Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Atatürkçünün El Kitabı: Bilimcilik İlkesi-4 Devlet Ve Örgüt

0 14.273

Prof. Dr. Cihan DURA

– Atatürkçülüğün on ilkesi Bilimcilik, Sosyal Ahlâk, Millî Egemenlik, Tam Bağımsızlık, Cumhuriyetçilik, Laiklik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik ve Devrimcilik’tir.

– Bir Atatürkçü Bilimcilik İlkesi için, hayatında hangi ortam ve koşulda olursa olsun, burada verilen öğütleri uygular. Atatürkçüler bir araya geldikleri zaman birbirlerini bu öğütler bakımından bilgilendirir, aralarında bu öğütleri konuşur, tartışır, işler ve yayar.

– Bir Atatürkçü ancak bu öğütleri uyguladığı derecede Atatürkçüdür. Kim ki bu öğütlerin hepsini bilir, üzerinde düşünür, uygular, başkalarına anlatır, açıklar, ancak o “ben tam bir Atatürkçüyüm” diyebilir.

Okuduğunuz yazı Bilimcilik İlkesi’nin Devlet ve Örgütbahsi üzerine bir ders denemesidir.

DEVLET VE ÖRGÜT

4.1 – Ey sevgili milletim, Devletini bilimle yoğur! Unutma, silahınla olduğu kadar kafanla da mücadele etmek zorundasın hayatta. Ve ben inanıyorum ki ilkinde gösterdiğin kudreti ikincisinde de göstereceksin. Öyleyse yalnız hayatını değil, devlet yönetimini de bilime dayandırmak olsun bir prensibin de. Bütün yasalarını, bütün düzen ve usullerini, bilimin çağdaş uygarlığa sağladığı esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yap ve uygula.

 4.2 – Sorunlar bilimle çözülür. Bir milletin felakete maruz kalması ne demektir? O milletin hasta olması demektir. Büyük, küçük her türlü sorun için bu böyledir. Kurtuluş için hastalığı teşhis etmek gerekir, sonra da tedavi… Bu da ancak bilimsel ve teknik yoldan sağlanabilir. Çünkü teşhis de bilim gerektirir, tedavi de. Yoksa hastalık kronikleşir, tedavi edilemez bir hal alır.

4.3 – Bir millet ne kadar ilerlemiş olursa olsun, daima kılavuzluğa muhtaçtır, uyarılmaya muhtaçtır. Peki, kimler yapacak bu kılavuzluğu, bu uyarıları? Elbette millet içinde faal olan, girişimlerinde başarılı olmuş insanlar, aydınlar!… Geçmişte ve bugün olduğu gibi gelecekte de milletimizi gönence, mutluluğa kavuşturacak yollar için rehberlik etmek millî ve vicdani görevidir hepimizin. Bu görevi en iyi şekilde yapabilmek için, bütün aydınların, bütün düşünürlerin bir araya gelmesi, birlik olması gerekir.

4.4 – Bir topluluk…, bir örgüt, her şeyden önce aklın yönetiminde olmalı, yalnız bilimi rehber bilmeli kendine. Eğer öyle ise hemen fark ettirir kendini, hep başarılı olur, faydalı işbirlikleri yapar, herkese kabul ettirir değerini. Bilim her alanda başarılı kılar bizi. Örneğin, ülkemizin en bayındır, en şirin, en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı tepeleyip zafere nasıl ulaştık? Elbette bilim ve teknik sayesinde, elbette orduların sevk ve idaresinde bilim ve teknik prensiplerini rehber kılarak.

4.5 – Bir örgütün her elemanı, kendi aklını kullanarak kendiliğinden iş görebilecek şekilde yetişmiş olmalıdır. Bu olmadan, o örgütün, güvenilir ve istinat edilebilir bir kuvvet olarak tanınması gaflettir, felakettir.

Düşüncemi yine ordu örneği ile açıklayayım. Bir orduda, onu oluşturan her rütbe sahibi, her birey, yaşayan bir makinenin canlı organları gibidir, parçaları gibidir. Bu makineyi işleten her organı, onun her parçasını harekete geçiren kuvvet, buharla dönen motorlar değildir; o kuvvet ordu makinesini vücuda getiren canlı organların zihinleridir. Zihinlerde bilgi, muhakeme, idrak ve kavrayış olmazsa makine durur, hiçbir kuvvet işletemez onu. Böyle bir makinenin çalıştırılması için, herhangi bir veya birkaç makinistin ustalığı da yetmez. Çünkü o durgun zihinlerden oluşmuş kütleler, taş, demir ve odun yığınlarından daha âtıldır. Taş ve odun yığınları balya haline konarak küçük bir kaldıraçla kolayca hareket ettirilebilir. Fakat büyük, küçük öge balyaları halinde bulunan âtıl zihinli, yani düşünme yeteneğinden yoksun insan yığınlarının harekete geçirilmesi için lazım olan kaldıraç, kuvvet, düşüncenin varlığından fışkıracak, tatbik noktasını zihinlerde bulacaktır.

