Batı Sibirya Türk Kültürü Tetkiklerine Göre Kayın Ağacının Türk Mitolojisinde “Kutsal”laşmasının Maddi Kültürel Nedenleri
Bu çalışmanın konusunu; Türk Mitolojisi’nde en önemli “köken mit”leri arasında yer alan “kayın ağacı”nın “kutsallaşmasının maddi kültürel muhtemel nedenlerinin tespit edilmesi oluşturmaktadır. Bilindiği gibi “mit”ler, özellikle de “yaşayan mit”ler, bir kültürün ve dolayısıyla bir dilin kendini idrakiyle başlayan süreçte ortaya çıkan dış dünyayı algılama ve kendini onun içinde kendince anlamlı bir yere oturtarak yorumlama alışkanlıkları olarak gelenekselleşen dünya görüşü veya halk felsefesi doğrultusunda bütün yenilenmelere rağmen tamamen ve kolayca ortadan kalkmazlar ve bir ölçüde hayatiyetlerini yeni oluşumlarda yer alan izleriyle devam ettirirler.
Bu bağlamda, Türk mitolojisinde, Türklerin ortaya çıkışına dair köken mitlerinden birisi olarak yer alan “ağaçtan yaratılma” veya “kayın ağacı tarafından doğurulmuş olma” motifi ve buna bağlı olarak kayın ağacının “kutsal” kabul edilerek[1] başta “adak” veya “dilek bezleri”yle dilek dilenmesi, kâinatın, kökleriyle “yeraltını”, gövdesiyle “yeryüzünü” ve dal ve yapraklarıyla da “gökyüzü” şeklindeki “üçlü” tasnifini şahsında birleştiren bir yaşam sembolü ve kutsalı belirleyen, merkezi oluşturan axis mundi olarak “hayat ağacı” şeklindeki kabullerin “kayın ağacı” etrafında toplanması sonucunun nedenleri üzerinde yeterince durulmamıştır.[2]
Kayın kelimesinin bütün Türk dillerindeki yaygınlığı, eskiliğinin ve erken dönemden itibaren Türk düşüncesindeki öneminin kolay kabul edilebilecek bir göstergesidir. Aynı şekilde, “kayın” kelimesinin “kadın” anlamına gelmesi de[3] onun doğurganlığının, dolayısıyla bir köken mitinin kaynağına dönüşmesinin doğal sonucudur. Ancak, asıl cevaplanması gereken soru; “neden kayın ağacı veya niçin kayın ağacı bu şekilde adlandırılarak etrafında söz konusu köken mitleri ve buna bağlı olarak çeşitli ritüeller[4] ortaya çıkmış ve bu ağaç mitik zamanlardan beri gittikçe büyüyen bir kültün objesi olmuştur?” şeklindeki soru olmalıdır.
Bu soruyu ve mitolojik objelerle ilgili benzer soruları cevaplamak, her zaman kolay ve hatta bazen imkân dahilinde değildir. Ancak, “kayın ağacı” ve “kutsallığı” bağlamında, geçtiğimiz yaz aylarında, Batı Sibirya ve Altay Dağları arasındaki coğrafi bölgede (Şorya, Teleutlar ve Dağlık Altay Türkleri) 01.09.2009-20.09.2009 tarihleri arasında yaptığımız alan araştırmasında elde ettiğimiz bilgilerden hareketle, “kayın ağacı”nın mitolojik kimliğinin oluşmasında son derece önemli bir yere ve role sahip olduğunu düşündüğümüz maddi kültürel özellikler, bize söz konusu mitsel düşüncenin oluşumu hakkında ipuçları verir nitelikte gözükmektedir.
Rusya Federasyonuna bağlı Kemerova Oblast’ında, Mıshi ilçesinin Çavuşka Kasabası başta olmak üzere; Taştagöl ve Dağlık Altay bölgesinde kayın ağacının, tarihsel ve güncel sosyokültürel bağlamlarda şu maddi kültürel amaçlarla kullanıldığı tespit edilmiştir:
- Kayın ağacının kabuğu: Kayın ağacının kabuğu bir bütün olarak kolayca çıkarılabilir veya soyulabilir. Bu nedenle, ateşte ısıtılır veya kurutulursa oldukça sağlam olan kayın ağacı dallarının birkaçının yukarıdan çatılmasıyla oluşturulacak çadır iskeletinin kaplama malzemesi olarak kullanılmış ve “deri” ve “keçe” gibi daha geç dönemlerin kültürel materyalleri ortaya çıkıp üretilip tüketilinceye kadar, yazlık ve kışlık barınak yapımında kullanılmıştır. Kolay ve ucuz üretilmesi ve kullanışlılığı nedeniyle 20. yüzyıl başlarına kadar bu tür çadırların Sibirya’daki varlığı bilinmektedir.
- Kayın ağacının kabuğu: Sağlam liflerden oluşması nedeniyle ıslatılıp suda dövülmesi halinde “ilkel kumaş” diyebileceğimiz esneklikte bir materyale dönüşebilmekte ve şekillendirilip kurutulma suretiyle, en azından çeşitli ilkel örgü çanta, sepet yapımını olanaklı kılmaktadır. Bu uygulama doğrudan olmamakla birlikte temel fikir olarak çok daha sonra gelişecek olan “keçe” ve “keçecilik” sanatlarının teknik ve uygulama olarak öncüsü konumunda olduğu düşünülebilir.
