Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Atatürk’ün Ölümü, Cenaze Namazı ve Defin İşlemi

0 17.963

Yrd. Doç. Dr. Ali GÜLER

“Bütün ömrünü hizmetine vakfettiği milletinin ihtiram kolları üstünde Ulu Atatürk’ün fani vücudu istirahat yerine tevdi edilmiştir.

Hakikatte yattığı yer,Türk Milletinin onun için aşk ve iftiharla dolu olan kahraman ve vefalı göğsüdür…” İsmet İnönü 21.11.1938

Bilindiği gibi Atatürk, devam eden hastalıktan kurtulamayarak 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 09.05’te vefat etti. Dolmabahçe Sarayı’nda idi. Büyük ölçüde “beslenme tarzı ve daimi peklik”ten kaynaklanan “karaciğer iltihabı”[1] rahatsızlığı, özellikle ölümünden yaklaşık kırk gün öncesi itibarıyla şiddetini artırmış, mukadder akıbet belli olmuştu. Konuyla ilgili yazışmalar incelendiğinde, hastalığın Ekim ayı içinde zaman zaman iyileşme belirtileri gösterdiği; zaman zaman da ağırlaştığı anlaşılmaktadır. Hastalık özellikle Kasım ayının başından itibaren iyice şiddetini artırmış görünmektedir.[2]

Atatürk’ün vefatı, “müdavi tabipler” Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, Prof. Dr. Mim Kemal Öke ve Dr. Nihad Reşad Belger ile “müşavir tabipler” Prof. Dr. Akil Muhtar Özden, Prof. Dr. Hayrullah Diker, Prof. Dr. Süreyya H. Serter, Dr. Kamil Berk ve Dr. Abravaya Marmaralı tarafından yazılan şu raporla tespit edildi: “Reisicumhur Atatürk’ün umumi hallerindeki vehamet dün gece saat 24’te neşir edilen tebliğden sonra her an artarak bu gün, 10 İkinciteşrin 1938 Perşembe sabahı saat dokuzu beş geçe Büyük Şefimiz derin koma içinde terk-i hayat etmişlerdir. 10 İkinciteşrin 1938.”[3]

Atatürk’ün ebediyete intikali, “Baş Vekil emri ile Dahiliye Vekili Şükrü Kaya” imzası ile Dahiliye Vekaleti’nden yayınlanan 10 Kasım 1938 tarihli “Hükümet Tebliği”nde şu sözlerle duyuruldu: “Müdavi ve müşavir tabiblerin neşredilen son raporu Atatürk’ün dünyaya gözlerini kapadığını bildirmektedir. Bu acı Hadise ile Türk vatanı büyük yapıcısını Türk Milleti ulu şefini insanlık büyük evladını kaybetti. Milletimize içimiz yanarak bu tarife sığmaz ziyandan dolayı en derin taziyelerimizi sunarız. Kederlerimizin tecellisini ancak ve ancak onun büyük eserine bağlılıkta ve aziz vatanımızın hizmetinde ararız. Şurasını da her şeyden evvel beyan etmeliyiz ki ölmez olan onun büyük eseri Cumhuriyet Türkiyesi’nde Hükümetimiz içinde bulunduğumuz bu mühim anda bu güne kadar olduğu gibi dikkatle vazife başındadır.Bu gün ayrılığına ağladığımız büyük Şefimiz Atatürk her vakıt Türk Milletine güvendi. Eserlerini bu güvenle yaptı. İdamesi esbabının istikmal ederek güvenle büyük milletimize bıraktı. Ebedi Türk milleti onun eserlerini ebediyetle yaşatacaktır. Türk gençliği onun kıymetli vediası olan Türkiye Cumhuriyeti’ni daima koruyacak ve onun izinde yürüyecektir. Kemal Atatürk Türk’ün tarihinde ve gönlünde daima yaşayacaktır.”[4]

Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak da 10 Kasım 1938 günü yayınladığı “Orduya Tamim” de taziyesini şu sözlerle ifade ediyordu: “Büyük Türk Ordusu, Sevgili Arkadaşlarım: Hükümetin beyannamesinden anlaşıldığı üzere Cumhuriyetimizin kurucusu olan Atatürk her fani gibi gözlerini hayata kapadı. Baki olan Türk vatanı ile Türk Milletini her teşebbüsünde muzaffer kılmak umdemizdir.

