Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Atatürk’ün Sanatçı Kişiliğinin Sanata Ve Sanatçıya Bakışına Etkileri

2 9.660

Ahmet GÜMÜŞTEKİN

Gazi Osmanpaşa Üniversitesi Müzik Okutmanı, TOKAT.

Devlet kurmak ve onu yepyeni kurumlarla donatmak ince ve zor bir iştir. Önderlik ettiği toplumu bir hamur gibi işleyerek ona yeniden şekil vermek, herhalde bir heykeltıraşın sabrından ve çabasından daha az değer­li değildir. Heykeltıraşın taşa ve tahtaya döktüğü gönlünü Atatürk, ülkesi ve toplumuna harcamıştır. Anadolu’nun yirmi bin kişilik bir bozkır merke­zinden milyonluk bir başkent yaratma tutkusu ve çabası, ressamın tuvali­ne aktardığı çizgi ve motifler kadar ince bir zekâ ve bu zekanın yansıtıl­ması olayıdır. Sanatın niteliği nasıl ki sanatçının yeteneklerine göre değer kazanıyorsa, bir önderin eseri de onun yeteneklerine göre anlam ve içerik kazanmaktadır. Dünya’da liderliğe soyunan pek çok kimse, sonuçta aynı ve mükemmellikte bir eser ortaya koyabilmiş değildir. Eserin biçim ve ni­teliği, onu meydana getiren kişinin yeteneği, sezgisi, düşündüklerini uy­gulamadaki başarısı ve yöntemine göre, iyi ya da kötü olabilmektedir[1].

Atatürk hakkında pek çok söz söylenmiş, hakkında çok sayıda kitap yazılmıştır[2]. Kişiliğini belirleyen ve çok az önder de bulunan özellikleri, bu yayınlarda dile getirilmiştir.

Bir kaynakta[3] sanat;

  1. Bir duygunun, bir tasarının veya güzelliğin ifadesinde kullanılan metotların tümü; bu metotların sonucunda ulaşılan üstün yaratıcılık.
  2. Bir şeyi güzel yapmak için uygulanan kuralların tümü.
  3. Bir meslekte uyulması gereken kuralların tümü. (Askerlik sanatı)
  4. Bir şeyi yapmada gösterilen ustalık, kabiliyet.

Bir başka kaynakta[4] sanatçı;

Güzel sanat dallarından biriyle uğraşan ve özellikle bunda başarılı olan kimse, olarak tanımlanmıştır.

Belki klasik anlamda Atatürk resim yapan, müzik icra eden, tiyatro oynayan vb. bir sanatçı değildir. Ama sanatı, en öz anlamıyla duyguların yansıtılması olarak ele alırsak, insanın siyasal düşüncelerinin ortaya çıkar­dığı kurumları da, bir sanat eseri olarak kabul etmek gerekir[5].

Atatürk’ün yazdıkları, sanatçı ve sanata verdiği destek, açtırdığı sa­nat okulları yanında, hedeflerine ulaşırken sanatçıları da bu hedeflere or­tak etmesi, onun sanatçı kişiliğinin bir parçasıdır. Atatürk’ün sanatçı kişi­liğinin ilk tohumları Şiir’le atılmıştır. Meşrutiyetin ünlü hatiplerinden, Ömer Naci’nin[6] iyi bir şair, güçlü bir konuşmacı olması onu etkilemiş, şiir ile tanışmasına neden olmuştur. Bu sırada okuduğu Manastır Askeri İdadi’sinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu zor durum, ül­ke içinde ki idarecilerin yetersizlikleri, emperyalist devletlerin imparator­luğa karşı tutundukları tavırlar, toprak kayıpları ve bu topraklardaki Türk’lere yapılan zulüm onu derinden etkilemiş, daha o günden olumsuz­luklara, ancak sanatçılarda bulunabilecek ön sezi ve duyarlılık sayesinde, “HAKİKAT[7]” adlı şiir ile karşı durmaya başlamıştır.

Hakikat

Gafil! Hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak!
Dinleyin sesini doğan tarihin
Aydınlıkta karartı, karartıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya’nın ortasında Oğuz oğulları
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz, batıda yine biz
Nerde olsa nerede olsa kendimizi biliriz
Hep insanlar kendilerini bilseler
Bilinir o zaman ki, hep biliriz.

