Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Beyaz Kule Şehrinde Bir Safevî Prensi: Selanik’teki Beyzâde (1731-1734)

0 10.234

Dr. Eyal GINIO

İmparatorluk ve hanedanlıkların aniden çökmesi ciddi bir kriz anını yansıtır. Siyasal kuvvetler üzerinde hasıl olan potansiyel çatışma, pek çok taraf arasında sert tartışmaları ve sivil savaşları ortaya çıkartabilir. Böylesi zayıf bir süreç iktidar için rekabet edenler ile sahte taht varislerine kendilerine güç kazandırmak için teşebbüs imkanı sunabilmektedir. Yasallık ve siyasi haklar tartışmalı ve itilaflı hale gelir. Dış mihraklar kendi menfaatlerini yükseltmek için çatışan taraflardan birini, ötekine karşı destekleyebilirler. Sonuç kanlı ve anarşik olabilir.

İsfahan’ın 1722’de (Gılzai) Afgan istilacılarına düşmesiyle netlik kazanan Safevilerin İran’daki hakimiyetlerinin sona ermesi böylesi bir durum ortaya çıkarmıştı. Safeviler devrinin kapanması çeşitli iddiaların, isteklerin, taleplerin gelecek onlarca yıl boyunca tartışılması ortamını yarattı.[1] Gerçi Afgan müstevlileri, Safevilerin gelecekte hak iddia edebilecek varislerini, önceden etkisiz hale getirmeyi, ilkin hepsini hapsedip sonra da idam ederek sağlamaya çalışmıştı ama gerçek ya da sahte Safevi ecdadın varisi boldu. On sekizinci yüzyıl boyunca İran çevresinde on sekiz farklı varis Safevi Hükümdarlığı için ortaya çıktı. Bu fenomen, Safevi Hükümdarlığının siyasi meşruiyet kaynağı olarak nasıl devam eden bir prestiji olduğunu göstermektedir. Bu varislerin çoğu kuşatma altındaki İsfahan’dan kaçtığını ya da aile katliamında mucizevi bir biçimde kurtulan tutsak prensler arasında olduğunu ileri süren sahte varislerdi. Bunların üçü, devrik Safevi Şah’ının ikinci oğlu Safi Mirza (Safevi Beyzadesi) olduklarını ileri sürüyordu.[2] David Morgan on sekizinci yüzyıl İran’ındaki siyasi meşruiyet mücadelesini şöyle özetliyor:

Safevi Hanedanlığı İran’da iki yüz yirmi beş sene gibi uzun bir süre hüküm sürmüştü. Farsilerin, Şah İsmail ve Şah Abbas’ın torunlarının hükümlerinin artık geçmediği düşüncesine alışmaları zordu. Safevi yönetiminin son zamanlardaki çürüme ve dejenerasyonuna rağmen, sadece uzun ömürlü olmasını ıspatlaması ile değil aynı zamanda, mümessili olduğu, şimdi yavaş yavaş oturan devlet inancıyla, hanedanlığın prestijinin bir gecede yok olması mümkün değildi. İran’da güç mücadelesi verenlerin bir çoğu kimi zaman da ‘gerçek’ Safevi varisi namına hareket ediyor ve zararsız safevileri kendi amaçları adına meşruiyet kazanmak için basamak olarak kullanıyorlardı.[3]

Safi Mirza olduğunu iddia edenlerden biri, kesin olarak Osmanlı sınırı yakınlarındaki Kuzistan’da 1729 Ağustos’unda derviş kılığında ortaya çıkan Muhammed Ali Rafsancani idi. Ertesi sene, eyalet yönetimine karşı düzenlediği başarısız bir ayaklanmanın ardından Osmanlı topraklarına kaçtı.[4] Osmanlılar, prensi kollarını açarak karşıladılar ve İstanbul’a göndermeye karar verdiler. Osmanlı’nın Fars prensine gösterdiği ilgiye şaşırmamak gerek: Safevi Hanedanlığı yalnızca siyasi boşlukta var olmadı ve bu yüzden İran’daki siyasi mücadele de yalnızca İran toprakları ile sınırlı değildi. Müslüman komşuları ve Rusya, güç çatışmasının adamakıllı farkında idiler ve siyasi durumu yakından takip ediyorlardı. Kendi istediklerinin gerçekleşmesi ve diğer nüfuzları önleyip güçlü, yeni bir liderin İran’da güç kazanması için ellerinden geleni yaptılar.

Varislerin taleplerini ve güç mücadelelerini desteklemek, İran sahasında etkinlik kazanmanın yollarından biriydi. Varislerin bazıları yerel Hint hanedanlıklarının ve Doğu Hindistan Kumpanyası’nın İngiliz amillerinin muhtemel destek ve yardımlarını almayı umdukları Hindistan’a kadar gittiler.[5] Yukarıda sözü edilen ‘Safi Mirza’ gibi, diğerleri de Safevilerin eski rakibi Osmanlı Devleti’ne yöneldiler. İktidara talip bir Safevi prensinin Osmanlı ülkesindeki varlığı Osmanlının, İran’ın yeni ve güçlü yöneticisi Nadir Şah’a (1730-47 arası hüküm sürdü) karşı olan pozisyonuna çok net bir destek sağlıyordu. Nadir Şah, devrik şahın üçüncü (ve gerçek) oğlu İkinci Tahmasp adıyla Afganları mağlup eden başka bir Safevi varisiydi. Daha sonra İstanbul sarayı tarafından Osmanlı’nın bölgedeki son kazanımları ve bölge üzerindeki emellerini tehlikeye düşürebilecek potansiyel bir tehdit olarak görüldü.