Türk ordusunun vazife ve disiplin aşkı aziz vatanımızın en büyük istinatgahı olarak yaşayacaktır. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu dairesinde teşekkül eden hükümetimiz yükselmesine devam ederken ordumuz dahili ve harici tehlikeye karşı vatanı kurtarmaktan ibaret olan vazifesini her yerde güvenilir bir kuvvet olarak takdir edileceğine eminim. Bütün orduyu taziye eder hiç bir uyumsuzluğa meydan kalmayacak surette mahalli hükümete zahir olmanızı dilerim.”[5]

Aynı gün Milli Müdafaa Vekili Kazım Özalp tarafından yayınlanan bir tamimle, “Ulu Önderimiz Reisicümhur Atatürk’ün bütün milleti derin kederlerde bırakan vefatı münasebetiyle resmi binaların bayrakları hemen usulü vechiyle yarıya kadar çekilecek ve geceleri de indirilmeyecektir. Mümkünse geceleri bayrağın tenvir edilmesi. Bayrakların indirilmesi hakkında ayrıca emir verilecektir”[6] denilerek cenaze töreni ile ilgili ilk uygulamalara ve bu arada resmi törenin esaslarının tespitine başlanmıştır. Atatürk’ün ölümünden hemen sonra Başbakan Celal Bayar, Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak’a yeni cumhurbaşkanı seçimi ve yeni hükümetin kurulmasına kadar, “tahnit” işlemlerinin yapılması emrini vermiştir. Naaşın uzun süre bekleyebileceği düşünülerek, ciddi bir tahnit işlemi yapılmıştır. Atatürk’ün naaşı, tahnit işlemine başlanmadan önce o zaman İstanbul Üniversitesi İlahiyat öğretim üyelerinden olan Ord. Prof. M. Şerafettin Yaltkaya’nın nezareti altında İslam an’anesine uygun olarak “yıkanmış”tır.[7] Tahnit işlemi, hastalığı süresince müşavir hekimleri teşkil eden beş kişilik kurulun iki üyesi olan, devrin ünlü doktorları Prof. Dr. Mustafa Hayrullah Diker ve Prof. Dr. Süreyya Hidayet Serter tarafından titizlilikle yapılmış, Münir Hayri Egeli de kendilerine yardım etmiştir. Atatürk’ün yüzünün ve ellerinin “maskını” da alan doktorlar, tahnit işlemini 11 Kasım 1938 günü akşamı tamamladılar.[8]

10 Kasım 1938’de Atatürk’ün ölümünde İstanbul’da bulunan Başbakan Celal Bayar, aynı gün akşam 23.30’da Ankara’ya döndü. Başbakan, istasyonda Reisicumhur Vekili Meclis Başkanı Abdülhalık Renda, Dahiliye Vekili ve Parti Genel Sekreteri Şükrü Kaya, vekiller ve bazı askeri ve mülki erkan tarafından karşılandı ve burada bazı taziyeleri kabul etti. Arkasından Büyük Millet Meclisi’ne giden Başbakan, Reisicumhur Vekili Meclis Başkanı Abdülhalık Renda ile görüşerek; Bakanlar Kurulu’nu Meclis’te topladı.

Ertesi gün, 11 Kasım 1938 Cuma günü saat 09.30’da, Başbakan ve Parti Umumi Reisi Vekili Celal Bayar’ın başkanlığında toplanan Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ittifakla (323 oyla), Malatya Milletvekili İsmet İnönü’yü Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterme kararı aldı. Aynı gün saat 11.00’de toplanan Büyük Millet Meclisi’nde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 34. maddesi gereğince gizli oyla yapılan seçimle, toplantıya katılan milletvekillerinin biri hariç (Prof. Dr. Yusuf Hikmet Bayur) tamamı (348 üye) oylarını Malatya Milletvekili İsmet İnönü için kullanmış ve İsmet Paşa İkinci Cumhurbaşkanı seçilmiştir.[9] Sonuç alındıktan sonra Meclis Başkanı Renda, yanında birkaç görevli ile birlikte Pembe Köşk’e giderek keyfiyeti İnönü’ye iletmiş, kendisi Meclis’e gelerek, alkışlar arasında yemin etmiştir.[10] İnönü ile Bayar 11 Kasım 1938 günü saat 13.15’te bir araya gelerek, yaklaşık iki saat süren bir görüşme yaptılar. Celal Bayar, İnönü’ye istifasını verdi. İnönü, Cumhurbaşkanı olarak imzaladığı ilk resmi yazı ile Celal Bayar’ı tekrar hükümeti kurmakla görevlendirdi. Başbakan Celal Bayar “cenaze töreni” hakkında, İnönü’den sonra Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ile de görüşerek mutabık kaldıktan sonra aynı gece İstanbul’a hareket etti. Mareşal Çakmak, İstanbul’da Birinci Ordu Müfettişi Orgeneral Fahrettin Altay’a ordu adına gerekli direktifleri vermiş ve İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ’ın hükümet adına başkanlık edeceği kurulda alınacak kararların itina ile tatbikini bildirmiştir.

