Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Atatürk Çiftlikleri ve Bunların Hazîneye Devri

0 19.453

Doç. Dr. Yaşar SEMİZ

I. Dünya Savaşı’nın son yıllarında memleketimizde açlık ve sefalet son dere­ce artmıştı. Savaşın getirdiği olumsuzluklar yüzünden tarlalarda çalışacak insan ve hayvan kuvveti kalmadığından, Harbiye Nezareti ordudaki ihtiyat askerle­rini ziraatçılar idaresinde görevlendirerek Konya’nın Çumra kazasında Alman­ya’da yeni icat edilen Hanomak marka traktörlerle teknik ziraat yapılmış ve çok iyi sonuçlar alınmıştı[1].

Aslında I. Dünya Savaşı’ndan önceki yıllarda da devlet ve ordu ülkenin çe­şitli yerlerinde “devlet” ve “ordu” çiftlikleri kurmuştu[2]. Bunlar arasında en dik­kat çekici olanlardan biri Adana’dadır. Burada toprağın ziraata hazırlanması için tarlanın iki tarafına karşılıklı olarak konulan “Lokomobil”lerle çekilen büyük pulluklar kullanıldı. Türkiye’de Cumhuriyetten önce sadece bu iki bölgede ma­kineli ziraat yapılmıştı[3].

Bu örneklerden hareket eden büyük toprak sahibi çiftçilerimiz Millî Müca­deleyi takip eden yıllarda yeni ziraat aletleri ve bilhassa traktör kullanmaya yöneldi. 1925 yılından itibaren Ziraat Vekâleti, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi sıfatıyla Atatürk’ün 8 Nisan 1339 (1923)’da yayınladığı “Dokuz Ümde”nin 3, 4 ve 5. maddesine[4] uygun olarak traktör kullanımı eğilimi gösterenlere dar bütçesine rağmen kredi açma yöntemiyle yardıma çalıştı. Zira­at Bankası’nı bu yardıma iştirak ettirdi[5]. Traktörlerin işletilmesi için gerekli akaryakıtın traktör sahiplerine gümrüksüz verilmesini sağladı[6] .

İşte Atatürk bu süreçte hem ziraatçılara öncülük yapmak hem de ülke eko­nomisinin özellikle ziraata dayandığını göstermek için harekete geçti. İhtiyaç duyulan parasal kaynak için Millî Mücadele devam ederken Hindistan’dan yardım amacıyla gönderilen yaklaşık 500-600 bin lira kullanıldı. Paranın önemli bir kısmı Büyük Taarruz sırasında maliyenin karşılayamadığı bazı harcamalar için Batı Cephesi Komutanlığı emrine verilmişti. Zaferden sonra bu paranın kullanılmayan yaklaşık 380 bin lirası Bakanlar Kurulu kararı ile Atatürk’e iade edilmişti[7].

Atatürk, bu paranın ülke menfaatleri için en faydalı şekilde nasıl kullanıla­bileceğinin arayışına başladı. O sırada ülkenin yabancı bankaların baskısından kurtarılması için milli bir bankanın kurulması fikri gündeme gelmişti. Millî ekonominin kurulması için milli bir bankanın kurulmasına duyulan ihtiyacı derinden hisseden Atatürk, elindeki paranın 250 bin lirasını temel sermaye ola­rak bu bankanın kurulması için tahsis etti. Ayrıca diğer sermaye sahiplerinden toplanan paranın da katılımı ile ilk millî müesseselerimizden biri olan İş Banka­sı kuruldu[8]. Yardım parasının geri kalan kısmı ile de o dönemde Türk toplumunun büyük bir kısmının çalışıp geçimini sağladığı, ülke ekonomisinin yakla­şık %80’ini oluşturan ziraat alanında yatırım yapmaya karar verdi.

Atatürk böyle bir girişimin ilk işaretini Millî Mücadelenin hemen ardından 16.03.1923’te Adana’da çiftçilerle yaptığı konuşmada vermişti: “Efendiler, kılıç kullanan el yorulur ve sonunda kılıcı kınına koyar belki kılıç o kında küflenir ve paslanır. Ama saban kullanan kol, gün geçtikçe daha güçlenir ve güçlendikçe daha çok toprak ele geçirir. Çünkü milletleri vatanlarında karar kılmanın en önemli aracı sabandır. Onun için, gerçek fetihler yalnız kılıçla değil sabanla yapılandır. Kılıç ve saban, beki fetihten birincisi ikincisine her zaman yenildi. Milletlerimiz çok büyük acılar, yenilgiler, çok acıklı olaylar görmüştür. Bütün olaylardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsak bunun asıl gizli nedeni şundandır: Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken diğer elin­deki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktı.” [9].

İşte bu ifadelere uygun olarak Atatürk öncelikle başkent Ankara yakınla­rında örnek bir çiftlik kurmak için fikir almak üzere uzmanlarla toplantılar yaparak uygun bir yer bulmalarını istedi[10] . Atatürk çiftlik için bulunmasını iste­diği yerin arazi şartlarının çok kötü ve o günkü şartlarda tarım için çok elveriş­siz olmasını istiyordu.

Atatürk’ün yaptığı tanımlama doğrultusunda ilk arayış Ankara’da başlatıl­dı. Ankara’yı Silifke yakınlarındaki Tekir ve Şövalye, Tarsus’ta Piloğlu, Dört­yol’da Karabasamak Çiftliği ile portakal bahçesi ve Yalova’da Baltacı ve Millet Çiftlikleri ile ilgili arayışlar izledi[11].

ÇİFTLİKLERİN KURULMASI

A – Atatürk Orman Çiftliği

1925 yılı baharında Atatürk ülkenin tanınmış ziraatçılarından bir grubunu çağırtarak onlara ağaçsız ve çorak Ankara’nın yanı başında büyük bir çiftlik kurmak istediğini söyledi ve böyle bir çiftlik için yer aramalarını emretti.

O uzman heyette yer alan ziraatçılardan biri (Tahsin Coşkan) o zamanki ha­tıralarını şöyle anlatıyor: “Ankara’nın çevresinde bir yer ararken, en az bugünkü çiftlik yeri üzerinde durmuştuk. Burası tabiatın hiç cömert davranmadığı, bakımsız, hastalıklı, sarı ve insanı bakarken bedbin eden bir hâlde idi. İçinde şimendifer geçen geniş arazinin bataklık yerlerinde şehrin hayatını zehirleyen ve etrafta yaşayanları ken­di gibi renksiz ve hasta yapan sazlıklar, birer sıtma kaynağı halinde idi. Tetkikler bittikten sonra neticeyi Büyük Şef’e arz ettik. Atatürk elleri ile bugünkü çiftliğin olduğu yeri işaret ettiler. Burayı gezdiniz mi? Buranın bir çiftlik kurulması için bulunması lazım gelen vasıflardan hiçbirini taşımadığı bataklık, çorak, fakir bir yer olduğu hakkındaki müşterek kararımızı söyledik.

Atatürk’ün bize cevabı şu oldu: İşte istediğimiz yer böyle olmalıdır. Ankara’nın kenarında hem batak hem çorak hem de fena yer. Bunu biz ıslah etmezsek kim gelip islah edecek? “[12].

Bu ifadelerden de anlaşılıyor ki Atatürk, ziraat uzmanlarından çiftlik için en elverişli toprakları değil özellikle ziraat için en kötü toprakta çiftlik kurmak için rapor istemiştir. Onun aradığı bir çiftlik arazisinden çok temel gelir ve ge­çim kaynağı tarım olan ülke insanı ile toprak arasındaki güçlü ilişkiyi doğa şart­larının hemen hemen hiç uygun olmadığı bir toprak parçasında dahi sağlıklı bir şekilde kurabileceğini göstermek ve en kötü şartlardaki toprağın da sahiplenile­rek üretime kazandırılabileceğini göstermekti.

Nitekim Atatürk Ankara’da kurmak istediği modern çiftlik alanı olarak bu­günkü Orman Çiftliği sahasını seçti. Seçilen alanda Çubuk Suyu, Macun Çayı, İncesu, Bend Deresi, Kutuğun Deresi geçmektedir. Bu suların bir kısmı zaman zaman taşarak araziyi tahrip etmiş. Bir kısmını da arazinin çeşitli yerlerinde senelerce toplanarak bataklık, sazlık yerler meydana getirmiş ve sonuç olarak sıtma yuvası haline gelen bu yerler Ankara’nın yakın köylerinin sağlığını tehdit etmekteydi[13].

Atatürk çiftlik yerinin kesin olarak belirlenmesinin ardından bir kere daha yerli ve yabancı uzmanlardan kurulacak çiftlikle ilgili görüşleri için ayrıntılı bir rapor istedi. Uzmanlar arasında bu topraklar üzerinde herhangi bir ziraat faali­yetlerin yapılmayacağını iddia edenlerin bulunduğu gibi ciddi bir müdahale­den sonra toprağın ehlileştirip ziraata elverişli hale getirileceğini düşünenler de vardı. Ancak en ilginç cevap Ziraat Vekâletinin yabancı uzmanlarından Schmid tarafından verildi. Schmid, çiftlik arazisi olarak tespit edilen yerde ziraat yap­mak girişimi için “Bu arazide ziraat yapmak ya sabrı tüketir ya da parayı” demişti[14].

O günlerde halkın görüşü de Schmid’den çok farklı değildi. Genel kanaat “Burada ağaç bile yetişmiyor insan nasıl yaşar şeklindeydi”[15].

Atatürk ise doğa şartlarının hiç de cömert davranmadığı bu Orta Anadolu yaylasında adeta bir mucizeyi gerçekleştirmek için yola çıkmıştı. Amacı hem Türk tarımına örnek bir çiftlik kurmak hem ağaç bile yetişmeyen Ankara’nın başkent olarak kurulmasını uygun görmeyenlere yemyeşil bir kent çevresi oluş­turmaktı.

Çiftlik ile ilgili çalışmalarla doğrudan ilgilenerek arazi alınması, işletme planlarının hazırlanması, arazinin düzenlenmesi ve ıslahına ait girişimlerinin hazırlanmasını istiyordu.

