Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Atatürk Anlatıyor: Halk İle Kaynaşmak

0 12.131

Prof. Dr. Cihan DURA

İki Mustafa Kemal vardır: Biri benim, et ve kemikten, geçici Mustafa Kemal…  Diğeri Ölümsüz Mustafa Kemal… Onu “ben” kelimesiyle anlatamam; o, ben değildir, o bizdir! O, ülkemizin her köşesinde yeni fikir ve yeni hayat için, büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasıyım sadece. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir.  O Mustafa Kemal sensin; o Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan Mustafa Kemal, yaşaması ve başarılı olması gereken, Ölümsüz Mustafa Kemal sizlersiniz!

Bu yazıda Mustafa Kemal “halk ile kaynaşma” tutkusunu anlatıyor. Ölümsüz Mustafa Kemal düzenliyor, tamamlıyor ve güncelliyor.

1 – Tarih 24 Ekim 1919… Amasya panayırına, pehlivan güreşlerine davetli idim. Meydanda büyük bir halk kitlesi beni alkışlıyordu; çok etkilendim, yanımda bulunan Ruşen Eşref’e şöyle dedim: Böyle bir milletten nasıl ayrılırsın. Bu eski püskülerin içinde perişan gördüğün insanlar yok mu? Onlarda öyle yürek, öyle cevher vardır ki, olamaz dersin. Oysa Çanakkale’yi kurtaran bunlardır. Kafkas’ta, Galiçya’da, orada burada aslanlar gibi çarpışan, mahrumiyetlere aldırmayan bunlardır. Şimdi bu adamcağızların düzeyini toplumsal olarak yükseltmek, herhangi bir makam hırsından daha iyi değil midir? Bu insanî mücadelelerin yanında siyasî mücadeleler bayağı kalmaz mı? Siyasi mücadelelerin çoğu verimsizdir. Fakat toplumsal çalışma her zaman için verimlidir. Bizim aydınlar, işte buna çalışmalı. Neden Anadolu’ya gelip uğraşmazlar! Neden milletle doğrudan doğruya temas etmezler! Ülkeyi gezmeli, milleti tanımalı, eksiği nedir, görüp göstermeli. Milleti sevmek böyle olur. Yoksa lafla sevmek fayda vermez.

2 – Ben ülkemin her parçasını görmek, halkımın her bir üyesiyle ayrı ayrı görüşmek, konuşmak, tanışmak istemişimdir. Milletle yakından ve teklifsiz sohbet etmenin zevkini, bahtiyarlığını anlatamam. Her ne zaman kendimi milletimin karşısında görsem, her ne zaman millet bireylerinden birkaçının yüzüne baksam, oradan ruh ve vicdanıma gelen nur, benim için en değerli bir esin ve verim şulesi olmuştur.

3 – Bir defasında bu tutkumu halkıma şöyle açtım: Efendiler, beni dinlemek külfetine katlanıyorsunuz. Ve daha çok zamanda görüşülecek dertlerimiz vardır. Bir defa ile, yüz defa ile birbirimizi tatmin edeceğimizi sanmam. Onun için çok ve çok görüşmek zorundayız. Her fırsattan istifade ederek açık ve samimi görüşmek zorundayız. Bildiklerimizi, duyduklarımızı, gördüklerimizi çok açık olarak birbirimize anlatmak zorundayız.

4 – Bu maksatla çok seyahat yaptım. Halk ile yakından temas ettim, sohbet ettim, onlarla fikir alışverişi yaptım. Ülkenin genel durumu hakkında benden öğrenmek istediklerini serbestçe sormalarını teklif ettim, her soruyu ayrı ayrı yanıtladım. Ülkenin gerçek ihtiyaçlarını bu sayede daha iyi anladım.

5 – Benim bu yaptığım, bir bilimsel yöntemdi aslında…, Anadolu halk tarihinde ilk uygulanan bir yöntemdi. Bu yöntemle, ben, Gazi Mustafa Kemal Paşa; Anadolu tarihinde ilk olarak halkla konuşan, halka danışan, halkla tartışan ve ulusal devrimin temellerini halkla söyleşe söyleşe atan bir “halk yönetimi önderi”, bir demokrasi ustası, eğitimcisi olarak ortaya çıktım. Halk yönetiminde halkla konuşmanın, halkı aydınlatmanın geleneğini kurdum.