12 Kasım 1938 Cumartesi günü Cumhurbaşkanı İsmet İnönün’ün tasdik ettiği 2. Celal Bayar Kabinesi, 13 Kasım Pazar günü İnönü’nün başkanlığında ilk toplantısını yaptı. Gündemde, Atatürk’ün “cenaze programı” ve bilhassa “muvakkat kabir” olarak adlandırılacak olan yerin tespiti vardı. Etnoğrafya Müzesi’nin adını muvakkat kabir olarak ilk teklif eden Milli Müdafaa Vekili Kazım Özalp oldu. Bu teklifi, kabinenin yeni İçişleri Bakanı olan Dr. Refik Saydam da destekledi. Başka bir alternatif de zaten yoktu. Vekiller Heyeti’nin toplantısından sonra hükümet adına yayınlanan tebliğde; “Muvakkat Kabir” tabiri de kullanılarak, Ata’nın aziz naaşının “Anıtkabir”in inşaasına kadar, Etnoğrafya Müzesi’nde, “fakat aslında Türk Milletinin vefakar kalbinde muhafaza edileceği” bildirildi.[11]

Milli Müdafaa Vekili Kazım Özalp Paşa, 13 Kasım 1938 tarihinde yayınladığı bir tamimle; “Atatürk’ün cenaze töreni hakkındaki Heyet-i Vekile kararı üzerine hazırlanacak mufassal program ve kroki Hariciye Vekaleti’nce bastırılmasını müteakip gönderilecektir. İlgili makamlar vaktiyle haberdar olmak ve hazırlıklarını yapabilmek için programın esas hatları aşağıdaki maddelerde hülasa edilmiştir” diyerek cenaze tören programının ana hatlarını açıkladı. Bu tamimde, resmi cenaze töreninin 21 Kasım 1938 Pazartesi günü yapılacağı, Atatürk’ün cenazesinin Dolmabahçe Sarayı Merasim (Muayede) Salonu’nda bulundurulacağı, 6 general veya albay, yarbay tarafından ihtiram nöbeti yapılacağı, 19 Kasım 1938 günü saat 08.30’da cenazenin Ankara’ya nakil işlerine başlanacağı ve İstanbul, Ankara ve yolda cenaze alayına Birinci Ordu Müfettişi Orgeneral Fahrettin Altay’ın komuta edeceği bildirilmiştir.[12]

Atatürk’ün naaşı, tahnit işlemleri bitirildikten sonra, kurşunlu tabuta konulmuş, katafalka yerleştirilmiş, üzerine uğrunda yıllardır mücadele ettiği Türk bayrağı örtülmüş bir şekilde Dolmabahçe Sarayı’nın Muayede Salonu’na alınmıştı. 16 Kasım 1938 Çarşamba günü sabah saat 10.00’da naaş ziyarete açıldı. Yapılan İstanbul programına göre saat 14.00’e kadar askeri ve mülki erkan, arkasından halk ziyaret edecekti. Bu ziyaret 17 ve 18 Kasım günleri de saat 10.00’dan başlayarak 24.00’e kadar sürecekti.[13] Fakat, kısa sürede protokol kaidelerini alt üst eden bir halk seli ile karşı karşıya kalındı. 17 Kasım’ı 18’e bağlayan gece saat 24.00’e kadar ardı arkası gelmeyen sel aktı Dolmabahçe’ye. Halkın yoğun ilgisini gören Orgeneral Fahrettin Altay ve Vali Muhittin Üstündağ’ın kararı ile ziyaret sabaha kadar sürdürüldü. Sarayın kapıları kapatılmadı. 18 Kasım Cuma günü, yani Atatürk’ün naaşının Ankara’ya götürülmesinden bir gün ve bir gece önce, en az iki yüz bin kişi kurtarıcısını ziyaret etti. İzdiham öylesine fazla idi ki, bütün tedbirlere rağmen on bir kişi kalabalık içinde ezilerek hayatlarını kaybetti. Kırktan fazla yaralı vardı. Orada hazır bulunan Cemal Kutay bu sevgi selini şu şekilde anlatmaktadır: “Zerrece protokol, merasim, telkin; hiç bir fani hissin izi yoktu: Bir millet, evet bütün bir millet, bir vatandaşı için kendisine başta haysiyet ve istiklal, bütün güzel ve iyi şeyler armağan etmiş, bu uğurda nefsini feda etmiş şefkatli bir babadan öksüz kaldığında nasıl göz yaşı döker? Asrın büyük hadisesine şahit olmayanlara yazı-söz-fotoğraf-beste-tablo hiç bir şeyle anlatmak mümkün değildir bu vefa ve minnet selini…Kadınlar çoğunluktaydı: Her türlü hayat şartları içindeki, her semtten kopup gelen on binlerce insan arasında Türk kadını, kendisine hürriyet ve hak eşitliği getirmiş Atasını hıçkıra, ama örnek vekar içinde tavaf etti.”[14]

Muayede Salonu’ndaki katafalkın yanında sönmeyen meşaleler altında silah arkadaşları nöbet tutmuşlardır. İlk nöbeti, Milli Mücadele’de Kolordu ve Tümen Komutanlıkları yapan dört general arkadaşı tuttu: Fahrettin Altay, Halis Bıyıktay, Cemil Cahit Toydemir ve Ali Sait Akbaytogan. Nöbet, yirmi dört saat aralıksız sürdü. Üzerlerinde apoletli tören üniformaları, kılıçları vardı. Esas duruştaki paşaların hepsinin gözleri yaşlı idi.[15]