Türk sadece bir milletin adı değildir
Türk bütün adamların birliğidir
Ey birbirine diş bileyen yığınlar
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?

Sanatçı; her ne kadar yeniyi bulmayı, olmayanı sunmayı, duyguları­nı dile getirmeyi amaçlasa da, içinde bulunduğu duruma da, sanatını araç olarak kullanıp tepki göstermeyi, sanatının doğal sonucu kabul eder. Bu bağlamda Atatürk, “Hakikat” şiiriyle bile, sanatçı kişiliğe sahiptir. 1897’de yazdığı bu şiir, belki de Türk Tarih Kurumu’nu kurmasına, Türk Tarih Tezi’ni[8] oluşturmasına önemli bir katkı sağlamıştır.

Güzel söz söyleme ve güzel konuşmada sanat arasında yer alır. Ata­türk’ün savaş alanlarında verdiği emirleri dahi özenle ve duyarlılıkla seç­tiği hepimizin bildiği bir gerçektir. Bir emir düşünün ki “Cephaneniz yok­sa, süngünüz var! Sizden taarruz değil, ölmenizi istiyorum”[9] kadar veciz olsun. En kızgın olduğunda söylediği en ağır söze bakalım; “Şaşarım akl-ı perişanına, ahmak…[10]”. İzmir suikast! dolayısıyla 10 Haziran 1926’da Anadolu ajansı muhabirine söylediği ve Cumhuriyete olan inancını dile getirdiği “Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” sözü, unutulmayacak özdeyişler arasında yerini almıştır. Namık Kemal’in;

“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mu kurtaracak bahtı kara maderini.”

Beytine atfen Atatürk, I. İnönü savaşı hakkında Meclis’te konuşur­ken;

“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini”

diyerek, sanata, sanatla karşılık vermiştir[11].

Şiiri ve edebiyatı sevdiğini söyleyen Atatürk’ün, özellikle Fransız­ca’dan şiir çevirileri yaptığı, Cumhurbaşkanı olduğu dönemlerde, bir as­kerin ölümünün oluşturduğu duyguları anlatan “Mersiye” (ağıt) kaleme aldığı bilinmektedir[12].

Tüm gelişmeleri anlattığı ve tarih önünde hesap verdiği Nutuk’da[13], başlı başına bir sanat eseri niteliğindedir. Eser iyice incelendiğinde, bilim­sel bir eserin, sanatsal bir estetik içeresinde sunulduğu gözlerden kaçmaya­caktır.

Sanatçı, kullandığı araç ne olursa olsun aynı zamanda toplumu hare­kete geçiren bir lider konumundadır. Bu bağlamda da Atatürk bir sanatçı kişiliğe sahiptir. Söylemleri, etkin sunuşu, kelimeleri seçişindeki özen karşısındakileri her zaman etkilemiş, mantıklı ve akıcı biçemi ile onları ha­rekete geçirebilmiştir. Atatürk’ün, birçok yaptıkları ile o’nun sanatçı ki­şiliğini desteklemek mümkündür. Ancak bunları tek tek sıralamak, sayfa­lar dolusu kitap yazmayı gerektireceğinden, sanatçı yönünün kişiliğinin parçası olarak kabul edilmesi daha doğru olacaktır.

Atatürk’ün kişiliğinde, güzelliğe olan tutkuyu görmek mümkündür. Giyinişindeki armoni, bunun bir yansımasıdır. Ve O “Çirkine tahammül edemiyorum[14]” diyecek kadar güzelliğe tutkundur. “Sanat güzelliğin ifa­desidir. Bu ifade söz ile olursa şiir, ezgi ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur[15]” demiştir.

Atatürk sanatı, yaptığı devrimlerin bir tamamlayıcısı olarak kabul et­miş ve sanatçılara da bu konuda tavsiyelerde bulunmuştur. Ayrıca kurum­sallaşmaya ve ekip çalışmasına önem vermiş, müzisyenlere gruplar kuru­nuz diyerek ekip çalışmasına yönlendirmiştir[16].

