Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Azerbaycan Atabeyleri (İldenizliler) (1146-1225)

0 16.101

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KAYHAN

I. Azerbaycan Atabegliği’nin Kuruluşu

Şemseddîn İldeniz’in, Kıpçaklardan geldiği kaynaklar tarafından belirtilmektedir. İldeniz’in ilk efendisi vezir Kemâleddîn Sumeyremî idi. Onun Safer 516 sonu/9 Mayıs 1122 tarihinde bir suikast sonucu öldürülmesi üzerine, bütün serveti Sultan Mahmud tarafından müsadere edilince, İldeniz’in yeni efendisi bizzat sultanın kendisi oldu. Sultan Mahmud’un 15 Şevval 525/10 Eylül 1131 tarihinde ölümünden sonra en nihayet Sultan Mesud’un köleleri arasına girdi. Bu, İldeniz’in hayatının akışı değiştirdi. Zekâsı ve kabiliyetleri ile kısa bir sürede sultanın ilgisini çekerek sivrildi ve ikbâl basamaklarını hızla tırmandı. Askerî sınıfa dahil edilerek, kısa sürede sultanın en çok güvendiği emîrleri arasına katıldı. Sultan Mesud, kendisine bağlı bu zeki ve cesur emîri taltif ederek, onu ölen kardeşi Tuğrul’un dul kalan karısı Mu’mine Hatun ile evlendirdi. Bu evlilik sonucu Selçuklu hanedanının damadı olarak, kendisine atabeglik görevi ile birlikte Azerbaycan eyaletinde bir bölge iktâ edildi. Muhtemelen, 1139-40 yılları civarında bu görevine başlamış olduğu düşünülebilir. Onu Azerbaycan’ın en büyük gücü haline getiren olaylar bu sırada gelişmeye başladı: İlk olarak, Azerbaycan ve Arrân bölgesinin valisi ve hâkimi pozisyonunda olan Atabeg Karasungur, Gürcülerle yaptığı mücadelelerde eşini ve çocuklarını kaybettikten sonra üzüntüsünden Erdebil’de vefat etti (535/1140-41). Onun ölümünden sonra, kendisi gibi Sultan Tuğrul’un kölelerinden Çavlı Candar, bölgenin idaresini ele aldı ve bu durum Sultan Mesud tarafından tasdik edildi. Çavlı Candar, damarlarının kopması sonucu Cemaziyelevvel 541/Ekim-Kasım 1146 tarihinde hayata veda ettikten sonra, iktâları olan Gence ve Arrân toprakları Hâcib Abdurrahman Toganyürek’e, atabeylik verilmek suretiyle iktâ edildi. Bu emîrin baskıcı ve isyancı hareketleri üzerine Sultan Mesud’un emriyle harekete geçen Emîr Hasbeg, Emîr Zengi Candar’ın da yardımıyla, Gürcülerin üzerine sefere çıkmaya hazırlanan Toganyürek’i aynı yıl içerisinde öldürttü. Bu emîrlerin ortadan kalkmalarından sonra bütün Azerbaycan’ın en güçlü emîri haline gelen İldeniz, ölümüne kadar Azerbaycan atabegi kalarak ve gittikçe güçlenerek varlığını devam ettirdi. Aynı zamanda, kendisinden sonra oğulları ve torunlarının yaşatacağı Azerbaycan Atabegliği’nin kurucusu olma vasfını taşıdı.


II. Azerbaycan Atabegliği’nin Yükselişi

A.İldeniz’in Atabegliği

Sultan Mesud’un saltanatı (1134-52), Irak Selçuklularının en çalkantılı dönemlerinden birisidir. Özellikle, içte ortaya çıkan bir takım isyan hareketleri bu hükümdarı iktidarda kaldığı süre içerisinde fazlasıyla uğraştırmıştı. Irak Selçukluları Devleti, gerek Sultan Mesud dönemi ve gerekse de sonrasında, küçükken gulâm olarak alıp yetiştirerek en yüksek makamlara yükseltip, geleceğini emanet ettiği emîrlerinin baskı ve tedhişi ile karşı karşıya kaldı. Bu cümleden olarak, Bozaba ile Rey valisi Emîr Abbas ve Hâcib Toganyürek yanlarına sultanın kardeşi Melik Süleymanşah ve yeğeni Muhammed’i de alarak, Mesud’u tahttan uzaklaştırıp, yerine bu meliklerden birini geçirmek için isyan ettiler. Mesud, Atabeg İldeniz’e mektup göndererek, acele yardıma gelmesini emrettiyse de, o çeşitli bahanelerle buna uymadı (20 Receb 540/6 Ocak 1146). Sonradan Arrân emîri Çavlı Candar’ın yardımı ile Sultan Mesud bu isyancıları yenilgiye uğrattı (541/1146-47). Bunun ardından Sultan Mahmud’un oğulları Muhammed ve Melikşah’ı da yanına alarak isyan eden Emîr Bozaba, Sultan Mesud tarafından yenilgiye uğratıldı ve öldürüldü (542/1147-48). İsyanların bastırılmasındaki hizmetlerinden ötürü Sultan Mesud’un güvenini ve muhabbetini kazanmayı başaran Emîr Hasbeg’in bu hükümdar üzerinde tam bir otorite kurarak, devletin nüfuz ve iktidarını tamamen eline geçirmesi üzerine çıkarları zedelenen Atabeg İldeniz, Emîr Kaysar, Cibâl sahibi Alpkuş Günhar, Hâcib Tatar, Vâsıt şahnesi Toruntay Mahmûdî, Toganyürek’in oğlu vs. komutanlar birleşerek, Melik Muhammed’i de yanlarına alıp Irak üzerine yürüdüler ve Bağdad’ı kuşattılar (Rebiulevvel 543/Temmuz-Ağustos 1148). Fakat bundan bir sonuç alamadılar ve isyan başladığı gibi sona erdi. Daha sonra Emîr Alpkuş Günhar, Ali b. Dubeys, ve Emîr Toruntay yanlarına Melikşah’ı da alarak isyan bayrağını çekip, bir orduyla Irak üzerine yürüdülerse de başarıya ulaşamadılar (Receb 544/Kasım 1149).

