Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Barok Devirde İngiltere’de Türk Kültürü

0 11.875

Dr. Gülgûn Üçel AYBET

17. Yüzyıldan Önce İngiltere’de Türklerle İlgili Yayınlar

Ondört ve onbeşinci yüzyıllarda İngiltere’de Türklerden bahseden eserler genellikle Fransızca ve İtalyanca metinlerin adapte veya çevirilerden ibarettir. Bu devirlerde Avrupa’da Doğu üzerine yazılmış eserlerin kaynakları görgü tanıklarının hatıratlarıdır. Bu görgü tanıkları misyonerler, Fransız ve Venedik tacirleri idi. Örneğin, misyoner Rubrucklu Williams 1255 yılında Konya’da Fransız tacirlere rastladığını yazar.

Venedikli tacir Marko Polo’nun (1254-1324) seyahatnamesi ancak 1570 yılında John Frampton tarafından İngilizceye çevrildi ve İngiltere’de yayınlandı. Marko Polo’dan önce Uzak Doğu’da seyahat eden misyonerlerin hatıratları 14. yüzyıl İngilteresi’nde bazı eserlere kaynak olmuştur. Boccaccio’dan adaptasyon yapan Causer (1340-1400) “Knight’s Tale” adlı eserinde İdil bölgesindeki Tatar Devleti ve bu devletin başkenti Saray’dan bahseder. Boccacio’nun ” Decameron ” adlı kitabında da Doğu ile ilgili bilgiler vardır. Causer Boccaccio muhtemelen 1253 yılında Türk-Moğol Devleti’nin başkenti Saray’a seyahat etmiş olan Hollanda’lı rahip Rubruquis’in hatıratından esinlenmiştir.

İngiltere’de 14. yüzyılda Türkler ve Doğu’ya ait bilgi veren bir eser Sir John Mandeville’in seyahatleridir. Kitabın yazarı Liege’li Jean d’Outremeuse veya Burgogne’dır. Eser Liege’de Fransızca yayınlanmış ve daha sonra Lâtince ve İngilizce’ye tercüme edilmişti. Fransızca yazılmış olan “Mort d’Arthur” adlı kitap İngiltere’de 1471 de Thomas Malory tarafından İngilizce’ye çevrildi. Bu eserde Haçlı seferleri sırasında şövalyelerin Türklerle savaşları anlatılır. Causer’in “Canterburry Tales” inde şövalyeler ile Türkler arasındaki savaşa dair bir cümle geçer.

Avrupa’da Haçlılar ve Türklerin savaşlarına dair ilk bilgilere Haçlı seferlerine katılmış görgü tanıklarının Fransızca ve Lâtince hatıratlarında rastlanır. “Histoire Anonyme de la Premier Croisade” adı ile bilinen bir hatıratta I. Haçlı Seferi’nde (1095-1099) 1097 yılında Anadolu’da Selçuk Türkleri ve Haçlılar (Bohemond’un kumandasında) arasındaki savaşlar anlatılır. Ayrıca Anadolu ve Türkler hakkında bilgi verilir. (L. Brehier, ed. Paris)

Tyre Başpiskoposu William’ın yazdığı “A History of Deeds done Beyond the Sea” (İng.trc. Emily Atwater & A.C. Krey, U.S.A., 1943.) adlı hatıratta Anadolu’da İznik dolaylarında I. Kılıç Arslan’ın (1092-1106) Haçlı ordusuna karşı kazandığı zafer anlatılır. Bu Haçlı seferine İngiltere Kralı II. William’ın (Rufus) kardeşi Normandiya Dükü Robert ve Lord Stephen de katılmışlardı.

1147-1149 yılları arasında II. Haçlı Seferi’ne ait gözlemlerini yazan Odo’nun (Deuil’den) eseri “De Profectione Ludovici in Orientem” adı ile bilinir. (İng.trc. Virginia Gingerick Berry, U.S.A. 1948.) Bu sefere İngiltere’den Surrey ve Warren Kontu William (1138-1148) da katılmıştı. Bu hatıratta Bizans İmparatoru Manuel Comnen’in Türkler ile yaptığı barış antlaşması ve Alman ordularının Anadolu’da Selçuk Türkleri ile savaşı anlatılır. Eserde ayrıca Haçlı orduları (Franklar) Balkanlardan geçerken Türk asıllı Peçenek ve Kumanlar ile Haçlılar arasındaki savaşlardan söz edilir.

15. yüzyılda Osmanlı Tarihinden bahseden bir eser Lâtince aslından A. Murray tarafından İngilizceye çevrilerek 1482 yılında Londra’da yayınlandı. 1481’de Gulielmus Coursin tarafından yazılan bu eser, Osmanlı donanması tarafından Rodos adasının kuşatılmasını konu alır. Gulielmus Coursin, Osmanlı donanması kumandanı Mesih Paşa tarafından 1479-1480 yılında Rodos adası kuşatıldığında Rodos’daki şövalyelerden biri idi. 1481 de Kopenhag’da yayınlanan Lâtince metnin başlığı: ” “Obsidionis Rhodione Urbis Descripto”dur.

16. yüzyıl sonlarına kadar İngiltere’de Türkler ile ilgili yayınlar genellikle İtalyanca, Lâtince ve Fransızca’dan tercümelerden ibaret kaldı. Bu gecikme siyasî ve ekonomik faktörlerden kaynaklanır. Öncelikle 15. yüzyıl ortalarına kadar İngiltere ve Fransa arasındaki ” Yüzyıl Savaşları”nın İngiltere’de olumsuz etkileri oldu. Ayrıca, Akdeniz ticaretinde Venediklilerin egemen olması, İngiliz ticaretini tehdit etmesi İngiltere’nin Akdeniz ülkelerinde ticaretini engelledi.

15. yüzyıl sonlarında VII. Henri’nin İngiltere’yi bir Ortaçağ devletinden modern bir devlet haline geçirmek amacı ile aldığı ticarî ve ekonomik önlemler yeterli değildi. Henri, bir süre için Venedik Hükümeti ile anlaşma yaparak İngiliz ticaret gemileri için Akdeniz’de bir ortam hazırlamıştı.

Buna paralel olarak kültürel alanda bazı gelişmeler oldu. 1498’de Oxford Üniversitesi’ne gelen Rotterdamlı Erasmus, İngiliz üniversitelerinde Lâtince ve İtalyanca eğitimi başlattı. Bu tarihlerde İngiltere’de en çok okunan kitaplar ünlü yayıncı Caxton’un yayınladığı eski İngiliz şairlerinin eserleri ile Fransızca ve Lâtince’den tercümeler ve eski İngiliz elyazma eserlerin kopyaları idi.

17. Yüzyıl İngiltere’sinde Türk Kültürüne Ortam Hazırlayan Sosyal, Kültürel Etkenler

16 yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl başlarında İngiltere ve Türkiye arasındaki ilk ticarî ve siyasî ilişkilerin ortaya çıkması ve gelişmesi sonucu İngiltere’de Osmanlı Devleti tarihi, Osmanlı Türklerinin yaşamları, gelenekleri ve Osmanlı şehirleri ile ilgili yayınlar görüldü.

Bu yayınlardan başka tiyatro eserlerinde de Türklerden söz ediliyordu. William Shakespeare’in “Venedik Taciri” adlı eserinin 2. sahnesinde Portia’nın taliplerinden biri olan Fas prensi kendini tanıtırken Kanunî Süleyman’dan bahseder: “Bu hançerle İran hükümdarını ve İran prensini öldürmüş ve Sultan Süleyman’ın üç meydan savaşını da kazanmış olan (ben)” diyerek sözüne devam eder.

“Venedik Taciri’nde ayrıca İngilizlerin ziyaret ettikleri Avrupa ülkelerindeki giysileri de benimsediklerine tanık oluruz. Eserde genç bir İngiliz baronunun giyimi anlatılırken üzerindeki yeleğini İtalya’dan, pantolonunu Fransa’dan ve şapkasını da Almanya’dan aldığı ve davranışlarının da her gittiği ülkeden adaptelerden ibaret olduğu yazar.

Bu devir İngiliz toplumunda Doğu’nun ve Avrupa ülkelerinin kültürlerine gösterilen ilgi zamanla daha da artmıştır.

Osmanlı ülkelerine seyahat etmiş İngilizlerin çoğu Türk tarzında giyinmiş oldukları halde portrelerini yaptırmışlardı.

