Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Batı Dünyasının Büyük Günahları – Soykırımlar (Afrika Kıtası)

0 11.392

Dr. M. Galip BAYSAN

Geçen yazımızda Hıristiyan Batı Dünyasının yeni keşfettiği Orta ve Güney Amerika kıtasında işlediği büyük günahlara temas etmiştik. Bu gün, biraz daha yukarılarda Afrika Kıtasında neler yaşandığına tarihi belgelere dayanarak sizlere sunmak istiyoruz.

“Fransızlar, 1635’ten başlayarak belli sayıda adayı ele geçirirler… Şeker, kahve, tütün, pamuk, çivit vs. adaların ticaretine hâkim olurlar. Tarım işletmecileri, yok edilen ya da hastalıktan ölen yerlilerin yerine, hemen zenci köleler getirirler. XVII yüzyıl sonunda 20.000 beyaza karşılık 40.000 zenci vardır. Colbert bir zenci yasası çıkarır; köleler dinsel bir şekilde eğitilmelidir, Pazar günü dinlenmeye, iyi beslenmeye ve insancıl davranışlara hakları vardır. Güney Amerika’da olduğu gibi, sömürgeciler bu buyruklara pek uymazlar. Zencilerden az oldukları için onları uzakta tutarlar, zenci-beyaz evliliklerini yasaklarlar, seçkin zencileri çok ender olarak özgür bırakırlar. Kötü davranışlar yüzyıl kadar sonra korkunç ayaklanmalara yol açacaktır. Köle işgücü, şekerkamışı tarımının yaygınlaşmasıyla, giderek daha çok aranır. İngilizler, Fransızlar, İspanyollar, Portekizler milyonlarca insanı doğdukları kıta olan Afrika’dan koparıp alırlar.[1]

“Portekizliler, XV yüzyıl sonundan başlayarak, Afrika kıyılarında köle ticareti yapıyorlardı. Bir contradator; belirli bir bölgenin tekeli karşılığında, ticaret hakkını kirayla hükümetten almaktaydı. Ayrıca köle tacirleri her yıl krala iki zenci armağan etmek ve “hayır işleri” ile “dinsel tarikatlara” para vermek zorundaydılar. Köleleri kabileler arası savaşlarda birçok tutsak elde eden yerli önderlerden satın alırlar… Zenci ya da melez olan Dombeiro denen maceracılar, iç bölgelere baskınlar düzenleyip zencileri yakalarlar. Çok geçmeden, XVII yüzyılda Angola’ya egemen olan Hollandalılar, sonra İngilizler ve Fransızlar, bu kazançlı ticarete el atarlar.

Köleler kıyıda toplanır, savanadaki tüketici yürüyüşlerden sonra iyice beslenir, sapasağlam ve güçlü görünmeleri için hurma yağıyla yağlanırlardı. Kuşkusuz bazı din adamları buna karşı çıkarlar ve 1639’de Papa VIII. Urbanus, yerlilerin de, zencilerin de köle yapılmasını yasaklar ama bu fermanı uygulanmaz. Zencileri sağlayanlar, karşılığını barut, silah, kumaş, tütün ya da kap, kaçak olarak alırlar. Vaftiz olmamış bir zenciyi gemiye bindirmek yasaktır. Sık sık, bir kafile dolusu zencinin üstünkörü, “toptan” vaftiz edildiği görülmüştür.

