Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Aziz Sancar, Nobel Ödülü ve Düşündüklerim…

0 13.184

Roza KURBAN

Son günlerde en çok adını duyduğumuz isim hiç şüphesiz Aziz Sancar’dır. Kimya dalında Nobel Ödülü’nü kazandıktan sonra adı sıkça medyada duyulan Aziz Sancar’ı düne kadar yakınları dışındaki insanlar bu ismi bilmiyor, tanımıyordu. Birdenbire merakları üzerine çekti Sancar. Herkes Aziz Sancar’ın kim olduğunu, başarı basamaklarını nasıl tırmandığını araştırmaya başladı. Sancar’ın 1946 yılında Mardin’in Savur ilçesinde başlayan hayat hikâyesi Türkiye gerçeklerini yansıtmaktadır. Okuma yazma bilmeyen 8 çocuklu anne babanın 7. çocuğu olarak dünyaya gelen Aziz Sancar okul eğitimini Mardin’de tamamladıktan sonra lisans eğitimine İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde devam etmiştir. Aslında Aziz Sancar, “beyin göçü” diye tabir edilen, başka gelişmiş ülkede yerleşip çalışmak amacıyla Türkiye’den ayrılan binlerce bilim adamından birisidir. Günümüzde Kuzey Carolina Üniversitesi’nin Biyokimya ve Biyofizik dalı öğretim üyesi olan Aziz Sancar, 33 kitap ve 415 civarında bilimsel makale yazmıştır. Sancar, son olarak bilimsel başarısını Nobel Kimya Ödülü ile taçlandırmıştır.  

İsveçli kimyacı Alfred Nobel’in (1833–1896) vasiyeti üzerine kurulan bir fondan 1901 yılından beri her yıl fizik, kimya, edebiyat, fizyoloji veya tıp, barış ve 1969’dan itibaren ekonomi olmak üzere altı dalda, çalışmalarıyla bir önceki yıl insanlığa en büyük yararı sağlayan bilim adamı ve siyasetçilere verilen ödüldür Nobel Ödülü. Fizik, kimya ve ekonomi dalındaki ödüller İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından verilmektedir. Prof. Dr. Aziz Sancar bilim dalında ödül alan ilk Türk olmuş, böylece Türklerin de bilim dalında ödül alabileceğini kanıtlamıştır. Sancar’ın Nobel Kimya ödülünü alması önemli miydi? Elbette önemliydi, zira Nobel bilim ödülleri dünya çapında büyük önem taşımanın dışında insanlığa büyük başarı sağlayanlara verilir. Ancak burada daha da önemli olan Aziz Sancar’ın tutum ve davranışıydı. Aziz Sancar duruşu, mütevazılığiyle herkese insanlık dersi verdi. Alkış şaşırtır, övgü unutturur, kutsamak mahveder, derler. Aziz Sancar’ı, alkışlar şaşırtmadı, övgü kim olduğunu unutturmadı… O, bir Türk olacak dimdik duruyordu Nobel Ödül Töreni’nde. Yakasına taktığı Türk Bayrağı ve Atatürk rozeti, Osmanlı tuğralı kravatı onun kimlerden olduğunu gösteriyordu. Aziz Sancar çok konuşan insanlardan değil, az ve öz konuşanlardan olsa gerek. Nobel Ödülü’nü kazandıktan sonra, “bu ödülü Atatürk’e, bana eğitim veren Türkiye’ye borçluyum”, “Ödülümü 19 Mayıs’ta Atatürk’e götüreceğim” şeklindeki açıklamaları Atatürk’e ve Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetine olan vefasının bir göstergesiydi. Aziz Sancar, bu sözleriyle 7’den 70’e herkesi derinde etkiledi. O, çalışmalarının getirdiği mutluluğu hem kendi yaşadı, hem tüm Türkiye’ye yaşattı. Herkes gururlandı Aziz Sancar’la. Acılar paylaştıkça azalır, mutluluk paylaştıkça çoğalır, derler. Aziz Sancar, Nobel ödülünü aldıktan sonra vatanına geldi. Havaalanında farklı düşünce ve fikirlere sahip olan insanlar karşıladı Sancar’ı. Türkiye Aziz Sancar sayesinde birlik olmayı başarmıştı. Aziz Sancar, vatanı, ona sahip çıkan devleti ve bağrına basan, mutluluğuna ortak olan milleti olduğu için çok şanslıdır. Cumhurbaşkanı, Genel Kurmay Başkanı, Başbakan’la görüşen Aziz Sancar’ın her adımı ilgiyle izlendi. Türkiye’ye geldiği ilk günün sabahında otelinden çıkarken gazetecilerin “Türkiye’de neyi özlediniz?” sorusuna, Aziz Sancar “Türkiye’nin havasını, suyunu, simidini, Ankara simidini” özledim şeklinde yanıt verdi. Sancar’ın bu sözlerinde sıla özlemi vardı. İnsan nereye giderse gitsin, yaşadığı yer ne kadar iyi olursa olsun yurdunu özler. Mütevazı tavırlarıyla dikkat çeken Sancar, Atatürk’ün huzuruna Anıtkabir’e çıktığında heyecanı doruk noktaya ulaşmıştı. Ne de olsa müteşekkir olduğu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün huzurundaydı… Türkiye’den bir Aziz Sancar geçti sessiz sedasız, ancak çok etkili bir şekilde. Sevincin gözyaşlarına karıştığı, başarı sözcüğünün özlemle birleştiği bir olgu yaşattı Aziz Sancar Türkiye’ye. Artık Sancar Türkiye’nin kalbinde ve hafızalarındadır.