1603 yılında İngiltere’de bir İngiliz yazar Osmanlı tarihi ve Türkler üzerine bir kitap yayınladı. Kitabın yazarı Richard Knolles’di. Kitabın başlığı: “General History of the Turkes from the First Beginning of that Nation to the Rising of the Ottoman Familie” (London, 1603). Eser, Osmanlı ülkelerine gelen İngilizler için en güvenilir kaynaklardan biri olmuştur. Knolles, kitabını yazarken Paolo Giovio, Spandugino, Busbecq, Leunclavius, Minadoi, Georgievitz ve diğerlerinin eserlerinden faydalanmıştır.

1538’de eserini V. Charles’e ithaf eden Paolo Giovio, gözlemlerini yazarken Osmanlı devlet teşkilâtı, timar sistemi ve sipahiler hakkında doğru bilgiler vermiş ve gerçekçi olabilmiştir. Giovio’nun “Commenta, Rio de la Cose de Turchi” adındaki eseri I. Elizabeth devri İngilteresi’nde çok iyi biliniyordu. İngilizce tercümesi Peter Ashton tarafından 1546’da yayınlanmıştı.

Bu devirde Türk Tarihi ile ilgili diğer bir eser, Jacque de Lavardin tarafından Fransızca yazılmış ve Z.I. Gentleman’in İngilizce çevirisi ile 1596 yılında Londra’da yayınlanmış olan ” The Histoire George Castriot surnamed Scanderbeg, King of Albanie” dir.

İngiliz toplumunda Osmanlı Devleti, Türklerin âdetleri, ve Osmanlı şehirlerine merak ve ilginin uyanması İngiltere Hükümetinin Akdeniz ticaretine önem vermesinden sonra ortaya çıktı.

Akdeniz ticaretinin merkezleri olan liman şehirlerinin Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde olması İngiltere ve Osmanlı Devleti arasında diplomatik ve ticarî ilişkileri başlatan ve geliştiren en önemli faktördür.Diğer bir faktör de 1509’da tahta geçen VIII. Henri’nin İngiltere’yi modern bir devlet haline getirmeyi amaçlaması ve bunu için ticarî ve ekonomik önlemler almasıdır. Bu siyaset I. Elizabeth Devri’nde geliştirildi.

Ayrıca, VIII: Henri’nin dinî alanda yaptığı reform (Roma’ya bağlı Katolik kilisesinden ayrılarak Anglikan Kilisesi’ni kurması) İngiltere’de siyasî, sosyal ve ekonomik serbestiyi sağlamıştır. İngiltere’deki Katolik Kilisesi bu devirde İngiliz toplumu üzerinde baskıya varan kuvvetli bir otoriteye sahipti. Manastırlar vasıtası ile ve hayır için yapılan çeşitli faaliyetlerle toplumu maddî ve manevî kontrolü altına almıştı.

İngiltere’nin Avrupa’daki siyasî tutumu ise o tarihlerde Avrupa’daki siyasî gelişmelere göre şekil aldı. 1529 Cambrai ve Barcelona Antlaşmalarından sonra Papa Hükümeti ve Floransa hariç bütün İtalya İspanyol egemenliği altına girdi. Daha önce 1527 de Roma, İspanyol ve Alman askerî birlikleri tarafından yağma edilmişti. Bu durumda VIII. Henry, V. Charles’a (İspanya ve Almanya hükümdarı) karşı Fransa ve İtalya’daki diğer devletlerin dostluğunu tercih etti. Bu siyasetin Osmanlı Devleti’nin dış siyaseti ile benzerliği vardır. Bu tarihlerde 1526’da V. Charles’a karşı Kanunî Sultan Süleyman, Mohaç Meydan Muharebesi’nde zafer kazandı. Osmanlı Devleti’nin Alman İmparatorluğu ile savaşları 16. yüzyıl boyunca ve daha sonraları da devam etmiştir. İngiltere Hükümeti, I. Elizabeth Devri’nde İspanya ile yaptığı deniz savaşında İspanyolları kesin bir yenilgiye uğrattı.

İngiltere’nin iç siyasetinde bu devirde Osmanlı Devleti’nin mutlakiyet yönetimine paralel bir benzerlik görülür. VIII. Henry, Anglikan kilisesini kurduktan sonra kilise ve parlamento üzerinde kesin bir otorite kurmuştu. Onun mutlak bir hükümdar kişiliğine bürünmesi ve buna bağlı davranışları İngiltere’de bazı kimseler tarafından tenkid edilmiş ve ” İngiltere Türkiye midir?” diye bir benzetme de yapılmıştı.

İngiltere’nin deniz ticareti 15. yüzyıldan beri ekonomisinin temelini oluşturur. Daha 1480’lerde “Bristol Venturers” adı ile bilinen bir İngiliz ticaret şirketi ile” Merchant Adventurers” adlı bir Hollanda şirketi Hollanda ve İngiltere arasında ticaret yaparlardı.[1] İngiltere’den yün ihraç edilir ve İngiltere’ye şarap ithal edilirdi ve bu ticaretin %80’i İngilizlerin elinde idi. Bu tarihlerde İngiltere’nin Akdeniz ticareti Kuzey Denizi’ndeki ticaretine göre daha küçük çapta idi. Az sayıda İngiliz ticaret gemisi Doğu Akdeniz’de Sakız adası ve diğer limanlardan İngiltere’ye şarap, halı ve baharat ithal eder, İngiltere’den çuha ve bez ihraç ederdi. 16. yüzyıla kadar İngilizlerin Akdeniz’deki ticareti bu düzeyde kaldı.

1553 yılında İran Seferi’ne çıkan Kanunî Sultan Süleyman ordusu ile Halep şehrinde konakladığı zaman bu şehirde bulunan İngiliz tacir Anthony Jenkinson, Padişahtan bir “ticaret izinnamesi” alabildi. Bu izinnameye göre kendisine ve adamlarına Osmanlı limanlarında “gümrük resmi” ödemek suretiyle ticaret yapma hakkı verildi.

Bununla beraber 1580’e kadar İngilizler Akdeniz ticaretine önem vermediler. Çünkü, 1550’den sonra İngiltere’de kurulan East İndia, Russia, ve Guinea gibi büyük ticaret şirketleri Baltık ve Okyanuslardaki ticaret yollarında otuz yıl kadar başarı sağladılar. Daha önce Hawkins, Amerika ticaret yolunda İspanyollar ile rekabete girişmiş ve sonunda Amerika’da İngiliz kolonileri kurulmuştu.

1583’te İngiltere’nin İstanbul’daki Elçisi Sir William Harborne, İngiliz tacirlerinin Osmanlı limanlarında ticaret hakkını tanıyan izinnameyi Osmanlı Hükûmetinden yeniden alabildi. İngiliz tacirlerinin ve ticaretinin korunması ve teşviki amacı ile bu limanlarda İngiliz konsoloslukları kurdu. Bunlar birer ticaret ataşeliği niteliğinde idiler. Bu konsoloslar arasında İngiliz olmayanlar da vardı. 1586 yılında Harborne, İstanbul’da tanıdığı Signor Paola Mariani’yi Kahire’ye konsolos tayin etmişti.

1583’te alınan bu izinname Sultan III. Murad’ın 1595’te ölümü üzerine sona erdi. Bu tarihte III. Mehmed saltanata geçtiğinde İstanbul’daki İngiliz Elçiliği’nde Sir Edward Barton İngiltere Hükümetini temsil ediyordu. Fakat maaşını Levant Şirketi (Londra’da İngiliz tacirlerin kurduğu Akdeniz ticaret şirketi) ödüyordu. Barton aynı zamanda bu şirketin de temsilcisi idi. Edward Barton ve Levant Şirketi üyeleri III. Mehmed’den ticaret iznini yeniden alabilmek amacı ile İngiltere ve Osmanlı Devleti arasındaki diplomatik ilişkilerin geliştirilmesini sağladılar. I. Elizabeth ‘in Hazinedarı Burghley’e yazılan mektuplarda durum açıklandı. Burghley, I. Elizabeth’i III. Mehmed’in tahta çıkışının tebrik edilmesi ve Padişaha hediye gönderilmesi için ikna etti.

