Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Atatürke Suikast Olayı – 1 (16 Haziran 1926)

0 13.242

Dr. M. Galip BAYSAN

Son günlerde bize göre dipten dolma veya kulaktan dolma diye vasıflandırabileceğimiz malum basın-yayın organlarınca uydurulan son habere göre sözde Atatürk’ü İsmet İnönü öldürtmüş. Oysa her ikisinin dostluğu bazen ve çoğunlukla dayanışma ile bazen de karşı çıkışlarla ömürlerinin sonuna kadar devam etmiştir. Bunun için Atatürk’ün vasiyetine bir göz atmak yeterlidir. Çünkü İnönü’nün çocuklarının tahsil masrafını bile ince bir düşünceyle vasiyetine dâhil etmiştir. Yandaş basın-yayın organlarının istismar etmekten zevk aldığı konulardan biri de, ona karşı yapılması planlanan suikast olayıdır.

5 Haziran 1925 tarihinde, Şeyh Sait isyanı davasının görülmesi döneminde, hükümetin aldığı bir karara dayanarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılınca, çoğunlukla bu partide toplanmış olan ve aralarında ünlü komutanların da bulunduğu muhalifler bir süre partisiz kaldılar. Ancak bu dönemde iktidar Mecliste daha rahat çalışma imkânı buldu. Mustafa Kemal ve arkadaşları, bazı köklü reformlarla ilgili yasaları kabul ettirerek yürürlüğe koydurdular. 25 Kasım 1925’de kabul edilen ve kılık kıyafeti düzenleyen “Şapka Kanunu”ndan beş gün sonra (30 Kasım 1925’de) Tekke ve zaviyelerle türbelerin kapatılmasına, türbedarlık ile bazı unvanların yasaklanmasına ve kaldırılmasına dair kanun ve en önemlisi 17 Şubat 1926’da kadının medeni haklara kavuşması, çok evliliğin yasaklanması ve hukuk düzeninin çağdaşlaşmasını sağlayan “Medeni kanun”un  ve 22 Nisanda “Borçlar Kanunu” gibi[1] çağdaş, laik düzenin temeli olacak yasaların ard arda kabul edilerek uygulamaya konması sağlandı. Tabii ki bu gelişmeler kişisel ve toplumsal menfaatleri bozulan pek çok kesimi rahatsız etmiştir.

Gayri memnun kitle çoğalınca durumdan yararlanmaya çalışan muhalefet: “eskiye dönüş” özlemi ile sert tedbirler içine girdi. Mecliste olmamalarına rağmen varlıklarını hala devam ettiren eski İttihat ve Terakki mensupları Cavit Bey’in, Kara Kemal, Vasıf Beyler gibi ünlü ittihatçıların liderliğinde, Birinci dönemin muhalifleri, lağvedilen Terakkiperver Fırka mensupları ile işbirliği yaparak, doğrudan doğruya “Mustafa Kemal Paşa’yı yok etmeyi” hedef alan bir suikast planlayacaklardır. Suikast önce Ankara’da tasarlanmış, buna bazı milletvekilleri engel olmuşlar, sonra Bursa düşünülmüş, Bursa’da bir suikast düzenlenmesi uygun görülmeyince de İzmir’de yerine getirilmesi kararlaştırılmıştır.[2]

16 Haziran 1926 günü suikastçılardan birinin (Giritli Şevki) paniğe kapılıp ihbar etmesi üzerine olay ortaya çıkarıldı. İzmir’e gelen İstiklal Mahkemesi olayda komutanların da katkısı olacağından şüphe edince, Kurtuluş Savaşının ünlü kahramanları siyasi hayatlarının daha ilk yıllarında ne olduğunu dahi anlayamadan ve siyasetin hiçbir nimetinden yararlanamadan kendilerini sehpanın karşısında bulacaklardır.