Sanatın öyle soyut bir gücü vardır ki, bu güç, dünyada insanları bir­birine bağlayan, ortak noktalarda buluşturan bir değer olmasıdır. Bundan dolayıdır ki Atatürk, Onuncu Yıl Söylevinde “Şunu da önemle belirtmeli­yim ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk milletinin tarihsel niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Onun içindir ki, milletimi­zin yüksek öz yapısını, yorulmaz çalışkanlığını, yaratılıştan kavrayışını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusunu dur­madan ve her türlü araç ve yöntemlerle besleyerek geliştirmek milli ülkü­müzdür. Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün insanlıkta gerçek dirliğin sağlanması yolunda kendine düşen görevini yapmakta başarıya eriştirecektir[17]”. Başka bir deyişinde ise “İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki, resim yapamaz, bir millet ki heykel yapa­maz, bir millet ki, tekniğin gerektirdiği şeyleri yapamaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur[18]”. Bir başkasında ise “Sanatsız ka­lan bir ulusun, hayat damarlarından biri kopmuş demektir” diyerek güzel sanatları ön plana çıkartmıştır.

Günümüzde uluslar, kendilerini çağdaş uygarlık seviyesine çıkarta­bilmek, diğer uluslara bunu kanıtlayabilmek için üç önemli faktörü aşmak zorundadırlar. Birincisi ekonomik yapıları, İkincisi toplumsal düzenleri­nin işleyiş şekli, üçüncüsü ve belki de en önemlisi kültürleridir. Şimdi ise aklımıza, bu güçlü etkenin yani kültürün ne olduğu geliyor. Sözlük anla­mı “Bir toplumun yarattığı uygarlığın, kafa, sanat çalışmalarına dayanan sosyal, dinsel ve benzeri yönlerinin tümü[19]” olarak karşımıza çıkıyor. Ça­ğımızın gereği olan bilim ve teknolojiyi de kültürel bir etken olarak kabul edebiliriz. Ancak; şimdi her ulusun bilimsel ve teknolojik yönden birbir­lerini desteklemeleri kendi çıkarları içindir. Ulusal olan ise kendine öz, kendi yaşayış biçimini yansıtan, kendinin önceden getirip bugün geliştire­rek yarına aktardığı değerlerdir. İşte bu değerler, ulusu bütünleştirip diğer uluslar yanında kendini kanıtlayabilme görevini üstlenmişlerdir[20].

Atatürk ise kültürü; “a) Bir insan toplumunun devlet yaşamında, b) düşün yaşamında, kısacası bilimde, toplumbilimde ve güzel sanatlarda; c) iktisat yaşamında, kısacası tarımda, zenaatta, tecimde, kara deniz ve hava ulaşımcılığında yapabildiği şeylerin elde edilen bileşimi[21]” diye tanımla­mış ve güzel sanatları, kültür içindeki bir öğe olarak kabul etmiştir.

Çağdaşlaşma yolundaki adımları atarken, bu görevi daima ussal yak­laşımları ile benimsetmeye çalışan Atatürk; “Güzel sanatlarda başarı, bü­tün inkılapların başarılı olduğunun en kesin delilidir. Bunda başarılı ola­mayan milletlere ne yazıktır. Onlar, bütün başarılara rağmen medeniyet alanında yüksek insanlık vasfıyla tanınmaktan daima yoksun kalacaklar­dır[22]” diyerek, güzel sanatlarda başarılı olanın gerekliliğini dile getirmiş­tir.

11.4.1930 günü, Türk Ocağı tiyatrosunun açılışı nedeniyle, Anka­ra’da Marmara köşkünde sanatçılarla birlikte bulunduğunda: “Efendiler; hepiniz milletvekili olabilirsiniz; bakan olabilirsiniz; dahası, Cumhurbaş­kanı olabilirsiniz. Ama sanatçı olamazsınız[23]”, diyerek sanatçılara bakışı­mda, kısaca açıklamıştır.

