Fevkalade yeteneklere sahip bir general, büyük bir diplomat ve cesur bir ülke kurucu olan Mustafa Kemal Atatürk evrensel tarih sahnesine, büyük Romanyalı tarihçi Nicolae lorga’nın belirttiği gibi “sadece zamanımızın değil gelmiş geçmiş bütün tarihin, insanlara önderlik eden en büyük liderlerinden biri”[1] olarak çıktı.
Onun güçlü kişiliği ve karakteri; kitaplarını, çalışmalarını ve monografilerini ona adayan birçok tarihçiyi cezbetti. Romanyalı tarihçiler de Atatürk’e adanan dört kitap yayınladılar. Türk liderinin ismini taşıyan ilki, 1935 senesinde Cluj’da Dragos Gheorghe imzasıyla yayınlandı. “Atatürk, modern Türkiye’nin kurucusu” başlığıyla yayınlanan sonuncusu ise, tanınmış araştırmacı Mustafa Ali Ekrem’e aittir.
1881 senesinde, Selanik’te küçük bir gümrük çalışanının çocuğu olarak dünyaya gelen Mustafa Kemal, askeri kariyeri benimsedi ve 1905 senesinin Aralık ayında Genelkurmay bünyesinde yüzbaşı oldu.[2]
Toplumu ileri götüren unsurların zayıflığına çözüm bulma uğraşındaki özellikle “Genç Türkler” organizasyonunda bir araya gelen genç subaylar ve entelektüeller, Osmanlı İmparatorluğu’nun demokratik temeller üzerinde yenilenmesini amaçlıyorlardı.
Mustafa Kemal Atatürk de, bu, devletin yenilenmesi amaçlı akımla bütünleşti. Diğer arkadaşlarıyla birlikte o, 1906 yılında Şam’da “Vatan ve Hürriyet” isimli gizli bir teşkilat kurdu. Aynı zamanda, kendi doğum yeri olan Selanik bölgesinde başlayan, 1908 tarihli Türk devriminde de rol oynadı.[3]
Vasıflarından dolayı, ordu hiyerarşisi içinde dereceler kazanarak, sayısız askeri hareketin içinde yer aldı. Çanakkale seferinin sonucu olarak, generallik rütbesine yükseltildiğinde sadece 35 yaşındaydı.
Günden güne Türklerin lideri olarak yükselen Atatürk, ciddiliği ve inatçılığı ile Avrupa’yı hayrete düşürdü ve bu durum, kendisini sayılı çağdaş efsanelerden birisi haline getirerek, ülkesini bağımsız kılmasına ve sonradan da modernleştirmesine yardım etti.
1912 senesinde, Kuzey Afrika’da, İtalya’ya karşı girişilen mücadeleye katıldıktan sonra, İstanbul’a dönüşünde Romanya’da konakladı. 1913 yılının sonunda, Romanya’ya birçok seyahatler yapmasına imkan tanıyan Sofya’da askeri ataşelik görevine, atandı.
Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’na İttifak-ı Müsellese devletleri tarafında katıldı ve savaşın sonucu olarak Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile aynı kaderi paylaştı. 30 Ekim’de imzalanan mütarekeye dayanarak; İngiliz, Fransız ve İtalyan birlikleri ülkenin temel merkezlerini zaptedip, dahası Yunanlıların İzmir bölgesini zalimane işgaline göz yumdu. Sonrasında, askeri ve siyasal yeteneğini insanüstü çabalarla gözler önüne seren Mustafa Kemal, sadece kamuoyu önünde değil, aynı zamanda Avrupa siyasal merkezlerinde de kendisini zorla kabul ettirmeyi başardı.
Erzurum Kongresi (Ağustos 1919), Sivas Kongresi (Eylül 1919) ve Anadolu’dan Rumeli’ye “Kuvay-ı Milliye” başkanlıkları yapan Kemal Atatürk, 1920 Martı’nda Büyük Millet Meclisi’ni Ankara’da toplamayı, İtilaf güçlerinin İstanbul’u diledikleri gibi idare etmelerinin sonucu olarak, görev edindi.
Sonrasında Büyük Millet Meclisi sıfatıyla Ulusal Ordu’yu organize etmeye başladı ve askeri yardım almayı umduğu Sovyetlerle ilişkiler kurdu.
Sevr Antlaşması’nın imzalanması (1920), bütün Türk ulusunda bir protesto dalgasının doğmasına neden oldu. Çünkü bu antlaşmanın insafsız şartları, devletin başkenti İstanbul’u ve Sultanlık ile Halifeliğin Merkezini, uluslararası hakimiyetin gölgesi altına sokmakta ve ülke, Anadolu içerisindeki küçük bir alana hapsedilmekteydi.
