Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Aşiret Düzeninde Demokrasi Olur Mu?

0 12.914

Prof. Dr. Cihan DURA

Türkiye’yi dokuz yıldır yöneten iktidarın, onun çığırtkanı olan medyanın gündemine bakarsanız, ülkemizin sorunları “özgürlüktür, insan haklarıdır, demokrasidir, etnikçiliktir, açılımcılıktır”. Oysa bizim gerçek sorunlarımız bu soyut sorunlar değildir değerli okur. Bizim asıl sorunlarımız, gerçek sorunlarımız millî ekonomidir, üretimdir, sanayileşmedir, istihdamdır, refah artışıdır, sağlık, barınma, eğitim… sorunlarıdır, kalkınmadır, sosyal adalettir. Çünkü hayatı asıl yapanlar bunlardır, asıl sorunlarımız bunlardır, diğer sorunlarımıza çare de bunlardadır. Bunların çözüm süreci ilerledikçe, diğerleri de makul, dengeli ve sağlam çözümlere ulaşır.

I) Türkiye geçen iki yılı neredeyse tek bir “sorun”la geçirdi: Kürt açılımı… Dikkat ederseniz, bu sözde sorun hep özgürlük, demokrasi, yerellik planında ele alındı. Oysa bizim Güneydoğumuzun sorunu bunlar mıdır? Yanıtlamak için, gelin, “gerçekler ayrıntıda gizlidir” diyerek bu bölgemize yakından bir göz atalım, bakalım neler göreceğiz. İşte benim gördüklerim[1] :

– 16’ıncı yüzyıldan itibaren feodallerin emrine verilen bölgedeki çağdışı toprak ağalığı ve aşiret sistemi milyonlarca yoksul Kürt’ün kanını emmektedir. Kürt şıh ve mollaları, sömürü sistemini sürdüren üstyapı kurumlarını yaşatmaya devam ediyor. Feodal kültür din elbisesi altında parlatılıyor. Bölgede oluşan sermaye batı bölgelerimize kaçarak oradaki yoksullaşmayı mutlaklaştırıyor. Hükümetin vergiyle sömürüsünün yanına ağa, şıh ve molla sömürüsü yerleşmiş bulunuyor.

– Egemen yönetici siyasetle Kürt egemen siyaseti işbirliği halinde çalışmaktadır. AKP bu ikili yapının varlığını kuvvetle sürdürmektedir. Ağalar ve şeyhler, yerelliği aşıp parlamentoyu da kontrol eder hale gelmiştir. İktidar partisi bu sömürücü-gerici gruplarla işbirliği yaparak bölgedeki feodal sistemin sürmesini sağlamaktadır.

– PKK’yı üreten sistem de bu feodal yapıdır, çift katlı sömürü sistemidir. PKK ağalığı feodalizmden kaynaklanmaktadır. PKK’nın başta Avrupa olmak üzere dünyaya yayılmış savaş ağaları vardır. Çatışmadan kendilerine rant sağlayanlar vardır.

– İktidar da, muhalefet de, terör örgütü de hep siyasî haklardan söz etmekte, ancak Kürt kökenli yurttaşlarımızın hayat koşullarını iyileştirecek önlemlerin adını bile anmamaktadır. PKK da, BDP de bölgenin ekonomik geriliğinden hiç söz etmiyor. Bunların talepleri arasında halkın refah düzeyini yükseltecek bir isteğin bulunmaması düşündürücüdür.

– Kürt açılımı adı altında yaratılan tartışmalarda sözü edilen Kürt sorunu; aslında milyonlarca yoksul Kürt için ikinci planda bir konudur. Kürt kökenli halkımızın çoğunluğu öncelikle aş ve iş, ardından sağlık ve eğitim istiyor.

– Bireyler oylarını bile özgürce kullanamayıp bu görevi aslında ağalar yerine getirmektedir. Eğitim sistemi bölgede kasıtlı olarak geri bırakılmıştır. Kadınlar kul haline getirilmiştir, töre cinayetleri ile korkutulup susturulmuştur, erkeğin elinin kiri olarak görülmektedir. Kızlar çocuk yaşta satılıyor.

Şimdi, söyle bana değerli okur, bu saydıklarım sorun değil midir? Öyleyse bizim sözde aydınlarımız, politikacılarımız, hükümetimiz, ekran ekran dolaşan medya güllerimiz neden bunlardan hiç söz etmiyor? Cehaletlerinden mi, yoksa işlerine gelmediğinden mi?

