Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Atatürk ve Türkiye’deki Misyoner Okulları

2 21.096

Yrd. Doç. Dr. Ayten SEZER

1. Misyonerliğin Başlangıcı

Misyoner faaliyetlerinin tarihi oldukça eskiye gider. İlk misyonerlerin ‘havariler’ olduğunu söylemek mümkündür. Zira, Hıristiyanlık inanışına göre Hz. İsa, etrafına topladığı havarilerine, “Gidiniz ve yeryüzündeki her yaratığa İncil’i anlatınız” diyerek onları vaaz etmek üzere görevlendirmiştir. Bu cümleden olarak genelde Hıristiyanlığı yaymak için gayret gösteren kişilere ‘misyoner’, Hıristiyan olmayan ülkelerde bu dini yaymak için kurdukları teşkilata da ‘misyon’ denilmektedir.[1]

İlk misyonerlerden kabul edilen Aziz Paulus (St. Paul) Hıristiyanlığı yaymak amacıyla Anadolu, Makedonya ve Yunanistan’da pek çok kilise kurmuş ve bu kiliseleri teşkilatlandırmıştır. Havariler ve yardımcıları sayesinde Hıristiyanlık zamanla bütün Roma dünyasına yayılır. Bu yoğun faaliyetler sonucunda 9. yüzyılda Almanların, 10. yüzyılda ise İskandinavların Hıristiyanlığı benimsediği görülmektedir. Roma Katolik Kilisesi’nin Avrupa’ya hakim olmasıyla Hıristiyanlığın bütün dünyaya yayılması için harekete geçilir ve bu amaçla Papalık tarafından 1662’de Vatikan’da “Misyon Bakanlığı” kurulur.

Yine bu tür faaliyetler için Paris’te “Dış Misyonlar Papaz Okulu” açılır ve giderleri “Papalık Propaganda Dairesi” tarafından üstlenilir. Misyonerliğin daha etkin olabilmesi için Almanya, Fransa ve Belçika gibi Avrupa ülkelerinde açılan çeşitli enstitülerin yanı sıra, misyonerlik çalışmalarını daha iyi yürütebilecek elemanların yetiştirilmesi için de yeni okulların kurulduğu görülür.[2] Böylece, başlangıçta kişisel gayretlerle başlayan misyonerlik faaliyetleri zamanla güçlenmiş ve emperyalizmin öncülük görevini üstlenen bir teşkilat halini almıştır.

Misyonerlik faaliyetlerini yürütmek gayesiyle kurulan en eski ve en güçlü misyon teşkilatlarının İngilizlere ait olduğu bilinmektedir. Bunlardan l646’da Londra’da kurulan ‘Hıristiyanlığı Yayma Cemiyeti’ hızla yayılır ve pek çok ülkede binden fazla şubesi açılır. Bu sayı 19. yüzyıla gelindiğinde 7 bine ulaşmıştır.[3] Sloganları olan “dünyanın Hıristiyanlaştırılması (the evangelization of the world in the generation…)”[4] için yoğun bir faaliyet içerisine giren misyonerler, kurdukları dernek ve teşkilatlar sayesinde sistemli ve örgütlü bir şekilde hedeflerini gerçekleştirmeye çalışırlar. Şimdi misyonerlerin amaçlarını ve kullandıkları metotları daha ayrıntılı olarak ele alalım.

2. Misyoner Faaliyetlerinin Amaçları ve Kullandıkları Metotlar

Misyoner faaliyetlerinin görünen amacı dinîdir. Yani, kendi ifadeleriyle ‘dinsiz’ dünyayı Hıristiyanlaştırmaktır. Bu amaçla bilmeyenlere İnciri öğretmek, Hıristiyan olmayanları bu dine davet etmek veya kendi mezheplerine insan kazandırmak için çalışan misyonerlerin nihai hedefi ise yeryüzünde güçlü bir Hıristiyan topluluğu oluşturmaktır.

Görünen bu dini gayelerinin yanında, misyonerliğin zamanla siyasi, ekonomik, sosyal ve idari pek çok amacı da bünyesinde taşıdığı görülmektedir. Özellikle sömürgecilik çağı ile beraber bağlı bulundukları ülkelerin emperyalist politikalarına hizmette bulunmaları gözardı edilemeyecek bir gerçektir. Kendilerini kiliseye adayan ve İncil’in hizmetkarı olarak gören misyonerler, amaçlarına ulaşabilmek için her yolu ve metodu denemekten kaçınmamışlardır. Onlardan istenen şey gidecekleri ülkenin dilini, dinini ve kültürlerini öğrenip inceleyerek eksiklikleri belirlemek ve ona göre hareket etmektir.[5] Bu yüzden misyoner bazen bir doktor, bazen bir öğretmen, bazen da bir Barış Gönüllüsü veya din adamı olarak faaliyetini sürdüren bir insandır. Çünkü onlar için amaca götüren her yol ve her meslek araç olarak kullanılabilir.[6] Dolayısıyla, kendi din, dil ve kültürlerini yayabilmek için okul, matbaa ve hastahane gibi kurumları açarak, maksatlarına ulaşmak için bu kurumları araç olarak kullandıkları dikkati çeker.[7] Bu kurumlar arasında en etkili olanları okullardır. Zira, eğitim yoluyla öğrencileri Hıristiyanlaştırmak esas gayedir. Henry Jessup isimli bir misyonere göre okullar misyonerliğin başarısı için temel şart olarak görülmüş ve “Hıristiyan misyonerleri okulunda eğitim, yalnız gaye içinde bir vasıtadır. Bu gayede, insanları İsa’ya götürmek, fertler ve milletler Hıristiyan oluncaya kadar onları eğitmek…”[8] olarak ifade edilmiştir. Bu yüzdendir ki misyonerler gittikleri her ülkede dini kurumlarının yanında okullarını da kurmuşlardır.

Misyonerlerin amaçlarına ulaşmak için kullandıkları metotlardan biri de, mahalli kültürü yok edecek çalışmalarda bulunmaktır.[9] Bu maksatla, kitap, gazete, dergi ve broşür gibi yayınlarla etkili olma, İncil’i tanıtıcı kurslar açma, radyo televizyon gibi yayın araçlarında programlar düzenleme, seminer, konferans vb. toplantılar tertip etme; izci teşkilatları oluşturma ve çeşitli sportif faaliyetlerle etkili olma yollarını denemişlerdir. Kısacası, okul, kolej, yabancı dil kursları, hastahane, dispanser, yayınevleri, kızılhaç vb. kurumlar amaca ulaşmak için kullanılan araçlar arasında yer almaktadırlar.