İstanbul hükümeti antlaşmayı imzalamasına rağmen, Büyük Millet Meclisi onun geçerliliğini reddetti. Bununla birlikte, Mustafa Kemal Atatürk, 16 Mart 1921 tarihinde, Sovyetlerle bütün eski davaları rafa kaldıran bir işbirliği antlaşması imzalayarak büyük bir diplomatik başarı kazandı. Romanyalı Diplomat Filality de Dışişleri Bakanı’na sunduğu raporda, 15 Ocak 1921 tarihinde Kemal Atatürk’ün Sovyetlerle girişilen samimi ilişkileri, ki bu ilişkiler hemen ertesi ay imzalanan Moskova Antlaşması’nın kapılarını açmıştır, koruma ve güçlendirmeye yönelik kapasitesini, gözler önüne sermektedir.[4] Aynı Romanyalı diplomat, 6 Ocak 1922’de Ankara’da Ukrayna ile imzalanan ve hem Kemalist Türkiye’nin bu Sovyet Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tanımasını hem de Mustafa Kemal’in oynadığı temel rolü ortaya koyan antlaşmaya da hakemlik etti.[5] 22 Ekim 1921’de İstanbul’da bulunan bir Romen memurun sağladığı bilgilere göre, kendine has yeteneklerle donanmış bir diplomat olan Mustafa Kemal Atatürk, aynı zamanda, İngiliz-Fransız ittifakında çatlak oluşturmayı başararak Paris ile Kilikya hususunda bir muvafakate imza attı.[6] Anlaşma, 20 Ekim 1921 tarihinde, Fransız tarafından Franklin Bouillon ve Ankara’dan Büyük Millet Meclisi Dış İlişkiler Bakanı Yusuf Kemal Bey nezaretinde Ankara’da imzalandı.[7] Bu muvafakat, İngiliz muhalefetine ve Ermeni, Ermeni-Katolik ve Ermeni- Protestan olmak üzere üç Patriklik tarafından yöneltilen protestolara rağmen mümkün kılınabildi.[8] Muvafakati ve onun Fransa’daki yankılarını göz önüne alarak Paris’teki Romen Temsilciliği, 28 Aralık 1921 tarihli raporunda, Mustafa Kemal Atatürk’ün politik manevralarının uzantısı olarak, Büyük Türkiye idealini açıkça hayata geçirmeye devam ettiği değerlendirmesini yapmaktadır.[9] Bir süre sonra, 23 Ocak 1924’te Türkiye’deki Romen Temsilciliği Romanya Dışişleri Bakanı I. G. Duca’ya sunduğu raporda, Romanya Dışişleri Bakanı, Türk-Fransız ilişkilerinin tarihi üzerinde durur ve bunların Mustafa Kemal Atatürk’ün hünerleri sayesinde, Antakya ve İskenderun vilayetlerindeki durum çözümlendiği takdirde, fevkalade olabileceğine işaret eder.[10]
Bu zaman esnasında, Mustafa Kemal Atatürk’ün kişisel idaresinde, Sakarya Muharebesi patlak verir. Bu muharebe, Türk ulusu için can alıcı bir dönüm noktası teşkil eder ve Mustafa Kemal tarafından “dünya tarihinde ender görülen bir büyüklük sayfası”[11] olarak tanımlanır. Büyük Millet Meclisi, kendisine, Eylül 1921’deki fevkalade liderliği dolayısıyla, “gazi” unvanını ve mareşallik rütbesini verir. İstanbul’da bulunan Romen görevlinin 20 Kasım tarihli raporunda, Mustafa Kemal Atatürk’ün artan prestiji ile Millet Meclisi’nin tatbikatlarına ilişkin detaylar verilir[12] ve aynı zamanda Sultanın Kemalist hareketten duyduğu korku açığa vurulur.[13]
Bir sene sonra İstanbul’daki Romen vekil, Dışişleri Bakanı I. G. Duca’ya sunduğu 3 Kasım 1922 tarihli raporda, Millet Meclisi’nin oy birliği ile Saltanatı kaldırmayı benimsediğini belirtmekte ve bundan sonra 2 Kasım gününün ulusal bayram ilan edildiği bilgisini sunmaktaydı.[14] 20 Kasım tarihli raporunda ise bu görevli, aynı zamanda, son sultanın İngiliz yardımı ile kaçışına tanıklık eder.[15] Bütün bunlara rağmen, 20 Kasım 1922 tarihli geçici Dışişleri Bakanı E. G. Marzescu’ya yazılan rapor hayli enteresan bir içerik ihtiva eder, çünkü burada Romen vekil, Millet Meclisi Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Atatürk’ün, yeni Halife Abdülmecit Efendi’ye kendisini tebrik etmek için bir telgraf gönderdiğine işaret etmektedir.[16]