Kafkasya’da Gürcülerle yapılan mücadeleler, Selçuklu emîrleri tarafından yürütülüyordu. Gürcü kralı David’in 1125 yılında ölümünden sonra tahta geçen oğlu I. Dimitri (1155), babasının mücadelelerini devam ettirmişti. İldeniz, 50 bin kişilik büyük bir askeri güç oluşturarak, bölgeye yapılan Gürcü-Kıpçak saldırılarını püskürtmekteydi. Kral I. Dimitri’nin bastırdığı paralara bakıldığında, Gürcü Krallığı’nın, Irak Selçukluları Devleti’ne tâbi olduğu görülmektedir.

Sultan Mesud’un 1 Receb 547/2 Ekim 1152 tarihinde ölümünden sonra yerine geçen yeğeni Sultan Melikşah uzun süre tahtta kalamadı. Selçuklu askerlerinin Halife Muktefî tarafından Irak-ı Arab’dan kovulması ve diğer kötü icraatlar onun sonunu getirdi. Başta Hasbeg olmak üzere, ileri gelen Selçuklu emîrleri tarafından tahttan indirilerek yerine kardeşi Muhammed getirildi (17 Muharrem 548/14 Nisan 1153). Sultan Muhammed, Hasbeg ve diğer bir çok baskıcı emîrleri öldürüp, başlarını İldeniz’e ve Merâga hâkimi Nusreteddîn’e göndermek suretiyle onlara gözdağı vermek istedi. Bu hareket umduğu gibi sonuçlanmadı ve ters tepti. Bahsi geçen emîrler bu yeni hükümdardan uzaklaştılar. Bunun sonucunda, isyan eden Süleymanşah bu emîrler tarafından desteklendi ve başarıya ulaşarak tahta oturtuldu. Süleymanşah, içki, kadın ve eğlenceye düşkünlüğü sebebiyle çok kısa bir süre içerisinde emîrler ve bu arada İldeniz’in yüz çevirmesi sonucu tahtı bırakıp kaçmak zorunda kaldı. Bunun üzerine Sultan Muhammed tekrar tahtına kavuştu (549/1154). Bu isyandan sonra Süleymanşah, yeğeni Melikşah ile birleşip yanlarına İldeniz’i de alarak, halifenin desteği ile tekrar isyan girişiminde bulundu ise de, yine başarılı olamadı ve Sultan Muhammed tarafından Aras nehri kıyısında bozguna uğratıldı (Cemaziyelevvel 551/Haziran-Temmuz 1156). Bu isyan hareketinden az sonra ülkesine dönen İldeniz, Arslanaba ve Melik Çağrışah’ın arasında Azerbaycan’ın paylaşılması konusunda anlaşmazlık çıktı ve taraflar savaşın eşiğine geldiler. Bunun üzerine Sultan Muhammed araya girerek, bu iki kudretli emîri küstürmemek için Melik Çağrışah’ı buradan alarak Hemedân’a götürdü ve orada hapsettirdi. Azerbaycan ise bu iki emîr arasında taksim edildi.

Halifelik Devleti’nin, Irak-ı Arab bölgesinde Selçukluların aleyhine durmadan büyüyerek toprak ve prestij sağlaması, tehlikeyi gören Sultan Muhammed’i harekete geçirerek, Bağdad üzerine bir sefere hazırlanmasına sebep oldu. Sultan Muhammed, sefer esnasında kendisini zor durumlara sokabilecek bir isyan hareketine uğramamak için kardeşi Melik Arslanşah’ı göz altında tutmak istedi. Ondan önce davranan İldeniz, aynı zamanda üvey oğlu olan bu Selçuklu melikini, ileride koz olarak kullanmak için Azerbaycan’a kaçırttı. Bu durum karşısında Bağdad seferi birkaç yıl gecikti ise de sonuçta, Muharrem 552/Şubat-Mart 1157 tarihinde büyük bir orduyla gelip Bağdad’ı kuşattı. Rebiulâhir/Haziran tarihine kadar süren birkaç aylık mücadeleye rağmen şehir ele geçirilemedi. Bu sırada İldeniz’in isyan etttiği haberinin gelmesi üzerine kuşatmayı yarım bırakarak dönmek zorunda kaldı.

Sultan Muhammed’in Zilhicce 554/Aralık 1159-Ocak 1160 tarihinde çok genç bir yaşta ölümüyle birlikte emîrlerin kararı ile tahta Süleymanşah oturtuldu ve veliahdlığına da Arslanşah getirildi. Süleymanşah’ın içki ve eğlence âlemlerine dalarak, devlet yönetimini unutması, emîrlerin onu tahttan indirerek, hapsetmeleri ile sonuçlandı (1 Şevval 555/4 Ekim 1160). Akabinde, Arslanşah Irak Selçukluları tahtına oturtuldu.

Arslanşah’ın tahta geçmesini sağlayan en önemli etken üvey babası Azerbaycan Atabegi Şemseddîn İldeniz olmuştu. Bu güçlü Selçuklu emîri onu bir simge gibi kullanarak, kendi hâkimiyetini gerçekleştirmişti. Haliyle, çevreden bir takım itirazlar gelmiş ve isyan girişimleri ortaya çıkmıştı. Bu meselelerle bizzat uğraşan ve çözen İldeniz, her başarıdan sonra devlet üzerindeki hâkimiyetini bir kat daha arttırdı. En büyük tepki Rey hâkimi Emîr İnanç tarafından geldi. O ve birkaç emîr, Arslanşah’ın kardeşi Melik Muhammed’i yanlarına alarak harekete geçtiler. İldeniz, Hemedân yakınlarında Ferruhîn’de bu isyancıları bozguna uğrattı (556 yılı başları/Ocak 1161). Bu girişimde başarılı olamayan emîrler bu sefer de Sultan Melikşah’ın oğlu Melik Mahmud’u yanlarına alarak isyan ettiler. Halifenin veziri İbn Hubeyre tarafından da desteklenen isyancılar, Sâve yakınlarında bozguna uğratıldılar (9 Şaban 556/3 Ağustos 1161).