Ne var ki Osmanlı yöneticileri, Şehzade’nin bütün siyasi manevralarını, attığı her adımı gözeterek onu sıkı bir kontrol altında tuttular. Bu yazının amacı, Bab-ı Ali ve vekillerinin Selanik’te vuku bulmuş resmi yazışmaları kullanarak Selanik’te bir ‘altın kafes’te hapsedilen Beyzade’nin yaşadıklarını incelemektir. Bu kısa fakat önemli hadiseyi Osmanlı-Safevi ilişkileri[6] çerçevesinde ortaya koymak istediğimden dolayı, resmi yazışmalar İstanbul ile Selanik gibi bir taşra şehri arasındaki güç ilişkisine de ışık tutabilir diye ümit ediyorum.[7] Son olarak bu belgeler on sekizinci yüzyılın ilk yarısında yaşamış Safevi saygınlarının günlük yaşamları hakkındaki bilgilerimizi de arttırmaktadır. Şunu da belirtmek gerekir ki Safevilerin günlük yaşamları üzerine, Safevi yerel kaynakları, çoğunlukla vakayinamelerden elde edilen bilgiler de dahil çok az sayıda bilgi sunmaktadır. Tersine, sicilleri değişik illerdeki kadıların tuttuğu Osmanlı arşivleri diğer eski İslam yönetimlerine kıyasla muazzam bir kaynaktır.[8] Bu kaynaklar, davalar, noter kayıtları ile merkez ile taşra arasındaki yazışmaları kapsayan çeşitli tiplerde dökümanlardır. Bu çeşitli belgeler çağdaş Osmanlı toplumu için hayli fazla bilgi sunmaktadır.[9] Benzer olarak, Safi Mirza ile alakalı belgeler de Selanik’teki mahpusluk günlerindeki günlük hayatı hakkında bilgi sağlamaktadır.

‘Safi Mirza’ Selanik’te

Ege Denizi’ndeki Limni adasına gönderilene dek sözde Safi Mirza üç seneye yakın Selanik’te tutuldu.[10] Bu kısa ikameti süresince mahalli idare, mahalli vekilleri ile düzenli yazışmalarını sürdürdü. Sicilde kayıtlı yazışmalar Selanik’teki İran ‘prensi‘ hakkında ayrıntılar sağlamaktadır. Ayrıca prensin durumu üzerine çeşitli gruplar arasında, sürekli müzakereler, olarak tanımlanabilecek görüşmelere de ışık tutmaktadır. Selanik sicilinde Safevi prensi iddiasındaki Safi Mirza ile alakalı ilk tutanak 6 Muharrem 1144 (11.7.1731) tarihlidir: İstanbul’da verilen, kadıyı ve gümrük emirini prensin ve maiyetinin ‘uzun süredir kaldıkları’ İstanbul’dan ayrılacağı ve Selanik’e varışının yakın olduğu konusunda bigilendiren bir fermandır bu.[11] Ekteki taminde prensin gümrük harcamaları (ruzmerre lazım gelen ta’yinat)[12] titizlikle çıkarılmıştır. Kayıtlardaki hiçbir ifade otoritelerin, sözde prensin yalnızca bir hak iddiacısı olduğunu bildiğini göstermiyor; varisten bahsederken Acem Şehzadesi ya da Acem Şehzadelerinden ifadeleri kullanılmıştır.

Neden sözde Acem Prensi’ne yurtluk olarak Selanik seçilmişti? Selanik’teki zorunlu ikamet ile ilgili hiçbir ayrıntı verilmiyor. Bununla beraber Osmanlılar zamanında Selanik, devletin uzak mesafelere ya da adalara sürmeye gerek duymayıp yakın göz hapsinde tutmak istediği yüksek rütbeli memurları ikamet ettirdiği uygun bir yer olarak görülebilir. Selanik, başkent ve onun siyasi çekişmelerinden yeterince uzak buna rağmen karayolu ve deniz ulaşımıyla İstanbul’la bağlantısı kolay, güçlü bir garnizonu olmasıyla ünlü bir şehirdir. Gerçekte, aynı süreçte Selanik’te ev hapsinde tutulan yabancı, yüksek rütbeli kimseler arasında, başkalarını da görürüz; Rusya hududundaki Aşağı Dinyester kıyısındaki Bender’e geri gönderilmeden önce kısa bir süreliğine orada tutulan Kazak Ataman Filib Orlik’de (1672-1742) orada tutuluyordu.[13] Sultan ikinci Abdulhamit (1876-1909 arası hüküm sürdü) Selanik’e sürülmüş önemli şahsiyetlerden en son kaydedilmiş olanıdır.