Romen Dışişleri Bakanı, Türkiye’deki durumu ve olayların gelişim şeklini çok yakından takip ediyordu. Basının ve Romen kamuoyunun bu büyük liderin kişiliğine hayran olduklarının belirtilmesi gerekir. Hemen hemen her gün Mustafa Kemal Atatürk hakkında birçok hikaye Romen gazetelerinde yer bulmaktaydı. Bununla birlikte “Mustafa Kemal Paşa. Bir diktatör figürü. Çıktığı noktadan, vardığı yere” isimli bildirinin de yer aldığı Lozan Barış Konferansı’nın açılışından iki gün sonrasına, yani 22 Kasım 1922 tarihine, denk gelen İstanbul’daki Romen vekilin raporunu da burada anmalıyız. Türk liderinin oldukça ilginç tasvirleriyle birlikte Romen diplomat, gazinin Türk basınından kesilmiş pek çok resmini bu rapora eklemişti.[17]
Türkiye sınırsız bir hırsla, arzuyla ve kendini adayarak Sevr Antlaşması’nın, ne Yunanlılar ne de İngilizler tarafından zorla kabul ettirilemeyeceğini ispat ederek savaş galibi olan İtilaf Devletlerinin öngördüğü sistemde çatlak yaratmayı başarabilen ilk ülke oldu. Romanya Dışişleri Bakanı’nın belirttiği gibi Romanya, özellikle ticaretinin %80’ini su kanalıyla yaptığından, Lozan Barış görüşmelerinin gelişimini büyük bir ilgiyle takip etmekteydi. Çünkü Romanya için, Boğazlar’dan serbest geçiş ilkesi ana önceliğe sahipti. Buna paralel olarak, Romen diplomasisi, Lozan’daki Türk delegasyonunun, Mustafa Kemal’in sık sık üstünde durduğu dibi, Boğazlar boyunca sınırlandırılmamış ticari özgürlük ilkesine saygı göstereceğini ummaktaydı.[18] Tartışmalar, 4 Şubat 1923 tarihinde kesintiye uğramasına rağmen, Romen siyasetçi Vintila Bratianu, “Mustafa Kemal ve hükümeti Boğazlar problemini olumlu bir biçimde çözecektir”[19] beklentisini dile getirmekteydi.
4 Şubat’ta tartışmalar kesilmeden önce İstanbul’daki Romen diplomat, Boğazlar sorununa ilişkin farklı fikirler ışığında, Türk-Rus ilişkilerinin tatmin edici olmaktan çok uzak olduğunu belirtiyordu.[20] Romen Dışişleri Bakanlığı, 5 Ocak 1923 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün “Le Journal” isimli Fransız gazetesine verdiği “Millet Meclisi tarafından yönetilen yeni Türkiye artık Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye, kıymetinden ve gücünden tatmindir” demeci hakkında bilgilendirildi.[21] Artık herkes için Mustafa Kemal’in Misak-ı Milli’den herhangi bir taviz vermeyeceği açıktı.[22]
Konferans tartışmaları durdurulmadan evvel Ocak ayında, Lozan’daki Romen Heyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün görüşmeleri terk edemeyeceği çünkü askeri operasyonun devamı için yeterli paraya sahip olmadığı haberini, Romanya Dışişleri bakanına iletmişti.[23] Zaten görüşmeler, İngiliz delegasyonunun konferanstan çekilmesine rağmen, 24 Nisan 1923 tarihinde yeniden başladı ve antlaşmanın son hali 24 Temmuz 1923’de imzalandı. Genel kanı “yeni Milli Türkiye için Kemalistler tarafından tam bir özgürlük kazanıldı”[24] şeklindeydi.