1599 yılının sonbaharında ” Hector” adlı bir İngiliz gemisi Kraliçe Elizabeth’in III. Mehmed’e gönderdiği hediyelerle İstanbul’a vardı. Hediyelerden biri usta Thomas Dallam tarafından yapılmış mekanik bir org idi. Ayrıca yaldızlı bir araba da gönderilmişti. Bundan kısa bir süre sonra İngiltere Hükûmeti’nin İstanbul’daki Elçisi Lello’nun istekleri Divan’da kabul edilmiş ve yeni izinname verilmiştir. İngiliz tacirler elde ettikleri bu imtiyazlarla Halep şehrinde Venedik ve Fransız tacirlerden daha çok kâr sağlamışlardır. Bundan dolayı 1582’de kurulmuş olan Levant Şirketi daha güçlü ve büyük bir şirket haline gelmiştir. Konsolos tayinleri İngiltere Hükümeti tarafından yapılırsa da Levant Şirketi de tayin hakkına sahipti. Örneğin, 1597 yılında Levant Şirketi (Levant Company) Richard Calthurst’ı Haleb’e konsolos tayin etmişti. 17. yüzyılda İngiliz konsoloslukları Sakız, İskenderiye, Trablusgarb ve Halep’te faaliyetlerini sürdürmekte idiler.Osmanlı Şehirlerindeki İngilizlerOsmanlı ticaret merkezleri ve limanlarında İngiliz konsolosluklarının açılmasından sonra bu şehirlere gelen İngiliz tacirler, diplomatlar, vaizler ve doktorlar şehir nüfusu içinde bir İngiliz azınlığı oluşturdular. Çoğu Türkiye’deki görevinde birkaç yıl kaldı. Görevi sona eren ve İngiltere’ye dönenlerin yerine İngiltere Hükümeti veya Levant Şirketi yeni tayinler yapardı. Bunlar bulundukları şehirlerde merak ve ilgi ile Osmanlı toplumunu ve kültürünü incelediler ve gözlemlerini yazarak İngiltere’ye döndükten sonra yayınladılar. Aralarında bilimsel araştırma yapanları da oldu. Onların çalışmaları sonucu İngiltere’de bazı üniversite kitaplıklarına Doğu literatürü koleksiyonu kazandırıldı. 1602’de Oxford Üniversitesi’nde Bodleian Kütüphanesi açıldı. Burada bulunan Arapça elyazmaların değerli koleksiyonunu Charles Robson ve Robert Huntington hazırlamışlardı.

Maundrell’den önce Halep’de vaiz olan William Halifax Palmyra’da önemli bir araştırma yapmıştı.

17. yüzyılda Halep’te yaşayan İngilizlerin hepsi genç bekâr tacirlerdi ve sayıları kırkı geçmiyordu. 1697’de Halep’teki İngiliz şirketinde vaiz olan Henry Maundrell Oxford’daki bir arkadaşına yazdığı bir mektubunda günlük yaşamlarını anlatır: “Biz güne sizin yaptığınız gibi dua ederek başlarız. Haftada iki kere av partisi tertipler, avlanırız. Yazın tentelerin gölgesinde bowling oynarız”.[2]

İzmir’deki İngiliz tacirler ise Osmanlı gümrük memurlarının o derece güvenini kazanmışlardı ki, dürüstlükleri ile tanındıklarından onların mallarının gümrükte incelenmesine gerek görülmüyordu. İzmir’deki Avrupalı tacirlerin yazlık evleri Selçuk’da idi. 1675-1676 yılında İstanbul’dan İzmir’e gelen George Wheler ve Jacob Spon, İzmir’deki İngiliz şirketinin hekimi Dr. Pichering’in Selçuk’daki evinde misafir edilmişlerdi. Buradaki İngilizlerin bahçeli evleri ve tertipledikleri av partilerine dair bilgiyi Wheler-Spon seyahatnamesinden öğreniyoruz.[3]

17. yüzyılda Türkiye’de yaşayan İngilizlerin durumunu bildiren İngiliz seyahatnamelerinde bu devir Osmanlı kültürü, toplumu ve Türkiye’deki önemli olaylar esas konuyu oluşturur.

Bu tür seyahatnamelerin erken örneklerinden biri John Sanderson’un hatıratıdır.

1560’da Londra’da dünyaya gelen John Sanderson, okulu terkettikten sonra on yedi yaşında iken Martin Calthorpe adında bir tüccarın yanına çırak olarak girmişti. Daha sonra o tarihlerde Türkiye ile ticaret yapan “Turkie Company” veya Levant şirketine girdi ve 1584’te Mart ayında İstanbul’a geldi. Burada İngiliz Elçisi Sir William Harborne’ın hizmetinde elçilik kâhyası görevi ile çalıştı. 1587’de Levant şirketinin işleri için Mısır’a, oradan Suriye’ye gitti. (Doktora tezi, İstanbul Üniversitesi, 1980, I., s. 342-343).

1591’de Sanderson İstanbul’a ikinci gelişinde bazı tarihî olaylara tanık oldu: Ocak 1595’te Sultan III. Murad ölmüş, yerine oğlu III. Mehmed geçmişti. Osmanlı hükümdarlarının Fatih Kanunnâmesi’nde yazılı bir madde gereğince saltanatı devir aldıklarında diğer erkek kardeşlerini öldürtmeleri geleneğine (Kanuna göre devletin bölünmezliği için hükümdardan başka saltanata hiçbir vâris olamazdı.) uyarak III. Mehmed tahta geçerken on dokuz kardeşini boğdurmuştu. Sanderson, şehzadelerin naaşlarının saraydan çıkarılmasını ve bu sırada yeniçerilerin çıkardığı bir ayaklanmayı seyahatnamesinde[4] anlatır. 23 Eylûl 1597 İstanbul’dan ayrıldı.

1599’da John Sanderson İstanbul’a üçüncü yolculuğuna çıktı. 11 Şubat’ta Hector adlı gemiye binerek Plymouth’dan denize açıldı. Bu gemide I. Elizabeth’in III. Mehmed’e hediye olarak gönderdiği org İstanbul’a götürülüyordu. Orgun yapımcısı Thomas Dallam da aynı gemide idi. John Sanderson, İstanbul’daki İngiliz Elçisinin hazinedarı olarak görevlendirilmişti. Gemi Cezayir, Zante, İskenderun, Kıbrıs, Samos, Sakız üzerinden Çanakkale’ye oradan da Ağustos ayının sonunda İstanbul’a vardı. Sanderson 1601 yılına kadar burada kaldı. 4 Mayıs 1601’de Marmaid adlı gemi ile İstanbul’dan ayrılarak Sidon’a gitmiş, Şam ve Kudüs’ü ziyaret ettikten sonra İskenderun’dan deniz yolu ile Kıbrıs, Rodos, Zante, Korfu üzerinden Venedik’e ve oradan kara yolu ile 25 Ekim 1602’de Londra’ya dönmüştür.

Sanderson hatıratında amacının İstanbul’da gördüklerini ve şehir yapısını gerçeğe uygun olarak anlatmak olduğunu yazar. Burada tanık olduğu olayları kanıtlayan belgeleri de toplamıştır.

Thomas Dallam’ın seyahatnamesi Sanderson’unki gibi belgesel değildir. O, yolculuğu sırasında korsan gemilerinin saldırılarını, uğradıkları kıyı şehirlerinde gördüklerini, bir hikâye gibi yazmıştır. Thamas Dallam, görevi gereğince sarayda Padişahın huzurunda orgu kurdu ve çaldı. Orgu bir haftada kurduğunu, sarayda bir ay her gün yemek yediğini ve haremin bahçesinde top oynayan cariyeleri de gizlice gördüğünü anlatır. Sarayda bunları yapabilmiş tek Hıristiyan olduğunu da belirtir. 1600 yılında Dallam, maceralı bir deniz yolculuğundan sonra Londra’ya döndü. Hatıratı ” The Diary of Master Thomas Dallam 1599-1600” adı ile ” Early Voyages and Travels in the Levant ‘ın içinde yayınlandı. (J. Theodore Bent, London, 1893. Türkçe trc. Orhan Burian, Türkiye Hakkında Dört İngiliz Seyahatnamesi, Türk Tarih Kurumu, Belleten, cilt: XV., sayı.58, Nisan, 1951)

Sanderson’un İstanbul’da bulunduğu ilk görevi sırasında bir İngiliz topçu başı Edward Webbe bir deniz savaşında Türklere esir düştükten sonra İstanbul’da hapiste idi. Macelarını anlatan kısa bir hatırat yazmıştır. Topçubaşı olduğu için Türkler tarafından İran savaşlarında görevlendirildiğini ve 1582’de III. Murad’ın şehzadesi Mehmed’in sünnet düğünü şenliği için büyük bir donanma fişeği hazırlanmasına katılarak burada çalıştığını yazar. 1588’de İngiliz Elçisi Harborne tarafından fidyesi ödenince Webbe, hapisten kurtuldu ve İngiltere’ye döndü. (O. Burian, Türkiye Hakkında Dört İngiliz Seyahatnamesi, Belleten, c. XV., s. 58., 1951.)