3. Osmanlı Döneminde Misyoner Faaliyetleri

Dini ve mezhebi gayelerle Osmanlı topraklarına gelen misyonerler, zamanla ait oldukları ülkelerin Osmanlı Devleti’nde yeni nüfuz alanları oluşturma çabalarında araç olarak kullanıldılar. Zira, çok dinli ve çok etnik yapılı olan Osmanlı Devleti misyoner faaliyetleri için uygun bir zemine sahipti. Azınlıklara tanınan geniş haklar ile yabancılara verilen kapitülasyonlar da bu tür faaliyetler için uygun fırsatlar olarak değerlendirilmiştir. Dolayısıyla Osmanlı’daki misyoner faaliyetlerini incelerken, olayın dini yönü kadar siyasi, kültürel, ticari ve ekonomik boyutunu da göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hız kazanan misyoner faaliyetlerinin tarihi oldukça eskiye dayanır. İstanbul, İzmir ve özellikle Kudüs gibi kutsal yerleri bulmaya yönelik olarak başlayan çalışmalar, sömürgeciliğin gelişmesiyle birlikte ticari ve siyasi bir mahiyet kazanır ve bu yönü ile ‘Şark Meselesi’ni halletmek için azınlıklar kanalıyla misyonerlerden yararlanılır. Politik bir kavram olarak 19. yüzyılın başlarında kullanılan ‘Şark Meselesi’ni Türklerin Anadolu’ya geldikleri tarihe kadar (1071) götürmek mümkündür. 17. yüzyıla kadar Hıristiyan Avrupalılar Türklerin Anadolu’ya gelmelerine ve Balkanlar’dan Avrupa’ya geçmelerine engel olmaya çalıştılar, ancak bu dönemde başarısız oldular. Ne var ki, bu yüzyıldan sonra Türkler, sürekli Batı karşısında toprak kaybetmeye ve gerilemeye başladıklarından dolayı savunma durumuna geçtiler.

O günden bugüne kadar çeşitli politikalarla süren ‘Şark Meselesi’nin bu aşamasında Batılılar bir yandan Osmanlı’yı yarı sömürge haline getirirlerken, diğer yandan da ülkedeki azınlık milliyetçiliğini destekleyerek onları Osmanlı’dan koparmaya çalıştılar.[10] Bu politikalarını gerçekleştirmek için kullandıkları metotlardan biri de misyonerlik çalışmalarıdır.

19. yüzyıla gelindiğinde Anadolu, Boğazlar, Orta Doğu, Petrol Bölgesi, Akdeniz çevresi ve Makedonya gibi dünyanın jeopolitik ve jeostratejik bakımdan önemli bölgelerine sahip olan Osmanlı Devleti, misyonerler açısından ilgi çekiciydi.

Bölge üzerinde daha çok İngiltere, Fransa, Rusya ve Avusturya arasında görülen mücadeleler yeni problemleri ortaya çıkarır ve her ülke Osmanlı üzerindeki nüfuzlarını arttırmak için misyonerlerini kullanırlar.

Osmanlı topraklarına gelen ilk misyonerler Katoliklerdir. Fransız olan bu misyonerler İstanbul’daki yabancıların ve azınlıkların eğitimi ile ilgilenmek üzere 16. yüzyılın sonlarına doğru bölgeye gelirler ve dini kurumlarının yanında okullarını da kurdular. Cizvitlerle başlayan bu faaliyetler Katolikliğin diğer tarikatları olan Dominiken, Kapuçin ve Frerler rahip ve rahibelerinin de gelmesiyle devam eder ve çoğunlukla kendi isimleriyle anılan St. Joseph, St. Michel, St. Louis ve Notre Dame de Sion gibi okullarını açarlar.[11] 1914’e gelindiğinde 59.414 öğrencinin öğrenim gördüğü bu okulların sayısının 500’e ulaştığı görülür.[12]

Katoliklerin yanı sıra Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren diğer misyonerler Protestanlardır. Bunların çalışmaları 19. yüzyılın ortalarından itibaren yoğunlaşır. Bunda Osmanlı’nın içinde bulunduğu olumsuz durum ve emperyalist devletlerin bölgedeki menfaat çatışmalarının rolü büyük olmuştur. Bilindiği üzere Katoliklerin hamisi Avusturya ile Fransa, Ortodokslarınki ise Rusya idi. Bunlara İngiltere de katılır ve bir Protestan topluluğu oluşturmak için çalışmalara girişir. Osmanlı topraklarına gelen ilk Protestan misyonerin 1815’te Mısır’a gönderilen İngiliz Church of Missionary Society’e bağlı bir papaz olduğu kaydedilir. [13]

Ayrıca yine bu amaçla 1842’de Kudüs’te bir Protestan kilisesi açılır ve İngiltere, Almanya ve Amerika’dan Protestan misyonerleri gönderilir. Bu misyonerler 1856 tarihli Islahat Fermanı’nın getirdiği vicdan hürriyeti ile mezhep değiştirme serbestliğinden de yararlanarak çalışmalarına hız verirler. Anadolu’ya gelen ilk Protestan misyonerler ise Amerikalılardır. 19. yüzyılın başlarında gelmeye başlayan bu misyonerler, kurdukları ‘misyon’ların yanı sıra çeşitli seviyelerde okullarını da açarlar. Bu okulların büyük kısmı 1810’da Boston’da kurulan ve kısaca American Board olarak anılan American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) isimli teşkilat tarafından açılmıştır.[14] Önceleri İzmir ve İstanbul gibi kıyı şehirlerine gelen Amerikalı misyonerler daha sonra gittikçe iç bölgelere doğru yayılırlar.

Bölgeye gönderilen Amerikalı misyonerlerden istenen şey, öncelikle gittikleri yerlerde halkın arasına karışarak bilgi sahibi olmalarıydı. Özellikle halkın dini durumunu tespit etmek, din adamları hakkında (sayıları, bilgi düzeyleri, eğitim durumları vs.) bilgi edinmek, ülkedeki eğitim ve öğretim durumunu tespit etmek ve halkın moral durumunu öğrendikten sonra, ne tür bir çalışmada bulunulacağını belirlemekti. Onlardan istenen bir başka görev ise “.Bu mukaddes ve vaad edilmiş toprakların silahsız bir haçlı seferiyle geri alınmasını sağlamak” için gerekli çalışmaların yapılmasıydı.[15] Daha çok Yahudi ve Müslüman olmayan azınlıkların yaşadıkları bölgelerde faaliyetlerini yoğunlaştıran bu misyonerler Osmanlı topraklarını Avrupa, Doğu, Batı ve Merkezi Türkiye olmak üzere dört misyon bölgesine ayırırlar[16]: Bunlardan Avrupa Türkiyesi Misyonu, Filibe, Selanik ve Manastır’ı içine alıyordu ve bölgedeki Bulgarların bilinçlendirilmesi i§in çalışıyordu.

Batı Türkiye Misyonu, İstanbul, İzmit, Bursa, Merzifon, Kayseri ve Trabzon yörelerini; Merkezi (Orta) Türkiye Misyonu, Toroslar’ın güneyinden Fırat nehri vadisine kadar olan bölgeyi (özellikle Maraş ve Antep illerine ağırlık veriliyordu), Doğu Türkiye Misyonu ise; Harput, Erzurum, Van, Mardin ve Bitlis’ten başlıca Rus ve İran sınırına kadar olan bütün Doğu Anadolu topraklarını içine alıyordu. Bu son üç misyonun Ermeniler üzerinde çalıştıkları dikkati çeker.[17] Yirminci yüzyılın başında Doğu, Batı ve Merkezi Türkiye Misyonlarına ait yaklaşık 20 bin öğrencinin öğrenim gördüğü 337 okul vardı ve bu okulların %42’si Batı’da, %30’u Merkezi Türkiye’de, %20’si ise Doğu Türkiye Misyonu’nda idi.[18]

Bu amaçla işe koyulan misyonerler kurdukları ‘misyon’ ların yanı sıra ilk, orta ve yüksek seviyelerde açtıkları okulları ile matbaa, hastane ve yardım kuruluşlarıyla çok yönlü bir Protestanlaştırma faaliyetine giriştiler. Bu derece örgütlü ve planlı bir faaliyet sonucunda hem mezheplerini yayıyorlar hem de azınlıkları etkileyerek onların Osmanlı’dan kopmalarına yardımcı oluyorlardı. Bu alanda en önemli Protestan kolejleri İstanbul ve Beyrut gibi merkezlerde açıldı. Bunlar arasında 1863’te İstanbul’da Cyrus Hamlin isimli bir misyonerin açtığı Robert Kolej anılmaya değerdir.