Lozan’da kazanılan başarıyı ikinci bir zafer, Cumhuriyet’in ilanı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanı, Lozan kahramanı İsmet Paşa’nın ise Başbakan seçilmesi takip edecekti. Romanya basını bu haberlere geniş yer verdi ve aynı zamanda ilk Türk cumhurbaşkanının resimlerini yayınladı. Bu münasebet ile “Universul” gazetesi “yeni hükümeti ve onun cesur başkanı sayesinde Türkiye, barış içerisinde kalacak ve dünyadaki mevcut konumunu hak ettiğini ispat edecek”[25] fikrine yer verdi. Bu vesile ile Romanya Temsilciliği, 30 Ekim 1923 tarihinde Mustafa Kemal’in kendi tasarrufu altında hazırlanan konuşmasını gönderdi. Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olduğu gerçeğine rağmen, raporda Mustafa Kemal’in başbakanı dahi kendisinin belirlediğine dolayısıyla geniş idari güçlere sahip olduğuna yer verilmekteydi.[26] Ertesi gün, Bükreş’teki Türk Temsilciliği, Romanya Dışişleri bakanına, Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet’in Cumhurbaşkanı olarak seçildiğini duyurdu.[27] Sonraki ay, İstanbul’daki Romanya Temsilciliği, Türk çevrelerin, İngiltere ve Fransa’nın bundan sonra Suriye ve Filistin’e ilişkin güçlü bir ortak politika yürütecekleri gerçeğinden duydukları kaygıları, aktardı.[28] Bu durum, Orta Doğu’nun iki büyük gücü arasındaki rekabete güvenen yeni lideri de kaygılandırmaktaydı. Bununla birlikte, Romen diplomatlar 1924 senesinde, Mussolini’nin yayılmacı arzularına ilişkin Atatürk’ün duyduğu korkulara işaret ediyorlardı.[29] Elbette, Mustafa Kemal’in “…eğer bir millet benim insanlarımı tutsaklaştırmayı arzularsa, ben o milletin, bundan vazgeçene kadar, en korku veren düşmanı olurum. Biz sadece, herkesle dostça ilişkiler içerisinde olmak istiyoruz. Türkler bütün medeni milletlerin dostudur”[30] sözleri bir rastlantı değildi.
İstanbul’daki Romanya Temsilciliği, 25 Haziran 1925 tarihli raporda, gazinin ve onun generallerinin, diğer Anadolu vekilleri ile birlikte, örnek oluşturma bağlamında, fesi astragan şapka ile değiştirdiğini duyurdu. Rapor, aynı zamanda, benzeri değişikliklerin, fesin şapka ve kasket ile yer değiştirdiği askeriyede de meydana geldiği bilgisini içermekteydi. Bu kıyafet değişiklikleri ile Türk liderleri, ülkelerinin modern devletlere yakın olduğu bir modeli canlandırma arzusundaydılar.[31] Aynı rapor belirtmektedir ki Mustafa Kemal yeni bir vaziyette, herkese çiftlik satın alma ve zirai sektöre yatırım yapma hususlarında örnek teşkil eden “centilmen çiftçi” görünümünde ortaya çıkmaya başladı. Şurası söz götürmez ki Mustafa Kemal Atatürk, her ne kadar zaman alacak olsa da, kendini emsal kılarak ulusunu çağdaşlaştırma uğraşı içerisindeydi.[32]
Romanya Temsilciliği tarafından gönderilen B Temmuz 1925 tarihli rapor, Mustafa Kemal’in yakın nezaretindeki, deniz kuvvetlerini güçlendirmeye yönelik Türk planlarına, göndermeler yapmaktadır. Bu durum, Romen diplomat Filality’nin işaret ettiği gibi, Türkiye üzerine, “Times” gazetesinde, oldukça keskin bir makale yayınlayan İngilizleri kaygılandırmıştı.[33]
İstanbul’daki Romanya Temsilciliği, 3 Kasım 1925 tarihinde, Mustafa Kemal’in Millet Meclisi’nin açılışında yaptığı konuşma ve giydiği kusursuz takım elbise üzerine yorum yapar. Rapor, Mustafa Kemal’in, Millet Meclisi’nin kuruluşundan bu yana geçen yedi seneye damgasını vurmuş olan can alıcı olaylara yeniden değindiğini belirtir. Atatürk bu konuşmasında, özgürlük hareketinin birkaç sadık insanın yardımıyla başladığı ama en sonunda “birçok vesileyle göstermiş olduğu gibi, bütün Avrupa milletlerini kendisine saygı duymaya zorlayabileceğini kanıtlamış, bağımsız bir devlet yaratmayı”[34] başardığı üzerinde durur. Raporun sonuç bölümünde, “Mustafa Kemal başarılarından gurur duyma hakkına sahiptir ve ulusun onu yeni Muhammed olarak değerlendirmesi gayet doğal görünmektedir”[35] vurgusu yapılır. Romen diplomatın işaret ettiği üzere, Türkler tarafından yürütülen dış politikaya ilişkin “Mustafa Kemal, ülkesinin uluslararası devletler ailesinin bütünleşmiş bir parçası ve anahtar unsuru olduğu değerlendirmesini yapmaktadır”.[36] Bulgaristan, Yugoslavya ve Sovyetler ile yürütülen ilişkiler karşılıklı güvene, İran ve Afganistan ile olanlar ise samimiyete dayalıydı. Birleşik Krallık ve Fransa ile kurulan ilişkiler de hiç durmaksızın gelişim içerisindeydi. Mustafa Kemal’in konuşmasına ilişkin raporlar “konuşmanın heyecanlı alkışlara muhatap olduğunu eklemek gereksiz”[37] ibaresiyle son bulmaktadır.