Çiftlik için ilk aşamada Merhum Abidin Paşa’nın eşi Faika Hanımdan 20 bin dönüm arazi satın alındı. Satın alınan bu arazi, sahipleri tarafından işletil­meyen çok geniş tarla parçalarıyla çevriliydi. Atatürk’ün Faika Hanım’a ait ara­ziyi alması üzerine diğer arazi sahipleri de işletemedikleri topraklarını satmak istediklerini belirttiler. Böylece Balgat, Etimesgut, Çakırlar, Macun, Güvercinlik, Tahar ve Yağmurbaba, gibi çevreden birkaç tarla daha alınarak 102 bin dönüm­lük bir arazi üzerinde “Gazi Orman Çiftliği” oluşturuldu[16]. Satın alınan arazi için 100-120 bin lira ödendi[17].

Çiftlik arazisinin alınmasının hemen ardından hızla çalışmalara başlandı. Atatürk burada iki çadır yaptırmıştı. Birinde kendisi diğerinde iş başında bulu­nan mühendisler kalıyordu. Çalışmalar devam ederken bir aralık bazı mühen­disler ümitsizliğe kapılmış ve çekine çekine söylenenlere karşı Atatürk, sertçe ayağını yere vurarak “Bu toprak mı? Dikeceğiniz de fidan mı? Serpeceğimiz de to­hum değil mi? Niye olmasın efendim, niye olmasın. Mutlaka ve mutlaka yetiştireceğiz” diyor ve kararlılıkla işe devam edilmesini istiyordu[18].

Yaklaşık iki yıllık yorucu çalışmanın sonunda başarıya ulaşılmıştı. “Burada ağaç bile yetişmez insan nasıl yaşar” denilen yerde birkaç yıl içinde binlerce ağaç yetiştirildi. Çorak topraklar en verimli hububat ambarı hâlini getirildi. Yeşeren meralarda kuvvetli hayvancılık yapılmaya başlandı[19]. Atatürk hem büyük emek sarf ederek kurduğu çiftlikte daha fazla ilgilenebilmek hem de zaman zaman doğa ile baş başa kalabilmek için 1926’da Söğütözü düzlüğünde bir köylünün kulübesinin yanına, köylünün de onayını alarak kendi kulübesini yaptırmıştı[20]. Daha sonraki yıllarda Atatürk adına çiftlikle ilgili işleri yürüten Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ün burada daha rahat konaklayabilmesi için Orman Çiftliği’nin istasyondan yukarı doğru çıkan yolun tam karşısına isabet eden yerde ufak bir kuleli köşk inşa ettirdi[21]. Atatürk bazı akşamlar Kuleli Köşke gelir ve çiftlik işleri ile uğraşan Tahsin Bey’den bilgiler alır, sofrasını kurdurur ve misafirlerini ağırlardı[22].

Atatürk’ün bizzat çalışarak, bütün millete tarla başında modern ziraat araç ve tekniklerinin ve özellikle traktörün nasıl kullanacağını gösterdiği[23] Gazi Or­man Çiftliğine bir aralık Macaristan’dan ziraatçı bir müdür de getirildi. Bu mü­dür o zamana kadar çiftlikte ilk planda tutulan traktör yerine kuvvetli Macar atı (nonyos) ile ekim yapmaya başladı ise de[24] bu durum uzun sürmedi.

Çiftlikte üretilen ürünler yine orada kurulan işletmelerde işlenerek kıymet­lendirildi. Küçük ölçüde fakat örnek bir süt sanayi, her geçen gün genişleyip güçlenen ve çeşitli kollara ayrılan ziraat sanatları tesisleri, bira fabrikası, soda, gazoz ve buz fabrikaları çiftliğin dikkat çeken üretim merkezleridir[25]. Çiftlikte ayrıca demir eşya, pulluk ve deri fabrikası vardır[26].

Diğer taraftan yüzme havuzları, hayvanat bahçeleri, lokantaları ve çeşitli dinlenme parkları açılarak halkın rahatlıkla ve güvenle dinlenip, hoşça vakit geçirebilecekleri mesire yerleri oluşturulduktan sonra halkın ziyaretine de açıldı[27]. Cumhuriyet’in 10., çiftliğin kuruluşunun 8. yıl dönümünde ise Atatürk; başta Başbakan İsmet İnönü ve Kazım Özalp olmak üzere bütün bakanları, mil­letvekilleri, askeri ve mülki idarecileri olmak üzere çok sayıda halkı çiftlikte misafir etti. Ev sahibi sıfatıyla Atatürk gün boyunca bütün toplantı yerlerini dolaşarak misafirleri ile yakından ilgilendi ve onlara çiftlik ürünleri ikram etti[28]. Misafirlere en zor şartlarda bile ziraatçılığın yapılabileceğini gösterdi.

Gelişmeleri yakından izleyen Yunus Nadi, çiftliğin kuruluşundan hazine devrine kadarki gelişmesini şöyle değerlendiriyor: “Atatürk Çiftliği, Ankara’daki orman çiftliklerinden başlar. Bu çiftliğin maksadı zaten en olmayacak sanılan yerde insan azmi ve himmetinin neler yapılacağını göstermekten ibaretti. Biz Ankara’ya git­tiğimiz zaman orada fesleğen ve kadife çiçeğini bile bulamamıştık. Tabiatın kabiliyetsiz­liği üzerinde çok ısrar olunarak bu kurak sahalarda bol bir yeşilliğin yaratılması zor ve hatta imkânsız gibi görünüyor ve gösteriliyordu. Şimdiki orman çiftliğinin o zaman dere kenarlarındaki bodur söğüt ağaçlarından başka yeşilliği yoktu… Bu kurak ve kıraç görünen Ankara’yı bütün Anadolu yaylası için numune olacak şekilde bir yeşilliğe boğmak medeni vazifesini yapmaklığım lâzımdır.” diye düşündü. Türk vatanını az zamanda cennete çevirebileceğini düşünüyordu. Bugün hakikat ispat edilmiş olduktan sonra Atatürk çiftlikleri millete iade ediyor[29]. Gelişmeleri yakından izleyen bir İngiliz gazeteci burada elde edilen sonuçları okuyucularına “Gazi bir çölde bir mamure vücuda getiriyor” şeklinde duyurdu[30].

B- Silifke Çiftlikleri

Atatürk’ün 1925 yılında kuruluş çalışmalarını başlattığı bir diğer çiftlik Si­lifke’deki Tekir Çiftliği’dir. 12 bin dönüm büyüklüğündeki çiftliğe Atatürk ilk olarak 25 Ocak 1925’te gelerek arazinin ve bölgenin ne derece zorlu, bakımsız ve perişan olduğunu bizzat gördü[31].

Çiftliğin yolu, Mersin Asfaltının bugün Olukbaşı denen Tekir Köyü ayrı­mından güneye döner, Altınkum Köyünü sağda bırakarak çiftliğe uzanır. Çift­liğe denizden bakıldığı zaman Susanoğlu plajı ile Taşucu sahil bandı üzerinde­dir. Çiftlik evinden Akdeniz’de gelip geçen gemiler rahatlıkla görülmektedir. Dağın tam eteğinde büyük bir kayanın altındaki mağaradan tertemiz bir su çı­kıyor. Bu su çiftliğin can damarıdır.

Rum Bodoski çiftliği adıyla bilinen ve terk edilmiş olan çiftlik arazisi Ata­türk adına açık arttırmaya vekâleten katılan Sadık Bey tarafından 36 bin lira karşılığında satın alındı. Ardından yine Sadık Bey aracılığı ile çiftlikte yoğun bir çalışma başlatıldı. Zirai çalışmaların yanı sıra o çevrede daha önce örneğine hiç rastlanmayacak şekilde iki katlı damı kiremitle örülü bir ev inşa edildi[32].

Çiftlikte ziraat ve hayvancılık yapılmaktadır. Ancak çiftliği diğerlerinden ayıran en önemli özelliği burada pirinç ve pamuk ziraatının yapılmasıdır. O dönemde pirinç ziraatının fennî tekniklerle yapan başka bir çiftlik yoktu[33]. Çift­likte toprağın mümbit ve sulanabilir olmasından dolayı pamuk üretiminde de iyi sonuçlar alınmıştır. Dışarıdan yüksek kaliteli tohumlar getirilmiş ve uzun elyaflı pamuk elde edilmiştir. Çiftlikte pamuktan başka jüt, rami ve keten gibi lifli maddelerin ziraatı da tecrübe edilmiştir[34]. Ziraat çalışmaları sürdürülürken aynı zamanda ürünlerin işlenmesi, depolanması ve pazarlanması için uygun binalarda yapıldı. Ziraat ve inşaat çalışmalarında çoğunlukla Silifke, Gülnar, Anamur ve Mut gibi çevre ilçeler ile bu ilçelere bağlı köylerdeki insanlardan faydalanıldı. Günlerinin önemli bir kısmını boş geçiren bu insanlar hem iş sahi­bi oldular, hem de en zor şartlarda bile uygun ziraatın nasıl yapılacağını öğ­renme şansını buldular.

Atatürk, 13 Mayıs 1926’da Silifke çiftliğini ziyaret ettiği zaman[35] orada çalı­şanları ve çiftliğe yeni getirilmiş olan ziraat makineleri ile hasat yapılışını izledi. Akşama kadar tarla işleri ile meşgul oldu[36].

Atatürk’ün bu çiftlikle ne kadar yakından ilgilendiğini 11 Şubat 1931’de Atatürk ve beraberindekilerle çiftlik ziyaretine katılan Afet İnan şöyle nakledi­yor: “Çiftlikte iki katlı küçük bir ev vardı. Yanında bir fırın ve çalışanların yemek yedi­ği bir yer vardı. Çiftlikte herkesi barındıracak yer yoktu. Bu hâl karşısında tabi bütün düşünceler derhal dönmek ve fırtına ya da yağmura yakalanmamaktı. Hâlbuki, Atatürk çiftlik işleriyle meşguldü. Herkese tercüman olmak için düşünceleri iletmek istedim. – Tetkikatımız bitmeden dönmeyiz, sizler de buraları tanıyın-; diyerek çevresine neşe ve emniyet havası vermişti. Böylece herkes onun etrafında onu takip ediyordu. Bir ara amelelerin yemek odasına girdi. Yumurta ve peynirle yenen çiftlik yemeği hepimize pek tatlı gelmişti. Atatürk fırıncı ile o kadar neşeli konuşuyordu ki bütün fikirler orada toplanmıştı”[37].

