Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Balkanlar’da Irkçılık Fesadı ve Sebepler Yığını

0 15.990

Doç. Dr. Caner ARABACI

“Jön Türkler, ‘İstanbul ve Selanik’te; Türk yok, Bulgar yok, Ermeni, Rum, Arnavut yok, Hıristiyan ya da Müslüman yok, sadece Osmanlılar var, sultana ve anayasaya sadık, sultan ve anayasa karşısında eşit yurttaşlar var’ diye nutuk çekerken, Tiran ve Elbasan’da toplanan milliyetçi Arnavutlar, Arnavutçanın Arnavutluk’ta resmî dil olması gerektiğini savunuyor, salt Arnavut okulları açılmasını talep ediyorlardı.

Manastır’da toplanan kongrede Latin Harfleriyle bir Arnavut Alfabesi meydana getirmeye karar verildi. Sözlükçü Sami Bey’in yeğeni Mithat Bey, Arnavutça bir gazete çıkarmaya başladı.” (Andonyan, 1999, 171-172). 1878 Berlin Konferansında, Arnavutluk’un bir kısmının Sırbistan’a terki gündeme geldiğinde Osmanlı Devleti’nin de desteğiyle Prizren’de Arnavutlar tarafından “Arnavut Milletinin Haklarını Müdafaa Cemiyeti” kurulmuştu. Fakat sonra cemiyet etrafında kümelenen fesatçı, ayrılıkçı beş-on kişi; “Biz yeminimizde dinin mevzubahis olmadığına ve her şeyden önce Arnavut olduğumuza karar verdik” diyerek, Osmanlı Devleti’nin diğer Osmanlı toprakları gibi Arnavutluk’u da vereceğini telkin ediyorlardı. Bu grup, tek idare adı altında Yanya, Manastır, İşkodra ve Kosova vilayetlerinden oluşan bir özerk bölge kurmayı telkin etmişlerdi (Tuncer, 2012, s.31-32). Ayrılıkçılık virüsü, bundan sonra neşv ü nema ortamını Balkan Harbi yıllarında bulacaktır.

Balkan Harbi öncesinde çoğunluğu Müslüman ve asırlarca Osmanlı’ya bağlı olan Arnavutluk’ta isyan vardır. İttihat ve Terakki’nin sözcüsü durumunda olan Hüseyin Cahit’e göre, Meşrutiyet hükümeti, vergi ve asker toplamak istemekte, “Arnavutlar vergi vermemek için Firzovnik’te toplanmışlar gösteri” düzenlemektedirler. Akserî bir harekâtla duruma hâkim olunmak istenir. Bunun üzerine 100 kişi ölür, 6 asker şehit olur 14 yaralı vardır (Ağustos-Eylül 1909, Yalçın, 1976, 151). Durum, Meclis’te de tartışmalara sebep olmaktadır. Arnavutluk isyancıları, Üsküp’e girmişler, iş büyümüştür. Hükümet, “istenen ayrıcalıkları” tanıyarak çözüm bulur: Arnavut kur’a erleri, görevlerini “yalnız Rumeli’de yapma haklarını” elde etmişler, ayrılıkçılık ilerlemiştir (Eylül 1912; Yalçın, 1976, 173-174).

Balkan Harbi sırasında Jön Türk ileri gelenlerinden Arnavut asıllı İsmail Kemal İstanbul’dadır. Bir Fransız gazeteci, kendisi ile görüşmesinde; “Bulgarlar Osmanlıyı mağlup ettiler” der. “Hiç üzülmedi” tespiti, can alıcıdır. Onun kafasında, yenilgi ardından, gelecek Arnavutluk bağımsızlığı vardır. Adriyatik boyunca 400 km. uzunluğunda, 120 km. eninde bir bölge, ayrı devlet olacaktır. “Avrupa’nın ilk kararı, onları özgür kılmak olur. Fransız gazeteci, bir sabah İsmail Kemal’i elinde bavul otelden çıkarken görüp, nereye gittiğini sorar. Cevap: “Vapura yetişeceğim. Arnavutluk beni bekliyor”dur. Birkaç gün sonra, Avlonya’da toplanan Mebusan Meclisi tarafından İsmail Kemal’in, geçici hükümet başkanı tayin edildiği haberi alınır (Lauzan, 131-134).