Romen Diplomat Filality tarafından Romanya Dışişleri bakanına gönderilen kısa raporda, Ankara ve Belgrat arasındaki ilişkiler açığa vurulur ve Yugoslavya’nın Türkiye ile dostluk antlaşması imzalamayı arzu ettiği belirtilir.[38] Aynı zamanda, bu raporda, komünizme yönelik sıkıntısına rağmen Mustafa Kemal’in Sovyetlerle iyi ilişkilerini korumayı ve ekonomik ticareti geliştirmeyi istediği vurgulanır.[39]
İki gün sonra teslim alınan bir diğer raporda ise Romen diplomatlar “Türkler yeni kanunlarına giderek daha fazla güven duymaktadır ve liderlerine olan güvenleri muazzamdır” açıklamasını yaparlar.[40]
Romanya Devlet Arşivleri’nden Kraliyet Evi Fonu’nda, Mustafa Kemal Atatürk tarafından Kral II. Carol’a yazılmış 1931 tarihli iki kişisel mektubun bulunduğunu belirtmeliyiz. Mektuplar, Türkçe yazılmış olup Cumhurbaşkanlığı mührünü taşırlar. Bunlardan ilki, Türk Sefiri Sabri Bey’in Bükreş’ten geri çağrılmasına ilişkinken[41] ikincisi, Hamdullah Suphi Bey’in Romanya’daki tam salahiyeti haiz olan fevkalade sefirliğe atanmasını tescil amaçlıdır.[42] Mustafa Kemal, iki ülke arasındaki kendisine göre itibarlı düzeydeki iyi ilişkiler üzerine vurgular yapar.[43] Ayrıca, iki devlet arasındaki temaslar, Türkiye’nin kapitülasyonların tamamen kaldırılması mücadelesinde Romanya’dan destek gördüğü Lozan Konferansı’ndan (1922-1923) beri belli bir düzeyde seyrediyordu.[44]
Romen diplomatik raporları, Türk liderinin azınlık problemlerini ele alma biçimi hakkında övücü kaynaklar göstermekte ve Yunanlılarla ilişkileri geliştirmeye yönelik daimi uğraşlarını vurgulamaktadır. Buna paralel olarak Atina’daki Romanya Temsilciliğinden Romen Diplomat A. Dumitrescu, 12 Eylül 1931 tarihli raporunda, İstanbul’daki Ekümenik Patrikliği’nin resmi olarak tanınmasının, Yunan kamuoyuna büyük bir coşku getirdiğini belirtmekteydi. Diplomat, bu durumu “…Mustafa Kemal ve hükümetinin, eski düşmanları ile ilişkileri geliştirmeyi amaçladığının yeni bir kanıtı”[45] olarak değerlendirmektedir.
Romanyalı diplomatlar, yurt dışında yaşayan Türk azınlıkları ile ilgili olarak, “Türkiye için azınlıklar, diplomatik münakaşa konusu değildir”[46] görüşündedirler. Ankara’daki Romanya Temsilciliği’nden Romanya Dışişleri Bakanı Nicolae Titulescu’ya gönderilen 12 Ocak 1936 tarihli rapor, Türk hükümetinin Romanya’daki Müslüman Türkleri tekrar vatanlarına geri döndürme çalışmalarıyla ilgili olarak ek bilgiler sağlar.[47] Bu amaca dönük olarak “Romanya’daki Türk Temsilciliği, İstanbul ve Ankara’dan ilk, orta ve lise dengi okullara gönderilen hatırı sayılır miktarda genç öğrenciyi her sene seçip topluyordu”.[48]
Mustafa Kemal, 1923 senesinden beri diğer Balkan devletleri ile daha yakın işbirliği için de ağırlığını koymaktaydı. Bundan dolayı o, “gerçekte, Balkanlar’da dost olabilmemiz için sadece birbirimize saygı duymaya ihtiyacımız var. Biz, komşu ülkelerle resmi ilişkileri mümkün olan en kısa zamanda yenileyip iyileştirmeyi ve konsolosluklar ile elçilikler açmayı samimiyetle arzu ediyoruz”[49] beyanında bulunur. Mustafa Kemal Atatürk ve Romen Diplomat Nicolae Titulescu, Balkan devletleri arasında bir ittifak oluşumuna yol vermek için gayretle çalışıyorlardı. Bu uğurda Mustafa Kemal, 1931 yılında Ankara’da gerçekleştirilen ikinci Balkan Konferansı’nda şöyle konuştu: “Bugün Balkanlar’da Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya ve Türkiye olmak üzere her biri bağımsız nitelikte devletler mevcuttur. Osmanlı İmparatorluğu yıkıntısının direk sonucu olan Türkiye Cumhuriyeti dahil bütün Balkan devletlerinin son yüz sene içerisinde doğmuş olduğunu söylemek mümkündür. Şüphesiz ki tüm Balkan devletlerini yeniden birleştirecek bir organizasyon oluşumunu bütün medeni insanlık memnuniyetle karşılayacaktır”.[50]