Olayla ilgili olarak komutanların tevkif edilmesi kararının nasıl alındığını, ünlü “Dört Aliler” mahkemesinin üyelerinden Kılıç Ali Bey anılarında şu şekilde anlatır:

Hükümet, İzmir’e hareketimiz için bir özel tren hazırlatmıştı. Trenin hareketinden evvel arkadaşlarla trenin salonunda toplandık, vaziyeti inceledik. Ziya Hurşid’in itirafı üzerine hadise ile Terakkiperverlerin ilgisi ihtimalini tartıştık. Bütün Terakkiperver Fırka azalarının bulundukları yerlerde ve aynı saatte derhal tevkif edilmelerini ve evlerinin büyük bir itina ile aranmasını ve çıkacak evrakın İzmir’e gönderilmesini karar altına aldık. Bu kararımızın ehemmiyetle ve hemen tatbiki için icap edenlere lazım gelen talimat ve emirleri verdikten sonra 17 Haziran 1926’da Ankara’dan İzmir’e doğru yola çıktık.[3]

Tabii ki bu karar komutanları da etkiliyordu ve komutanlar ard arda tevkif edilmeye başlandı. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı İsmet Paşa ile İstiklal Mahkemesi arasında büyük bir anlaşmazlık çıktı. Kılıç Ali’nin bu anlaşmazlıkla ilgili anıları şöyledir:

Kazım Karabekir Paşa da Terakkiperver Fırkası reisi sıfatıyla Ankara’da tevkif edilmiş bulunuyordu. Başvekil İsmet Paşa, bu zevatın tevkifleri için mahkemenin verdiği karardan haberdardı ve bu kararın kati olduğunu ve mahkemenin BMM tarafından verilmiş kanuni salahiyetlere dayanarak ve o Meclis namına icra-ı kaza ettiğini (yargılama yaptığını) de biliyordu. Buna rağmen mahkemeye haber vermeden Polis Müdürüne, Karabekir Paşa’nın serbest bırakılması için emir vermişti.

Ankara Polis Müdürü Dilaver Bey, Başvekilin bu emri üzerine Kazım Paşa’yı serbest bırakmış, keyfiyeti de hemen mahkeme savcılığına bildirmişti. İsmet Paşa’nın, Başvekil sıfatıyla da olsa mahkemenin verdiği herhangi bir karar ve emrin infazına müdahale etmeye katiyen salahiyeti yoktu. Derhal heyetçe vaziyeti müzakere ettik. Başkan Afyon Mebusu (Kel) Ali Çetinkaya, Savcı Necati Bey (İzmir) ve üyeler Kılıç Ali (Gaziantep), Reşit Galip (Aydın), Ali Bey (Rize) milletvekilleri idiler.[4] Mahkememizde kararını infaz ettirmemek isteyen Başvekilin tevkifi ile hakkında takibat yapmaya ve keyfiyeti Meclise arz etmeye karar verdik ve serbest bırakılan Kazım Paşa’nın istisnai bir muameleye maruz bırakılmaması için Polis Müdürüne emir verdik.[5]

Olayı haber alan Gazi rahatsızlık duymuş ve durumu yakından incelemesi için İsmet Paşa’yı İzmir’e çağırmıştır. İsmet Paşa İzmir’e geldiğinde sorgulamalarda bulunmuş, İstiklal Mahkemesinin çalışmasını takdir etmiş ve bu mealde bildiriler yayınlamış ve Karabekir Paşa yeniden tevkif edilmişti.[6]

İsmet Paşa’nın da bu konu ile ilgili anıları şöyledir:

 “Tevkifler başladı. Bu esnada Ankara’da bulunan Karabekir Paşa’nın, İstiklal Mahkemesi kararıyla tevkif edildiğini haber aldım. İzmir’de Mustafa Kemal Paşa’ya karşı suikast yapılacak ve Terakkiperver Fırka mensupları bununla ilgili olacaklar. Birden bu durum bana gayri tabii geldi. Böyle bir suikast tertibinin ne kadar ciddi olduğu hakkında sarih bir fikrim yok. Bunun için endişe duyuyorum. Suikast teşebbüsünden istifade etmek için bunun fırsat olarak geniş ölçüde kullanılmasından ciddi surette kuşkudayım. Heyeti Vekile yi toplayıp görüştüm, endişelerimi söyledim. Kesin vaziyet almak kararında olduğumu bildirdim ve Kazım Karabekir Paşa’nın tahliyesi için emir verdim. Tahliye ettirdim, serbest bıraktım.