Köle taşıyan gemilere, “Tumberio”, yani “ölü taşıyıcıları adı takılmıştır. Bu gemilerden biri ile denizi aşan bir İtalyan Fransiskeni şöyle yazmıştır. “Erkekler güverte altına üst üste yığılmış, ayaklanıp gemideki tüm beyazları öldürürler korkusuyla da zincirlerle bağlanmışlardı. Kadınlar için, ikinci güverte arası ayrılmıştı. Hamile olanlar arka kamarada toplanmıştı. Çocuklar birinci güverte arasında, balık istifi gibi sıkıştırılmıştı. Uyumak istediklerinde, birbirlerinin üstüne düşüyorlardı. Doğal gereksinmelerini gidermek için sintineler vardı, ama çoğu yerini kaybetmek korkusuyla bulunduğu yerde rahatlıyordu. Özellikle erkekler acımasızca üst üste yığılmış oldukları için, bulundukları yerde koku ve sıcak dayanılmazdı. Atlantik Okyanusu 35–40 gün arasında aşılmaktadır. Ölüm oranı, havasızlıktan boğulma ve salgın hastalıklar yüzünden çok yüksektir. Bu oran %50’ye ulaşabilir. Çoğu zaman salgınlarla baş edebilmek için hastalar öldürülür. (Amerika Kıtasına) varışta sağ kalanlar, açık arttırmalar sırasında iyi para etmeleri için, yeniden özenli bir bakımdan geçirilirler. Doğal olarak fiyatlar boya, yaşa, güce, cinsiyete vs. göre değişir. Tehlikelere ve kayıplara karşın, kazançlı olan bu ticaret, kaçakçılığa ve korsanlığa yol açar. İngiliz gemileri, sık sık zenci taşıyan gemilere saldırıp, yüke el koyar ve köleleri Virginia ya da Antillerde satarlar.”[2]

Avrupa’nın köle ticareti yapan kurumlarının etkilerinden Afrika’nın Ekvator kuzeyindeki bozkır ve savanalarla kaplı bölgeleri uzak kalırken, Atlantik kıyılarında durum farklıdır.

Fransızlar Senegal’de, Saint-Louis’ye, Dakar’a ve de Kasamons’a yerleşirler. İngilizler Gambiya’da, Sierra Leone’de ve Altın Sahil’de kıyı bölgelerini işgal ederler. Danimarkalıların ve Hollandalıların Benin körfezinde acenteleri vardır.

1778’de İspanyollar, Portekizlerden Fernando Poo Adası’nı alırlar. Daha önce bölgeye yerleşmiş olan Portekizliler ise Angola kıyılarını ellerinde bulundurmaktadırlar. Salt köle ticareti amacıyla kurulan Avrupa acenteleri hemen hemen yalnızca köle tüccarlarının uğrak yerini güvence altına alan bir kaleden oluşur. Kongo havzasını kanlı seferlerle yakıp yıkan Pembeiro’ların (Portekizli Melezler) dışında Avrupalılar çok ender olarak kıtanın içlerinden kendileri gidip köle toplarlar. Köleler çoğunlukla yalnızca köle ticareti amacıyla kurulmuş olan ve başkanları Avrupalılara yaptığı ticaretten elde ettiği kar ve silahları sayesinde, iç bölgelerden ya da kendi halkından köle toplamayı üstlenen küçük kıyı devletleri aracılığıyla satılır”[3]

Gine körfezinde bulunan bu tip çok sayıdaki krallıklardan birine misafir olan bir tüccarın izlenimleri şöyledir:

“Kral Peel… iç bölgelerden yollanacak binlerce zenci arasında bana iyi bir “yük” hazırlamakla uğraştığını söylüyor… Birkaç gün sonra boyunlarından uzun sırıklarla bağlı birkaç dizi zencinin geldiğini görüyorum. İşte benim yük’üm! 300 yolcumu karşılamaya hazırlanıyorum. Kadınlar kıç tarafta, erkekler ise kıç direğinden teknenin başına kadar dizilmiş ve hepsi de zincire vurulmuş. Yiyecek olarak Hint patatesi, pirinç ve bolca su. Tabanca ve hançerlerimiz kemerlerimizde, kimi zamanda ellerimizde, doktor muayenesinden geçiyorlar… Muayene bitince hepsi kızgın demirle işaretleniyor. Bunu yaparken daha zayıf yaradılışlı olan kadınların etlerini fazla dağlamamaya özen gösteriyoruz.”[4]

“XVII yüzyılda parlak dönemlerini yaşayan Kongo ya da Benin gibi kıyıdaki büyük uygarlıklar köle ticareti nedeniyle kanları emildiğinden tam bir gerileme dönemi yaşarlar. Daha içerde Aşanti Federasyonu (bugünkü Gana) altın ve fildişi ticaretinden zengin olur ve XVIII yüzyıla kadar bütünlüğünü korur.