Abbâsî veziri İbn Hubeyre, halifeden aldığı destek ve yetkiyle Selçuklu emîrlerini devamlı isyana teşvik etmekteydi. Bunun sonucunda ortaya çıkan Arslanaba (556/1161), Aksungur Ahmedîlî (563/1167-68), Emîr İnanç (562-564/1166-1169), Bercem el-Yıvaî, İbn Senkâ (568/1172-73) ve Şemle (570/1175) isyanları zorlukla bastırılabild.

Bu dönemde Kafkasya’da Gürcüler karşısında tam bir başarı sağlandı. Gürcü Kralı III. Bagrat’ın Ani şehrini ele geçirmesi üzerine (Receb 556/Haziran-Temmuz 1161), burayı geri almak için harekete geçen Doğu Anadolu’daki Türk beyleri yenilgiye uğradılar (Şaban 556 sonları/Ağustos 1161 sonları). Bundan sonra Gürcü saldırılarının artarak devam etmesi üzerine İldeniz, Sultan Arslanşah ile birlikte, Anadolu’daki Türk Beylerinin kuvvetlerini de yanına alarak Gürcistan seferine çıktı. İldeniz, Gürcistan’da tahribatlarda bulunduktan sonra 9 Şaban 558/13 Temmuz 1163 tarihinde Gag ovasında III. Bagrat’ın ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Desteksiz kalan Ani şehri uzun bir kuşatmadan sonra ele geçirildi (Cemaziyelevvel 559/Mart-Nisan 1164). Gürcü kralı Arslanşah’a elçi göndererek barış istemek zorunda kaldı. III. Bagrat, kendini toparladıktan sonra saldırılarına tekrar başladı ve Rebiulevvel 570/Ekim 1174 tarihinde Ani’yi yeniden eline geçirdi. Bunun üzerine İldeniz, Arslanşah ile birlikte yeni bir Gürcistan seferine çıktı. Arslanşah’ın yolda hastalanması seferi aksatmadı. Onu Azerbaycan’da bırakan İldeniz, kendisine katılan Doğu Anadolu Türk Beylerinin kuvvetleriyle Gürcistan içlerinde büyük tahribatlarda bulunmasına rağmen, ormanlarda saklanan Gürcü kralı, onun karşısına çıkmağa cesaret edemedi (571/1175). İldeniz, Nureddîn Mahmud’un, Irak Selçuklularına tâbi Mûsul’u ele geçirerek kendi lehine birtakım uygulamalarda bulunmasına müdahale edemedi (13 Cemaziyelevvel 566/22 Ocak 1171). Sultan Sancar’ın ölümüyle yıkılan Büyük Selçuklu Devleti’nin hâkim olduğu topraklarda nüfuz mücadelesi yapan Harzemşah İl Arslan, Nişâbûr’u kuşattı ise de, İldeniz’in harekete geçmesi karşısında geri çekilmek zorunda kaldı (562/1166-67).

İldeniz, 571/1175-76 yılında vefat etti. O, devlet içerisindeki yönetimi tamamen kontrolü altına almakla birlikte, çökmekte olan Irak Selçukluları Devleti’ni sağlam idaresi altında içten ve dıştan gelen bütün saldırılara karşı korumayı başarabilmiş, devletin sönmeye yüz tutmuş itibarını dirilterek, çevrede bulunan bütün Türk hükümdar ve emîrlerine kabul ettirmişti.

B. Cihân Pehlivân’ın Atabegliği

Sultan Arslanşah’ın ölümünden sonra tahta küçük yaştaki oğlu Tuğrul’u geçiren Atabeg Cihân Pehlivân, vâsi olarak devleti tek başına yönetmeğe başladı. Bu duruma diğer melikler tarafından itirazlar geldi ve isyanlar çıktı. Bu cümleden olarak, Melik Muhammed, yanında Hûzistan Hâkimi Şemle’nin oğlu Şerefeddîn Emîrân ile birlikte isyan etti ise de, İsfehân yakınlarında yapılan savaşta Cihân Pehlivân’a yenildi ve yakalanarak hapsedildikten bir müddet sonra vefat etti (571/1175-76). İkinci isyan hareketi de Melik Mahmud’dan geldi. Ordusuyla Irak’a girerek, halifeye haber gönderip, adına hutbe okutmasını istedi. Buna karşı çıkan halife, üzerine ordu gönderdi. Başarılı olamayacağını anlayan Mahmud, bölgeden ayrılmak zorunda kaldı (Şevval 572/Nisan 1177).

Atabeg Cihân Pehlivân, çevresindeki bir çok devletlerle ilişkilerde bulundu. Bunların içerisinde kendisi için büyük bir tehlike olan Mısır ve Suriye’ye hâkim olan Salâheddîn Eyyûbî de bulunmaktaydı. Salâheddîn, topraklarını Doğu Anadolu’ya kadar genişletmek için yoğun bir siyasi ve askeri faaliyet yürütüyordu. Bu yönde Mûsul’u defalarca kuşatarak, sonunda kendine tâbi hale getirmeği başarmış, Ahlat’a kadar uzanarak, burayı da ele geçirmeğe kalkmıştı. Ancak, duruma müdahale eden Cihân Pehlivân, onu geri çekilmeğe mecbur bırakmış, böylece Salâheddîn’in siyasi arzularına set çekmeği başarmıştı (581/1185). Harzemşahlarla ilişkiler Sultan Tekiş ile olan şahsi dostluğu sebebiyle barış içerisinde devam etmişti. Abbasi Halifeliği ile ilişkilerde de barış hüküm sürmekteydi. Fars Atabegleri Salgurlulara karşı son derece sert bir siyaset uyguladı ve yaptığı seferlerle bölgede büyük tahribatlarda bulundu. Gürcülerle ilişkilerde sahnede yine savaş vardı. Azerbaycan’a saldıran Gürcü kralının üzerine büyük bir ordu ile yürüyerek, onu bozguna uğrattı ve barış istemek zorunda bıraktı.