Selanik’in bu gaye için seçilmesinin bir başka nedeni olarak da İran hududuna çok uzak bir şehir olduğu açıklamasını yapmak mümkündür. Dahası, Selanik’te ikamet eden çok sayıdaki yabancının arasında İranlı olanların sayısı çok azdır. Selanik, Balkan bölgelerinin, Ege adalarının, Batı Avrupa’nın ve Kuzey Afrika’nın yollarını İstanbul’a bağlayan, şehrin bölgesel ve uluslararası ticaret ağlarından faydalanan tüccarları çeken bir şehirdi. Fakat İranlı tüccarlardan yalnızca birkaçının bu büyük Makedon liman şehrine yolları düşmüştü. Siciller İran’dan tek tük gelen sadece birkaç Ermeni tüccarın varlığından bahsetmektedir.

Açık olan şu ki, bu tüccarlar İran’ı Osmanlı Devleti’ne ve Avrupa’ya bağlayan büyük Anadolu ticaret rotasının marjinal ürünlerinden birkaçıydılar. Bu ticaret ağı ham İran ipeğini Bursa’ya ve diğer Anadolu şehirlerine ve daha öteye, Avrupa’ya getiriyordu. İran Ermenileri bu önemli ticarette aslan payına ortak oluyorlardı.[14] Selanik sicilinde yazdığına göre Ermeni tüccarların çoğu, bölgesel ticarete önderlik eden, şehrin yakınında kurulan mevsimlik fuarda yollarını buldular.[15] Osmanlı Devleti’ne gelen İran Ermenileri (eramine-i acem) çoğunlukla Selanik sicilinde, tıpkı cizye ödemek mecburiyeti olan yerli Yahudi ve Rum nüfusu gibi, cizye mükellefi idiler.[16] Bu Ermeniler’in bazısı şehre yerleştiler ve belki de daha sonra on dokuzuncu yüzyılda gelişme gösterecek küçük Ermeni topluluğunun çekirdeğini oluşturdular.[17] Öte yandan bazı istisnalar dışında Selanik’te geçici ya da kalıcı olarak ikamet eden İranlılar’dan bahsedilmemektedir. Yerli Fars nüfusunun olmayışı mutlaka Osmanlı’nın, Safevi tahtının varisini, etrafındaki cemiyetten tecrit etmek ve kontrol altında tutmak bakımından, kendini daha güvende hissetmesini sağladı. Tüm bu nedenlerden ötürü Selanik kusursuz bir seçimdi.

Acem Beyzadesi’nin Günlük Hayatı

Sicilden elde edilen malumat, Beyzade’nin günlük hayatı, ve bu liman şehrinde kurduğu iktisadi bağlantılar hakkında enteresan bilgiler sunmaktadır. Merkezi otoritenin temel alakalarından birisi Safi Mirza ve mahiyetini toplumsal çevreden tecrit etmek idi. Hiçbir şekilde yerel otoriteler şehir çevresinde özgürce dolaşmasına izin vermeyeceklerdi (lakin müşarileyhin mevzi-i ikametten harici-i mahal-i ahara bir hatve hareket ve tecavüzüne ruhsat ve rıza verilmemek).[18] Öbür taraftan tutsaklığına rağmen, prensin afiyetini temin ve kaprislerini tatmin etmek için tüm imkanlar seferber edildi.

Kadı, yerel yönetici sıfatıyla, mahalli cizyedarla birlikte, prensin şehirde kaldığı süre boyunca yetkilerine kıyasla önemli roller oynadı. Bab-ı Ali adına İran Prensinin günlük rutin işleriyle ilgileniyorlar ve ihtiyaçlarını temin vazifesini üstleniyorlardı. Yerel cizye ve gümrük gelirleri zorunlu misafirliğin giderlerini karşılamaya tahsis edilmişti. Yerel memurlar prensin karşılaşabileceği tedarik eksikliğinin getireceği zorluklara karşı uyarıldılar. Osmanlı Devleti’nin mahalli temsilcilerinin lüzumlu hesap kitabı karşılamak mecburiyetinden ötürü Bab-ı Ali, Ali Dost adında hususi bir memuru, prense refakatçı (mihmandar) atadı.[19] Sonraları, Bab-ı Ali, Ali Dost’un makamını İbrahim Ağa adında bir memurla değiştirdi.[20] İkisi de İstanbul’dan gönderilmişti ve merkezi otoriteyi temsil ediyordu. Muallam Gedikli Dergahı’ndan (dergah-i muallam gedikli) fahri ünvan aldılar. Vazifeleri seyahatlerinde prense eşlik etmek ve Bab-ı Ali’nin prensin faaliyet ve yaşam tarzını gözetmek yolundaki talimatlarını yerine getirmek için prensi yakın takipti.