6 – Halkla kaynaşma seyahatlerimden bir örnek vereyim size: 13 Ocak 1923’de başlayan o uzun Anadolu gezim… Aşağı yukarı yetmiş gün süren bu seyahatim, 24 Mart 1923 günü Kütahya’da sona erdi. O günkü koşullarda güç, yorucu bir geziydi. O yetmiş gün boyunca söz konusu yöntemimi uyguladım, sorular sordurdum, yanıtlar verdim. Bir milliyetçinin en büyük görevi olan “halkı uyandırma”, “halkı bilinçlendirme” görevimi alçakgönüllü, ama bir halk yönetimi önderi coşkusuyla severek yerine getirdim. İzmit’te “gericiliği” tanımladım. Bursa’da asker, öğrenci, kadın, erkek herkes anayasayı iyi bellesin” dedim. İzmir’de kadınların toplumdaki yerini yücelttim. Akhisar’da tüm yurtseverleri “ulusal namus cephesi”ne çağırdım. Adana’da köylüleri “babamız, efendimiz” sözleriyle onurlandırdım; esnafı “demircileri, dericileri, arabacıları”, o eski Ahi ırmağını ulusun “hayat damarı” saydım. Konya’da gericilere, din kılığına bürünmüş cahillere ateş püskürdüm.  Kütahya’da verilen ve verilecek olan savaşın “bir ışık ve devrim savaşı”, genel cehalete açılmış bir savaş olduğunu söyledim. Ve gezimi bitirip Ankara’ya döndüm.

7 – Kısacası, ben millet ve ülke hayrına hangi atılımları, hangi devrimleri yapmış isem, hep böyle halkımızla temas ederek, onların ilgi ve sevgilerinden, gösterdikleri içtenlikten kuvvet alarak, esinlenerek yaptım. Benim ve arkadaşlarımın hedefi, amacı, hep millet ve vatanımızın esenliği oldu, mutluluğu ve ilerlemesi oldu. Yaptığımız icraatımızda ve aldığımız kararlarda bizi aldatan ve millet aleyhine gerçekleşen hiçbir şeyimiz yoktur. Milletimizi en kısa yoldan uygarlığın nimetlerine kavuşturmaya, mutlu ve gönençli kılmaya çalıştık ve bunu görev bildik.

8 – Halkevlerini de işte bu anlayış, bu amaçla kurdurdum. Türk aydınını halkevleri çatısı altında toplayarak, bu ulusal ülküyü, halkla buluşmayı gerçekleştirmek istedim. Halkı tanımalı, yurdu tanımalı, halkın değerlerini ve halkın dertlerini bilmeliydi. Halk ve ulus sevgisinin kaynağı ancak bu bilgideydi. Halkevleri, Türk aydınlarını halkın yaşayışına doğru yöneltmek için açtığım geniş kapılardı. Halkı bilmemizdeki yetersizliği ortadan kaldırmak istiyordum. 

9 – Halkevleri Bayramı, o kutlu 19 Şubatlardan, Türk halkının has değerlerinin kutlandığı bayramlardan biriydi. Ne oldu? Türk halkının değerlerine açtığım o kapılar kapatıldı ve 19 Şubat’lar unutuldu. Bugün Devrimciler ulusal ülkü yolunda açtığım Halkevlerini diriltmeyi, uyandırmayı, bir devrim ilkesi gibi yeniden tutuşturmayı bir ödev bilmelidirler. Bir 19 Şubat şenliğinde bulunsalardı, bu 19 Şubat şenliğine inansalardı, ağır ağır yeşeren halk sevincinin köklerini koparmaya kıyamazlardı. Halkevleriyle, Türk halkının henüz filizlenmeye yüz tutan yaşama sevincini de birlikte gömdüler. Bir Atatürkçü; halkevlerini, benim ulusal kültür, ulusal ülkü evlerimi unutmamalıdır. Çünkü Milleti sevmenin kaynağı oralardadır.

Prof. Dr. Cihan DURA

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.