Görülüyor ki bir kütleye ordu demek için, o kütlenin belirli bir tarzda dağılımı ve başında bir yöneticinin, hatta en usta bir yöneticinin bulunması yeterli değildir. Orduda bütün emir altında olanları, orduya kumanda eden kişiye faal ve fedakâr birer yardımcı kılan “kendiliğinden hareket”in, yani inisiyatifin bütün alışkanlıklarını kazanmak için başvurulacak vasıtaların araştırılması lazımdır.

4.6 – Aklınla göreceksin. Yönetmek için ne orada olmak önemlidir, ne burada olmak önemlidir! Öyle bir yerde bulunmalı ki herkesi, her şeyi idare edebilmeli. Sanma ki hiçbirini layıkıyla göremezsin. Elbette gözlerinle göremezsin. Akılla göreceksin, ferasetle göreceksin. Akıl, evet akıl sana mutlaka sağlayacaktır bunu.

4.7- Bir örgütte gerekli olan bir husus da yöneticilerin, astlardan daha bilgili olmasıdır. Örneğin bir orduda üst makama geçenlerin, henüz o makama geçmek için yaşı, deneyimi ve rütbesi uygun olmayanlardan daha geniş, daha kapsamlı ve derin bilgi sahibi olmaları gerekir.

Benim bu ordu örneğinde söylediklerim, elbette herhangi bir örgüt için de geçerlidir.

4.8 – Böyle bildiriyorum size aklın ve bilimin devlette ve her örgütte yerini, ifade ettiği yaşamsal önemi.

UYGULAMA

A) Konu ve Altbaşlıklar

Bilimcilik İlkesi’nin “Devlet ve Örgüt” bahsini okuduk. Atatürk burada akıl ve bilimin, devlet ve örgüt yönetiminde tuttuğu yer ve önemi hakkında öğütler veriyor. Alt konular sırasıyla şöyledir:

– Devlet yönetimini bilime dayandırma,

– Bütün millî sorunların bilimle çözülmesi,

– Milletin kılavuzluk ihtiyacı,-Aklın yönetimi,

– Kendiliğinden hareket (inisiyatif),

– Bir yöneticinin astından daha bilgili olması,

– Akılla görmek.

B) Temel Kavramlar

Bilimcilik İlkesi’nin “Devlet ve Örgüt” bahsinde karşımıza çıkan temel kavramlar şunlardır:

devlet, aydın, düşünür, zihin, idrak, kavrayış, feraset.

Aşağıda tanımlamaya, açıklamaya çalıştığım bu kavramları ne kadar iyi öğrenirsek, öğrendiklerimizi unutmazsak, Atatürkçülüğü bir düşünce sistemi olarak o kadar kolay öğrenir, o kadar kolay anlatır, ondan o kadar fazla istifade eder, onu o kadar verimli işler ve geliştiririz. Başkalarına o derecede kolay anlaşılır şekilde anlatırız.

1) DEVLET

Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal örgütlü bir ulusun veya uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık.

Bu tanımda şunları belirliyoruz: Devleti bir ulus veya bir uluslar topluluğu oluşturabilir. Bir ulusun oluşturduğu devlette iki unsur vardır: Toprak bütünlüğü, siyasal örgüt.“Tüzel varlık” ancak “hukuk bakımından mevcut olan varlık” demektir.İşte size devlet hakkında söylenmiş bazı özdeyişler… Bu özdeyişleri anlamaya çalışın, öğrenin, belleğinize alın. Zamanı gelince konuşmalarınızı, yazılarınızı onlarla süsleyin.

– Bir devletin değeri onu meydana getiren kişilerin değerine eşittir. John Stuart Mill

– Büyük bir devlet parti görüşlerine göre idare edilmez. Bismarck

– Devlet örgütlenmiş millettir. —

– Bir devleti yıkmanın kestirme yolu bürokrasiye politika sokmaktır. Michel Debré

– Kapitalistler devletin egemenliği altında değildir, devlet onların yürütme kuruludur. Galbraith (Eğer bir devlet bu durumda ise, ona halkın devleti diyemeyiz. cd)  

2) AYDIN

Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli, çağın gereklerini benimsemiş, ülkesinin ve dünyanın sorunlarıyla ilgilenen kimse.

(Dikkat! Aydın sayılmak için, bilgili, kültürlü, diplomalı olmak yeterli değil; toplumsal sorunlarla da ilgilenmek gerekli!…)

3) DÜŞÜNÜR

Genel sorunlar üzerine yeni ve kendine özgü düşünceleri olan kimse. Mütefekkir.

Genel sorunlara şu örnekler verilebilir: Varlık, hayat, insan, toplum, mutluluk, özgürlük, kalkınma, adalet,…

4) ZİHİN

1. Bir canlının duygu ve davranışlar dışındaki ruhsal süreç ve etkinliklerinin bütünlüğü. 2. Yaşantıları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak anlıkta saklama gücü, bellek. 3. Bilinç.

Anlık: Duyu ve istençten ayrı olarak düşünülen bilme yetisi; usavurma, yargılama, anlama gücü, müdrike, entelekt.