Beyzade’ye uygun bir ikamet yeri bulma konusundaki itilaf, Beyzade, Selanik’teki mahalli otoriteler, ayan, ve İstanbul’daki merkezi otorite arasında gelişen müzakere ve pazarlıklara bir göz atmamızı gerektirir. Özellikle de yerel ayanın müdahalesi dikkate şayandır. Yerel ayan ve onların bu müstesna vakadaki tesirleri, on sekizinci yüzyıl Osmanlı Balkanlarındaki temel özelliklere gönderme yaptığı için ilginçtir: ayanların yükselişi, özgüvenlerinin artışı, merkezi otorite ile yerel vekillerine karşı yükselen güçleri.[21]

İstanbul’dan çoktan çıkan karar şehir hisarında kurulu müsait bir evin prense yer açmak için tahliye edilmesini, ve mahiyeti için de iki ayrı binanın verilmesini belirtmişti. Ne var ki, bu ev prensi memnun etmedi. Sultan’a kolaylıkla, aracısız ulaşabilme olanağı olduğundan ve yerel memurlara müracaat etmeden şikayetlerini direk Bab-ı Ali’ye iletebildiğinden prens, yeni bir eve gönderilmek istediğini bidirdi. Oturması için yerel memurlar tarafından seçilen evin karanlık ve çökük (muzlim ve ma-kus) olduğu için ikamete müsait olmadığından yakındı. Bab-ı Ali’den kendisini yeni inşa edilmiş ferah bir konağa sevk etmesini istedi. Yeni evin bol ışık ve temiz hava alan (ruşen ve havadar)[22] bir ev olması gerektiğini de vurguladı. Öyle görünüyor ki Bab-ı Ali, Beyzade’nin şikayetini ciddiye almakta ve bu küçük gibi görünen meseleye müdahale etmekte tereddüt göstermedi. Kadı, prensin isteğini karşılamak için ivedilikle yeni bir ev aramakla görevlendirildi.

Prens için daha iyi bir ev talebi, daha derin bir hoşnutsuzluğun sebebi oldu. Yerel idare, yerel otoriteler ve İran prensi üçgenine yerel ayanı temsilen yeni bir ‘ses’ ilave oldu. Ayanlar, ev arama sürecinde iki azalarının haklarının çiğnendiğine inandıklarından, Sultan’dan, prense uygun bir ikametgah arama işinde araya girmesini talep ettiler. Bu vakada, eşraftan Küçük Ahmet Paşa’nın oğulları, Memhut ve Ali adlı iki zat Bab-ı Ali’den Fars Prensinin yeni evinden taşınmasını istirham ettiler. Sürgün prense yer bulunması için, kendi evlerinden çıkarıldıklarını dile getirdiler. Evlerinden mecburi olarak çıkarılmalarının adaletsizlik olduğunu ve mağduriyetlerinin sebebinin Sultan olmadığını ancak, yerel gümrükler müdürü olduğunun altını çizdiler. İlaveten yaptıkları şu talep de dikkate değerdir: Kendi haklarının, benzer bir ihlaline meydan vermemek için prense başka bir konak işinde görev almak istediler.

Bu müracaatları, ayanların on sekizinci yüzyıl süresince nasıl gelişmiş bir dayanışma grubu olduğunu açıkça göstermektedir: Adaletsizlik, hak ihlali sadece iki adamı mağdur etmesine rağmen, onların talebi İran Prensi’ne ikametgah arama işine bütün bölge yönetimi ayanlarının (cümle-i ayan-i ma’rifetile) dahil olması şeklinde idi. Son olarak, Sultan’ın bu talebi değerlendirmeye rıza göstermesi ayanların siyasi gücünü açıkça göstermektir.[23]

Beyzade’nin tek talebi daha uygun bir eve yerleştirilme isteği değildi. Sicilde bulunan ilginç bir belge prensin kabul görmüş günlük tayinatını (defter-i tayinat) ayrıntıları ile göstermektedir. Bu teferruatlı liste Osmanlı Selaniği’ndeki yüksek eşrafın günlük diyetiyle ilgili bilgilere uymaktadır. Görünen o ki Beyzade bazı Fars tatlarından ve onların Selanik’te temin edilebilirliklerini önemsemeden günlük ihtiyaç listesinde tescilinde vazgeçmiyordu. Dahası her insanın yaşaması için hayati olan yemek aynı zamanda üst sınıfları alt sınıflardan farklı kılma anlamında sosyal ve kütürel farklılığın işaretidir, zengin-fakir, şehirli-köylü gibi. Yemek, tıpkı Sami Zubaida ve Richard Tapper’in kitaplarında işaret ettikleri gibi sosyal statünün mühim bir göstergesidir.[24]

Hiç şüphe yok ki, yemek, tatlılar ve meşrubat Selanik’te kuvvet ve hiyerarşinin önemli göstergeleri idiler. Yöneticiler bazı yiyecek maddelerini yalnızca eşraf için tahsis ediyorlardı. Yerel nüfusa temel gıda maddelerini sağlamanın yanında, bazen Mısır ve daha uzak diyarlardan ithalat yapmak da (kahve mesela) devletin tebaasına karşı temel vazifelerinden biri addediliyordu. Ne var ki, devletten bazı özel ve lüks maddeleri alabilme yetkisi, paye, mevki ve meslek itibarına bağlı idi. Böylece mesela, sadece yüksek memurlar günde ya da haftada bir şehrin yüksek yerlerinden ya da Khortac Dağı’ndan gelen buzdan değişik miktarlarda alabiliyorlardı. Verilecek buzun miktarını memurun mevkisi belirliyordu.[25] Aynı şekilde, dağdaki pınarlardan gelen taze su yalnızca önemli ve seçkin eşrafın evlerine dağıtılıyordu.