Her fırsatta çiftliği desteklemek isteyen Atatürk 1936 yılında Silifke’de ku­rulan Tekir Çiftliği Tarım Kredi Kooperatifinin de bir numaralı üyesi olarak ortağı oldu. Bu Kooperatifin kuruluş dilekçesinde çiftlik sahibi Atatürk koope­ratifin kurulmasını isteyenlerin başında yer almıştır. Kooperatifin kuruluşu için Ziraat Bankası’na verilen dilekçe şöyledir:

“Silifke Ziraat Bankası’na

Merkezi (Tekir Çiftliği) olmak ve Arkarası, Perecenti, Avşar, Kardedeli, Tekir, Tekirkoyuncu, Türkmeneli, Türkmenkuşağı, Tazara köylerinin de ihtiva etmek üzere mıntıkamızın 2856 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri kanununa uygun bir Tarım Kredi Kooperatifi kurmak istiyoruz.

Dileğimiz bankanızca da muvafık görüldüğü taktirde imzalanmak üzere altı nüsha ana mukavelamenin itasına rica eder ve hazırlanacak ana mukavelamenin Eko­nomi Bakanlığınca tasdik ve noterlikçe tescil muamelelerinin iflası için gereğinin yapılmasını arz ederiz. 30/6/936

  1. Tekir Çiftliği Sahibi Kemal Atatürk
  2. Tekir Köyünden Alirıza Oğlu Osman
  3. Tekir Köyünden Mehmet Oğlu İbrahim[38]

Atatürk taleplerinin kabul edilmesi üzerine Ekonomi Bakanı Celal Bayar’a çektiği telgrafta ise şu ifadelere yer verdi:

“Celal Bayar’a 1.VII.1936

Tarım Kredi Kooperatiflerinin ilki olan Tekir Kooperatifi muamelesinin bittiğini, sevinerek öğrendim. Bu kooperatifte 1 sayılı ortak olarak bulunmamı, muhabbetle yad etmenize teşekkür ederim. Tarım Kredi Kooperatiflerinin az zamanda bütün yurdu kap­lamasını, başarıcı gayretlerinizden bekliyoruz. Gözlerinizden öperim. K. Atatürk”[39].

Silifke çiftliği Ankara’daki Gazi Çiftliğinden sonra Atatürk çiftlikleri ara­sında ikinci büyüklüğe sahiptir. Bu çiftlikte at ve koyun yetiştiriciliği yapılmak­la beraber bilhassa pirinç ve pamuk tarımı bakımından oldukça önemli bir yere sahiptir[40]. Atatürk ziraat (tecrübelerinden) yalnızca iki sahada deneme uygula­masını yeterli görmemişti. Memleketin farklı iklimlerinde de inceleme ve araş­tırma çalışmaları yaptırdı. Adana, Tarsus ve Yalova’da aldığı çiftliklerde farklı tetkik ve tecrübeler yaptırdı. Bütün bu çalışmalara belli aralıklarla kendisi de katılarak ilgilendi.

Atatürk’ün Ankara ve Silifke’nin dışında kurduğu Yalova’da 11.895 dönüm arsa üzerinde kurulan Millet ve Baltacı çiftliği, Dörtyol’da 16.500 dönüm arazi­nin üzerinde portakal bahçesi ve Karabasamak çiftliği Tarsus’ta da 8 bin dönüm üzerinde Piloğlu çiftliği adıyla biliniyor[41].

C-Yalova ve Diğer Çiftlikler

1929 yılında kurulan Yalova çiftliği iki kısımdan oluşmaktadır. Yalova’nın doğusunda ve sahilinde bulunan kısım Baltacı, Yalova’nın batısında bulunan kısmı Millet Çiftliği adıyla anılır. Çiftlikte zeytin dışında tarla bitkileri (yonca­lık), Amerikan asma fidanlığı, bağ, meyve fidanlığı, sebzelik vardır. Ayrıca çift­likte sığır, koyun, tavuk ve arıcılık da yapılmaktadır[42] .

Yalova Çiftliğin 220 dönümlük zeytinliği de vardı. Uzun zaman bakımsız kalan zeytinlik Atatürk çiftlikleri kapsamına alınınca fenni bir bakıma tabi tu­tuldu. Dışarıdan yüksek evsaflı zeytin fidanları getirilerek mevcut zeytin ağaç­larına katıldı[43].

Atatürk bu çiftliği çok sevdiği için çiftliğin bir köşesine küçük bir köşk yap­tırmıştı. 1929 yılında koca bir çınarın yakınında yapılan inşaat yükselirken çına­rın bir dalının kesilmesi ihtiyacı doğmuştu. Dalın kesilmesini istemeyen Ata­türk köşkün temelinin ağacın biraz uzağına taşınması için gerekli hazırlıklar yapıldı. Ağustos 1930 da kalın tahta kızaklarla köşk beş metre civarında doğuya doğru kaydırıldı. Bütün bu işlemler sırasında Atatürk, kız kardeşi Makbule Hanım, Afet İnan, Yaveri Nasuhi Bey ve Muhafız Alay Komutanı İsmail Hakkı Tekçe ile birlikte gelişmeleri yakından takip etti. Daha sonra bu köşke yapılan kaydırmadan dolayı “Yürüyen Köşk” adı verildi[44].

Atatürk 1926 yılında Tarsus’ta Piloğlu ve Adana Dörtyol’da birer çiftlik kurmuştu. Yine öncelikle verimsiz ve bataklık alanların ıslah edilmesi yönte­miyle kurulan bu iki çiftlikten Piloğlu’nda hububat ve hayvancılık öne çıkar­ken, Dörtyol’da portakal bahçeleri dikkat çekmektedir.

Atatürk, Dörtyol ve Tarsus’ta çiftlik kurmaya Ocak 1925’te başlayan Adana-Mersin gezisi sırasında karar vermişti. Bu gezi sırasında Atatürk eşi Latife Ha­nımla birlikte portakal dallarından yapılan zafer taklarının altından geçtiler. Atatürk ve beraberindekiler 20 Ocak’ta da Mersin’e geçtiler ve burada 11 gün süreyle çeşitli incelemelerde bulundular. İncelemelerin önemli bir kısmını na­renciye konusu teşkil etti[45]. 25 Ocak’ta Mersin Ziraat Odası yöneticileri, Ata­türk’ü bir portakal bahçesine davet ettiler. Atatürk burada yanındakilerden narenciye hakkında bilgi aldı. Bahçeden ayrılırken “Anlıyorum ve görüyorum ki bu bölgede iyi narenciye yetiştirilebilecek. Bu hem sağlık hem kazanç açısından güzel bir üründür. Bu bakımdan narenciye ziraatına önem vermek gerekir” diyerek izlenimle­rini özetledi[46].

Tarsus’ta kurulan çiftlik hububat ağırlıklıyken, Dörtyol çiftliği narenciye ağırlıklıdır. 1938 yılı itibarı ile portakal bahçesinde 900 sandık portakal, 3000 limon,1500 adet turunç, 100 adet krepfort, 20 salkım muz üretilmişti[47].

Atatürk kurduğu bu örnek çiftliklerde ziraat sahasında tutulacak yolu her fırsatta göstermiş ve bizzat ziraatla uğraşarak övünülecek eserler meydana ge­tirmiştir. En kötü arazi ve iklim şartlarında bile uygun teknik ve kararlı tutun­ma azmiyle büyük sonuçlar alınacağını göstermiş ve bu alanda da Türk toplumuna öğretmenlik yapmıştır[48]. Bu öğretmenliğin en önemli dersi ise başta bu­lundukları bölgeler olmak üzere ülke genelinde ziraatın kalkınması için iyi birer örnek, ziraatçılar için de iyi bir okul olan bu çiftlikleri için “Ziraatı mutlaka sanat ve ticaretle birleştirmek lâzımdır. Ziraata sanat katılmazsa ve ürünleri satışa çıkarıl­mazsa zararla karşılaşılır”[49] demişti. Atatürk, şahsî bir menfaat beklemediği bu çiftlikleri 1937 yılında bütün unsurları ile birlikte millet adına hazineye devretti.

Atatürk’ün Çiftlikleri Hazineye Devretmesi

Atatürk 1925 yılından başlayarak 13 yıl süre ile çok ciddî ve planlı çalışma­lar yaparak ziraata hiç de uygun olmayan topraklarda çiftlikler kurarak ziraata elverişli hale getirdi. Bunun için gerektiğinde yerli ve yabancı uzmanlara yerli ve ithal bitki ve hayvanlar üzerinde çeşitli çalışmalar yaptırarak bu topraklar için en elverişli olanlarını tespit ettirip uygulattı. Çiftliklerde yerine göre arazi­yi ıslah ve tanzim ettirdi, çevresini güzelleştirdi. Ziraatla ilgili okullar için örnek deney ve staj sahaları oluşturdu. Çiftliklerde halka gezip dolaşabileceği, gerek­tiğinde bilgi alabileceği yerler sundu. Hilesiz ve nefis gıdalar üretip, sattırarak halkın ziraattan nasıl bir gelir elde edebileceğini gösterdi. Çevre köylerle birlik­te kooperatifler kurulmasına öncülük ederek ziraatta işbirliğinin önemini gös­terdi. Bu şekilde çiftliklerin kuruluşunun amacına ulaştığını gösterdikten sonra bunları hazineye devretmeye karar verdi. Çünkü ziraatla ilgilenenlerin çiftlikle­rin devlet elinde olursa buralardan daha rahat ve kolay faydalanacaklarını düşünmüştü[50].

Hasan Rıza Soyak devir işleminin nasıl başlatıldığını şöyle naklediyor:

“1937 senesi Mayıs ayı içindeydi; memleket dışında bir vazife ziyaretine çıkacak ve ilkin Paris’e uğradıktan sonra Almanya’ya gidecektim. – Çocuk! Çabuk gel, gel de artık şu çiftliklerin devir işini halledelim. Biliyorsun ben 1927 senesinde, Büyük Nutkumu ver­diğim celselerden birinde TBMM’ye bunların partiye ait olduğunu söylemiştim. Bu itibarla devir esnasında hükümetten, parti için bir miktar para alırsak iyi olacaktır. Ba­kalım İsmet Paşa’nın avdetinde meseleyi onunla da görüşeceğim,[51] en münasip şekli o zaman kararlaştırırız”[52].