Başbakan Celal Bayar, 18 Kasım 1938 Cuma günü 12.30’da Ankara’dan İstanbul Haydarpaşa’ya gelmiş ve Acar motoruyla doğruca Dolmabahçe’ye geçerek katafalktaki son gününde olan Atatürk’ün naaşını vatandaşlarla birlikte ziyaret etmiştir. Daha sonra İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ, Fahrettin Altay Paşa ve Atatürk’ün Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak ile bir araya gelen Başbakan, ertesi gün yapılacak “Ankara’ya Nakil” programı hakkında bilgi aldı. Konuyla ilgili hazırlıklar, 19 Kasım Cumartesi sabahına kadar sürdü. Kortej, Galata Köprüsü’nü geçecek, tabut Sarayburnu Rıhtımı’na yanaşmış Zafer Torpidosu’na, oradan Yavuz Zırhlısı’na çıkarılacaktı. Daha sabahın ilk ışıklarından itibaren çok sayıda vatandaş güzergahı doldurmuş bulunuyordu.

Atatürk’ün naaşının yer aldığı tabut Dolmabahçe’den çıkarılmadan hemen önce, bu büyük insana bir “son görev” daha yerine getirildi: “Cenaze Namazı” kılındı. Kardeşi Makbule Hanım, daha önceden ağabeyinin cenaze namazının nerede kılınacağını, Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak’a sormuştu. Cenazenin bir camiye götürülmesinin dinen şart olup olmadığı, devrin büyük din alimlerinden, İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi hocalarından Ord. Prof. Mehmet Şerafettin Yaltkaya’dan sorulmuş, Yaltkaya, böyle şer’i bir zorunluluk olmadığı, fakat bir kere de Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rıfat Börekçi’ye sorulmasını istemişti. Milli Mücadele’nin ilk günlerinden beri, Atatürk’ün yanında yer almış, Cumhuriyet’in ilk Diyanet İşleri Başkanı olan Rıfat Börekçi, Yaltkaya’nın kanaatini paylaşarak, “O’nun cenaze namazı tertemiz hale getirdiği bütün vatanda bu farizanın yerine getirilebileceği her yerde kılınabilir” demiştir.[16]

Cenaze Namazı, o sırada töreni takip etmek üzere Ankara’dan İstanbul’a giden resmi görevlilerden birisi olan Anadolu Ajansı memurlarından Cemal Kutay tarafından şu şekilde anlatılmaktadır: “Cenaze namazı, resmi tören başlamadan, saat 8’i 10 geçe, salonun ortasındaki büyük avizenin altına konmuş iki masa üzerine tabutun yerleştirilmesinden sonra kılındı. İmamlığı Rıfat Börekçi’nin 1942’de ölümünden sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’na getirilecek ve bu hizmeti ölümüne kadar ifa edecek olan Ord. Prof. Mehmet Şerafettin Yaltkaya Hoca yaptı. Namaza yetişmiş olan, Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye Reisi olarak Ankara’ya geldiği 27 Aralık 1919 tarihinde Ankara Defterdarı ve Vali Vekili olan Yahya Galip (Kargı), sayısı mütevazi olan cemaatin başındaki yerini alıp son telkinin verilmesinden sonra yüreğinin derinliğindeki acıya dayanamamış, bir köşeye çekilmiş, gür sesi ile hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.”[17]

Cenaze Namazı ve hemen sonrasındaki gelişmeler, Anadolu Ajansı’nın 19 Kasım 1938 günkü bülteninde şu şekilde anlatılmıştır: “…Dolmabahçe sarayına gelince, burada hazırlıklar erkence başlamıştı. Büyük ölünün son ihtiram nöbetini bekleyen yaverleri ve dostları, büyük üniformalı subaylar, vali ve belediye reisi, bu hazırlıklara nezaret ediyorlardı. Sarayın büyük kapısı önünde yüzlerce çelenk var. Dolmabahçe’nin ağaçlı caddesi iki sıra çelenklerle bir çiçek sergisi halinde.