Bu devirde İstanbul’a gelen İngilizlerden biri de Fynes Moryson’dur. O görevle değil seyahat amacı ile yola çıkmıştı. Venedik’den Kudüs’e bir Doğu gezisi plânlamıştı. 1566’da doğmuş olan Fynes Moryson, Cambridge Üniversitesi’nden mezundu. Lâtince, İtalyanca, Fransızca ve Almanca dillerini iyi bilirdi. 21 Nisan 1596’da Venedik’den ayrılarak deniz yolu ile Kıbrıs üzerinden Kudüs’e vardı. Kudüs’ü ziyaret ettikten sonra Yafa, Beyrut, Trablus, Halep ve İskenderun’u gezdi. 23 Ekim 1596’da Kandiya’ya geldiği bilinir. 20 Aralık’da buradan hareketle Zanterini, Paros, Naksos, Sakız, Patmos ve Çanakkale’den geçerek İstanbul’a vardı.

Fynes Moryson, İstanbul’da İngiliz Elçisi Sir Edward Barton’ın evinde kaldı. Şehri gezdiği zamanlar kendisine Elçilikten bir yeniçeri refakatçı olarak verildi. Şubat, 1597’de İstanbul’dan ayrıldı ve İngiltere’ye döndü. Seyahatnamesi üç kısımdan oluşur. Üçüncü kısım Türkiye ile ilgilidir. 1617 baskısının başlığı: ” An İtinerary first in the Lâtin tongue and then translated by him into English, containin his ten years travels”dir.[5] Seyahatnamesinin 1907-1908 baskısında başlık “An İtinerary Containing His ten years Travell through the Twelve Dominions of Germany, Bahmerland, Switzerland, Netherland, Denmarke, Poland, İtaly, Turky, France, England, Scotland and İreland Written by Fynes Moryson, Gent.” olarak yazılmıştır.

17. yüzyılda İngiltere’den pek çok aydın Türk toplumunu ve kültürünü yakından tanımak amacı ile Türkiye’ye geldiler. Gördüklerini en küçük ayrıntılara kadar yazdılar. Amaçlarından da anlaşılacağı gibi onların bu gezi notları kendilerinden sonraki nesiller ve tarihçiler için en iyi araştırma malzemesi niteliğini taşır. Bununla beraber onların gezi notları kendi zamanlarında hak ettiği ilgiyi görmedi. İskoç seyyah Lithgow seyahatnamesini yazarken bunun bilincinde idi. Kitabının ön sözünde eleştirmene hitaben şöyle yazar: “hak ettiği gibi hilekâr münekkide” diyerek söze devam eder: “(Eser) derin tarihçiye bilgi, düşünce ve yönelim verecek; ve anlayışlı kişilere bilgi edinmeyi ve zamanı hoş geçirmeyi sağlayacak; gerçekten yetişmiş şaire anlam ve davranışlarında kardeşçe sevgiyi kazandıracaktır; Yılan gibi görünümlü Papalık kurumunun savunucularının yılan gibi sözlerine gelince bu hırlayan güruh için sivri bir dişe gelince, benim eserim deneyimle çerçevelenmiş ve gerçekle süslenmiş olduğundan onların nefretle dolu kızgınlıklarının acı veren zehirini yok etmekten daha fazlasına gücü yeter.” 1611 de İstanbul’a gelen Lithgow, İstanbul’da karaya çıktığında dört Fransız dönme tarafından feci bir şekilde dövüldüğünü anlatırken “teknelerinden atlayıp gelerek beni kurtaran Türk arkadaşlarım olmasaydı şüphesiz orada ölecektim” der.[6]

O gece bir Rum’un evinde kalan Lithgow ertesi gün İngiltere Kralı I. James’in İstanbul’daki Büyük Elçisi Sir Thomas Glover’in ziyaretine gitmiş ve o günden sonra Elçinin evinde üç ay misafir edilmiştir. Kendisine gösterilen konuk severlikten etkilenen Lithgow Elçinin nezaketini ve değerli kişiliğini anlatmaktan kendini alamaz. Elçinin sekreteri için şöyle yazar: “Thomas Glover’ın sekreteri, benim yurttaşım Mr. James Rollock, İstanbul’dan ayrılışımdan Malta’ya varıncaya kadar gördüğüm yegâne İskoç idi.[7]

Lithgow ‘un seyahatnamesi 1640 yılında Londra’da yayınlandı. Seyahatnamenin oldukça uzun bir başlığı vardır: ” The Total Discourse of the Rare Adventures and Painfull Peregrinations of Long. Years Travailes from scotland to the most famous Kingdoms in Europe, Asia and Affrica”. Seyahatnamenin giriş kısmında yazarın İngiltere Kralı I. Charles’a hitaben kaleme aldığı bir teşekkür mektubu vardır. Seyahatleri on dokuz yıl sürmüş olan Lithgow, kırk iki Krallık, yimi Cumhuriyet, on monarşi ve iki yüz adayı gezdiğini yazar. Kitabın 4. ve 5. kısımları İstanbul, İzmir, Rodos ve Şam ile Türklerin yaşamları ve gelenekleri üzerine yazarın gözlemlerini içerir. Seyahatnamenin 1640 baskısından başka 1682 Londra, 1770, 1814 Edinburgh ve 1906 Glasgow baskıları vardır. Bu yazımda 1640 baskısını kullandım.

Lithgow, İstanbul’da Bedesteni gezerken her çeşit eşyanın burada satıldığını yazarken, satenler, ipekler, kadifeler, gümüş ve altınlar arasında kendi deyimi ile dünyanın en güzel yazılı mendillerini (yemeni) burada gördüğünü anlatır. Ayrıca Elçi Thomas Glover’in görevinin sona ermesi üzerine onun yerine atanan yeni Elçi Paul Pindar hakkında bilgi verir:

Paul Pindar aslen bir Moldavyalı prensti. Annesi Polonyalı idi. Çocukluğunu İstanbul’da geçirmişti. Daha sonra Londra’ya dönünce Kral I. James’in ilk Elçisi oldu.

Lithgow İstanbul’da camide kadınlar ve erkeklerin ayrı yerlerde birbirlerini görmeden ibadet etmelerini Protestan kiliselerinde de gördüğünü yazar. Onun gözlemlerine göre Transilvanya, Macaristan, Moravia, Bohemya ve Silezya’da kadınlar ve erkekler kiliseye gelince aralarına tahta bir perde çekilirdi. Erkekler rahibin sağ tarafında kadınlar sol tarafında yerlerini alırlardı ve dua süresince birbirlerini görmezlerdi.

Lithgow’un Türk toplumunda evlenme üzerine izlenimlerine gelince, geleneğe göre damat adayı evleneceği kızın babasına çok yüklü bir para verirdi. Lithgow bu âdeti yadırgamış ve kendi deyimi ile şunları yazmıştır: “damat adayı kızı babasından satın alır”.[8]

Lithgow’dan bir yıl önce İngiltere’den bir İngiliz gezgin İstanbul’a gelmişti. George Sandys adındaki bu gezgin, İngiltere’den yola çıktıktan sonra Fransa ve İtalya üzerinden Venedik’e geldi ve 20 Ağustos 1610 da İstanbul’a gitmek üzere Venedik’den ” Little Defence of London” adlı gemi ile denize açıldı. Gemi iki gün sonra İstirya’da justinopolis‘e ulaştı. İstirya bu devirde Venedik idaresi altında idi. Buradan Adriyatik Denizi’ni geçerek Delos, Sakız, İzmir, Lesbos, Çanakkale üzerinden 1610 yılının 27 Eylûl günü İstanbul’a vardı.

Sandys, İstanbul’da İngiltere Elçisi Sir Thomas Glover’in Pera’daki evinde dört ay misafir kaldı. İstanbul’dan ” The Trinity of London ” adını taşıyan gemi ile ayrılan Sandys, Gelibolu, Samos, Patmos, Rodos üzerinden Mısır’a geldi. Mısır’dan Kudüs’e gitti. Trablus Şam, Biblos, Sidon, Tir, Girit, Malta, Sicilya, Napoli ‘ye vardı.

Onun seyahatnamesi dört kitapta toplanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun idarî, sosyal ve kültürel yapısını yazar gözlemlerine göre bu eserinde anlatır. Seyahatnamenin 1652 Londra basımı beşinci baskısıdır. Bu yazımda 1652 yılı baskısını kullandım.