Ticaretin amacı tarım işletmelerine ve Amerika’daki madenlere köle sağlamaktır. Büyük kârlar sağlayan ünlü ticaret üçgeni (böyle) oluşur. Avrupalılar getirdikleri işporta malları Afrikalı kölelerle değiştirirler. Bu köleleri satan Avrupalılar da Antiller’den şeker satın alır. (Onu da içki-Rom’a dönüştürerek Avrupa’ya dönerler.) Bu ticaret, gemi donatmak için kraliyet ayrıcalığını sağlayan şirketler, kapitalist ortaklıklar ve armatörler tarafından yapılır. İngiliz “Royal African Co. (Kraliyet Afrika Şirketi)”, Fransız “Compagnie des İndes (Hindistan Şirketi)” vb. XVIII yüzyılda, (Avrupa’da) özellikle İngiltere’de kraliyet ayrıcalığı olmayan, başka bir deyişle kaçak çalışan kurumlarda vardı.

İngiliz Parlamentosu’nun raporlarına göre 1768’de Afrika’dan Amerika’ya İngilizler 60.000, Fransızlar 23.000, Hollandalılar 11.000, Portekizler 1.700 köle göndermiştir. Toplam olarak (bir yılda) 97.500 köle, 1787 yılında bu sayı (yılda) 100.000’e ulaşmıştır. Köle ticareti XVIII. yüzyıl boyunca sürekli artar. Kaynaklar kurudukça, Senegal ve Leone’den Benin, Kongo ve Angola’ya doğru genişler XVIII. yüzyıl sonlarında Kuzey Amerikalı köle tüccarları da Afrika kıyılarında kendilerini gösterirler.”[5]

Yukarıdaki değerlendirmelerden de anlaşılacağı gibi Amerika kıtasının keşfinin üzerinden elli sene dahi geçmeden; Orta ve Güney Amerika’nın ünlü Aztek ve İnka imparatorlukları tarihe karışmışlar[6] ve ihtiyaç halinde Afrika’daki insan kaynaklarına el atılmıştır. Saint-Pierre’li Bernardin, Voyagea L’lle-de-France’da (ile-de-France’a Yolculuk), şu değerlendirmeyi yapıyordu: “Avrupalıların mutluluğu için şekerin ve kahvenin gerekli olup olmadığını bilmiyorum. Fakat bu iki ürünün dünyanın iki kıtasında mutsuzluğa yol açtığını biliyorum. Amerika, ekin yetiştirecek topraklar elde etmek için boşaltıldı; şimdi de bu topraklarla uğraşacak insanları sağlamak için Afrika boşaltılıyor”.[7]

Dr. M. Galip BAYSAN


DİPNOTLAR:
[1] Türk ve Dünya Tarihi Ansiklopedisi; Cilt 4, s.1176 ( Gelişim Hachette, İstanbul–1985)
[2] Aynı Eser, Cilt–4, s.1176–1177.
[3] Aynı Eser, Cilt–5, s.1309.
[4] Aynı Eser, s.1310–1312.
[5] Aynı Eser, s.1312.
[6] Resimlerle İnsanlık Tarihi Ansiklopedisi, s.33, Amerika Kıtası II. Kıtanın Fethi, s.58 (Karacan Yayınları, İstanbul–1984).
[7] Maurice Lengelle: Kölelik, s.82 (İletişim, İstanbul–1993)
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.