Kurucuları, yöneticileri ve çoğu öğretim elemanı misyonerlerden oluşan bu Kolej’in 1863-1903 tarihleri arasındaki mezunlarının çoğunu Bulgar öğrenciler oluşturuyordu. Yine, Kolej’in ilk Bulgar mezunlarından beşinin Bulgaristan’da başbakanlık görevinde bulunduğu ve Birinci Dünya Savaşı öncesi Bulgar kabinelerinden her birinde en az bir Robert Kolej mezununun yer aldığı görülür.[19]

Yüklü bir program uygulanan Kolej’de Almanca, İngilizce ve Fransızca gibi Batı dillerinin yanında başta Bulgarca ve Ermenice olmak üzere on beşe yakın değişik dilin öğretilmesi, Kolej’in çok yönlü amaçlarını ortaya koyması açısından önemli bir husustur. Bulgarlar için çalışan Avrupa Türkiyesi Misyonu’nda ise 1899’da on misyoner, on iki Amerikalı misyoner yardımcısı ve 81 yerli yardımcı görevli hizmet veriyordu.

Bölgedeki Protestan kiliselerinin sayısı ise on beşi bulmuştu. 1870-80’li yıllarda, İstanbul’da misyonerlerin kurduğu matbaada yayınlanan eserlerin yarıya yakınının Bulgarca olması bu konu üzerindeki çalışmaların ciddiyetini ortaya koymaktadır. ‘American Board’dan başka Bulgarları Protestanlaştırmak için çalışan bir diğer Amerikan misyoner örgütü olan ‘Methodist Episcopol Mission’nun da 1858’de Bulgaristan’da birer misyon merkezi kurduğu görülür.[20] Amerikan misyonerlerinin İstanbul’da kurduğu Robert Kolej’in Bulgarlar için üstlendiği görevi, Beyrut’ta açılan Protestan Koleji de Arapları bilinçlendirerek Osmanlı’dan koparmak için üstlenmiştir.[21]

Bu iki Kolej’den başka Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde açılan pek çok Kolej, aynı şekilde daha çok Ermenilere yönelik olarak çalışmıştır. Anadolu’da ilk Amerikan misyoner merkezi 1852’de Harput’ta kurulur. Aynı yerde 1878’de açılan Osmanlıların Fırat Koleji dedikleri Ermenistan Koleji (Armenian College) Protestan papazı yetiştirmek ve Ermenilere dilleri, tarihleri ve edebiyatları ile milliyetleri hakkında bilgiler vermek için hazırlanan programları takip eder.

Aynı dönemde Merzifon’da Anadolu Kolej (Anatolia College), İzmir’de Uluslararası Kolej (International Col-lege) ile kızlar için açılan Amerikan Koleji, Antep ve Maraş’ta kızlar ve erkekler için açılan Merkezi Türkiye Kolejleri; Tarsus’taki St. Paul Enstitüsü gibi kolejler öncelikle Hıristiyan azınlıkların çocuklarını eğitmişler ve ardından onların Osmanlı’ya karşı ayaklanmalarını sağlamışlardır. İçeride azınlıkları bu şekilde yetiştirerek kışkırtan misyonerler dışarıda da Avrupa ve Amerikan kamuoyunu Türkiye aleyhine çevirmek için kendi tahrikleriyle çıkan ayaklanmaların bastırılmasını “Türkler Hıristiyan ahaliyi kesiyor!” propagandalarıyla etkileyerek, Batı dünyasını Osmanlı Devleti aleyhine tavır almak üzere harekete geçirmeye çalışmışlardır. İyi yetiştirilmiş Ermeniler ABD’ye götürülüyorlar ve çoğu Amerikan vatandaşlığına geçtikten sonra Osmanlı topraklarına geri dönüyorlardı. Böylece dokunulmazlık zırhına büründükten sonra Ermeniler için özgürlük propagandası yaparak onlar lehine reformlar istiyorlardı.[22] 1914 yılına kadar 60 bini aşkın sayıda Ermeninin ABD’ne göç ettiği tahmin edilmektedir.[23]

Ermeni ve Bulgarlara yönelik olarak sürdürülen çalışmalar, aynı zamanda Rum, Hıristiyan Arap, Nasturi, Süryani ve Yahudiler üzerinde de yürütülüyordu. Hatta, Doğu’daki bazı Kürt aşiretlerinin ayaklanmalarında bölgeye 17. yüzyıldan itibaren gelmeye başlayan Fransız ve İtalyan Katolik misyonerleri ile bunlara 19. yüzyıldan itibaren katılan İngiliz, Alman ve Amerikalı misyonerlerin faaliyetlerinin oldukça önemli rol oynadığı bilinmektedir. Bir araştırmada bunlardan yalnızca “American Boardun 1900’de Avrupa Türkiyesi ve Anadolu’da 162 misyonerinin ve 21 misyoner merkezinin olduğu, 36 kurum ve yüksek okulda 2700 erkek ve kız öğrenci ile 398 ilkokulda 15 bin öğrencinin öğrenim gördüğü ifade edilmektedir.[24] Bir başka araştırmada ise 1914’e gelindiğinde ABD’nin Osmanlı topraklarında 9 hastahanesi, 426 okulu ve 25 bine yakın öğrencisi vardı.[25] Protestan misyonerleri açtıkları okul ve kolejlerle olduğu kadar kurdukları hastahaneler yoluyla da bölge insanlarını etkilemeye çalışmışlardır. İlk hastahaneler Antep, Talas (Kayseri), Mardin ve Van’da kurulmuş olup, bunları İstanbul, Merzifon, Sivas, Harput ve Diyarbakır’da açılanlar izlemiştir.[26]

Gerek eğitim ve öğretim faaliyetlerini desteklemek gerekse dini propaganda malzemesi hazırlamak için İzmir ve İstanbul gibi merkezlerde matbaalar kurulmuş ve buralarda çoğu dini muhtevalı milyonlarca sayfa tutarında kitap ve broşür basılmıştır. 1820’lerden 1900’lere kadar basılan ve dağıtılan Kitab-ı Mukaddes ve Hıristiyanlığa dair diğer kitaplarla kolejlerde okutulan ders kitaplarının sayısının 7 milyon sayfayı bulduğu ifade edilmektedir.[27] Özetle, American Board ve diğer misyoner teşkilatlarının bu derece etkin ve yoğun çalışmalarının, 1880’lerden itibaren ABD’ye Orta Doğu ve Anadolu’da ekonomik, sosyal ve kültürel bir hayat sahası oluşturmada aracı rol oynadığı gözden kaçmayacak bir gerçektir.