Sonuç

Atatürk’ün sanatçı kişiliği ile diğer kişiliklerini birbirinden ayırmak çok güç ve onun dehasını küçümsemek olacaktır. Buraya kadar olan bö­lümlerde incelediğimiz, sanatçı kişiliği, kendi söylemleri, eylemleri, dü­şündükleri ile açıklanmaya çalışılmıştır. Atatürk’ün sanatçı kişiliğinin sa­nat ve sanatçı kavramlarına yüklediği anlamlar ise;

  • Sanatçının iç yapısında, belirgin biçimde görülen karşı çıkışlar var­dır. Karşı çıkışları, Atatürk kadar haykıran bir lider yok gibidir. Bu bağ­lamda Atatürk sanatı; “haksızlıklara, yanlışlara, vb. olumsuzluklara karşı çıkmanın bir aracı”, sanatçıyı da; “her insandan önce hisseden, düşünen, yargılayıp doğru kararı verebilen ve bunu sanatı ile anlatan kişi”.
  • Atatürk’ün sanatçı kişiliğinin oluşturduğu yüksek duygu ve düşün­ce ufku ile sanatı, “insanlara yüksek duygu ve düşünce ufkunu kazandıran eylemler bütünü”, sanatçıyı da, “yüksek duygu ve düşünce ufku yetisini kazanmış, bunu yaşantısına katarak, ayni yetilere sahip olmayanlara akta­rabilen kişi”.
  • Atatürk, sanatın medeniyet alanındaki gücünü, sanatçıların sahip olabileceği bir duyarlılıkla hissetmiş ve bundan dolayı sanatı, “medeni uluslar yanında yer alabilmenin bir aracı”, sanatçıyı da “kendinde ve mil­letinde var olan yüksek insanlık vasıflarını sanatı aracılığıyla tanıtan kişi”.
  • Her insanın sanatçı olamayacağını bilen Atatürk sanatı, “yetenekli insanların uğraşı alanı”, sanatçıyı da, “başkalarının yapamadıklarını yapa­bilme yetisine sahip kişi”,
  • Sanatçı güzelliğe düşkündür. Atatürk’ün güzelliğe verdiği önem ise açıktır. Bu özelliği ile sanatı, “estetiğin ve güzelliğin bileşiminden oluşan kuralların tümü”, sanatçıyı da “estetikleri ve güzellikleri dışavurumcu[24] yaklaşımlarla diğer insanlara sunan kişi”, biçiminde nitelendirilebilir.

Ahmet GÜMÜŞTEKİN

Gazi Osmanpaşa Üniversitesi Müzik Okutmanı, TOKAT.

Alıntı Kaynak: Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi Cilt: XVII / Kasım 2001 / Sayı: 51