Gerçekte yemek, Bab-ı Ali’nin Beyzade’nin yüksek statüsünü belirtmek ve konukluğunu kolaylaştırmak için başvurduğu yollardan biriydi. Bab-ı Ali, Beyzade’nin pek de mütevazi olmayan mutfak ihtiyaçlarını sağlamak için elinden gelenin en iyisini yaptı. Prensin yiyecek bütçesinin yetersizliği ile ilgili şikayetinin ardından yönetim, bunun için ek fon ayırmakta tereddüt göstermedi.[26] Prensin günlük diyeti şu ürünleri içeriyordu (iki tanesi tanımlanamadı): Ekmek, pirinç, arıtılmış tereyağı (revgan-i sade), yoğurt, kimyon, şeker, nişasta, pekmez, karanfil, tarçın, tavuk, yumurta, badem, fıstık, biber, safran, kahve, kişniş, zeytinyağı, kuru un (dakik-i şair), pasta unu (dakik-i has), bal, balmumu, üzüm, tuz, nohut, sirke, soğan, limon suyu, çörek otu, kestane, Amasya ayvası, Şiraz tütünü (tenbaku), sabun, et, arpa, saman, sebzevat ve odun. Prensin günlük harcaması otuz kuruş ve on altı para ya da üç bin altı yüz kırk sekiz akçe tutuyordu ki bu bütün Selanik standartları için muazzam bir tutardı.[27]

Bu etkileyici liste prensin mutfak ihtiyaçlarına ne derece ehemmiyet verildiğini çok açık gösteriyor. Selanik’te ne kadar az kişinin günlük et ihtiyacını, ya da uzak diyarlardan ithal edilen baharatların faturasını karşılayabileceğini söylemeye gerek yok. Çoğu Selanikli basit gıdalara talim etmek durumundaydı. Sicil bize bazı fikir verici örnekler sunuyor: Yerel otoritelerin, harap bir geminin tamiratının basit işlerini yaptırmak için vasıfsız işçiler çalıştırdıkları zaman verdikleri, mercimek, arıtılmış tereyağı (revgan-i sade) ve birtakım başka yiyeceklerdi (seir-i me’kulat).[28] Civar çiftliklerinde geçici işçi olarak çalışan mevsimlik tırpancılara balık, sirke ve şarap veriliyordu.[29]

Sicilde kayıtlı, birbiriyle bağlantılı iki listede, altın kafeste yaşayan prensin lüks hayatına daha ayrıntılı bir çerçeveden bakmak olası: ayrılışını müteakiben Prens, yerli alacaklılarına borçlarını ödemesi için maiyetinden Şah Kulu İbn Zal’ı vekil olarak atadı. Vekil borçları kapatmak için açık arttırmada bazı eşyaları satışa çıkaracaktı.[30] Satılan eşyaların listesi ve ekteki borç listesi prensin Selanik’teki debdebeli hayatının ve kaldığı kısa süre içinde yerli tüccar ve zanaatkarlarla kurduğu etraflı bağlantıların tanığıdır. Böylelikle mesela, prens en aşağı dört attan az satmamak zorundaydı ki bu, pek çok eşya gibi sıradan Selanikli’nin malları arasında nadir bulunan birşeydi. Alacaklıları, bir ‘ihtiyaç duyulanlar’ listesi teşkil ediyordu: bir kasap, bir manav, bir terzi, bir kuyumcu, bir kürkçü, bir ilaç ve kök boya tüccarı ve bir yün-kumaşçı. Prensin Selanik’te ev hapsindeyken büyük ölçüde Osmanlı Devleti’nin finanse ettiği lüks bir hayat kurduğu söylenebilir.

Safi Mirza Selanik’te gayet kısa kaldı. Mart 1734’te Kadı’ya İran Beyzadesi’nin Limni adasına gideceği duyuruldu.[31] Bu mekan değişikliği prensin öneminin azaldığını gösterir. Seyahatnamesini takip edersek yavaş yavaş soyutlandığını ve önemsizleştirildiğini görürüz: başkent İstanbul’dan ilkin, bir Ege adasına daha sonra Selanik’e gönderilmişti. Gidişinin ardından Safi Mirza Osmanlı Selanik’inde aslında hiçbir iz bırakmadı. Oğlunun 1767’de orada yapılan türbesi önemli istisnalardandır.[32] Safi Mirza sadece 1744’te İzmit’te Osmanlı-İran savaşı sırasında bir defa görüldü. Prens geçici ikameti için Kadıköy yakınında bir yalı aldı.[33] Öyle görünüyor ki Osmanlılar son olarak ‘prenslerini’ İran’ın hududa yakın bölgelerinde yaşayan kabileler arasında bir isyan çıkarmak için kullanmaya karar verdiler. Doğu’ya hareketin geleneksel başlangıç noktası olan İzmit, Beyzade’nin siyasi amaçlarını müjdelemek ve Safevi tahtına adaylığına desteği duyurmak için seçilmişti. Beyzade taht varisliğini duyurduğu halk vaazları tertipliyordu ve bu söylemleri destekleme amaçlı bir memur kitlesi oluşturulmuştu. Prens sonradan ileriye, Musul yakınlarına gönderildi. Ne var ki bu çabalar açıkça faydasızdı.[34] 1746 tarihli bir barış antlaşmasının ardından Beyzade siyasi önemini kaybetti ve sonuç olarak Erzurum’dan ayrılması istendi.[35] Bu, Beyzade’den bahseden son kayıttır. Yine de, onun Selanik’teki kısa konukluğu bize Osmanlı Devleti’ndeki Fars mültecilerin günlük hayatı hakkında eşsiz bir fikir sunmaktadır. Dahası onun Selanik’teki durumuyla ilgili tartışmalar, Bab-ı Ali’nin Beyzade’ye gösterdiği alakayı ve ‘prenslerinin’ kaprislerini kabul etmekteki istekliliğini de göstermektedir. Diğer bir açıdan bu hadise yerli ayanların vergi takdirindeki hakimiyetlerini ve artan güçlerini kanıtlamaktadır; biraraya gelip, merkezi otoriteye veya Selanik yerel vekillerine karşı kendi hakları için mücadele edebiliyorlardı.