Osmanlı Devleti’nde Protestanlaştırma faaliyetlerini sürdüren bir diğer ülke ise İngiltere idi. Orta Doğu ve Anadolu’ya yönelik olarak çalışan İngiliz misyonerleri 19. yüzyıldan itibaren Mezopotamya ve Ege yöresinde yoğun olarak İstanbul, Antalya, Harput, Ankara, İzmir, Erzurum, Bursa, Antep gibi şehirlerde okul açmışlardır.[28] World Missions’un 1914 yılına ait istatistiklerine göre İngiliz Misyoner Cemiyetlerinin (British Missionary Societies) Osmanlı Devleti’nde 178 okulu ve 12 800 öğrencisi vardı.[29] 1919 tarihli bir rapora göre ise Milli Mücadele öncesi Anadolu topraklarındaki İngiliz misyoner sayısı 23 olup, bunların 7 ilkokulu ve 5 tane de ortaokulu vardı. Bu okullarda 86’sı çocuk yuvasında, 740’ı ilkokullarda, 134’ü ise ortaokullarda olmak üzere toplam 2190 öğrenci öğrenim görüyordu.[30]

İngiliz, Fransız ve Amerikan misyonerlik faaliyetleri kadar yaygın olmamakla beraber Alman misyonerleri de Osmanlı ülkesine geldiler. Bunlar daha çok Kudüs, Beyrut, İzmir ve İstanbul gibi merkezlerde açtıkları okullar sayesinde çalışmalarını sürdürdüler. Söz konusu okulların dini propagandadan ziyade Almanya’nın ekonomik ve kültürel nüfuzunun bölgede yayılmasını sağlamaya yönelik faaliyette bulundukları bilinmektedir.[31] Birinci Dünya Savaşı sonlarında Türkiye’de faaliyette bulunan Alman misyonerlerinin sayısı 79 eğitim elemanı ve 791 rahip olmak üzere 890’dır. Ayrıca 7 çocuk yuvası, 17 ilkokul ve bir ortaokul ile iki hastahane ve bir dispanserleri vardı.[32]

İtalyanlara ait misyonerlik faaliyetleri de çoğunluğu İstanbul’da olmak üzere Hatay, Beyrut, Selanik, Bingazi, Derne, Humus ve Trablusgarp gibi yerlerde yoğunlaşmış olup, diğer misyonerler gibi bunlar da eğitim ve öğretim faaliyetlerine ağırlık vermişlerdir.[33] İtalyan soyundan gelen Ivrea rahip ve rahibeleri ile İtalyan Cizvitleri tarafından açılan -büyük kısmı ilkokul seviyesinde- okulların esas gayelerinden biri Katolikliği yaymanın yanı sıra İtalyan dili ve kültürünü öğretmekti.

Ana hatlarıyla verilen bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere, çalışma alanları, amaçları ve metotları gözönüne alınırsa, Osmanlı Devleti 19. yüzyılda en yoğun ve çok yönlü bir misyoner faaliyetine sahne olmuştur. Ülke adeta bir baştan bir başa misyonerler tarafından açılan okullarla donatılmıştır. Devletin bazı bölgelerindeki eğitim ve öğretim kurumlarının yeterli olmaması misyoner okullarına olan ilgiyi arttırıyordu. Bu okullarda din propagandasının yapıldığı, kendi dil ve kültürlerinin öğretildiği, özellikle Fransız İhtilali sonrasında gelişen milliyetçilik akımının azınlıklar arasında yaygınlaştırılmaya çalışıldığı düşünülürse ne derece etkili oldukları açıkca kendini gösterir.

Bu durumu gözleyen Osmanlı yöneticileri, anılan okulları denetim altına almak ve zararlı faaliyetlerini engellemek olmak için çeşitli düzenlemelere gittilerse de, gerek kapitülasyonlar gerekse büyük Batılı devletlerin müdahaleleri yüzünden istedikleri sonucu alamadılar. Dolayısıyla bu okullarda Türklük ve Müslümanlık aleyhtarlığı işlenirken Türkçe vb. derslerin de yetersiz verildiği kaynaklarda yer almaktadır.

1900’de sadece Amerika’ya ait 400’ü aşkın okulda 20 bine yakın öğrenci öğrenim görürken, aynı yıllarda faaliyet gösteren idadi ve sultani sayısı 69 idi. Ve bunların sadece 7 bin civarında öğrencisi vardı. Aynı dönemde Osmanlı topraklarındaki toplam yabancı okul sayısı 2 bin civarında idi. Bunlara azınlıkların kendi okulları da ilave edilirse bu sayı toplam olarak 10 bine yaklaşmaktadır. Bundan dolayıdır ki, devletin zayıfladığı dönemlerde, azınlıkların ayaklanmalarında ve Batılı devletlerin de yardımlarıyla birer bağımsız devlet haline gelmelerinde misyonerlerin eğitim faaliyetlerinin etkisi gözardı edilemez. Nitekim, 1829’da Yunanistan’ın, 1908’de Bulgaristan’ın ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Arapların Osmanlı’dan kopmasında misyoner faaliyetlerinin küçümsenemeyecek katkıları olmuştur.

4. Atatürk Dönemi Milli Eğitim Politikası ve Misyoner Okulları

Osmanlı döneminde yoğun olarak faaliyette bulunan misyonerler, bunu Cumhuriyet Türkiyesi’nde de devam ettirmek istediler. Ne var ki, Osmanlı’nın kozmopolit bir yapısı, azınlıklara tanınan geniş hakları, gösterilen hoşgörü ve yabancı devletlere sağlanan kapitülasyonlar sayesinde – tabiri caizse- rahatça at oynatabilen misyonerler, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde aynı ortamı bulamadılar. Zira, tam bağımsızlık ilkesinden hareket eden yeni Türkiye Devleti, milli ve laik özellikler taşıyordu. Bu yüzden anılan faaliyetlere izin verilmesi söz konusu olamazdı. Nitekim Dünya Savaşı sonrası kazanılan Milli Mücadele hareketi sonrasında 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile kapitülasyonlar kaldırıldı ve yeni Türkiye Devleti’nin siyasi ve hukuki varlığı batılı emperyalist güçler tarafından tanındı.

Azınlıkların ayrılması üzerine daha homojen bir yapıya sahip olan Türkiye Devleti’nde köklü inkılap hareketlerine girişildi. Özünde ‘medenileşmek’ ve ‘garplılaşmak’ bulunan bu hareketlerin gayesi toplumu ‘muasır medeniyet seviyesine yükseltmek’ti. Bu amaçla başta eğitim ve öğretim olmak üzere hemen her alanda yeni düzenlemeler yapıldı. 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile öğretim birleştirilmiş ve ülkedeki farklı isimler altında faaliyette bulunan bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlanmıştır. Medreselerin de kapatıldığı bu kanunla eğitim ve öğretimde millilik ve laiklik esasları benimsenmiştir.

Tam hükümranlık haklarını eğitim ve öğretim alanında da kullanan Türkiye Cumhuriyeti Devleti misyonerlerin amaçları doğrultusunda faaliyet gösteren yabancı okulların Osmanlı ve özellikle Milli Mücadele dönemindeki -Merzifon Amerikan Koleji’nin Pontuscu Rumlara yardımlarda bulunması, Maraş ve Antep’teki Kolejlerin ise Ermeniler için çalışması- olumsuz durumlarını gözönünde bulundurarak politikalarını bu yönde belirledi. MEB’ye bağlı özel öğretim kurumları olarak çalışmalarını sürdüren yabancı okulların denetim ve kontrollerini sağlamak için yeni düzenlemeler getirildi. Bunların başında söz konusu kurumların dini propaganda yapmalarına engel olmak için bazı kuralların getirildiğini ve uygulandığını görüyoruz.