Yararlanılan Kaynaklar
♦ AKGÜN, Seçil: “Atatürk’ün Sanat ve Kültür Anlayışı”, 100.Yıl Atatürk Konferansları, Petrol Ofisi A.O. Genel Müd., Ankara, 1981.
♦ ARIBURNU, Kemal: Atatürk’ten Anılar, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2. Basım, Ankara, 1976.
♦ ARISOY, Sunullah: Atatürk’ün Söyleyip Yazdıkları I, TTK. Yay., Ankara, 1982
♦ AŞKUN, İnal Cem: “Atatürk Konulu Sohbetlerinden”, Ana­dolu Üniversitesi, Eskişehir, 1999.
♦ ATATÜRK, Mustafa Kemal: Nutuk, Türk Ocakları Heyeti Merkeziye Matbaası, Ankara,1927.
♦ ATATÜRK, Mustafa Kemal: Söylev ve Demeçler, II, MEB Yay. 1952.
♦ BALABANLAR Mürşit, “Türkiye’nin 75 Yılı”, Tempo Dergisi, Hörgüç KANDIR Şebnem, Gazetecilik A.Ş., İstanbul, 1998.
♦ SÖĞÜT Mine, ERDİNÇ Cengiz, BALIKÇIOĞLU Tuğba. COŞKUN, Saffet: “Atatürk ve Sanat”, D.G.S.G. Müd. Kon­feransları 2, Şanlı Urfa, 1990.
♦ DEMİRAY, Kemal; Temel Türkçe Sözlük, İnkılap ve Aka Yayınevleri, İstanbul, 1982.
♦ GÜMÜŞTEKİN, Ahmet: “Kültürel işlev ve Müzik” G.O.P. Ünv. İİBF., İşletme Kulübü Dergisi No.3, To­kat, Ocak 2000.
♦ GÜRBÜZ, Yılmaz: “Atatürk ve Gökalp’in Şiirleri Arasındaki Benzerlik”, Milli Kültür, Cilt: 3, Sayı. 7, 1981.
♦ İNAN, Afet: M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, 1971.
♦ ÖZERDİM, N. Sami: “Atatürkçünün Elkitabı”, Türk Dil Kuru­mu Yayınları, No.483.1981
♦ PERİN, Cevdet: Atatürk Kültür Devrimi, İnkılâp ve Aka Kitapevleri, İstanbul, 1982.
♦ TURANI, Adnan: “Atatürk ve Güzel Sanatlar”, Atatürk ve Kültür, H.Ü. Yay. Özel Sayı, Ankara, 1982.
♦ ÜSTÜN, Emin Faik: Atatürk (Ülkücülüğü), Ege Üniv. Cumhuriyet’in 50.yıl Dönümü Yayını No:2. 1973.
♦ MUMCU, A, ÖZBUDUN, E„ FEYZİOĞLU, T., ÜSKEN, Y., ÇUBUKÇU, A.: Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi II, YÖK. Yay. No.5, Ankara, 1986.
♦ GÖKHAN, M.: Atatürk ve Devrimleri Tarihi Bibliyog­rafyası, Millî Eğitim Bakanlığı Yayımları.
Dipnotlar:
[1] COŞKUN, Saffet, “Atatürk ve Sanat”, D.G.S.G. Müd. Konferansları 2, Şanlı Urfa, 1990, s.3.
[2] ÜSTÜN, Emin Faik, Atatürk (Ülkücülüğü), Ege Üniv, Cumhuriyet’in 50.yıl Dönümü Yayım No:2, s ,10. M. Gökhan’ın Atatürk ve Devrimler Tarihi Bibliyografyası (M.E.B. Yay. Atatürk Serisi No.2, İstanbul, 1963) adlı eserine dayanarak, 1963 yılma kadar, Atatürk ve Dev­rimleri hakkında Dünyada yayınlanan kitap, broşür, vb. sayısının 2500’ü geçtiğini belirtirken, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi II YÖK. Yay. No.5, Ankara, 1986, s.9’da ise, 1981 yılına kadar Atatürk’ün kişiliğine ve çeşitli yönlerine ait 1700’e yakın yayın çıktığı yer almaktadır,
[3] Meydan Larousse, Sabah Yayıncılık, 17. Cilt, İstanbul, s.269.
[4] DEMİRAY, Kemal, Temel Türkçe Sözlük, İnkılap ve Aka Yayınevleri, İstanbul, 1982, s.806.
[5] AKGÜN, Seçil, “Atatürk’ün Sanat ve Kültür Anlayışı’’, 100.Yıl Atatürk Konferansları, Petrol Ofisi A.O. Genel Müd., Ankara, 1981, s.8.
[6] Ömer Naci (1880-1916): Meşrutiyetin ünlü hatiplerinden, Abdülhamid’e karşı sava­şanlara katılmış ve Paris’e kaçmıştır. I. Dünya savaşında Doğu Cephesinde genç yaşta ölmüş­tür. Bkz. Baha Toros : Türk Hatipleri, s.33.
[7] GÜRBÜZ, Yılmaz, “Atatürk ve Gökalp’in Şiirleri Arasındaki Benzerlik”, Milli Kül­tür, Cilt.3. Sayı.7, 1981, s. 18.
