, Karabağ Hanlığı’nı vassal durumunda bulundurmayı amaçlamıştır. Fakat İbrahim Halil Han 47 yıllık hanlık döneminde bağımsız hareket ederek, Karabağ Hanlığı’nı vassallıktan kurtarmış, istikrar yaratmak amacıyla Car-Tala cemaati ile siyasi işbirliği yaparak, Gence Hanlığını 1780-1785 tarihlerinde vassalı yapmış, Ermeni meliklerinin bozucu hareketlerine son vermeyi, İrevan ve Nahçıvan hanlıklarının topraklarının bir kısmını ele geçirmeyi başarmıştı. Böylelikle, İbrahim Halil Han döneminde (1759-1806) Karabağ Hanlığı Kuzey Azerbaycan’ın en etkili hanlığı olmuştu.[19]
1768-1774 tarihli Rus-Osmanlı Savaşı’ndan sonra Rusya’nın güneye doğru hareketine karşı Karabağ Hanlığı Osmanlı Devleti ile işbirliği başlatmak amacıyla 1785 tarihinde İstanbul’a elçi göndermişti. Fakat Osmanlı Devleti Karabağ ve diğer Kuzey Azerbaycan hanlıklarından önce Rusya’ya, 90’lı yıllarda ise Ağa Muhammed Şah Kacar’a karşı olabilecek savaşta yardım etmek yerine bu hanlıkların, Osmanlı Devleti’nin Rusya ile savaşması halinde Rusya’ya karşı Kafkasya’da mücadele vermelerini istemesi, Osmanlı Devleti ile Karabağ ve diğer hanlıklar arasında işbirliğine engel olmuştu. Ağa Muhammed Şah Kacar ve Rusya’nın Azerbaycan hanlıklarını ele geçirme siyaseti karşısında Osmanlı Devleti’nin seyirci kalması, hanlıklar ile Osmanlı Devleti arasında yapılması düşünülen işbirliğinin siyasi konjönktürden uzak olduğunu sergilemekteydi.
Rusya’nın ve Ağa Muhammed Şah Kacar’ın Güney Kafkasya’ya defalarca yaptıkları saldırılar, diğer Azerbaycan hanlıkları gibi Karabağ Hanlığı’nı da zayıf düşürerek direniş gücünü kırmış 1801 tarihinde Kazah ve Şemseddin Sultanlığı, 1804 tarihinde Gence Hanlığı’nın ardından 1806 tarihinde Karabağ Hanlığı da Rusya tarafından işgal olunmuştu. 1822 tarihine kadar Karabağ Hanlığı nominal olarak bir hanlık olmasına rağmen, aslında, Rusya’nın Kafkasya’daki diğer eyaletlerinin statüsünde olmuş ve 1822 tarihinde fesholunmuştu.[20]
Rusya tarafından işgal olunduktan sonra Karabağ hanlığında siyasi istikrarı korumak amacıyle Ruslar Karabağ Hanlığı’nın idari işlerine karışmamış, idari taksimatını değiştirmemişlerdi. Bundan dolayı Karabağ Hanlığı ile ilgili Rusça tertip olunmuş belgeleri Karabağ Hanlığı’nın 18. yüzyılın sonları ile 19. yüzyılın başları için bir kaynak olarak değerlendirmek mümkündür. A. P. Yermolov ve Mogilevski’nin 1823 tarihinde tertibini bitirdikleri Karabağ eyaletinin tahrir defterine göre, Karabağ Hanlığı mahal’lere ve el’lere taksim olunmuştu. Mahal’ı yöneten naib ile el’in başında duran binbaşı direk olarak hanın emrinde olmuşlardı. Naib ve binbaşı görevinin nesilden nesle geçmesi öngörüldüyse de, bu göreve onları han tayin etmeliydi. Köyler yüzbaşı veya kethüdalar, şehir ise kelenter veya kalabeyi tarafından yönetiliyordu. İdari sistemde yer alanlar hazineden maaş almazlardı; onların maaşları hazine için toplanmış vergilerden veriliyordu. İdari taksimata göre, Karabağ Hanlığı 18. yüzyıl ortalarında 21, 18. yüzyılın sonlarında ise 25 mahal ve el’den oluşuyordu. Bunlar Cevanşir, Cevanşir-Dizak, Hırdapara-Dizak, Dizak, Dizak-Cebrayıllı, Bergüşad, Çulundur, Mehri, Bağabürd, Ecenan, Küpara, Karaçorlu, Verende, Haçın, Çileberd, Talış-Gülüstan, Püsyan, Kolanı, Demirçihasanlı, Yiğirmidört, Otuziki, 1. Kebirli, 2. Kebirli, Sisyan, Tatevidi.[21]