Sayıları eskiye nazaran oldukça azalan bu kurumlar için getirilen düzenlemelerden bazıları şöyle özetlenebilir:[34]

  • Misyoner okullarında (yabancı okullar), mabetler dışında dershane ve salonlarda bulunan dini semboller; salip, heykel, dini tasvirler vs. kaldırılacaktır.
  • Müslümanların ve başka mezhepten öğrencilerin okullardaki dini ayinlere katılmaları yasaktır. Bunun için sık sık denetimler yapılacak ve suçlular cezalandırılacaktır.

Türkiye’de faaliyette bulunan misyoner okullarına giden Türk çocuklarını bu kurumlarda verilen eğitimden duyulan endişe karşısında istenilen esaslar çerçevesinde yetiştirmek için alınan bir diğer karar ise şuydu: Yetişecek nesilleri misyonerlere ait yabancı okullardaki yabancı kültürün tesirlerinden korumak ve onlara küçük yaşta milli bir ruh ve fikir eğitimi vermek amacıyla Türk çocuklarının yabancı misyoner okullarına gitmelerini yasaklayan bir kanun çıkarıldı.[35] 23 Mart 1931 tarih ve 1778 sayılı kanuna göre; Türkiye’de ilk öğrenimlerini yapmak üzere okula gidecek Türk vatandaşı çocukları ancak Türk okullarına gidebileceklerdi. Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra çok sayıda misyoner okullarının ilkokulları öğrencisizlik yüzünden kapanmak zorunda kaldı. 1915 yılında yayınlanan ve Milli Mücadele ile Cumhuriyet yıllarında da yürürlükte kalan ‘Mekatib-i Hususiye Talimatnamesi’ne göre ise özetle; yabancı cemiyet, cemaat ve şirketler tarafından açılan misyoner okullarının binalarını onaramamaları, genişletememeleri, yeniden okul açamamaları gibi kısıtlamaların yanında, kitap ve programları ile yönetici ve öğretmenlerinin MEB tarafından denetlenmesi bu dönemdeki ciddi uygulamalar arasındadır. Ayrıca milli kültürün korunması gayesiyle Türkçenin, Türk tarih ve coğrafyası ile yurt bilgisi derslerinin Türkçe olarak Türk öğretmenler tarafından okutulması mecburiyetinin getirilmesi, Türk öğretmenlerin MEB tarafından atanması, yabancı müdür yanında bir Türk müdür yardımcısının bulunması zorunluluğu dikkate değer düzenlemelerdir. Aynı konular 1935 tarihli “Yabancı Okullar Yönergesi”nde de dile getirilmiştir.

Bu sıkı denetim ve kontroller karşısında kurallara uymayan pek çok yabancı okul kapatılmıştır. Bu dönemde faaliyetine devam eden yabancı okullardan bazıları Fransızlara ait St. Joseph, St. Michel, St. Benoit ve Notre Dame de Sion gibi ilk ve ortaöğretim seviyesindeki okullar ile Amerikalılara ait İstanbul’da Robert Kolej, Üsküdar Amerikan Kız Koleji, Tarsus ve İzmir Göztepe’deki Amerikan Kolejleridir. Çoğunluğu ilkokul seviyesinde bazı İtalyan okulları ile İngiliz, Alman, Avusturya, İran ve Bulgar okulları da faaliyetine devam eden okullar arasındadır. Daha önce binlerle ve yüzlerle ifade edilebilen yabancı okulların sayısı Cumhuriyet’le beraber onlara kadar inmiştir.

Lozan’da kapitülasyonların kaldırılması ve Yeni Türkiye Devleti’nin takip ettiği milli eğitim ve kültür politikasının yabancı okullara uygulanmasına ve sıkı kontrollerin getirilmesine rağmen yine de bazı yabancı okulun kurallara uymadığı ve dini propagandaya devam ettiği görülmüştür. Buna en açık örnek söz konusu okullara gönderilen talimatlara rağmen dini tasvirlerin kaldırılmadığı, Türk ve Müslüman öğrencilerin pazar günleri ayinlere götürüldüğü, ders kitaplarında İncil’den pasajların yer aldığı, Türkçe derslerinin layıkıyla verilmediği hususları sıklıkla karşılaşılan problemler arasındadır. Bu kurallardan birine veya birkaçına uymayan okulların kapatıldığı görülür. Bu amaçla 1924 yılı Nisanı’nda 40’a yakın İtalyan ve Fransız okulu kapatılmıştır. Yine Bursa Amerikan Kız Koleji de din propagandası yapıldığı gerekçesiyle 1928 yılında kapatılan okullar arasındadır.[36]

Türk hükümetinin yabancı okullar konusundaki bu tavizsiz tavırlarından dolayı, misyonerlerin faaliyetlerini devam ettirebilmek için taktik değiştirme yoluna gittikleri görülür. Çalışmalarını açıktan yürütemeyeceklerini anlayan bir kısım misyonerler kendi ifadeleriyle yeni dönemde takip edecekleri eğitimin adını ‘ahlaki eğitim’ olarak nitelendirip, ‘isimsiz Hıristiyanlık (unnamed christianity)’ altında gizliden din propagandası yapmaya devam edecekleri doğrultusunda karar alırlar. Ancak bu yolla çoğunluğu Türk ve Müslümanlardan oluşan öğrencilerini etkileyerek kişiliklerini değiştirmede başarılı olacaklarına inanıyorlardı. Bu konuda American Board’un 1923 tarihli yıllık raporunda şöyle denilmektedir:[37]

“Kapitülasyonların kaldırılmasının misyonerler üzerindeki etkisi çok derin oldu. Bir kere Türkiye’de misyonerlikle meşgul olan herkesin zihniyetini değiştirmesi gerekir. Artık kurumlarının ecnebi ve yabancı devlet himayesinde olduğunu akıllarından çıkarmasınlar. Bu kurumlar ülkenin kanunlarına ve herkese karşı aynı olan adalete göre kendilerini yeniden düzenlesinler. Hayatlarının ve mülklerinin ülkenin diğer insanlarınınkine göre hiçbir üstünlüğü yoktur. Artık misyonerler kendilerinin dışarıdan teminat altına alınmış bir adaletin imtiyazlı savunucuları oldukları fikrini bıraksınlar. İnsanların içinde inşa edilen adalet duygusunun cazip destekleyicisi olsunlar. Misyoner teşkilatımıza maddi manevi yardımda bulunanların Türk yönetimi altındaki Amerikan misyonerlerinin bu durumlarına karşı tavırlarını yeniden ayarlamaları imkansız değil sadece güç olacaktır.”

Aynı kurumun 1924 tarihli bir raporunda ise şöyle denilmektedir:[38] “Hıristiyan öğretmenler, Hıristiyan düşünce ve yaşam temelinde yatan prensipleri öğrencilere aktaracaklar, böylece misyonerlik Türk öğrencilerinin hayatına Hıristiyan karakterini sokma fırsatına kavuşacaktır.”.