Cihân Pehlivân, 582 yılı başı/1186 Mart sonunda kalp yetmezliğinden vefat edince yerini kardeşi aldı. O, babasının bıraktığı emaneti devralarak, daha da ileri götürdü. İçte ve dıştaki başarıları ile Irak Selçuklularının prestijini yükseltti. Mücadelelerinin gerisinde, çocuklarına büyük ve güçlü bir siyasi müessese bırakma gayreti yatmaktaydı. Bunu da büyük ölçüde başardı ama çocukları bunu devam ettiremediler.

C. Kızıl Arslan’ın Atabegliği

Kızıl Arslan’ın atabegliği birtakım hoşnutsuzluklara sebep oldu. Ölen kardeşi Cihân Pehlivân’ın eşi İnanç Hatun ile oğulları İnanç Mahmud ile Emîr-i Emîrân Ömer, kendilerinin yönetimin dışına itilmelerini hazmedemeyerek, onu sevmeyen emîrler ile birlikte isyan ettiler. Bunlara sonradan Sultan Tuğrul da katıldı. Kızıl Arslan, bu kadar büyük bir isyancı grubu ile tek başına savaşamayacağını gördüğü için Azerbaycan’a çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Hemedân’a giren Tuğrul tahtına yeniden oturdu (14 Ramazan 583/17 Kasım 1187).

Kaybettiği iktidarı tekrar eline geçirmek için Selçukluların can düşmanı Abbâsî Halifesi Nâsr Lidinillah ile ittifak kuran Kızıl Arslan, para ve asker yardımı aldı. Birkaç yıl süren ve taraflardan hiç birinin kesin başarı sağlayamadığı savaşlardan sonra Tuğrul’u yakalatarak hapsetmeyi başaran Kızıl Arslan hükümdarlığını ilân etti. Fakat tahtta uzun süre oturamadı. Zira, evlendiği kardeşinin karısı İnanç Hatun, bir kıskançlık sonucu Kızıl Arslan’ı zehirleterek öldürttü (Şevval 587/Ekim-Kasım 1191).

Kızıl Arslan, siyasi rakibi olarak gördüğü Sultan Tuğrul’u tasfiye etmek isterken, Türk düşmanı politika izleyen Halife Nâsır’ın yıkıcı tavsiyelerine uymaktan öteye gidememiş, bölgedeki Türk varlığına büyük zararlar vermişti.

III. Atabegliğin Çöküşü

A. Nusreteddîn Ebûbekir’in Atabegliği

Kızıl Arslan’ın ölümünden sonra bulunduğu hapishaneden kaçarak tekrar yönetimi ele geçiren Sultan Tuğrul, saltanatını yerleştirmek için yoğun çabalar sarfetti. Bu arada kendisine rakip olan Atabeg Pehlivan’ın karısı ve oğullarıyla mücadelelere girişti ve onlara karşı başarı sağladı. Kutluğ İnanç Mahmud’un yardım istediği Harzemşah hükümdarı Tekiş, Abbâsî Halifesi Nâsır’ın da kışkırtmasıyla, Irak Selçukluları Devleti ile mücadeleye başladı. Sonunda, 24 Rebiulevvel 590/19 Mart 1194 tarihinde Rey yakınlarında yapılan savaşta yanındaki emîrlerin ihaneti sonucu yenilgiye uğrayan Sultan Tuğrul, savaş alanında öldürüldü.

Cihân Pehlivân’ın oğulları, amcaları Kızıl Arslan’ın ölümünden sonra ülkeyi aralarında paylaştırdılar. Atabeg Ebûbekir, annesi Zâhide Hatun’un teşviki ile hemen harekete geçerek, Azerbaycan’a gidip, amcasının mirasına sahip çıktı. Azerbaycan emîrleri ona biat ederek, buyruğuna girdiler. Anlaşma şartlarına göre, Emîrân, Hazar Denizi’nden Gökçegöl’e kadar uzanan Arrân topraklarına sahip oldu. Kendisine Irak-ı Acem’in tamamı burakılan Kutluğ İnanç Mahmud, hâkim olduğu yerlerde hemen idarî düzenlemelerde bulundu ve Emîr Bedreddîn Kara’yı Hemedân valiliğine getirdikten sonra annesi ile birlikte Rey’e gitti. Kaynaklar, aralarındaki bölüşüme rağmen kardeşler arasında ihtilaf ve kavgaların eksik olmadığında hemfikirdir.

Tuğrul’u yenerek ortadan kaldırmayı başaran Tekiş, payitaht Hemedân’ı ele geçirip Irak Selçukluları Devleti’ni fiilen ve hukuken sona erdirdi (4 Receb 590/25 Haziran 1194). Böylece, uzun bir zamandır Selçukluları yenerek, topraklarına ve servetlerine sahip olma hayalleri kuran Harzemşahlar, yaklaşık bir buçuk asırdır bölgeye hâkim olan Selçuklu Devleti’ni yıkarak, arzularına kavuşmuş oluyorlardı.

Irak-ı Acem’i süratle istilâ eden Tekiş’e elçi gönderen halife, isteklerini yaptıracağını zannettiği bu hükümdardan ele geçirdiği yerlerin bir kısmını kendisine bırakmasını istedi. Bu isteye olumsuz cevap verilmesi üzerine, bu sefer de veziri Mu’eyyideddîn İbnü’l-Kassab’ı Sultan Tekiş’e göndererek, daha açık bir şekilde isteklerini ona iletmeği denedi. Tekiş, kendisini tehdit eden bu vezire saldırarak, kaçmağa zorladı. Daha sonra da Irak-ı Acem’in idarî düzenlemesini yaptıktan sonra Harzem’e geri döndü.

Sultan Tekiş’in ülkesine geri dönmesinden hemen sonra bölgede kargaşalıklar çıktı. Meliku’l- Umerâ Uluğ Bâr Ayaba, Hemedân valisi Karaguz ve Kutluğ İnanç hâkimiyet sahalarını genişletmek için harekete geçtiler. Bu mücadelede yenilen Kutluğ İnanç, Hûzistan bölgesini işgal eden Abbasi veziri Mu’eyyideddîn’in ordugâhına sığınmak zorunda kaldı (591/1195).