İsmet İnönü ise çiftliklerin hazineye devredilmesini kendisinin önerdiğini söyler: “Bu meseleyi ben açtım Atatürk’e, Atatürk’le ilk görüşmemde Orman Çiftliği­nin satın alınması meselesini konuştuk. Atatürk Ziraat Vekâleti’nin çiftliği almak iste­diğini söyledi. O zaman hatırımda tam rakamı kalmadı, bedeli meselesinin konuşuldu­ğunu da orada öğrendiğimi zannediyorum. Ben buna itiraz ettim. Orman Çiftliğini yetiştirmek için çok emek sarf etmişsiniz, ama hükümet ve devlet de bir örnek göstermek için gösterdiğiniz gayreti kolaylaştırmak üzere çok emek sarf etmiştir. Büyük ölçüde hükümet yardımı ile meydana gelmiş bir eseri tekrar hazineye satmak muamelesi bizim için doğru olmaz. – Ne olacak çiftlik diye sordu… Hazineye ver doğrudan doğruya de­dim… O hâlde ben vereyim dedi”[53].

Bu görüşmeden sonraki görüşmeleri Hasan Rıza Soyak şöyle anlatıyor:

“Ben Paris’ten Almanya’ya geçmek üzere hazırlanırken Ankara’dan nöbetçi yaver tele­fon etti. Atatürk’ün Almanya seyahatimi geriye bırakarak derhal yurda dönmekliğimi emrettiğini bildirdi. Hemen o akşam yola çıktım. İstanbul’a vardığım gün Atatürk’te buraya gelmişti ve birkaç saat sonra Karadeniz yoluyla doğuya doğru bir seyahate çık­mak üzere idi[54]. Kendisi ile karşılaşınca, İnönü ile konuştuktan sonra çiftlikleri, bütün tesis ve varlıklarıyla, hazineye hibe etmeye katı karar verdiğini söyledi ve bana şu tali­matı verdi. Son akşam Ankara’ya git; mevcudu tespit edip, bir listesini yap. Ayrıca baş­vekilliğe tarafımdan bir mektup hazırla. Mektup müsveddesini İsmet Paşa’ya gösterip ve mutabakatını al, sonra bana telgrafla bildir… Ankara’da emirleri dairesinde bir mek­tup ve bir liste hazırladım. Müsveddeyi Başbakan’a okudum, muvafık buldu. Anka­ra’dan mektubu ve listeyi telgrafla Trabzon’da bulunan Atatürk’e arz ettim”[55].

Bu gelişmenin ardından Atatürk 11.06.1937’de Trabzon’dan Başvekâlet’e yazdıkları mektupla çiftliklerini millete hediye ettiklerini bildirdi[56]. “Mâlum olduğu üzere, ziraat ve ziraî iktisat sahasında fennî ve amelî tecrübeler yapmak maksa­dıyla muhtelif zamanlarda memleketin muhtelif mıntıkalarında müteaddit çiftlikler tesis etmiştim” diye başlayan mektup “.Tecrübelerini müsbet iş sahasından alan bu müesseselerin ziraat usullerini düzeltme, istihsalatı arttırma ve köyleri kalkındırma yolun­da devletçe alınan ve alınacak olan tedbirlerin hüsnü intihab ve inkişafına çok müsait birer amil mesnet olacaklarına kani bulunuyorum ve bu kanatla, tasarrufum altındaki bu çiftlikleri bütün tesisat, hayvanat ve demirbaşları ile beraber hazineye hediye ediyorum. Çiftliklerin arazisi ile tesisat ve demirbaşını mücmel olarak gösteren bir liste ilişik­tedir. Gerekli kanuni muamelenin yapılmasını dilerim” ifadeleri ile bitiyordu.

Atatürk, Başvekâlet’e çektiği telgrafın ve ekinde yer alan listenin bir an ön­ce mecliste ele alınmasını istiyordu. Başbakan İnönü de derhal mukabil bir telg­raf çekerek çiftliklerin Hazineye bağışlanmasından dolayı hükümetin duyduğu memnuniyeti bildirdi[57]. Ancak Başbakan İnönü’nün zamanlama bakımından kanunun mecliste ele alınması konusunda bazı çekinceleri vardı. Hasan Rıza Soyak, kanunun meclise getirilmesi sırasında İnönü ile aralarında geçen geliş­meyi şöyle naklediyor: “O gün (12 Haziran) müzakereyi takip etmek üzere BMM binasına girerken Başvekil İsmet Paşa’nın beni odasında beklediğini söylediler, derhal yanına çıktım.

Gel Soyak! Ben mektubu bugün meclise arz etmekten vazgeçtim. Bunu kasım içtimasına bırakmayı daha uygun buluyorum; diye söze başladı. Şaşırmıştım. -Niçin Pa­şam- Önce bir hususi kanunla Cumhurreisi’nin maaş ve tesisatından kesilen ağır vergi­leri hafifletmek lâzım- dedi. Aksi hâlde çiftlikleri devrettikten sonra geçinme hususunda güçlük çeker diye düşünüyorum. Hâlbuki meclis bugün yarın tatile girecek, böyle bir kanunu yetiştirmek imkânsızdır. İnşallah kasımda ilk iş olarak bunu yaparız. Ondan sonra da Meclise arz ederiz.

Aman Paşam bu çok yakışıksız bir şey olur. Adeta taviz karşılığı hibe gibi bir şey. Atatürk bunu katiyen kabul etmez… Müsaade buyrulursa iş yürüsün… Peki öyleyse dedi ve odasından çıkarak meclise girdi”[58].

Meclis’in 12 Haziran 1937 tarihli oturumunda Reisicumhur Atatürk’ün ta­sarruflarında bulunan çiftliklerini hazineye devrettiklerini dair tezkeresi ile bu yüksek değerdeki hareketi şükranla TBMM’ye arz eden Başvekâlet tezkeresi okundu ve büyük alkış aldı. Başbakanlık tezkeresi şöyledir:

“Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine

Reisicumhur Atatürk, tasarruflarında bulunan çiftliklerini hazineye ihda buyur­duklarını melfut (ilişikteki) tezkere ile tebliğ buyurmuşlardır. Devletin ziraat politika­sında ve memleketin ziraat inkışafında mühim amil olacak kıymet ve ehemmiyette olan alicenabane hareket şükran ile Meclis’e arz ederim”[59] dedikten sonra Atatürk’ün bu konuda Başbakanlığa yazdığı yazı ve ekleri okundu[60].

Listenin okunmasından sonra kürsüye gelen Başbakan İnönü şu konuşmayı yaptı[61].

“Muhterem arkadaşlar; şimdi büyük sevinç ve heyecanla dinlediğimiz Atatürk’ün teberrüü yüksek kıymetli üzerinde ehemmiyetle durulacak çok mühim bir hadisedir. Yüksek heyetinizin ve bütün memleketin dikkatini celbedecektir ki hazineye intikal etmekte olan bu çiftlikler değeri milyonlar ifade eden bir servet halindedir. Bu çiftlikleri Atatürk senelerden beri şahsî tasarrufu ve bilhassa şahsi emeğiyle vücuda getirmiştir.

Anadolu ortasında herkesin burada nasıl bir mamure çıkacağına bedbin bir nazarla baktığı sırada bütün memleket gibi Anadolu ortasında da ilimle ve çalışma ile büyük mamure vatandaşlar için büyük servet temin olunabileceğine şahsen misal vermek heve­si senelerden beri kendisini işgal etmekteydi. Çiftliklerin maddeten olan yüksek kıymet­leri ancak bu kanaat ile ve şahsî çalışma ile temin edilmiştir.

Arkadaşlar, Atatürk’ün bu eserleri vücuda getirdikten sonra bunları hazineye hiç­bir bedelsiz ve karşılıksız terk etmesinde esaslı, büyük ve siyasi bir ideal vardır. .

Bu çiftlikleri Atatürk, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın malı olarak saklıyordu. Şimdi hazineye terk etmesi, bir defa çiftliklerin istifadesi köylüler için bir mektep teşkil edici bir vasıta hâlinde kullanılması devlet elinde ameli noktai nazardan daha kolay mümkün olacağını ümit etmesindendir.” dedikten sonra Atatürk bize bir defa daha kendi huzur ve rahatının, vatandaşların refahında olduğunu söylüyor diyerek konuşmasını tamamladı.

İnönü’nün ardından milletvekillerinden sırayla Mehmet Somer, R. Şevket İnce, Örge Evren, Hüsnü Kitapçı, Rasıh Kaplan, Nakiye Elgün, Rüşeni Barkın, Durak Sakarya, Berç Türker, Muhiddin Baha Pars, Yaşar Özey, Cemal Hüsnü Taray ve İ. Mehmet Uğur kürsüye çıkarak Atatürk’ün takdire şayan davranışın­dan övgü ile söz ettiler[62].

Konuşmalardan sonra Dr. Cemal Tuncay ve arkadaşları tarafından verilen iki maddelik Atatürk’ün bağışlarla ilgili telgrafı ve duyulan memnuniyeti ifade eden takrir alkışlarla kabul edildi[63]. Takririn kabul edilmesinden sonra TBMM Reisi Mustafa Abdülhalik Renda meclis kararına uyarak Atatürk’e şu telgrafı çekti[64].

“Memleketin ziraî kalkınmasına yardım olmak üzere yıllardan beri bizzat uğraşa­rak yetiştirdiğiniz çiftlikleri ve içinde bulunan fabrika, hayvanat, âlet ve sairenin kâffesini, ziraatın inkişaf ve tekâmül uğrunda hükümetçe alınmakta olan tedbirlerin muvaffakiyetini kolaylaştırmak gayesi ile emir buyurdukları hakkındaki haber Kamutay’da derin heyecan uyandırmış ve hislerinin ve derin teşekkürlerinin yüksek huzurunuza sunulmasına ittifakla karar verilmiştir. Derin saygılarımla arz ederim.”