[8] Atatürk ilk olarak, TBMM’nin, 1928 yılı (Kasım) açılış konuşmasında “Türk Tarihini doğru temeller üzerine oturtmak; öz Türk dilini değeri olan genişliğe kavuşturmak” diye özetlenebilecek tezi ortaya koymuştur. Hemen ardından da 1929 yılında liseler için Tarih Notları ve 1930-1931 yılında da Türk Tarihinin Ana Hatları (Devlet Matbaası 1930, MEB. Yayınla­rı 1931) adli kitaplarla bu tez yaygınlaştırılmıştır. Bazı batılı bilim adamlarına ışık tutan tez, Av­rupa kültürünü Grekler’le başlatan tarihçilerin yargılarını sarsmıştır. (Bkz. Abel Rey : Evolution de l’Humanite serisindeki Geklerden Önce Bilim adlı eser.). PERİN, Cevdet, Atatürk Kültür Devrimi, İnkılap ve Aka Kitapevleri, İstanbul, 1982, s.61 -62.
[9] Atatürk bu emri, Çanakkale savaşları sırasında, İngilizlerin Seddülbahir’e çıkmaları üzerine, emir beklemeden taarruza geçtiği ve düşmanı durdurduğu anda, bir kısım askerin “cep­hanemiz kalmadı” diyerek, geri çekilmek istemelerine karşı vermiştir. Bkz, BALABANLAR Mürşit, KANDIR Şebnem, SÖĞÜT Mine, ERDİNÇ Cengiz, BALIKÇIOĞLU Tuğba. Türki­ye’nin 75 Yılı, Tempo Dergisi, Hürgiiç Gazetecilik A.Ş., İstanbul. 1998. s.76. Ancak, Sunullah ARISOY’un Türkçeleştirdiği Atatürk’ün Söyleyip Yazdıkları I, TTK. Yay., Ankara, 1982, s.21 ’de “Sizden taarruz değil, ölmenizi İstiyorum” kısmı yoktur.
[10] BALABANLAR, KANDIR, SÖĞÜT, ERDİNÇ, BALIKÇIOĞLU s.79.
[11] Daha geniş bilgi için bkz. Atatürk ve Devrimleri Tarihi Bibliyografyası Milli Eği­tim Bakanlığı Yayınları.
[12] A. Mumcu ve diğerleri, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi 11. YÖK. Yay. No.5, An­kara, 1986, s.200. Kaynakta Şiirlere ve Mersiye’ye yer verilmemiştir.
[13] ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk.Türk Ocakları Heyeti Merkeziye Matbaası, An­kara. 1927. (İlk baskı)
[14] TURANI, Adnan, Atatürk ve Güzel Sanatlar, Atatürk ve Kültür, H.Ü. Yay. Özel Sa­yı. Ankara, 1982, s. 104.
[15] Atatürkçülük I, İstanbul, 1984, s.37l.
[16] AŞKUN, İnal Cera, Atatürk Konulu Sohbetlerinden, Anadolu Üniversitesi, Eskişe­hir, 1999.
!7 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, Millî Eğitim Bakanlığı, 1952, s.271-272.
[18] Atatürkçülük I, s.367.
[19] DEMİRAY, s.610.
[20] GÜMÜŞTEKİ N, Ahmet, “Kültürel işlev ve Müzik” GOP. Ünv. İİBF., İşletme Ku­lübü Dergisi No.3. Tokat, Ocak 2000, s.12.
[21] İNAN, Afet, M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, 1971, s.43,
[22] Atatürkçülük I. s.365.
[23] ÖZERDİM, N. Sami, Atatürk’çünün Elkitabı, Türk Dil Kurumu Yayınları, No.483, 1981, s.161. Kemal ARIBURNU: Atatürk’ten Anılar, Türkiye İş Bankası Yayınlar, Ankara 2.Basım, 1976 s.225. Muhsin Ertuğrul’un, Cumhuriyet gazetesinin 14.4,1963 günlü sayısında­ki yazısından. Buradaki cümleye ek olarak “Yaşamlarını büyük bir sanata adayan bu çocukları sevelim…” cümlesi de yer almaktadır.
[24] (Edb) Doğacılık ve izlenimciliğin karşıtı olan ve ruhsa! yaşantının içerikleriyle tinsel içerikleri dile getiren çağdaş sanat akımı. (Eşan. Ekspresyonizm). Bkz, DEMİRAY, s.247.
2 Yorumlar
  1. Önder Özar diyor

    “Atatürk ve Güzel Sanatlar” konusunun işlenmesi çok yerindedir. Yazıda belirtilen 13 adet dipnotu göremedim. Yazarlar Göksun Yener ve Tamer Nacar’a ve yazıyı bizlere ulaştıran “Türk Tarihi Araştırmaları” yöneticilerine teşekkür ederim.

    1. Altayli diyor

      Sn Önder Özar,
      Sitemizde uzun yazılarımızı sayfalara bölmek zorundayız. Makalemizi okumaya 2. sayfadan devam edebilirsiniz.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.