Bir kısım misyonere göre ise, Hıristiyanlığın tebliği, sınıf ve ders saatlerinin dışında tutularak da, Hıristiyan ahlakı ile toplumsal yapısı, kurulacak sıkı dostluklar sayesinde anlatılabilirdi ve bu sayede dinlerini ‘yaşayarak’ yayacaklarına inanıyorlardı. Bu durumu 1927 tarihli American Board’un yıllık raporunda şu şekilde ifade ettiler:[39] “Kuruluşlar, kişisel ilişkiler kadar etkili değildir, sınıfta öğretim yerine şahsi arkadaşlık netice alır. Misyonerlik faaliyetlerinin meyveleri bu dine dönmüşler değil, İsa’nın yaşayış biçimini izleyecek olanlardır.”

Misyonerler bu amaçlarını aile, aile hayatı, meslek duygusu, insan haklarına saygı, sorumluluk, boş zamanları değerlendirme gibi konular üzerinde durarak gerçekleştirmeye çalışırlar.[40] Talas Amerikan Okulu’nda öğretmenlik yapan William Griswold bu konuda şunları yazmıştır:[41] “…biz Hıristiyan öğretmenler ahlaklı ve zeki karaktere sahip öğrenciler mezun etmeliyiz.” Misyoner eğitim ve öğretim kurumlarında verilen derslerde tartışma konularının genellikle İncil’den alındığı; sadakat, temiz kalplilik gibi belirli konularla sadece bir fikre götüren yolların daima gizli ve isimsiz kalmak kaydıyla Hıristiyanlıktan geçtiği temasının işlendiği bu okullardan mezun olan pekçok kişinin tespitleri arasında yer alır.[42] Özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında misyoner okullarındaki bu tip faaliyetlere dikkat çeken haberlere gerek dönemin basınında gerekse misyonerlere ait kaynaklarda rastlamak mümkündür.[43] Yine bu dönemde misyonerlerin takip etmeleri gereken taktikler konusunda James E. Dittles isimli misyoner şu tekliflerde bulunur:[44] 1. Hıristiyanlığın doğrudan doğruya bildirilmesi, 2. Açıktan dini iştirakin sağlanması. 3. Zımni dini öğretim. Burada, faaliyetlerin dini olduğunu belli etmeden Hıristiyanlık tebliğinin daha çok ilim, çocuk bakımı yahut siyaset gibi ‘‘laik’’ şartlar altında yapılması istenir. Ayrıca, Türklerin arasına katılınarak insani hareketlerle halkın sempatisinin kazanılması ve dini telkinlerde bulunulması tavsiye edilmektedir. Bir diğer yol ise, zımni yani örtülü olarak dolaylı yollardan dini öğretim tekniğinin uygulanmasıdır. Aynı yazıda bu son taktiğin Cumhuriyet’in ilanından itibaren son otuz yılda takip edilen bir metot olduğu vurgulanmaktadır.

5. Sonuç

Türkiye’nin coğrafi konumu, Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan bir alanda yer alması, zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip olması, dünyanın değişik medeniyet ve kültürlerine beşiklik yapmış bir bölgesinde bulunması, yüzyıllardan beri çeşitli tehditlere maruz kalmasına vesile teşkil etmektedir. Bir başka deyişle jeopolitik ve jeostratejik açıdan önemi yüzünden bölgede menfaati olan ve dolayısıyla Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen çevreler tarafından her yol denenerek ülkemize yönelik örtülü ve sinsice yürütülen pek çok faaliyetin sürdürüldüğü bilinmektedir.

Bu tehlikelerden biri de Türkiye’de yüzyıllardır yürütülen misyonerlik faaliyetleridir. Önceleri dini gayelerle başlayan bu faaliyetler, daha sonra ait oldukları ülkelerin emperyalist gayelerini gerçekleştirmek için siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik nüfuz sağlamanın yollarından biri olarak kullanıldı. Söz konusu amaçlarını gerçekleştirebilmek için gittikleri toplumları kendi dinlerinden, dillerinden ve kültürlerinden koparmanın yollarını deneyen misyonerler, takip ettikleri metotlarla kültürsüzleştirdikleri toplum üzerinde etkili olmaya çalışırlar. Böylece kültür emperyalizminin öncülüğünü yapan misyonerler, ortaya çıkan boşluktan yararlanarak kendi din, dil ve kültürlerini yerleştirmek için çaba sarf ederler. Bunun için en fazla eğitim ve öğretim kurumları ile sağlık kuruluşlarını kullanmışlardır.

Açtıkları bu kurumlarda yürüttükleri çalışmalarla Osmanlı toplumundaki etnik ve dini bakımdan farklılıklar gösteren unsurların bağımsızlık hareketlerine zemin hazırladılar. Eskiden olduğu gibi günümüz Türkiyesi’nde de gerek anılan kurumlarda verilen eğitim yoluyla gerekse yasal olmayan yollardan ülkeye soktukları yayınlarla misyonerlik faaliyetlerine gizli, açık ya da örtülü olarak devam edildiği görülmektedir.

Bu durum karşısında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün yaklaşımı gözönüne alınacak olursa, anılan okullara getirilen denetim ve sınırlamalara bakarak anılan dönemde yürütülen siyasetin milli ve laik özellikler taşıdığı, anılan okullarda verilen dersler arasında Türkçenin ve kültür derslerinin öncelikle iyi verilmesi ve bu derslerden Türkçeden başarılı olamayan öğrencinin mezun olması zorlaşmaktadır. Bu cümleden hareketle, günümüzde ülkemizde açılan çeşitli seviyelerdeki okullarda yabancı dille eğitimin yapılmasının Atatürk’ün yürüttüğü bu politikaya pek uygun olmadığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Kısacası, misyoner okullarındaki bu tür etkilerden kurtulabilmek için toplumun her kesiminin gerek eğitim ve öğretim kurumları vasıtasıyla gerekse kitle iletişim araçları yoluyla gerekli bilgilerle aydınlatılması ve söz konusu faaliyetlerin kontrol altında tutulmasında yarar vardır.