Halife Nâsır, Irak-ı Acem üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için karşısında rakip olarak bu sefer de başka bir Türk devleti olan Harzemşahları bulmuştu. Selçuklular için uyguladığı, geleneksel siyasetini Harzemşahlar için de hayata geçirmekte bir sakınca görmediğinden, Tekiş’in ilgisini başka yönlere çekerek, meşgul etmek için Gûr ve Gazne Meliki Gıyaseddîn Muhammed’e (1163-1203) müracaat ederek, onunla savaşa kışkırttı.

Yerli halk, bölgenin yeni hâkimleri Harzemşahların hareketlerinden memnun olmamışlardı. İsfahan’ın yönetimini elinde bulunduran Harzemşah Tekiş’in oğlu Yunus Hân, uygulamaları yüzünden halk tarafından pek sevilmemekteydi. Şehirdeki Şâfiîlerin reisi Sadreddîn el-Hocendî, halifeye haber göndererek, şehri ordusuyla bölgeye gelen vezir Mu’eyyideddîn’e teslim etti (591/1194- 95). Mu’eyyideddîn’in, bundan sonra Hemedân’ı da ele geçirdi (Şevval 591/Eylül-Ekim 1195). Burada fazla kalmayarak Kutluğ İnanç ile birlikte Irak-ı Acem’de istilâ hareketini devam ettirerek Harrakân, Mazdegân, Sâve ve Âve’yi de zaptettikten sonra Rey istikametinde ilerledi. Bu sırada vezir Mu’eyyideddîn’in yanında bulunan Kutluğ İnanç ve diğer emîrler, Harzemşahların bölgeden ayrılmasını ve Abbâsî vezirinin de onları takibini fırsat bilerek Rey’i ele geçirdiler. Bu olay üzerine halifenin askerleri Rey’e geri döndüler ve bu şehri muhasara ederek ele geçirdiler. Mu’eyyideddîn, Irak-ı Acem’in önemli şehirlerini eline geçirmiş bir komutan olarak, işgal ettiği yerlere halifenin izniyle valiler tayin etmeğe başladı (12 Cemaziyelâhir 592/13 Mayıs 1196). Bu gelişmeler yaşanırken Horasan’da başka problemlerle uğraşmak zorunda kalan Harzemşah Tekiş, durumu öğrenerek ordusuyla süratle Irak-ı Acem’e girdi. Tam bu sırada vezir Mu’eyyideddîn Hemedân’da vefat edince, başsız kalan halifenin ordusunu Tekiş tarafından Mazdegân’da ağır bir yenilgiye uğratıldı (15 Şaban 592/14 Temmuz 1196). Büyük emekler ve paralar harcayarak meydana getirdiği ordusunun, Irak-ı Acem’de bir buçuk asırlık bir düşü gerçekleştirmesine az bir süre kala Harzem sultanının müdahalesiyle ortadan kaldırılması sonucu bütün işleri bozulan Halife Nâsır, Tekiş’e bir elçi yollayarak derhal Irak’tan ayrılmasını isteyerek onu tehdit etti ise de Türk hükümdarından aynı sertlikte red cevabı aldı. Hemedân’da kaldığı süre içerisinde Irak-ı Acem’i yeniden idari düzenlemeye tâbi tutan Tekiş, Horasan’dan gelen haberler üzerine geri dönmek zorunda kald. Böylece Halife Nâsır’ın Irak-ı Acem üzerindeki emellerine Harzemşah Tekiş tarafından engel olunmuş, buranın Halifelik Devleti’ne ilhakı önlenmiş oluyordu.

Halife Nâsır tarafından Selçuklu’lara karşı kullanılan Harzemşah Tekiş’in, sonradan onun istek ve arzularına karşı durması, Hilâfet Devleti ile Harzemşahlar Devleti’nin arasını açmış ve bu durum Cengiz Han’ın istilâsına kadar sürecek bir mücadelenin de başlangıcı olmuştu. Halifeler, Irak Selçukluları Devleti ile askeri alanda başa çıkamayınca, özellikle Selçuklu ailesine mensup melikler ve gulâm emîrleri kışkırtmak suretiyle ülke dahilinde kargaşalık yaratarak, iç barışı bozmaya çaba sarf etmiş ve bunda da başarıya ulaşmıştı. Bu anlayış bütün halifelerin değişmeyen siyaseti olmuştu. Şimdi, tam Irak Selçuklu Devleti’ni tarihe gömmüşken, bu sefer de karşısına başka bir Türk devleti çıkıyordu ki, Halife Nâsır aynı siyaseti burada da uyguluyordu. Irak-ı Acem’de meydana gelen bütün anti merkeziyetçi, anarşi doğuran, kargaşalık yaratan hareketlerde hep bu halifenin parmağı olduğunu, onları bizzat Halife Nâsır’ın teşvik ve himâye ettiğini kaynaklardan müşahede etmemiz mümkündür.

Harzemşah Tekiş’in Irak-ı Acem’de meydana getirdiği yeni durum sonucu ortaya çıkan otorite boşluğu, Selçuklu emîrlerinin, bölgeye hâkim olma isteklerini daha da arttırmıştı. Bu emîrler kendi aralarında anlaşarak, Atabeg Pehlivân’ın büyük emîrlerinden Gökçe’yi kendilerine lider seçip harekete geçmişlerdi. Gökçe, ilk iş olarak Bağdad’a elçi gönderip Rey, Huvâru’r-Rey, Sâve, Kum, Kacân ve Mazdegân’a kadar uzanan bölgenin kendisine bırakılıp, İsfahan, Hemedân, Zencân ve Kazvîn’in ise halifede kalması için teklifte bulundu. Önerilen yerleri ele geçirmek için zaten uzun bir süredir uğraşan Halife Nâsır, ayağına kadar gelen bu fırsatı geri tepmeyerek, teklifi hemen kabul etti (591/1194-95).