Jön Türkler, “Bulgar, Yunan, Türk, Sırp yok Osmanlı var”, diyedursunlar. Bu coğrafyayı, beş asırdan fazla süren “Osmanlı Barışı” yerine kan ve ateş dolu bir vahşet kaosunun içine sürükleyen, fanatik ırkçılık çalışmalarını bilinçli kışkırtanlar vardır. Balkanlar’da Rus, İngiliz, Fransız, Avusturya-Alman etkisi bilinir. Fakat dikkatlerden kaçan bir unsurun etkisini de; Serez’de Musevi çocuğu olarak doğan, Selânik’te hahamlık diploması alan, Türkçülük, Turancılık, sonra da Kemalizm üstüne eserleri ile tanınan Moiz Cohen anlatır. Yazısı, Avusturya-İsrail Birliği dergisinde, 1913 yılında ve Almanca olarak yayınlanmıştır. Anlamlı yazıda anlatılan şudur: Bir rastlantı sonucu, Balkan Savaşı bittikten hemen sonra, üç kişi trende karşılaşır. Aralarında konuşmaya başlarlar. Konuşkan Konstantinis, “bu topraklar, Balkanlar’dan Nil yatağına kadar bir zamanlar Yunan’dı; bir gün gelecek gene Yunan olacaktır” der. O, “Helen düşüncelerine sıkı sıkıya bağlı ve İstanbul’un fethini düşleyen şovenist bir Yunanlı ve megalomandır.” Bunun üzerine iriyarı yapılı, sert bakışla, sessizliği seven Davidof söze girer: “Bizim istediğimiz Makedonya’nın Bulgarlaşmasıdır ve bir gün mutlaka gerçekleşecektir der. O da, Meriç’in, “kutsal Selânik ve İstanbul”un Bulgarların olmasını isteyen “Bulgar şovenistidir”. Söze neşeli, güler yüzlü Lewic girer. “Makedonya’nın Sırplaşmasına niye karşı çıkıyorsunuz ki? Bu topraklarda Sırp ruhu vardır ve bugün de hâlâ yaşamaktadır” der. Lewic, Sırpların kurduğu “çetelere katılıp Türklere karşı bağımsızlık mücadelesi” veren, kendisini, “gerçek bir Slav ve Sırplı olarak” gören biridir. Üç yolcunun tartışmaları, tansiyonu yükseltir. Tren Selânik’te durunca, duygular, nefret kertesine varmıştır. Birbirine, düşman gözlerle bakarak trenden inerler. Birkaç gün sonra bir sürpriz olur. “Üç yol arkadaşı, Selânik’teki Yahudi Kulübü’nde karşılaşırlar. Üçü de birbirine şaşkın şaşkın bakar ve üçü birden aynı anda, ‘Nee! Meğer biz kardeşmişiz de birbirimize yurtseverlik mi taslamışız?’ Bir ikinci rastlantı sonucu, üçünün de sahiplendikleri yapay yurtseverlik gitmiş, onun yerine üçü tarafından aynı duyarlıkla algılanan kardeşlik ortamı gelivermişti; artık tartışma konusu İsrail’di.” (Landau, 1996, 164-166). Aynı Yahudi’nin anlattığına göre, Yahudiler, Balkan Savaşı’nda Balkan ülkelerinin orduları safında yer almışlardır. Hatta “bu savaşta Yahudiler arasında büyük kahramanlıklar gösteren birçok insan çıkmıştır. “Bir Bulgar Yahudisi subay”, “ağzında sigarayla ölümün üzerine gitmiş”, “Abramic adlı sıradan, fakat soğukkanlı bir asker, yere düşen üç renkli sancağı yerden kaldırarak askerlerin yitirdiği maneviyatı tekrar kazanmalarına neden olmuş ve böylece Kumanova zaferinin kazanılmasını sağlamıştır.” (Landau, 1996, 166). “Pan-Türkizmin yaratıcısı olarak nitelendirilen” (Landau, 1996, 50), Tekinalp takma adlı Moiz Cohen’in; anlattığı Yunan, Sırp, Bulgar ırkçılarından farkı nedir? Türkçülük yaptığı sıra Siyonist kongreye Selanik delegesi olarak katıldığı, Filistin’e Yahudi göçünü, Siyonizmle birlikte savunduğu (Landau, 1996, 92, 97, 101), düşünülürse, kendisi de ırkçılığın, cihan devleti bünyesini kemiren uyandırıcılarına, tipik bir örnektir.