- Kayın ağacının dalları: Özellikle ateşte ısıtılıp kurutulma suretiyle başta “dayak”, “sopa” ve yukarıda işaret ettiğimiz şekilde “çatılarak” oluşturulan “çadır direği” olmaya uygun özellikler ve kullanımlara sahiptir. Daha işlenmiş ve gelişmiş şekliyle “yay” ve özellikle “düzgün” ve “budaksız” ince dallar “ok” yapımında kullanılmıştır. Sele, sepet ve benzeri araç ve gerecin yapımında da kayın ağacının ince esnek dallarından yararlanılmıştır. Bunlardan bazıları balık yakalamak amaçlı olarak özel bir tasarıma sahiptir.
- Kayın ağacının külü ve talaşı: Kayın ağacının külünün geleneksel pek çok ilacın yapımında kullanıldığı bilinmektedir. Aynı şekilde kayın ağacının talaşı da, başta el, parmak ve ayaklardaki kesilmelerle oluşan yaraların sağaltılmasında olmak üzere çeşitli geleneksel halk ilaçlarının yapımında kullanılmıştır.
- Kayın ağacının özsuyu veya sütü: Buraya kadar anlattıklarımız aşağı yukarı bilinen veya kolayca tahmin edilecek maddi kültürel özelliklerdir. Ancak literatürde pek fazla yer almayan ve vurgu yapılmayan bir kayın ağacı özelliği, ağacın gövdesinin çizilmesi halinde dışarıya çıkıp akan ve ağaca saplanacak küçük bir kıymık yardımıyla da toplanabilen özsuyudur. Şorlar ve Teleutlar, buna “kaynıng sünezi” demektedirler. Bu “süt”ümsü görünümlü ve “ağız sütü kıvamı”ndaki kayın özsuyu, adeta kayın, yani “kadın” ağacının/ananın sütü olarak tasavvur edilmiş olmalıdır. Özellikle, sosyo-kültürel yapıya kadınların hâkim olduğu “anaerkil” ve bitki ve ağaç köklerini devşirmenin esas geçim kaynağı olduğu “toplayıcılık” döneminde, adeta süte yani “süne”ye sahip olan ve bir kadın gibi de akça-pakça olması nedeniyle Anadolu’da çoğunlukla “akçakavak” dediğimiz kayın ağacının, Türk mitolojisinde “köken miti” olacak kadar kutsanmasının belki de en önemli maddi kültürel nedeni budur.
Batı ve Doğu Sibirya’da adeta bir okyanus gibi uzayan uçsuz bucaksız kayın ormanlarında, yiyecek içecek hiçbir şey bulamayıp aç kaldığınızda, kapısını esin bir taşla “çal”arak, belki de böylece “korkut”arak, “süne”sini/sütünü istediğiniz kayın ananız, sizi esirgeyerek, açlıktan ölmenizin önüne geçecek, hemen her daim hazır, kolayca ulaşılan en yaygın kaynaktır. Kayın ağacının özsuyu tüketimi ve üretimi bu bölgede batı kökenli gazlı içecekler yayılıncaya kadar hâkim konumdayken, günümüzde de daha çok mide hastalıkları başta olmak üzere geleneksel halk ilacı kimliğine yakın bir şekilde ikincil bir konumda üretilip tüketilmektedir.
Sonuç olarak, Türk mitolojisinin panteonunda “köken miti” olacak kadar merkezî bir yere ve role sahip “kutsal kayın ağacı”nın; Türk mitsel düşüncesinde, yukarıda saydığımız maddi kültürel temeller, özellikle de “sütü” nedeniyle doğurgan, esirgeyen ve besleyen bir “ana” gibi tasarlandığını düşünmek mümkün gözükmektedir. Bu bağlamda, Türk Mitolojisi araştırmalarında sadece yakın ya da uzak geçmişte derlenmiş, yazıya geçmiş metinlerin oluşup şekillendikleri ve sözlü kültür ortamında saklanılarak nakledildikleri coğrafyayı ve onda yer alan flora ve faunayı metodolojik bir gereklilik olarak daima göz önünde bulundurmanın önemine dikkat çekmek yerinde olacaktır.
Türk mitolojisine ait metinleri inceleyip, anlamaya ve yorumlamaya çalışırken özellikle de “yeniden kurma” paradigmasına bağlı denemelerde, metinlerin devşirildiği coğrafya ve onun flora ve faunasının bize kendiliğinden ve en kolay ulaşılabilir tarihsel bağlamların fiziki ve biyolojik alt yapısını verdiğini hatırda tutmalı, yapısal ve işlevsel özelliklerin tespitinde kullanmalıyız. Bu nedenle de, özellikle Türkiye Türkolojisinin ihmal ettiği veya yeterince üzerinde durmadığını, yararlanmadığını düşündüğümüz, Türk dünyası kültür ekolojisinin coğrafyasına, flora ve faunasına yönelik bilgi alanlarına ve bunlara yönelik araştırmalara olan ihtiyacın gereğine ve önemine dikatinizi çekerek sözlerimize son veriyoruz.
Alıntı Kaynağı: H. Ü. Orhon Yazıtlarının Bulunuşundan 120 Yıl Sonra Türklük Bilimi ve 21. Yüzyıl konulu 3. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu, 2010