Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Atatürk Büyük Millet Meclisi’ni Anlatıyor

0 11.396

Prof. Dr. Cihan DURA

İki Mustafa Kemal vardır: Biri benim, et ve kemikten, geçici Mustafa Kemal… Diğeri Ölümsüz Mustafa Kemal… Onu “ben” kelimesiyle anlatamam; o, ben değildir, o bizdir! O, ülkemizin her köşesinde yeni fikir ve yeni hayat için, büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasıyım sadece. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sensin; o Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan Mustafa Kemal, yaşaması ve başarılı olması gereken, Ölümsüz Mustafa Kemal sizlersiniz!

Bu yazıda Mustafa Kemal “Büyük Millet Meclisi”ni anlatıyor. Ölümsüz Mustafa Kemal tamamlıyor, güncelliyor, bütünleştiriyor ve düzenliyor.

1- Türkiye Büyük Millet Meclisi… O milletin meclisidir. Ve ancak milletin vekillerinden, milletin verdiği yetki ve görevleri yerine getiren kişilerden oluşur. Yalnızca milletin emrine itaat eder. Ülkenin yazgısında biricik yetki ve kudret sahibidir. Ülkenin düzeni için, iç ve dış emniyet ve dokunulmazlığı için en büyük güvencedir. Büyük millî sorunlar ancak Büyük Millet Meclisi’nde çözüm bulur. Gelecekte de yalnız orada kesin önlemlerini bulabilecektir. Meclis yurtseverliğin, çalışkanlığın, önlem almakta isabetin ideal örneğidir. Yurdun korunması ve bayındırlığı için en yüksek ulusal esin ve kudret kaynağıdır. Türk milletinin sevgi ve bağlılığı daima Büyük Millet Meclisi’ne yönelik oldu ve daima ona yönelik olacaktır.

2- Meclisimizin, Millî Mücadele ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlıca üç görevi öne çıktı: Meşru savunma ve tam bağımsızlığı sağlamak, hilafet ve saltanatı kurtarmak, halkın sorunlarını çözecek ve ülkeyi kalkındıracak adımlar atmak… Bu görevler yerine getirildi. Ancak yeni devletimizle bağdaşmayacağı görüldüğünden, zamanı gelince saltanat ve hilafet kaldırıldı. İşte benim bu konularda söylediklerim:

3- Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî sınırlar içinde hayat ve bağımsızlığını sağlamak, hilafet ve saltanat makamını kurtarmak andıyla teşekkül etmiştir. Dolayısıyla, hayat ve bağımsızlığını, biricik ve kutsal emel bildiği Türkiye halkını, emperyalizm ve kapitalizm tahakküm ve zulmünden kurtararak, irade ve egemenliğinin sahibi kılmakla amacına ulaşacağı kanaatindedir. Millet Meclisi milletle ilgili olan sorunlarda, milletin hayatıyla, milletin bağımsızlığıyla ilgili olan işlerle yakından ve etkili bir şekilde ilgilenir. Bütün dış ilişkilerde muhatap, yalnız ve yalnız odur.

4- Meclis millî iradeye dayanarak Türkiye’nin yazgısına el koymuş olan biricik meşru, bağımsız ve egemen kuvvettir. Her şey O’nun elindedir. Emperyalist kuvvetlerce milletin varlığına karşı yapılan tecavüzün ardından, meşru savunma amacıyla kuruldu. Meclis millî sınırlar içinde tam bağımsızlığı güvence altına almak için toplandı. Meclis; milleti kapitalist ve emperyalist boyunduruğundan kurtarmakta başarılı olacağına, millî iktidar ve egemenliği yeniden kuracağına kuvvetle inanmaktadır.

5- Yüce Meclis kanun yapma ve icra kuvvetini kendinde toplamıştır. Bütün devlet işlerine fiilen el koymuştur; yani hükümet kendisidir. Millet ve memleket nam ve hesabına biricik başvuru yeri orasıdır. Bu meşru hakkı, bu millî hakkı, bu doğal hakkı hiçbir sebep ve bahane ile, hiçbir görüş ile, hiçbir şahsa ve hiçbir kurula terk edemez.