Sandys, iyi bir gözlemci olduğu gibi tarafsız ve gerçekçi olmayı başarmıştır. Bundan dolayı kendinden önce İstanbul’a gelmiş olan bazı seyyahları eleştirir. Pierre Belon’dan bahsederken onun kullandığı deyimlerin inandırıcı olamadığını belirtir. Sandys, İstanbul’a vardıklarında, önce Yedikule civarında gümrükten geçtiklerini ve Galata’ya geldiklerini yazar. İstanbul’un denizden görünümünü kendi izlenimine göre anlatır: “Selvi ağaçları, evlerle öyle karışmıştır ki şimdiki şehrin bir orman içinde olduğu sanılır. Şehrin yedi tepesi şahane camilerle taçlandırılmıştır., camilerin hepsi beyaz mermerdendir. Yuvarlak kubbeleri tepede yaldızlı ve koni şeklinde uçlarla son bulur. Camilerin iki, dört veya altı minareli olanları vardır. Minareler ince ve uzundur.[9] Şehirde Ayasofya’yı gezen Sandys, “Sancta Sophia”nın bir zamanlar bir Hıristiyan “tapınağı” (temple) olarak bilindiğini ve iç kubbenin mozaik resimlerle süslü olduğunu yazar. Ayrıca mozaik hakkında bilgi verir. Bunun antik bir sanat olduğunu, yaldızlı ve renkli küçük mermer dörtgenlerden kompoze edildiğini açıklar. Girişte “portico” da ziyarete gelen Hıristiyanlar ile Türklerin ayakkabılarını çıkardıklarını yazar. Sandys’in gözlemlerinden anlaşıldığına göre o tarihlerde Ayasofya’nın kubbe mozayikleri olduğu gibi bırakılmış ve korunmuştur. Camie çevrilmiş olmasına rağmen müze gibi Hıristiyanların da ziyaretine açık bırakılmıştır.

Sandys, Yedikule’yi anlatırken bunu “Tower of London” a benzetir. Çünkü burada Sultan’ın hazinesi ve cephane için bir depo, ayrıca idam cezası verilmiş suçlular için bir hapishane vardı.

Yazar kitabında Türklerin tarihine dair bilgi de verir. Selçuk hükümdarı ” Tangrolipis” (Tuğrul bey) ve” Solyman, the son of Cutlu-Muses”i (Kutulmuş oğlu Süleyman Bey) anlatır. Anadolu Selçuk Türklerinin Haçlılar ile savaşlarından bahseder. Anadolu, Halep ve Şam’ın Selçuk ailesi tarafından yönetildiğini belirtir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan I. Ahmed Devri’ne kadar Osmanlı tarihini ana hatları ile anlatır. Sandys’in İstanbul’da bulunduğu tarihde I. Ahmed saltanatta idi. Seyahatnamesinde Osmanlı yönetiminden bahseder. Osmanlı Türklerinin dinî inanışlarına dair gözlemlerini yazarken İslâm dininde “Trinity”ye inanılmadığını açıklar, ve öğrendiğine göre “Ramadan” (Ramazan) ayında Kur’an’ın Melek tarafından Hz. Muhammed’e bildirildiğini ve Kur’an’ın Musevilerin Tevratı, Hıristiyanların İncil’i gibi semavî kitap olduğunu yazar. Osmanlı toplumunda hayır ve sadaka için kendi deyimi ile izlenimini açıklar: “Onlar (Türkler) Kur’anları tarafından hayır için teşvik edilirler. Onlar hayırları kendi dinlerinden olanlardan başka Hıristiyan ve Musevilere de ulaştırırlar”. Ayrıca Türklerin kaderlerinin alınlarında yazılı olduklarına inandıklarını bu yüzden ölümden ve savaştan korkmadıklarını yazar.

Sandys’in Türklerin davranışları üzerine gözlemleri ilginçtir: ” Onlar kalben olduğu gibi giyim, kuşamlarında da son derece temiz olmak zorundadırlar. Sokakta elbiselerine kirli bir şeyin değmesinden nefret ederler, çünkü daima ibadete hazır bulunarak tertemiz olmalıdırlar. İşte bundan dolayı hiçbir zaman gezinti için yürüyüş yapmazlar Sokakta bir aşağı, bir yukarı dolaşmazlar. Nişancılıktan başka hiçbir spor da yapmazlar. Yayları usta bir işçilikle yapılmıştır ve yaldızlıdır. Aralarında diğer sporlardan güreş yapanlar ve ip üzerinde yürümekte usta olan ip cambazları da vardır.[10] Sandys, Türklerin matbaayı kullanmamaları için neden olarak İmparatorluğun siyasî yapısı gereği öğrenmenin teşvik edilmediğini yazar. Minyatür sanatı için de kendi düşüncesini açıklar: “Onların arasında ressamlar vardır ama bu kendi usullerincedir.”

Türklerin uğraşıları hakkında ticaretten bahsederken görüşlerini belirtir: “Tembel olduklarından kârdan çok rahatlarını düşünürler. Onun için yabancı ülkelerdeki ticaret merkezlerinden pek alış veriş etmezler, pazarlama bilmezler”.

İstanbul’daki yiyeceklerden bahsederken pilâvı tarif eder, koyun eti ile servis yapıldığını yazar. Yiyeceklerin çok çeşitli olmadığından dolayı “Londra’da yiyecek için bir günde harcadığınız parayı bu şehirde yirmi günde harcayamazsınız” der.[11]

Sandys’in seyahatinden yirmi dört yıl sonra 1634’de İstanbul’a gelen Henry Blunt, Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet ve hukuk kurumlarını, toplumunu tanımak amacı ile yola çıkmıştı.

Venedik’ten bir Venedik gemisi ile İstirya’daki Ravinio şehrine uğradıktan sonra Spalato’ya vardı. Buradan kara yolu ile seyahatine devam etti. Niş, Sofya, Pazarcık, Filibe üzerinden Edirne’ye geldi, şehirde on gün kaldıktan sonra Burgaz, Çorlu ve Silivri ‘den geçerek İstanbul’a vardı. Henry Blunt, Trakya’dan İstanbul’a kadar geçtiği pek çok şehrin mescit, medrese, hanlar, hastaneler ve köprülerle imar edilmiş olduğunu yazar. Blunt, Sofya’dan İstanbul’a kadar bir yeniçerinin rehberliği ve koruyuculuğunda seyahat etmiştir.

Blunt, İstanbul şehri için gözlemlerini anlatır: “Deniz aşırı ticarete çok uygun olan limanı, stratejik durumu ve Boğazların dar oluşu ve kaleler ile güçlendirilmiş olması bakımından hiçbir yer ona eşit tutulamaz. Buradan pek çok ülkeye kumanda edilebilir. Bundan daha mükemmel bir şehir görmedim”.

Blunt, İstanbul’a geldiği zaman ilk gününü Türklerle beraber Mehmed Paşa Hanı’nda geçirdi. Buradan Galata’ya gitti ve bir İngiliz’in evinde misafir edildi. Daha sonra çıkan bir fırsat ile Osmanlı İmparatorluğu’nun Karadeniz donanmasında “Kaptan Paşa” (Amiral) kalyonunda bir topçu kamarası kiralayarak İskenderiye’ye doğru yola çıktı. Gemide biri Hollandalı ve diğeri Fransız iki yol arkadaşı buldu. Seyahatnamesinde İstanbul ve Kahire şehirlerine dair gözlemlerini tarafsız olarak yazmıştır. Osmanlı tımar sisteminden bahsederken sipahilerin sayılarının 32 bin olduğunu ve barışta tımar toprağının işlenmesi ve tarımdan sorunlu olduklarını yazar. Henry Blunt, gözlemlerine göre Türkler hakkındaki düşüncesini açıklar: “Türkler modern bir millettir, iş ve atılımlarda büyüktürler ve onların imparatorluğu birdenbire dünyayı istilâ etmiştir.[12]

Blunt’ın seyahatnamesinin üçüncü baskısı 1638 Londra’da yayınlandı. “A Voyage into the Levant” adını taşıyan kitabın kapak sayfasında şunlar okunur: “A Brief Relation of a Journey, Lately Performed by Master Henry Blunt, Gentleman, from England by the way of Venice, into Dalmatia, Sclavonia, Bosnah, Hungary, Macedonia, Thessaly, Thrace, Rhodes and Egypt, unto Grand Cairo”.

Türkiye’ye gelen İngiliz aydınları arasında Aaron Hill (1685-1750) devrinin en renkli simalarından biri idi, tiyatro yazarı, şair ve yönetmendi.