Atatürk’ün Çiftliklerini Hazineye Devrettiğini Gösteren Mektubu

Gazi Orman Çiftliğindeki Bira Fabrikası Meselesi

Bu gelişmenin ardından çiftliklerin hazineye devri için yasal düzenlemele­rin tamamlanması için çalışmalar başlatıldı. Ancak Gazi Orman Çiftliğindeki bira fabrikası kimsenin beklemediği bir tartışmanın başlamasına sebep oldu. Çünkü İnönü bazı yasal ve etik sebeplerden dolayı bira fabrikasının devrini uygun görmüyordu. Nitekim hatıralarında bu konuyu şöyle açıklıyor: “Çiftlik devrediliyor, fakat bira fabrikası devredilmiyor. Bunu sonradan öğrendim. Dediler ki bira fabrikası devredilmeyecek ve bira inhisarı yapılacak. … Bomontiye[65] lüzum yok diyorlar. Hâlbuki ona da ihtiyaç vardır dedim. İnhisar vekâleti bira fabrikası ile bir inhi­sar mukavelesi yapacak ve (fabrikayı) işletecek. Bunu Orman Çiftliği yapacak. Orman Çiftliği devlete verilecek ve sonra da bira fabrikası ile vekâlet böyle bir şey yapacak. Bir gün vekil (Gümrük ve İnhisar Vekili Ali Rana Tarhan) bana geldi ve dedi ki, Orman Çiftliği ve bira fabrikası üzerine bir mukavele yapmaya imkân yoktur. Hukuki vaziyet odur ki, bütün bu tasarruflar Atatürk’ün adınadır. Bunun üzerine ben Atatürk ile konuştum. Bira fabrikası ile mukavele yapılacak, bunu Orman Çiftliği yapamaz. Mal sahibi olan, tasarruf sahibi olan sizinle vekâlet arasında inhisar mukavelesi yapılması lâzım. Güldü. Nasıl olacak dedi. Bu olmayacak dedim”[66].

Ancak o sırada İstanbul’daki Bomonti Fabrikasına ruhsat verilmeyeceği varsayıldığı için Orman Çiftliği’ndeki bira fabrikasının genişletilmesi ile ilgili çalışmalar İnönü’nün de bilgisi dâhilinde başlanmıştı. Ancak yapılmış olan bü­yük yatırımlar sebebiyle borçlar da çoğalmıştı. Atatürk çiftliği, genişletilmesine devam etmek şartıyla, bir millî müessese olarak idare edilmek üzere, borçlarıyla beraber hükümete devretmeye razı olmuştu[67]. Esasen Atatürk’ün yakın çevre­sinde bulunanlar bu fabrikanın verimli olabilmesi için devlet tarafından satın alınmasını uygun görüyorlardı[68].

Atatürk 16 Haziran 1937’de Trabzon’daki incelemeleri tamamladıktan son­ra yine İstanbul’a döndü. O sırada İstanbul’a gelmiş olan Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’tan çiftliklerin hazineye devredilmesi ile ilgili, Mecliste yapılmış görüşmeler ile ilgili bilgi aldı. Soyak’ın meclis görüşmeleri öncesi İnönü ile yap­tığı konuşmaları hakkında anlattıklarını dikkatle dinledikten sonra “herhalde kendisi bunu bana izah eder” diyerek konuyu kapatmıştı.[69]

Bira fabrikası konusu Nyon Antlaşması[70] konusunun görüşülerek oylanma­sı için TBMM’nin olağanüstü toplantıya davet edildiği sırada yeniden gündeme geldi. Meclis antlaşmayı müzakere etmek üzere 18 Eylül 1937’de toplanıyordu. Atatürk Meclis’in toplanacağı sırada Ankara’da olmak istediğinden 16 Eylül akşamı hareket etti. 17 Eylül sabahı Ankara’da Etimesgut İstasyonunda Başba­kan İnönü tarafından karşılandı. İstasyonda Atatürk’ü karşılarken, yeri ve za­manı uygun olmamasına rağmen fabrikayı göstererek bilinen eleştirilerini tek­rarladı. Fabrikaya yeni yardımlar yaparak büyütmenin zararlı bir yatırım oldu­ğunu belirtmek istemişti[71]. Oysa Atatürk çiftliği devlet idaresine bıraktığından itibaren yönetimi değişmemiş olmasına rağmen Çiftliğin ihmal edildiği fikrinde bulunuyor ve devir başından beri bunu kabul ettiği için pişman olduğunu belir­ten sözler sarf ediyordu[72].

Aynı gün akşama doğru Gazi Orman Çiftliği’ne gelen Atatürk ilgililerden bilgi alarak gerekirse kanunun yeniden incelenmesini istedi. O gün Atatürk’e bilgi verenlerden biri olan Hasan Rıza Soyak görüşmeleri şöyle nakletmektedir:

“Atatürk’ü Çiftlik Müdürünün odasında buldum. Yanlarında Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, Çiftlik Müdürü Tahsin Coşkan ve Başyaver Celal Öner vardı. Gösterdiği yere oturdum. Bak unutmadan söyleyeyim. Bu sabah trenle çiftlikten geçerken İsmet Paşa, bira fabrikası hakkında bana şunları söyledi: – Fabrikanın istenilen vasıflara haiz olma­dığı anlaşılmış, çıkaracağı biranın maliyeti yüksek, memlekete dağıtılması hayli güç ve çok masraflı olacakmış. Çünkü fabrika deniz kıyısında değilmiş. Sen (Soyak) ve Tahsin Bey verdiğiniz yanlış bilgiyle kendisini aldatmışsınız” dedi[73]. Bu açıklamaya Soyak şu cevabı vermişti: “Sayın Başbakan’a bunları kim söylemişse yanlış söylemiş, hakikat hiç öyle değildir. Sırf kendilerinin ısrarlı emirleri üzerine Ankara Fabrikası, eğer iyi bir idare tarafından işletilirse her bakımdan istenilen ve tarafımızdan vaat edilen şeyleri tahakkuk ettirecek kabiliyettedir”[74].

Bu ifadelerden anlaşılıyor ki, Atatürk’ün yaptığı bazı temas ve görüşmeleri İnönü’ye, İnönü’nün temasları ve görüşmeler de Atatürk’e eksik ya da bir mik­tar değiştirilerek anlatılıyordu[75]. İnönü’nün bu durumdan hayli rahatsız olduğu bilinmektedir. Nitekim hatıralarında da bu konuya değinmekte ve şöyle de­mektedir: “Evvelce de Atatürk ile Hükümet Başkanı olarak beni müteessir eden bir olay cereyan etmişti[76]. Atatürk vekillere sert muamele yapacak. Atatürk’ten bilhassa rica ettiğim vekillerden hangisini istemiyorsa vekile söyleriz, hiç kimse itimadına mazhar olmadığı hâlde vekâlette kalma arzusunda değildir. Bunu rica ettim kendisinden. Bu nokta üzerinde son derece kırılıyorum… Benim için çok üzüntü verici bir hadise oluyor”[77].

17 Eylül akşamı da İnönü ve bakanlar kurulunu Çankaya’ya davet ettiler. Çankaya sofrasında hava gergindir. Atatürk sözleri hemen ziraat işlerine getirir ve “En ziyade ehemmiyet verdiğimiz bu işler maalesef iyi gitmiyor. Ziraat işlerinde bir keşmekeş var. Ziraat vekâleti acz içindedir. Buna bir çare bulmak lâzımdır”[78] der. Son­ra konuşmalarını Ziraat Vekili Muhlis Erkmen’i eleştirmeye getirir ve ondan memnun olmadığını söyler. İnönü’nün bir kere daha korktuğu başına gelmişti.

O an bir anda değişerek daha önce görülmedik bir şekilde tepki göstererek “ya­ni Ziraat Vekilinin çekilmesi isteniyor. Tıpkı bundan evvelki diğer bazı vekiller hakkın­da yapıldığı gibi fikrim alınmaya lüzum görülmeden vekillerim istifaya mecbur ediliyor. Emrivakiler karşısında bulunduruluyorum. İleri sürdüğüm görüşlere itimat edilmeye­rek başkalarından araştırılıyor. En önemli memleket konuları ilgisi olmayanlarla görüşülerek hep sofra başında kararlaştırılıyor. Bu vaziyetten korkuyorum” dedi[79].

Sofra başında geçen ve zaptı olmayan bu konuşmalar daha sonra sofrada olanlardan dinlenerek çeşitli şekillerde anlatılır. Bu anlatımlardan en ilginç ola­nı o gün toplantıya da katılmış olan Kâzım Özalp tarafından şöyle nakledilir:

“Atatürk sözü çiftlikteki ağaçların bakımsızlığından açıyor. Tarım Bakanı Şakir Kesebir’den bunun sebebini soruyor. Kesebir yerine Başbakan atılarak – sebebini adam­larınıza sorun” diyerek sözlerini şöyle sürdürüyor. “Ne oldu Paşam size? Eskiden böyle değildiniz. Artık emirlerinizi hep sofradan mı alacağız. Aramıza Kara Tahsinler[80] giriyor. Konuşmamıza meydan vermiyorlar”[81].

Bu konuşmanın ardından Atatürk “Efendiler anlaşılıyor ki bugün fazla görüşemeyeceğiz” diyerek toplantıyı bitirmiştir[82].

Bu olayın ardından 20 Eylül 1937’de İsmet İnönü Başbakanlık görevinden ayrıldı. O sırada Meclis açık olmadığı için Celal Bayar önce vekâleten, 1 Ekim de Meclis yeni dönem çalışmalarına başladıktan sonra 25 Ekim’den itibaren de asa­leten Başbakanlık görevini yürütmeye başladı[83].

Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu’nun Kurulması ve Çiftliklerin Resmi Devri

Atatürk’ün Çiftliklerini hazineye bağışı sırasında yaşananlar Devlet Ziraat İşletmeleri konusunda yasal bir eksiklik olduğunu gösterdi. Nitekim Atatürk de 1 Kasım 1937’de TBMM’nin beşinci dönem üçüncü toplanma yılını açarken bu konuya değinmiş ve “Millî ekonominin temeli ziraattır. Bunun içindir ki, ziraatta kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar, bu programa erişmeyi kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayatî işi isabetle amacına ulaştırabilmek için ilk önce ciddî etütlere dayalı bir ziraat siyaseti tesbit etmek ve onun için de her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek tatbik edebileceği bir ziraat rejimini kurmak lâzımdır”[84] dedikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü: “Köylüler için, umumiyetle pulluğu pratik ve faydalı bulurum. Traktörler, büyük çiftliklere tavsiye olunabilir. Köyde ve yakın köylerde, müşterek harman makine­leri kullandırmak, köylülerin ayrılmayacağı bir âdet hâline getirilmelidir. Memleketi iklim, su ve toprak verimi bakımından, ziraat bölgelerine ayırmak icap eder. Bu bölgele­rin her birinde, köylülerin gözleri ile görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları verimli, modern, pratik, ziraat merkezleri kurmak gerekir. Bugün devlet idaresinde bu­lunan çiftliklerin ve bunların içinde türlü ziraat-sanayi kurumlarının bir kısmı; ziraat hayat ve faaliyetinin bütün sahalarında her türlü teknik ve modern tecrübelerini ikmal etmiş olarak bulundukları bölgelerde en faydalı ziraat usul ve sanatlarını yapmaya hazır bulunmaktadırlar. Bu vekâlet için büyük kolaylıklar temin edecektir”[85].