İçerde merasim başlamadan, ailesinin talebi ile büyük ölünün namazı kılınmak suretiyle hususi merasim yapılıyor. Tekbir Türkçe verilmiş, namazı İslam Tetkikleri Enstitüsü Diröktörü Ordinaryüs Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırılmıştır. Cenazeyi taşıyacak top arabası saat sekizi çeyrek geçe merasim salonunun mermer basamaklı methaline yanaşıyor. Arabaya üç çift siyah katana koşulu. Başta gözleri ağlamaktan kızarmış Başvekil Celal Bayar olduğu halde generaller, katibi umumileri ve yaverleri hep orada. Merasim başlıyor. Sekizi çeyrek geçe en yakın silah arkadaşlarından on iki tümgeneral cenazenin baş ucunda toplandı. Sandukayı kaldırdılar ve eller üstünde, vakur adımlarla top arabası önüne getirdiler.”[18]

Görüldüğü gibi cenaze namazının saati, Cemal Kutay tarafından 08.10; Anadolu Ajansı’nın haberinde 08.15 civarı olarak belirtilmektedir. Aynı gün akşam baskısı yapan Haber Akşam Postası Gazetesi ise, “Atamızın Tabutu Arkasından Bütün İstanbul Ağladı” başlıklı haberinde, “sabahleyin saat 07.45’te kılınan Türkçe tekbirlerle kılınan cenaze namazından sonra tabutun, saraydan alınarak üç çift hayvanın çektiği top arabasına konulduğu”nu yazmıştır.19 Hakkı Tarık Us, ertesi günü yayınlanan makalesinde 19 Kasım 1938 günü saraydaki gelişmeler ile ilgili izlenimlerini anlatırken, yazıya “[19] İkinciteşrin 1938. Saat yedi buçuk.” diyerek başlamakta ve Hafız Yaşar’ın sandukanın başında Türkçe ezan okuduğunu söylemektedir.[20] O sırada orada bulunan Gazeteci Refik Ahmet Sevengil ise saat vermeden, “Şerafettin Yaltkaya namazı kıldırmış, duayı okuyordu.” demektedir.[21]

Bu durumda Atatürk’ün cenaze namazının, tabutun saraydan çıkarılmasından, yani resmi törenin başlamasından hemen önce, saat 07.30 ile 08.15 arasında muayede salonunda kılınmış olduğunu söylemek mümkündür. Namazın imameti Ord. Prof. Mehmet Şerafettin Yaltkaya tarafından yapılmış, namaza cemaat olarak orada hazır bulunanlar katılmış ve Türkçe “telkin” ve “tekbirler” getirilmiştir.

Naaşın bulunduğu tabut, 8.30’da, Dolmabahçe’den çıkarılarak top arabasına kondu. Atatürk, Milli Mücadele’den sonra 1 Temmuz 1927’de, kurtardığı İstanbul’a defa geldiğinde ilk gecesini geçirdiği Dolmabahçe’den on bir yıl sonra, “son” olarak çıkıyordu. Resmi nakil törenini oluşturan “cenaze alayı”, 09.00’da hareketle, Tramvay yolunu takiben Tophane, Karaköy, Köprü yolu ile Eminönü meydanı, Bahçekapı, Sirkeci ve Salkım Söğüt üzerinden Gülhane Parkı ve park içindeki yolu takiben Sarayburnu’na vardı. Saat 12.42’de Zafer torpidosu’na, 13.20’de de Yavuz Zırhlısı’na konulan naaş Ankara yolculuğuna hazırdı. Daha önce bu gemide bir inceleme yapan ve güvertesinde kahvesini içerken, “bu gemi ile uzun bir yolculuk yapmak isterim” diyen Büyük Atatürk’ün bu dileği gerçekleşmiş, “uzun yolculuğa” başlamıştı.[22]

Yavuz, 19.30’da İzmit Mayın İskelesi’ne yanaştı. Buradaki nakil işlemi ve resmi tören önceden belirlenen programa göre icra edildi.[23] Tabut, saat 20.23’te, daha önceleri Atatürk’ü yurt gezilerine götüren trenin beyaz renkteki vagonuna konuldu. Ankara’ya hareket eden tren ertesi gün, 20 Kasım 1938 Pazar saat 10.03’te Ankara Garı’na ağır ağır giriyordu. Milli Mücadele’nin başlarında Atasına karargah olarak ev sahipliği yapan Ankara Garı, bu defa O’nu ebedi istirahatgahına uğurlamak üzere karşılıyordu. Peronda başta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Meclis Reisi Abdülhalık Renda, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, bakanlar, milletvekilleri, komutanlar olmak üzere protokolde bulunan bütün zevat bulunuyordu. Başbakan Celal Bayar, beyaz trende, tabutun arkasındaki vagonda Atatürk’ün Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak ve bazı eski arkadaşları ile beraber İstanbul’dan gelenler arasında idi. Cenaze alayı, istasyonla Büyük Millet Meclisi arasında ki kısa mesafeyi, mahşeri bir kalabalık arasında, ancak on sekiz dakikada alır. Türk bayrağına sarılı tabut Millet Meclisi önünde hazırlanan katafalka konulur. Saat 12.10’dan itibaren halkın ziyareti başlar. Aynı gün gece 23.50’ye kadar Ankaralılar Atalarını göz yaşları içinde ziyaret ederler.