Sultan Tekiş, oğlu Yunus Hân’ın Irak-ı Acem’de başarılı olamaması ve hastalanarak görme yeteneğini büyük ölçüde kaybetmesi üzerine Atabeg Ebûbekir’e elçi yollayarak, Hemedân’a gidip, bölgenin idaresinin düzenlenmesinde oğluna yardım etmesini istedi ise de, Gürcü saldırılarını bahane eden Ebûbekir, ancak kardeşi Özbek’i yollayabileceğini bildirdi. Tekiş, bölgeden ayrılıp Rey şehrine ulaştığı zaman Ebûbekir’in gönderdiği Özbek, Hemedân’a geldi ve Emîr Nûreddîn Gökçe’yi bölgeden uzaklaştırdı. Bu sırada, bölge üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Halife Nâsır’ın, Emîr Ebû’l-Heycâ komutasında bölgeye gönderdiği ordu Hemedân’ı ele geçirdi (9 Cemaziyelâhir593/29 Nisan 1197). Bunun üzerine, yardım istemek için Azerbaycan’a giden Melik Özbek, Receb 593/Mayıs- Haziran 1197 tarihinde Hemedân’a geri döndü. Kardeşi Atabeg Ebûbekir, burayı yeteri kadar iyi yönetemediğine kanaat getirmiş olacak ki, Azerbaycan emîrlerinden bazılarını ona yardım etsinler diye bölgeye gönderdi.

Irak-ı Acem’de hâkimiyet mücadeleleri bir türlü bitmek bilmiyordu. Bağımsız bir hükümdar olmayı isteyen Emîr Mayacık’ın İsfahan ve Kâşân’ı ele geçirip. Rey’e yönelmesi üzerine telaşa kapılan Melik Özbek onu durdurmak istediyse de, 21 Rebiulâhir 594/11 Mart 1198 tarihinde yapılan savaşta yenilerek geri çekilmek zorunda kaldı. Râvendî’nin belirttiğine göre, Mayacık’ı bu gibi saldırılara teşvik eden bizzat Halife Nâsır idi. Hem halifenin, hem de Sultan Tekiş’in kendisini öven ve yaptıklarını onaylayan mektupları, Mayacık’a güç ve cesaret vermiş, kendisine olan güveni artırarak, bölgede tek başına hâkim olma isteğini kamçılamıştı. Böylece, Irak’ın vergilerini Tekiş’e vermeyerek, saltanat iddiasıyla isyana kalkışmıştı.

Durumun gittikçe tehlikeli bir hal alması üzerine Atabeg Ebûbekir, birkaç emîrle birlikte harekete geçti ve Kihâ taraflarında Mayacık’ı ağır bir yenilgiye uğrattı. Böylece, geçici bir süreyle de olsa Irak-ı Acem’de asayiş sağlanmış oldu. Sefere çıkan Harzemşah Tekiş, kendisini sultan sanan Mayacık’ı yakaladı ve hapsettirdi (Rebiulevvel 595/Ocak 1199). Bu olaydan sonra Halife Nâsır tarafından gönderilen bir elçilik heyeti, Sultan Tekiş ve oğlu Kutbeddîn’e hil’atler ve kıymetli hediyelerle birlikte, Irak, Horasan ve Türkistan’da elinde bulunan beldeler üzerindeki hâkimiyetini onaylayan bir menşur getirdiler. Bu, aynı zamanda, Irak-ı Acem üzerinde hak iddia eden halifenin, şimdilik kaydıyla bu isteğinden vazgeçerek, güç ve kudreti elinde tutan Sultan Tekiş’in bölgedeki hâkimiyetini onayladığı anlamına gelmekteydi.

Sultan Tekiş’in ölmesiyle birlikte, Harzemşahların Irak-ı Acem’deki nüfuzları oldukça azalmış, onların yerini Azerbaycan Atabegi Ebûbekir almıştı. Ebûbekir, Azerbaycan’dan gelerek İsfahan’a gitmiş ve Irak-ı Acem’i kardeşi Melik Özbek’e vermişti. Henüz ele geçirilemeyen Gökçe ise, bu sırada Rey’de idi. Mayacık tehlikesinin Irak’tan uzaklaştırılmasından sonra Emîr Gökçe’nin gittikçe kuvvetlenmeye başladığını görüyoruz. Yönetim işlerini Meliku’l-Umerâ Cemâleddîn Ayaba’ya bırakmış olan Ebûbekir, içki ve eğlence ile vakit geçirmekteydi. Dolayısıyla, Gökçe bu durumdan yararlanarak Irak’ta önemli bir güce sahip olmuş ve gaflet uykusunda olan Atabeg Ebûbekir’e kafa tutacak hale gelmişti. Bütün Irak-ı Acem bir müddet Gökçe ve onunla birlikte hareket eden Selçuklu emîrlerinin kontrolü altına girdi. Onun öldürülmesinden (600/1203-1204) sonra, Irak-ı Acem’e hâkim olan Emîr Aydoğmuş, hiç bir siyasi prestiji ve gücü olmayan Melik Özbek’i de yanına alarak, bölgeyi onun adına idare etmeye başladı.

Irak-ı Acem’in içerisine düştüğü siyasî anarşi Fars Atabegi Sa’d b. Zengi’yi de harekete geçirmiş, İsfehân ve Hemedân’ı zaptetmesine sebep olmuştu (600/1203-1204). Atabeg Ebûbekir, bunun intikamını almak maksadıyla, aynı yıl içinde Gökçe ile birlikte harekete geçerek Salgurlular tarafından savunmasız bırakılmış bulunan Şiraz’a saldırdı ve tahribatlarda bulundu.

Bu sırada Atabeg Ebûbekir’in içki ve eğlenceyle meşguliyetinden dolayı harekete geçen Gürcüler, Azerbaycan şehirlerine saldırmaya başlamışlardı (599/1202-1203). Bu saldırılar olurken Atabeg Ebûbekir onlara karşı herhangi bir harekete geçmeyerek, sarayında zevkü sefa ile meşgul olmaktaydı. Tehlikenin büyümesi üzerine, tek başına ülkesini koruyamayacağını görerek, Gürcü Kralı’nın kızıyla evlenip akrabalık kurmak suretiyle onların ülkesine verdikleri zararları ortadan kaldırmağı başardı (602/1205-6).