İstenç: irade.

5) İDRAK

Anlama yeteneği, anlayış, akıl erdirme.

İdrak etmek: akıl erdirmek, anlamak, kavramak.

6) KAVRAYIŞ

Kavrama, anlama, algılama yetisi. Kavramak “her yönüyle anlamak, iyice anlamak, tam anlamak” demektir. Tanımdan anlaşılacağı gibi kavramak, anlamaktan daha ileri bir bilinç halidir.

7) FERASET“Anlayış, sezgi, zekâ” anlamlarına gelen, dilimize Arapça’dan geçmiş bir sözcüktür. “Anlayış” başlıca şu anlamlarda kullanılır: Anlama biçimi, zihniyet. Anlama yeteneği (feraset).

C) Yardımcı Kavramlar

Atatürkçü düşünce sistemi insanın bireysel hayatıyla ilgili bazı esaslar koymakla birlikte, toplum hayatı ile çok daha fazla ilgilidir. Gerçekten, Atatürkçülüğün On İlkesi esas itibariyle toplum ve devlet hakkındadır. Bu sebepledir ki toplumsal yaşamla ilgili bazı kavramları, uzmanlık alanımız ne olursa olsun, genel anlamlarıyla öğrenmek zorundayız. Yoksa, Atatürkçü Düşünce’yi anlamakta zorlanırız, tam olarak anlayamayız; bu yüzden de gerçek bir Atatürkçü olamayız. Bilimcilik ilkesinin “Devlet ve Örgüt” kesimi kapsamında bilmemiz gereken başlıca yardımcı kavramlar şunlardır:

teşhis etmek, kılavuzluk, tedavi, inisiyatif, yönetmek, yönetici

Bu kavramların anlamlarını ilgili sözlüklere bakarak, halk için yazılmış kitaplara, ansiklopedilere başvurarak öğrenebiliriz, uzmanlara sorabiliriz. Birkaç arkadaş bir araya gelerek, “imece” yoluyla araştırır, birbirimizi bilgilendirebiliriz.

C) Sorular

Atatürkçü sürekli sorar ve sorusuna yanıt arar. Öyleyse, siz de aşağıdaki 5 soru üzerinde kafa yorunuz. Siz kendiniz de başka sorular oluşturabilirsiniz.

Her soruyu yanıtlamaya çalışınız. Size yol gösterecek, bilgi sağlayacak kaynaklara başvurunuz. Arkadaşlarınıza sorunuz, ortaklaşa yanıt arayınız, tartışınız. Bazı sorular için verdiğim ipuçlarını kullanınız. Çabalarınızı zamana yayınız, örneğin bugün, 2 soru üzerinde, yarın diğer 2 soru üzerinde durunuz, kalan sorular için de böyle yapınız.

Soruları, yanıtları çok iyi öğreniniz. Bunu sağlamak için geri dönüşler yapınız. Özet çıkarınız. Sorular ve yanıtların içerdiği bilgileri birbirinize anlatınız, başkalarına aktarınız.

1) Hayatta neden aynı zamanda, kafayla da mücadele etmek zorundayız?

2) Bir topluluk aklın yönetiminde olursa, yalnızca bilimi rehber bilirse, hangi bakımlardan kazançlı çıkar? Kendini nasıl fark ettirir?

3) Bir örgütün her elemanının kendi aklını kullanarak kendiliğinden iş görebilecek şekilde yetişmiş olması neden gereklidir? Bu yoksa o örgütün, güvenilir bir kuvvet olarak görülmesi neden yanlıştır?

4) Bir örgütte yöneticilerin, astlardan daha bilgili olması neden gereklidir?

Eğer bir örgütte yönetici astlarından daha bilgili değilse, onları yönlendiremez, verimli şekilde çalıştıramaz. Yanlış, eksik, beğenilmeyen kararlar alır. Kararları, emirleri eleştirilir. Sonuçta otoritesi de sarsılır. Örgütünü yönetemez duruma düşer. Böyle bir hal örgütte liyakat esasının işlememesinden kaynaklanır. Bu patoloji ne yazık ki bizim toplumumuzda çok yaygındır.

5) Akılla görmek, ferasetle görmek ne demektir? Hangi durumlarda gereklidir?

İnsan gözüyle, olanı görür, somutu görür. Ancak olacakları görmek, isabetli tahminler yapmak, soyut ilişkileri, sebep-sonuç bağlantılarını görmek çok daha önemlidir, Bunu da bilgilerini kullanarak, karşılaştırmalar yaparak, muhakeme ederek sağlar. Böyle bir zihin faaliyetine mecazi anlamda “akılla görmek” adını veriyor Atatürk.

Blaise Pascal’ın (1623 – 1662) şu sözü, akıl yetisinin insana ne muazzam imkânlar ve ufuklar açtığına işaret eder: Mekân açısından kâinat beni kavrar ve kuşatır, beni küçücük bir noktaya dönüştürür; ben ise, düşünme yeteneğim sayesinde kâinatı kuşatırım.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.