Eğitimine Devon’da başlayan Hill, Westminster’de klâsik eğitim aldı. 14 yaşında iken İstanbul’da İngiltere’nin Büyük Elçisi olan amcası Lord Paget’i ziyaret amacı ile 2 Mart 1700’de yola çıktı. İtalya üzerinden seyahat ile İstanbul’a geldi. Daha sonra Lord Paget tarafından onun yanına verilmiş bilgin bir rahibin vesayeti altında Yunanistan, Mısır ve Filistin’i gezdi. Buralardaki ve İstanbul’daki gözlemlerini yazdı ve “A Full and Just Account of the Present State of the Ottoman Empire” adı ile bilinen eserini 1710 da Londra’da yayınladı. İstanbul’dan amcası Lord Paget ve maiyeti ile birlikte 1702 yazında ayrılan Hill, Nisan 1703’te İngiltere’ye döndükten sonra ilk şiir kitabını 1707’de yayınladı.

Yirmi dört yaşında iken Drury Lane Tiyatrosu’nun yönetmeni oldu. 1710’da ilk tiyatro eserini (Elfrid) yayınladı. Queenn’s Theatre ‘da 24 Şubat 1711’de Handel’in bestelediği “Rinaldo” operasını sahneye koydu. 1716-1736 yılları arasında King’s Theatre ve Drury Lane’de yönetmenlik yaptı. Kendi eserlerinin bir kısmını da sahneledi.

Seyahatnamesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun idarî yapısı, eyaletleri, Osmanlı toplumunda aile, kadınlar, evlilik, giyim, eğitim, sosyal ve dinî âdetler ve genel ahlâk kavramı, azınlıklar, Mısır eyaletinin yönetimi, Mısırlıların eğitim ve ahlâkları üzerine gözlemlerini ayrıntılarla doğru ve gerçekçi olarak yazmıştır. Eseri bu bakımdan Osmanlı sosyal tarihi için iyi bir kaynaktır. 17. ve 18. Yüzyıllarda İngiliz

Sahne Sanatlarında Türkler

17. ve 18. yüzyıllarda yazılmış İngiliz tiyatro eserlerinin çoğunda Türklerle ilgili konuların ele alındığı ve başarı ile sahnelendiği görülür.

17 yüzyıl başlarında 1610’da George Sandys, 1611’de William Lithgow gibi seyyahların İngiltere’den Türkiye’ye geldikleri yıllarda İngiltere’de Türk tarihi üzerine iki tiyatro eseri yazıldı. Her iki eserin de yazarı Thomas Goff’dur. 1592 ve 1627 yılları arasında yaşayan Goff, dört oyun yazmıştı. Eserlerinden üçü ölümünden sonra 1656’da yayınlandı. Westminster okulunda eğitilen Thomas Goff, on sekiz yaşında iken Oxford Üniversitesinde Christ Church’de öğrenci idi. Onun yazdığı bu oyunlar Christ Church öğrencileri tarafından oynanmıştır.

Goff’un Türk tarihinden esinlenerek yazdığı oyunlardan birinin adı ” The RAGING TURK or BAJAZET II.” dir. Oyunun bir sahnesinde Bayezıd, oğullarından ikisini öldürür. Diğer oğulları “Selymus (Selim) ve “Achometes” (Ahmed) ona isyan ederler. Kendi aralarında ise birbirlerine rakiptirler. Her ikisi ayrı olarak Bayezıd’a karşı savaşır. Bayezıd’a sadık olan “Cherseogles” (Rumeli Beylerbeyi Hersekoğlu Ahmed Paşa[13] Selim’in ölümüne sebep olur.

Şehzade Ahmed sonunda intihar eder. Bayezıd zehirlenir ve yerine torunu Süleyman geçer. Bayezıd’ın kardeşi Cem Roma’da ” Bishop of Rome” (Papa) tarafından zehirlenir.

Goff’un yazdığı ikinci oyunun adı “COURGEOUS (Courageous) TURK or AMURATH”dir. (Murad I.) Oyunda Sultan Murad, Yunanlı esir Eumorphe ‘ye âşık olur, ve bu yüzden daha fazla savaş yapmayacağını ilân eder. Etrafındaki kumandanlar bundan hiç hoşlanmazlar. Murad, Eumorphe’nin başını kendi eliyle keser ve sonra yaptığı savaşta Hıristiyanlara karşı büyük bir zafer kazanır. Savaş alanında yaralılar arasında gezerken “Cobelizt” (Miloş Kobiloviç) adındaki ağır yaralı biri tarafından hançerlenir. Bu oyunda 1389 da Kosova savaşında. I. Murad’ın Sırp, Hersek, Bosna ve Arnavutluk kuvvetlerinden oluşan Haçlı ordusuna karşı kazandığı zaferden bahsedilir.

Bu iki oyunun yazıldığı devirde İngiltere’de edebiyatta özellikle tiyatro sanatında büyük gelişmeler oldu. Londra’daki ilk tiyatrolar daha 16. yüzyıl sonlarında Londra’da Shoreditch’de sahnelerini açmışlardı: The Theater (1576) ve The Curtain (1577). 1585’de Bankside’daki Bear Garden tiyatrosunda dramatik eserler sahneye konuldu. Bu tiyatroda bilet yerine prinçten jeton kullanılıyordu. Bu tarihlerde önceleri Rabelais, Ronsard ve Montaigne gibi Fransız edebiyatının öncülerinin eserlerinden adapteler ve tercümeler yapılırken İngiliz dili ve edebiyatı da gittikçe güçlendi. Shakespeare’in çağdaşları Marlowe, Bacon, Ben Jonson, Spencer, Raleigh ‘in deneme, eleştiri, roman ve satir türlerinde verdikleri eserlerle İngiliz edebiyatında yeni bir devir açıldı. 1593’te Londra’da bir tavernada öldürülen Marlowe’ın (1564-1593) “Tambourlain”i drama sanatının toplumsal düşünceyi yansıtan özelliğine iyi bir örnektir. Bu eserde Tambourlain (Timur) fethettiği Persepolis’de arabasının arkasında esir almış olduğu kralları sürükler. Bu Rönesans toplumundaki düşünce ve ruh halini açıklar: Gerçek yaşamdan alınmış konularda üstün güçlerin egemenliği anlatılır.

Bu devirde İngiltere’de tiyatro yazarlarının sayıları bir hayli artmıştır. Onların arasında John Webster (1580-1625), Philip Massinger (1583-1640), John Ford (1586-1640), John Fletcher (1579-1625), Francis Beaumont (1584-1616), Samuel Daniel (1552-1619) vardı. Çoğu aynı zamanda şairdi.

Aktres ve aktörlerin gelirleri de bu tarihlerde oldukça yüksekti. Tambourlain’de rol almış olan aktör Alleyn öldüğünde büyük bir miras bırakmıştı. Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi Londra’da tiyatro sanatına halk arasında büyük bir ilgi vardı.

Böyle bir ortamda 1610 yılında Türklere dair bir tiyatro eseri Londra’da yayınlandı. Eserin adı ” MULEASSES the TURK” diye bilinir. Mason tarafından yazılmıştır. Eserde Muleases (Muhlis?) adında bir Türk, Borgias tarafından aile entrikalarına karıştırılır. Muleases, Borgia’nın evlenmek istediği Floransa Düşesi Julia’yı zorla kaçırmayı dener fakat Muleasses ve Borgia öldürülür, Julia ise Venedik Dükü ile evlenir. Oyunda komik karakterler de vardır.

1612’de yayınlana diğer bir eser ” CHRISTIAN TURN’D TURK, or the TRAGICAL LIVES AND DEATHS of the TWO FAMOUS PIRATES, WARD AND DANKISER ” (Türk olan Hıristiyan veya Ward ve Dankiser, İki Ünlü Korsanın Trajik Yaşamı ve Ölümleri) bu oyunun 1609’da yayınlanan Ward ve Dankiser hikâyesinden esinlenerek yazıldığı söylenir.

Ward’ın gemisi İrlanda’dan ayrılır. Açık denizde diğer gemilerle çarpışma ve maceradan sonra Tunus’a varırlar. Oyun Tunus’da geçer. Ward, esirleri Ferdinand ve Albert’i satar. Yahudi Benwash ve karısı Agar oyunun ikinci önemli karakterleridir. Ward, Agar’ın kızkardeşi Voada’ya âşık olur, onun isteği üzerine dinini değiştirir ve Türk olur. Benwash, karısının onu aldattığını yayan Gallop ve karısını öldürür. Sonra Tunus valisi (Beylerbeyi) girer Benwash cinayeti Dankiser’in üzerine atar. Fakat sonra suçu işlediğini itiraf eder. Ward Voada’yı öldürür ve intihar eder.