Hanlığın başında idari ve askeri işler ile ilgili kararları tek başına verebilen han bulunuyordu. Hanın danışmanlık statüsünde ve görevlilerden oluşan Divanı’nın da var olmasına rağmen, karar verebilme yetkisi hanın olmuştur. Karabağ Hanlığı’nda Han’ın iç ve dış siyaset ile ilgili karar vermesini etkileyebilen tek kişi, hanlığın ikinci adamı yani vezir olmuştur. Mahkeme işleri şeriata dayanılarak, kadılar tarafından uygulanırken örf ile çözülebileceği düşünülen mahkeme işlerini bazı hallerde naibler de yerine getiriyordu. Para sisteminin yaratılması ve kontrolü, vergilerin toplanması gibi işlerden oluşan maliye işlerini naib, kethüda ve serkerdeler yapıyorlardı. Emtia şeklinde vergileri ise, darğalar topluyorlardı. Hanlığın kudretinin belirleyicisi olan ordu (koşun), genellikle, direk han’a bağlı tüfenkçi ve gorçulardan, handan tiul adlı dirlik almış beylerin askeri birliklerinden (çerik), muaf ve konar- göçerlerden (elat) oluşuyordu. Onların donatımı ve geçimleri ile ilgili harcamaları Karabağ Hanlığı nüfusu tarafından sağlanıyordu. Beylerbeylik dönemi merkez hükumetin emri üzerine hareket eden silahlı birlikler, hanlık döneminde direk olarak hanın emrinde olmuşlardı. Adı geçen makam ve görevlerin yanı sıra hanın sarayında birçok başka görevli de vardı.[22]
Eski Sovyet ve bağımsızlık dönemine ait bazı tarih kitaplarında Azerbaycan hanlıkları yarı bağımsız hanlıklar olarak değerlendirilmişlerdi.[23] Bu değerlendirmeye dayanırsak, hanlıkların hepsinin devlet olmadığı kanaatine varmalıyız. Tabii, Safevi dönemi beylerbeylikleri ile kıyaslanırsa Azerbaycan hanlıkları küçük, ekonomik ve askeri açıdan ise zayıf olmuşlardı. Fakat sadece sözünü ettiğimiz faktörler Azerbaycan hanlıklarının bağımsız veya yarı bağımsız olmalarını belirlemek için yetersizdir. Eğer bu faktörleri göz önünde bulundurarak, örneğin, Gence Hanlığı’nın statüsünü belirlersek, bu hanlığın, adı geçen beylerbeylik topraklarında kurulmuş Kazah ve Şemseddin sultanlıklarından arazisi ve nüfus sayısı açısından küçük olmasından dolayı, bir devlet olmadığını söylemeliyiz. Oysa, hanlıkların bir devlet, özellikle bağımsız devlet olmasını kanıtlamak için prensipçe farklı bir yaklaşımın kullanılması gerekiyor. Kanaatimizce, bu hanlıkların Müslüman devleti topraklarında Türk-Müslümanlar tarafından kurulduğunu göz önünde bulundurarak, bir Müslüman devleti için tarih boyunca geçerli olmuş devlet vasıflarının Gence ve Karabağ Hanlıklarında da olup- olmamasının belirlenmesi çok önemlidir. Bu devlet vasıfları