Dr. Eyal GINIO

Hebrew Üniversitesi Asya ve Afrika Araştırmaları Enstitüsü / İsrail

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 8 Sayfa: 576-581


Kaynaklar:
Arşiv Kaynakları
♦ Selanik, Yunanistan. Selanik Şar’i sicilleri.
Yayınlanmış Çalışmalar
♦ Allouche, Adel. The Origins and Development of the Ottoman-Safavid Conflict, 906-952/1500-1555. Berlin, 1983.
♦ Anasstassiadou, Meropi. Salonique, 1830-1912-Une ville ottomane à l’âge des Réformes. Leiden, 1997.
♦ Bacqué-Grammont, Jean-Louis. Les ottomans, les safavides, et leurs voisins. Istanbul, 1987.
♦ Bacqué-Grammont, ‘Bir Zamanlar Selânik’ Tarih ve Toplum 168 (Aralık 1997).
♦ Demitriadi, V. Topografia thV QessalonikhV Kata thn Epoch thV TourkokratiaV [A Topography of Salonica under the Turks] . Thessaloniki, 1983.
♦ Faroqhi, Suraiya. ‘The Early History of the Balkan Fairs’. Südost-Forschungen 38 (1978), 50-68.
♦ Faroqhi, Suraiya. ‘sidjill-in Ottoman Administrative Usage’. EL2.
♦ Faroqhi, Suraiya, McGowan, Bruce, Quataert, Donald and Pamuk, Şevket. An Economic and Social History of the Ottoman Empire, C. 2. Cambridge, 1994.
♦ Faroqhi, Suraiya. ‘Research on the History of Ottoman Consumption: a Preliminary Exploration of Sources and Models’in Donald Quataert (ed. ) Consumption Studies and the History of the Ottoman Empire, 1550-1922: An Introduction. Albany, 2000, 15-44.
♦ Ferrier, R. W. ‘The Armenians and the East India Company in Persia in the.
♦ Seventeenth and Early Eighteenth Centuries’. Economic History Review 2nd. series 26 (1973), 38-62.
Ginio, Eyal. ‘Migrants and Unskilled Local Workers in an Ottoman Port-City: Ottoman Salonica in the Eighteenth-Century’in Eugene Rogan (ed. ), Outside In: On the Margins of the Modern Middle East (Londra, 2001). [Çıkacak]
♦ Hallaq, Wael B. ‘The Qadi’s Diwan (Sicil) before the Ottomans. ’ Bulletin of the.
♦ School of Oriental and African Studies 61: 3 (1998), s. 415-436.
♦ Lockhart, L. Nadir Shah. Londra, 1938 [1973] .
♦ Magocsi, Paul Robert. A History of Ukraine. Seattle, 1996.
♦ Masters, Bruce. ‘The Treaties of Erzurum (1823 and 1848) and the Changing Status of Iranians in the Ottoman Empire’. Iranian Studies 24: 1-4 (1991), 3-15.
♦ Morgan, David. Medieval Persia 1040-1797. Londra ve New York, 1988.
♦ Olson, Robert W. The Siege of Mosul and Ottoman-Persian Relations 1718-1743. Bloomington, 1997.
♦ Perry, J. R. ‘The Last Safavids, 1722-1783’. Iran-Journal of Persian Studies 9. (1971), 59-69.
♦ Rota, Giorgio. ‘The Man Who Would Not Be King: Abu’l-Fath Sultan Muhammad Mirza Safavi in India’. Iranian Studies 32: 4 (1999), 513-535.
♦ Sadat, D. R. ‘Rumeli Ayanlari: the Eighteenth Century’. Journal of Modern History 44 (1972), 346-363.
♦ Şen, Ömer. Osmanlı Panayırları (18. -19. Yüzyıl). İstanbul, 1996.
♦ Ter Minassian, Anahide. ‘Une petite communauté arménienne’in Gilles.
♦ Veinstein (ed. ) Salonique 1850-1918-La “ville des Juifs” et le réveil des. Balkans. Paris, 1992, 138-142.
♦ Ernest Tucker, ‘The Peace Negotiations of 1736: a Conceptual Turning Point in. Ottoman-Persian Relations’. The Turkish Studies Association Bulletin 20: 1. (1996), 16-37. -Uzunçarşılı, İsmail H. Osmanlı Tarihi, C. 4 kısım 1. Ankara, 1956.
♦ Ünver, A. S. ‘Selânik’te Yüz Eserimiz Hakkında’. Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları 1 (1972), 257-260.
♦ Zubaida, Sami and Richard Tapper. ‘Introduction’in Zubaida and Tapper (eds. ), Culinary Cultures of the Middle East. Londra, 1994, 1-17.
Dipnotlar :
[1] Giorgio Rota, ‘The Man Who Would Not Be King: Abu’l-Fath Sultan Muhammad Mirza Safavi in India’, Iranian Studies 32: 4 (1999), 513.