6- Yüce Meclis halkın sorunlarını çözmeyi başlıca görevlerinden sayar. Millî mücadele’de millete rehberlik etmiş olan Büyük Millet Meclisi; halkın uygarlık ve ilerlemeye olan şiddetli özlemi ve ihtiyacı konusunda da isabetle yol göstericilikte bulunmayı önemli görevlerinden bilmiştir. Halkın öteden beri karşı karşıya bulunduğu sefalet sebeplerini, yeni araçlar ve teşkilat ile, başlanan reformlarla ortadan kaldırarak yerine gönenç ve mutluluk ikame etmeyi en önemli bir hedef olarak değerlendirir. Dolayısıyla toprak, eğitim, adliye, maliye, iktisat ve vakıf işlerinde, diğer sorunlarda toplumsal kardeşlik ve yardımlaşmayı hâkim kılarak, halkın ihtiyaçlarına göre yenilikleri ve kurumları vücuda getirmeye çalışacaktır. Bunun için de siyasî ve toplumsal ilkelerini milletin ruhundan almak ve uygulamada milletin eğilimlerini ve geleneklerini gözetecektir. Toplumsal kardeşlik ve işbirliği temeline dayalı, milli ihtiyaçların gerektirdiği yeni bir teşkilatlanmayı planlayan Meclisimiz, milli özellik ve gelenekleri hesaba katmak suretiyle reformları uygularken kendine özgü milli prensiplere dayanacaktır.

7- Herhangi birine yetki ve sıfat veren yine yalnız Büyük Millet Meclisi’dir. Bu hususu, başkumandanlık sorunu dolayısıyla Meclis’de yaptığım konuşmada ve Cemal Paşa’ya yazdığım bir mektupta açıklamış, şunları söylemiştim: Görüyorum ki, yüce meclis Başkumandanlık teklifinin tartışılması sırasında, kanun yapma ve icra haklarının tek bir şahsa verilmesinden tereddüde düşmüştür. Ben buna çok memnun oldum. Çünkü hiçbirimizin şahsı söz konusu değildir. Yetki ve sıfatı ancak Meclis verir. Şahıslar söz konusu olunca, yüce Meclis’i oluşturan zatlardan biri olarak, benim de herhangi bir yetkiye, yasal ve meşru bir sıfata sahip olabilmem mutlaka yüce Meclis’in varlığına bağlıdır.

8- Hiç kimse meclis’in iradesi dışında hareket edemez. Hiçbirimiz bu meclisin onayını almayacak icraatta bulunamayız. Kuşkusuz bu takdire ve iftihara değer bir durumdur. Şunun veya bunun adale kuvvetiyle ve zorbalıkla duruma hâkim olmasına ihtimal yoktur. Ancak akıl ve anlayışlılık, bilim ve iktidar etkili olabilir. Bu niteliklerin başında da millet ve Millet Meclisi’nin geniş anlamıyla emniyet ve itimadına, itibarına mazhar olmak şartı vardır. Eğer Meclis’in varlığı herhangi bir şekilde saldırıya uğrarsa, ona mensup olmakla sahip bulunduğum bütün nitelikler ve yetkiler kendiliğinden ortadan kalkar. Bundan sonra yapılacak işlerin de elbette milletin arzu ve iradesiyle ilgisi kalmaz ve elbette bunlara milletçe itaat olunmaz.

9- Benim hayatta bir isteğim de şu oldu: Ülke işlerinin Büyük Millet Meclisi’nde serbestçe, millete açık olarak tartışılması…  İyi niyet sahibi vekillerin ve partilerin, görüşlerini ortaya koyarak milletin yüksek çıkarlarını aramaları… İnanıyordum ki, Büyük Millet Meclisi’nde Türk milletinin gözü önünde açıkça konuşulamayacak hiçbir şey yoktur. Bu benim gençliğimden beri âşık ve taraftar olduğum bir uygulamaydı. Bu sayededir ki, yasama görevi daima millet iradesine uygun olarak yerine getirilir. Tartışmaların açık olması bu uygunluğun denetimini kolaylaştırır.

10– Belirtmem gereken iki önemli nokta daha var, birincisi şudur: Bir meclis makul olandan daha uzun süre devam etmemelidir. Aksi halde vekillerle temsil edilenlerin görüşleri birbirinden ayrılmaya ve aradaki bağlar çözülmeye başlar. Sonunda vekiller başka şey, temsil edilenler başka şey düşünmeye başlar. Oysa halkla vekilleri arasındaki uyum tam olmalıdır, sürekli olmalıdır. Aksi halde millet iradesi yerine getirilmemiş olur, egemenlik milletin istediği yön ve içerikte kullanılmamış olur. Bu görüşümün ayrıntılarını 2 Şubat 1923’de İzmir’de halka verdiğim nutukta açıkladım, şöyle dedim:

11- Türkiye Büyük Meclisi’nin görev süresi, tartışılabilir bir sorundur. Denilebilir ki çok devamlı bir iş yapabilmek için toplantı ve oturum süresi fazla olmalıdır. Fakat bizim çok korktuğumuz ve daima korkmakla hayatımızı kurtaracağımız bir şey vardır ki, herhangi bir şahsın, herhangi bir kurulun despotluğu altında kalmaktır. Çünkü efendiler, şahıslar gibi meclisler de despot olur. Ve meclislerin despotluğu, şahısların despotluğundan daha tehlikelidir. Dolayısıyla, uzun süre iktidara sahip olmak üzere toplantı halinde kalacak olan milletvekilleri, yavaş yavaş kendilerini seçen milletin arzusundan, emellerinden, duygularından ve düşüncelerinden uzak kalır; arada bir ayrılık olur. Bir gün bakarsınız ki, millet başka türlü çalışıyor, ulusal emeller başkadır.