Milli Müdafaa Vekili Kazım Özalp Paşa tarafından 18 İkinciteşrin 1938 günü yayınlanan, “Büyük Atamızın Cenazeleri Başındaki İhtiram Nöbetine Dair” başlıklı bir tamimle, “Büyük Atamızın cenazeleri Büyük Millet Meclisi’ndeki mahsus mahalline konduktan sonra beklenecek ihtiram nöbetine her rütbedeki subayların katılması münasip görülmüştür” denilerek bu nöbetin şekli belirlenmiştir. Bu tamimin eki olarak “Nöbet Sırasını Gösterir Liste” yayınlanmıştır. Nöbet 20 Kasım 1938 Pazar günü saat 10.30’da başlamış, 21 Kasım 1938 Pazartesi törenin başlayacağı 09.00 saatine kadar devam etmiştir. Her rütbeden 6 subayın yer aldığı 45 “nöbet postası” ile bu ihtiram nöbeti gerçekleştirilmiştir.[24]

Daha önceden ilan edildiği gibi, resmi devlet töreni 21 Kasım 1938 Pazartesi günü icra edilmiştir. Tören, sabah saat 09.42’de on iki milletvekili tarafından tabutun bir top arabasına konulması ile başladı. Cenazeye bu sırada 12 general refakat edecekti. Kortej, Chopin’in matem marşı ile 10.45’te “muvakkat kabir” olarak seçilen Etnoğrafya Müzesi’ne doğru hareket ediyor. Saat 13.35’te muvakkat kabire ulaşılıyor ve tabut, müze’nin giriş salonundaki mermer satıh üzerine konuluyor. Tabutun etrafı bir çelenk halesine çevriliyor. Başta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Meclis Başkanı Abdülhalık Renda, Başbakan Celal Bayar, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak olmak üzere protokolda ön saflarda yer alanlar “son tazim duruşu”nu yapıyorlar.[25]

21 Kasım’da yapılan bu resmi cenaze törenine Alman, İngiliz, Bulgar, Fransız, Yunan, İran, Romen, Sovyet, Yugoslav ve İtalyan heyetleri ve “kıtaları” da katılmıştır.[26]

Atatürk’ün naaşı, bu resmi törenden yaklaşık dört ay sonra, 31 Mart 1939 Cuma günü saat 14.00’te “halen bulunduğu Etnoğrafya Müzesi dahilinde muvakkaten yaptırılan medfene… konulmuştur.” Abdülhalık Renda, Dr. Refik Saydam, Mareşal Fevzi Çakmak, Kemal Gedeleç, Binbaşı Celal Üner ve Nevzat Tandoğan tarafından imzalanan konuyla ilgili “protokol” aynen şu şekildedir: “Ebedi şef Atatürk için inşaası mukarrer anıtkabrin hitamına kadar halen bulunduğu Etnoğrafya Müzesi dahilinde muvakkaten yaptırılan medfene 31 Mart 1939 Cuma günü saat 14.00’te Büyük Millet Meclisi Reisi Abdülhalık Renda, Başvekil Dr. Refik Saydam, Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, Riyaset-i Cumhur Umumi Katibi Kemal Gedeleç, Riyaset-i Cumhur Başyaveri Binbaşı Celal Üner ve Ankara Vali ve Belediye Reisi Nevzad Tandoğan’ın huzurlarıyla konulduğunu gösteren bu protokol tanzim ve imza edilmiştir.”[27] Burada yapılan işlem şudur: Atatürk’ün kurşunlu tabutu, salonun ortasında açılan mezara yerleştirilmiş, üzerine de beyaz mermerlerle bir set yapılmıştır.[28] Yapılan bu geçici mezarda tabutun altına tüm ülkeyi temsilen “Ankara toprağı” konulmuş, tabut bu toprağın üzerine yerleştirilmiştir.[29]

Etnoğrafya Müzesi, Ankara’nın “Namazgah” adı ile anılan semtinde, Müslüman Mezarlığı olan tepede kurulmuştur. 15 Kasım 1925 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla, Milli Eğitim Bakanlığı’na müze yapılmak üzere bağışlanmıştır. 1927’de inşaası tamamlanan müzede 1250 adet eser teşhir edilmiştir. 15 Nisan 1928 tarihinde müzeyi ziyaret eden Gazi Mustafa Kemal Paşa, müze hakkında bilgi aldıktan sonra, Afgan Kralı Emanullah Han’ın Türkiye’yi ziyaretleri nedeniyle açılmasını emir buyurmuşlardır. Müze 18.07.1930’da halkın ziyaretine açılmış ve 1938 yılının Kasım ayında müzenin iç avlusu, “geçici kabir” olarak ayrılıncaya kadar açık kalmıştır.

Atatürk’ün naaşı, 1953’te Anıtkabir’e nakline kadar burada kalmıştır. Bu bölüm halen Atatürk’ün anısına hürmeten sembolik bir kabir şeklinde korunmaktadır. Üzerinde beyaz mermere yazılmış şu yazı bulunmaktadır: “Burası 10.11.1938’de sonsuzluğa ulaşan Atatürk’ün 21.11.1938’den 10.11.1953’e kadar yattığı yerdir.”