II) Sen bu soruyu belleğine kaydederken değerli okur, ben elime daha güçlü bir büyüteç alarak -başka bir deyişle daha ince bir analiz yaparak- şu Güneydoğumuza, örneğin, onu temsilen Urfa kentimize çok daha yakından bakmaya çalışacağım. Bu imkânı bana değerli bir bilim insanımızın kaleminden çıkan bir makale[2] sağlayacak. Söz konusu yazı Şanlıurfa’da egemen olan aşiret düzenini toplumsal, ekonomik ve dinsel özellikleri bakımından analize tabi tutmuş. Bu makalenin konumuzla ilgili olan kısımlarını özetleyerek aşağıda sunuyorum.

a) Şanlıurfa’da aşiret (oymak), kabile ve ailelerden oluşur. Aşirette belirleyici olan, akrabalık, soy sop ilişkileridir. Aşiret başkanlığı ırsîdir, babadan oğula geçer. Aşiretlerin çoğunluğu, başkanının soyadı ile, örneğin Bucaklar, Izollar,… diye anılır.

Aşiret ileri gelenleri, aşireti diğer aşiretlere karşı korur; kendi köylerinde toprağın işlenmesinde kendi mensuplarına öncelik tanır; onların barınmasını, beslenmesini, geçimini ve can güvenliğini sağlar. Bu ise üyelerde tembelliğe yol açar, inisiyatifi engeller; bir anlamda kaderciliği de körükler, bireyleri edilginleştirir: Birey yoktur, aşiret vardır! Ayrıca -Jandarma, mahkeme, kaymakamlık gibi- devlet kurumlarında aşiret, bireylerin işlerinin görülmesini sağlar. İçte ve dışta aşiret üyelerinin korunup gözetilmesi, bireylerin aşirete bağlılığı yoluyla aşiret yapısının daha da güçlenmesi sonucunu doğurur.

b) Aşiret başkanı, aşiret mensupları üzerindeki belirleyici rolünden dolayı kamu kuruluşlarında büyük prestije sahiptir. Feodal yapı değişiminden önce her aşiretin bir toprağı vardı. Her aile kendine verilen bu toprağı işlerdi. Ancak tapu kadastro ile birlikte, aşiret ileri gelenleri toprakların aslan payını kendi mülkiyetlerine geçirdiler. Böylece büyük toprak mülkiyeti oluştu. Topraksız aşiret mensupları, ekonomik durumlarından dolayı aşirete ve aşiret başkanına bağımlı hale geldiler. Aşiret mensuplarında aşirete aidiyet, kan bağı ve himaye görme gibi sebeplerden dolayı bir “bizlik” duygusu vardır. Bu duygu, bireylerin aşiret başkanına olan sadakatini, özellikle siyasal tercihlerde güçlü bir şekilde gösterir. Başkan hangi partiyi işaret ederse, oy o partiye atılır. Sadakat çoğunlukla körü körünedir, aşiret mensubu yaptığından onur bile duyar.

Şanlıurfa köylerinde kahvehane yoktur. Bunun yerine muhtarın ya da aşiretin ileri gelenlerinin köy odaları vardır. Her türlü iletişim, bu odalarda gerçekleşir. Aşiret yöneticileri, bu sayede iletişimi hem yönlendirir, hem de kolaylıkla denetleyebilirler. Hukuk alanında aşiretin kendi kuralları vardır. Aşiret mensupları, haksızlığa uğradıklarında haklarını aşiret başkanı katında ararlar.

Siyasi partiler yerel ve ulusal seçimlerde adaylarını güçlü olan aşiretlerden belirlemektedir. Bu adaylar da seçilmektedir. İktidar partisinden olmasalar da bu yoldan kendi aşiretlerindeki ekonomik, siyasal ve toplumsal egemenliklerini sürdürür ve pekiştirirler. Aşiret mensuplarının, aşiret yönetimine olan sadakati ve bağları da yeniden güçlendirilmiş olur.

c) Çok evlilik aşiret düzeninin tipik bir özelliğidir. Tüm kararları ailenin en yaşlısı erkek tarafından alınır. Kızlar ve oğullar, büyüklerine karşı saygılı ve sadıktırlar. Onlar, babaya, aşirete, aşiret başkanına sadakat, saygı ve itaat ile derinden bağlıdır. Baba ve aşiret yöneticilerine itiraz edilemez. Bu niteliği ile Şanlıurfa’da aşiretler erkek odaklıdır. Kadınların eğitim düzeyi ve toplumdaki konumu son derece düşüktür. Her türlü işi yapma ve çocuk doğurma makinesi gibi görülmekte ve özellikle Harran Ovası’nda bir meta gibi alınıp satılmaktadır. Ailede alınan hiçbir karara katılamazlar.