Aynı yıl Merâga hâkimi Alâeddîn Karasungur ile Erbil hâkimi Atabeg Muzaffereddîn Gökbörü ittifak ederek ordularıyla Atabeg Ebûbekir’in üzerine sefer yaptılar. Bu durumu haber alan Ebûbekir, Cibâl hâkimi ve babası İldeniz’in eski bir kölesi olan Aydoğmuş’a haber göndererek yardım istedi. Aydoğmuş’un ordusuyla harekete geçmesi üzerine Gökbörü geriye döndü. Bu tehlikenin bertaraf edilmesinden sonra Ebûbekir ile Aydoğmuş birlikte karşı harekâta geçerek Merâga üzerine yürüdüler ve şehri kuşattılar. Alâeddîn Karasungur bir anlaşma yaparak taraflar arasında ihtilafa sebep olan kaleyi Ebûbekir’e teslim etti.

Merâga hâkimi Alâeddîn Karasungur’un 604/1207-8 yılında vefat etmesi üzerine yerine küçük yaştaki oğlu geçmişti. Bu çocuğun bir yıl sonra vefat etmesi üzerine Atabeg Ebûbekir harekete geçerek burayı işgal etti.

Ebûbekir, 607/1210-11 tarihinde vefat etti.  Onun saltanatı, atabegliğin çökmeğe başladığı dönemin başlangıcıdır. Kendisinden önceki atabeglerin aksine, zevk ve eğlenceye düşkün, devlet yönetiminden elini, ayağını çekmiş bir yönetici görüntüsü çizmektedir.

B. Muzaffereddîn Özbek’in Atabeğliği

Atabeg Ebûbekir’in vefatından sonra Azerbaycan Atabegliği’nin başına kardeşi Muzaffereddîn Özbek geçti. Onun atabegliğinin ilk anlarından itibaren, merkezi otorite eksikliği sebebiyle Irak-ı Acem’de emîrler arasında hâkimiyet mücadeleleri yaşanmağa devam etti. Atabeg Pehlivân’ın adamlarını çevresine toplayan gulâmlardan Emîr Mengli isyan ederek Aydoğmuş’a ait şehirleri eline geçirdi (608/1211-1212). Yenilen Aydoğmuş ailesiyle birlikte Bağdad’a kaçmasına rağmen, Mengli’nin elinden kurtulamamış, daha sonra öldürtülmüştü. Aydoğmuş’un öldürülmesinden sonra Cibâl bölgesinde prestiji bir hayli yükselen Mengli’ye karşı Atabeg Özbek, Halife Nâsır, Alamut ve çevresindeki kalelere sahip olan İsmâiliyye mezhebi lideri Celâleddîn, Erbil hâkimi Muzaffereddîn Gökbörü ile Mûsul, Cezîre ve Haleb bölgelerinin emîrleri bir ittifak oluşturarak büyük bir ordu kurdular. Bunlar Mengli’yi dağlara sürdüler ve firar etmek zorunda bıraktılar. Başsız kalan askerleri ise çevreye dağıldı ve yakalanarak esir edildi. Bu savaştan sonra Mengli’ye ait şehirler, yapılan anlaşma gereğince taraflar arasında paylaştırıldı (612/1215-1216).

Ogulmış’ın öldürülmesinden sonra Cibâl’in denetimini elinden kaçırmak istemeyen Harzemşah Muhammed harekete geçti. Önce Rey şehrine gelerek burayı ele geçirdi. Ogulmış’ın ölüm haberi sadece Harzemşah’ı değil, aynı zamanda Fars Atabegleri Salgurluların hükümdarı Sa’d b. Dekle’yi de harekete geçirmişti. Harzemşah Muhammed onu yenilgiye uğrattıktan sonra kendisine tâbi kılarak, Salgurluların Cibâl’de hâkimiyet kurmasını önledi. Harzemşah Muhammed, Rey’den sonra harekâtına devam ederek Cibâl’i tamamen ele geçirdi ve komutanlarına iktâ etti. Bölgeyi geri almak için Hemedân üzerine yürüyen Atabeg Özbek, Harzemşah’ın öncülerine yenilerek geri çekildi ve Sultan Muhammed ile bir anlaşma yaparak Harzemşahlar Devleti’nin hâkimiyetini kabul etti (614/1217- 1218).

Bu sırada, Asya’da fırtına gibi esen Moğollar Harzemşah Muhammed’i yenilgiye uğratarak, Rey’e kadar gelmişlerdi (617/1220). Burayı, Zencân, Kazvîn ve Tebriz’i ele geçirip tahrip ettikten ve Hemedân’ı haraca kestikten sonra Gürcistan’a girip, Gürcü ordusunu bozguna uğrattılar (Zilkade 617/Ocak 1221) ve bütün Gürcistan’ı yağmalayıp, her tarafı tahrip ettiler.

Özbek, Moğollara karşı tek başına karşı koyamayacağını anladığı için Gürcülerle bir antlaşma imzalamıştı. Ayrıca Ahlât ve el-Cezîre hâkimi Eyyûbî meliki Eşref’e de haber yollayarak bu ittifaka katılmasını istemişti. Gürcistan’ı tahrip eden Moğollar, Tebriz’e yöneldiler (618 yılı başları/Şubat-Mart 1221). Buradan haraç alarak, Merâga’yı (4 Safer 618/30 Mart 1221) ve peşinden de Hemedân’ı ele geçirdiler (Receb 618/Ağustos- Eylül 1221). Takiben Azerbaycan Atabegliği topraklarına girdiler ve Erdebil’i ele geçirip tahrip ettikten sonra Tebriz üzerine yürüdüler. Onlar buraya ulaşmadan önce Atabeg Özbek ailesini Hoy taraflarına gönderip, kendisi de Nahçivân’a gitmek suretiyle başkentini kaderiyle baş başa bırakmıştı. Moğollar, Tebriz’den haraç alıp, şehre dokunmadan ileri harekâtlarına devam ettiler. Sarav’ı ele geçirip yağmaladıktan sonra bütün Arrân bölgesi ile Beylekân ele geçirildi ve aynı akıbete uğratıldı (Ramazan 618/Ekim-Kasım 1221). Gence halkı haraç vererek kurtuldular. Daha sonra Gürcistan topraklarına giren Moğollar, burayı ve peşinden Şirvanşahlar ülkesini de tahrip ettiler.