Etnoğrafya Müzesi, 15 yıl süreyle “Anıtkabir” görevini görmüştür. Devlet Başkanlarının, elçilerin, yabancı heyetlerin ve halkın ziyaret yeri olmuştur. 6-14 Kasım 1956 tarihinde müze tekrar halkın ziyaretine açılmıştır. Müze önünde, 1927 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından İtalyan Sanatçı P. Conanica’ya yaptırılan at üzerinde bronz bir Atatürk heykeli bulunmaktadır. Müzede Selçuklu Dönemi’nden günümüze devam eden Türk sanatının nadide eserleri sergilenmektedir.[30]

Atatürk’ün naaşının “muvakkat kabir”e konulmasından sonra Hükümet, “anıtmezar”ın nereye ve nasıl yapılacağı üzerinde çalışmalara hemen başladı. Yer tespiti için önce aralarında Ankara şehir planını da yapmış ünlü Avusturyalı Prof. Yansen ile Prof. Holsmayster’in de bulunduğu bir ihtisas komisyonu kuruldu. Bu komisyon Şubat 1938’e kadar çalışmalarını sürdürdü. Hazırlanan raporda anıtmezarın yeri olarak “Çankaya” öneriliyor, gerekçeleri de açıklanıyordu. Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu, konunun bir de kendi bünyelerinde kurulacak bir komisyon tarafından incelenmesini istedi. Bu maksatla, Ankara Milletvekili Falih Rıfkı Atay, Parti’nin Genel Yönetim Kurulu Üyesi ve kültür işlerine bakan Sekizinci Büro Şefi İçel Milletvekili Ferit Celal Güven ve sanat konularında uzman olan İstanbul Milletvekili Salah Cimcoz’dan oluşan üç kişilik bir heyet teşkil edildi. Bu heyetin raporunda da anıt-mezar yeri için “Çankaya”nın önerildiği görülüyordu.[31]

Yapılan uzun çalışmalar sonucunda, anıtkabir yeri olarak Ankara’nın hakim bir yerinde bulunan “Rasattepe” belirlendi. Hükümet 01 Mart 1941 tarihinde inşaat için milletlerarası bir proje yarışması açtı. Yarışmaya Türk ve yabancı 49 proje katıldı. Milletlerarası jüri, bu eserlerden Alman, Türk ve İtalyan mimarlara ait 3 projeyi ödüle layık buldu. Hükümet yarışma şartnamesine uygun olarak, bu projelerden Türk Profesör Emin Onat ve Doçent Orhan Arda’ya ait olan projeyi seçerek, uygulatmaya karar verdi. 09 Ekim 1944 tarihinde inşaata başlandı. Anıtkabir, Türk tarihini, özellikle Kurtuluş Savaşı’nı, Atatürk’ün büyüklüğünü, O’nun asker, inkılapçı ve devlet adamı yönlerini temsil edecekti.

Yapı tamamlandıktan sonra Atatürk’ün aziz naaşı, 10 Kasım 1953 tarihinde yapılan büyük bir devlet töreni ile Etnoğrafya Müzesi’ndeki “muvakkat-geçici-kabir”den alınarak; Anıtkabir’deki “ebedi istirahatgahı”na tevdi edildi.[32] Atatürk’ün naaşı, bu nakil işlemi başlamadan önce yeniden kontrol edildi. Vücudunun hiç bozulmadığı, aynen öldüğü andaki gibi durduğu belirlendi. Sadece kaşlarının bir bölümü göz kapaklarının üzerine düşmüştü. Bu sırada bir grup uzman doktor tarafından yeni bir tahnit işlemi daha gerçekleştirildi.[33]

Anıtkabir’e nakil törenine Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, İsmet İnönü, TBMM Başkanı Şükrü Saraçoğlu ve Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan Hanımefendi başta olmak üzere; bütün mülki ve askeri erkan ile kalabalık bir halk topluluğu katıldı. Kortej, Opera, Ulus, TBMM, Gar, Tandoğan Meydanı güzergahını takiben Anıtkabir’e ulaştı. Burada yapılan törende Cumhurbaşkanı Celal Bayar çok duygulu bir konuşma yaptı. Töreni milyonlarca insan radyodan yapılan naklen yayından dinledi. Atatürk’ün naaşı, “Şeref Holü”nde tek parça mermerden yapılan “mozole”nin tam altında yer alan sekizgen odanın içinde hazırlanan mezarda, tamamen İslami ölçülere uygun olarak, dualarla “vatan toprağı”na defnedildi. O zaman altmış yedi olan bütün vilayetler ile Kıbrıs’tan getirilen ve harmanlanan vatan toprağı Büyük Atası’nı kucakladı. Bugün bu vilayet toprakları ile sonradan vilayet olan yerlerden getirilen toprakların numuneleri birer vazo içerisinde, Atatürk’ü mezarının etrafını süslemektedir.