Avusturya’nın Bosna-Hersek’i yutma hedefi bilinmektedir. Avusturya’ya bu fırsatı, “Jön Türklerin çılgınlığı” verir. Elde bulunan toprakları, sağlama bağlayıp, güvenlik altına alacak yerde, elden çıkmış olanları yeniden ele geçirme hevesine kapılarak, “yeniden açılacak Osmanlı parlamentosu için Bosna-Hersek’e genel seçim talimatı” yollarlar (Andonyan, 1999, 54). Bu fırsatta Avusturya, Bosna-Hersek’i yutar.

İkinci Meşrutiyet’in bir diğer meyvesi, Bulgar Prensi Ferdinant’ın, 5 Ekim 1908’de kendini Çar, Bulgaristan’ı da bağımsız krallık ilan etmesidir (Andonyan, 1999, 165). Zaten, 1887’de Osmanlı Devleti’ne bağlı bir prenslik haline gelen Bulgaristan’ın başına prens olarak geldiği zaman hedefi, çar olmaktır. Artık Bulgar Çarı olmuştur. Ortodoksluğu benimseyen Bulgarlarda, Bizans’ın mirasçısı olma, İstanbul’u ele geçirme ideali vardır. “Alman asıllı bir botanik uzmanı olan”, “Viyana sarayında ikinci derecede bir insan olarak” hayatı geçen Kral Ferdinant da bu hedefi benimsemiştir. İdeali, İstanbul’u alarak “Bizans’a çar olmak, Ayasofya’da taç giymek ve Türkleri Anadolu’dan kovmak”tır. Bu hülyaya, “Rus Çarı, Alman Sarayı tarafından zorla itilmiştir.” (Bardakçı, 2002, 310-311). Türklere karşı açılacak Haçlı Seferi mizanseninin kollarından birisi de Bulgaristan’dır. Ferdinant’ın, Bulgaristan için, “Müslümanları kökünden koparıp atma politikasını” uygulamak için Balkan Harbi fırsat olarak değerlendirilecektir. Harp sırasında ve ardından Türklerin, Müslümanların bulundukları yerler, kana boyanacak, “katliamdan muvakkaten kaçan Müslümanların malı, mülkü, evi Makedonya muhacirlerine” verilecektir. “Türk düşmanı Ferdinant”ın “menhus siyaseti”, değişmeden devam edecektir (Yahya Kemal, 1976, 167-168).

İçte ve dışta başarısız, güven vermez bir politik dönem başlamıştır. Çok geçmeden Avusturya’nın işgaline, İtalya’nın Trablusgarb’ı işgali ilave olacaktır.

Doç. Dr. Caner ARABACI
Doç.Dr., S.Ü. İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi. carabaci@selcuk.edu.tr

 
1. 100. YILINDA BALKAN BOZGUNU VE GECİKEN UYANIŞ
2. BALKAN HARBİNİN HABERCİSİ 93 HARBİ
4. BALKANLAR’DA İTTİFAK
5. BALKANLAR’DA SAVAŞ
6. KARADAĞ ORDUSU VE İLK BOZGUN
7. LÜLEBURGAZ
8. ÇORLU, ÇATALCA, KUMANOVA ve ASKERİN ÇARESİZLİĞİ…
9. İNANCINI YİTİREN ORDU YENİLİR
10. İŞKODRA, ÇATALCA, YANYA…
11. BALKAN SAVAŞINI NASIL KAYBETTİK?
12. JÖN TÜRKLER VEYA KÜLTÜREL VATANIN KAYBI, COĞRAFİ VATANIN GİTMESİ DEMEKTİR
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.