Ankara’dan yazılan 28 Ekim 1931 tarihli raporda Romanya Temsilciliği, “Türk otoriteleri bütün konukları memnun eden olağanüstü yeteneklerini bu vesileyle ispat etti ve Mustafa Kemal kuvvetli alkışlarla karşılanan büyük bir konuşma yaptı”[51] açıklamasında bulunur. Romanya’nın da Ciceo Pop vasıtasıyla temsil edildiği delegasyon, Mustafa Kemal’in model çiftliğini ziyaret etmiş ve Türk Cumhurbaşkanı tarafından verilen resepsiyonda hazır bulunmuştu.[52]
Atina’daki Romanya Elçisi Langa Rascanu, Selanik’te gerçekleştirilen Balkan Konferansı (4-11 Kasım 1933, dördüncü konferans) tartışmalarını takiben yazdığı raporunda, bütün delegasyon Mustafa Kemal’in doğduğu eve yerleştirilen hâtıra şiltinin açılış töreninde hazır bulunmuştu. Bu törende Yunan delegasyonunun başkanı Papanastasiu, “Mustafa Kemal sadece dost bir milletin başkanı değil, aynı zamanda milletini ve ülkesini özgürleştirmeyi başardıktan sonra bütün Balkan devletlerine nasıl yaklaşması gerektiğini bilen ve bu anlamda uluslarımız arasındaki birliğin en gayretli yol göstericisi haline gelen büyük bir siyasal liderdir”[53] açıklamasını yaptı. Langa Rascanu rapora bir resim ve hâtıra şilt üzerinde de yer alan bir yazı ekledi. Bu kısa metin, “Gazi Mustafa Kemal, Balkan İttifakı’nın şampiyonu ve Türk milletinin müceddidi burada yaşadı. Plakası, Cumhuriyetin 10. yıldönümü vesilesi ile buraya yerleştirildi. Selanik. 29 Ekim 1933.”[54] ibaresinden oluşuyordu.
9 Şubat 1934 tarihinde Türk, Romen, Yugoslav ve Yunan Dışişleri bakanları Atina’da Balkan Antlaşması’nı imzaladı. Görüldüğü gibi iki Balkan devleti, Almanya’nın tesirindeki Bulgaristan ve İtalya’dan etkilenen Arnavutluk bu ittifaka bağlanmayı kabul etmemişti.
Diplomatik raporlar açıkça gösterdi ki, Mustafa Kemal Atatürk Balkan Antlaşması’nın oluşumunda önemli rol oynadı ve antlaşmadan sonra Almanya ile İtalya’nın, imza atan dört devlet arasına nifak sokmasına izin vermeyen akıllı bir politika izledi.
Ankara’daki Romanya temsilciliği, 3 Kasım tarihli raporunda, 1934 yılının 30 Ekim-2 Kasım tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirilen Balkan Antlaşması’nın daimi konsey toplantısı vesilesiyle, konseyin “Majesteleri Gazi Mustafa Kemal” için engin saygı ve hayranlığını dile getirdiğini belirtti.[55]
Romen Konsolos V. Atanasiu’nun açığa vurduğu gibi Türkiye’nin ekonomik durumunun ve Mustafa Kemal ile birlikte Türk liderlerinin bazı problemleri çözme amaçlı tercihlerinin üzerinde durmak önemlidir.[56] Rapor 1912 yılında Ulusal Osmanlı borcunun yaklaşık 3 milyar 500 milyon altın frank olduğunu belirtmekteydi. Yeni rejim bu bunaltan zorlu mirası karşılamak zorundaydı. Romen Konsolos bu durumu adaletsizlik olarak değerlendirdi, çünkü diğer ardıl devletlerinin katılımı olmaksızın yeni doğmuş Türkiye Cumhuriyeti, eski Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün borçlarını tek başına ödeme zorunluluğunda bırakılmıştı. Lozan Konferansı’nda şart koşulduğu üzere Türkiye, 2 milyar 440 milyon altın frank civarında bir meblağı ödemekle yükümlüydü.[57] Mustafa Kemal, ısrarlarının bir sonucu olarak Paris’te Türkiye lehinde sonuçlanan yeni bir anlaşma (22 Nisan 1933) imzalamayı başardı. Buna göre borçlar, 107.500.000 Türk altın lirasından 8.500.000 Türk altın lirasına düşürüldü ve bu meblağ sadece 700.000 Türk altın lirası yıllık taksitlerine sabitlenerek elli seneye yayıldı.[58]