Aynı gün, Anıtkabir’den ve Kore’deki Türk Şehitliği’nden alınan toprak numuneleri Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve götürülmüş ve törenle konulmuştur. Yine aynı gün, Kore’de Türk Şehitliği’nde yapılan bir törenle, “Ata’nın kabrinden alınan toprak, Türk Sancağının altına konulmuştur.”[34]

Yrd. Doç. Dr. Ali GÜLER

Kara Harp Okulu /Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 16 Sayfa: 510-515


Dipnotlar :
[1] Prof. Dr. Noel Fissenger’in teşhisi. Bu konuda bakınız: C. Dündar, “Rakıdan Ölmedi”, Sabah Gazetesi, 10 Kasım 1999, s. 19.
[2] Bu belgeler için bakınız: Belgelerle Atatürk, T. C. Milli Savunma Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999, s. 59-64.
[3] Belgelerle Atatürk, s. 77; Ayın Tarihi, Sayı: 60 Mükerrer, 1-30 2. Teşrin (Kasım) 1938, s. 20.
[4] Belgelerle Atatürk, s. 79.
[5] Belgelerle Atatürk, s. 83.
[6] Belgelerle Atatürk, s. 89.
[7] R. A. Sevengil, “Atatürk’ün Cenaze Törenine Ait Hatıralar”, İnkılap Gençliği Dergisi, Yıl: 1, C: 1, Sayı: 5 (10 Kasım 1952), s. 18-19.
[8] C. Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, İstanbul, 1981, s. 163 vd. A. Arar ve B. Şehsuvaroğlu’nu kaynak gösteren Gazeteci N. Kayış, “tahnit işleminin Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nden Patolog Prof. Lütfü Aksu tarafından yapıldığını” belirtmektedir. Bakınız: Sabah Gazetesi, 10 Kasım 1999, s. 18.
[9] C. Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, s. 166 vd.
[10] G. Bilgehan, Mevhibe-II Çankaya’nın Hanımefendisi, İstanbul, 1998, s. 20.
[11] C. Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, s. 178-181. Atatürk’ün ölümünden sonraki bu siyasi gelişmeler için ayrıca bakınız: N. Mazıcı, Celal Bayar Başbakanlık Dönemi (1937-1939), İstanbul, 1996, s. 113 vd.
[12] Tam metin için bakınız: Belgelerle Atatürk, s. 129-131.
[13] Belgelerle Atatürk, s. 135; Ayın Tarihi, Sayı: 60 Mükerrer, 1-30 2nci Teşrin (Kasım) 1938, s. 28-31.
[14] C. Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, s. 179.
[15] C. Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, s. 182.
[16] C. Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, s. 187, 190.
[17] C. Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, s. 190.
[18] Ayın Tarihi, Sayı: 60 Mükerrer, 1-30 . Teşrin (Kasım) 1938, s. 44.
[19] Haber Akşam Postası, 19 Kasım 1938.
[20] H. T. Us, “19 İkinciteşrin 1938”, Kurun Gazetesi, 20 Sonteşrin (Kasım) 1938.
[21] “Atatürk’ün Cenaze Törenine Ait Hatıralar”, s. 19. Ayrıca bakınız: Türkün Altın Kitabı Gazi’nin Hayatı, 2. baskı: İstanbul, 1961 (ilk baskısı: İstanbul, 1928), s. 177-178.
[22] C. Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, s. 190 vd.
[23] Bu program için bakınız: Belgelerle Atatürk, s. 147-160.
[24] Bu tamim ve nöbet listesi için bakınız: Belgelerle Atatürk, s. 186-199.
[25] Törenin Ankara programı ve icrası için bakınız: Belgelerle Atatürk, s. 164 vd. Ayın Tarihi, Sayı: 60 Mükerrer, 1-30 2. Teşrin (Kasım) 1938, s. 37-40; C. Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, s. 191 vd.
[26] Bu yabancı heyetler ve cenaze programına katılışları için bakınız: Belgelerle Atatürk, s. 203-219.
[27] Belgelerle Atatürk, s. 255.
[28] M. Önder, Atatürk Evleri, Atatürk Müzeleri, Ankara, 1993, s. 105.
[29] C. Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, s. 198.
[30] Belgelerle Atatürk, s. 253-254.
[31] C. Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, s. 206 vd.
[32] M. Önder, Atatürk Evleri, Atatürk Müzeleri, s. 198-99; Belgelerle Atatürk, s. 267. K. Bağışgil,   “Anıt-Kabir İnşaatı”, İnkılap Gençliği Dergisi, Yıl: 1, C: 1, Sayı: 5 (10 Kasım 1952), s. 26-27.
[33] N. Kayış, “Naaşı Hiç Bozulmadı”, Sabah Gazetesi, 10 Kasım 1999, s. 18.
[34] Hürriyet Gazetesi, 11 Kasım 1953.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.