[2] Bazı varisler ve güç mücadeleleri hakkında bir açıklama için bkz, J. R. Perry, ‘The Last Safavids, 1722-1783’, Iran-Journal of Persian Studies 9 (1971), 59-69.
[3] David Morgan, Medieval Persia 1040-1797 (Londra ve New York, 1988), 153.
[4] L. Lockhart, Nadir Shah (Londra, 1938 [1973] ), 48.
[5] Bir örnek olarak, Şah Hüseyin bin Şah Tahmasb bin Şah II. Tahmasb’ın oğlu olduğu iddiasındaki son bilinen, Hindistan’a iltica eden Abu’l-Fath Mirza Safavi vakası için, bkz. Rota, ‘The Man Who Would Not Be King’, 513-535.
[6] Kimi zaman çalkantılı geçen Osmanlı-Safevi münasebetleri               ve rekabeti için, bkz. Jean-Louis Bacqué-Grammont, Les ottomans, les safavides, et leurs voisins (İstanbul, 1987); Adel Allouche, The Origins and Development of the Ottoman-Safavid Conflict, 906-952/1500-1555 (Berlin, 1983).
[7] İktisadi ve stratejik önemine kıyasla tarihte Osmanlı Selanik’i üzerine çok az yazı yazılmıştır. En iyi ve en ayrıntılı çalışma hala R. Demitriadi tarafından yazılan Topografia thV QessalonikhV Kata thn Epoch thV TourkokratiaV [A Topography of Salonica under the Turks] (Thessaloniki, 1983) adlı kitaptır ki sadece Yunanca’sını bulmak olası. 19. yy. Selanik’i için, bkz. Meropi Anasstassiadou, Salonique, 1830-1912 – Une ville ottomane à l’âge des Réformes, (Leiden, 1997). Ayrıca özel bir araştırma için, bkz.: ‘Bir Zamanlar Selânik’ Tarih ve Toplum 168 (Aralık 1997).
[8] Wael Hallaq ikna edici bir şekilde tüm İslam aleminde kadıların kararlarını VIII. asrın II. yarısından beri divanlarına kaydettiklerini ileri sürüyor. Ne var ki bu divanlar doğal zararlar, felaketler ve insan ihmali gibi nedenlerle günümüze ulaşamadılar. Hallaq’a göre Osmanlı kayıtlarının benzersiz bakiliğinin en mantıklı açıklamasını bütün kayıtları özel halk alanlarında saklamak buluşunda aramak gereklidir. Bkz. Wael B. Hallaq, ‘The Qadi’s Diwan (Sijill) before the Ottomans, ’ Bulletin of the Scho ol of Oriental and African Studies 61: 3 (1998), s. 415-436.
[9] Osmanlı sicilleri için, bkz: Suraiya Faroqhi, ‘sidjill – in Ottoman Administrative Usage’, EL2.
[10] Sonraki Limnos Adası sürgünü için, bkz: sicil [Thessaloniki] TH/IER – hereafter sicil – 48/71 15 Rebiülevvel 1146 [25. 8. 1733] . Öbür taraftan Uzunçarşılı Safi Mirza’nın sonradan Rodos’a sürüldüğünü savlıyor. İsmail H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. 4 bölüm 1 (Ankara, 1956), 303. Bkz: Robert W. Olson, The Siege of Mosul and Ottoman-Persian Relations 1718-1743 (Bloomington, 1997), 155.
[11] Ferman Selanik’e 40 gün geç vardı. Bkz: sicil 44/94, 6 Muharrem 1144 [11. 7. 1731]
[12] Sicil 44/94b, 6 Muharrem 1144 [11. 7. 1731] . Prensin günlük harcamaları için, bkz.
[13] Sicil 32/87, 28 Muharrem 1135 [8. 11. 1722] ; 48/68, 4 Şevval 1146 [10. 3. 1734]. Ivan Mazepa[1639-1709] ‘nın varisi, 1708’de Osmanlı’ya sığınan Kazak lider hetman Orlyk Pylyp için, bkz: Paul Robert Magocsi, A History of Ukraine (Seattle, 1996), 238-248.
[14] Bu başlıca ticaret ağında Ermeni tüccarların oynadığı rol için, bkz: R. W. Ferrier, ‘The Armenians and the East India Company in Persia in the Seventeenth and Early Eighteenth Centuries’, Economic History Review 2nd series 26 (1973), 38-62.
[15] Mevsimlik fuarlar için, bkz: Suraiya Faroqhi, ‘The Early History of the Balkan Fairs’, Südost-Forschungen 38 (1978), 50-68; Ömer Şen, Osmanlı Panayırları (18. -19. Yüzyıl) (Istanbul, 1996).