12- Halbuki üç yıl, beş yıl meclisin içinde kapanmış olan insanlar âdeta devletle ilgili değilmiş, milletle ilgisizmiş gibi başka türlü düşünüyor. Ve bunları milletin nam ve hesabına kaydetmek isterler ve edebilirler. Onun için, özellikle bizim gibi canı yanmış olan bir milletin meclisi de her olasılığa karşı süresi çok olmamalıdır. Bu bakımdan ne kadar az olursa, doğal olarak bizim için o kadar arzu edilir. Eğer ülkemiz hızlı araçlara sahip olsaydı, demiryoluyla üç beş günde toplanabilmek imkânı olsaydı, meclis her yıl değişmeliydi. Hatta denilebilir ki, altı ayda değişmelidir. Ta ki millet anlasın ki, millet egemenliğini vermemek için ve herhangi şekilde vermemek için, kaptırmamak için bütün niteliklerini, bütün dikkat ve uyanıklığını temin edebilmiştir. Bu emniyeti sağlayıncaya kadar çok kıskanç davranacağız. Onun için süre iki yıl kabul edilmiştir. Bu, bu değerlendirmeler dolayısıyla uygun görülmelidir. Bir esaslı nokta da şudur ki, vekillerin meclise gelmesi hiç kimsenin, hiçbir makamın davetine bağlı değildir. Millet, vekillerini seçmiştir. Onlar, kendiliklerinden gelirler, meclise girerler ve belirlenmiş zamanda işlerine başlarlar.

13- Belirtmek istediğim ikinci husus, İlk Meclisimizde ortaya çıkan gruplaşmalardır. Bilindiği gibi biz Millî Mücadele sırasında particiliğe yer vermedik, şiddetle karşı çıktık. Ancak bu tutumumuz Meclis içinde birtakım gruplaşmalar olmasını engelleyemedi. Bu durumu Ocak 1922’de Frunze ve Abilov’la yaptığım görüşmede şöyle açıkladım: Meclis’teki eğilimleri ve gruplaşmaları üçe ayırabilirim; birinci grup sultan ve halifelik iktidarının geri getirilmesini ve korunmasını hâlâ kuvvetle destekleyen şahıslardan oluşmaktadır. Bu grup, din adamlarını, memurları ve ayrıca büyük burjuvaziyi içermektedir. İkinci grubu Avrupa eğilimli şahıslar oluşturmaktadır. Onların düşüncelerine göre, askerî harekât ne kadar uzun sürerse, ticaret hayatında o ölçüde durgunluk meydana gelir ve ülke iflas eder. Bunun için biz büyük kurbanlar ve ödünler yolu ile olsa bile, İtilaf devletleri ile anlaşmalı ve savaşı bitirmeliyiz. Bu gruba bizim burjuvazi, din adamları ve memurların bir kısmı dahildir.

14- Üçüncü grup “halkçılar”, yukarıdaki her iki eğilime karşı olan, doğrudan halk idaresi yanlısı olarak Sultan iktidarına karşı çıkan, Doğu’ya ve her şeyden önce Sovyet Rusya’ya eğilimli şahıslardan oluşmaktadır. Onlar elbette Batı devletleri ile anlaşma yapma imkânını da istisna tutuyorlar. Ancak bu anlaşmanın, halk kitlelerinin çıkarına ve isteklerine aykırı olmaması, hiçbir şekilde Sovyet Cumhuriyetleri ile dostluk ve kardeşlik ilişkilerine zarar vermemesi koşuluyla yapılmasını savunuyorlar. Bundan başka bu grup şu kanıdadır ki, Batı emperyalistleri bizim daimi düşmanımızdır. Bundan dolayı da onlarla bizim aramızda hiçbir zaman kalıcı ve sağlam anlaşma yapılamaz. Bu grup Meclis’de hâkim konumdadır ve ben de bu grubun başkanıyım. Siyasi düşüncelerle, sultana ve Batı ile anlaşmaya sert ve açık bir şekilde karşı çıkmıyorum. Zira bu nazik anda, bu iki büyük grubun bize karşı aktif eylemlere kalkışarak birleşmesine sebep olmak istemiyorum. Bu yönde mantıklı ve sistemli siyasetimi sürdürüyorum.

Prof. Dr. Cihan DURA

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.