d) Aşiret ileri gelenleri; aşiret mensuplarının aşirete ve başkanına bağlılıklarını sürdürmek ve sağlamlaştırmak için din kurumunu bilinçli bir şekilde kullanırlar. Şanlıurfa’da geniş yığınları etkileyen iki şeyh bulunmaktadır. Bunların karar ve görüşleri tartışılmazdır. Aşiret başkanları ile ilişkileri çok sıkıdır. Hemen her köyde bir cami, mescit bulunurken, okul olduğu söylenemez. Aşiret üyeleri, Kuran’ı okuyup anlayacak öğrenim düzeyine sahip değildir. Bu özellik, bilgisizliğe dayanan dinsel yapının aşiret yönetimi tarafından sürdürülmesi için eşsiz bir durumdur. Köylüler, içinde bulundukları mahrumiyet koşullarından kurtulmak için gerekli olan, ne sermaye ve toprağa, ne bilgiye sahiptir. Son derecede zor yaşam koşullarında İslam dini, aşiret mensuplarına manevî huzur, umut ve dayanak sunmaktadır. Hiç olmazsa “öbür dünya”yı Cennet’e gidebilmeyi garantilemektedir. Köyde yaşam, İslam dininin kuşaktan kuşağa yüzeysel olarak aktarılan ilke ve kurallarına göre biçimlenmektedir.

e) Aşiret toplumunda, genel olarak öğrenim düzeyi çok düşüktür. İlkokul diploması olanların büyük çoğunluğu, bunu dışardan girdikleri sınavlarla almışlardır. Bu ilkokul çıkışlıların bilgisi, basit okuma ve yazmadan ibarettir. Az topraklı ya da topraksız aşiret mensuplarının çocukları, ailelerine tarımsal üretim sürecinde yardımcı olduklarından, okula düzenli olarak gidememektedir. Buna karşılık aşiret yöneticilerinin çocukları, en iyi devlet okulları ve özel okullarda öğrenim görmektedir. Yönetici ve aşiret mensuplarının çocuklarının öğrenim düzeyi arasında bir uçurum vardır. Aşiret yönetiminin de bunu değiştirmek için bir eğilimi yoktur.

***

Ülkemizin bir köşesinde, Güneydoğumuzda yurttaşlarımızın ne korkunç şartlar altında yaşadıklarını gördün mü değerli okur? Kısa kısa bir kez daha hatırlatıyorum sana:

Aşiret sistemi, feodaller, çağdışı toprak ağalığı, şeyh ve mollalar, sömürü, ekonomik gerilik, yoksullaşma, eşitsiz toprak dağılımı…

– Bireyin hiçleştirilmişliği, aşiret başkanına bağımlılığı, siyasi hak yoksunluğu, tembellik, kadercilik…

– Erkek merkezcilik, çok-evlilik, kadının aşağı statüsü, kız çocuklarının alınıp satılması, töre cinayetleri, eğitim düzeyinin düşüklüğü, adaletsizlik, din istismarı…

Sorarım sana ey okur, bunların hangisi en az, PKK-BDP-AKP baronlarının ağızlarından düşürmedikleri o soyut sorunlar kadar önemli değildir?

Sonra, bu şartlarda demokrasi olur mu? Aşiret düzeninde demokrasi olur mu? Olsa da lafta olmaz mı, “dostlar alışverişte görsün” demokrasisi olmaz mı?

Daha da kötüsü, bir şeyleri “kamuflaj demokrasisi” olmaz mı?

İflah olmaz sömürgeci AB-D ve işbirlikçileri Türkiye gibi ülkelere -şu sıralarda da Arap ülkelerine- boşuna mı dayatıyorlar “Truva atı demokrasi” rejimlerini!…


[1] Rıza Zelyut, “Bunları da Konuştular mı?” Güneş, 6.8.2009

[2] Yaşar Aktaş, “Şanlıurfa’da Aşiret Düzeni ve Tarımsal Yeniliklerin Benimsenmesi”, Tarım Ekonomisi Dergisi, 2005, 11(1), ss. 33 – 40

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.