Yrd. Doç. Dr. Ayten SEZER

Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 17 Sayfa: 467-475


Kaynaklar:
♦ Akgün, Seçil, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesindeki Rolü”, Atatürk Yolu, Mayıs 1988, Yıl: 1, Sayı: 1, s. 1-13.
♦ Ayverdi, Samiha, Misyonerlik Karşısında Türkiye, İstanbul 1969.
♦ Baytan, Enver, Hıristiyan Misyonerleri Nasıl Çalışıyor, İstanbul 1965.
♦ Can, Mehmet, Orta Doğu’da Amerikan Politikası, İstanbul 1993.
♦ Cilacı, Osman, Hıristiyanlık Propagandası ve Misyonerlik Faaliyetleri, Ankara 1990.
♦ Çavdar, Tevfik, Osmanlıların Yarı Sömürge Oluşu, İstanbul 1970.
♦ DeNovo, John, American Interest and Policies in the Middle East, 1900-1939, The University of Press 1963.
♦ Dinçer, Nahit, Yabancı Özeller Okullar, İstanbul 1978.
♦ Dittles, James E., “The Chiristian Mission and Turkish Islam”, The Muslim World, Nisan 1955, No: 2, Cilt: XLV, s. 134-144.
♦ Ergin, Osman Nuri, Türk Maarif Tarihi, Cilt: 1-2, İstanbul 1977.
♦ Gordon, Leland James, American Relations With Turkey, 1830-1930, Philadelphia University of Pennslyvania Press, 1932.
♦ Greenwood, Keith Maurice, Robert College: The American Founders, The Johns Hopkins University, Ph. D, 1965.
♦ Griswold, William J., Proof of the Pudding, İstanbul 1964.
♦ Halidi, Mustafa-Ferruh, Ömer, Misyonerler, Eğitim ve Siyaset, İstanbul 1991.
♦ Karabekir, Kazım, “Misyonerlerin Faaliyeti”, Yeni Sabah Gazetesi, 11-12 Kanunusani 1939.
♦ Kırşehirlioğlu, E., Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, İstanbul 1963.
♦ Kocabaşoğlu, Uygur, “Osmanlı İmparatorluğu’nda XIX. Yüzyılda Amerikan Matbaaları ve Yayımcılığı”, Murat Sarıca Armağanı (Ayrı basım), İstanbul 1988.
♦ Kocabaşoğlu, Uygur, “Doğu Sorunu Çerçevesinde Amerikan Misyoner Faaaliyetleri”, Tarihi Gelişmeler İçinde Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu (Dün-Bugün-Yarın), Ankara 1992.
♦ Kocabaşoğlu, Uygur, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, İstanbul 1989.
♦ Kodaman, Bayram, Şark Meselesi Işığı Altında Sultan Sultan Abdülhamid’in Doğu Anadolu Politikası, İstanbul 1983.
♦ Kodaman, Bayram, “Şark Meselesi”, Türk Yurdu, Ekim 1997, Sayı: 122, s. 22-32.
♦ Kuran, Ercüment, “ABD’de Türk Aleyhtarı Ermeni Propagandası”, Uluslararası Terörizm ve Gençlik Sempozyumu Bildirileri, Sivas 1985’ten ayrı basım.
♦ Mears, Eliot Grinnel, Modern Turkey, New York 1924.
♦ “Misyon”, Meydan Larousse, Cilt: 9, s. 843.
♦ “Misyonerlik”, Ana Britannica, Cilt: 16, s. 144.
♦ Ortaylı, İlber, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İstanbul 1983.
♦ Polat, İlknur, “Türk İtalyan İlişkileri Çerçevesinde İtalyan Okulları”, Atatürk Yolu, Kasım 1989, Yıl: 2, Sayı: 4.
♦ Polvan, Nurettin, Türkiye’de Yabancı Öğretim, Cilt: 1, İstanbul 1952.
♦ Sausa, Nasım, The Capitulatory Regime of Turkey, Baltimore 1933.
♦ Sezer, Ayten, Atatürk Döneminde Yabancı Okullar (1923-38), Türk tarih Kurumu Yayını, Ankara 1999.
♦ Stone, Frank A., Academies for Anatolia, 1830-1980, University Press of America, 1984.
♦ Şimşir, Bilal, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, (8-12 Ekim 1984, Erzurum), Ankara 1985.
♦ Tamer, Rauf, “İslam Camiasındaki Hıristiyan Casuslar”, Yeni İstanbul, 22, 23 Eylül 1966.
♦ Tekeli, İlhan, “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze Eğitim Kurumlarının Gelişimi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt: 3.
♦ Tozlu, Necmettin, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar, Ankara 1991.
♦ Trask, Roger, The United States Response to Turkish Nationalism and Reform 1914-1939, Minniapolis 1971.
♦ Uralgiray, Yusuf, İslam Aleminde Misyonerlik Faaliyetleri, Ankara 1977.
♦ Yörükhan, Turhan, Hıristiyan Misyonu ve Türk Düşmanlığı, Ankara 1955.
♦ Who is Who RC-ACG Alumni Community, RC-ACG Mezunlar Topluluğunda Kim Kimdir?, İstanbul 1985.
Dipnotlar :
[1] “Misyon”, özel görev, özel görevli kurul, dini görev ve yetki anlamına gelmektedir. Bkz. “Misyon”, Meydan Larousse, Cilt: 9, s. 843; “Misyonerlik”, Ana Britannica, Cilt: 16, s. 144; Osman Cilacı, Hıristiyanlık Propagandası ve Misyonerlik Faaliyetleri, Ankara 1990, s. 12.
[2] Misyonerlik tarihi ve misyonerlerin faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Kazım Karabekir, “Misyonerlerin Faaliyeti”, Yeni Sabah Gazetesi, 11-12 Kanunusani (Ocak) 1939; E. Kırşehirlioğlu, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, İstanbul 1963; Enver Baytan, Hıristiyan Misyonerleri Nasıl Çalışıyor, İstanbul 1965; Samiha Ayverdi, Misyonerlik Karşısında Türkiye, İstanbul 1969; Yusuf Uralgiray, İslam Aleminde Misyonerlik Faaliyetleri, Ankara 1977; İmamuddin Halil, Afrika Dramı, Sömürgecilik, Misyonerlik, Siyonizm, Çev: Mehmet Keskin, İstanbul 1985.
[3] Karabekir, a.g.m, s. 16.
[4] John de Novo, American Interest and Policies in the Middle East, 1900-1939, The University of Minnesota Press 1963, s. 8-9.
[5] Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul 1989, s. 24-33.
[6] Cilacı, a.g.e., s. 10.
[7] Ayverdi, a.g.e., s. 127; Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 15; Cilacı, a.g.e., s. 20; Yahya Akyüz, “Cevdet Paşa’nın Özel Öğretim ve Tanzimat Eğitimine İlişkin Layihası”, OTAM, Sayı: 3, Ocak 1992’den ayrı basım, Ankara, s. 99.
[8] Henry Jessup, Fifty-Three Years in Syria, by Henry Jessup N. Y, 1910, s. 592, 567’den nakleden, Mustafa Halidi-Ömer Ferruh, Misyonerler, Eğitim ve Siyaset, İstanbul 1991, s. 12.
[9] Kırşehirlioğlu, a.g.e., s. 15.
[10] ‘Şark Meselesi’ hakkında bkz. Bayram Kodaman “Şark Meselesi”, Türk Yurdu, Ekim 1997, Cilt: 17, Sayı: 122, s. 22-32; aynı yazar, Şark Meselesi Işığı Altında Sultan Abdülhamid’in Doğu Anadolu Politikası, İstanbul 1983, s. 162-180.
[11] Katolik misyonerlerin faaliyetleri hakkında bkz. Nurettin Polvan, Türkiye’de Yabancı Öğretim, Cilt: I, İstanbul 1952, s. 78, 116-229; Osman Nuri Ergin, Türk Maarif Tarihi, Cilt: 1-2, İstanbul 1977, s. 269-277; Nahit Dinçer, Yabancı Özel Okullar, İstanbul 1978, s. 17.
[12] Eliot Grinnel Mears, Modern Turkey, New York 1924, s. 130, 135.
[13] Leon Arpee, The Armenian Awakening A History of Armenian Church, 1820-1860, Chicago, The University Press, 1909, s. 93’ten nakleden Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 16.
[14] Amerikan Board’un yanı sıra Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren diğer teşkilatlar arasında 1868’de kurulan ‘Woman’s Board of Missions’ (WBM) ve ‘Woman’s Board of Missions of the Interior’ (WBMI) isimli kadın misyoner dernekleri ile ‘American Bible Society’, ‘The Near East Relief’ Teşkilatları ve ‘Young Men’s Chiristian Association’ (YMCA), ‘Young Women’s Chiristan Association’ (YWCA) Cemiyetleri de yer alırlar. Bkz. Kırşehirlioğlu, a.g.e., s. 74-75; Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 126-127, 146, 176; Karabekir, agm; Nasım Sausa, The Capitulatory Regime of Turkey, Baltimore 1933.
[15] Misyonerlere verilen talimatlar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 30-33.
[16] Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 92-125; aynı yazar, “Doğu Sorunu Çerçevesinde Amerikan Misyoner Faaliyetleri”, Tarihi Gelişmeler İçinde Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu (Dün-Bugün- Yarın) Ankara, 1992, s. 68.
[17] Bilal Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, (8-12 Ekim 1984, Erzurum), Ankara 1985, s. 92-93.
[18] Frank A. Stone, Academies for Anatolia, 1830-1980, University Press of America, 1984, s.
[19] Şimşir, agm, s. 96; Mears, a.g.e., 119; Keith Maurice Greenwood, Robert College: The American Founders, The Johns Hopkins University, Ph. D. 1965, s. 101-104; Who is Who RC-ACG Alumni Community, RC-ACG Mezunlar Topluluğunda Kim Kimdir?, İstanbul 1985, s. 21; Şeçil Akgün, ’’Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesindeki Rolü”, Atatürk Yolu, Mayıs 1988, Yıl: 1, Sayı: 1, s. 1-13.
[20] Bulgarlar için çalışan Avrupa Türkiyesi Misyonerlerinin faaliyetleri için bkz. Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 122-125.
[21] Kırşehirlioğlu, a.g.e., s. 7-8.
[22] Akgün agm, s. 9-10.
[23] Ercüment Kuran, “ABD’de Türk Aleyhtarı Ermeni Propagandası”, Uluslararası Terörizm ve Gençlik Sempozyumu Bildirileri, Sivas 1985’ten ayrı basım, s. 55-56.
[24] John deNovo, a.g.e., s. 9.
[25] Leland James Gordon, American Relations with Turkey, 1830-1930, Philadelphia University of Pennslyvania Press, 1932, s. 222.
[26] William A. Strong, The History of the American Board, Boston 1910’dan nakleden, Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 127-128.
[27] Misyonerlerin yayın faaliyetleri için bkz. Kocabaşoğlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda XIX. Yüzyılda Amerikan Matbaaları ve Yayımcılığı”, Murat Sarıca Armağanı (Ayrı basım), İstanbul 1988, s. 267-285.
[28] İlhan Tekeli, “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze Eğitim Kurumlarının Gelişimi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, (CDTA), Cilt: 3, s. 653; Kırşehirlioğlu, a.g.e., s. 27, 30; Nahit Dinçer, a.g.e., s. 70.
[29] Mears, a.g.e., s. 131.
[30] Tevfik Çavdar, Osmanlıların Yarı Sömürge Oluşu, İstanbul 1970, s. 87.
[31] İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İstanbul 1983, s. 63.
[32] Çavdar, aynı yer.
[33] İtalyan Okullarının Osmanlı dönemindeki durumları için bkz. Polvan, a.g.e., s. 94, 116, 134-135, 141-142, 218-219; İlknur Polat, “Türk-İtalyan İlişkileri Çerçevesinde İtalyan Okulları”, Atatürk Yolu, Kasım 1989, Yıl: 2, Sayı: 4, s. 574.
[34] “Ecnebi Mektepler İçin Mühim Bir Tamim”, Hakimiyeti Milliye, 5 Şubat 1924; “Türkiye Katolik Propagandası”, İkdam, 11, 18, 23 Nisan 1924; “Papaz Mektepleri”, İkdam, 9, 20 Nisan 1924; “Papaz Mektepleri”, Hakimiyeti Milliye, 21 Mayıs 1924;.
[35] Nejat Göyünç, “Türkiye’de Eğitim”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1976, s. 1048-1049.
[36] Bu dönemdeki gelişmeler için bkz. Ayten Sezer, Atatürk Döneminde Yabancı Okullar (1923-38), Türk tarih Kurumu Yayını, Ankara 1999.
[37] American Board Commissionaries Foreign Mission (ABCFM), Annual Report (AR), 1923, s. 9, -10, 51-55’ten nakleden Mehmet Can, Orta Doğu’da Amerikan Politikası, İstanbul 1993, s. 159-160.
[38] ABCFM Report, 1924, s. 73’ten nakleden Roger Trask, The United States Response to Turkish Nationalism and Reform 1914-1939, Minneapolis 1971, s. 151.
[39] ABCFM, Annual Reports, 1927, s. 55’ten nakleden Can, a.g.e., s. 161.
[40] Necmettin Tozlu, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar, Ankara 1991, s. 51-52.
[41] William J. Griswold, Proof of the Pudding, İstanbul 1964, s. 5-9.
[42] Enver Baytan, Hıristiyan Misyonerleri Nasıl Çalışıyor, İstanbul 1965, s. 19.
[43] Bu konudaki örnekler için dönemin Hayat ve Resimli Ay Mecmuaları ile gazetelerine bakılabilir.
[44] James E. Dittles, “The Chiristian Mission and Turkish Islam”, The Muslim World, Nisan 1955, No: 2, Cilt: XLV, s. 134-144; Bu yazı Turhan Yörükhan tarafından Hıristiyan Misyonu ve Türk Düşmanlığı, (Ankara 1957) adıyla küçük bir kitapçık olarak Türkçeye çevrilmiştir.
2 Yorumlar
  1. Melki Tekin diyor