Romen Konsolos aynı zamanda sonu gelmeyen dış borçlar döneminin nihayete kavuştuğuna işaret eder. Yeni hükümetin göreve gelmesiyle birlikte, 10 milyon Türk altın lirasına denk gelen tek bir borç yekününün, Amerikan toplumundan uzun dönemde geri döndürülmek üzere alınması kontrata bağlandı. Romen Konsolos aynı zamanda, Sovyetlerin de 8 milyon dolar değerinde, geri ödenmesi 22 seneye yayılan bir borç verdiğinin altını çizmektedir.[59] Raporlar şu ibare ile devam eder: “Mustafa Kemal ve hükümeti yabancı sermayenin Türkiye’de yatırım yapmasına düşmanca bakmamaktadır. Fakat onlar tercihen ülkenin ekonomik olarak yeniden inşasına yerel sermayenin de katılmasını istemektedirler. Bu akıllıca politikanın sonucu olarak, Türk hükümetinin Osmanlı Kamu Borçları sorununu uygun bir biçimde çözmeyi başardığı şüphe götürmez bir gerçektir”.[60]
Nicolae Titulescu’nun herkesçe bilinen fikrine göre, “Romanya ve Türkiye canlı ve samimi bir dostluk yürütme niyeti içerisindedirler”.[61] Bu fikrin içeriğinde, adı geçen dostluk ilişkisinin, sadece mevcut olan dış politika konularını değil, aynı zamanda kültürel, ticari ve ekonomik işbirliği düzeylerini de kapsaması yatıyordu. Titulescu, Ankara’ya ziyareti vesilesiyle “Benim fikrime göre; Türk milleti diğer bütün özelliklerinin yanı sıra, üç adet göz alıcı vasfa sahiptir. Bunlar; kuvvetli bir ulus duygusu, engin bir sadakat ve doğuştan gelen bir cömertliktir. Bence aynı nitelikleri Romen ulusunda da bulabilirsiniz”[62] açıklamasını yapmıştı.
Bir süre sonra, 1935 yılında, Romanya Kralı II. Carol, her iki ulus için de önemli bir olay olarak nitelendirdiği Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanlığına yeniden seçilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Kralın deklarasyonu bundan ibaret değildi. Onun içeriğinde aynı zamanda “Ben, Türkiye ve Romanya’yı umarım ki bütünleştirecek olan bu harika ilişkiyi sürdürme ve daha fazlasına dahi sahip olma dileğinizi, tamamıyla paylaşıyorum”[63] ibaresi de mevcuttu.
Türkiye ve Romanya arasındaki ilişkinin oldukça anlamlı bir görünümü, her iki ülkenin de benzer yaklaşımlar sergilediği Haziran 1936 tarihindeki Montrö Konferansı’nda ortaya çıktı. Bu konferans, 1923 yılında Lozan’da kararlaştırılan Boğazlar Anlaşması’nda değişiklik yapılması teklifinde bulunan Mustafa Kemal’in ısrarları üzerine toplandı.[64]
Romanya Dışişleri Bakanı Nicolae Titulescu, “Balkan Antlaşması’yla varılan dayanışmayı ifade etmek için, bir dakikanın geçmesine dahi izin vermemeliyiz” açıklamasını yaparak, Lozan’daki konuların Türkiye’nin avantajına olacak biçimde revizyona uğratılması ricasında bulundu. Bakan aynı zamanda “Boğazlar Türkiye’nin kalbidir ama Romanya’nın da akciğeridir”[65] görüşünü dile getirdi. Montrö Antlaşması, küçük ve orta ölçekli devletlerin büyük olanlarla aynı düzeyde işbirliğine katıldığı gerçek bir güvenlik sistemi yaratmayı başardı ve bu vesileyle, Balkan Antlaşması tam bir kabiliyete sahip olduğunu gösterdi. Bu münasebetle, Ankara’daki Romanya Temsilciliği, 31 Temmuz 1936 tarihinde Romanya’nın, iki devlet arasındaki dostluk ilişkisini daha da fazla genişletmek için konum alacak bir noktada olduğunu, rapor etti. Mustafa Kemal’in önerisi üzerine İsmet İnönü şu mesajın Bükreş’e gönderilmesini istedi: “Romanya’ya minnettarız. Montrö Antlaşması, var olan ittifakımız üzerinde olumlu etkiler yaratacaktır. Biz Romanya’ya güveniyoruz ve sizi temin ederim ki siz de bize güvenebilirsiniz”.[66]
Romen diplomatik kaynakları ayrıca Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasındaki Sadabat Paktı’nın (Temmuz 1937) imzalanmasında, Mustafa Kemal Atatürk’ün rolü üzerinde durmakta ve bu Doğu Asya merkezli antlaşmanın dünyanın bu bölgesine istikrar ve barış getirmeyi amaçladığından bahsetmektedir.