Mustafa Kemal Paşa’ya tekrar yazdım. Çok ciddi endişe ediyordum. Karabekir Paşa, İstiklal Mahkemesinden gelen bir talimat üzerine burada tevkif olunmuş. Paşa halen mebustur. Bu ölçüde tahkikat yapabilmesi için, bizim hükümet olarak davayı İstiklal Mahkemesine tevdi etmemiz lazımdır. Bunu henüz yapmadık. Vaziyetin ne kadar ciddi olduğunu öğrenmek icap ediyor. Daha fazla tafsilat bekliyorum dedim ve Kazım Karabekir Paşa’yı serbest bıraktığımı da bildirdim. Mustafa Kemal Paşa derhal cevap verdi. “Vaziyet ciddidir, derhal buraya gel” dedi. Her mülahazayı bıraktım, İzmir’e hareket ettim.

Kazım Karabekir Paşa’nın serbest bırakılması üzerine, İstiklal Mahkemesinin beni tevkife kalkıştığı söylenmiştir, yazılmıştır. Bunun aslı yoktur. Tamimiyle uydurmadır. Ben, o esnada kararlıyım. İzmir’e gittim. Mustafa Kemal Paşa ile konuştuk. İşin esasını anlayayım istedim (inceleme sonucunda). Kendi kendime vaka vardır, esaslı olarak hazırlanmıştır dedim. Nihayet süratle takip edilmek, gerçekler ortaya çıkarılmak lazımdır kanaatime vardım ve bu mealde bir tebliğ de yayınladım. Bunu yapmam da gerekliydi. Çünkü Karabekir Paşa’yı tahliye ettirmiştim. Vekiller Heyetinde konuşmuş, bu meseleyi anlamıyorum, inanmıyorum demiştim. Vakanın doğruluğuna inanınca tebliğ yapmak, tabiatıyla bir vazife olmuştu.

Durumu öğrendikten sonra İzmir’de Mustafa Kemal Paşa ile ciddi olarak görüştüm. Ona, “Terakkiperver Fırkanın başında bulunanların bu işle doğrudan ilgileri bulunduğuna tertipçi olduklarına inanmıyorum. Bunların görecekleri muamelenin adalet üzerinde olmasını ve bir gayret mahsulü olmamasını kesin olarak isterim” dedim. Mustafa Kemal Paşa ile bunda mutabık kaldık. Söz verdi.[7]

Dr. M. Galip BAYSAN


DİPNOTLAR:
[1] H. Eroğlu, Türk İnkilap tarihi, s.303, 322-325
[2] Olay hakkında detaylı bilgi için bknz. Kılıç Ali, İstiklal Mahkemesi Hatıraları, s.26-76; E. Aybars, İstiklal Mahkemeleri I-II, s.423-472
[3] İstiklal Mahkemeleri Hatıraları, s.40
[4] E. Aybars, İstiklal Mahkemeleri, s.353
[5] Kılıç Ali, a.g.e., s.44
[6] Bu olayla ilgili geniş bir yorumlama için bknz. E. Aybars, İstiklal Mahkemeleri, s.433-434
[7] İ. İnönü hatıralar II, s.212-213, İsmet paşa’nın böyle müdahaleleri mevcuttur. Bir örnek olarak Bolu isyanı sırasında bir idam olayı için müdahalesini, olayın şahidi Halide Edip saygı ve hayranlıklar anlatır. Bknz. Türk’ün Ateşle İmtihanı, s.141. Bu olayda ihtimalen mahkeme böyle bir karar vermiş, ancak İsmet paşa’ya duyurulmadan halledilmiştir.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.