17. yüzyıl ortalarında İngiltere’de edebiyat ve sahne sanatlarında Türk tarihi ile ilgili konularda önemli eserler verildi. 18. yüzyılda bu böyle devam etti. 1656 da tiyatro yazarı Sir William Davenant (d’Avenant) (1606-1668), ” SIEGE of RHODOS”u sahneye koydu.

Eser, Kanunî Sultan Süleyman devrinde 1522’de Rodos’un Osmanlılar tarafından fethi sırasında geçer.

Oyunun ilk sahnelendiği 1656 yılı İngiltere’de politik bakımdan sanat ve sanatçılara baskı yapıldığı bir devre (Cromwel devri (1649-1660) rastlar. Bu tarihlerde Puritanlar tiyatroların kapatılmasına neden olmuşlardır. Bu nedenle Davenant eseri sahnelerken Cromwell yönetimi ve taraftarlarından tepki geleceği düşüncesi ile endişeli idi. Cromwell’cilerin müziğe kesinlikle hoşgörü göstermemesi onun endişesini daha da arttırıyordu. Çünkü “Siege of Rhodos”u vokal ve ensrümental müzik eşliğinde yazmıştı. Bu yüzden eseri sahneye koyarken ilânı “Declamation and Musick ” (Konuşma ve Müzik) adı altında dikkati çekmeyecek bir biçimde sergilemişti. Bu tarihde Londra’da tiyatrolar kapalı olduğu için eserini kendi evinin bulunduğu Aldersgate Street’de “Rutland House”ın arkasında dört yüz elli kişilik bir salonda sahneledi.[14] Eserin müziği gene aynı nedenlerle kısımlar halinde birkaç besteci tarafından bestelendi. Ünlü besteci Matthew Loche (1622-1677) eserin dördüncü kısmını besteledi.

Eser, Londra’da büyük ilgi görmüş, çeşitl, i baskıları 1659, 1661, 1663, 1670’de yeniden yayınlanmıştır. Davenant, Restorasyon (Cromwell devri) devrinden sonra Duke of York Players tiyatrosunu kurdu ve eserlerini burada sahneledi.

“Siege of Rhodos” 2 Temmuz 1661’de bu tiyatroda oynandı. Pepys, bu oyunun ikinci kısmını seyrettiğini yazar. Onun gözlemlerine göre eser çok alkışlanmıştı. Oyundaki karakterler ve rol alan aktres ve aktörler: Solyman the Magnificent (Sultan Süleyman)-Betterton, Alphonso-Harris, Villerius (Rodos’un dinî ve askerî başkanı)-Lilliston, Admiral-Blagden, Roxalana (Hurrem)-Mrs. Davenpart, Ianthe-Mrs. Saunderson.[15]

Konu Rodos’da geçer. Osmanlıların Rodos kuşatmasında Sicilyalı Dük Alfonso Türklere karşı savaşırken karısı Ianthe ona katılmak üzere Sicilya’dan yola çıkar, Rodos’a gelir fakat Türkler tarafından esir alınır. Sultan Süleyman tarafından Ianthe serbest bırakılır. Kuşatma sonunda Rodoslular yenilir ve Alfonso esir düşer. Roxalana’nın (Hurrem) Sultan Süleyman’a ricası üzerine Alfonso hürriyetine kavuşur.

Bu devirde Londra dergilerinde eserin librettosu kadar müziğinin de mükemmel olduğu yazar. İlk İngiliz operası olarak bilinen bu eserin müziğinin 17. yüzyıl sonlarında kaybolduğu bilinir.

1675 de Londra’da Türk tarihi ile ilgili bir eser “SIEGE of CONSTANTINOPLE” adı ile yayınlandı.

Yazarının Nevil Payne olduğu sanılır. Konu, İstanbul’un Türkler tarafından kuşatılması sırasında Bizans İmparatoru ve ona ihanet eden senato başkanı arasında geçer.

1676’da Londra’da sahneye konulan “İBRAHİM, the ILLUSTRIOUS BASSA” adlı oyunda Kanunî Sultan Süleyman İran Seferi’nden dönünce kızı “Asteria”yı İbrahim ile evlendirmek ister, fakat İbrahim “İsabella”ya âşıktır, Süleyman da İsabella’ya âşıktır. Sonuçta, Sultan İsabella’dan vazgeçer ve hayatının geri kalan kısmını savaşa adar.

Oyundaki karakterler ve rol alan aktres ve aktörler: Solyman the Magnificent (Kanunî Süleyman)-Batterton, İbrahim (Sadrazam)-Smith, Ulama (İran hükümdarının oğlu)-Harris, Murat- Medbourne, Roxalana (Hurrem)-Mrs. Marylee, İsabella (Bir Hıristiyan prensesi)-Mrs. Batterton, Asteria (Süleyman’ın kızı)-Mrs. Corar.[16]

1681’de Londra’da sahnelenen bir oyun Timurlenk veya Timur’u konu alan bir romandan esinlenerek yazılmıştı. Romanın adı ” Tamerlane and Asteria” idi.

“TAMERLANE the GREAT” başlığı altında yayınlanan bu oyuna ünlü İngiliz şairi ve tiyatro yazarı Dryden (1631-1700) şiirsel bir önsöz yazmıştır.

1734-1735 yılında Londra’da sahnelenen tiyatro eserleri arasında “CHRISTIAN HERO” adlı oyun, Arnavutluk’daki lider George Castriotes’in (İskender Bey) II. Murad devrinde ve daha sonra II. Mehmed devrinde Osmanlılara karşı savaşlarını ve yaşamını konu alır. Oyun Londra’da Drury Lane tiyatrosunda sahnelendi. Eserde karakterler ve rol alan aktres ve aktörler: Türkler. Amurath (The Sultan)-Quin; Mahomet (Sultanın oğlu)-W. Mills; Osmyn (Vezir)-Berry; Hellena (Sultan Murad’ın kızı, İskender Bey’e âşıktır.)-Mrs. Thurmond; Cleora (Helena’nın sırdaşı ve arkadaşı)-Mrs. Pritchard.

Hıristiyanlar: Amasie-Cibber Jun; Scanderbeg-Milward; Althea-Mrs. Butler; Aranthes-Mills.

Oyun Arnavutluğun başkenti Croia yakınında geçer. Amurath (Sultan Murad) Croia’yı kuşatmıştır. Durazzo prensi Aranthes ve Althea Türklerin eline esir düşerler. Althea ve Scanderbeg birbirlerine âşıktırlar. Amasie Türklere katılır ve Müslüman olur.

3. sahnede Amasie Scanderbeg’e gelir. Scanderbeg onu affeder. Amasie’nin amacı ise onu öldürmektir. Helena bunu sezer ve Cleora ile birlikte erkek giysileri içinde Scanderbeg’in ordugâhına gelir. Fakat Scanderbeg’in subayları tarafından casus zannı ile tutuklanır ve öldürülür. Scanderbeg Türklerin ordugâhına saldırır. Amurath, Aranthes ve Althea’nın öldürülmelerini emreder. Althea zehir içerek intihar etmek üzere iken Scanderbeg yetişir ve onu kurtarır. Amurath esir alınır ve ölür.

Dört defa oynanan bu eser Lillo tarafından yazılmıştır. Scanderbeg ‘i konu alan üç tiyatro eserinden biridir. Whincop’un yazdığı diğer bir oyunda Epir ve Arnavutluk Kralı John Castriot, Sultan Murad tarafından dört oğlunu Edirne’ye rehin olarak göndermeye mecbur edilir. Kralın dört oğlundan en genci George’a Türkler Scanderbeg (İskender Bey) adını verdiklerinde George sekiz yaşındadır. Amurath, George’u eğitir ve onu en yüksek makamlara atar (İskender Bey, İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda Enderun’da eğitildi. Kaynaklara göre burda Türkçe, Arapça, Grekçe, İtalyanca ve Slavonik dillerini öğrendi. Ata binmek, kılç kullanmak ve askerî eğitimde çok başarılı oldu. Sultan Murad, onu bin atlıya kumanda etmek üzere sancak beyi olarak atadı. Bu görevle Anadolu’ya gönderildiği zaman İskender Bey on sekiz yaşında idi).[17] John Castriot ölünce Amurath onun bütün ülkesini ele geçirir. Diğer üç oğlunu zehirletir. Scanderbeg ‘e ise pek çok ihsanlarda bulunur. Bununla beraber Scander beg memleketine döner, Arnavutluk ve Epirus’u Türklerden geri alır. Kaynaklarda İskender Bey’in 1467’de 63 yaşında öldüğü yazar.