Aziz Sancar’ın başarısı tüm Türkiye’nin başarısıymış gibi kutlanırken, zulüm altında vatanında vatansız olanlar geldi aklıma. Örneğin, bir Kazan Tatarı, bir Kırım Tatarı veya bir Uygur Türk’ü yurt dışında yaşayıp çalışıp Nobel Ödülü alsaydı durum nasıl olurdu? Bunları düşündüm… Onlar da mutluklarını vatanında milleti ile paylaşmak, birlikte sevinmek isterdi. Ancak bu imkânsız. Ödülünü alıp vatanına dönmek isteyen Kazan, Kırım Tatar Türkleri Ruslar tarafından, Doğu Türkistanlı Uygur Türkleri Çinliler tarafından içeri alınmaz geldiği uçakla geri gönderilirdi. Onlar da boynu bükük vatanın havasını solmadan, suyunu içmeden, milleti ile kucaklaşmadan geri dönmek zorunda kalırdı. Ne acı değil mi, kendi vatanında vatansız olmak. Vatan-millet-devlet, birbirini tamamlayan, birbirine anlam katan kelimelerdir. Onun için bir millet olarak bir arada yaşamak için devlet sahibi olmak önemlidir… Vatanı olup da vatansız kalanların acı kaderini ancak yaşayan bilir. Ne mutlu ki, Aziz Sancar’ın mutluluğunu paylaşabileceği milleti, ona sahip çıkan devleti ve vatanı var. Aziz Sancar’a başarılarının katlanarak artmasını ve Türkiye’yi defalarca gururlandırmasını diliyorum! İyi ki varsınız Aziz Sancar, bu mutluluğu ve gururu Türkiye’ye, Türk Dünyası’na ve dünyaya yaşattınız!             

Yazımı, vatan-devlet-milletin değerini çok iyi bilen ama bir türlü devlet sahibi olamayan Kazan Tatarlarının yazar ve şairi Fenis Yarullin’in (1938–2011) “Memleketi Gerek İnsana” (Tugan Yagı Kirek Keşege) başlıklı şiirinde şu dizelerle tamamlamak istiyorum:

Büyük başarılar kazanıp, zamaneler
Güzel paha biçse işine, –
Sevinçlerinin işittirilmesi için
Memleketi gerek insana…

Roza KURBAN


Kaynakça:

  1. Axis 2000, Ansiklopedik Sözlük, Nobel, Nobel Ödülü Maddeleri, s: 2467–2469, Cilt, İstanbul 2000.
  2. Tatar Poeziyese Antologiyase ( Tatar Şiir Antolojisi),Fenis Yarullin Maddesi, s: 266–268, Cilt, Kazan 1992.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.