Türk-Romen ilişkilerine dair diğer bir önemli olay, Köstence’deki Türk konsolosunun, Romen memurlara yaptığı ve memnuniyetle kabul edilen Türk Cumhuriyet Bayramı’na (29 Ekim 1937) katılma davetiydi. Bu tarihte kutlanan bayram da Türk Devleti’nin kurulmasında Mustafa Kemal’in oynadığı role tanıklık etti.[67] Bu iki ülke arasındaki ilişkiyi pekiştirme amaçlı olarak 23 Mayıs 1938 tarihinde deniz binbaşısı Necati Ordeniz tarafından kumanda edilen Türk kruvazörü “Hamidiye”, Köstence Limanı’na vardı. Güvertede 25 subay, 50 harp okulu talebesi, 35 okul subayı ve 300 denizci mevcuttu. Köstence Belediyesi’nden alınan yardım sayesinde konuklar, şehri ziyaret etti ve onlara muhteşem bir akşam yemeği sunuldu.[68]
Kruvazörün güvertesinde, kendisine tahsis edilen özel bir trenle sonradan Bükreş’ten ayrılan, Türk Dışişleri Bakanı Rüştü Aras’ın da bulunduğunu belirtmek gerekir.[69]
Türk Başbakanı Celal Bayar’ın, Dışişleri Bakanı Rüştü Aras ile birlikte, 1938 yılının sonbaharında iki ülke arasındaki ilişkiyi daha da yakınlaştırma amacıyla, Romanya’yı ziyaret etmeleri bekleniyordu. Çünkü Cumhurbaşkanı Atatürk, “uluslararası olayların gelişimi, giderek daha tehlikeli bir hal almakta ve bu durum barış fikrine daha çok sarılmamıza ve ittifak içinde olduğumuz devletlerle dostluğumuzu korumamıza neden olmaktadır”[70] görüşündeydi. Fakat cumhurbaşkanının hastalığından dolayı bu ziyaret ertelenmek zorunda kaldı.
Romen Diplomat Telemaque Ankara’dan yazdığı 25 Ekim 1938 tarihli raporda, Atatürk’ün kritik durumu atlatmayı başardığından bahsetmekte ve başbakan ile diğer ileri gelen kimselerin, durum kontrol altına alınana kadar cumhurbaşkanlarına yakın olmak istediklerini belirtmekteydi.[71]
Bu durumun herkesçe bilinen gelişimi, çağdaş Türk tarihinin en önemli şahsiyetinin 10 Kasım 1938 tarihinde hayata gözlerini yummasıyla son buldu.
Romanya Dışişleri bakanı Ankara’daki Romen misyonu, cenazelere katılacak olan Romen delegasyonunun, Hava ve Deniz Kuvveleri Bakanı general Paul Teodorescu, Ordu Baş Müfettişi General I. Motas ve Ankara’nın itimat ettiği Bakan Telemaque’den oluşacağı hususunda bilgi verdi.[72] Bununla birlikte Romanya Dışişleri Bakanı N. Petrescu-Comnen, Şükrü Saraçoğlu’na gönderdiği telgrafta taziyelerini sundu ve son cumhurbaşkanının “çağdaş dünyanın en büyük kişiliklerinden biri”[73] olduğunu belirtti.
Ankara’daki Romanya temsilciliği, 14 Kasım 1938 tarihinde, İsmet İnönü’nün Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni cumhurbaşkanı seçildiğini haber verdi ve “Atatürk’ün siyasal şahsiyetlere ve Türk insanına telkin ettiği hararetli vatanseverlik, halefinin seçimini bütün ulus tarafından onaylanan kolay ve çabuk bir karar haline getirdi ve son cumhurbaşkanı tarafından yaratılan somut müessesenin onun ölümünden sonra dahi baki kalacağını ispat etti”[74] yorumunda bulundu.
Aynı temsilcilik, 23 Kasım 1938 tarihli raporunda “ülkesine ve insanlarına duyduğu aşkla Atatürk, önce vatanını kurtaran ve sonra onu organize eden birisiydi”[75] görüşüne yer verdi.
Atatürk’ün ölümü, Romanya için de büyük bir kayıptı. Bu kayıp “Universul” isimli Romen gazetesinde, şöyle ifade edildi: “Romanya’nın güvenilir müttefiki Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti için bütün Romen kamuoyundan daimi bir dostluk duygusu kazandı ve bu kamuoyu, dayanılması zor bu sıkıntılı dönemde Türk insanına gerçek hislerinden oluşan dostça tesellisini gönderdi”.[76]
Vallahıa Üniversitesi, Targovıste / Romanya
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 16 Sayfa: 654-660