ise, bilindiği gibi hutbede, devlet başında duran kişinin adının zikr olunması, üzerinde devlet başkanının adı yazılmış paranın basılması ve aleminin olması idi. Gence ve Karabağ hanlıklarında sözünü ettiğimiz vasıfların varlığı hususunda geniş bilgiler veren kaynaklar adı geçen hanlıkların bir devlet olmadıklarını savunan görüşleri büsbütün çürütmektedirler. Kaynaklardaki bilgilere göre Gence ve Karabağ hanlarının birer alemleri olmasının yanı sıra üzerinde adları yazılmış paralar basılmış hutbede adları, zikr olunmuştu.[24]
Beylerbeylikten hanlığa götüren sürecin sonucunda Gence-Karabağ Beylerbeyliği’nin toprakları taksim olunduğu gibi, potansiyel imkanları da azalmış ve bir bakıma bu beylerbeyliğin nüfusu, askeri ve ekonomik gücü de taksime uğramıştı. Bundan dolayı Gence ve Karabağ hanlıklarının ayrılma güçleri zayıflamış devletler olarak dış saldırılara karşı direniş gösterebilmeleri bir yana dursun, bir birilerinin üzerine saldırılar yaparak, kendilerini o denli kudretsiz hale getirmişlerdir ki, Rusya bu hanlıkların ilhakını ve feshini kolaylıkla gerçekleştirebilmiştir. Oysa, Safeviler döneminde Gence- Karabağ beylerbeylik olarak koskocaman Osmanlı Devleti ordusuna direniş göstermeyi, geçici olsa bile, başarabilmişti. Fakat buna rağmen, Gence ve Karabağ hanlıkları sadece vasıflarına değil, devlet yönetimi için gerek olan diğer tüm yönetim kurumlarına da sahipti. İşte bu, adı geçen hanlıkların ayakta durabilmelerini temin etmiş en önemli fatkörlerin başında geliyordu.
Ordu, mahkeme, maliye vb. kurumların yanı sıra hanlıkta üst yönetim kurumunun (Divan) olması, aynı zamanda kurumlar arası bir dikey hirerarşinin biçimlenmesi ve fonksiyonel hale gelmesi de hanlıkların bölgesel, fakat uluslararası ilişkileri konusuna çevrilmiş birer devlet olduğunu göstermektedir.[25]
Safevi Devleti’ne bağlı Gence-Karabağ Beylerbeyliği’nde Gence ve Karabağ adlı hanlıkların – tüm vasıfları ile bağımsız devletleri olarak kurulmaları-, Azerbaycan Türklerinin kurdukları Safevi Devleti’nin yönetiminden 17. yüzyıl başlarında kesin bir şekilde uzaklaştırılmasına 18. yüzyılın ortalarında verdikleri başarılı bir siyasi cevap, yenildikleri şia ideolojisine karşılık olarak kazandıkları siyasi zaferleri idi.
18. yüzyılın ortalarında Türklerin Azerbaycan’da kurdukları hanlıklar, bölgesel devlet niteliği taşımışlardı. Bu devletlerin siyasi tekamül gücü aşağı-yukarı 50 yıllık dönem için yeterli olmuştu. Fakat bu nitelik, kurulan devletlerin sadece seviyesini değil, aynı zamanda onları kurmuş olan Türklerin yeni, farklı bir seviyede devlet kurabilmesinin imkanlarını ve perspektiflerini göstermekteydi. Bu imkan ve perspektifler Çarlık Rusyası döneminde de canlılığını korumuş ve 1918 tarihinde demokratik devlet kurma ile sonuçlanmıştı.
Azerbaycan Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü / Azerbaycan
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 7 Sayfa: 57- 63