İşte Atatürk’ün hem çiftliklerini hazineye devretmek için yazdığı mektuba hem de 1 Kasım 1937’de Meclis’in açılışı sırasında ziraatla ilgili açıklamalarına uygun olarak Bayar Hükümeti’nin Ziraat Vekâleti tarafından 27.12.1937 tari­hinde Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu’nun teşkili hakkında bir kanun lâyihası hazırlandı[86]. Kanun lâyihasının esbabı mucibesinde (hazırlanış gerekçesi) şu ifadeler yer alıyordu: “Atatürk’ün 11.VI.1937 tarihli mektubu ile Hazineye teberrü eyledikleri çiftlik ve müesseselerin idaresi için özel bir kanuna ihtiyaç duyulmuştur. İlk kuruluşları ile istihdaf edilen yüksek maksadı göz önünde tutarak bu çiftlik ve müessese­lerin ziraatımız ve ziraat sanatlarımız için hakiki bir rehber ve numune olmak hizmetle­rinin devam ettirilmesi bu kanun esasını teşkil etmektedir.

“27.12.1937’de TBMM’ye arz edilen kanun lâyihası 7.1.938 (7 Kânunisanı 1938) tarihinde kanunlaşır[87]. Kanunun 1. maddesinde kurumun kuruluş amacı açıklanıyor: “Her türlü ziraat işleri ve sanatları ile meşgul olmak üzere Ankara’da Ziraat Vekâletine bağlı Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu oluşturulmuştur” denmek­tedir.

3. maddede kurumun yapacağı işler arasında: a) Bu kanunla uhdesine ge­çecek ve ileride uhdesine verilecek ziraî ve sinaî kurumları işletmek ve bunların ziraat ve sanatları sahasındaki işletme ve yetiştirme hizmetlerini yapmak, b) Bölgelerine göre lüzumlu ziraat çeşitlerini, yöntemlerini ve sanatlarını gösterip yaymakta örnek ve rehber olacak yeni ziraat işletme merkezleri, fabrikalar, atölyeler tesis edip işletmek sayılabilir.

5. madde ise Atatürk’ün 11.06.1937 tarihli mektubu ile hazineye bağışladığı bütün menkul ve gayrimenkul mallar ve bunlara ait hak ve sorumlulukların kurma devri ile ilgilidir. “Devlet veya devlet müesseselerine ait olup 1. ve 3. maddele­rinde yazılı amaçlara uygun mahiyetteki diğer menkul ve gayrimenkul mallardan uy­gun görülenleri gerekli görüldükçe Ziraat Vekâleti’nin teklifi üzerine Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumuna devrine Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Bu maddenin birinci fıkrasına göre Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumuna intikal edecek malların 1 ikinciteşrin 1937 tarihindeki bilanço ve mevduat vaziyetleri esas tutulmak üzere Maliye ve Ziraat Vekâletlerine kurum tarafından tayin edilecek birer kişiden oluşan üç kişilik bir komisyon kıymetlerini tespit edeceği gibi bu maddenin 2. fıkrasına göre bilâhare görülecek lüzum üzerine Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumuna devrine karar verilecek devlete ve devlet kurumlarına ait mallar hakkında da devir tarih­lerindeki vaziyetlerine göre aynı komisyon tarafından kıymet ve takdiri yapılır” denmektedir.

18 maddeden oluşan bu kanunun yürürlüğe girmesinden kısa bir süre son­ra 11.05.1938’de daha önce millete hediye ettiğini duyurduğu çiftliklerinin ba­ğışlama belgelerini imzaladı[88]. Belgelerin imzalanma işi Atatürk’ün beraberinde Salih Bozok ve Başyaveri Celal Ünver’le birlikte Gazi Çiftliğindeki Marmara köşküne gelişleri ile başladı. Devir merasimi sırasında Hasan Rıza Soyak, Dâhi­liye Vekili ve CHP Genel Sekreteri Şükrü Kaya, Ziraat Vekili Faik Kurdoğlu ve Ankara Valisi Nevzat Tandoğan da hazır bulundu[89].

Atatürk’ün Çiftliklerini Hazineye Bağışladığına Dair TBMM’de Okunan Tezkere

Öğlen saatlerinde Ankara Defterdarı ve Tapu Müdürü’nün de Marmara köşküne gelmesi ile devir işlemlerine başlandı.
Devir işlemlerini Atatürk adına vekâleten Başkâtibi Hasan Rıza Soyak yürüttü.Devir resmi senedinin akit tablosunda şu ifadeler yer almaktadır[90].

“11.05.1938 tarihine rastlayan çarşamba günü ben aşağıda imza ve resmi mührü­nü koyan ve Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının verdiği selahiyeti haiz bulunan Çanka­ya Tapu Sicilli Muhafızı Eşref Tüzüner özel bir suretle resmi senet tanzimi için Mar­mara Köşküne giderek yüksek şahsiyetleri malum bulunan Reisicumhur Atatürk resmi bir senet tanzimini irade buyurarak söze başladılar. Tapu sicilinde adına mücessel mahal ve vasıfları iş bu ve bağlı 14 tane resmi senette gösterilen ve 1 sıra sayısından başla­yıp 100 sıra sayısında nihayetlenen Ankara’da Orman Balgat, Çakırlar, Macun, Tahhar, Güvercinlik, Etimesgut, çiftliklerindeki tarlalarla yapılarını ve 101 sıra sayısından başlayıp 135 sıra sayısında gösterilen Dörtyol’daki portakal bahçeleri ile içindeki yapılarımı, Karabasamak, Hüyük ve Kasaba mevkilerimdeki arazilerimi ve 126 sıra sayısından başlayıp 129 sıra sayısında nihayetlenen Tarsus’ta Piloğlu çiftliğindeki arazi ve yapılarımı ve 130 sıra sayısından başlayıp 133 sıra sayısında nihayetlenen Silifke’de Tekir ve Şövalye çiftliklerindeki yapı ve arazimi ve 134 sıra sayısından başlayıp nihayet­lenen Yalova Baltacı ve Millet çiftlikleri ile yine Yalova Balabandere ve Samanlıova mevkiinde bulunan tarlalardaki tam ve yarım hisselerimi şartsız ve kayıtsız olarak ba­ğışlama suretiyle Hazineye terk ve teberru ettim Bu gayrimenkullerin Hazine adına tescilini isterim” diyerek sözlerini bitirdiler. Bu resmî senedi tanzim ederken ha­zır bulunan Ankara defterdarımızı Kayaalp’da Hazine namına bütün hukuk vecibe ile bağışlamayı kabul ettiğini söylediler. Aşağıda adları yazılı şahıslar huzurunda bu senedi tanzim ettim. Huzurlarında açıkça okudum, irade ve ar­zuları dairesinde yapıldığını tasdik ve kabul buyurdular. Bu resmî senedi hepimiz imzaladık.

Şahit Riyaset-i Cumhur Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak
İmza
Şahit Riyaset-i Cumhur Baş Yaveri Celal Öner
İmza
Saat12.45
Tapu Sicil Müdürlüğü Mühür ve İmza

Atatürk, Hazine’nin dışında bazı gayrimenkullerini de Ankara Belediyesi’ne bağışladı[91]. Ankara Belediyesi’ne yapılan bağış senedinin giriş kısmı hazi­neye devir senedi ile aynı şekilde başlamakta ve şöyle devam etmektedir: “Tapu sicillerinden adıma mücessel mal ve vasıfları iş bu resmi senette gösterilen Ankara’nın Tülüce Mahallesinde Hükümet ve Hanardı sokaklarında, altında altı dükkânı bulunan otel ile Orman Çiftliği mevkiinde 12 hektar 2497 ve 9460 ve 12 hektar 3200 ve 30 hek­tar 8156 metre murabaı miktarlarındaki 13, 14, 18 ve 21 parsel sayılı gayrimenkullerimi kayıtsız ve şartsız olarak bağışlama suretiyle Ankara Belediyesi’ne terk ve teberru ettim. Belediye adına tescilini isterim.”

Bu resmî senet düzenlenirken hazır bulunan Ankara Belediye Reisi Nevzat Tandoğan’da bağışlamayı kabul etti.

Bağışla ilgili düzenlemeler bittikten sonra Ziraat Vekili Faik Kurdoğlu ba­ğışlardan duyduğu memnuniyeti şu şekilde açıkladı[92]: “Atatürk çiftlik sahasında bizlere ve memleket çiftçisine en hakiki, en iyi yolu göstermişlerdir. Bu çiftlikler realist düşüncelerden doğmuş, bu memleket için hakiki numune çiftlikleridir. Yalnız milli değil, beynelminel ölçüde kıymette eserlerdir. Mevcut vasıta ve şartlarda sebat, sistem ve teknikle vücuda getirilmiş abidelerdir. Maddi kıymetleri 4,5 milyona yaklaşır. Manevi bakımdan okul ve model olarak ülkü olarak kıymetlerinin ölçüsü yoktur. Atatürk her sahada ve her işte en büyük kıymet ve hakikat şahikasıdır. Atatürk’ün ziraat için söyle­diklerinin ve filende yaptıklarının eşine dünya tarihinde rastlanmaz. Atatürk her saha­da, her işte ve her fikirde yüce liderdir. Ona bin minnet ve şükran.”

Atatürk, listesi önceden bildirilen, hazineye bağışladıkları gayri menkuller­den başka 30 Ağustos Sokağında Ankara Fevzi Paşa Mahallesi’nde Ulus Matba­asının tamamı, bütün demirbaş eşyası çevresindeki arsaları ile ve aynı sokakta 16290 metre kare büyüklüğündeki arsasını Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Hipod­rom ve Stadyum civarındaki arsaları ile çarşı içerisindeki bir otel ve altındaki dükkânları Ankara Belediyesi’ne bağışladılar[93].