Whincop’un kaleme aldığı oyunda konu tarihî gerçeklere daha uygundur. Lillo tarafından yazılmış tiyatro eserinde ise Scanderbeg ve diğer karakterlerin duygusal davranışlarına daha çok yer verilmiştir.

Londra’da Nisan 1769’da Haymarket Theatre’da sahnelenen bir oyunda Türk tarihi ile ilgili bir konu ele alınırsa da karakterler arasında ihanet, sevgi ve sadakat üzerine ayrıntılara yer verilmiştir. Eser Ocak 1770’de Londra’da yayınlandı. Gentleman tarafından kaleme alındı, yazar bu tarihte edebî çevrelerde iyi tanınıyordu ve oyunun önsözünde amacının Türk tarihi ile ilgili bir konu seçmek olduğunu belirtmiştir.

Eserde Osman (Sultan) ve Aphendina birbirlerine âşıktırlar. Almira ise Sultan tarafından terkedilmiştir. Almira, Solan ve Orasmin ile anlaşarak Sultana karşı gizlice bir tuzak hazırlar. Sultan bir derviş kıyafetinde Solan’ı ziyaret eder, onu nankörlüğünden dolayı utandırır. Solan, yaptığını anlar ve eski sadakatine döner. Sultan isyancılar tarafından yakalanır ve hapsedilir. Orasmin’in emri ile üç dilsiz Sultanı boğmak üzere iken Aphendina hançerle intihar eder. Solan Sultanı kurtarır. Sultan Aphendina’nın intiharından kederlenir ve kendini öldürür. Almira ise Orasmin tarafından zehirlenir. Burada bahsedilen ” üç dilsiz” ile 17 yüzyıl görgü tanıklarına göre Osmanlı Padişahlarının arz odasında üç dilsiz muhafızın bulunduğu gerçeği bu oyunda vurgulanır.1710 Yılından Sonra İngiltere’de

Türklerle İlgili Operalar

1710 yılında Londra’da ilk defa İtalyan operaları tanıtıldı. Bu tür operalarda aryalar yarı İtalyanca yarı İngilizce olarak seslendiriliyordu. Londra’da İngiliz seyirci için özel olrak bestelenen ilk İtalyanca opera ” RİNALDO” operasıdır. Bu operanın konusu 1099 tarihinde I. Haçlı seferinde Şam’da geçer. Haçlı ordusunun baş kumandanı Godfrois de Buillon’un generallerinden kahraman Rinaldo’nun prenses Armida’ya olan aşkını anlatır.

Metin’in (librettto) Rönesans Devri’nin ünlü şairlerinden İtalyan Tarquato Tasso’nun (1544-1595) “La Gerusalemme Liberata” (1574) adlı eserinden alınmıştır. Konu doğrudan Türklerle ilgili olmamakla beraber eserin librettosunun Londra’da Haymarket Theatre ‘ın yönetmeni Aaron Hill tarafından İngilizce yazılmış olması ilginçtir. Aaron Hill, 1700-1702 yılları arasında İstanbul’da bulunmuş, Filistin ve Mısır’ı gezmiş, Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyal, kültürel yapısını incelemiş ve gözlemlerine göre yazmıştı. Aaron Hill, operanın librettosunu yazmadan önce operanın konusunu seçtikten sonra Handel’i bu operayı bestelemesi için ikna etmiştir ve eseri birlikte sahneye koymuşlardır. Aaron Hill’in bu konudaki istek ve atılımlarında daha önce Suriye ve Filistin’e yaptığı seyahatlerinin etkisinde kaldığı anlaşılır.

Aaron Hill, metni Rossi’ye verdi ve İtalyanca’ya çevirtti. Eser, 1711’de Londra’da Queen’s Theatre’da sahneye konuldu. Handel’in Londra’da yazdığı ilk İtalyan operası budur. Eser, İngiliz seyirci tarafından çok beğenilmişti.

Handel’in 1720’de Royal Academy of Music’in kurulması ve buraya direktör olarak atanmasından sonra bestelediği otuz operanın içinde en iyi iki operası “Tamerlano” ve “Rodelinda” dır. Handel’in Türk tarihinden esinlenerek bestelediği “Tamerlano” operasında konu Timur’un (1336-1405) Suriye ve Anadolu’yu işgali ve Ankara Savaşı’nda (1402) I. Bayezıd’ı esir aldığında bu tarihî kişiler arasında geçen trajik olayı anlatır. Librettoyu Haym yazmıştır. Opera ilk defa Londra’da King’s Teatre’da 23 Temmuz 1724’de sahneye konuldu. Eserde olaya göre Bayezıd I. ve kızı Asteria, Timur tarafından esir alınırlar. Timur’un yandaşı Bizans prensi Andronico, Asteria ‘ya âşık olur. Fakat Tamerlano, Bizanslı prenses İrene ile evlenmeye söz verdiği halde Asteria’yı ister ve Andronico’ya Asteria’yı terketmesini emreder. Andronico emre karşı gelemez ama Asteria’nın onun ayrılma teklifini kabul etmeyeceğinden emindir. Asteria ise babasının ve Andronico’nun hayatlarını kurtarmak için Tamerlano ile evlenmeyi kabullenir. Üç sahnelik operada hikâyenin bu kısmı II. Sahnede Timur’un sarayında geçer.

Handel’in “Tamerlano” operasından sonra İtalyan besteci Saccini (A.Maria Gasparo) (1730-1786) bestelediği “Tamerlano” operasını 1773’te Londra’da yayınladı. Besteci Napoli’de yetişmiş, Venedik ve Londra’da eserler vermiştir.

Sonuç

17 ve 18. yüzyıllar Barok Devir Avrupa kültüründe Doğu kültürlerine, güzel sanatların her dalında yer verilmiştir. Bu esasen 15. yüzyıldan beri İtalya başta olmak üzere Fransa ve Almanya’da Rönesans kültürünün temel eğilimlerinden biridir.

Bu araştırmada İngiltere’de bu eğilimin 17 ve 18. yüzyıllarda oluştuğu görülür. İngiltere’de bu daha çok Türklerle ilgili konuların seçilmesinde yoğunlaşır.

Bunu nedenlerinden biri 17 ve 18. yüzyıllarda Osmanlı Devleti ile İngiltere Hükümeti arasında gelişen diplomatik ilişkiler dolayısıyle Osmanlı ülkelerinde bulunan İngiliz görgü tanıklarının Türklere dair yayınlarıdır. İngiltere’de özellikle Londra’da bu devirde seyircinin de bunda etkisi olmuştur. İki önemli faktör buna ortam hazırlamıştır. 1. Londra’da günümüzde de varlığını sürdüren ünlü tiyatrolar 17. yüzyıldan beri halka açıktı. 2. 17 ve 18. yüzyıllarda şehrin sakinleri deniz aşırı ticaretle uğraşan tacirler, ticarî şirketlerin üyeleri, tiyatro yazarları, şairler ve diğer aydınlardı, ve bunlar tiyatroların devamlı seyircileri idiler.

Dr. Gülgûn Üçel AYBET

Mimar Sinan Üniversitesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 11 Sayfa: 934- 943


Dipnotlar :
[1] K. Feiling, A History of England, London, 1972, s. 355.
[2] H. Maundrell (1697), A Journey from Aleppo to Jerusalem, Oxford, 1697, s. 198.
[3] Gülgûn Üçel-Aybet, 16. ve 17. yüzyıl Batı seyyahlarına Göre Osmanlı İmparatorluğu.
[4] The Travels of John Sanderson in the Levant, 1584-1602, ed. S. W. Foster, London, 1931.
[5] Bu araştırmada Edinburgh Üniversitesindeki 1617 baskısından faydalandım.
[6] W. Lithgow, The Total Discourse., London, 1640, s. 130-131.
[7] Aynı eser, s. 139.
[8] W. Lithgow, The Total Discourse., London, 1640, s. 154.
[9] G. Sandys, Travailes, London, 1652, s. 24.
[10] G. Sandys, Travailes, s. 49-51.
[11] Aynı eser, s. 51.
[12] H. Blunt, A Voyage into the Levant, London, 1638, s. 2.
[13] Hersekoğlu Ahmed Paşa 1503’de Vezir-Azam olmuş ve birkaç yıl bu makamda kalmıştır.
[14] Simon Mundy, Purcell, London, 1995, s. 7.
[15] J. Genest, Some Account of the English Stage, London, 1832, vol. 1., s. 39.
[16] J. Genest, Some account of the English Stage, vol. 1. s. 188.
[17] Jacque de Lavardin, The Histoire George Castriot, Eng. trs. Z. I. Gentleman, London, 1596, s. 5.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.