Antika Komünistler
Dünyanın her yerindeki insanlar, hangi siyasî veya iktisadî düşüncede olurlarsa olsunlar, kendi milletlerini her şeyin üstünde tutuyorlar. Her yerde ve her zaman görülmesi mümkün psikopatlar dışında bu kaide istisnasız yürürlüktedir. Hattâ beynelmilelci oldukları iddia edilen komünistler bile farkında olarak veya olmayarak milliyetçidir.
İkinci Cihan Savaşından önce Japonya’da küçük bir “milliyetçi komünist” partisi vardı. Bugün Finlandiya’nın 200 kişilik Millet Meclisine 50 mebus sokan komünistler de milliyetçidir. Hem de o kadar milliyetçidir ki, Ruslar bunların komünistliğinden şikâyet etmektedir. Çünkü bu Fin komünistleri marksizmi sadece iktisadî bir sistem olarak benimsemişlerdir. Fin komünistleri Ruslarla yapılan son iki harb de öteki Finlerden farklı olmayan bir şiddet ve kahramanlıkla çarpışmışlardı.
Müttefikimiz İzlanda devletinde de komünistler çoğunluktaydı. Fakat Rusları çağırmak kimsenin aklına gelmemektedir.
Endonezya’daki iki komünist partisinden biri Çin ve Rus düşmanı olan milliyetçi bir komünist partisidir.
Memleketimizde komünizme, hatta sosyalizme karşı gösterilen sert tepki bizimkilerin en haysiyetsiz bir şekilde beynelmilelci, Moskofçu olmalarından, en azından Türklüğe ve Türkçülüğe cephe alışlarından doğuyor. Zekadan mahrum, basit insanların bir tek unsurla en çapraşık meseleleri çözdüm sanmaları gibi bu kafadaki sözde aydınlar da Marksizm prensipleriyle Türkiye’nin bütün davalarının bir çözüm yolu bulacağına inanıyorlar.
Dünya dönüyor ve zaman yürüyor. Hızlı bir akış var. Tarihi mukadderat milletleri önüne katmış yürütüyor ve bu yürüyüşün önünde hiçbir felsefe, hiçbir doktrin direnemiyor. Tarihi yürüyüşe karşı durmak isteyen her fikri, her sistemi “zaman” silindir gibi eziyor.
Ezilenlerin başında anormal bir sistem olan komünizm var. Komünizm yüzyıllar boyunca ezilen insanları, vaat ettiği cennetle bir müddet avutabildi. Bir süre de tedhiş ve kırgınlıklarla ayakta durabildi. Fakat yığınlar uyandıkça, şuurlar parladıkça yalanlar, vaatler, tehditler sökmez oldu. Tarihi an gelince Ruslar, tutunabilmek için dün göklere çıkardıkları, adına şehirler kurup heykeller diktikleri Stalin’i yerin dibine batırmaktan çekinmediler ve Rusya’nın içinde buna karşı kimse itirazda bulunmadı. Çünkü artık Ruslar da onun yalancı bir canavar olduğunu anlamışlardı.
Fakat bu kararla da kalmadılar, kalamazlardı. Mülkiyeti genişlettiler. Dinlere göz yumdular ve kapitalizmin kar ve kazanç şeklini kendi ülkelerinde uygulamaya kalktılar. Tarihi yürüyüş onları oraya götürüyordu.
Kimsenin şüphesi olmasın: Daha çok şeyler olacaktır. Rusya biraz daha medeni ve demokrat olacak, Sovyetler birliğini kuran cumhuriyetlerden bazılarının ayrılmasına ister istemez göz yumacaktır.
Yalnız, bu hızlı gidiş arasında; dünyayı, milletleri binlerce yılın hasılası olan milliyetleri anlayamayan bizimkiler hala kırk yıl önceki enternasyonal teranesiyle ortalığı velveleye vermektedir. Başka isimlerle partiler kurup sosyalizm prensiplerini savunuyor görünmelerine rağmen hala Moskova uşaklığına devam ediyorlar. Rusya aleyhinde bir tek sözlerini işittiniz mi? İşitemezsiniz. Çünkü oraya bağlıdırlar oranın vatandaşı, tutsağı, kölesidirler.
İkinci Cihan Savaşında İsmet Paşa’nın Churchill’le görüşmesine ait bir latife vardır.
Bütün meseleler konuşulduktan sonra İsmet Paşa, İngiliz Başkanına bizim için Rus tehlikesinden ve Rusların saldırması ihtimalinden bahseder. Churchill meşhur purosunu tüttürerek cevap verir: “Merak etmeyin ekselans! Türkiye’deki komünizm Rusya’ya buluşması tehlikesi dolayısıyla Rusya‘nın Türkiye’ye saldırmasına imkan yoktur.”
Çok yerinde uydurulmuş olan bu fıkradaki nükte bu gün de değerini kaybetmemiştir. Rusya, komünizm den sıyrılıp milliyetçi bir sosyal demokrasiye doğru kayarken bizimkiler hala beynelmilelci, vatansız ve millet düşmanı bir sosyal düzen peşindedirler. Kafaları iktisadi meselelerden başka bir şeye yatmadığı için fikri ve ruhi yani manevi medeniyetin ölçülerine tamamiyle yabani kalıyorlar. İnsanı hayvandan ayıran vasfın bu manevi yön olduğunu idrak edemiyorlar.
Manevi değerlere göçebelik çağlarından beri sıkı sıkıya bağlanmış olan Türk milletinin tepkisini anlamıyorlar. İşçi Partisi toplantısını basan gençlerin arasında tahrikçiler aramak boşunadır. Tahrikçiler geçmiş yüzyılların arkasındadır. Geçmişin mefahiri, terbiyesi ve fikriyatıdır.
Yüzyılların ötesinden gelen milli dürtüşle bu gençler İşçi Partisini Moskof ajanları gibi görmekte ve onların varlığına bile tahammül edememektedir. Gençlik heyecanı ile onların suç işledikleri anda hükümet tarafından enseleneceğini düşünememektedirler.
Bu münasebetle solcu bir yazarın bu gençler hakkındaki tahdidine de şöyle bir değinelim. Solcu yazar, “karşı taraf da harekete geçerse bu saldırıcıların hali perişan olur” demek istiyor. Bu sözlerin altındaki manayı anlamamak için pek gafil olmak lazım.
Fakat solcu yazar şunu da unutmasın; İş yumruk kuvvetine kalırsa kimin darmadağınık olacağını, kimin külünün havaya savrulacağını bilmek için kâhin olmaya lüzum yok. Türkiye’de milliyetçilik ayaktadır. “Sosyal” modasından asla ümitlenmesinden O tvist modası kabilinden geçici bir hevestir. Kalacak olan Türk milliyetçiliği, Türkçülüktür.
Halep ordaysa arşın burada. İsterlerse bir denesinler!…
Ötüken, 18 Ocak, Sayı.13