Atatürk, imza ve takrir işlemlerinden sonra Dâhiliye ve Ziraat Vekilleri ile Ankara Valisini yemeğe alı koymuşlar ve bağışladıkları çiftliklere ait hatıraları­nı, amaçlarını ve Türk çiftçiliği hakkındaki emir ve direktiflerini, bu sahadaki yüksek ideallerini büyük bir neşe içinde anlatmışlardı[94].

Yemek masasından ayrılırken Ziraat Vekili Fahri Kurdoğlu, Türk köylüsü ve çiftçisi adına şu veciz konuşmayı yaptılar: “Atatürk, bugün bir faninin erebile­ceği en yüksek bahtiyarlığı ile karşılaştım: Beni yüksek huzurunuza kabul buyurdunuz, sofranıza alıkoydunuz. Ehemmiyetini vücuda getirilişlerindeki nesillerin bir birlerinden daha fazla nispette anlayıp öveceği büyük ve âli cenap bağışlarınızın tarihi bir safhasın­da hazır bulundurdunuz. Bu asil hareketiniz yekpare kendi yapınız, sayısız hizmetlerinizin yüz binlerce eser ve direktiflerin arasında bir iştir. Ululuğunu ve yüceliğini eşi­ğinde bulunan bizlerden çok ilerledikçe tarih görecek ve minnet ve şükranla övecektir.” Dedikten sonra Ankara Vali ve Belediye Reisi Nevzat Tandoğan’la birlikte Ata­türk’e şükran ve minnetlerini sunmuşlardır[95].

Bu gelişme ile birlikte Atatürk’ün çiftliklerini hazineye devretme süreci ta­mamlanmış oldu.

SONUÇ

Savaştan yeni çıkmış, hemen hemen hiçbir ciddî sanayisi olmayan ülkelerin başlıca kuvvet ve servet kaynağı toprak ve ziraattır. Atatürk de bu gerçekten hareket ederek Cumhuriyet’in ilanından sonra “Milli ekonominin temeli ziraattır. Bunu içindir ki ziraatta kalkınmaya büyük önem vermekteyiz”[96] sözlerine uygun ola­rak ilki 1925’te Ankara’da Orman Çiftliği’nden başlayarak Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çiftlikler kurdu. Zaman zaman kendisinin de bizzat çalışarak katkıda bulunduğu bu çiftlikler tabiatın hiç cömert davranmadığı yerlerde kurulmuş ve uzun çalışmalar sonucunda genel ziraat, hayvancılık, sanayi ve ticari teşkilatla­rıyla bir bütünlük oluşturmuşlardır.

Bu çiftliklerde verimsiz toprakların nasıl ıslah edilip düzenleneceği en iyi verimin nasıl elde edileceği üzerinde yabancı uzmanlardan da faydalanılarak incelemeler yapıldı. Ziraatta başta traktör olmak üzere zirai makine ve aletleri­nin yerinde kullanımı anlatıldı. Sulama tesisleri kurularak kurak toprakların nasıl sulanacağı ve doğru gübre kullanılması yöntemiyle daha fazla ürünün nasıl elde edileceği uygulamalı olarak gösterildi.

Çiftlikler bu özellikleri ile bulundukları bölgelerde ilgililer için iyi bir ör­nek, ziraat eğitimi yapan kurumlar için iyi bir laboratuar, ziraat eğitimi almak isteyenler için de iyi bir okul oldu.

Atatürk, çevreyi güzelleştiren, halka gezecek ve dinlenilecek yerleri temin eden çiftliklerinin amacına ulaştıklarını gördükten sonra bunları 11.06.1937 de hazineye devrederek daha geniş ölçüde halkın hizmetine sunmuş ve Türk Mil­letine en önemli derslerinden birini daha vermiş oldu.

Doç. Dr. Yaşar SEMİZ

Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.

Kaynak: Selçuk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 26 Yıl: Güz 2009


