Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Atatürk’ün Arap, Suriye Ve Musul Siyaseti Hakkındaki Görüşleri

0 13.531

Prof. Dr. Cihan DURA

İki Mustafa Kemal vardır:
Biri ben, et ve kemikten…, diğeri sizler, ölümsüz olan.
K. Atatürk

– Millî Mücadele sırasında, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında ve daha sonra 1937’de Suriye vesilesiyle, Araplarla olan ilişkilerimiz hakkındaki görüşlerimi şöyle ifade etmiştim:

– Araplara karşı siyasi formülümüz şudur: Her millet kendi içinde bağımsızlığını kazandıktan sonra, “konfederasyon” halinde birleşmek.

– Bugün tutsaklık elemleri altında inleyen birçok dindaşımız vardır. Bunlar için de, kendi muhitlerinde bağımsızlıklarını kazanmaları ve tam bir bağımsızlık ile ülkelerinin gönenç ve yükselmesine gayret sarf etmeleri en büyük dileklerimizdendir.

– Musul Türk’tür. Bu hakikati hiçbir şey değiştiremez. Musul vilayeti büyük petrol zenginlikleri ve bir stratejik set olması bakımından, bizim için esaslı bir öneme sahiptir. Avrupa’daki bütün milli sınırlar bugün stratejik değerlendirmeler üzerine kuruludur. Bizim aynı prensibi kabul etmemize neden engel olunsun?

Ben milletimin mevcudiyetini kurtarmak için işe başlarken, ne yazık ki, Suriye’yi, Irak’ı, bütün İslam dünyasını, zorunlu olarak biraz ihmal etmek mecburiyetinde kalmıştım. Çünkü bütün bu âlemi toplayan büyük imparatorluğun enkazını, bizim kadar dostlarımız ve dindaşlarımızın da görmüş olduklarını biliyorum. Ben şahsen bütün camia için gayret sarf etsem bile bazı kitlelerde hâsıl olmuş bulunan zihniyetler, bizi birbirimize yaklaştırmayacak kadar önemli idi. Bu nedenle, ben bütün kuvvetimi ve kudretimi, yalnız bu imparatorluk içindeki Türk olan unsura hasretmek zorunda kaldım. Ancak bu işi yaparken çok emindim ki yüzyıllardan beri birlikte yaşamış, dindaşlık yapmış insanlar ayrılamazlar. Yalnız, imparatorluğun yarattığı birtakım yanlış anlamaların unutulabilmesi ve nihayet birlikte yaşamış bu insanların birbirlerini anlayabilmesi için belli bir zamanın geçmesi lazımdı. Bu günün henüz gelmiş olduğuna itiraf ederim ki kani değilim. Fakat o dediğim gün gelecektir.

İşte bu hakiki güneşin doğduğu günü anlamak için, biz ve dostlarımız, güneşi saymayanların haksız baskılarından ilham almak için daha fazla beklememeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti gayet açık konuşmak mecburiyetindedir. Ben söylüyorum ki, İslam âlemi, Suriye milleti ve devleti tamamıyla ve kesinlikle bağımsız olmalıdır. Bunu, burada söylediğim gibi, Fransızların ve dünyanın önünde tekrar etmek, benim için şeref ve zevktir. Bizim, Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir mevcudiyetten asla korkusu olmadığı içindir ki, ben bu sözleri böyle açıkça söylüyorum.

Ben makul olmayan bir şeyi hayatımda asla düşünmedim. Dünyanın, insanlığın, hakiki mantıklı gördüğü bir şeyi, hangi millet olursa olsun, bir takım makul olmayan ve adi çıkarlar peşinde koşarak onu yapmamaya girişirse, ben, kuvvet kullanmadan onların mağlup olacağına eminim.

Fransız hükümeti aklını başına toplasın. Daima Türkiye Cumhuriyeti’nin arzu ettiği şey, Suriye’nin bağımsız bir İslam devleti olmasıdır. Fakat Fransızlar bunu istemiyorlar. Suriye’yi kıskıvrak ellerine almak istiyorlar. Fransızlar bizimle ve Suriyelilerle dost olurlarsa, elbette daha iyi olur. Fransızlar Suriyelileri adam yapmak istiyormuş. Fakat önce kendileri adam olsunlar. Suriyeliler zeki, modern ve nazik insanlardır. Fransızların terbiyesine ihtiyaçları yoktur.

Bütün kabahat Osmanlı İmparatorluğu’ndadır. Balkan Harbi sonunda Gelibolu’da idim. Ben Talat Paşa’ya teklif ettim. “Suriye’ye, Irak’a bağımsızlık veriniz,” dedim. Talat Paşa “bunu başkasına söyleme, seni asarlar” dedi. Fakat yapılacak şey bu idi. Eğer yapılsa idi, Türkiye, Suriye ve Irak, ki zaten kardeştirler, bugün daha samimi kardeş olacaklardı, bağımsız Türkiye, Suriye ve Irak… Belki çok karmaşık şeyler oldu. Suriyelileri, Iraklıları yanlış yollara sevk eden durumlar oldu. Fakat artık bunlar değişti. Fransızlarla, İngilizlerle, herkesle dost olalım; fakat benliğimizi kaybetmeyelim. Onlar da artık bizim varlığımızı, değerimizi anlasınlar, bağımsızlığa hürmet etsinler. Onlar bizi köle olarak kabul ederlerse, bundan elbette memnun olunmaz. Emir altında olamayız.

Ben makul olmayan şeyleri kabul etmemiş olmakla iftihar ederim. Bir Fransız generali gelsin, bütün bir millete hükmetsin. Suriyeliler henüz olgun değilmiş. Fransızlar acaba ne zaman olgun olmuşlardır? Tarih ne yazık ki, yanlış anlaşılmıştır. Suriyeliler mükemmel şekilde medeni iken, acaba Fransızlar ne durumda idi? Daha birçok sorunlarımız vardır. Fakat ve ne yazık ki, bunların ortaya konulması için kuvvet lazımdır. Biz kuvvet yapabiliriz. Türkiye kuvvetini kurmuştur. Suriye mükemmel şekilde kuvvet yapabilir. Fakat Suriyelilerin ellerini kollarını bağlamışlar. Çözünüz onları, koparınız o bağları! Biz Türkler, sizi seven dostlarınız. Tabii bu sorunları diplomatik kanalla takip edeceğiz. Fakat onlar bize galebe çalamazlar.

Ben ve hükümetim Suriye’nin bağımsızlığını istiyoruz. Eğer Fransızlar engel olursa, Fransızlara da söyleyecek sözlerimiz vardır. Ona da kefilim. Suriyelilerin ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz yeter. Söz veriyorum: İcap ederse girerim ve sonra yine çıkarım. Dilerim ki, buna mecbur olmayalım. Kesinlikle bırakamam. Suriye’yi terk etmek istemiyorlar. Fakat terk edeceklerdir. Siz Suriye’yi yönetenler! Bir kere tutununuz, ordu yapınız. Kokmayınız. Bir şey yapamazlar. Kuvvet kullanmazsanız, her şeyi yaparlar. Bundan emin olunuz.

KAYNAK: Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları.

Prof. Dr. Cihan DURA

Alıntı Kaynağı: http://www.cihandura.com

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.