    Rab İsa göğe alındıktan sonra, Onun Öğrencileri, Antakya’da ilk kilise kurdular. ( İncil kitabinda Res:11:26.) Bu kilisenin yöneticileri, ırk’a ve cinsiyet`e bakmaksizin, Hristiyanlığa Misyoner oldular: ’Yeni yaradılışı giyindiniz. Bu yenilikte Grek ve Yahudi, sünnetli ve sünnetsiz, barbar, İskit, köle ve özgür ayrımı yoktur. Mesih her şeydir ve her şeydedır’ (İncil kitabinda: Kol.3.11). İşte Hristiyanlik Amerikadan değil, Antakya’dan tüm milletlere müjdelendi. (İncil kitabinda Res:22,21)
    Rab İsa’nın emri şudur: Sizi sevdiğim gibi birbirinizi sevin. Hiç kimsede, insanın, dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur. Size buyurduklarımı yaparsanız, benim dostlarım olursunuz. ” (İncil:Yuh.15:12.) Önemli olan ismen Hristiyan yahut ismen Müslüman olmak değil, ancak içten ona inanmak ve bu dünyada iyilik yapmaktır! Kardeş Atalarimiz: Arab -Süryani, Ermeni, Türk veya Kürd olsun, bu Atalar için ve onların soyu için canını vermedi mi? Ama Kötülük yapan ister Müslüman olsun ister de Hristiyan olsun bir gün yaptığı kötülüğün karşılığını biçer.
    Melki Tekin

  2. belekomali diyor

    allah katinda tek din islam ona tutunun baska yolu yok

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.