[16] Böyle bir cizye kararı örneği için, bkz: sicil 22/101, 10 Receb 1126 [22. 7. 1714] Ermeni tüccarların İran’dan Osmanlı Devleti’ne kadar yasal statüsü ve Osmanlı otoritelerine cizye ödeme mecburiyetleri için, bkz: Bruce Masters, ‘The Treaties of Erzurum (1823 and 1848) and the Changing Status of Iranians in the Ottoman Empire’, Iranian Studies 24: 1-4 (1991), 7-8; Ernest Tucker, ‘The Peace Negotiations of 1736: a Conceptual Turning Point in Ottoman-Persian Relations’, The Turkish Studies Association Bulletin 20: 1 (1996), 16-37.
[17] Selanik’teki küçük Ermeni topluluğu için, bkz: Anahide Ter Minassian, ‘Une petite communauté arménienne’, in Gilles Veinstein (ed. ) Salonique 1850-1918-La “ville des Juifs” et le réveil des Balkans (Paris, 1992), 138-142.
[18] Sicil 44/97, 6 Safer 1144 [9. 8. 1731]         .
[19] Sicil 44/96, evail-i Safer 1144 [4-14. 8. 1731] .
[20] Sicil 44/156, 2 Receb 1144 [31. 12. 1731] ; sicil 48/1, 24 Muharrem 1146 [7. 7. 1733]
[21] Ayanlar ve 18. yy. da Osmanlı Balkanları’nda ayanların siyasi ve ekonomik rollerinin artışı ve daha ayrıntlı bibliyografya için, bkz: D. R. Sadat, ‘Rumeli Ayanlari: the Eighteenth Century’, Journal of Modern History 44 (1972), 346-363; Bruce McGowan, ‘The Age of the Ayans’, in Suraiya Faroqhi, Bruce McGowan, Donald Quataert and Şevket Pamuk, An Economic and Social History of the Ottoman Empire, C. 2 (Cambridge, 1994), 658-663.
[22] Sicil 46/52, 26 Safer 1145 [17. 8. 1732] .
[23] Sicil 46/66, 3 Cemaziel’evvel 1145 [22. 10. 1732]
[24] Sami Zubaida and Richard Tapper, ‘Introduction’, in Zubaida and Tapper (eds. ), Culinary Cultures of the Middle East (London, 1994), 11. Ayrıca bkz: Suraiya Faroqhi, ‘Research on the History of Ottoman Consumption: a Preliminary Exploration of Sources and Models’, in Donald Quataert (ed. ) Consumption Studies and the History of the Ottoman Empire, 1550-1922: An Introduction (Albany, 2000), 15-44.
[25] Sicil 70/117, 1 Cemaziyelahır 1160 [10. 6. 1747]
[26] Sicil 46/51, 27 Safer 1145 [18. 8. 1732] .
[27] Sicil 44/95, 25 Muharrem 1144 [30. 7. 1731] Bu tutarın önemi bu liman kentinde ödenen maaşlarla mukayese edilerek anlaşılabilir. Selanik’teki pekçok ücretli işçi devlet ya da muhtelif dini vakıflar tarafından istihdam edilmişti ve bunlara yılllık ücret ödeniyordu. Çoğu ücretler 360 çalışma günü üzerinden hesaplanrdı. Böylece mesela, Çelebi Hac Mehmet Vakfı’nın müdürü Hasna Hatun günlük 20 akçe ücret alıyordu ki, yıllık toplam ücret olarak 7200 akçe ediyordu. (Bkz: sicil 13/1, 1 Muharrem 1114/28. 5. 1702. ) Yerli hamallar verimli çalışırsa buna uygun günlük ücret alırlardı. Bir kontrakta gore, hamallar bir merşandizi liman ambarından nakletmek ve yedi gemiya yüklemek için tutulmuşlardı. İş 20 gün sürecekti ve her iş için günlük 30 akçe alacaktı. Bkz: Eyal Ginio ‘Migrants and Unskilled Local Workers in an Ottoman Port-City: Ottoman Salonica in the Eighteenth-Century’in Eugene Rogan (ed. ), Outside In: On the Margins of the Modern Middle East (Londra, 2001). [Çıkacak]
[28] Sicil 55/25, 16 Şevval 1150 [6. 2. 1738] ; 55/119, 1 Şaban 1151 [13. 11. 1738]
[29] Münferit şahıslara ait bazı çiftliklerin değişik harcamalarıyla ilgili bir rapor için, bkz: sicil 85/20, 13 Rebiülevvel 1167 [7. 1. 1754] .
[30] Sicil 48/76, 25 Şevval 1146 [31. 3. 1734] .
[31] a.g.e.,
[32] A. S. Ünver, ‘Selânik’te Yüz Eserimiz Hakkında’, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları 1 (1972), 259.
[33] Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. 4 kısım 1, 302.
[34] Lockhart, Nadir Shah, 246-247; Olson, The Siege of Mosul, 155-156.
[35] Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. 4 kısım 1, 309.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.