Ülkeleri Moğollar tarafından işgal edilen Kıpçaklardan büyük bir gurup Şirvanşahlar ülkesine girerek Derbend’e kadar gelmiş ve Özbek tarafından Gürcistan sınırında bulunan Galakun Dağı yakınlarına yerleştirilmişlerdi. Bunlar Gürcülerle mücadelelere başladılar. Daha sonra taraflar arasında bir gerginlik yaşanmış ve Kıpçaklar bulundukları yeri terk ederek Şirvanşahların arazisine çekilmişlerdi. Burada da tutunamayan bu Kıpçak gurubu, çevreden yapılan saldırılar sonucunda perişan olmuşlardı.

Doğudan gelen bir başka Moğol ordusu Rey’i tahrip ettikten sonra bütün Irak-ı Acem’i aynı uygulamaya tâbi tuttu. Rey’de ellerinden kaçarak Azerbaycan’a sığınmış olan Harzemli bir gurup askerin peşinden Tebriz’e kadar gelerek, tehditlerle onların ölü veya dirilerini Atabeg Özbek’ten aldıktan sonra Tebriz’e saldırmaktan vaz geçip, Horasan’a geri döndüler (621/1224).

Moğolların saldırıları sonucunda bir hayli zarar gören Arrân bölgesindeki Beylekân şehri, Moğol saldırılarından sonra kendilerini toparlayan Gürcüler tarafından ele geçirilerek, tahrip edildi (Ramazan 619/Ekim-Kasım 1222). Gürcü Kralı IV. Giorgi (1212-1223), Gencelilerin kendi hâkimiyetine karşı ayaklanarak, ödedikleri yıllık vergiyi kesmeleri üzerine, bizzat buraya bir sefer düzenleyerek halkını itaate mecbur etti. Bir müddet sonra tekrar ayaklanan Gence halkının üzerine yürüyen Gürcüler, 622/1225 yılında şehri tekrar kuşattılarsa da ağır zayiatlar vererek geri çekildiler. Gence yenilgisinden sonra Gürcüler daha büyük bir ordu ile Azerbaycan’a saldırdılarsa da, bir dağ geçidinde pusu kurmuş bulunan Atabeg Özbek’in ani saldırısı ile bozguna uğratıldılar (622/1225). Tam bu sıralarda Cengiz Han’ın ordularına yenilerek batıya doğru kaçan Harzemşah Celâleddîn Mengüberti’nin ordusuyla Merâga’ya ulaştığı haberinin gelmesi üzerine büyük bir tehlikenin kapılarına dayanmış olduğunu gören Gürcüler, Atabeg Özbek’e haber göndererek Harzemşahlara karşı koyabilmek için güçlerini birleştirmeği teklif ettiler. Durumdan haberi olan Harzemşah hükümdarı, kendisine karşı bir ittifak anlaşması yapılmadan önce bölgeye vararak, taraflarla tek tek hesaplaşmayı çıkarlarına daha uygun buldu.

Harzemşah Celâleddîn Mengübertî, Azerbaycan’a girerek Merâgâ’yı ele geçirdi ve yeniden imar ederek buraya yerleşti. Bu sırada üvey kardeşi Gıyâseddîn’in dayısı olan Yıgan Tayısı’nın beşbin süvari ile Azerbaycan’a girerek, her tarafı yağmaladığının haberi gelince, harekete geçerek bu saldırıları durdurdu (622/1225). Atabeg Özbek, Sultan Celâleddîn’in korkusundan payitaht Tebriz’den ayrılıp Gence’ye gitmişti. Sultan Celâleddîn, savunmasız kalan bu şehri bir süre sonra ele geçirdi.

Kendisini bırakıp kaçan kocası Atabeg Özbek’e çok kırılan İnanç Hâtun, Celâleddîn Harzemşah ile nişanlandı. Sultan Celâleddîn, Tebriz çevresindeki şehirleri de kendisine bağladıktan sonra Gürcistan üzerine yürüdü. Seferde iken kendisine karşı bir isyan girişiminde bulunulacağını öğrenerek Tebriz’e geri dönmüş, isyancıların elebaşlarını yakalatıp idam ettirmişti. Böylece, Azerbaycan’daki hâkimiyeti tamamen pekiştirilmiş oluyordu. Celâleddîn Harzemşah, bu olaydan sonra Nahcivân’da İnanç Hâtun ile evlendi. Bir müddet sonra Özbek’in sığındığı Gence üzerine ordu gönderdi ve şehrin dış kalesini ele geçirdi. Oldukça zor bir durumda kalan Atabeg Özbek iç kaleye kapandı (622/1225). Karısı İnanç Hâtun’un gönül rızası ile Celâleddîn Harzemşah’ın karısı olması, Gence’den Nahcivân’ın doğusunda bulunan Alıncak kalesine kaçan Atabeg Özbek’i son derece üzmüş ve aynı gün kederinden ölmesine sebep olmuştu (622/1225).

Eğlenceden başka bir şey düşünmeyen, zayıf karakterli bir insan olan Özbek, Şemseddîn İldeniz’in büyük mücadelelerle kurduğu ve yerleştirdiği, bu uğurda Irak Selçukluları Devleti’nin bütün imkânlarını seferber ettiği Azerbaycan Atabegliği Devleti’ni, onun ölümünden elli yıl sonra, şahsi hataları sonucunda çökertti.

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KAYHAN

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 4 Sayfa: 871-879

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.