E K L E R


Dipnotlar:
  1. Süreyya Özek, “Devlet Çiftlik Yapar mı?”, Cumhuriyet, 1 Nisan 1954.
  2. Şevket Raşit, “Türkiye’de Devlet Çiftlikleri”, Dönüm, sayı 26, Ağustos 1934, s. 51-54.
  3. Özek, agm.
  4. Bu maddeler şunlardır: Madde 3-Müessesatı maliye çiftliklere, sanayi ve ticaret erbabina… para ikraz edecek sürette islah ve teksir olunacaktır. Madde 4-Ziraat Bankası’nın sermayesi tezyit olunacak çiftliklere daha kolay ve daha vasi yardım edilmesi temin olunacaktır. Madde 5-Memleketimiz çiftliğine ziraat makineleri vasi mikyasta ithal olunacak ve çiftliklerimizin alât ve edavatı ziraiyeden kolaylıkla istifade etmeleri temin kılınacaktır. Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk, c.2, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1973,s. 718-719; Hikmet Bilâ, CHP Tarihi (1919-1979) Doruk Mat., Ankara 1979, s. 745-747; Kâzim Karabekir, Paşaların Kavgası, Emre yay. İstanbul 1992 s. 131-134.
  5. Yusuf Saim Atasağun, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası (1888-1939), Kenan bs., İstanbul 1939, s. 196-197; 201-268; Yusuf Ziya Atasağun, “Cumhuriyet yıllarında Ziraat Bankası”, Kooperatif Dergisi, Yıl 3, sayı 35, Ağustos 1946, s. 18-20.
  6. TBMM ZC, Devre 1, cilt 24, İçtima 3, 21.10.1338 tarihli oturum, s. 75-81. Kütahya Mebusu Ragıp Bey’in traktörlerde kullanılacak yakıtın gümrüksüz getirilmesi için verdiği kanun teklifi.
  7. Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, Yapı Kredi Bankası Yay., İstanbul 2004, s. 649.
  8. Hakkı Naşit Uluğ, Hemşerimiz Atatürk, Türkiye İş Bankası Kültür Yay. İkinci bs., İstanbul 1973, s. 241-245.
  9. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c.2, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1989, s. 120-121.
  10. Atatürk Çiftlikleri, Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu Yay., Ankara 1939, s. 11.
  11. Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni, Bilgi Yay., Ankara 1968, s. 179.
  12. Atatürk Çiftlikleri (1939), s. 12-13; “Atatürk Orman Çiftliği”, Türk Ticaret Almanağı, sayı 4, Mayıs 1956.
  13. Tarık Rona (Atatürk Çiftliği Direktörü), “Atatürk Orman Çiftliği Nasıl Kuruldu”, Modern Türkiye, yıl 3, sayı 25, Ekim 1955; Atatürk Çiftlikleri, s. 14.
  14. Türk Ziraat Tarihine Bir Bakış, Birinci Köy ve Ziraat Kalkınma Kongresi Yay. Devlet bs., İstanbul 1938, s.267; Ekrem Üzümeri (Haz), Atatürk Orman Çiftlikleği, Ankara 1953, s. 6.
  15. Ziraat Tarihine Bir Bakış, s.268; Aslan Tufan Yazman, Atatürk’le Beraber, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ank. 1969, s. 108-110.
  16. Besim Gürocak, “Atatürk Çiftlikleri”, Atatürk ve Tarım, Tarım ve Orman Bakanlığı Yay., Ankara 1981, s.176; “Atatürk Orman Çiftliği”, Türk Ticaret Almanağı.
  17. Soyak, s. 650., Atatürk’ün çiftlikleri oluşturması için tam yetki ile görevlendirilen Hasan Rıza Soyak ve Tahsin Coşkan’ın çiftlik arazisinin satın alınması ve oluşturulması için Atatürk’ün İş Bankasındaki hesabından farklı zamanlarda çektikleri paranın dökümü için bak., Uygur Kocabaşoğlu, Türkiye İş Bankası Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yay. Ankara 2001, s. 614-615, 626 ve 629., İzzet Öztoprak, Atatürk Orman Çiftliği’nin Tarihi, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2006, s. 19-25.
  18. M. Kemal Ulusu (der), Atatürk’ün Yanı Başında, Nuri Ulusu’nun Hatıraları, Doğan Kitap, İstanbul 2008, s. 118.
  19. M. Levent Esmer, “Önder Atatürk’ün Önder Çiftliği”, Türkiye Ziraat Mecmuası, sayı 5, Eylül 1953, s. 111.
  20. Ahmet Banoğlu – Nurcihan Kesim, Atatürk Başmuharrir ve Atatürk’ün Kulübesi, Türk Dünyası Yay., İstanbul 1957, s. 45-46.
  21. Ulusan, s. 119.
  22. Ulusan, s. 119.
  23. Ziraat Tarihine Bir Bakış, s.262’deki fotoğrafı, Cumhuriyet, 16 Temmuz 1929.
  24. Bu dönüşümün sebepleri arasında traktörle kullanılan benzinin pahalı oluşu ve bazı yolsuzluklara rastlanması sayılabilir. Özek, agm.
  25. Esmer, .s. 111., Üzümeri, s.10., Öztoprak, s. 91-92.
  26. Atatürk Çiftlikleri, s, 62-69., Öztoprak, s. 42-52 ve 87-88.
  27. “Gazi Orman Çiftliğinde Yıldönümü” Servetifünun, No 1812/128, 14 Mayıs 1931; “Gazi Orman Çiftliğinde”, Servetifünun, No 1875/190, 21 Temmuz 1932; Mehmet Kemal, Türkiye’nin Kalbi Ankara, Çağdaş Yay. İstanbul 1983, s. 266-269; Esmer, s. 111; “Karadeniz Yüzme Havuzu Halka Açıldı”, Hâkimiyeti Milliye, 6 Ağustos 1932.
  28. “Gazi Orman Çiftliğinde Yıldönümü”, Servetifünun, No 1920/235, 1 Haziran 1933; “Gazi Çitliğinde Birkaç Saat”, Hakimiyeti Milliye, 10 Ağustos 1929.
  29. Yunus Nadi, “Büyük Reisin Millete İhdası”, Cumhuriyet, 14 Haziran 1937.
  30. Nakleden Cumhuriyet, 9 Ağustos 1929.
  31. İzzet Aslan, Atatürk Silifke’de, Tayko mat, Ankara 1969, s. 78.
  32. Aslan, s. 82, Önder Mehmet, Atatürk’ün Yurt Gezileri, İş Bankası Kültür Yay., Ankara 1998, s. 373.
  33. Atatürk Çiftlikleri, s. 36
  34. Atatürk Çiftlikleri, s. 36.
  35. Atatürk’ün Silifke’ye gelişi 7 Mayıs 1926’da Mersin ziyaretinin ardından gerçekleşti., Taha Toros, Atatürk’ün Adana seyahatleri, Adana Kent Konseyi Yerel Gündem Yay., Adana 2001, s. 70-71.
  36. Cumhuriyet, 26 Mayıs 1926.
  37. Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ankara 1984, s. 314.
  38. Remzi Saka, “Atatürk ve Kooperatifçilik” Kooperatif Dergisi, yıl 3, sayı 34, Eylül 1948, s.5; Kooperatif üyelerinin tam listesi için bak “Tekir Kredi Kooperatifi”, Karınca, sayı 29-30, İkinciteşrin 1936.
  39. Remzi Saka, “Atatürk ve Kooperatifçilik II “, Kooperatif Dergisi, yıl 3, sayı 34, Ekim 1948, s. 7.
  40. Gürocak, s. 178.
  41. Atatürk Çiftlikleri, s.27 ve 40; Gürocak, s. 175-177.
  42. Mustafa Işıkan, “Yalova Deneme ve Üretme Çiftliği”, Çiftçi, cilt 11, sayı 123/3, Aralık 1955, s. 92-96.
  43. Atatürk Çiftlikleri, s. 40; Mahmut Necmettin Deliorman, “Yalova ile Millet Çiftliği Arasındaki Bahçeler”, Kurun, 31 Mayıs 1938.
  44. Ulusu, s. 98-100.
  45. Toros, s. 69.
  46. Toros, s. 69.
  47. Atatürk Çiftlikleri, s. 40.
  48. Esmer, s. 111, Ulus, 8 Sonkânun 1938.
  49. Emre Ahmet Cevdet, İki Neslin Tarihi Mustafa Kemal Neler Yaptı, Hilmi Kitapevi, İstanbul 1960, s. 358-359.
  50. Mahmut Goloğlu, Tek Partili Cumhuriyet (1931-1938), Kalite Mat. Ankara 1974, s. 239.
  51. Başbakan İsmet İnönü o sırada İngiltere Kralı VI. George’un taç giyme töreninde Türkiye’yi temsilen Londra’da bulunuyordu.
  52. Soyak, s. 651.
  53. İsmet İnönü, Hatıralar, 2. Kitap, Bilgi Yay., İstanbul 1987, s. 287.
  54. Atatürk 8 Haziran 1937’de İzmir Yolcu Gemisi ile Trabzon’a hareket etmişti. (Ulus ve Cumhuriyet 9 Haziran 1937) ve 10 Haziran’da Trabzon’a ulaşmıştı. Mahmut Goloğlu, Atatürk ve Trabzon, Kültür ve Yardımlaşma Derneği, İstanbul 1987, s. 432.
  55. Soyak, s. 652.
  56. BCA, Dosya No: 384, fon kodu: 30..10.0.0, Yer no: 2.12..5., Belge ekte sunulmuştur.
  57. BCA, Dosya no: 391, Fon kodu: 30.,0.0, Yer no : 2.12..10
  58. Soyak, s. 654-655.
  59. TBMM Zabit Ceridesi, Devre 5, c. 19, İçtima 2,, 12.06.1937, s. 266; BCA Dosya No 387, Fon Kodu : 30..10.0.0, Yer No: 2.12..7.
  60. TBMM Zabit Ceridesi, Devre 5, c. 19, İçtima 2,, 12.06.1937, s. 266-268; Atatürk’ün tezkeresi ve ekleri için ayrıca bak. Atatürk’ün Tamım Telgraf ve Beyannameleri, c.4, Atatürk Araştırma Merkez Yay., Ankara 1991, s.669-672, ek 2.
  61. Engin Karapınar (Yayına haz.), İsmet İnönü’nün TBMM’deki Konuşmaları, c. 1, (1920-1938), TBMM Kültür ve Sanat Yay., Ankara 1992, s. 414-419., “İsmet İnönü Dedi ki: Atatürk her türlü şahsi menfaatlerin üstündedir” Cumhuriyet, 13 Haziran 1937., “Atatürk’ün Yüksek Jesti” Ulus, 13 Haziran 1937.
  62. TBMM Zabıt Ceridesi, 12.06.1937, s. 269-274.
  63. TBMM Zabit Ceridesi, 12.06.1937, s. 275; Ayın Tarihi No 43, Ankara, Temmuz 1937, s. 43 ve Karınca Dergisi, Sayı 37, Haziran 1937, s. VI.
  64. Ayın Tarihi No. 43, Ankara, Temmuz 1937, s.44-45; Cumhuriyet, 14 Haziran 1937.
  65. O sırada İstanbul’da özel sektörün elinde bulunan bira fabrikasının imtiyaz süresi bitmek üzereydi. Aynı zamanda devletle de bir mahkemesi vardı. Bu süreçte Ahmet İhsan Tokgöz İstanbul’daki Bomonti Fabrikasının çoğunluk hisselerini almış (Soyak, s.668) İdare Meclisi Reisi olmuş, İsmet İnönü’nün eniştesi Kudüs’lü Abdülrezzaki’yi de idare meclisine almıştı. Ahmet İhsan bir taraftan Ankara’daki bira fabrikasının genişletilmesini önlemek diğer taraftan da Abdülrezzaki vasıtasıyla Ankara’daki fabrikanın gelir getirmeyeceği fikrini İnönü’ye telkin ettiriyordu. Atay Falih Rıfkı, Çankaya, Sena Mat., İstanbul 1980, s. 494; Ayrıca bak. “Türk Birası ve Bomonti Fabrikası”, Ticaret Dünyası, yıl 5, sayı 7, Ocak 1950, s. 2-5.
  66. İnönü, Hatıralar, s. 288-289.
  67. Kazım Özalp-Teoman Özalp, Atatürk’ten Anılar, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ankara 1992, s.60.
  68. Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, Remzi Kitapevi, İstanbul 1966, s. 483, dipnot 1.
  69. Soyak, s. 660.
  70. Nyon Konferansı 1937’de İspanya’daki iç savaş sırasında Akdeniz’deki denizaltı korsanlığını önlemek için toplanmıştı. Konferansa İspanya, Almanya, İtalya ve Arnavutluk dışında kalan bütün Akdeniz ve Karadeniz ülkelerinin yanı sıra Türkiye’de katılmıştı. Denizaltı gemilerinin korsanlık hareketine karşı alınacak müşterek tedbirlere ek olarak 17 Eylül 1937 tarihinde deniz üstü gemileri ve uçakların yardımıyla engellenmesini içermektedir., Ulus, 19 Eylül 1937.
  71. Aydemir, s.483; Hulusi Turgut (Der.), Kılıç Ali’nin Anıları, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul 2006, s. 311.
  72. Özalp, s. 60
  73. Soyak, s. 661-662.
  74. Soyak, s. 668.
  75. Bu anlatımlardan biri Atatürk’ün Çiftliğe karşı Bomonti’yi gündeme getirmesinin sebebi olarak o sırada Atatürk’e İnönü’nün kardeşi Hasan Rıza Temelli’nin bu şirketin çıkarlarını savunmakta olduğu şeklindedir. Şükrü Temelli bu olayların tartışıldığı günlerde trafik kazasında hayatını kaybetmişti. İnönü’nün bundan dolayı da canı çok sıkılıyordu. Soyak, s.671. İnönü, Hatıralar, s.289. Kılıç Ali’nin Anıları, s. 312-313. Bu olayda Çiftlikte konuşulanları İnönü’ye anlatan Dahiliye Vekili Şükrü Kaya idi. Kılıç Ali’nin Anıları, s. 312-313, Soyak, s. 669; Can Dündar( Haz.) Yaveri Atatürk’ü Anlatıyor Salih Bozok, Doğan Kitap, İstanbul 2003, s. 136.
  76. Daha önce İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey de sofradaki bir tartışmanın ardından istifa etmek zorunda kalmıştı.
  77. İnönü, Hatıralar, s. 289.
  78. Kılıç Ali’nin Anıları, s. 313; Aydemir, s. 484.
  79. Kılıç Ali’nin Hatıraları, s. 314; Aydemir, s. 484.
  80. Sultan II. Abdülhamid’in Başkâtibi
  81. Özalp, s. 60-61. Benzer ifadeler Atay, s. 496.
  82. Atay, s. 496-497; Kılıç Ali’nin Hatıraları, s. 315.
  83. Kılıç Ali’nin Hatıraları, s. 322 ve 328; Özalp, s. 61.
  84. Atatürk’ün Söylev ve Demeçler, c. 1, , s. 412.
  85. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, s. 412-413.
  86. TBMM ZC, Devre 5, c. 22; İçtima 3, 7.01.1938, s.46-49; Atatürk Çiftlikleri, s. 93.
  87. TBMM Kavanın Mecmuası, Devre 5, İçtima 3, cilt 18, Ankara, 1 Teşrinisanı 1938, s.101-104; Sarkıs Karakoç; Sicilli Kavanini, c.19, Cihan Kitaphanesi 1938, s. 13-17; Resmi Gazete, sayı 3807, 13.01.1938; Ulus, 8 Sonkânun 1938; TBMM Zabit Ceridesi, 17.01.1938, s. 46-49.
  88. “Büyük Şefimizin Eşsiz Jestleri”, Ulus, 12 Mayıs 1938.
  89. Ziraat Tarihi, s. 270; Üzümeri, s. 18; Ulus, 12 Mayıs 1938.
  90. Atatürk Çiftlikleri, s. 131 ve devamı; “Atatürk, Millete Hediye Ettikleri Çiftliklerinin Bağışlama Vesikalarını İmza Buyurdular”; Belediyeler Dergisi, sayı 33, Mayıs 1938, s. 5-6.
  91. Atatürk Çiftlikleri, s. 131 ve devamı; Belediyeler Dergisi, sayı 33, Mayıs 1938, s. 6; Ulus, 12 Mayıs 1938.
  92. “Ziraat Vekilinin Beyanatı”, Ulus, 12 Mayıs 1938.
  93. Belediyeler Dergisi, s. 6., “Atatürk’ün Teberrüleri”, Kurun, 12 Mayıs 1938; Asim Us,” Atatürk’ün Teberrüleri”, Kurun, 13 Mayıs 1938.
  94. Kurun, 12 Mayıs 1938.
  95. Kurun, 12 Mayıs 1938.
  96. Türk Ziraat Tarihi, s.287.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.